Herkese yeni bölümden selam efendim.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim, o zaman keyifli okumalar dileriz🫶
***
İşlerim en son bittiğinde mutfağa geçtim. Ömer uyanmadan yemeği hazır etmek istiyordum. İlk önce dolaplara göz gezdirdim. Ömer'in malum ki sıvı gıda tüketmesi gerekiyordu bu yüzden çorba yapacaktım. Karar vermek için malzemelere bakındım ve fark ettim ki her şey de vardı. Büyük ihtimalle Ömer önceden burayı ayarlamıştı, artık uyanınca soracaktım. Bu düşüncemi es geçip en sonunda tavuklu şehriye çorbası yapmaya karar verdim. Her ne kadar şu an tavuk yiyemese de en azından tadı çorbada olurdu.
İlk iş olarak ocağa kaynaması için sıcak su koydum. O üzerindeyken tavuğu çıkarıp göğüs kısmını ayırdım.
Kısa süre sonra çorbayı hazırlayıp üzerine pişmesi için bırakınca salona geçtim. Ömer'e baktığımda, hâlâ uyuduğunu gördüm. Onu rahatsız etmeden telefonu elime alıp tekrar mutfağa geçtim. Köşede duran üçlü koltuğa geçip gelen bildirimlere baktım ve Asuman'ın hem mesaj attığını hem de ondan arama geldiğini gördüm. Önemli bir şey olduğunu düşünerek isminin üzerine basıp kulağıma götürdüm ardından da yorgunlukla arkama yaslandım zira bu aralar fazlaca yorulmuştu bünyem.
Çok çalmamıştı ki telefon açıldı. "Rojda."
Kaşlarımı çatıp "Miran abi?" dedim sorgularcasına. Zira duyduğum ses Asuman'dan çok kalın bir erkek sesiydi, Miran abinin sesiydi.
"Asuman tuvalette de önemlidir diye açtım." Dedi açıklama yaparak.
Görmese de başımı salladım ki cevap vermeme gerek kalmadan "Rojda'cım." Diye telefondan Asu'nun sesi geldi.
"Evet canım." Dedim gülümseyerek.
"Sana söylemem gereken şeyler var." Dedi beni meraka sokarak.
Tabi kaşlarım da bilinmezliğin etkisi ile havalanmıştı. "Ne oldu? Ne söyleyeceksin?"
"Ya şimdi biz Eren ile geçen gün buluşmuştuk, tamam mı?" onaylayan mırıltılar çıkarınca devam etti. "Bir şeyler oldu ve şu an aramız bozuk gibi. Senden yardım istiyorum."
"Ne alaka ki?" diye sordum. "Aranız niye bozulsun? Birbirinizi seviyorken hem de? Ne olmuş olabilir ki de benden yardım istiyorsun?"
Eren abimin Asu'yu ne kadar sevdiğini görebiliyordum, bunu hissettiriyordu çünkü. Durduk yere de önemsiz bir şey için aralarının bozulacağını pek tahmin etmiyordum. Aklıma da aralarının bozulmasına neden olacak bir konu gelmiyordu.
"Şöyle ki..." diyerek tekrar konuşması ile tüm odağımı Asuman'a çevirdim. "Eren ailelerimiz bir araya gelsin dedi."
"E bunda ne var?" dedim anlamlandıramadığım şekilde. "Sakın bunun için aramız bozuldu deme."
"Yani aslında..." diyerek duraksaması ile benim de içime şüphe düştü. "Biraz onun da payı var tabi ama başka."
"Asu, sen böyle taksit taksit söylersen biz bir yere varamayız ama." dedim artık söylemesi için.
"Tamam ya." Dedi ve hemen ardından derin bir nefes aldı. "Şimdi Eren aileler tanışsın deyince ben olmaz dedim ama istemediğim için değil valla bak." Diyerek duraksadı ben de sabırla söyleyeceklerini bekledim. "Biliyorsun işte annemi, yapacakları, söyleyecekleri beni korkutuyor. Ya Eren'e ters bir şey söyler de, Eren kırılırsa? O zaman ben de kırılırım."
Daha devam edecekti belki ama içinde yaşadığı duygular engel oluyordu söyleyeceklerine. Ki hak verdim bir konuda, annesi gerçekten sadece abimi değil Asu'yu da kırardı. Ve ikisi de mutlu olmayı çok fazla hak ediyordu.
Asuman ile hiç aile mevzusunu konuşmuyorduk fazla. Ne ben anlatması için ısrar ediyordum ne de o çok anlatıyordu. Ki zaten her anlattığında kötü olduğu için ben de pek konuşulup üzülmesini istemiyordum. Ama yine de arada konuşunca böyle olmadan duramıyordu. Elinde değildi.
Abim de büyük ihtimalle Asuman kendisi ile evlenmek istemiyor diye düşünmüştür. Zira o da ilk defa böyle ciddi bir ilişkiye adım atmak istiyor ve karşısındakinin de kendisi ile bu yola girmemesinden korkuyordu belki de.
"Asuman." Dedim kısa süre sessiz kaldıktan sonra. "Bence içindekileri abime anlat. O da bilsin. En azından kendi kendine kafasında kurmaz. Beraber çözüm yolu bulursunuz. Birbirinize destek olun hiç olmazsa."
"Söylerim, söylemek isterim de ama nasıl konuya giriş yapacağımı asla bilmiyorum. Kendimi açıklayabilir miyim, doğru anlatır mıyım bilmiyorum. Elbette ben de istiyorum daha rahat bir yaşam yaşayalım ama anneme güvenmiyorum be kızım."
Son cümlesi kendisi kadar beni de yaralamıştı. Asu, güzel dostumun acısı da buydu, annesine güvenmemek.
"Takma kafana güzelim." Dedim rahatlatmak istercesine. "Sen abime içindeki sıkıntıları anlat, eminim ki anlayıp sana destek olacaktır."
"Tamam." Dedi rahatlamış bir sesle zira bunu derin bir nefes alma sesinden anladım. "Teşekkür ederim."
"Konuşup beni rahatlattığın için canım, başka ne için olacak?" dedi. "Ayriyeten senden bu performansı beklemezdim."
"Ne performansı Asu'cum?" dedim ayaklanırken zira ocakta bekleyen çorbaya bakmam gereken konular vardı.
"Tavsiyelerden Rojda'cım." Dedi başka ne için dercesine. "Valla evlendikten sonra baya iyi tavsiye veriyorsun, beğendim."
Söylediği ile küçük bir kahkaha attım. "Allah razı olsun canım ya iltifatın için."
Asuman ile kısa bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapatıp salona geçtim. Geçtiğim gibi de Ömer ile göz göze geldim. Yanına yaklaşırken, "Uyanmışsın." Dedim. "Niye seslenmedin?"
Ömer sorularımı es geçip, "Kiminle konuşuyordun öyle." Dedi kaşları çatılmış halde. "Gülerek, hatta kahkaha atarak?" diye bitirdi cümlesini.
Ben de kaşlarımı çatıp yanına oturdum. Ardından yüzüne bakıp, "Abartmaz mısın Ömer." Dedim. "Ben böyle her birisi ile gülerek konuştuğumda sen böyle kıskanacak mısın acaba? Hı?"
Söylediğim ile boğazını temizleyip kaşlarını da düzeltti. 'Ha şöyle aslanım' dememek için zor durdum valla.
"Yok yani yavrum, öyle değil." Diyerek doğrulmaya çalıştı ama çalıştığıyla kaldı çünkü yarasını unuttuğundan dolayı kalkarken canı acımış olmalıydı ki dişlerinin arasından acılı bir inleme firar etti.
"Ömer!" dedim panikle onu yatağa tekrar yatırırken. "Yaralı olduğunu unutup duruyorsun ya, dikkat et biraz." Gözüm yarasına kayarken istemsizce benim de suratım buruşmuştu, acıyı yaşamış kadar olmuştum.
"Tamam iyiyim." Dedi gözlerime bakarken.
"Valla mı?" diye sordum tekrar karnına üstten bir bakış atarken.
"Valla." Dedi gülerek. "İyiyim, bakıp durma yarama."
"Benim de yaram." Dedim. "Sadece senin mi canın acıyor sanıyorsun bu kaç gündür? Sadece sen mi bu haldesin sanıyorsun? Sadece sen mi vuruldun? Sadece sen mi o ameliyata girdin sanıyorsun?" diye sordum kızgınlıkla. "Her anında ben de yanındaydım."
"Yavrum," dedi Ömer uzanıp elimi tutarken. Sağ elimi tutup tersinde baş parmağını gezdirdi yavaşça. "Niye ağlıyorsun."
"Çünkü benim de yaram." Dedim ve bir şey demesine müsaade etmeden ayağa kalkıp arkamı döndüm. Bu sırada burnumu çekip akan yaşlarımı elimle silmeyi ihmal etmedim. Daha fazla kalsaydım emindim ki göz yaşlarımı tutamaz ve ağlardım hiçbir şeyi umursamadan.
Ama yine de mutfağa geçene kadar sildiğim yaşlar yerini yenilerine bırakmayı ihmal etmedi. Masanın üzerinde duran peçeteden alıp önce gözlerimi kurutmaya çalıştım ardından da burnumu sildim. Daha sonra da aklıma gelen ile dönüp ocaktaki çorbayı kapattım, zira pişmesi için bıraktığım süre dolmuştu.
Daha arkamı dönmeden belime sarılan kollarla öylece kalıp iç çektim. "Rojda'm." Dedi sakinleşmemi istercesine. "Düşünemedim." Durakasyıp saçlarımın arasından derin bir nefes çekti içine. "Senin de canının acıdığını bilemedim valla bak. Hiç benimle canı acıyan biri olmadı hayatımda, o yüzden de düşünemedim seni." Burnunu saçlarımdan çekmeden saçlarımın arasına öpücük koymayı ihmal etmedi.
"Düşünseydin." Dedim akan yaşı yanağımdan silerken. "Biz evlendik hatırlarsan. Sen de sanki hala bekarmışsın gibi düşünüyorsun."
"Düşünmemeliyim öyle, tamam." Dedi ellerini karnımda gezintiye çıkarırken.
"Ömer." Dedim elimi karnımda gezinen ellerinin üzerine koyarken. "Bu halde bile rahat durmuyorsun."
"E ikimizi düşünüyorum çünkü." Dedi, güldüğü sesinden bile belli olan ton ile. "Burada." Dedi tekrar elini karnımda hareket ettirirken. "Bizden bir parça olmasın mı? İkimize ait."
Söylediği ile heyecandan karnım kasıldı. Bir çocuğumuz olmasını istiyordu ve bunu da açıkça söylemişti. İç çekişlerimin arasından dudaklarım iki yana kıvrıldı istemsizce. Ne bileyim hiç düşünmemiştim. Elbet de bir çocuğumuzun olmasını isterdim ama hiç özel olarak düşünmemiştim.
Beni düşüncelerden çıkaran Ömer'in kolumdan nazikçe tutup kendine çevirmesi oldu. Gözleri ise isteğinden olsa gerek parıl parıl parlıyordu resmen. Heyecanını yerdim ki.
"Bir şey demeyecek misin?" diye sordu elini kaldırıp yanağımdaki ıslaklıkları silerken. Böylece yüzüm elleri arasında hapis kalmıştı.
Açıkçası ne diyeceğimi bilmiyordum, zira anlık sorulan bir soru olmuştu. Bundan sebep de öylece kala kalmıştım. Ama neyse ki toparlanıp kendime geldim şükür. "Olsun." Dedim. "İkimize ait bir can, bir çocuk. Niye olmasın ki hem?"
Gülümsedi cevabımla, e tabi ben de.
Yaklaşıp alnıma bir öpücük bıraktı. "Kurban olurum sana da senden gelene de." dedi bir kez daha dudaklarını saçlarıma bastırırken. Ardından geri çekilip, "O zaman en kısa zamanda çalışmalara başlamamız lazım." Diyerek göz kırpmayı ihmal etmedi.
Utandım istemsiz şekilde. "Ömer." Dedim önümde olduğu için göğsüne denk gelen yere vurup.
"Ah." Dedi yüzünü acıyla buruşturup.
"Ay ben de unuttum." Dedim panikle üzerindeki tişörtü kaldırıp. Yarasına bakarken söylenmeyi de ihmal etmedim. "Hep senin yüzünden... aniden şöyle şeyler söyleyip beni utandırıyorsun."
Yarasında her hangi bir şey olmadığına kanaat getirip tişörtünü düzelttim ve bakışlarımı yüzüne çıkardım. Bey efendi ise bu halime karşı keyifle sırıtarak beni izliyordu. Ellerimi belimin her iki yanına yerleştirip, "Ne oldu?" dedim sorarcasına.
"Yavrum, birincisi yara göğsümde değil." Dedi rahat bir tavırla. "İkincisi de bir sen bir ben unutursak bu yara iyileşmez gibi." Kaşları havaya, bilmiş bir şekilde kalktı son söylediğiyle.
"O zaman rahat dur kocacığım." Dedim ve arkamı dönüp yemek için tabak çıkarmaya koyuldum.
"Kocan sana köle." Dedi keyifli bir ses ile.
Ben ise söylediği karşısında gülümsemeden duramadım. "Ben şimdi yemeği hazırlıyorum, gitme içeriye otur istersen." Dedim elimdeki iki çorba tabağı ile dönerken.
Bana hayranca bakan kocam önce gülümseyen yüzü ile başını salladı. "Oturayım yavrum." Dedi ardından geçip mutfak masasındaki sandalyelerden birine otururken.
Ben de önce masanın üzerine sofrayı hazırladım, en son da sıcak çorbayı tabaklara doldurup geçip Ömer'in yanına oturdum. Zira yanına oturabilmem için baş köşeyi değil de uzun tarafına olan kısma oturmuştu.
"Ha bu arada." dedim aklıma gelen ile. Daha yemeğine başlamamıştı ki bakışlarını konuşmamla bana çevirdi. Ne oldu dercesine göz kırpınca devam ettim. "Burada her şey var, hiç de ani gelişen bir olay değil gibi buraya gelmemiz."
Başını salladı hak verircesine. "Çok da planlı değil zaten, kahvaltıdan sonra çocuklara biz gelmeden ayarlamalarını söyledim." dedi beni haklı çıkararak. "Her şey tam ama değil mi? Eksik yok?"
"Fazlası var." dedim zira bir hafta kalacaksak da fazlasıyla malzeme vardı. "Neyse, soğumadan yemekleri yiyelim." diyerek önündeki çorbayı işaret ettim.
Böylece "Eline sağlık güzelim." Diyerek önünde bulunan çorbaya kaşığını daldırdı. Ben de önüme dönüp yemeğime odaklandım.
İkimiz de doyunca Ömer'in kalkıp salona geçmesini istedim. Ben de mutfağı toplayıp üzerine çay koydum. Ne de olsa sıvıydı ve Ömer ile rahatlıkla içebilirdik. Mutfakta işim bitince önce yukarıya çıktım. Hava kararmıştı zaten o yüzden üzerime rahat bir şeyler giymek istedim.
Getirdiğim kıyafetlerin arasından kırmızı, ne çok kalın ne de çok ince olan, sade bir gecelik takımını alıp üzerime geçirdim. Pijama takımlarım vardı aslında ama getirmek istememiştim. Ömer'in yanında biraz daha cesur olmak istiyordum sadece.
Odada fazla oyalanmadan da üzerimi giyer giymez aynada son kez kendime bakıp aşağıya indim. Tabi salona geçmeden de tekrar çaya göz gezdirdim. Son olarak biraz daha demlenmesini istediğim için ocakta bıraktım bir süre daha. O sırada da yukarı çıkmadan hazırladığım çay tepsisini elime alıp salona geçtim. Az çay içen insanlar değildik o yüzden demliği de salona götürecektim.
Ömer, salona girdiğim gibi bakışlarını açık olan televizyondan çekip bana baktı. Beni baştan aşağıya süzüp en son da beğenmişlikle dudağının sol yanı kıvrıldı.
Elimdeki tepsiyi ortada bulunan masanın üzerine bıraktım. "Beğendin mi?" diye sordum geceliğimi dikkatle inceleyen kocama.
"Kırmızı." Dedi keyifle alt dudağını dişleri arasına alırken. "En çok sana yakışıyor, beğenmemek mümkün mü yavrum?"
"Yaa." Dedim keyifle. "Beğenmene sevindim kocacığım."
"Her zaman karıcığım." Diyerek göz kırptı.
Sırıtarak bakışlarımı kaçırıp arkamı döndüm ardından mutfaktan demlikleri alıp tekrar salona geçtim. Çaylarımızı doldurup hemen Ömer'in yanına geçip oturdum. Tabi oturmam ile geceliğim biraz yukarı çıkmıştı, düzeltmeye çalıştım ama oturduğum için asla düzelmiyordu. Mecburen boğazımı temizleyip önüme döndüm.
"Ne izliyoruz?" diye sordum bu halimi es geçerek.
"Ne izlemek istersin yavrum?" diye sordu çayından bir yudum alarak.
"Bilmem." Dedim, ben de çayımdan bir yudum alarak. "Sen televizyonda gez, bakarız öyle."
Başını sallayıp, "Olur." Dedi ve hemen ardından kanallar arasında dolaşmaya başladı. Bir süre sonra da bir kanalda durmuştu. Ben de böylelikle Ömer'e biraz daha yaklaştım.
Ona yakın olmayı seviyordum, bana güven veriyordu. Ve bu bence çok özel bir olay. Bir insan yanındaki kişinin yanında kendini güvende hissedip mutlu oluyorsa bu da o kişiye olan bağlılığınızı, sevginizi gösterirdi.
Her ne kadar çok gösteremesem de yine de elimden geldiğince hissettirmeye çalışıyordum. Tıpkı hissedip kolunun altına beni dikkatlice alıp içine sokmak ister gibi seven kocam gibi.
"Üşürsün böyle." dedi. Şu an daldığım bir düşünce olduğu için söylediğine anlam veremedim. Sağolsun elini çıplak kalan bacağıma koyup neyi söylediğini hissettirdi. Tabi bulunduğu yeri okşuyordu ve bu da bana gram yardımcı olmuyordu. Boğazımı temizleyip elimdeki bardakla öne uzandım ve bardağı her an heyecandan elimden dökülmemesi için önümüzde duran orta sehpaya bıraktım. Ardından doğrulup tekrar eski pozisyonumu aldım.
"Üşümem." dedim koluna elimi dolayıp, başımı da omzuna bırakarak. Her ne kadar içimde heyecandan fırtınalar kopsa da alışmam gereken durumlar olduğu için ses çıkarmadım elinin bacağımda duruşuna. Gerçi çıkarmam da saçma olurdu zira birincisi kocamdı, ikincisi de beni çıplakken de görüp sevmişliği vardı. Sadece utandığım bir durum olduğu için alışmam uzun sürüyordu ve elimde olan bir durum da değildi bu konu.
"Gel böyle." dedi koluna girmemle. Daha ben ne olduğunu anlamadan kolunu kaldırıp beni kendisine yaklaştırmış, saçlarımın arasına da sıcak dudaklarını değdimişti. Ben ise hâlâ bacağımda olan, bana tatlı işkenceler yapan elini umursamayıp gözlerimi huzurla kapattım ve anın keyfini çıkarmaya çalıştım.1
💚
Bornuzumun kuşağını bağlayıp rahat bir nefes aldım. İki gündür çiftlik evindeydik ve çiflik evi de doğal gazlı olduğu için her taraf fazlaca sıcaktı, Ömer'in yarasından dolayı da zaten ek bir sıcaklık ayarı yapmışlardı. Ve sıcak ortamdan dolayı da bunalmıştım resmen. Soğuk hava tercihimdi.
Bugün de daha fazla dayanamamış ve soluğu banyoya girip ılık su ile duş almakta bulmuştum. Çok şükür de almış ve fazlaca rahatlamıştı vücudum. Tam banyodan çıkıyordum ki Ömer'in "Rojda, nerdesin?" diye seslenmesini işittim.
Ben duşa girerken kendisi yattığı için haber vermemiştim. Bir de aniden böyle seslenmesi ile bir şey olduğunu düşünerek banyodan hızlıca çıktım, aynı şekilde odadan da çıktım. "Yavrum..." Ömer daha cümlesine devam etmeden koridorda karşı karşıya geldik.
Yanına çıplak ayaklarımla hızlıca ilerleyip, "Ne oldu? Bir şey mi oldu? Niye seslendin?" diye sordum. Bir yandan da gözümle üzerini tarıyordum. Tam önünde durunca da yüzüne çıkardım bakışlarımı.
Önce üzerimi süzen bakışlarına denk geldim, ardından da gözlerime. Önce yutkundu yavaşça. Bunu boğazında, ağırca hareket eden adem elmasından anladım. İstemsizce benim de gözüm o noktaya kaymış bulundu. Neticede ben de yutkundum.
Neyseki, "Yavrum." diyen Ömer'i sesi ile bakışlarımı Adem elmasından çekebildim.
"Hmm." diye mırıldanarak buldum kendimi ama tamamen istemsiz ve dalmış olmamdan sebepti.
Ömer önce gözlerini kapatıp başını da yukarı doğru kaldırdı. Sağolsun beni boynuyla göz göze getirip bizi baş başa bıraktı. E karşımda olunca tekrar gözlerim kaydı boynundaki çıkıntılı olan Adem elmasına. Derin nefes alıp verme sesini işittim, ardından Ömer tekrar bakışlarımızı birleştirdi. "Bilerek mi yapıyorsun?" diye sordu.
"Hı?" dedim. Dediğini idrak edince kafamı salladım âna dönmek için. "Neyi?"
"Normal zamanda böyle yapmıyorsun, şu an bu haldeyim diye bilerek yapıyorsun sanki." durup tekrar üzerimde bakışlarını gezdirdi. Ben de onunla beraber üstüme göz gezdirince bornozumla olduğumu gördüm, tabi bu durum yeni dank etmişti kafama. Zira Ömer seslenince bir şey olduğunu düşünerek, odadan da banyodan da panikle çıkmıştım. Ardından bir şey yokmuş gibi boğazımı temizleyip tekrar Ömer'e baktım. Dudağının sol tarafını dişlerinin arasına almış, aynı şekilde kaşlarını da havalandırmıştı.
"Ne yapmışım ya? Bir şey yaptığımı da hatırlamıyorum." dedim masumca, bilmemezlikten gelerek. Zira iki gündür rahat bir şekilde gecelik giyiyordum akşamları, gündüzleri de daha rahat bir hâl takınıyordum. Ne de olsa şu anda baş başaydık ve bu da bizim için daha doğrusu benim için güzel bir fırsattı çünkü böyle yapa yapa Ömer'in yanında olan utangaçlığımı da atacaktım. Ve bence bu iki gündür de elimden geleni yapıyordum. Tabi bu Ömer için zor bir durumdu ama ne yapayım yani, sonra beni utandırıp duruyordu.
"Bilerek yapıyorsun." dedi, ardından belimden sakince tutup kendine çekti. Bu yaptığı hareket ile düşmemek için koluna tutundum. "İki gündür geceliklerle dolaşıyorsun akşamları." bir elin kaldırıp önce parmaklarının tersini hala su damlacıkları olan gerdanımda gezdirdi. Parmaklarına değen suyu da kurumaya yakın olan yerlere yayıp derin bir iç çekmeme sebep oluyordu.
Seslenmemi es geçip konuşmasına devam etti. "Gündüzleri de yanımda gayet rahat takılıyorsun, hem de utanmana rağmen." dedi elini gerdanımdan çekip elmacık kemiğime koyarak. Parmakları bu sefer ağırca orada hareket etti. Gözlerimi kapanmaması için zor tuttum zira yaptığı hareket vücudumu uyuşturuyordu resmen. "Ne kadar açık olmaya çalışsan da kızaran yanakların seni ele veriyor yavrum. Bir de şu an bornozlasın ve ıslak saçlarından akan sular vücudunu ıslatıyor." dedi iç çekerek.
"Niye?" dedim zor da olsa ağzımı açıp konuşarak. "Bu halimi beğenmedin mi ki?"
Boğuk bir gülme sesinden sonra konuştu. "Beğendim, çok hem de. Seni gözümde fazla bir ateşli yaptığını itiraf etmeliyim." ardından duraksadı ve yaklaşıp dudaklarıma sıcak dudaklarını bastırdı. Bu sefer fazla heyecana dayanamadım ve gözlerimi açık tutamadım. Kısa ama yoğun öpücüğün ardından geri çekildi. "Yalnız ben bu haldeyken böyle yapman beni fazlaca zorluyor. Sana da kendime de acı vermek istemiyorum."
"Yalnız ve rahatız diye ben şey yaptım." dedim saçma bir cümle kurarak.
Bu halime kahkaha atıp boynumdan tutup göğsüne çekti. Saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı. "Tamam yavrum, o şeyini hep yap ama tamam mı.?" dedi eğlenen tonda.
Bu sefer başım göğsüne yaslıyken koluna vurdum yavaşça. "Dalga geçme benle." dedim, her ne kadar görmese de kaşlarımı da çattım. "Boran Aşireti'nin Hanım Ağa'sı var senin karşında."
"Sakin ol Hanım Ağam." dedi. Her ne kadar gülmemek için zor tutsa da kendini, ses tonu onu ele veriyordu. "Ne haddimize sizinle alay etmek."
"Aferin." dedim keyifle sırıtarak. Bu sefer kendini tutmamış ve gülmüştü, ben de daha fazla kendimi tutamadım ve Ömer'e eşlik ettim.
Kısa süre sonra başımı göğsünden çektim ve yüzüne bakmak için de biraz boynumu arkaya attım. Söyleyeceğim şeyi es geçip şu an aklıma geleni sormaya karar verdim. "Ömer, senin boyun kaç?" bugüne kadar sormak aklıma gelmemişti ne yalan söyleyemem ama şu an aramızdaki boy farkına bir kez daha şahit olunca sormak istedim.
Dudaklarını büküp, "1,92'ydi en son." dedi.1
Gözlerim kocaman açıldı. Ne bileyim tamam Ömer'in boyu uzun ama hiç 1,90 üstü olduğunu tahmin etmemiştim. Benim boyum yanında gerçekten kısa kalıyordu zira 1,66 , 1,92'nin yanında ne kadar uzun kalırsa o kadar uzundum.1
İstemsizce, boyunu söylemesiyle içimden 'Acun'un bir sözü vardır bilir misiniz? Hayy maşallah' repliği geçti. Güldüm aklıma gelen ile cidden Hayy maşallahtı çünkü.
"Niye güldün? Komik mi boyum?"
"Hayır." dedim. "Çok uzunmuş da ona şaşırdım."
"Aklıma şey geldi" dedim tekrar aklıma gelmesi ile gülerken. "Hani bir söz vardı ya Hayy maşallah, o geldi." anlamış gibi başını salladı.
"Neyse." dedim. "Sen niye seslendin ki?" diye sordum en başta sormam gerekeni.
"Ha." dedi o da unutmuş olduğunu belirterek. "Fatih aradı da şehir dışına çıkacaklarmış iş için, gitmeden de Mert ile gelip bir göreyim diyor."
"Eee." dedim, bunda ne var dercesine.
"Sen rahat olur musun olmaz mısın diye gelip sana sorayım dedim."1
"Ha." dedim. "Benim için sorun değil ki, zaten arkadaşların seni görmeye geliyor. Ne diye rahatsız olayım ki?"
"Yeni tanıştınız sonuçta, rahat etmezsen anlarım."
"Valla bak, benim için sorun değil." dedim tekrar rahatlaması için. "Ayriyeten sen niye geç söylüyorsun? Böyle kaldım burda."
"Akıl mı bıraktın acaba yavrum?" dedi bu halimi işaret ederek. "Sayende adım Divane Ağa'ya çıkacak."
"Ne var bende?" dedim kaşlarımı çatarak. "Divaneysen bana divanesin."
"Ölürüm senin bu hallerine." dedi alnıma bir öpücük koyarak. "Hazırlan hadi sen. Ben de çocukları arayayım." diyerek yanımdan ayrıldı, ben de gerisin geri odaya döndüm.
Odaya girdiğim gibi kısa süre içinde hazırlanmış ve aşağıya inmiştim. Ömer'e ne severler, ne hazırlayalım diye sorduğumda bana; çok kalmayacaklar en fazla bi kahve içerler deyince ben de bir şey hazırlamadım. Aslında alınan erzakların arasında lokum gibi şeyler de olduğu için sorun etmedim. En azından kahvenin yanı boş kalmazdı.
Zaten bir süre sonra da önce araba sonrasında da zil sesi evin içinde yankılandı. Ömer önden ben de arkasından ilerleyip kapının önüne geldik. Çok çalmasına izin vermeden kapıyı Ömer açtı. Açtığı gibi de Mert abi sırıtarak yaklaşıp Ömer'e sarıldı. "Kardeşim ya." demeyi de ihmal etmedi.
Tabi unuttuğu bir şey vardı ki o da Ömer'in yaralı olması. Acı ile dişlerinin arasından inleyince Ömer, benim dışımda Mert abi de telaşlanıp geri çekildi. "Valla unuttum oğlum." dedi o da acıyla yüzünü buruşturarak.
"Seni sorgulamayı bıraktım da..." dedi Ömer duraksayıp nefes alarak. "Az daha dikkat mi etsen? Hı?" diyerek ensesine de bir tane vurdu.
Böylece Mert abi yana kaydı ve göz göze geldik. "Yenge." dedi gülüp başını sallarken. "Nasılsındır inşallah?"
"İyiyimdir Mert abi sağol, sen nasılsın?" Dedim sorusuna gülerek.
"Çok şükür çok şükür." dedi ve içeriye geçti.
Onun arkasından da Fatih abi, Ömer ile selamlaşıp bana döndü. "Hoş geldin abi." dedim güler yüzle.
"Hoş bulduk yenge." dedi ve içeriye geçti. Onların da hemen arkasından biz ilerledik.
Salona geçtiğimizde ikisi de oturmuştu. Ömer üçlü koltuğa otururken "Tekrar hoş geldiniz." dedi ikisine ithafen. Tekrarlanan hoş geldin faslından sonra sohbet başlayınca ben de ayaklanıp mutfağa geçtim. Ne zaman gideceklerini bilmediğim için aniden kalmadan kahveyi yapmaya koyuldum. Hazırladığım kahveyi ocağa koyarken bir yandan da tepsiyi hazırladım, yanına sunum yapacaklarımı koydum.
İki kişilik kahve hazırladığım için hemen olmuştu, Ömer'in kahve sevmediğini bildiğim için ve ek olarak kahve içmesinde, yarasından dolayı, sorun olur mu bilemediğimden yapmadım. Onun yerine sadece su koydum. Son olarak elime hazırladığım tepsiyi alıp mutfaktan çıkarak salona geçtim. Mert ve Fatih abiye servis ettikten sonra geçip Ömer'in yanına oturdum. Kocam da anında sol kolunu arkama attı. Yaptığı gülümsememe sebebiyet verdi.
"Sen niye bizi beklettin kardeşim, ha?" diye sordu Mert abi. "Beyefendiyi arıyoruz gelmek için, bize dur bir dakika diyerek telefonu suratımıza kapatıyor."
Ömer kendine gelen soru ile. "Öyle olması gerekti öyle oldu, var mı bir sorun?" dedi. "Hem biraz bekledin diye ne tribe giriyorsun?" Nedenini bildiğim için bir şey demedim ama alttan da sırıtmasan edemedim. Zira düşünceli kocam bana fikrimi sormak için arkadaşlarını bekletmişti.
"Valla ben tribe girmiyorum canım. Gördüklerimi konuşuyorum." dedi Mert abi de.
Ömer'in sorusu ile Mert abi kahveden aldığı son yudumu yutup, "Şimdi söyleyip de senin havanı bozmayayım en iyisi." diyerek boşalan fincanı da önündeki sehpaya bıraktı.
Ömer, "Sen söyle, bozulmaz havam." diyerek diretti.
Mert abi de önce bana kısa bir bakış atıp ardından da Ömer 'e sen bilirsin bakışı attı. "Yengeden diyorum... izin aldığını saklamana gerek yok... ayıp olarak karşılamayız merak etme."
"Allah razı olsun kardeşim." dedi Ömer. "Ayıp olan bir şey yok tabi. Karımın rahatı da izni de benim için önemli, söylediği sözü de başımın tacı olarak kabul ederim."
Ortamda benimle ilgili söyledikleri kalbimin sol yanına sıcak bir sevgi akıttı.
"Olması gereken zaten." dedi fazla konuşmayıp, sohbete yeni dahil olan Fatih abi. "Eşini de rahalığını da böyle düşünüp, görmen."
"Eyvallah." dedi Ömer de başını sallayarak.
Çok kalmamışlardı ki Fatih abi, "Hadi bize müsaade kalkalım artık." diyerek ayaklandı, aynı şekilde Mert abiye kalkması için işaret verdi. Onu anlayan Mert de ayaklandı peşine.
"Biraz daha kalsaydınız." dedi Ömer de ayaklanarak.
Fatih abi kolundaki saate bakıp, "Geç olur, daha yola çıkacağız." dedi.
Ömer de peki öyleyse dercesine başını salladı. Ardından onları kapıya kadar yolcu ettik. Ne zaman arabaları çiftlik evinden çıktı o zaman biz de kapıyı kapatıp içeriye girdik.
Salona yeni girmiştik ki Ömer'in kolundan tutup durmasını sağladım. Duraksaması ile bakışları ne oldu dercesine bana döndü. "Biraz çiftliğin etrafında dolaşalım mı? İki gündür evden çıkmadık, hem yürüyüş de yapmış oluruz biraz."
"Tamam." dedi sıcak bir tebessüm ile. "Yapalım yürüyüşü."
Böylece el ele dışarı çıkmış bulunduk. İlk defa geziyordum aslında. Zira geçen sefer geldiğimizde de Ömer ile baş başa kalmanın verdiği heyecandan ötürü hiç aklıma da gelmemişti çıkıp dolaşmak. O yüzden de şu an Ömer, her geçtiğimiz yeri hem anlatıyor hem de ilerliyordu. Son olarak atların bulunduğu kısma geldik.
Gözlerim ilk olarak Ömer'in atı olan Poyraz'ı aradı. Çok sürmeden ikinci kısımda buldum kendisini. Uzun zaman olmuştu kendisi ile görüşmeyeli ve çok bir arada kalmasak da aramızda bir bağ oluşmuştu ki özlemiştim kendisini.
"Poyraz." dedim başını okşarken. İlk geldiğimde biraz ürkmüştüm yalan yok ama şu an o kadar da gözümde büyütmüyordum ürküyor oluşumu. Başını her yukarıdan aşağıya hareket ettirip okşadığımda elmin altında hissettiğim yumuşak tüyler mutlu olmamı sağlıyordu.
"O da sevdi seni." dedi yanımda duran Ömer. Bakışlarımı ona çevirdim söyleydiğiyle. Poyraz'ı işaret ederek, "Normalde herkesi kolay kolay sevmez, kolay kolay da kendini sevdirmez. Sevdi yani seni." Dedi bana dönüp gözlerine hayranca bir ifade takınıp.
"Ben de onu sevdim zaten." dedim bakışlarımı tekrar Poyraz'a çevirerek. Ardından da aklıma gelen ile Ömer'e döndüm heyecan ile. "Ömer."
"Söyle yavrum." dedi heyecanıma gülerek.
"Sen tam iyileşince bana at binmeyi öğretir misin? Öğretirsin değil mi?" dedim elini, iki elimin arasına alıp salınarak.
"İsteğin emrin olur Hanım Ağam." dedi memnuniyetle.
"Tamam." dedim gözlerinin içine gülümseyerek bakıp.
Bir yanımda ilk defa at bineceğim düşüncesi ve bu düşünceden ortaya çıkan büyük bir heyecan mevcuttu. Bilmiyorum, hep de böyle oluyordum. İlk defa yapacağım bir şey için önceden, yapacağım o şeye kadar heyecan oluyordu. Ve o anı yaşamadan da heyecanım geçmiyordu. Büyük ihtimalle de yine böyle olacaktı. Ömer ile at binene kadar bu olay yaşanacaktı içimde, belki bunun için arada Ömer'i de darlayabilirdim.
"Korkma ama sonra tamam mı?" dedi hâlâ gülümsemeye devam ederken.
"Korkmam." dedim. "Yanımda sen olacaksın zaten."
Kısa bir tur daha yaptıktan sonra havanın esmeye başlaması ile içeriye geçtik. Ben mutfağa yemek hazırlamak için girince Ömer de halletmesi gereken bir iki işim var diyerek, dün Raşit abinin şirketten getirdiği bilgisayarı ve birkaç dosyayla beraber salonda bulunan uzun masaya geçti.
Neredeyse yarım saat içinde yemek hazır olunca sofrayı hazırlayıp Ömer'i çağırmak için salona geçtim. Masada oturmuş kaşları çatık, ciddi bir tavırla, bir yandan önündeki dosyaları inceliyordu, bir yandan da bilgisayara bakıyordu. Bu hali de ayrıca iyi duruyordu, yalan yok.
Daldığı noktadan başını kaldırıp bana baktı. Kaşları ciddi halinden kurtulmuştu böylece, bence çalışırken kaşlarını çattığının da farkında değildi. "N'oldu güzelim?"
"Yemek hazır." dedim tam yanında dururken, böylece onun da yüzü yukarı doğru kalkmıştı. "Bir de şey var." dedim önündeki dosyalardan aklıma gelen şey ile.
"Ne var?" dedi göz kırpıp elimden tutarak. Tuttuğu kolumu kendine çekince isteğini anlayıp sorun çıkarmadan dikkatle kucağına yerleştim. Böylece daha yakın olduk.
"Şu benim şirket hissesi işi vardı ya." dedim. Ömer de başını sallayıp önüme düşen saçımı parmağına doladı. "Ben ortak olmasam olmaz mı?" diye sordum. Son gittiğimde olaylar olduğu için imzalamamıştım, kalmıştı öyle.
"Niye?" dedi anlamadığından ötürü kaşlarını çatarak.
"Yani anlamadığım konular." dedim daha ne olsun dercesine. "Hem ben pek sevmedim o ortamı da, rahat etmem bir kere. O yüzden istemiyorum. Valla istemiyorum, mehir falan umrumda değil."
Resmen anlatırken bile o ortamın havası üzerime gelmişti. İçim böyle bir tuhaf oldu. Asla da benlik değildi zaten.
"Hmm hm." diyerek başımla onayladım.
"Aslında yavrum." dedi. "Yanımda olmanı, beraber olmamızı istiyordum her ân."
"Ben de istiyorum ama orada değil, valla hiç sevmedim. Böyle enerjisi kötü geliyor." dedim bir elimi de göstermek istercesine göğsüme koyup.
Göğsüme koyduğum eli tutup avuç içime sıcak dudaklarını değdirdi. "Nasıl istersen yavrum, nasıl rahat edeceksen."
Başımı salladım ve hâlâ elinin içinde olan elimi çekmeden dikkatlice ayaklandım. "O zaman gel, yemeğe gidelim."
Bana ayak uydurarak arkamdan kalktı. "Gidelim hadi, yemeye."
💚
Azamet ailesi hazırlanmış ve gitmek için evden çıkmışlardı. Oğulları Ali ve taze gelinleri Fulya, ailelerini yemeğe davet etmişlerdi. Hülya Hanım, Ekrem Bey ve küçük kızları Meryem önden giderken, Eren onların gitmesinin üzerinden yarım saat sonra evden çıkmıştı.
Asuman ile son buluştukları zamandan beri bi hayli moralsizdi. Bunun da içinde iki nedeni vardı. Birincisi; içinde yaşadığı korku, Asuman'ın kendisi ile bir yaşam kurmak istememesi, belki de bu yüzden sorup duyacaklarından korkmak istemedi.
Bir diğeri de Asuman'ı tam dinleyememesi, anlatmasını istememesi. Ya tahmin ettiği bir şey değilse söyleyecekleri. Bilmiyordu.
Yine de kendi içinde yaşadıklarını Asuman'a yansıtmak istemiyordu, her ne kadar kaç gündür sadece telefon üzerinden konuşsalar bile. Lakin içinde oluşan korku Asuman'a da istemsizce yansıyordu, bu da aralarının soğumasına yol açıyordu, her ne kadar bilmeseler de.
Yavaş adımlarla evden çıkıp yürüyordu ki önünde duran beden yüzünden kendisi de durmak zorunda kaldı. Baktığı yüz ile şaşırmıştı çünkü beklemiyordu. "Asuman?" dedi şaşkınca.
"Evet." diye başını sallayarak cevapladı genç kız. "Seninle konuşup halletmem gereken şeyler var." dedi saklamadan.
"Var. Doğru." dedi Eren de rahatlamış bir ses ile. "Konuşalım."
"Eğer gitmen gereken yer acilse, sonra konuşuruz." dedi Asuman. Eren'in bir yere gittiği halinden belliydi.
"Senin kadar acil değil." dedi Eren, zira şu an konuşacak olmaları da kendisini rahatlatmıştı. Ardından bakışları etrafta gezindi, kendilerini gören biri var mı diye. Görmeyince kendisine tatlı tatlı bakan kıza döndü. "Gel böyle." dedi Asuman'ın elinden tutup geldiği yolu gerisin geri giderek. Biliyordu ki biri görse kendisine bir şey olmazdı ama Asuman'a çok laf, söz gelirdi. Bu yüzden de ortada durmak istmedi.
Eren, kendi evinin önüne geldiği zaman cebinde olan anahtarı çıkartıp kapıyı açtı. İçeriye girmeden önce son kez tekrar etrafı kontrol etti. Asuman ile eve girerken görülmesi de ayrı bir dert olurdu. İçeriye girdikleri gibi Eren Asu'nun ayakkabısını dışarıdan alıp içeriye koymuştu, tedbir amaçlı.
Genç çift salona geçince yan yana bir şekilde oturdular. Eren fazla uzatmadan konuya giriş yaptı. "O gün seni tam dinlemedim, cevabından korktum bir nevi."
"Korktuğun cevabım neydi?" diye sordu Asuman, anlamaz gözlerle.
Eren, "Benimle bir hayat kurmak istemeyeceğinden. Ne bileyim kızım işte. Bir kere başıma geliyor ve ilerisini de düşünemiyorum." diyerek korkusunu açıkça söyledi, söylediği gibi de rahat bir nefes aldı. Yoksa içine ata ata fena olacaktı.
Gülümsedi Asu. "Seninle bir hayat kuracağımdan şüphen olmasın ama benim konum başka." dedi Asuman iç çekip.
"Anlat, anlat o zaman ben de bileyim ki böyle kafamda kurup saçma hallere girmeyeyim."
Asuman nerden başlayacağını bilmiyordu ama bir yerden başlamam gerek diyerek ağzını açıp korkularını, yaşayacaklarını, tahminlerini zor da olsa karşısındaki adama anlattı.
Eren ise bilmediği bir durum karşısında şaşırmıştı. O hep güler yüzlü, hiç bir şeyi yok, rahat biri gibi duruyordu. Hiç ailesi, daha doğrusu annesi yüzünden böyle şeyler yaşadığını bilmiyordu.
Asuman'ın susması ile, Eren yaklaşıp kızı göğsüne çekmişti. Zira genç kız anlatırken her ne kadar kendini sıksa da duygulanmıştı, Eren de bu durumu farketmişti.
"Biz yan yana olduğumuz sürece, yanımda, benimle olduğun sürece kimse bir şey söyleyemez." diyerek genç kızın saçları arasına sıcak bir öpücük bıraktı. "Önemli olan senin isteğin, gerisi mühim değil."
Başını sallamak ile yetindi Asuman. Biliyordu ki konuşursa ağlardı. Çok nadir olurdu bu durum ve o zamanlarda da kendini durduramıyordu şu anda da yaşansın istemiyordu.
Eren bir yandan sevdiği kız için üzgün olsa da bir yandan da konuyu açıklayıp hallettikleri için içi rahattı. Geriye kalan da aileleri işin içine katmaktı.
💚
Ömer" dedim yaslandığım göğsünden başımı kaldırırken.
"Canım kek istedi." dedim iyice doğrulup.
"Öyle değil ya." dedim. "Kendim yapıp taze taze yemek istiyorum. Ama..." duraksayıp şirin bir gülümseme koydum yüzüme.
"Ama ne?" dedi tek kaşını havalandırırken.
"Ama seninle beraber yapmak istiyorum."
Öyle mi dercesine bir bakış attı. Başımı salladım onaylayarak. "Emrin olur Hanım'ım."
Gülümseyerek ayağa kalktım hızla. "Hadi o zaman." dedim elinden tutup kaldırmaya çalışırken. Sağolsun çok bekletmeden ayağa kalkıp peşime takıldı.
Akşam yemeğimizi yemiş hatta çayımızı da içip kendimizi koltuğa atmıştık. Ömer'in göğsü sağolsun o kadar rahattı ki hiç kalkasım gelmiyordu. Ta ki canımın kek çekmesine kadar.
Mutfağa girdiğimiz gibi Ömer'in elini bırakıp kek için malzemeleri çıkartıp tezgahın üzerine dizdim.
Malzemelerin fazlası var derken yalan söylemiyordum, pasta malzemesi bile vardı çünkü!
Ömer'in kullandığı hitap şekline gülümsedim. "Şeker ve yumurtayı karıştırmak ile başlıyoruz." dedim. "Bu görevi de sana veriyorum kocacığım."
"Hay hay efendim." dedi keyifle.
Ben de hızlıca önce yumurtayı kırdım ardından da ölçtüğüm şekeri üstüne ekleyip kabı Ömer'in önüne ittim. O da seve seve kabul edip aldığı kaba mikseri koyup karıştrmaya başladı.
O karışırdıkça ben de malzemeleri sırayla ekliyordum ta ki una kadar. Koymam ile Ömer, mikseri hızla daldırmıştı kaba. Tabi ortalık ayrı üzerimiz ayrı batmıştı. "Ömer!" dedim şaşkınlıkla.1
"Ha?" dedi o da aynı şaşkınlıkla. "Ben sadece karıştırıyordum valla."
Konuşurken, kendini savunması gözüme fazla minnoş gelmişti ancak şöyle de bir gerçek vardı ki elindeki mikser hâlâ çalışıyordu. Yaklaşıp düğmesini kapatmam ile rahat bir nefes aldım.
Ömer'in sorusu ile gülmemek için zor durdum. "Çünkü, unu koyduğumuzda önce mikseri açmadan karıştırmamız gerekiyor. Sen ise direkt açıp daldırdın kaba."
"Ne bileyim kızım ben." dedi iki elini havaya kaldırmış şekilde. "Bir de unu da ben çırpacaksam bu ne işe yarıyor?" diyerek mikseri işaret etti.4
"Tamam." dedim. "Sorun yok, kalanı ben hallederim. Sen git üstünü değiştir, hep un olmuş." diyerek üstündeki tişörtü ve pijamasına gelen unu işaret ettim.
Ömer'in gitmesi ile keki hazırlamış ve fırına koymuştum. Ardından ortalığı da toplamıştım. Sonrasında üzerimi değiştirmek için odamıza girmiştim. Kısa bir üst değişimi sonrası hızlıca mutfağa geçtim. Keke baktığımda piştiğini gördüm. Hemen çıkarıp sıcaklığını bırakması için tezgaha koydum.
Kekin sıcaklığını alması üzerine kendime bir tabak hazırladım, yanına da meyve suyu bıraktım. Zira Ömer kek zaten yiyemezdi, aynı şekilde zaten sevmiyordu. Kendisi şerbetli tatlıları tercih ettiğinden dolayı pek tercihi değildi kek.
Kendime hazırladığım tabakla beraber salona geçip tekrar Ömer'in yanına kuruldum. "Senin yiyemediğini unutmuştum." dedim bir gerçekten de bahsederek. "Ama meyve suyumu beraber içebiliriz." diyerek de elimdeki meyve suyu bardağını gösterdim.
"Afiyet olsun karıma." dedi gülümseyerek. "Sen pastanı mıdır, kekini midir ye de yeter bana."
Başımı sallayarak onayladım ve önümde bulunan keke odaklandım.
💚
Herkese bölüm sonundan selam 🫡
Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım.👉
Ömer&Rojda3
Asu&Eren1
Oy ve yorumlarınız için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz
Okur Yorumları | Yorum Ekle |