25. Bölüm

25•

Derya
dreamdey

Helloooo

 

Herkese yeni bölümden selam 🫡

 

Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın.

 

Keyifli okumalar 🫶

 

 

 

***

 

 

 

Son kez aynadan üzerimi kontrol ettim. Sarı, hemen dizlerimin altında biten, hafif göğüs dekoltesi olan bir elbise giymiştim. Saçlarımın da birazını salık bıkarmış, birazını da arkadan küçük bir toka ile birleştirmiştim. Son olarak olduğuna kanaat getirip odadan çıktım.

 

Salona geçtiğimde Yâde Havin tek vardı. Beni görünce "Gel hele kızım." diyerek yanına çağırdı. Ben de bekletmeden yanına geçip oturdum. Bana dönüp "Ömer ile aranız sakın bozulmasın emi kızım? Bugün biri bir şey der canını sıkar sakın ha aldırış etme. Millet konuşur susar. Kendini üzmeyesin sakın." dedi elimi tutup.

 

"Merak etme Yâde." dedim gülümseyerek. "Üzmem kendimi." diye devam ettim.

 

Bugün Ömer'lerin Mardin'de akraba ve tanıdıkları gelin görmesine gelecekti. O yüzden içimde ayrı bir heyecan vardı. Ömer olmadan da ilk defa duracaktım burda, onun da bıraktığı bi boşluk hissi var üzerimde.

 

Yâde Havin "Ömer'in seni gerçekten ne zaman istediğini anladım biliyor musun kızım?" diye sordu bu sefer.

 

"Bilmiyorum Yâde, ne zaman anladın?" diye sordum merakla.

 

"Elindeki yüzükten." diyerek parmağımdaki, Ömer'in bana evlenme teklifi ederkenki taktığı yüzüğü işaret etti. "Ha bu yüzüğü Ömer'e ben vermiştim. Eğer gerçekten birisini sevmeyi düşünürsen hiç vakit kaybetmeden bunu tak o kıza demiştim." duraksadı burda. Parmağımdaki yüzüğün üzerinden parmak ucuyla geçti. "Aile yadigarıdır. Bana da kaynanamdan kalmıştı. Nesilden nesile, gelinden geline kalmıştır. Kısmet de sanaymış." dedi.

 

Söyledikleri şaşırmama sebep olmuştu. Yüzüğün eski bir görüntüsü vardı ama aile yadigarı olduğunu bilmiyordum. Ömer gelince bunu soracaktım, neden bana daha önce söylememişti ki?

 

Biz Yâde Havin ile oturup sohbet ederken salona Senem hala ve Berivan Dâye girdi. Bizi görmeleriyle yanımıza gelip oturdular.

 

"Ne yapıyorsunuz Dâye?" diye sordu Senem Hala Yâde Havin'e

 

"Ha gelinimiz ile konuşuyorduk. Siz nerdeydiniz hele onu söyleyin. Misafir gelecek ortadan kayboldunuz." diyerek ikisine bakıp hafif kaşlarını çattı. "Gül nerde? Niye ortalıkta değil?" diye devam etti.

 

Kimse cevap vermeden "Burdayım Yâde. İşim vardı." diye içeri girdi Gül.

 

"Her şey hazır değil? Misafirlere mahçup etmeyin bizi." diye konuşmaya devam etti Yâde Havin.

 

Gül "Biz misafirlere mahçup olmayız da, Rojda olur mu bilemem." diye konuştu alttan alttan.

 

Gül'ün dediği ile kaşlarım çatıldı. "Ne demek o?" diye sordum normal tonda. Sonuçta büyükler vardı ve saygısızlık yapmak istemezdim önlerinde.

 

"Ne anladıysan o." diye cevapladı tek kaşını kaldırarak.

 

"Gelin kızımıza yardım edeceğine ne diye böyle konuşuyorsun?" diye sordu Senem hala da kızına dönerek.

 

Gül de "E ben mi dedim ağa biriyle evlen diye?" diye sordu annesine dönerek.

 

Berivan Dâye "O ne biçim sözdür Gül?!" diye sordu kaşlarını çatarak.

 

"Ne? Yalan mı söylüyorum? Yapamayacaksa ne diye evlenmiş o zaman?" diyerek arkasına yaslandı rahatça.

 

"Kim dedi ben yapamam diye? Allah'a şükür neyin ne olduğunu gayet iyi biliyorum." dedim Gül'e dönerek. Hiç utanması yok muydu bu kızın? Ailesi burada, ne biçim konuşuyordu.

 

"Yapıp yapmayacağını görürüz." dedi o da bana dönerek.

 

"Gül!" diye araya girdi Yâde Havin. "Konuşmalarına dikkat et. O gelin olduğu kadar Boran Aşiretinin de Hanım Ağa'sı. Karşında kim olduğuna dikkat ederek konuş almayayım ayağımın altına." diye sertçe devam etti.

 

"Senem!" diyerek bu sefer Gül'ün annesine döndü Yâde Havin. "Al şu kızını, misafirler gidene kadar ortalıkta görünmesin sakın!"

 

Senem hala kızının hareketlerinden olsa gerek utanmıştı. Ardından yanında, oturan kızına dönüp "Kalk git odana! Sakın ha aşağıya gelmeyesin. Görmeyeyim seni ortalıkta." dedi ve kolundan tutup kaldırdı. Gül ise sinirle salondan çıkıp yukarı gitti.

 

Yâde Havin Gül'ün gitmesiyle "Sen koskoca Ömer Boran'ın karısısın. Kim olursa olsun sana saygısızlık yapmalarına izin verme. Hak edene hak ettiği cevabı ver. Senin nasıl Ömer'e yakıştığını görsünler." diyerek sırtımı sıvazladı.

 

Bi gaza gelmedim desem yalan olurdu. Ama belli etmeden. "Tamam." dedim gülümseyerek. Yâde Havin de başını sallayıp önüne döndü.

 

*

 

"Bi xêr hatî (hoş geldiniz)." diyerek son gelen misafirleri de içeriye aldık. Onlar da geçip diğerlerinin yanına oturdu. Gelenler fazlaca kalabalık olduğu için avluya geçmiştik ama oraya da zar zor sığmıştık.

 

Herkesin oturmasıyla ben de Yâde Havin'in yanına, baş köşeye oturdum. Öyle değişik duygular hissediyordum ki anlatamazdım. Önceden olsa ortam içinde en görünmeyen, sessiz olan yere geçip otururdum. Ama şimdi Hanım Ağa olmuş ve baş köşede yerimi almıştım.

 

Gelen insanların bana bakışları, beni incelemeleri biraz tuhaf hissettiriyordu. Sevmezdim de zaten.

 

Sohbetler bir yandan, yiyecek servisleri bir yandan ara vermeden devam ediyordu. Tabi arada bana atılan bakışlar ve sorular da vardı.

 

"E gelin hanım? Nasıl? Alıştın mı?" diye sordu aralarından bir kadın.

 

Ben de ona dönerek "Alıştım çok şükür." dedim gülümseyerek.

 

"E alışırsın tabi. Burada elin soğuk sudan sıcak suya girmiyordur." dedi bu sefer de.

 

İlk başta dumura uğradım ama kendimi topladım hemen. "Boran Aşiretinin Hanım Ağa'sı oldum. Ki babamın evinde de öyleydim çok şükür." dedim dik durarak. Yâde Havin'in dediğini yapıyordum. Kim olursa olsun kendimi ezdirmem.

 

Söylediklerim ile soru soran kadın kaşlarını kaldırdı, bu cevabımı beklemiyor gibiydi.

 

"Bir anda Hanım Ağa olunca zor olmuştur." dedi başka biri.

 

"Zor olmadı." dedim doğruları söyleyerek. Sadece şaşkınlık vardı üzerimde.

 

"Ömer'e layık bir Hanım Ağa mısın peki?" diye sordu başka biri.

 

Ben soruya bir kez daha şaşırdım. Bunlar nasıl sorulardı? Nasıl rahat soruyorlardı? Herkes de mi böyleydi?

 

"Ha Ömer Rojda kızıma layıktır desek daha doğru olur." dedi yanımda oturan Yâde Havin, bu sırada elini elimin üzerine koymuştu rahatlamam için. Ben de dediğiyle gülümsedim. Ömer dışında arkamda birilerinin olmasını hissetmek iyi geliyordu.

 

*

 

Bir süre daha aramızda böyle soru cevap geçti. Hepsine de sakince, kendimi ezdirmeden cevap vermiştim. Ardından kahve yapmak için mutfağa geçtim.

 

Sabah Remziye teyzeye hazırlık için yardım ettiğimde neyin nerede olduğuna aşina olmuştum. O yüzden vakit kaybetmeden tencere boyutundaki cezveyi elime aldım. Sanırım hep böyle misafirleri olduğu için böyle bir şey yaptırmışlardı.

 

Cezveye kahveyi, şekeri ve suyu koyup güzelce karıştırdım ardından ocağa koyup pişmesini bekledim. Bu sırada Remziye teyze de tepsilere fincanları ve suları koyuyordu.

 

Kahve olduktan sonra dikkatli bir şekilde fincanlara doldurdum. Hepsine koyunca cezveyi suyun altına koyup içeriye geçtim. Yâde Havin sadece kahveyi yapmamı istemişti, servisi Remziye teyze ve kızı Yağmur yapacaktı.

 

Ben oturduktan kısa bir süre sonra kahve servisleri yapıldı. Herkes bir yandan kahvesini içiyor bir yandan da sohbete devam ediyordu.

 

*

 

Gelen misafirleri uğurladıktan sonra hepimiz de yorgunlukla kendimizi salona atmıştık. Fazlaca yoğun bir gün olmuştu. O yüzden hepimizin de üzerinde haliyle bir yorgunluk vardı.

 

Misafirler gidene kadar Gül de inmemişti aşağıya. Gerçi ben inmesini bekliyordum, yalan yok. Ama söz dinlemiş ve inmemişti.

 

"Aferin benim gelinime." diye konuştu Berivan Dâye. "Ne cevherler varmış sende."

 

"Elimden geleni yaptım." dedim biraz da utanarak. Sessiz bir insanken o kadar kişinin arasında omuzlarım dik kendimi ezdirmemiş, sorulan her şeye çekinmeden cevap vermiştim. Ömer bu halimi görse ne derdi acaba diye düşünmeden edemedim. Şaşıracağı kesindi.

 

"Ha böyle ol zaten kızım. Sen artık Hanım Ağa'sın. Öyle karşındaki yerini bilsin." dedi Berivan Dâye.

 

Bu sırada "Ben yorgunluktan ayakta duramıyorum ha. Gidip yatacağım biraz." diyerek ayaklandı Yâde Havin. O da haklıydı. Bu yaşında o kadar kişiyi ağırlamıştı. Zaten biz bu haldeysek onu düşünemiyordum.

 

Yâde Havin gittikten sonra biz de Berivan Dâye ile kalkıp mutfağa geçtik. Akşam için yemek yapılıyordu onları kontrol edecekti. Beni de yanına çağırdı, yol gösteriyordu bana.

 

Berivan Dâye mutfağa girer girmez önce etrafı gözleriyle taradı ardından Remziye teyzenin yanına geçti. Yemek yapıyordu tezgahta Remziye teyze.

 

Berivan Dâye Remziye teyzeye yemeği nasıl yapması gerektiğini söylüyordu. Sonra da bana döndü. "Benden sonra bu evin hanımı sensin. Gözün her şeyin üzerinde olsun. Kimseyi başı boş bırakma. En küçük şeyi bile kontrol et." dedi. Ben de anladım diyerek başımı salladım.

 

Mutfaktan çıkınca tek tek odalarda gezdik. Ne nerde? Kim nerde kalıyor? Misafir geldi mi hangi odaya almalıyız? diyerek hepsini gösterdi.

 

"Aklına takılan, merak ettiğin bir şey olursa bana gel kızım." dedi son kez.

 

"Tamam Dâye." dedim ben de. Böylece beraber tekrar salona geçtik.

 

*

 

Çalınan kapı ile heyecan ile oturduğum yerden kalktım. Ömer ve Azad baba gelmişti.

 

İlk defa Ömer'i işten gelince karşılayacaktım, bunun mutluluğu vardı üzerimde. O yüzden kimseyi beklemeden aşağıya indim. Daha sonra da derin bir nefes alıp dış kapıyı açtım. Önde Azad baba hemen arkasında da kocam bey vardı.

 

"Hoş geldiniz baba." dedim ve uzanıp elini öptüm.

 

"Hoş bulduk kızım." diyerek saçımı okşadı sevgiyle, ardından içeriye girdi. Böylelikle Ömer ile kaldık.

 

"Bana hoş geldin yok mu?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.

 

"Hoş geldin kocacım." dedim elimi arkamda birleştirip salınarak.

 

Bu halimden memnun olmuşcasına gülümsedi kocaman. "Hoş buldum." dedi sonra.

 

Bana yaklaşıp alnıma öpücük bıraktı. "Özledim valla yalan yok." dedi geri çekilirken.

 

"Ben de özledim ki." dedim gülümseyerek. Bugün hiç konuşmamıştık bile sadece sabah işe giderken uğurlamıştım o kadar.

 

"Bu hallerine ölüyorum ha." dedi ve beni kolları arasına aldı. Ben de sıkıca sarıldım ona.

 

Benden ayrılmadan belimden tutup ilerlemeye başladı. Ancak odaya girdiğimizde benden ayrıldı. Beni bırakmasıyla dolaba ilerleyip Ömer'e rahat kıyafetler çıkardım. Bu sırada Ömer de banyoya girmişti.

 

Odadaki işim bitince banyonun olmayan kapısında durdum ve köşede durarak Ömer'e seslendim. "Ömer."

 

"Söyle yavrum." dedi.

 

"Ben sana kıyafet çıkardım şimdi aşağıya iniyorum." dedim. Tüm ailesi buradayken odada bu kadar çok durmamız uygun olmazdı.

 

Ömer ses vermeyince tekrar "Ömer duydun mu?" diye sordum.

 

Sorumu es geçip "Rojda." dedi bu sefer.

 

"Evet." dedim.

 

"Gelsene."

 

Boğazımı temizleyip "Neden ki?" diye sordum.

 

"Sırtıma yetişemiyorum." dedi. Bu arada suyu kapatmış olduğu için ses net geliyordu.

 

"Tamam." dedim uzatmadan.

 

Banyoya girdiğimde Ömer duşa kabinin içindeydi. "Ama altına bir şey örtsen?" diye sordum. Henüz tam çıplak görmeye hazır değildim. O görmüştü ama ben değil.

 

Ömer de beni anlamış olacak ki "Köşede duran havlumu uzat." dedi.

 

Dediğiyle havluyu alıp Ömer'e verdim. O havluyu kendine sarıp duşa kabinin kapısını açtı. "Gel." dedi.

 

Bekletmeden yanına girdim. "E böyle mi duracağız?" diye sordum.

 

"Nasıl duracağız başka?" diye sordu îmalı bir bakış ile.

 

"Ömer ben onu mu diyorum? Arkanı dönsene?" dedim koluna hafifçe vurarak. "Hem tabure gibi bir şey yok mu? Daha rahat olur."

 

"Şansına küs be güzelim. Böyle idare edeceksin artık." dedi ve arkasını döndü.

 

Bende köşede duran lifi alıp sabunla köpürttüm ardından arkasını liflemeye başladım. "Ben yokken nasıl yapıyordun?" diye sordum.

 

"İdare ediyorduk diyelim." dedi soruma.

 

Ben de bu sırada daha iyi yapabilmek için bir elimi destek amaçlı çıplak sırtına koymuştum. Diğer elim de hala sırtında liflemek ile meşguldü.

 

Banyo mu çok sıcak olmuştu yoksa bu yakınlık mı bana sıcak basmasına neden olmuştu bilmiyorum. Bildiğim tek şey biraz daha burada kalırsam hiç iyi şeyler olmayacağıydı.1

 

O yüzden lifi kenara bırakıp çıkmak için hareketleniyordum ki ayağım duşa kabinin eşik kısmına takılıdı. Panikle ağzımdan "Hii!" diye bir ses yükseldi bu sırada düşmemek için elimi bir yere attım ama açılan su ile daha da bi şok oldum. Bu sırada Ömer beni farkedip tutmuştu çoktan.

 

Bu halime kahkaha atarken kendime gelip "Ne ya? Niye gülüyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak. Bu sırada su üzerimizde hala akmaya devam etti.

 

"Benden kaçarsın ha?" dedi gülmeye devam ederek. "Bak başına ne geliyor." diye devam etti konuşmaya. "Kocandan kaçma bir daha."

 

"Gülme." dedim koluna vurarak. "Ben kaçmıyorum bir kere." ardından uzanıp hâlâ üzerimize akan suyu kapattım.

 

"Doğru benden değil, yapacaklarımdan." dedi göz kırparak.

 

"Off Ömer ya. Hep üstüm de ıslandı zaten." dediğim gibi duşa kabinden çıktım. Üzerimden hala sular akmaya devam ediyordu. Böyle de odaya giremezdim. Islanırdı her taraf. Bende çok düşünmeden üzerimdeki elbiseyi çıkardım ve dolaptan temiz bir havlu alıp kendime sardım.

 

Bu sırada Ömer'in de beni izlediğinin farkındaydım ama çok üstünde durmadım zira şu an aşağıda ailesi vardı. Zaten yeterince odada kalmıştım daha fazla oyalanamazdım.

 

Odaya geçtiğim gibi dolaptan toz pembe renginde dizimin altında biten yarım kol bir elbise giydim ardından Ömer de banyodan çıktı. O da üstünü giyince beraber odadan çıktık.

 

"Gerçekten sana inanamıyorum." dedim Ömer'e bir bakış atarak.

 

"Niye yavrum?" diye sordu o da bana bakarak.

 

"Az önceki elbisem üzerimde değil, farklı bir elbise var şimdi üzerimde. Yanlış anlayacaklar." dedim.

 

Ömer de "Yanlış değil de doğru anlarlar diyelim." dedi rahat bir tavırla.1

 

Cevap vermedim çünkü salona geçmiştik. Ömer babasının yanına oturunca ben de mutfağa geçtim yemeğe bakmak için.

 

"Remziye teyze." diye seslendim.

 

"Buyur Hanım Ağam?" diyerek bana döndü.

 

"Yemekler ne durumda?" diye sordum tezgaha bakınarak.

 

"Hazırdır her şey. Biz de Yağmur ile sofrayı kuruyorduk." dedi.

 

Bu sırada kızı Yağmur içeri girdi. Önce bana selam verdi başıyla ardından annesine döndü. "Tamamdır her şey dâye." dedi.

 

"Git de Azad Ağa'ları çağır hadi." dedi Remziye teyze de Yağmur'a hitaben.

 

Yağmur'u engelleyerek "Ben çağırırım." dedim ve tekrar salona geçtim.

 

"Azad baba, Yâde." diye seslendim. Bakışlar bana dönünce "Sofra hazır." dedim. Böylece hepsi ayaklanıp avluya, sofranın olduğu kısma geçti.

 

Ömer de gitmek için beni bekledi. Hepsi gidince yanıma geldi. Elini belime yerleştirip saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı ve beraber ilerledik.

 

Herkes sofraya yerleşince Remziye teyze de servisleri yapmaya başladı. Böylelikle yemekler yenilmeye başlandı.

 

*

 

Yemekten sonra Ömer ve Azad baba köşede duran koltukların olduğu kısma geçtiler. Kadınlar da yemek sonrası sohbetlerine devam ediyordu.

 

"Valla artık gidelim diyorum ben." dedi Senem hala.

 

"Bence de gidelim." diyerek onayladı Yâde Havin de.

 

Gül de araya girip "Niye gidiyoruz ya? İyi böyle." dedi.1

 

Neyi iyiydi ya? Bence de gitsinler. Senem hala için bir şey demiyordum Yâde Havin için de asla ama kızı için aynı düşüncede değildim. O yüzden mümkünse o da gitsin. Yoksa gerçekten bu hareketlerine katlanamayacak ve elimden bir kaza çıkacaktı.

 

Senem hala da "Kızım yeterince uzun kaldık. Artık gitmemiz gerekiyor." diyerek kızına döndü.

 

"Ben seviyorum burayı." dedi Gül de.

 

Senem hala "Sevmekle olmuyor Gül. Abilerin orda, baban orda. Yeteri kadar onları tek bıraktık." dedi bu sefer de.

 

Ben ise şaşırmıştım. Bu kadar uzun kalınca Senem halanın başka çocuklarının olduğunu bilmiyordum.

 

Gül "Sen git ben kalırım burda." dedi arkasına yaslanarak.

 

"Olmaz kızım. Gidiyoruz. Yeter bu kadar kaldığımız. Hem babana ne diyeyim?" diye sordu Senem hala. Gül cevap vermedi. Babasından çekiniyordu sanırım. "Ha şöyle." diye devam etti Gül'ün sessizliğinden sonra.

 

*

 

Bir süre sonra ayaklanmış ve Ömer'lerin yanına geçmiştik. Bizim oturmamızın hemen ardından Remziye teyze çay servisi yapmıştı. Daha sonra izin isteyip konaktan ayrılmışlardı. Bugün misafir olduğu için geç çıktılar, normalde akşam yemeğini hazırlayıp sofrayı kuruyorlar öyle gidiyorlarmış.

 

Çay içer içmez Yâde Havin yorgunlukla odasına çekildi aynı şekilde Senem hala da. Onlar gittikten bir süre sonra Azad Ağa ve Berivan Dâye de gitmişti.

 

Avluda ben, Ömer ve Gül kalmıştık. Gerçi Gül'ün gitmeye hiç niyeti yoktu orası ayrı.

 

"Gitmeyi düşünmüyor musun Gül?" diye sordu Ömer.

 

Gül de "Yok ağam. İyi böyle." dedi arkasına rahatça yaslanarak.

 

"Zahmet olmazsa odana geç Gül." dedi Ömer Gül'e dönerek. "Karımla baş başa kalmak istiyorum. Anlatabilmişimdir umarım." diye devam etti.

 

Gül her ne kadar bozulsa da belli etmemeye çalıştı. Ama itiraz da etmemişti, Ömer'in söylediğiyle kalkıp gitti.

 

Çok şükür kocamla baş başa kalmıştık. "Gel böyle Hanım Ağam." diyerek Ömer kolunu uzattı bana.

 

İtirazsız yanına biraz daha yaklaşıp göğsüne yattım. "Çok iyi geldi bu." dedim ve elimi kaldırıp Ömer'in göğsüne koydum, kalbinin üzerine. Yavaşça parmağımı hareket ettiriyordum göğsünün üzerinde.

 

"Bana da sen iyi geliyorsun yavrum." dedi ve saçlarımın arasına öpücük bıraktı, nefeslendi orda. Gözlerimi kapatıp ânın tadını çıkardım.

 

Çok güzeldi. Ömer'in göğsünde, kollarında dinlenmek çok güzeldi. İlaç gibiydi. Nasıl olur da iki insan birbirine sarılır da iyi gelir anlam veremiyordum ama bunun üstüne daha iyi bi his bilmiyordum.

 

"Nasıl geçti günün? Çok üstüne geldiler mi?" diye sordu Ömer sessizliği bozarak.

 

"İyiydi aslında." dedim bakışlarımı Ömer'e kaldırarak. "Zaten Yâde Havin de Berivan Dâye de bana destek oldular." dedim.

 

"Olurlar destek. Benim sevgime inanmışlardır." dedi.

 

Aklıma gelen ile başımı Ömer'in göğsünden kaldırdım. Ömer anlamayarak bakınca konuşmaya başladım. "Bana evlenme teklifi ederken verdiğin yüzük aile yadigarıymış." dedim parmağımdaki yüzüğü göstererek.

 

"Evet, öyle. Neden?"

 

"Ne bileyim? Bana söylemedin hiç." dedim.

 

"Söylemem mi gerekiyor? Hem ne bu yüzük sorgusu?" diye sordu anlam veremeyerek.

 

"Yâde Havin dedi." ama ben daha cümlemi bitirmeden "Ne dedi?" diye sordu.

 

"Bu yüzüğü o sana vermiş. Eğer gerçekten birini seversen bunu onun parmağına tak diye. Zaten beni sevdiğine, parmağımda bu yüzüğü görünce emin olmuş." dedim konuyu özetleyerek.

 

"Ne yani? Benim sevgime bi yüzük ile mi emin olmuş? O kadar yan yanayız sevgime inandığı yere bak Yâde'min." dedi tek kaşını kaldırarak.2

 

"Öyleymiş valla. Kendisi dedi." dedim ve tekrar başımı göğsüne yasladım.

 

"Benim sevgim yüzükle kıyaslanamaz o sadece bir araç. Kalbimi kalbine mühürlemişim bu yüzük ne ki?" dedi derin bir iç çekerek.

 

"Mührü hiç solmasın kalplerimizin." dedim parmaklarımı göğsünün üzerinde gezdirerek "Her zaman o mührü taze tutalım." diye devam ettim.

 

"Tutalım yavrum." dedi o da.

 

"Kahve içmek istiyorum." dedim bir anda. "Yapayım mı sana?" diye sordum başımı kaldırmadan.

 

"Senin istediğin her şey benim için tamamdır. Yap, içelim güzelim." dedi.

 

"Tamam, yapayım." dedim ve Ömer'in göğsünden başımı kaldırıp ayağa kalktım ardından da mutfağa geçtim.

 

 

***

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam 🫡

 

Bölümü nasıl buldunuz efendim?1

 

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz🫶

Bölüm : 10.12.2024 15:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...