Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayınız, keyifli okumalar dileriz.
***
Yeni evli çift ailelerinin el öpmesi için nikahtan sonra hep beraber Azamet ailesinin evine geçmişlerdi. Ali, işe yarın tekrar başlayacağı için bugün de bu işi aradan çıkartmak istemişlerdi.
Fulya, elindeki çay tepsisi ile içeriye girmiş ve önden büyükler olmak üzere tek tek dağıtmıştı. En son da artık eşi olan Ali'ye vermiş ve hemen yanına oturmuştu.
Ali, bardağı alırken, "Eline sağlık Fulya'm." demeyi de ihmal etmemişti.
Fulya da gülümseyerek, "Afiyet olsun kocacığım." dedi.
Dağıtılan çayların ardından sohbet hız kesmeden devam etmişti. Ekrem Bey henüz evde olmadığı için onu görmeden gitmek gibi düşünceleri yoktu.
İki dünür sohbet ederken Meryem abisinin kucağına yerleşmişti. Abisini çok seviyordu, e haliyle artık evde olmaması küçük kızı bir tık üzüyordu.
"Abi." dedi abisinin kucağına iyice yerleşirken.
Ali'nin Meryem'e odaklanması ile küçük kız devam etti. "Sen artık bize gelmeyeceksin değil mi?"
Ali, kardeşinin sorusu ile gülümsemeden edemedi. Daha sonra ciddi durmaya çalışarak "Gelmeyeceğim abiciğim." dedi şaka amacıyla.
Meryem gelen cevap üzerine hızlıca abisinin kucağından inmişti. Ali anlam veremezken Meryem, olduğu yerde abisine dik bir bakış ile bakarak "O zaman ben de küserim senle." dedi.
"Nasıl küsecekmişsin bakayım?"
Meryem omzunu indirip kaldırdı. Dudaklarını büzüp düşünmeye başladı. Ardından aklıma gelen ile "Konuşmam ki senle. Giderim ki odama." dedi ve abisinin bir şey demesine müsaade etmeden dediği gibi odasına gitti.
Ali kardeşinin arkasından kahkaha atmadan edememişti. Hemen yanında bulunan Fulya da eşlik etmişti kocasının bu kahkahasına. Bir süre sonra Ali, sakinleşip ayağa kalktı. Kardeşinin derdini öğrenmeye.
Bugüne kadar ne Meryem olsun ne de Rojda olsun asla onları kendi hallerine bırakmamıştı, bırakmamaya çalışmıştı. İlgili bir abiydi, her anlamda. Tabi Rojda'ya göre Meryem biraz daha nazlıydı, bunda evin küçüğü olma payı elbette ki büyüktü.
Odanın kapısını, kız kardeşinin henüz küçük olmasına rağmen, çalmış ve biraz bekleyip öyle içeriye girdi. Kardeşi de olsa, küçük de olsa ona, özel hayatına şimdiden saygı duyuyor ve bunu her anlamda belli ediyordu.
Ali, her kız kardeşin sahip olmasını isteyeceği inceliğe sahip olan o abiydi.
Ve bu konuda Rojda ile Meryem çok fazla şanslıydı.
Açılan kapı ile Meryem mutsuz bakışlarını kapıya çevirdi. Ablası yetmiyormuş gibi hemen sonra da abisi de evlenip gitmişti. Tek kalacaktı, üzülüyordu.
"Ne olmuş bakalım benim güzelime?" Ali, Meryem'in yanına oturup ona doğru dönmüştü. "Anlat bakalım hele."
Meryem omuz silkerek gayet de konuşmak istemediğini belli etmişti.
Ali, "Olmaz öyle." diyerek bu sefer de yaklaşıp Meryem'i kucağına aldı.
Meryem her ne kadar nazlanmak istese de buna karşı çıkmadı. Zira abisinin de bildiği gibi kucağa alınıp ilgilenilmeyi seviyordu.
Ali, kız kardeşinin bu haline gülümseyerek örülmüş olan saçını okşamaya başladı. Meryem de gösterilen ilgiyle başını dayanamayıp abisinin göğsüne bırakmıştı. Ali de böylelikle saçları ile daha rahat oynamıştı.
"Abine mi küstün sen cimcime? Ha."
"Bir kere siz beni bırakıp gidiyorsunuz."
Meryem'in söylediği ile Ali, "Kim demiş seni bırakmısşız diye?"dedi
"Sen dedin, salondayken. Gelmeyeceğim diye."
Ali "E ben onu şaka için söylemiştim ya." diyerek Meryem'in saçları arasına bir öpücük bıraktı.
Meryem cevapla biraz daha mutlu olsa da, "Ablamla sen evlenip gittin." diyerek konuşmasına devam etti. "Zaten Eren abimin de sevgilisi var, benimle de oynamıyor artık. Hep telefona bakıyor."
Meryem, abisine karşı içindeki dertleri dökerken Ali sabırla dinlemişti.
"Sen nerden biliyorsun Eren'in sevgilisinin olduğunu bakayım?" Ali elbetteki daha öncesinden fark edip kardeşini, kızı tanımamasına rağmen üzmemesi için uyarmıştı, doğrusu buydu çünkü.
"E çünkü ben yanına gittiğim zaman telefonuyla konuşup gülüyor." Meryem aklına yeni gelen ile hızla doğrulup, "Ha bir de, bir keresinde güzelim demişti konuşurken, duydum ben" dedi.
Ali cevabı almış ama Meryem'i de uyarmadan edemedi. "Şimdi güzelim." dedi kardeşiyle göz göze gelerek. "Birincisi, bir daha telefonla konuşan birisini dinlemiyoruz. Ayıp."
Meryem hızla atılıp, "Ben yanlışlıkla duydum ki. Yoksa biliyorum ayıp olduğunu." dedi.
Ali memnuniyetle başını sallayıp devam etti. "İkincisi de Eren abinin sevgilisinin olduğunu kimseye söylemiyoruz. Eren kendisi söyleyecek, anlaştık mı?"
Meryem abisini sonuna kadar sessizce dinlemiş ve en sonda başını sallayarak onaylamıştı. "Tamam, söylemem ama o da hemen evlenmesin." diye şart koşmayı da ihmal etmemişti.
Ali kardeşinin şartına gülüp akucağında Meryem ile birlikte ayaklandı. "Ona abinler bakar Meryem, boşuna bana şart koyma."
Ardından iki kardeş beraber salona geçmişlerdi.
Bir süre daha beraber oturmuş arada kadınlar olarak yemek yapmak için ayaklanmıştı.
Kadınlar mutfağa geçince Ali de ayaklanıp dışarı çıkmıştı. Henüz fazla ilerlememişti ki evden yeni çıkan, komşusu aynı zamanda da Rojda'nın yakın arkadaşı olan Asuman'ın abisi olan Miran'ı gördü.
Miran kapıyı çekerken gelen ses ile başını kaldırıp seslenen kişiye baktı. Ali'yi görünce bekletmeden yanına adımladı. "Ali." diyerek tokalaştı. Geri çekilirken de,"Hayırdır kardeşim, ne işin var burada?" dıye sordu. Ali'nin köyde ev tutmadığını biliyordu tabiki, meraktandı bu sorusu.
"Fulya ile el öpmesine geldik. Onların işi varken ben de biraz çıkayım dedim"
"İyi yapmışsın. E evlilik güzel mi? Zor ve çekilmez diyenler var, onlardan mısın sen de yoksa?"
Ali, Miran'ın sorusu ile gülüp, "Alakası bile yok oğlum Kim koydu kafana bunları?" dedi.
Miran dudak büzüp omuzlarını kaldırdı. "Ne bileyim oğlum, ben gördüklerimi söylüyorum."
Aslında pek bir şey de görmemişti Miran. Gördüğü kişi anne babasıydı. Kendisinin yirmi altı yıllık hayatında annesi Leyla hanım sağolsun pek de rahat yaşadığı söylenemez. Her ne kadar Leyla hanım oğulları için yanıp tutuşuyor da olsa, onlara bağlı da olsa bu hareket Miran için hiç hoş değildi.
Hele de kendileri için annelerinin, kız kardeşi Asuman'ın üzerine bu kadar gitmesi.
Miran bu konuyu annesi ile ne kadar konuşsa da annesi hala aynıydı. Oğulları için kızını feda ediyordu. Miran ise annesine zıt bir şekilde Asuman ile iyi geçiniyordu, her ne kadar duygularını göstermekte çekinip gösteremese de.
"Her gördüğüne inanmayacaksın işte." Ali'nin konuşması ile Miran da dalamadığı düşünceleri kafasından attı. "Yaşamadan, sevmeden hatta sevmeye çalışmadan asıl yaşaman gerekeni bilemezsin."
Bir şey demedi Miran. Sadece başını sallamak ile yetindi. Ne diyecekti? Annesi yüzünden kalbinin kapısını, gönlündeki sevginin kapısını kapattığını mı?
Ardından iki genç hep yürümüş hem de sohbetlerine devam etmişti.
*
Yade Havin yanımızdan ayrılınca Berivan Daye ile salonda baş başa kaldık. Ömer beni bıraktığında avludaydık ama bir süre sonra hava esmeye başlayınca salona geçmiştik.
Berivan Daye'nin seslenmesiyle gülümseyerek ona döndüm. "Efendim Daye?"
"Ne yaptınız nikahı? Halloldu mu?"
Başımı sallayarak onayladım. "Oldu Daye." dedim. "Zaten nikahtan sonra abimler el öpmesi için köye gittiler."
"İyi bakalım." dedi. "Sen nasılsın kızım?" diye sordu ardından.
Bir an böyle sormasına şaşırsam da belli etmemeye çalışarak gülümsedim. "İyiyim daye çok şükür"
Berivan Daye başını sallayıp, "Niye bir anda sorduğumu merak ediyorsun herhalde."
Haklı bir şekilde başımı salladım. "Ediyorum valla daye." dedim meraklı sesim ile.
"Ömer evleneceğim diye ilk bize gelip söylediğinde ona da demiştim 'Oğlum sen sinirlisin, sertsin yapabilir misin diye.' Ömer o gün öyle söyleyince içimde hep şüphe vardı. Ben de çoğu zaman Ömer'in sert haliyle yaşadım. Bu onun da elinde değil aslında, biliyorum." duraksadı burda. Ardından gözlerime bakarak konuşmaya devam etti. "Demem o ki Ömer ile mutlusun, öyle görüyorum. Ömer de mutlu belli. Böyle olun hep. Onun sert görünüşüne de aldırış etme. Belli etmez ama sever, güzel sever."
Berivan Daye cümlesini bitirince derin bir nefes aldı. Ben de gülümseyerek, "Anladım daye" dedim zira Ömer'in sert yapısından beni üzmesinden endişeleniyordu. "Merak etme. Ömer ile aramız da iyi. Anlayışlı da bana karşı."
Her ne kadar Ömer'in annesi ile böyle konuşsam da içten içe de elimde olmadan utanıyordum.
"İyi o zaman kızım. Ne yalan söyleyeyim, korkum vardı bu yönden. Anlayışlı diyorsan iyi."
"İyi iyi, merak etme daye." dedim bir kez daha
Yade Havin de bu sırada tekrar yanımıza geldi. Bir süre daha oturmuştuk ki Berivan Daye bir arkadaşına gideceğini söylemiş ve benim de gelmemi istemişti. Yade Havine teklif etmişti ama Yade Havin kimseyle konuşup kendimi yoramam diyerek evde kalmayı tercih etmişti.
Kısa süre içinde hazırlanıp evden çıktık. Gideceğimiz ev biraz uzaktı sanırım zira araba ile gidiyorduk. Berivan daye ile beraber arabaya yerleşince şoför arabayı çalıştırdı.
"Gideceğimiz ev benim çok sevdiğim arkadaşımın evidir. Ahiretliğim olur kendisi. Sevcan adı." Berivan Daye konuşmaya başlaması ile dikkat kesildim ona. "Uzun zaman oldu tanışıyoruz, bana yardımı da desteği de çok dokundu. Allah razı olsun."
"Ne yardımı ki?" diye sordum merakla.
"Biliyorsun." dedi gözlerime bakarken. "Ömer tek çocuk." başım sallayarak onayladım. "Benim çocuğum olmuyordu, bu yüzden aşirettekiler bir süre sonra Azad için kuma alsın demişlerdi hatta. Ama Azad almadı, çocuk, hele ki bir de aşiret için çok önemlidir. Azad onca söze, söylenene rağmen üstüme kuma getirmeye karşı çıktı. Yanımda, bana destek oldu. Allah razı olsun."
Berivan Daye'nin söylediklerini şaşkınlık ile dinliyordum. Ben Ömer'in tek çocuk olmasını hiç buna bağlamamıştım. Neden tek çocuk olduğunu da hiç sormamştım. Tabi Berivan Daye'nin söylediklerini beklemediğim de bir gerçekti.
"O zamanlar kızım, daha Ömer'in doğmadığı zamanlar, Sevcan'ın bana çok yardımı dokundu." Berivan Daye'nin tekrar konuşması ile tekrar ona odaklandım. "Ben de her zaman, elimden geldiğince ziyaret ederim."
Konuşmaya devam etmek isterdim ki duran arabayla sohbetimiz de kesildi. Kapımız biz inmeden açılmış, böylece biz de sırayla arabadan inmiştik.
Arabadan iner inmez etrafı izlemeye başladım. Ben haklı olarak yine bir konağa geliriz diye düşünmüştüm ama yanılmıştım. Zira gayet normal bir evin önündeydik. Tek katlı, küçük, tatlı bir bahçesi de vardı.
İncelemeyi kesip Berivan Daye'nin arkasından ilerlemeye başladım. Kapıyı çalmamızın üzerinden çok geçmeden kapı, güler yüzlü, tatlı bir kadın tarafından açılmıştı.
Kapıyı açan kadın "Berivan." dedi iyice gülümserken, bizim geldiğimizden haberi yok gibiydi.
"Ahiretiğimi ziyarete geldim, müsaitsin?"
Berivan Daye'nin sorusu üzerine Sevcan teyze kapıyı iyice açıp "O nasıl sözdür Berivan?" dedi. "Sana kapım hep açıktır, bilmiyorsun sanki?"
Berivan Daye memnuniyetle gülümseyip başını salladı.
Sevcan teyze "Kaldınız öyle kapıda, geçin içeriye." diyerek kapının önünden kenara çekilip bizim içeriye geçmemizi sağladı.
İçeriye girdiğimiz gibi salona geçmiştik. Sevcan teyze ceket ve çantalarımızı alırken, "Gelinin değil mi?" diye sordu bana bir bakış atıp.
Berivan Daye de aynı şekilde gülümseyip "Gelinimdir." dedi.
Sevcan teyze başını salayarak elindekileri bırakmak için salondan çıktı. Kısa süre sonra da geri gelip oturmuştu. "Düğüne gelmiştim." diye söze girdi. "Ama çok kalamadan geri dönmek zorunda kaldım, o yüzden tanışmadık seninle."
"Tanışmak bugüne kısmetmiş." dedim gülümseyerek.
"Öyleymiş valla." diyerek onayladı. "Ömer oğlum evlendi ya sağ salim, dünya gözü ile de gördük. Şükürler olsun."
Karşımda şu an Ömer'in dünyaya gelmesinde yardımcı olan kadın vardı. Ne diyeceğimi, nasıl hareket edeceğimi bilememiştim açıkçası.1
"Öyle." diyerek onayladı Berivan Daye.
"Ha hemen gitmiyorsunuz değil?"
Sevcan teyzenin sorusu üzerine Berivan Daye, "Hemen gitmemizi istiyorsan söyle hele."
"Ondan demedim Hanım Ağam. Çay koydum üzerine. İçmeden gitmeyin dedim. Hem ne haddime benim Hanım Ağay'ı kovmak."
Aralarındaki ilişkiyi asla anlamamıştım, anladığım tek şey samimi olduklarıydı.
Onlar otururken ben mutfağın yerini öğrenip ayakladnım. Çayı ben hazırlamak istemiştim. Belli ki uzun zamandır görüşmüyorlardı. Ben hazırlarken onlar da bozmadan sohbetlerine devam etsinler istedim. Çay tepsisini ve Sevcan teyzenin çayın yanına servis etmem gereken şeyleri söyleyince onları da hazırlayıp mutfaktaki sandalyeye oturdum ve bekletmeden elimdeki telefonu açıp "Kocacığım" yazısının üzerine tıkladım.
Çalan telefon çok kısa bir süre sonra açılmıştı. "Karıcığım."
"Kocacığım." dedim keyifle. "Ne yapıyorsun?"
"Şirketteyim yavrum. Toplantıya gireceğim şimdi."
"Yaa." dedim. "İşinden ettim resmen."
"Ben işimin başındayım zaten." dedi keyifli gelen ses tonu ile. "Karımlayım yani."
"Ömer." dedim sırıtarak. "E bu durumda ben de işimin başında oluyorum yani kocamla."
"Çok haklı konuştun karıcığım, tebrik ederim." dedi. Her ne kadar şu an yanında olmasam da gülümserken çenesinde çıkan çukuru hayal edebiliyordum. "Bence de hep başımda ol. Hatta yanımda, arkamda, önümde, sağımda ve solumda. Her yanımda."
"Sen yeter ki iste ağam." dedim memnuniyetle. "İsteğin bu olsun."
"Rojda'm." dedi boğazını temizledikten sonra. "Hayırdır?"
"Ne hayırdr?" diye sordum anlamayarak. Kaşlarım da çatılmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
"Böyle rahatça konuşuyorsun. Utangaçlık da hissetmiyorum. Ne oldu sana yavrum?"
Söyledikleri küçük bir kahkaha atmama sebep oldu.
"E kocamsın ya. Ben de kendimi alıştırmaya çalışıyorum."
"E ben senin utangaç hallerini tercih ediyordum. Sen kendini alıştırıyorsun da ben nasıl kendimi alıştıracağım?"
"Alışırsın hayatım." dedim yine bir adım atarak.
"Şaşırtıyorsun ve ben buna hiç alışık değilim. Bugün başıma bir şey gelmezse iyidir."
Sesindeki hayret edici ton sırıtma isteğimi arttırıyordu. "Deme öyle, Allah korusun." dedim son dediğine karşılık. "Hem ben şu an kimin evindeyim biliyor musun?" diyerek de konuyu değiştirdim.
"Sevcan teyze diye birinin. Annenin ahiretliği."
Ömer direkt olarak anlamıştı ki hemen, "Selam söyle, en kısa zamanda ziyaret edeceğim." dedi.
"Aleyküm selam." dedim. "İletirim mesajını."
"Hem hani senin toplantın vardı, ben burda konuşuyorum hiç dur demiyorsun. Ya önemliyse?"
"Senden de sohbetinden de önemli olan bir şey yok merak etme. Gideriz birazdan."
Daha fazla geç kalmaması adına "Tamam o zaman evde görüşürüz. Sen de toplantına gir." dedim.
O da beni kırmayıp "Tamam güzelim, dikkat et kendine." dedi.
Sanki nereye gidiyordum. Gülümsedim yine de.
Telefonu kapattıktan sonra hazırladığım çayı ve yanındaki aparatifleri tek tek salona taşıdım. En son oturduğumda da Sevcan teyzeye ithafen, "Ömer'in selamı var size." dedim.
Sevcan teyze "Kendisi gelmiyor bana mesaj gönderiyor. Ağamızın vakti yok ki gelip de beni görsün." dedi.
Olur mu öyle şey." dedim. "En kısa zamanda ziyaretinize de geleceğini söyledi."
"Gelsin bakayım. Zaten uzun zamandır görüşmemiştik, özledim oğlumu."
Sevcan teyzenin Ömer'i oğlu gibi görüp sevmesi de ayrı hoşuma gitmişti.
Bir süre daha orada kalıp çay içip sohbet etmiştik daha sonra hava kararmaya başladığı için Berivan Daye ile birlikte ayaklanmıştık. Çıkmadan Sevcan teyze ile sarılmış bana, "Mutlaka Ömer ile sen de gel." demişti.
Araba bizim konağın önünde durunca arabadan inmiş ve içeriye girmiştik. Berivan Daye salona geçerken ben eşyalarımı bırakmak için odama çıkmıştım.
Eşyalarımı bırakıp salona, diğerlerinin yanına geçtim. Azad babayı görünce şaşırmadan edemedim çünkü normalde Ömer ile beraber gelirlerdi ama Ömer görünürde yoktu. Buna bir anlam veremesem de yine de bir şey dememiş ve geçip üçlü olan koltuğun köşesine oturdum.
Ama Ömer'in gelmemesi de içime bir kurt düşürmüştü. İstemsiz kötü bir his bedenimi sarmıştı. Bunu her ne kadar düşünmemeye çalışsam da engel olamıyordum. Yine de bir süre daha beklemek istedim.
Bir süre sonra Remziye teyze yemek hazır diye gelip bizi çağırmasıyla o içimdeki şüphe iyice büyüdü. Diğerleri yemek için kalkarken ben odama geçip telefonu elime aldım ve Ömer'i aramaya başladım.
Ama maalesef ki uzun süre çalmasına rağmen açılmadı. Odada sürekli dönüp duruyordum. bu sürede tırnaklarımı kemirmek ile meşguldüm zira benim içim içimi yiyordu şu an ve buna engel olamıyordum.
Açılan telefon olmadığı için her ne kadar içim içimi yese de iyi düşünmeye çalışarak toplantıda veya bir işinin olduğunu düşünmek istiyordum. Ve telefonu kulağımdan çekip mesaj yazdım.
Yazdıklarımı attıktan sonra ümitsizce telefonumu da elimden bırakmadan odadan çıktım. Salona geçtiğimde ev üyeleri de yemeklerine yeni başlamışlardı. Azad baba oturmam ile "Nereye kayboldun kızım?" diye sordu.
"Ömer gelmedi de onu aradım ama cevap vermedi." dedim saklamadan. Ne de olsa içimde kötü bir his vardı ve bunu belirtmek istedim.
Azad baba bu halimi fark edip, "Merak etme kızım birazdan gelir. Arada böyle geç geliyordu. Olmazsa yemekten sonra için rahat etsin diye çocukları göndeririz." dedi.
Başımı sallayıp önüme döndüm. Onlar sakin sakin yemeklerini yerken ben de zor da olsa iki üç lokma yemiştim. Meraktan mideme bir şey alamıyordum elimde değil.
Tam herkes doymuş ve sofradan kalkıyordu ki masada duran telefonum çaldı. Elime alıp baktığımda ekranda "Kocacığım" yazısı belirmişti.
Heyecanla açıp telefonu kulağıma götürdüm. Ama bir şey demesine müsaade etmeden, "Nerdesin Ömer? Sabahtandır seni bekliyorum." dedim.
Ben susunca Ömer'in derin nefesler aldığını işittim.
"Ömer." dedim bu sefer daha kısık ve telaşlı sesimle.
Söyleyeceği şey ile elim kalbime gitti. Telaşlandım, içimde oluşan kötü his açığa çıkıyor gibi hissettim.
Devamı gelmedi. Çünkü telefonun diğer ucundan gelen silah sesi benim panik ve telaşa kapılmama sebep oldu. Olduğum yerde buz kestim. Henüz açık olan telefondan da "Ömer." diye bağırdım.
***
Herkese bölüm sonundan selam 🫡
Nasıl buldunuz bölümü efendim, yorumları şöyle alalım.
Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz. 🫶
Okur Yorumları | Yorum Ekle |