Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar dileriz🫶
Bölüm şarkısı • Güliz Ayla, Bahsetmem Lazım
***
Sabah gözlerimi açtığımda yanımdaki sıcaklık ile uyandım. Gülümsedim bir kez daha bu halimiz karşısında. Saat kaçtı bilmiyorum ama dışarıdan ses gelmeyince çok da geç olmadığına kanaat getirdim.
Ömer'in kolları arasından yavaşça çıktım. Çıkmam ile yeni farkettiğim bir şey oldu. Üzerimde sadece bornoz vardı. Gece halim olmadığı için banyodan çıkar çıkmaz yatağa girmiştim ve normal olarak sabah olduğu için bu halimi unutmuştum. Kim bilir gece nasıl uyumuştum. Düşündükçe yanağıma sanki bir ısı hücum ediyordu. Bu düşüncelerimi es geçtim zira aşağıya inmem gerekiyordu.
Önce iç çamaşırımı alıp hızlıca üzerime geçirdim. Ardından dolabı açıp çok da sıcak olmayan havaya karşı bir kıyafet aldım elime. Hemen diz altımda biten siyah bir etek, onun da üzerine biraz kalın olan mavi bir penye giyindim. Saçlarımı da hızlıca taradıktan sonra hemen ensemde at kuyruğu yaptım.
Ardından da ses çıkarmamaya özen göstererek odadan çıktım çünkü Ömer odada o kadar kalıp ses çıkarmama rağmen uyanmamıştı.
Mutfağa indiğimde Remziye teyzeyi gördüm. Çayı koymuş ve kahvaltı hazırlığına girmişti. "Kolay gelsin." dedim eşikten içeriye girerken.
Seslenmem ile bana dönüp "Sağol Hanım Ağam." dedi. "Bir şey mi lazımdı?" diye ekledi hemen ardından.
"Lazım bir şey yok Remziye teyze." dedim. "Kahvaltı hazır mı diye bakmaya inmiştim."
"Çoğu bitti aslında Hanım Ağam. Zaten Azad Ağam terasta oturuyor, kahvaltıyı bekliyor." dedi.
Kaşlarımı kaldırıp "Öyle mi?" dedim. Remziye teyze de başını sallayarak onayladı. "Yağmur nerede peki?" diye sordum hemen ardından.
"O birazdan gelecek. Babası ve abisine kahvaltı hazırlamak için evde kalmıştı." dedi.
Daha fazla bir şey sormadım. Dışarıya, avluya çıktım. Çıkar çıkmaz da karşımda, elindeki gazeteden dikkatle bir şeyler okuyan, Azad Babayı gördüm.
Yanına ilerleyip "Azad baba." diye seslendim. Beni fark etmesiyle gazetedeki bakışlarını kaldırıp bana çevirdi. Ben de beklemeden yaklaşıp elini tuttum ve öpüp başıma koydum.
"El öpenlerin çok olsun qizamın(kızım)" dedi memnuniyetle.
Ben de tebessüm edip başımı salladım. Ardından "Kahvaltı hazır olmak üzeredir, bir şey ister miydiniz?" diye sordum biraz da çekinerek.
Her ne kadar iki aydır beraber yaşasak da üzerimden bu çekingenliği atamıyordum. Ben normalde birine zor bağlanıyor, kaynaşıyordum. E haliyle benim için de zor bir durumdu.
Azad baba "Kızım o nedir öyle?" diye sordu. Ben anlamayarak bakınca, "Ne diye benden utanıyorsun? Babanım ben senin, kızımsın bugüne bugün." diye devam etti.
"Öyle de emir verecekmişim gibi ayakta durma. Gel otur babanın yanına." diyerek kaşları ile hemen sağ tarafında kalan çift kişilik koltuğu gösterdi.
Başımı salladım ve hemen geçip yanına kuruldum. "İyisin değil? Mutlusun yani burada olduğun için?"
Azad babanın söyledikleri ile anlamaz şekilde, "Niye böyle sordunuz baba?" diye sordum.
"Evinden ayrısın diye kendini yabancı hissetme diyorum kızım. Biz de burada senin aileniz, bil diye söylüyorum."
Söyledikleri içimi sıcacık etti. "Sağol baba. Biliyorum. Siz de benim bir ailemsiniz." dedim.
"Ha şöyle." dedi keyifle arkasına yaslanarak. "Çekinip durma da. Rahat ol, o kadar kendini bir şey yapmak zorundaymış gibi de hissetme." diye devam etti.
"Tamam baba, etmem." dedim ona ayak uydurarak.
Biz Azad baba ile ne kadar oturduk bilmiyorum ama içeriden yanımıza gelen Remziye teyzenin 'kahvaltı hazırdır' demesiyle ayaklanmıştım. Çünkü Ömer daha inmemişti aşağıya ben de mecbur çağırmak için yanına gidecektim.
Odaya girdiğimde, Ömer aynanın önünde, üzerine yeni giymiş olduğu siyah gömleğinin düğmelerini ilikliyordu. Duyduğu kapı sesi ile sert bakışları bana döndü. Ama benim olduğumu görünce de bakışları yavaşça yumuşamış ve sert bakışı yerini tebessüme dönüştürmüştü.
"Yavrum." dedi yanıma doğru gelirken.
"Kocacığım." dedim keyifle. Ömer ona her kocacığım dediğimde ayrı bir keyifleniyordu o yüzden ben de daha fazla kullanmaya çalışıyordum.
Tıpkı şu an olduğu gibi yani. Söyledikten sonra yüzünde eşsiz bir gülümseme belirdi. "Kocan ölsün sana." dedi hemen ardından da.
"Benimle yaşa yeter bana." dedim ve kapatmadığı düğmeleri ben kapatmaya başladım. Ömer de bu sırada ellerini belime yerleştirip bitirmemi bekliyordu.
"Yaşarız yavrum, ona da tamam." dedi.
"Kahvaltı hazır." Söylediğim ile başını aşağı yukarı salladı. Kısa bir süre sonra "Bitti." dedim ellerimi indirirken.
"Ha bu arada." Ömer'in söyleyeceği şeye dikkat kesildim. Benim ona bakmam ile devam etti. "Bundan sonra diyorum, bornozla yat."
Boğazımı temizleyip, "O niyeymiş?" diye sordum kendimi anlamamazlığa vurarak.
"Valla hoşuma gitti yavrum. Böyle devam et." dedi göz kırparak. "Akşam çok güzel yatıyorsun öyle."
"Akşam nasıl yattım ki?" diye bir soru yönelttim. Çünkü o kadar yorgundum ki deliksiz bir uyku uyumuştum.
"Benim açımdan çok güzel yattın." dedi tek kaşını îma ile kaldırarak. "Ama seni utandırmamak için susuyorum."
İyi ki utandırmıyordu. Ben anlayacağımı anlamıştım. Zaten sabah yataktan çıktığımda da öyle düzgün bir halim yoktu.
"Allah razı olsun ya iyi ki utandırmıyorsun." dedim yalandan gülümseyerek.
"Kızarmışsın bile." dedi bir elini yanağıma koyarak. "Bu da demek ki doğru sonuca varmışsın."
O böyle keyifli haliyle beni izlerken, ben konuyu dağıtmak istercesine "Hadi kahvaltıya gidelim. Yeterince odada kaldık zaten." dedim.
Keyifle sırıtıp, "İyi gidelim." dedi.
Ardından alnıma dudaklarını değdirip bir kez daha mühürlemişti orayı. Daha sonra geri çekilip son kez aynada kendine baktı. Sonrasında yaklaşıp elimi tuttu, ilerlemeden de avuç içime bir öpücük bıraktı.
Odadan çıktığımız gibi beklemeden avluya, hazır olan kahvaltı sofrasına geçtik. "Rojbaş (günaydın.)" dedi Ömer oturmadan sofradakilere ithafen.
Diğerleri de aynı şekilde karşılık verince biz de yerimize yerleştik. Yâde Havin sofraya oturduğundan beri Diyarbakır'a gitmek istediğinden bahs ediyordu. Biz her ne kadar kal diye ısrar etsek de sanırım ısrarcı idi. Ben pek karışmak istemedim açıkçası. Sadece bir iki kere kal demiş daha sonra da köşeme sinmiştim. Yalan yok kalmasını istiyordum, eğlenceli bir kadındı.
Yâde Havin "Oğlum." dedi bir kez daha. "Ben gitmek istiyorum diyorum. Ne diye çocuk gibi ısrar ediyorsunuz? Sanki ben sizi emziriyorum da bensiz duramıyorsunuz ha?" diye sinirle konuşmaya devam etti.1
Söylediğiyle tam gülüyordum ki boğazıma kaçan küçük lokma buna engel oldu. Ben birkaç kere öksürünce Ömer "Helal, helal." diyerek hemen yandan su uzattı. Elinden alıp birkaç yudum içtim, daha iyi olunca da su bardağını önüme bıraktım. Ama Yâde Havin'in söylediğine gülmemek için kendimi hâlâ zor tutuyordum orası bir gerçek.
"Yav Dâye. Biz onu mu diyoruz?"
Azad babanın konuşması ile Yâde Havin burun kıvırarak "E ne için diyorsunuz? Hele yanınızda sizden bıkmamı bekliyorsunuz? Gideyim, biraz sizi özleyince gelirim yine. Tutturdunuz gitme ha gitme." dedi. Her an kalkıp birini silahla vuracak gibi de duruyordu yalan yok. "Bırakın ha beni. Gidiyorum diyorum bitti." diyerek de son noktayı koydu.
Zaten kimse de başka bir şey demedi. Bence cesaret edemedi dersek daha doğru olur zira gerçek anlamda birini vuracak gibi duruyordu.
Kahvaltıdan sonra Ömer ve Azad baba ayaklanmış, gitmek için kapıya doğru ilerlemişlerdi. Azad baba kapıdan çıkınca ben de Ömer'in peşine takıldım. Kocamı işe uğurlamak gibi bi sorumluluğum vardı.
"Güzelim." dedi bana hayranca bakarak.
Duygular karşılıklıydı zira ben de Ömer'e hayranca bakıyordum. "Efendim Ağam." dedim cilveyle.
"Allah'a emanet ol." dedi iç çekerek. Ardından yaklaşıp alnıma bir öpücük bıraktı. Memnuniyetle karşıladım öpücüğünü.
"Allah'a emanet ol." dedim geri çekilirken de.
Ömer başını sallayıp arkasını döndü ve açık olan kapıdan gitti. Ben de arkamı dönüp yukarıya, terasa çıktım. Yâde Havin ve Berivan Dâye orada kahve içeceklerdi çünkü. Ki gittiğim zaman Yağmur kahve servisi yapıyordu. Yağmur da yarım saat önce gelmişti, kahvaltımızın bitmesinin üzerine yani.
Boş bir koltuğa geçip oturdum ve aldığım kahveden sonra Yağmur'a eline sağlık demiştim. Yağmur da teşekkür edip yanımızdan ayrıldı.
"Bu kahveyi de hiç sevmiyorum." diye söze girdi Yâde Havin. Ama tam da bu sırada bir kahveden bir yudum aldı. "Her seferinde bana da yaptırıyorsunuz."
Ömer de kahve sevmiyordu. Demek ki Yâde'sine çekmiş bu konuda.
"Anne ciğerlere, kalbe iyidir." dedi Berivan Dâye de. "Sağlık için yani." diyerek o da kahveden bir yudum aldı.
"Zaten tadı ne kadar kötü bir şey varsa hepsi sağlıktandır. Ha sağlıklı yersem de öleceğim sağlıksız yersem de. E nerde kaldı bunun anlamı?" diye sordu Yâde Havin.1
"Yâde'm." diye ben de söze girdim. İkisin bakışları bana dönünce, "Sağlıklı yaşamak var bir de ilaçlarla hastane, doktor gezmek var. Bir ömür doktor hastane peşinde gezeceğine sağlıklı yaşa daha iyi." diye devam ettim.
Berivan Dâye başını sallayarak hak verirken, Yâde Havin burun kıvırdı. "Aman sağlıklı olsak ne olmasak ne? Zaten yaşlanmışız, illa ki bir yerimiz ağrıyacak, gideceğiz o hastane illetine." dedi.
Kahve içtikten sonra odama çıkmıştım. Kaç gündür annemlerdeyim e haliyle biriken işler vardı. En başta tabiki de çamaşırlar. Yıkanılacaklar ayrı, katlanılacaklar da ayrı vardı. Bir de hazır elim değmişken odaya da el atmak istedim.
*
Ömer Ağa şirkete geçtiği gibi işinin başına geçmişti. Yapması gerekenler onu bekliyordu. Bakılacak dosyalar, kontrol edilecek işler vardı.
Yaptığı işler ancak üç saate yakın sürmüştü. Bulduğu küçük bir fırsattan istifade olarak ayaklanıp şirketten çıkmıştı.
Arabaya binip direkt olarak arkadaşı olan Fatih'in yanına sürmüştü. Kaç gündür doğru düzgün görüşemiyorlardı. E haliyle bi gidip görmek gerekiyordu.
Çok geçmeden de araba Haznedar şirketinin önünde durmuştu. Ömer'in arabasını gören biri yaklaşıp hızlıca kapısını açmıştı. Ömer de beklemeden arabadan inmiş ve arabayı, kapısını açan kişiye emanet etmişti. Ardından adımları bekletmeden şirketin içerisine doğru ilerlemişti.
Gelen selamları başıyla alıp asansöre bindi. Fatih'in olduğu kata gelince durdu ve indi. Kapıdaki asistanı Esma'ya "Fatih içeride mi?" diye sordu.1
Genç kız gülümseyerek "İçeride Ömer Bey, haber vereyim isterseniz?" diye sordu.
Ömer başını hayır anlamında sallayarak "Ben geçerim yanına." demiş ve doğruca kapının önüne gelmişti. Önce kapıyı çalmış ardından 'gir.' sesi ile kapıyı açıp içeriye girmişti.
Kendisini gören Fatih elindeki işi bırakıp ayaklanmıştı "Ooo kardeşim." dedi harfleri uzatarak. Ardından yaklaşıp dostuna sıkıca sarılmıştı. "Hayırdır? Hangi rüzgar attı seni buraya?" diye sordu geri çekilirken de.
"Biraz boşluğum vardı seni göreyim dedim." diye cevapladı Ömer.
"İyi yapmışsın kardeşim, zaten ben de seni arayacaktım."
Ömer, Fatih'in söylediğinin üzerine "Ne için?" diye sordu.
"Akşam size gelecektik bizimkilerle. Müsait olur musunuz diye."
Ömer "Saçmalama oğlum. Ne zaman isterseniz gelin, müsait miyim diye aramanıza bile gerek yok." diye cevapladı.
Fatih "E iyi o zaman." diyerek geçip Ömer'in karşısındaki koltuğa bıraktı kendini. Ardından "Çay?" diye sordu.
Fatih, Ömer'in tepkisinin ardından kapıdaki asistanı Esma'dan iki çay getirmesini istedi.
"Ne var ne yok? Nası gidiyor evlilik?"
Fatih'in sorusu üzerine Ömer, koltukta geriye yaslanmıştı zira aynen bu şekil bi rahatlık vardı.
"Güzel gidiyor. Beklediğimden de iyi hem de." diye cevapladı Fatih'i.
Fatih de "Sana evliliğe güzel dedirten hayat bize neler yapmaz." diye hayretle kendini geriye attı.
Ömer de "Deme oğlum öyle. Bildiğin gibi değil, güzelmiş lan. Hatta seni de evlendirelim artık, Yaşın geçiyor." diyerek takıldı, karşısındaki kendisi için değerli olan dostuna.
Fatih kaşlarını olmaz anlamında kaldırıp "Beni karıştırma oğlum bu işlere. Ne anlarım ben evlilikten? Hem ben tek yaşamaya da alıştım öyle birisinin nazını, tribini çekemem." dedi.2
Kendisinden emin konuşması Ömer'i her be kadar şaşırtsa da bir tepki vermedi. Ama konuşmadan da edemedi.
"Sen böyle büyük büyük konuş. Bir gün biri çıkar karşına yutturur bu laflarını. Sırf nazı için bile ona hayran olacaksın. Demedi deme."
Fatih, Ömer'in söyledikleri karşısında burun kıvırıp "Yok kardeşim, istemiyorum ben. İyiyim böyle." dedi.
Bu sırada susmak zorunda kaldılar çünkü kapı çalınıp içeriye elinde çay tepsisi ile Fatih'in asistanı Esma geldi.
Çayları aldıktan sonra tekrar sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler.
*
İşim saatler sonunda bitmişti çok şükür o yüzden şu anda kendimi sırt üstü yatağa bırakmış biraz dinleniyordum. Fazla dinlenemeden çalan telefonumun sesi ile ayaklanıp çekmecenin üstünde duran telefonu elime aldım.
"Efendim Ömer." dedim telefonu açıp kulağıma götürürken. Bu sırada tekrar geri gidip kendimi yatağa attım.
"Ne yapıyorsun rındamın(güzelim)"
"Biraz işlerim vardı onları yaptım. Şimdi de biraz uzanıyordum." dedim.
"Çok yoruldun mu?" diye sordu.
Evet desem gelip bana yardım mı edecekti, tartışılır tabi.
"Yağmur yardım etseydi ya sana. Ne diye o kadar kendini yordun?"
Onun sorusuna tebessüm edip "Kendi işimi de başkalarına yaptıramam ya. Zaten onlar da konağı temizliyorlardı." dedim. Her şeyime endişeleniyordu canım kocam.
"Neyse artık." dedi derin bir nefes alıp. "Akşama misafirlerimiz var." diye devam etti.
Yatakta oturur pozisyona gelip "Kim?" diye sordum duyduklarımdan sonra.
"Fatih'i tanıyorsun zaten. Ailesiyle akşam yemeğe gelecekler. Gerçi ben annemlere haber verdim ama sen de bil istedim."
"Yaa." dedim ayağa kalkarken. "Az kalmış akşama da. Keşke erken söyleseydin."
"Sen yorulma yavrum. Zaten Remziye teyze alışıktır öyle ani misafirlerimize."
Söylediği bir nebze olsun beni rahatlatırken Ömer ile telefonları kapattık. Ben de beklemeden aşağıya, mutfağa indim.
Remziye teyze ve kızı Yağmur hızla yemek hazırlıyordu. Berivan Dâye de başlarında yol gösteriyordu. "Kolay gelsin." dedim yanlarına geçerken.
Remziye teyze ve kızı Yağmur "Sağol Hanım Ağam." diye cevaplamışlardı. Berivan Dâye ise "Gel kızım." diyerek beni yanına çağırdı.
"Buyur Dâye." dedim yanına geçer geçmez.
"Sana da tatlıyı veriyorum. Görelim gelinimizin maharetlerini." dedi elini sırtıma koyarak.
Başımı sallayıp "Yaparım tabi dâyem." dedim. "Ne yapılacak?" diye sordum hemen ardından.
"Harire tatlısı." dedi. "Zaten yemekler ağırdır tatlı öyle çok ağır olmasın diyorum."
"Tamamdır Dâye." dedim. Yapmasını bildiğim bir tatlıydı ve basit de bir tatlıydı.
Berivan Dâye ile anlaşınca ben de bekletmeden üzüm pekmezi, un, ceviz gibi Harire için gerekli olan malzemeleri masaya çıkardım. Remziye teyzeler tezgahta yemek yaptığı için o tarafa gitmek istemedim.1
Ben de masada hazırladıktan sonda pişmesi için kısa bir süreliğine ocağa koydum. Piştikten sonra da kaselere doldurdum. Sıcağı çıkana kadar masada duracaktı ama sonrasında da dolaba koyacaktım.
*
İşler bitip yemekler de tamamen hazır olduktan sonra odama çıkmış ve üzerimi değiştirmek için dolaptan elbise seçmeye başladım. Elime aldığım mor renk, hemen dizlerimde biten, uzun kollu bir elbiseyi aldım ve yatağa bıraktım.
Ardından gelen misafirlere ayıp olmasın diye üstümdeki yemek kokusundan kurtulmak için hızlı bir duş almış ve bornozumu giyip tekrar odaya geçmiştim.
Benim odaya girmem ile odanın da kapısı aynı saniyelerde açıldı. Gelen kişi Ömer olduğu için sakin karşılamıştım ki zaten başka birisi odamıza böyle rahat rahat giremezdi bu da bir gerçek.
Ömer beni görmesiyle baştan aşağıya beni süzdü. Ardından "Yavrum." dedi yanıma yaklaşarak. "Tamam bornozla yat dedik de acelen ne?"
Yaklaştığı gibi koluna bir tane vurdum. "Ömer." dedim dişlerimin arasından.
"Söyle roniya dılemın(kalbimin ışığı)" dedi keyifle.
"Her şeyi yanlış yere çekmekte üstüne yok." dedim.
"Beni o yola sürükleyenler var." dedi ve yaklaşıp belimden kavrayıp kendine çekti.
Ardından yaklaşıp dudağımı öptü. Ayakta kalabilmek için kollarına tutunmuştum resmen zira şu an dudaklarımı esir alan adam başımı döndürüyordu.
Ayrıldığımızda artık nefes nefeseydim resmen. Ömer bir kez daha yaklaşıp bu sefer boynuma ıslak bir öpücük bıraktı.
"Misafirler gelecek." dedim zor da olsa.
Ömer dediğimi zar zor anlayıp yavaşça benden geri çekildi. "Bence de." dedi.
"Neye bence de?" diye sordum anlamayarak.
"Yok bir şey." diyerek yanımdan geçip dolabın kapağını açtı ve giyinmek için kendine kıyafet aldı ardından da banyoya geçti.
Ben de o gider gitmez üzerimi hızlıca giyinip saçımı taramış ve zor da olsa örmüştüm. Saçlarım uzundu ve örmesi de bi hayli zor oluyordu.
Odada işim bitince Ömer'e indiğimi haber verip aşağıya indim. Herkes salondaydı bu sırada. Sofra da hazır bir şekilde duruyordu.
*
Bir süre sonra kapı çalınmış ve misafirlerimiz gelmişti. Fatih abinin yanında ailesi dışında Mert abi de vardı. Gerçi akraba olduklarını duyduktan sonra gelmesini normal karşıladım.
Hepsini içeriye alınca salonda kısa bir süre içinde sohbet başlamıştı. Biz de kadınlar ile oturup sohbet ediyorduk.
Fatih abinin bir de kız kardeşi vardı, Amine. Henüz liseyi yeni bitirmiş ama üniversite okumak istememiş sanırım. Annesi Berfin teyze de çok tatlı bir kadındı, Güler yüzlü, sıcakkanlıydı.
Sıcak bir sohbetin içindeydim. Gelenler de sağolsun hiç yabancıymışım gibi davranmadılar, gayet de sanki yıllardır tanışıyor gibiydik.
Tam sohbetimizin en sıcak kısmında Yâde Havin "E haydi yemekler soğudu, geçin sofraya." diyerek bizi ayaklandırmıştı. Ardından herkes masada yerleşince Remziye teyze ve kızı Yağmur servislere başlamıştı.
Azad Babanın "Afiyet olsun." demesiyle herkes yemekleri yemeye başlamıştı. Sıcacık geçiyordu gün ve bu da beni mutlu ediyordu. Uzun zaman olmuştu böyle bir ortamda olmayalı. Zaten evlendiğimizden beri hızlı ve yoğun geçen bir zaman olmuştu.
Güzel ve eğlenceli geçen yemeğin sonunda erkekler terasa geçmek için hareketlenmişti. Çaylarını dışarıda içmek istemişlerdi çünkü. Biz de Amine ile bulaşıklara yardım edip çayla beraber tekrar salona geçmiştik.
Ben çayları doldurdukça Amine de servis ediyordu. Bu sırada aklıma tatlılar gelmişti. Ben unutmuştum ama içeriye, elinde tepsiyle giren Yağmur'u görünce biraz daha rahatladım zira tepside yaptığım tatlılar vardı.
Herkese tek tek verince "Teşekkür ederim." dedim Yağmur'a memnuniyetle.
"Afiyet olsun Hanım Ağam." dedi.
"Erkeklere verdiniz mi?" diye sordum hemen ardından.
"Annem dağıttı onlara merak etme Hanım Ağam." dedi ve boş tepsi ile salondan çıktı. Ben de başımı sallayıp ortamda konuşulan konuya döndüm tekrar.
"Havin teyze?" diyerek o tarafa döndü Berfin teyze. Yâde Havin bakınca devam etti konuşmasına. "Ne zaman gideceksin? Söyle de uğurlamaya gelelim."
Yâde Havin, "Valla kızım erken gitmek istirem ama nasip kısmet, ben de bilmiyorum." dedi.
Berfin teyze başını sallayıp, "Çağırırsınız, bi gitmeden tekrar görüşürüz." dedi.
Onlar konuşurken Berivan Dâye bana ithafen "Eline sağlık güzel gelinim. Tatlı çok güzel olmuştur." dedi.
Böyle ortamda bir anda söyleyince şaşırdım ama yine de tebessüm etmeyi eksik etmedim. "Afiyet olsun Dâye." dedim. Berivan Dâyenin söylemesi ile diğerleri de aynı şekilde bana eline sağlık demişti. Hepsine de teşekkür ettim. E bir anda ortamda oklar bana dönünce kızarmadan edemedim zira alışkın değildim bu kadar ilgiye.
Yâde Havin bu sefer Berfin teyzeye bir soru yöneltti. "Fatih oğlum ne zaman evleniyor? O da yaşlanacak bu gidişle."
"Valla Havin teyze ben de diyorum evlen ama yok. Evlenmiyor."
Berivan teyze de araya girip "E sen bul, görüştür." dedi. "Yok mu aklında biri?"
Berfin teyze onaylar anlamda başını salladı. "Valla var da ne? Bakmıyor ki. Uğraşamam, beni rahat bırakın yeter diyor."
"Kim o kız?" diye sordu Berivan Dâye.
"Başka bir aşiretten. Kız doktordur ama burda değil. Bir kere tanıştırmaya kalktım Fatih arkasına bile bakmadan kaçtı resmen. Bilmiyorum ne yapacağım ben bu oğlanla." Berfin teyze ümitsizce konuşup çayından bir yudum aldı. "Bir de bizimle de yaşamıyor. Aklım da onda kalıyor. Birisi olsa benim de içim rahat olacak ama işte."
Yâde Havin ise "Vardır bi hayır." demişti. Ardından o da çayını içmeye devam etti.1
*
Giden misafirlerin ardından diğerleri tekrar salona geçip sohbetlerine devam etmişti. Ben de mutfağa geçmiş ve Remziye teyzeye yardıma koyulmuştum. En çok o yorulmuştu. O yüzden ona oturmasını söyleyip bulaşıkları Yağmur ile hallettik.
Ardından tekrar salona diğerlerinin yanına geçtim. Oturanlara en yakın yer Ömer'in yanı olduğu için oraya oturdum. Benim oturmam ile de bir kolunu arkamdan koltuğun üstüne attı.
Bir şey demedim zira ben de ortada konuşulan sohbete kulak astım.
Saat geç olduğu için ve Azad baba ile Ömer sabah işe gideceği için bir süre sonra ayaklandılar.
Biz de Ömer ile odamıza geçtik. Kapıyı kapatıp direkt dolaba yöneldim. Bir tane kendime bir tane de Ömer'e pijama çıkardım. Onunkini yatağın üzerine bırakırken kendiminkini de alıp olmayan banyo kapısından geçip üzerimi banyoda hızlıca değiştirdim. Arından da saçlarımın örgüsünü açıp gelişi güzel bir şekilde taradım. Daha sonra tekrar odaya geçtim.
Bu sırada Ömer de sadece alt pijamasını giymiş yatakta bacaklarını uzatarak oturuyordu. Benim geldiğimi farkedince elindeki telefonu yanındaki komidinin üzerine bıraktı.
"Yavrum." dedi toparlanarak. Bir şey demeden geçip yanına oturdum ben de. "Yorgun görünüyorsun."
"Öyleyim çünkü." dedim dudak bükerek zira bu akşam yorgunluktan bayılmasam elhamdulillah çok şükür diyecektim.
"Gel o zaman." diyerek bu sefer yan döndü, beni de hemen önüne aldı.
"Ne yapıyorsun?" bu alık halime karşı gülme sesi geldi Ömer'den.
"Karıma masaj yapacağım." söylediğinin üzerine elleri omuzlarımı bulmuştu. Yavaş hareketler ile omzuma masaj yapmaya başladı.
Anında gözlerim memnuniyetle kapandı. Sanki bütün gün bu anı bekliyordum gibi. "Sen bir tanesin." dedim erimiş sesimle.
"Karıma bir taneyim çünkü." dedi ve saçlarıma bir öpücük bıraktı.
Ben de söylediğiyle güldüm. Çok güzel konuşuyordu. Her lafının karşısında eğilmelik hem de.
"Ha bu arada." demesiyle gülmemi yavaşlatıp ona odaklandım. "Tatlı çok güzel olmuştu."
Gülümsedim. "Yaa." diye bir nida döküldü dilimden. Kimse bir şey demese de Ömer'in bir övgüsü bile yumuşamama yetiyordu resmen. "Çok sevindim."
"Ama böyle tatlılar yaparsan hep isterim." dedi elleri boynuma çıkarken. Orayı da hafifçe okşamaya başladı.
"Yaparım ki." tatlı tatlı konuşmam ile tekrar boğukça gülme sesi gelmişti. "Sen yeter ki iste kocacığım." diye devam ettim.
"Kocan köle sana."1
Gel de bu adama aşık olma arkadaş. Ne de güzel konuşup beni kendisine bağlıyordu.
Bir cevap bulamadığım için dönüp sıkıca boynuna sarıldım ve oraya da sulu bir öpücük bıraktım.
"Yavaş rındamın(güzelim)." dedi o da bana sıkı sıkı sarılırken. "Bu kadar sevdiğini belli etme." diye bitirdi cümlesini keyifle.
"Çünkü kocamı seviyorum." dedim ve tekrar boynuna öpücük bırakıp geri çekildim. Göz göze gelince de tekrarladım söylediğimi. "Çok seviyorum."
"Ben de seviyorum yavrum. Tahmin edemeyeceğin kadar."
Gülümsedim bir kez daha. Elim ensesindeki saçlar ile oynarken beni göğsüne çekti. Şu an da bacak arasında duruyordum. Öyle ne kadar kaldık bilmiyorum ama sanki bütün yorgunluğum gitmiş gibiydi.
*
Asuman çöp atmaya çıkıyorum diyerek evden çıkmıştı. Çünkü sevdiği adamın bu saatte işten döneceğini öğrenmişti. Ali abisinin düğün işlerinden dolayı çok da görüşememişlerdi. O yüzden bugün Eren'i böyle karşılamak istemişti.
Bir sağa bir sola giderken arkadan ayak sesleri duymuştu. Eren olacağını düşünerek hızlıca arkasını dönmüştü.
Genç kız gördüğü yüz ile gülümseyerek koşmuş ve sıkıca genç adamın boynuna sarılmıştı. "Güzelim."
Eren'in konuşmasıyla sıkı sıkı sarıldığı boynundan geri çekildi. Aralarında biraz boy farkı olduğu için de ancak ayak uçları yere değiyordu bu durumda. Ayakları yere değince bu sefer elleri Eren'in koluna tutunmuştu.
"Hayırdır gece gece? Ters bir durum yok ya?" Eren karşısındaki sevdiği kadının bu saatte dışarıda durmasından endişelenmiş ve acaba bir olay mı var diye düşünmeden edememişti.
"Bir şey yok ki." diye cevaplamıştı Asuman. "Kaç gündür doğru düzgün görüşemiyoruz, seni beklemek istedim."
Eren aldığı cevap ile memnun olmuşçasına dudakları kıvrılmıştı. "Oyy ölürüm sana." diyerek genç kızın saçları arasına dudaklarını değdirip derince bir nefes çekmişti içine.
Asuman ise sevdiği adamın yüzüne ilgi ile bakıyordu. Ne yalan söylesin Eren'e bağlanmış gibi hissediyordu kendini. Ama bundan memnundu, yalan yoktu.
"Özledim, ne var?" dedi saklama gereksinimi duymadan.
Eren bu duruma karşı keyfi yerindeydi. Sevdiği kız kendisini özlediğini bu yüzden onu beklediğini söylüyordu. Onun keyfi yerinde olmasın da kiminki olsun.
"Ben de özledim güzelim." diyerek Asuman'ı göğsüne çekti ve sıkı sıkı sarıldı. Aynı şekilde genç kız da bu sıkı sarılmaya memnuniyetle karşılık vermişti.
"Çok yoruldun mu?" diye sordu Asuman hala Eren'in göğsündeyken.
"Yani." diyebilmişti Eren. Fazlaca yorulmuştu ama bunu sevdiğine söyleyip onu da telaşlı bir hale sokmak istemiyordu zira genç kızın çevresine karşı ne kadar özenli ve ilgili olduğunu biliyordu.
Asuman da başını sallamış ama hiç istemese de rahat olduğu göğüsten ayrılmak zorunda kalmıştı. Zaten yeterince dışarıda kalmıştı. Annesi şimdi abilerini gönderirdi belki. Ne olur ne olmaz ayrılmak zorundaydı. "Gitmem gerekiyor artık." demişti Eren'in gözlerine bakarak. "Annem şimdi peşimden abimleri gönderir."
"Tamam güzelim. Sıkıntıya girme. Yine buluşuruz." diyerek sevdiği kadının anlını mühürlemiş oraya dudaklarını değdirmişti.
***
Herkese bölüm sonundan selam 🫡
Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları alalım buraya.👉
Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶
Okur Yorumları | Yorum Ekle |