26. Bölüm

26•

Derya
dreamdey

Helloooo

 

Herkese yeni bölümden selam 🫡

 

Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın.

 

Keyifli okumalar dileriz 🫶

 

 

 

***

 

 

Uyanmıştım, çok güzel uyanmıştım hem de. Çok kalamadan, zor da olsa sıcacık kollar arasından olsa ayrıldım. Önce banyoya girip elimi yüzümü yıkadım ardından odaya tekrar girip dolaba yöneldim. Seçtiğim turuncu diz hizamda olan salaş bir elbiseyi elime aldım. Ardından hemen üzerime geçirip saçımı tarayıp bağladım.

 

Vakit kaybetmeden mutfağa geçtim. Remziye teyze daha gelmemişti. Çayı üstüne koydum ardından börek yapmak için malzemeleri tezgaha koydum. Canım çok çekmişken kalkıp hemen yapmak istemiştim.1

 

Bir gözüm çaydayken bir yandan da hamuru yoğuruyordum. Elim hala hamurun içerisindeyken içeriye Remziye teyze ve kızı Yağmur girdi.

 

Remziye teyze "Hanımım?" dedi şaşkınlıkla. Ardından yaklaşarak ne yaptığıma baktı. "Dün haber verseydiniz ben yapardım? Ne diye yordunuz kendinizi?" diye sordu.

 

"Canım çekti yapmak istedim. Yorulmadım merak etmeyin." dedim gülümseyerek. "Hem çay kaynıyor, demleyin." dedim ocaktaki çayı işaret ederek. Söylediğim ile Yağmur hızla demi alıp, çayı demlemeye başladı.

 

Ben bir yandan hamur ile uğraşırken Remziye teyze ve Yağmur da kahvaltılıkları hazırlamaya başladı.

 

Yere sofra serip hamur leğeni ile birlikte oraya geçtim. Tahtanın üzerinde açtığım ince hamurlara peynirleri eşit miktarda koyup kapatıyordum. Bu döngü hamur bitene kadar devam etti.

 

İşim bittiğinde ise üzerime un bulaştığı için yaptığım börek tepsisini fırına koyup Remziye teyzeye emanet ettikten sonra hızla yukarı çıktım.

 

Odaya girdiğimde Ömer'in hâlâ yattığını gördüm. Vakit kaybetmeden dolaba doğru ilerledim. İçerisinden hızla siyah bir elbise çıkardım. Arkamı döner dönmez aniden Ömer'in yüzü ile karşılaşınca ödüm koptu.

 

Elimi kalbime koyup "Ne diye sessiz sessiz geliyorsun dibime? Ödümü kopardın." dedim derin bir nefes alarak.

 

"Sürpriz yaptım. Fena mı oldu?" diye sordu gülerek.

 

"Ya Ömer, bu nasıl sürpriz?" dedim koluna vurarak.

 

"Beğenmediysen başka türlü sürprizlerimiz de vardır Hanımım." dedi tek kaşını kaldırıp bana biraz daha yaklaşarak.

 

Ben de onun gibi tek kaşımı kaldırıp "Öyle mi?" dedim cilveli ses tonum ile. "Nasıl sürprizlermiş onlar?"

 

Gülümsedi bu halime. "Şöyle ki." diyerek dudakları dudaklarıma kapandı. Memnuniyetle karşılık verdim. Eli belime gitti ve beni kendisine bastırdı. Yaptığıyla ağzımdan dudaklarına doğru bir inleme yol aldı.

 

İnlemem ile içi rahat etmemiş gibi beni kendine bir kez daha bastırdı. Ayakta daha fazla duramayacağımı anlayınca elimdeki elbiseyi bırakarak kollarımı boynuna doladım.

 

Memnuniyetle beni kucağına aldı. Yönünü görebilmek için dudaklarımdan ayrıldı ama bu sefer de boynuma doğru ilerlemişti. Yaptıkları aklımı başımdan alırken başımı geriye attım. Bu ona daha çok yer açmışım gibi daha rahat hareket etti.

 

Bir süre sonra beni sıcak ve yumuşak yatak ile temas ettirdi. Ömer benden ayrılmadan üzerimde yerini aldı. O hala boynum ile uğraşırken elimi saçlarına daldırdım. Ömer ise bir eliyle yataktan destek alıyor bir eliyle de elbisemin içinden bacaklarımı yukarıya doğru okşuyordu.

 

O bunları yaparken aklıma gelen ile toparlanıp kendime geldim. "Ömer." dedim nefes nefese.

 

Ömer söylediğim ile kafasını kaldırıp kararmış gözleriyle bana baktı. Ben ise onun bu hali karşısında yutkunup "Şimdi olmaz." dedim zar zor.

 

Anlam veremeyerek "Niye?" diye sordu kaşlarını çatarak.

 

"Sabah çünkü." dedim. "Kahvaltı hazır olmak üzere." diye devam ettim ve Ömer'i üzerimden ittim.

 

Ömer her ne kadar bu durumdan memnun kalmasa da dediklerim ile mecburen üzerimden kalktı. "Dua et sabah." dedi kendini yatağa sırt üstü bırakarak.

 

Söylediklerini duymamazlıktan gelerek "Çabuk ol." dedim ve yataktan kalktım. Ardından dolabın önünde yere düşen siyah elbisemi alıp banyoya geçtim. Acele bir şekilde üzerimi değiştirip aynanın karşısına geçtim. Saçımda gördüğüm unları da temizleyince banyodan çıktım.

 

Odaya tekrar döndüğümde Ömer'i dolabın önünde boxer ile gördüm. Gördüğüm çıplak sırtı ile yutkunamadan edemedim. Bir insanın sırtı da yakışıklı olur muydu ya? Oluyormuş. Sırtının genişliği beni benden almıştı çünkü.

 

Ben Ömer'e hayranca dalmışken "Uzaktan izleme gel böyle. Hepsi senin ne de olsa." diyen Ömer'in sesi ile düşlerimden ayrıldım.

 

Önce boğazımı temizledim. "Hepsi benim zaten." dedim. "Ayriyeten izlemiyordum ben bir şey." dedim ve kapıya doğru ilerledim.

 

"Yemezler yavrum. Gayet de beni kesiyordun." dedi keyifle sırıtarak.

 

O bana böyle bakınca kaşlarımı çatarak "Kocam değil misin? İzlerim." dedim.

 

Dediğim ile bu sefer kahkaha attı "Kocam diyen dilini yerim senin kadın." dedi ve yaklaşıp dudaklarıma ufak bir öpücük koyup geri çekildi.

 

"Tamam." dedim ve Ömer'in yanından ayrıldım. "Ben gidiyorum sen de üzerini giyinip gel." diye devam ettim ve beklemeden odadan çıktım.

 

Mutfağa geçtiğimde Remziye teyze pişmiş olan böreği çıkarmış ve kesip tabaklara yerleştirmişti. Bu kadar uzun mu yukarıda kalmıştım diye düşündüm.

 

Beni gören Yağmur "Her şey hazır Hanım Ağam. Sofrayı nereye kuralım?" diye sordu.

 

Aslında hava kötü veya soğuk değildi. Avluda yemek fena olmazdı. "Avluya hazırlayalım." dedim o yüzden.

 

Söylediğim ile Yağmur başını sallayarak eline aldığı tepsi ile mutfaktan çıktı. Ben de aynı şekilde elime aldığım başka bir tepsi ile mutfaktan çıktım. Yağmur tepsidekileri yerleştirirken ben de getirdiğim tepsiyi boşaltmaya başladım.

 

Biz beraber sofrayı hazırlarken avluya Yâde Havin ve Senem hala geldi. "Kolay gelsin gelin kızım." diye konuştu Yâde Havin.

 

"Sağol Yâde." dedim "Az kaldı, geçin oturun isterseniz." dedim.

 

"Ben gidip diğerlerini çağırayım o halde." diyerek yanımızdan ayrıldı Senem hala. Yâde Havin de geçip masanın bir başına oturdu.

 

Böylelikle ben de tekrar mutfağa geçtim. Remziye teyze tam börekleri almak üzereyken onu durdurup börekleri ben elime aldım. Avluya tekrar çıktığımda Azad baba yeni yerine geçip oturuyordu aynı şekilde Berivan Dâye ve Senem hala da hemen arkalarından da Gül oturdu.

 

Börekleri masaya koymam ile kocam da teşrif etti. Yerine oturmadan bana göz kırptı. Yaptığı ile içim gitti yine.

 

Bekletmeden ben de geçip yerime oturdum. Yani hemen Ömer'in sol yanına. Böylelikle Remziye teyze de çayları doldurmaya başladı. Azad baba önüne aldığı börekleri yemeden önce bana döndü. "Sen mi yaptın gelin?" diye sordu.

 

Başımı sallayarak "Ben yaptım baba." dedim. İçimde biraz da heyecan vardı. Acaba böreği beğenecekler miydi? Nasıl bulacaklar diye. "Afiyet olsun." diye devam ettim.

 

"Sağol kızım." dedi ve eline bir tane aldı yemeden önce de "Eline sağlık." dedi.

 

Ben de önüme dönüp kahvaltıma odaklandım. Ama rahat edemiyordum orası ayrı. Evde yer sofrasında yerdik sürekli ve ben ona alışmıştım. Şimdi sandalye ve masada yemek de hiç rahat edemiyorum. Buna rağmen kahvaltımı etmeye başladım.

 

Aklımdaki ile Ömer'e döndüm. Sonuçta börekleri ben yapmıştım, acaba yiyor mu diye bakmak için. Tabağında dört tane börek vardı. Bu beni mutlu etmişti. Tadını beğenecek mi diye izlemeye devam ettim. Ağzına aldığı börek ile iyice odaklandım ama o bir tepki vermeden lokmasını çiğneyip yuttu. Neden bir tepki vermedi? Acaba beğenmedi mi? diye düşünerek önüme döndüm bozulmuş bir şekilde.

 

Bir yandan kahvaltımı ediyordum bir yandan da yapılan sohbete odaklanmaya çalışıyordum. Ama Ömer'in yaptığım böreği tepkisizce yemesi moralimi bozmuştu. Sonuçta ben yapmıştım kötü olsa da güzel olduğunu belirtmesi gerekirdi.

 

*

 

Yapılan kahvaltı sonrasında sofra toplanmış biz de Yâde Havin ve diğer evin kadınlarıyla avludaki koltuklarda oturmuş sohbet ediyorduk.

 

"Rojda Hanım'ım." Yağmur'un bana seslenmesiyle herkes merakla Yağmur'a dönmüştü. Bakmamızla birlikte "Ömer Ağam sizi çağırıyor." diye devam etti konuşmasına.

 

Her ne kadar kırılsam da ortam içinde bunu belli etmeden "Tamam, geliyorum." diyerek ayaklandım.

 

Odaya girdiğimde Ömer sırtı dönük bir şekilde pencereye bakıyordu. Etrafındaki dumandan sigara içtiğini anlamıştım. Benim geldiğimi anlayınca arkasını döndü. O gayet keyifle gülümsüyordu ama benim suratım da gayet asık bir şekildeydi.

 

"Beni niye çağırttın?" dedim. Bozulmuştum ve bunu belli ediyordum.

 

Bu tavrıma karşı kaşlarını çattı ama yüzünde hala bir gülümseme mevcuttu. "Hayırdır?" dedi. Bu sırada yanıma doğru geliyordu.

 

"Öyle." dedim omuz silkerek. "Ne söyleyecektin sen?"

 

İyice dibime girdi. Hareket etmeden yapacağı şeyi bekledim. Elini kaldırıp yüzüme koydu ve yavaş hareketlerle yanağımda baş parmağını gezdirdi. "Anladım ben seni." dedi.

 

"Madem anladın niye o zaman gülmeye devam ediyorsun?" diye sordum zira şu an karşımda gayet keyifli duruyordu. "Bırak beni." dedim onun elini iterek.

 

Elini yüzümden çekti ama bu sefer belimi tutup kendine çekti. Bu sefer ben ona bakmadım. "Yok öyle bırakmak falan. Ölsem bırakmam seni artık." dedi. Ben ne diyorum Ömer ne anlıyordu. "Sen şu börekte kaldın sanırım." diye devam etti.

 

Söylediğiyle direkt olarak ona baktım. Gayet de orada kalmıştım çünkü. "Eline sağlık yavrum çok güzel olmuştu." dedi elini tekrar kaldırıp yüzüme koyarak.

 

"Sofrada niye yerken yüzünde mimik oynamadı?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak.

 

"Senin bir tepki beklediğini bildiğim için öyle yaptım." dedi gülümseye devam ederek.

 

"İyi yaptın." dedim biraz yükselerek. "Şimdi bırak beni." diyerek kollarının arasından çıkmaya çalıştım.

 

Ömer yeniden buna engel oldu. "Sinirlenince de ayrı çekici oluyorsun Rojda'm. Bunu söylemiş miydim?" diye sordu.

 

O bana böyle hayranca bakarken tam erimek üzereydim. Başımı çevirip gülümsememek için dudaklarımın içini ısırdım. "Bak nasıl hoşuna gitti." diyerek çenemi kavrayıp yüzümü kendine çevirdi. "Ha şöyle be güzelim." diyerek alnıma öpücük bıraktı.

 

"Bir daha böyle şakalar yapma." dedim parmağımı Ömer'e tehditkar bir şekilde doğrultarak. Ama o bunu umursamayıp tehdit için kaldırdığım parmağımı öptü.

 

"Bilirsin ben şakacı bir insanım." dedi göz kırparak.

 

"Beni niye çağırttın onu söyle." dedim lafı değiştirerek.

 

"İşe gideceğim. Gitmeden seni göreyim dedim."

 

"Ne zaman gelirsin?" dedim ellerimi yakasına koyup düzelterek.

 

"Fazla yoğun değiliz aslında ama tam net de konuşmak istemiyorum." bunu derken parmakları sırtımda dolanıyordu.

 

"Tamam o zaman. Sen git." dedim ve kollarının arasından çıktım.

 

Bu halime gülüp elimi tuttu ve beraber odadan çıktık. Kapıya geldiğimizde bana dönüp alnımı öptü. "Allah'a emanetsin." dedi.

 

Gülümseyerek "Sen de Allah'a emanet ol." dedim. "Geç kalma."

 

"Niye geç kalmayayım? Sürprizin falan mı var?" diye sordu îmalı bir tavır ile.

 

"Hiç öyle bakma." dedim alttan alttan bakıp "Onun için demedim."

 

"Ne için dedin o zaman?" diye devam etti soru sormaya.

 

"Ya Off Ömer ya. Her şeyi oraya çekmek zorunda mısın?" diye sordum koluna vurarak.

 

"Ben bir yere çekmiyorum. Sen öyle anlatıyorsun." dedi eğlenen bir tonda.

 

"Hiç de bile." dedim. "Hem çok oyalandık. Git artık. Geç de gelebilirsin. Sıkıntı etme." dedim ve kapıyı açıp Ömer'in geçmesi için yer açtım.

 

Ömer öyle olsun dercesine bir bakış atıp açtığım kapıdan çıktı. Ben de arkasından kapıyı kapatıp tekrar yukarıya diğerlerinin yanına geçtim. Ama onları ayaklanmış olarak gördüm. "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordum merakla.

 

"Sen de geliyorsun gelin kızım." dedi Yâde Havin. "Çarşıya çıkacağız. Şöyle bir gelinlerim ile Mardin'de alışveriş yapalım istedim."

 

Ben daha bir şey demeden Berivan Dâye ve Senem hala "Hadi kızım, ne bekliyorsun?" diye sordular aynı anda.

 

Ani geliştiği için normal olarak hareketsiz kalmıştım. Ama söyledikleri ile ben de odama geçtim. Üzerim gayet iyiydi ama yine de değiştirmek istedim. Bu sefer kırmızı bir elbiseyi elime alıp giyindim. Saçlarımı da at kuyruğu şeklinde topladım. Ardından hafif topuklu olan krem rengindeki ayakkabıyı ayağıma geçirdim. Aynı renk çantayı da elime alıp odadan çıktım.

 

Aşağıya indiğimde aslında hepsi de hazırdı. Bekletmiş gibi olmuştum resmen. "Kusura bakmayın, beklettim değil mi?" diye sordum.

 

"Ne bekletmesi? Onu boşver hadi geç arabaya binelim. Daha fazla geç olmasın." diyerek Berivan Dâye beni dışarıya doğru yürüttü.

 

Biz tam arkadaki arabaya binecektik ki Yâde Havin "Rojda kızım benimle geliyor, Gül sen arkaya." diyerek beni yanına çağırdı. Gül de istemeyerek arkadaki arabaya geçti. Herkes yerleştikten sonra arabalar çalışmış ve yola çıkmıştık.

 

Çarşıya geldiğimizde lüks denilecek bir mağazanın önünde durdu araba. Yâde Havin inince peşinden de ben indim. Diğerleri de inip yanımıza gelmişti. Böylece beraber önünde durduğumuz mağazanın içine girdik. Bizim geldiğimizi gören çalışanlar da hızla önümüze gelip bize yardımcı olup yol gösterdiler.

 

Oturma alanı olan bir kısma geldiğimizde Yâde Havin oturmuş diğerleri de reyonlar arasında gezmeye başlamıştı. Benim bir şeye ihtiyacım yoktu aslında o yüzden bakmak istemedim. Yâde Havin de bu halime bakarak "Gelin kızım, sen niye bakmıyorsun? Ha gitsene Berivan'ın yanına." dedi.

 

"E bir şeye ihtiyacım yok ki. Boşuna ne bakayım?" dedim.

 

"Olmaz öyle." dedi ardından "Kızım gel hele." diyerek mağazada çalışan birini çağırdı yanımıza.

 

"Buyrun efendim." dedi gelen genç kız.

 

"Gelinime şöyle yardımcı olun. En güzel kıyafet olur artık ne varsa gösterin. Beğendiği ne varsa ayırın." dedi.

 

Çalışan kız da gülümseyerek "Tabi efendim." dedi Yâde Havin'e. Ardından bana dönüp "Şöyle ilerleyelim isterseniz." diyerek yol gösterdi. Her ne kadar istemesem de Yâde Havin için bakacaktım. O yüzden kızın gösterdiği yoldan ilerlemeye başladım, hemen arkamdan da o kız geliyordu.

 

*

 

Yapılan alışverişler sonrasında hep beraber bu sefer yemek için lüks bir lokantaya girmiştik. Bizi görür görmez yine hazır bir şekilde yanımızda durmuşlardı. Yerlerimize geçip oturunca siparişlerimiz alınmıştı. Biz de sohbet ederek yemeği bekliyorduk. Yalan yok fazlaca acıkmıştım. Sabahtandır o mağaza bu mağaza diye geziyorduk çünkü.

 

Biz sohbet ederken çalan telefonum ile elimi çantama attım. Arayana baktığımda Ömer'di. Yerimden kalkıp daha sessiz bir yere geçtim. Telefonu açıp gülümseyen sesim ile "Efendim kocacım." dedim.

 

"Kocan sana ölsün." dedi o da.

 

Dediğine eriyip bittim ama "Ölme, yaşa." dedim.

 

"Tamam, yaşıyorum senin için." dedi gülümseyen ses tonu ile. "Ne yapıyorsun?"

 

"Yâde'ler ile çarşıya çıkmıştık siz gittikten sonra. Şimdi de yorulduğumuz için yemek yemeye geldik." dedim.

 

"İyi yapmışsınız yavrum da nerden çıktı bu?" diye sordu.

 

"Ben de bilmiyorum ki. Yâde dedi ki gelinlerimle Mardin'de şöyle bir alışveriş yapalım. Sonra da çıktık işte."

 

"Anlaşıldı şimdi." dedi.

 

"Ne anlaşıldı?" diye sordum ben de anlamayarak.

 

"Yâde'm gelinleriyle gövde gösterisi yapmış yavrum ondan bahsediyorum." dediğiyle kaşlarım havalandı. Yani hiç öyle düşünmemiştim yalan yok.

 

"Ben hiç öyle düşünmemiştim." dedim içimdekileri dışa vurarak.

 

"Onu boşver de sonrasında ne yapıyorsunuz?" diye sordu bu sefer.

 

"Bilmiyorum ki." dedim dudak bükerek. "Eve geçeriz herhalde."

 

"Tamam o zaman. Benim de fazla işim yok aslında. Evde görüşürüz."

 

"Görüşürüz o zaman." dedim ve telefonu kapatıp tekrar yerime geçip oturdum.

 

*

 

ÖMER'DEN

 

İşim bitmişti, şimdi de sırtımı koltuğa yaslayıp gözlerimi de kapatmıştım. Bu iyi gelmişti. Başım ağrıyordu ve bunun sebebini anlayamamıştım.

 

Ben gözlerimi kapatmış dinlenirken birden odamın kapısı hızla açıldı. "Noluyo lan?!" diye hızla gözlerimi açıp ayağa kalktım ve gelene baktım.

 

"Sürpriz." diyerek bana sarıldı Mert.

 

"Oğlum ben sana kaç kere diyeceğim şu kapıyı çalarak içeri gir? Ne diye her seferinde şöyle giriyorsun?" diye sordum. Ama bu sırada ben de sarılıp beline elimle iki kez vurup geri çekildim.

 

Mert de "E sürpriz dedik ya?" diyerek benden ayrılıp masanın önünde bulunan koltuklardan birine oturdu.

 

"Valla abicim kusura bakma. Şuna öğretemedim gitti." diyerek bu sefer de Fatih sarıldı.

 

"Hayırdır? Hangi rüzgar attı sizi buraya?" diye sordum geri çekilirken.

 

Fatih "Seni bi ziyarete gelelim dedik." diyerek Mert'in karşısındaki koltuğa oturdu.

 

Mert de "Evlendin bizi unuttun yani." diyerek tek kaşını kaldırdı.

 

"Yok oğlum. Öyle değil. Bir türlü fırsatım olmadı diyelim." dedim ve geçip Mert'in yanındaki koltuğa yerleştim.

 

Mert dediğime aldırış etmeden "Biz onu bunu bilemeyiz kardeşim. Görünene bakarız." diyerek rahatça arkasına yaslandı. "Doğru değil mi Fatih'cim?" diyerek Fatih'e döndü bu sefer.

 

Fatih'e baktığımda başını sallayarak Mert'i onayladı. "Ömer kusura bakma da adam haklı." dedi. "Hiç bizi arayıp sormuyorsun evlendiğinden beri."

 

Mert "Bizi unuttu unuttu." diye devam etti konuşmaya.

 

"Ne alakası var oğlum?" dedim Mert'e dönerek. "Hem onu mu konuşacağız şimdi?" diye devam ettim. "Ne içersiniz?"

 

İkisi de aynı anda "Çay tabiki." deyince başımı sallayıp yerimden kalktım ve kapıdaki asistanımdan üç çay isteyip tekrar eski yerime geçip oturdum.

 

Bir süre öylece oturup konuştuk. Kaç gündür bir araya gelemiyorduk aslında iyi olmuştu bu. Özlemiştim sohbetlerini.

 

*

 

ROJDA'DAN,

 

Eve geldiğimizde hepimiz de yorgunluktan ölüyorduk resmen o yüzden de aldıklarımızı kolumuza takıp odalarımıza geçmiştik. İlk işim olarak banyoya girip elimi yüzümü yıkamak oldu. Daha sonra da rahatlamış bir şekilde odaya geçip kendimi sırt üstü yatağa attım "Oh be." dedim. Ardından yatağa iyice yerleşip gözlerimi kapattım.

 

Ne kadar uyudum bilmiyorum ama kapı sesi ile gözlerimi açtım. Etrafa bakındığımda Ömer'i belinde havlu ile gördüm. Dolaba yönelmeden bana baktı. "Ben mi uyandırdım?" diye sordu.

 

Uyku hali hâlâ üzerimde olduğu için "Yok." diyebildim sadece.

 

"İyi o zaman." diyerek bu sefer dolaba yöneldi ve kendine rahat kıyafetler çıkardı. O giyinirken ben de gözlerimi kapattım. Bir süre sonra Ömer'in "Aç yavrum gözlerini, giyindim." demesiyle gözlerimi açıp Ömer'e baktım. Cidden giyinmişti.

 

Yataktan doğrulup "Ne zaman geldin?" diye sordum.

 

"Oldu biraz." dedi ardından yanıma gelip oturdu. "Yakışmış." diye devam etti konuşmasına.

 

"Ne yakışmış?" diye sordum anlamayarak. Şu an uykudan yeni uyanmıştım ve kim ne derse desin anlamayacak bir durumdaydım.

 

"Elbise." dedi ve gözleriyle üzerimi işaret etti. Ardından elimi tutup beni yataktan kaldırdı ben de ona ayak uydurdum. "Fazlaca yakışmış hem de." diyerek bir kez daha beni baştan aşağıya inceledi.

 

"Teşekkür ediyorum." dedim gülümseyerek. "Ama dur ben bi yüzümü yıkayayım yoksa kendime gelemeyeceğim." diyerek Ömer'den ayrılıp banyoya geçtim. Aynaya baktığımda saçlarımın dağıldığını gördüm. Yatarken mahvolmuşum resmen.

 

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı da düzelterek banyodan çıktım. Biraz daha kendime geldiğimi hissettim. Ardından Ömer ile beraber el ele odadan çıkıp salona diğer ev üyelerinin yanına geçtik.

 

 

 

**

 

2 GÜN SONRA

 

 

Azamet ailesi hazırlanmış bir şekilde salonda oturuyorlardı. Yemekler yapılmış, tatlılar da dinlenmeye bırakılmıştı. Birazdan gelecek olan gelinleri Fulya ve annesi Emine hanım içindi bu hazırlık.

 

Ali, babasıyla konuştuktan sonra Fulya'ya da gün için haber vermişti. O gün de bugündü. Sonunda bu çiftin de evlilik tarihi belli olacaktı. Tabiki buna en çok sevinen şüphesiz ki Ali idi.

 

Çalınan kapı ile her zamanki gibi Meryem hızla kapıyı açmaya gitti. Daha sonra içeriye giren Fulya ve annesi Emine hanım ile salondakiler ayaklanmış ve selamlaşmışlardı.

 

Ardından hepsi de rahat bir şekilde koltuklarda oturmaya devam etmişlerdi. Yemek vakti geldiğinde ise Ali ve Eren ayaklanmış mutfağa geçmişlerdi. Anneleri Hülya Hanım yemekleri doldururken iki kardeş de sofrayı kurup hazırlıyordu.

 

Erkekler salonda yerken Hülya Hanım dünürü olan Emine hanımın rahatlığı için ayrı sofra kurmuştu mutfakta.

 

Yemeklerin ardından Fulya bulaşıkları yıkamaya koyulmuştu. Kendisi otururken ondan büyük birisinin iş yapması ona tersti, rahat etmezdi zaten. Bulaşıkları yıkamaya devam ederken içeriye "Kolay gelsin Fulya'm." diyerek Ali girmişti.

 

Fulya, gülümseyerek "Kolaysa başına gelsin Ali'm." dedi ve bakışları tekrar bulaşıklara döndü.

 

Ali de "Evlenince yaparım merak etme güzelim." Diyerek iyice Fulya'ya yaklaşmıştı.

 

"Ay valla hala heyecanlıyım Ali'm ya. Acaba ne zamana ayarlarız?" diyerek bakışlarını tekrar Ali'ye çevirdi.

 

"Her şey hazır aslında. Günü en erken ne zaman verirlerse o zamana artık." diyerek keyifle sırtını tezgaha yasladı.

 

İçindeki heyecan ile gülümsedi Fulya "Hayırlısı artık gerisi." dedi.

 

Bir süre sonra daha fazla dikkat çekmemek için Ali salona geçmişti. Fulya da bulaşıkları yıkadıktan sonra çay tepsisini hazırlayıp tatlıları da tabaklara yerleştirmişti.

 

Her şey hazır olunca salondaki Meryem'i çağırmıştı. "Efendim yenge?" diyerek içeri girmişti küçük görümcesi.

 

"Eren abini çağır da çayları götürelim." dedi Fulya.

 

Meryem de "Tamam." diyerek salonda oturan abisinin yanına gitmişti. "Abi." dedi bakması için ama abisi gülerek telefona bakıyordu. Meryem de merakla iyice abisine sokularak "Komikli videolar mı izliyorsun?" diye sordu ve yaklaşıp ekrana bakmaya çalıştı.

 

Eren ise hızla telefonu kapatıp "He ondan abicim." dedi ve telefonu ortadan kaybetti yani cebine koydu.

 

"Bana da göster o zaman." diye diretti Meryem.

 

"Şimdi olmaz kız. Sonra gösteririm ben sana." diye cevapladı Eren de.

 

"Baba!" diyerek bu sefer babasının kucağına atıldı Meryem.

 

Ekrem Bey "Ne oldu kızım?" diye sordu kızının saçlarını okşayarak.

 

"Eren abim komikli videolar izliyor ama bana göstermiyor." dedi dudak bükerek.

 

Eren ise bu söylenene karşı öksürük krizine girmişti. Çünkü konuştuğu kişi Asuman'dı ve bunu daha kimseye açık etmemişlerdi.

 

Ali de durumu anlayarak Meryem'i yanına çağırıp kendi telefonunu eline verdi. Daha sonra da kardeşine dönerek "Kalk da yengene yardım et." dedi.

 

Eren ise canıma minnet dercesine ayaklanıp mutfağa geçti. "Nerdesin sen Eren?" diye sordu mutfakta bir süredir Eren'i bekleyen Fulya.

 

"Geldim ya." dedi Eren elini göğsüne götürerek. "Valla az daha benim şu küçük kardeş yüzünden yakalanıyorduk."

 

Fulya da "Niye be? Ne oldu?" diye sordu merakla. Bu sırada Eren'in yanına, tezgaha yaslanmıştı.

 

Eren "Aman boşver şimdi." diyerek geçiştirmeye çalıştı.

 

Fulya da "Yemezler canım. Anlat hemen!" diye diretti.

 

Eren "Bırakmayı düşünmüyorsun değil mi yenge?" diye sordu bir ümit. Fulya'nın başını sallamasıyla pes ederek anlattı. "Bir kız var da." dedi.

 

Bunu söylemesiyle Fulya bağırmamak için elini şaşkınlıkla ağzına götürdü. "Kim bu kız? Bana layık bir elti mi? Bana bak saçma sapan birini bulup getirmedin değil mi?" diyerek sorularını sıraladı.

 

"Sana layık mı bilmem ama ona layık olduğum kesin." diye konuştu Eren göğsünü kabartarak.

 

"Boş ver şu lafları da kız kim? Onu söyle." diye merakla sorusunu yöneltti.

 

Eren içeridekilerin duymaması için "Asuman." dedi sessizce.

 

Fulya başta anlamayarak "Hangi Asuman?" diye sordu ama anında aydınlanmış olacak ki "Bizim Asu mu?" diye sordu.

 

Eren başını sallayarak "Aynen, benim Asu." dedi gülümseyerek.

 

"Ay benim eltim Asu mu şimdi?" diye sordu.

 

"He yenge eltin Asu." dedi bıkkınlıkla Eren. "Hadi şu çayları mı götüreceğiz ne götüreceksek götürelim artık." diye devam etti.

 

Fulya da "Tamam tamam kıskanma. Şu tatlılardan başla götürmeye." diyerek köşedeki tatlıları gösterdi. Eren de hızla onları alıp salona geçti.

 

Çaylar ve tatlılar yenilirken bir yandan da Ali ve Fulya'nın düğünü konuşuldu. İki aile de en kısa zamanda olmasına kanaat getirdi. İki genç de yarına

gidip gün alacaktı.

 

 

 

***

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam 🫡

 

Nasıl buldunuz bölümü efendim?2

 

Oy ve yorumlarınız için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶

Bölüm : 10.12.2024 19:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...