33. Bölüm

32•

Derya
dreamdey

Hellooooo

 

Herkese yeni bölümden selam 🫡

 

Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar dileriz 🫶

 

 

 

 

***

 

 

 

 

"Evet." abimin yüksekçe çıkan sesi ile gülümseyerek alkışladık.

 

Nikah memuru da gülümseyerek bu sefer masadaki şahitlere döndü. Abimin arkadaşları olan Umut ve Sezer ağabeye de şahitlik ediyor musunuz diye sordu. Her ikisi de evet deyince nikah memuru önündeki defteri önce yengem ile abime sonra da şahitlere uzattı.

 

Abimler düğün gününe nikah tarihi alamamışlardı o yüzden nikahları düğünden iki sonrasına idi yani bugün. Bu sebepten biz de sabah kahvaltımızı yapmış evden çıkıp Ömer ile beraber direkt nikah salonuna geçmiştik, zaten abimler de yolda olduğu için fazla beklememiştik. Abim ve yengem dışında annem, Meryem ve fulya yengemin annesi Emine teyze de gelmişti.

 

İmzalar atıldıktan sonra nikah memuru elindeki evlilik cüzdanını yengeme uzatmıştı. Yengem de alıp anında bize göstermek istercesine elini havaya kaldırmıştı. Onun bu haline gülümsemek ile yetinmiştim. Heyecanı evleneli iki gün olmasına rağmen hâlâ geçmemişti. Ki ben de hâlâ öyleyim, Ömer ile evlendik evleneli içimde henüz bitmeyen bir heyecan hâlâ mevcuttu.

 

Nikah tamamlandıktan sonra kalkmış ve abimlerin yanına geçmiştik. Önce abime sıkıca sarılmıştım ardından aynı şekilde yengeme de sarılmıştım. Annemler de sarılırken, Ömer tokalaşmak ile yetinmişti. Meryem de bu sırada abimin kucağına yerleşmiş keyifle bize bakıyordu.

 

Bir süre ayak üstü sohbet etmiştik. Ardından onlar eve geçmek için arabalara geçince biz de Ömer ile kendi arabamıza geçtik. Buradan Ömer'in şirketine geçecektik. Bana dini nikahımız kıyılırken şirket hissesinin yüzde ellisini verdiği için gelip imza atmam gerektiğini söyledi .

 

Şirketin kapısına geldiğimizde Ömer arabayı durdurmuş, biz de beklemeden arabadan inmiştik. Ardından Ömer yanıma gelip elimi sıkıca kavradı. "Gidelim." diyerek de ilerlemeye başladı, e tabi ben de peşinden. İlerlerken de bir yandan da inceliyordum. Siyah bir binaydı. Altın harflerle BORAN ŞİRKETİ yazıyordu, hem önündeki levhada hem de binanın üzerinde. Bina kaç katlıydı tam hesaplayamadım, Ömer hızlı adımlarla yürüdüğü için, ama yüksekti baya bir.

 

İçeri girdiğimizde bizi geniş bir alan karşıladı. Bir kaç kişi de Ömer'i görünce selam vermiş ve koşturmalarına devam etmişti. Giriş katta olmamıza rağmen ortam kalabalıktı. Gerçi kalabalık ortamlara da alıştığım için tuhaf karşılamadım bu kalabalıklığı, sadece girdiğim ortam ilk defa geldiğim bir yer olunca bi heyecan karşılamıştı bünyemi.

 

Ömer'in katına çıkana kadar elimi elinden çekmemiş, onun yerine iyice yapışmıştım tuttuğum ele. Sonuçta bir gerginlik vardı üzerimde.

 

"Burası benim alanım. Sadece benim odam ve bir de toplantı odamız var." diyerek Ömer yavaştan etrafı tanıtıyordu bana. Ben de söyledikleriyle etrafımı incelemeye başladım.

 

Tam da o anda yanımıza gülümseyerek bir kadın yaklaştı.

 

Hani burası sadece Ömer'in katıydı? Peki o zaman bu kız kimdi? Kaşlarım benden istemsiz çatılmış ve karşımdaki kızı süzmeye başladım.

 

Üzerinde diz üstünde biten siyah bir etek, onun da üzerinde beyaz, hafif göğüs dekolteli bir gömlek vardı. Yüzünde de çok diyemem ama yine de belli olan bir makyaj vardı. Saçları da yapılı ve açık bırakılmıştı.

 

İstemsiz bakışlarım kendi üzerime kaydı. Benim de üzerimde diz altımda biten siyah, dekoltesi fazla olmayan bir elbise vardı. Saçlarım her zamanki gibi ensemde topluydu. Yüzüme de makyaj sürdüm denemez. Zaten beceremezdim, Asu olsa belki bana yapardı ama ben bu işte pek iyi değildim.

 

Ben anlamaz gözler ile bakarken yanımıza gelen kız, "Hoş geldiniz Ömer Bey." dedi. Ardından bakışları bana döndü. Gülümseyerek "Siz de hoş geldiniz Rojda Hanım." dedi.

 

Ben de bu sıcak yaklaşımına karşı kaşlarımı yumuşatmış, zor da olsa gülümseyebilmiştim. "Hoş buldum." dedim ardından.

 

Ömer bana dönüp,"Asistanım, Nermin." diyerek sağolsun kızın kim olduğunu açıkladı. Anlamsızca içim de rahatlamıştı söylediğiyle.

 

Ya da rahatlamasa mıydı? Sonuçta bu kız her gün böyle süslü püskü şekilde Ömer ile muhattap oluyordu

 

Ömer'in ellerine parmaklarımı tekrar geçirip diğer elimi de koluna koyup biraz daha yaklaştım kocama. Ardından, "Memnun oldum." dedim Nermine ithafen.

 

"Ben de Rojda Hanım." diyerek karşılık verdi. "İstediğiniz bir şey var mı?" derken bakışları benden Ömer'e kaydı.

 

Ömer "Yok." diye cevapladı, sonrasında bana dönüp, "Yavrum, senin var mı istediğin bir şey?" diye sordu.

 

Hayır anlamında başımı salladım ve "Hayır, bir şey istemiyorum." diyerek de sesli dile getirdim.

 

Ömer başını sallayıp tekrar Nermin'e döndü. Aklına yeni gelmiş gibi de, "Benim, ayarlamanı istediğim dosya hazırdır umarım." diye sordu otoriter sesi ile.

 

Nermin denen kız da "Hazır efendim." diyerek onayladı. "İstediğiniz şekilde hazır, masanızın üzerinde." dedi.

 

Ardından Ömer bir şey demeyip tuttuğum eli sıkıca tutup ilerlemeye başladı. Bir kapının önüne gelince de hızla açıp içeriye girdi. Beklemeden de kapıyı yavaşça kapattı.

 

"Gel böyle güzelim." diyerek tuttuğu elim ile beraber ilerledi ve masanın arkasındaki koltuğa doğru ilerledi. Koltuğu biraz geri çekip benim oturmamı sağladı.

 

"Ben ne yapacağım burada?" diye sordum.

 

"E benim ve işimin de patronu sensin artık. Yerin, benim yerim, yani artık burası." dedi göz kırparak.

 

Ben ona hayranca bakarken o koltuğu masaya itmişti tekrar. Ben de bu sayede kendime gelebilmiştim.

 

"Ben ne anlarım şimdi bu patron işlerinden? Hem ilk defa geliyorum. Ne yapmam, nasıl yapmam gerektiğini bilmiyorum bile." dedim.

 

"Öğrenirsin yavrum öğrenirsin. Merak etme." dedi. Ardından önümüzdeki masada duran siyah dosyayı eline aldı. Neydi bilmiyorum ama dikkatli bir şekilde ona odaklanmıştı.

 

Ben de bakışlarımı çekip etrafta göz gezdirmeye başladım. Böyle bir yere ilk defa geldiğim gibi aynı zamanda da Ömer'in iş yerine de ilk defa geliyordum. Önceden gelmek aklıma bile gelmemişti ne yalan söyleyeyim.

 

Oda genelde siyah ve beyaz tonlarındaydı. Ama çoğunlukla siyah yoğunlukluydu. Masa, kitaplık, koltuklar gibi büyük eşyalar siyah. Odada küçük olan objeler de, renk versin diye herhalde, beyaz tonlarında seçilmişti.

 

Ben odayı incelemeye devam ederken masaya koyulan dosya ile irkilip kendime geldim. Hemen ardından da "Beğendiysen burada kalabilirsin." diyen Ömer'in sesini duydum.

 

"Beğendim ama benlik değil." diyerek ben de bakışlarımı Ömer'e çevirdim. Ömer bir şey demeden de devam ettim. "Yani biraz daha renkli olsaydı bence daha iyi olurdu."

 

Kaşlarını öyle mi dercesine kaldırdı. Başımı sallayarak onaylayınca, "O zaman senin zevkine göre odayı yeniden düzenleyelim." dedi. "Bilirsin, karımın zevkini seviyorum." diyerek imasını da eksik etmedi.

 

"Ömer." dedim yandan koluna bir tane vurarak. O gülünce "Senin amacın farklı yere sarkıyor ha." dedim kaşlarımı çatmaya çalışarak.

 

"Yavrum." dedi gülmesini kesip tek dudağını yukarı doğru kıvırarak.

 

Yutkundum istemsizce.

 

"Benim amaç hep aynı. Daha bir farklılığını görmedim." dedi.

 

Bir cevap veremedim çünkü çalan kapı ile kendime gelip önüme döndüm. Ömer de önce gülmüş ardından da kendine gelip "Gir." dedi otoriter sesi ile.

 

Kapı açıldı ve içeriye Nermin girdi. Bakışları önce beni buldu, yüzünde biraz afallama ile karışık tebessüm vardı. Ardından bendeki bakışlarını çekip Ömer'e baktı. "Ömer Bey, on dakika sonra İstanbul'dan gelecek kişilerle toplantınız var. Hatırlatmamı istemişsiniz."

 

Ömer başını sallayıp, "Tamam. Sen git her şey hazır mı diye bak. Biliyorsun anlaşmak istediğim bir iş. Eksik bir şey istemiyorum." dedi.

 

Nermin, "Hemen bakıyorum Ömer Bey." diyerek selam verip odadan çıktı.

 

Böylece ben de bakışlarımı Ömer'e çevirdim. "Ben gideyim o zaman. Senin işlerin var." dedim ve kalkmak için koltuğu biraz geri ittim.

 

"Sen de gel benimle."

 

Söylediğiyle anlamaz gözler ile Ömer'e baktım. "Nereye? Toplantıya mı geleyim?" diye sordum şaşkınlıkla.

 

"Evet." dedi rahat bir ses ile.

 

"Tamam da benim anlayacağım bir ortam değil. Gitmemi istemiyorsan da beklerim ki seni burda." dedim.

 

"Yavrum." dedi yaklaşıp. Önümde diz çöktü, ellerini bacaklarıma dayadı ve göz göze gelmemizi sağladı. "Zaten senin de öğrenmen gerek. Şirketin yarı hissesi senin. Sen imza veremezsen ben de bir şey yapamam. O yüzden gel, öğren benimle."

 

"Emin misin ki? Yapabilir miyim?" diye sordum.

 

"Benim karımsın sen? Elbette yaparsın. Yeter ki iste."

 

"Tamam. Deneyeyim o zaman. Ama yapamazsam bana kızma sonra."

 

"Yavrum sen hayatı bana zehir de etsen sana kızmak ne haddime benim? Seni kalbimin yolu yapmışım, sen gelmiş ne diyorsun. Tü roniya dılemın (sen kalbimin ışığı)"

 

"Ömer." dedim hayranlıkla. Ardından yaklaşıp her iki yanağına da sıkı bir öpücük bıraktım. Bekletmeden de sıkıca boynuna sardım kollarımı.

 

Ömer de, "Her seferinde böyle tepki vereceksen seve seve devam ederim ben." diyerek sarılmama sıkıca karşılık verip ellerini belime sarmıştı.

 

Sarılmamdan dolayı boğuk çıkan seni ile "Bak ya." dedim gülerek.

 

Ömer "Öyle valla." diyerek karşılık vermiş ve bana ayak uydurarak gülmüştü.

 

Ben geri çekilince Ömer de ayaklanmış ve elime uzanmıştı. Ayağa kalkıp elimi avucuna bırakmıştım o da beklemeden sıkıca tutmuştu. "Gidelim şu toplantıya." diyerek de benimle beraber ilerlemişti.

 

Kapıyı açıp önden geçmemi sağladı, bu süre zarfında bile elimi bırakmamıştı. Sanki bıraksa kaçacak gibiyim.

 

Düşüncelerime gülmeden edemedim.

 

Bizim çıkmamız ile Nermin de masasından kalkıp peşimize takılmıştı. Daha sonra da beraber hemen bulunduğumuz katta olan bir kapının önüne geldik. Az önce Ömer'in, burası toplantı odası diye gösterdiği yerdi.

 

Kapıyı açması ile içeride üç erkek, bir kadın gözüme çarptı. Erkeklerin ikisi takım elbiseliydi, bir diğeri daha genç olmasından mutebelli olsa gerek daha rahat giyinmiş, takım elbiseye gerek duymamıştı. Diğer kadın da bakımlı, ve güzel giyimliydi. İş kadını olduğu belliydi.

 

Ömer ile içeri girince hepsi de ayaklanmıştı. Biz de Ömer ile tek tek hepsi ile el sıkıştık. Ben arkasından el sıkışırken beni, "Karım Rojda, aynı zamanda ortağım." diye tanıtıyordu.

 

En son o genç çocuk ile karşı karşıya geldik. Elimi uzattı selamlaşmak için. Ama o elimi sıkmak yerine, elimi tutmuş ve gözlerime bakarak elimin tersini öpmüştü. Ardından da "Memnun oldum." diyerek gülümsedi.1

 

Yalnız ben hiç memnun olmamıştım. O yüzden kaşlarımı çatıp, elimi de elinin içinden hızlıca çektim.

 

Ardından da Ömer'e döndüm gördü mü diye. O da görmüş olacak ki çocuğa bakışlarını kilitlemiş gibi yanımıza geldi. Ben de olay çıkmasın diyerekten gülümseyerek yanına yaklaşıp sakince elini tutup sıktım, aynı zamanda "Ömer." dedim bakışlarını adamdan çekip bana dönmesi için. Bana bakmayınca bu sefer benim de bakışlarım çocuğa döndü tekrar. Ömer'in bu halini keyifle izliyor gibi bir duruşu vardı.

 

"Bana bak Rojda." Ömer'in sesi ile kendime geldim ve bakışlarım anında onu buldu. Bakışları bendeydi. Her ne kadar sinirli olduğunu anlasam da bana bu sinirini göstermemeye çalışıyordu. Başarılı oldu mu bilinmez tabi.

 

Daha fazla olay çıkmasın diye Ömer ile geçip yerimize oturmuştuk. Zira ilk geldiğim toplantıda böyle bir kaos yaşansın istemiyordum. O masanın başında, ben de hemen onun sol yanında yerimi aldım.

 

Biz oturunca diğerleri de sırayla oturdu. Benim yanımda da Nermin vardı. Önünde hem bir defter hem de tableti duruyordu. Yani önlemini almıştı.

 

O değil de ben bu toplantıya girmeyi kabul ettim, ettim. Peki önemli olan soru şu ki, toplantı ne ile ilgili?

 

Yanımda oturan Nermin beni anlamış gibi kısık bir ses ile "Toplantı bir anlaşma toplantısı. Yani şöyle söyleyeyim. İstanbul'da olan bir arsaya hem Ömer bey hem de şu an toplantıda bulunduğumuz Şahinoğlu Şirketi talip. Amaç arsayı alıp konut projeleri başlatmak. Biz de ortak çalışma yürütmek için bu toplantıyı düzenledik." diyerek kısa bir özet geçti.

 

Anlattıkları tamam da, ben yine bir şey anlamamıştım.

 

Ama yine de kafa sallayarak önüme döndüm. Dönmem ile karşımda bana sırıtarak bakan o çocuk ile denk geldim. Çok bakmadan hemen gözlerimi kaçırdım. Ne takıntılı bir insan ya? Yanımda kocam var iken bulunduğu saçma hareketlere bak ya!

 

Yine de sesimi çıkarmadım ama bu sefer bakışlarımı Ömer'e çevirdim. Ne anlatıyordu bilmiyorum ama yine de tamamıyla ona odaklandım.

 

 

*

 

 

Toplantının çok sürdüğünü söyleyemem. Zira biz ne olduğunu daha anlamadan Ömer sandalyesini hızla geri itmiş ve ayaklanmıştı. Odada ben dahil hepimiz şaşkınlık ile bakarken, o şaşkınlığımızın üzerine biraz daha eklemiş ve geldiğimizden beri bana anlamsızca gülümseyerek bakan, adının biraz önce öğrendiğim Sami'nin yakasından tuttuğu gibi kaldırmıştı. Tabi bunu yaparken Sami de sandalyede oturuyordu, Ömer'in sertçe kaldırması ile sandalyesi de gürültüyle yere düşmüştü.

 

Ömer, Sami denen çocuğun sırtını duvara yapıştırdığı gibi de yüzüne bir yumruk atmıştı. Çıkan ses ile istemsizce yüzüm buruşmuştu, baya sertti çünkü. Şaşkınlıktan kısa süreliğine kurtulup ayaklandım. Benim dışımda da Sami'nin abileri olan Hasan ve Ferdi bey de ayaklanmış, "N'oluyor?" diyerek Ömer'in koluna yapıştılar ve kardeşlerini kurtarmaya çalışıyorlardı.

 

Ben de hızlıca Ömer'in yanına geçip kolunu tuttum. Ama karşısındaki çocuğa o kadar kilitlenmişti ki beni farketmiyordu bile. "Ömer." diye seslendim bana bakması için ama nafile. Zira gözü şu an kimseyi görmüyordu sanki.

 

Bir yandan ben, bir yandan Sami'nin abileri Ömer'i kendine getirmeye çalışıyordu ama Ömer de bir etki yoktu. Bir anda Sami'nin yüzüne tekrar inen yumruk darbesi ile gözüm açık kaldı. "O gözlerinin nereye baktığının farkında mısın lan?!" diye sordu. Ama Sami bir tepki vermedi. Her ne kadar zor nefes alsa da yine de gülümsemeye çalışıyordu.

 

Hayır yani bu neyin mutluluğuydu? Dayak yemekten keyif mi alıyordu?

 

"Sen kimsin gelmiş benim yanımda, benim mekanımda, benim karıma bakıyorsun? Benim! Karıma! Sarkıntılık! Yapıyorsun?!" Öyle sert ve öyle tek tek konuşuyordu ki ben bile irkildim. Ömer cümlesini bitirir bitirmez de Sami'nin yüzüne bir yumruk daha indirdi.

 

Sami bu sefer gülümsemek yerine acı ile haykırmıştı.

 

"Ne oluyor? Ne bakması? Ömer?" Ferdi beyin sorusu üzerine, Ömer duymamış gibi bir kez daha Sami'nin yüzüne yumruğu indirmişti.

 

"Ömer!" dedim yüksek çıkan sesim ile. Seslenmem ile hele şükür bakışları beni bulmuştu.

 

Sert çehresi gözlerime bakınca zor da olsa yatışmaya başladı. Ardından gözlerini sıkıca kapatıp, sakinleşmek istercesine derin bir nefes aldı. Sonrasında gözünü açıp tekrar bana, gözlerimin içine baktı. Resmen durması için gözlerimle yalvarıyordum.

 

Beni anlamış olacak ki sağolsun çocuğu bıraktı ama bırakmadan Sami'yi duvara sertçe çarpıp öyle bıraktı, böylece Sami de yüzündeki acı ifade ile yere düşmüştü.

 

Ömer bu sırada bakışlarını benden çekmiş, karşında duran iki adama çevirmişti. "Anlaşma iptal. Sizinle ortak olmuyorum." dedi her ikisine de bakıp. İkisi afallamışken Ömer devam etti. "Benim karıma sarkıntılık yapan insanlar ile bir daha aynı masaya oturup anlaşma yapacağımı mı düşündünüz?"

 

"Ha eğer..." Ömer'in tekrar söze girmesi ile Ferdi Bey ve Hasan Bey de konuşamadan susup dinlemek zorunda kaldı. "Tek başınıza bu işe girişmeyecekseniz de defolun gidin. Ben alırım ihaleyi." diyerek son noktayı koydu.

 

İki kardeş sinirle yerdeki kardeşlerini alıp bir şey demeden, daha doğrusu diyemeden odadan çıkıp gittiler. Gelen kadın asistan da hemen arkasından çıktı. Nermin de bizi yalnız bırakmak için toplantı odasından çıkmıştı. Biz de böylece baş başa kalmıştık.

 

"Biraz abarttın sanki?" dedim. "Sonuçta toplantıdaydınız, bittikten sonra adamla konuşabilirdin."

 

"Yavrum." dedi. Kendini sakinleştirmek ister gibi de derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Elini de sinirle saçlarına daldırıp arkasını döndü. Daha sonra bana döndü. Yaklaşıp önümde durdu ve yüzümü avucuna hapsetti. Gözlerime bakarak, "Benim karıma. Benim mekanımda sarkıntılık yapacak bir kişiyle el sıkışmam ben." dedi ve yaklaşıp alnıma öptü. Dudakları rahatlamak ister gibi bir süre orada kalmıştı.

 

 

*

 

"Hadi gel. Yemeğe çıkalım."

 

Söylediğim ile Ömer'in bakışları beni buldu. "Acıktın mı?" diye sordu parmaklarıyla elimi geziye çıkarken.

 

Oturduğumuz koltukta iyice Ömer'e döndüm. Toplantı odasında bir süre daha kalmış ve direkt olarak Ömer'in odasına geçmiştik. "Acıktım." dedim omuzumu kaldırıp indirirken. "Hem erken kalktık, kahvaltıyı da erken yaptık. Şu an öğlen. Sen acıkmadın mı?"

 

"Acıktığım pek söylenemez ama madem acıktın gidelim." diyerek ayaklandı, peşine de beni ayaklandırdı.

 

Amacım aç olup yemek yemek değildi elbette. Ömer'i biraz olsun buradan çıkartıp rahatlamasını sağlamaktı. İlk defa Ömer'in bu haline şahit oldum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum normal olarak. O yüzden aklıma ilk geleni söylemiş ve yemeğe çıkmak istiyorum dedim.

 

Odadan çıktığımız gibi Nermin ayaklanıp "Ömer Bey? Bir şey mi istiyorsunuz efendim?" diye sordu.

 

"Biraz işim var. En geç iki saate dönerim." Ömer'in söylediğiyle Nermin başını sallayıp tekrar yerine oturdu. Biz de böylelikle asansöre doğru ilerledik.

 

Asansör bu katta olmadığı için düşmeye basıp gelmesini bekledik. Çok sürmeden de gelmişti. Beklemeden Ömer ile beraber el ele bir şekilde bindik. İnerken de asansör bir kaç kere durmuş. İçeriye başka insanlar da binmişti, onlar da girdikleri gibi Ömer'e selam verip önlerine dönüyordu.

 

Kısa süre sonra asansörden inmiş ve çıkışa doğru ilerledik. Bizi gören biri Ömer'in arabasını hızlıca getirmişti. Ömer kapımı açıp binmemi bekledikten sonra kendisi de şöför koltuğunda yerini almıştı.

 

"Ne istiyor Hanım Ağam?"

 

Ömer arabayı çalıştırmadan bana dönmesiyle ben de düşündüm bir süre. Daha sonra da "Valla benim aklımda bir şey yok, sadece aç olduğumu bilirim o kadar." dedim.

 

Ömer başını sallayıp önüne döndü ve arabayı çalıştırdı. Bir şey demedim, gidecek yeri düşünmüştür diyerek ben de önüme döndüm.

 

 

*

 

 

Kısa süre sonra bir restoranın önünde durmuştuk. Daha biz durmadan kapımızı açmak için birileri geldi. Ben anlamadım Ömer'in arabasında çip falan mı var? Nasıl fark edip geliyorlar?

 

Arabadan inmemiz ile Ömer elimi yine sıkıca tutmuş ve beni de yanında ilerletmeye başladı. Ona ayak uydurarak ilerlediği yolu takip ettim.

 

Lokantaya girmemiz ile üzerinde takım elbise bulunan bir adam yanımıza gelip, "Ömer Bey, hoş geldiniz." dedi. Ardından bana da "Hoş geldiniz Rojda Hanım." dedi.

 

Beni nerden tanıyor diyecektim ama vaz geçtim. Ne de olsa Ömer'i tanıdıklarına göre beni de illa ki öğrenmişlerdir.

 

Ben başımla selamını alırken, Ömer "Hoş buldum Nazım." dedi. "Boş yerin var mı?" diye sordu hemen arkasından da.1

 

İsminin Nazım olduğunu öğrendiğim adam "Var Ömer Bey, her zamanki yeriniz boş. Hemen orayı hazırlıyoruz." dedi.

 

Her zaman derken?

 

Ömer başını sallayıp ilerlemeye başladı. Restoran büyük olduğu için biraz yürüdük içinde haliyle. Daha sonra çok da insan içinde olmayan, köşe bir masaya geçtik. Aynı zamanda cam kenarıydı ve buradan Mardin çok güzel görünüyordu.

 

Ben manzaraya hayranlıkla bakarken Ömer, "Yavrum." diye seslenince mecbur bakışlarımı Ömer'e çevirdim.

 

"Efendim?" dedim.

 

"Manzaraya gel oturarak bak da ben de manzarama bakayım." dedi ve sandalyeyi oturmam için çekti.

 

Gülümsedim dediğine.

 

"Senin yanına oturmak istiyorum ama."

 

Söylediğim ile Ömer peki anlamında başını sallayıp çektiği sandalyeyi tekrar masaya yaklaştırdı. Ardından da kendi oturacağı sandalyenin yanındakini benim için çekti. Ben de beklemeden oturdum. Ömer de benim oturmamla hemen yanımdaki sandalyede yerini aldı.

 

"Manzaramın karşımda olmasını tercih ederdim ama manzaramın yanımda olmasında da sıkıntı yok."

 

"Ömer." dedim hayranlıkla. "Bence en güzel manzara, yan yana olduğumuz manzaradır."

 

"İçinde senin olduğun bir manzara var çünkü, tabi güzel olur."

 

Cevap veremedim zira Ömer'in ne ara sipariş verdiğini bilmediğim yemekler garsonlar tarafından hızlıca servis ediliyordu.

 

Onların servisi bir süre sonra bittikten sonra yan dönüp Ömer'e baktım. "Ömer." dedim bana bakması için. Seslenmem ile bakışları bana döndü. Devam ettim. "Buraya sık sık geliyor musun? Yani, hani adam kapıda dedi ya her zamanki masanız hazırlayalım diye. Kimle geliyordun? Benimle niye hiç gelmedin?" sonlara doğru sorularım istemsizce kıskançlık duygularımı ortaya çıkarmış, elimde değilken sormuş bulundum.

 

Ömer bu halime gülüp gülmemek arasında kaldı. "Yavrum." dedi toparlanarak. "Genelde iş için, bazen de canım sıkılınca, bazenleri de Fatih ve Mert ile geliyorum. Yani öyle sandığın gibi bir şey yok."

 

Bakışlarımı kaçırıp önüme döndüm. "Ne sanmışım ki?"

 

"Önce gözlerini kaçırma." Çenemden tutup yüzümü kendisine çevirdi. "Ve sandığın şeyi her ne kadar istemesen de belirttin zaten."

 

Boğazımı temizledim. Anlamamazlığa vurmak isterdim ama görünen köy kılavuz istemezdi.

 

"Öyle birden şey diyince şey sandım ben de. Şeyden dolayı."

 

Cidden cümle kurmasam da lazım değildi şahsen batırdığımı düşünüyordum. İstemsiz şekilde dudağımı ısırmıştım. Benim bu halime keyifle bakan kocama bakılırsa batırmıştım.

 

Ömer ısırdığım dudağımı dişlerimden kurtararak "Öyle sandığın gibi bir durum daha önce yaşanmadı rındamın (güzelim). Boşuna düşünme. Benim ilkim de sonum da sensin, sen kalacaksın."

 

Söyledikleri içimi rahatlatırken gülümsedim. Ardından Ömer'in elinden kurtulup masada duran çileği elime alıp Ömer'in ağzına verdim. Ama o çileği ısırmak yerine parmağımı da ağzına koyup çileği öyle aldı.

 

Yaptığı hareket yutkunmama sebep oldu.

 

Ben afallamış halde Ömer'e bakarken o ağzındaki çileği, çiğneyip yuttu ve "Bir tane daha versene." diyerek masadaki çileği işaret etti.

 

Boğazımı temizleyip sorgusuz bir şekilde çileği alıp tekrar Ömer'in ağzına verdim. Yine aynı şekilde almıştı çileği. Bu sefer de elimi tutup önce avuç içime sonra da parmak uçlarıma öpücük bıraktı.

 

Yaptığı istemsiz titrek bir nefes almama neden oldu.

 

"Hadi yemeğimizi yiyelim artık." dedim ve daha fazla öyle kalmadan önüme döndüm. Ve henüz ne olduğuna bakmadığım yemekten bir kaşık alıp ağzıma koydum.

 

"Yiyelim tabi, yiyelim." Ömer'in yandan boğukça söylediğiyle ağzıma koyduğum yemek boğazıma kaçtı.

 

Ben öksürünce Ömer hemen önünde duran suyu uzattı. Zor da olsa lokmayı yutup sudan birkaç yudum aldım.

 

"Yavrum, iyi misin?"

 

Ömer'in yandan sorusu ile hızla başımı sallayıp "İyiyim merak etme." dedim ve az önce boğazıma yemek kaçmamış gibi önümdeki yemekten yine bir kaşık alıp ağzıma götürdüm.

 

Ben fesat bir insan değildim, ama Ömer beni öyle bir insan yapmıştı..

 

Daha fazla konuşmadık. Ben yemeğime odaklandım. Aç olduğumu bahane etmiştim ama şu an yiyince aç olduğumu farketmiştim.

 

Yemekten sonra Ömer beni eve bırakmış kendisi de tekrar şirkete geçmişti. Beni de götürmek istemişti ama şirket ortamı benlik değildi o yüzden gitmeyi reddetmiş onun yerine beni eve bırakmasını istemiştim.

 

Konağa geldiğimde Yağmur, evdekilerin salonda olduğunu söyleyince ben de onların yanına çıkmıştım.

 

 

***

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam 🫡

 

Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumlarınızı şöyle alalım 👉

 

Kıskançlık sahnesi. Oldu mu bilemem tabi...1

 

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶

Bölüm : 12.12.2024 21:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...