38. Bölüm

37•

Derya
dreamdey

Hellooo

 

Herkese yeni bölümden selam.

 

Bölüme geçmeden tekrar bir uyarı yapmak istiyorum. Rica ediyorum yorum yaparken başka kitaplardan bahsetmeyin, beni fazlaca rahatsız eden bir durum bu. Önceden söylemiştim ama yapılmaya devam ediyor maalesef. Aynı şekilde başka kitaplarda olur da denk gelirseniz benim kitabımdan da bahsetmeyin. Nasıl ki ben rahatsız oluyorum aynı şekilde başka yazarlar da rahatsız olabilir bu durumdan.

 

Kısacası hevesle yazdığım sahnenin altına başka kitaptan bahsetmeniz hiç hoş değil, yapmayın. Teşekkürler şimdiden.

 

Oy ve yorumlarınızı da esigemezseniz sevinirim, keyifli okumalar dileriz efendim 🫶

 

 

 

 

***

 

 

 

FULYA'NIN AĞZINDAN,

 

 

"Fulya'm, hazır mısın güzelim?"

 

Ali'nin sesini işitmem ile sol kulağıma da diğer kulağıma taktığım küpenin eşini takıp son kez aynadan üzerime göz gezdirdim. Tamam olduğuma kanaat getirince, "Hazırım kocacığım." Diye karşılık verdim. "Geliyorum." Diyerek de çantamı alarak odadan çıktım.

 

Bugün pazardı ve Ali de çalışmıyordu. Akşam otururken yarın çıkıp gezelim deyince seve seve kabul etmiştim. Hem kim istemez ki, evlendikten sonra kocasını koluna takıp gezmeyi? Kimin istemeyeceğini bilmem ama benim isteyeceğim kesin.

 

Salona geçtiğimde Ali'nin beni ayakta beklediğini gördüm. Bana dönmesi için de "Geldim." Diye seslendim.

 

"Güzelim." Dedi, dönüp baştan aşağıya beni süzerek. Son olarak boğazını temizleyip gözlerimizi buluşturdu. "Çok güzel olmuşsun." Gülümseyerek üzerimdeki haki tonunda, diz üstümde biten, spor olan elbiseme baktım tekrar. Ve gayet de onay verdim, çok yakışmıştı, yalan söylemiyordu kocacığım.

 

"Biliyorum kocacığım." Diyerek de onayladım seslice. "Ama yine de teşekkür ederim, sen de çok yakışıklısın, her zaman olduğu gibi." Zira altında siyah kot, üstünde de gözleri gibi yeşil renk, kısa kollu tişört, tişörtün üstüne de siyah deri ceketini giymişti. Fazla iyiydi yani.

 

"Gözler kalbin aynasıdır nergis kokulum, ondandır." Cümlesi biter bitmez yaklaşıp boynuma derin bir öpücük bıraktı. Geri çekilmeden de derin bir nefes çekti içine.

 

Söylediğiyle ayrı, hemen sonrasında boynuma koyduğu derin öpücükle ayrı mest oldum. Gülümseyip bir elimi saçları arasında daldırdım. "Kalp kalbin aynasıdır demişler, ondandır bende gördüklerin."

 

Konuşmam ile boynuma tekrar sıcak dudaklarını bir kez daha değdirip geri çekildi. Gözlerimiz buluştuğunda en az benim kadar o da memnun olmuştu. Nitekim onun yeşil gözleri benim için her manzaradan güzeldi, ne de olsa onlara yalnıza ben sahiptim. O da aynı şekilde bana. Hiç konuşmasak bile yan yana durduğumuzda göz göze geldiğimizde bile bana tüm o hisleri gösteriyordu.

 

Belki de en başta beni ona çeken şey bu oldu, gözlerinden bile ne demek istediğini belirten bakışları.

 

Elini uzattı. "Gidelim."

 

"Gidelim." Dedim başımla onaylayıp uzattığı eli tutarken.

 

 

*

 

 

İlk durağımız Mardin sokakları olmuştu. Biraz dar olmasına rağmen o etkileyici görüntü burada yürümeye değerdi. Açık bir müzede geziyor gibi hissettim kendimi. Mardin'de öyle gezmek gibi bir şansım hiç olmamıştı. Zaten köyde doğup büyümüştüm, bunun yanında babam ben küçükken vefat edince hayat biraz daha zor olmuş ve benim gezip eğlenmeme olanak tanımamıştı maalesef.

 

Ta ki Ali'ye kadar. Onunla buluşuncaya kadar.

 

Hayatımda olan eksikleri bir bir kendisi dolduruyordu, fark ediyor muydu bilmiyorum ama hayatı bana daha da yaşanılacak yer olarak gösteriyordu.

 

Şükür sebebimdi kısacası.

 

Nişanlı olduğumuz süre boyunca fazla gezmek, dolaşmak gibi bir şansımız olmamıştı aslında. Gerçi vardı ama Ali bunu hep ertelemişti. Evlenmeden gezersek ne sen tadını çıkarırsın gezerken ne de ben senin rahatsız olmanla tadını çıkartabilirim. En iyisi evlenip rahat şekilde dolaşmak demişti.

 

İyiki de öyle demiş, cidden bir yanım hep rahatsız olur ve bunu istemesem de Ali'ye hissettirirdim. Gezeceğimiz gün de zehir olurdu.

 

Geçtiğimiz sokaklarda yüzümde eksilmeyen bir tebessüm vardı. Tabi kocam olan bey de bu halimden oldukça memnundu ki o da bana her döndüğünde, gülümseyen yüzüyle karşılaşıyordum.

 

Mardin sokaklarının tadını iyice çıkarttıktan sonra beraber bu sefer de Mardin kalesine çıkmıştık. Ali de her an kaybolcak gibi elime sıkı sıkı sarılmıştı. Gülümsemeden duramadım bu haline.

 

Kaleye çıkmamızla gözüm etrafta gezindi. Sanki tüm Mardin ayaklarımın altında gibiydi.

 

"Mardin'i bilmem ama." Ali'nin konuşmasıyla bakışlarımı Mardin manzarasından çekip kendisine döndüm. "Senin benim gözümde, en güzel manzara olduğunu bilmeni istiyorum." dedi ve beklemeden arkama geçip sıkı sıkıya sardı bedenimi.

 

Memnunca başımı göğsüne yasladım. Önümde Mardin'in eşsiz manzarası, arkamda bana hayatı ayaklarımın altına seren adam. Daha ne isteyecektim ki?

 

Gezme işlemimiz son hızla devam etmişti, en son ayaklarım ağrıyacaktı artık. Ali'nin bu durumumu anlaması ile bizi oturabileceğimiz bir yere götürdü sağolsun. Beyazsu adlı bir dereye. Hem manzarası çok güzeldi hem de oturup rahat bir şekilde etrafı izleyebilmemiz güzeldi.

 

Ali ise benim, gittiğimiz her yerde keyif almamdan keyif alıyordu. Onun amacı gezmek veya dolaşmak değildi, benim mutluluğumdu. Bir adamın kendisinden önceliği olmak... anlatılamaz bir şeydi... hele de bunu hissetmek...

 

 

*

 

 

YAZAR ANLATIMIYLA,

 

Ömer Ağa elindeki sigarayı dudakları arasına götürdü. Sağ elindeki çakmağı ateşleyip derince bir nefes çekti içine. İşte şimdi rahat bir nefes aldım, diye iç geçirdi.

 

Kaç gündür sigaraya hasret kalmıştı zaten. Çiflik evinde bir kere içmeye kalktı, Rojda tam o anda sigara içeceğini görünce yaygara koparmıştı evde haklı olarak. Daha yeni ameliyat oldun, nasıl içersin diye kızmıştı kendisine.

 

Başkası olsa umursamazdı ama söyleyen kişi karısı olunca bir hafta boyunca elini sigara paketine uzatmayı geç içinden bile geçirmemişti bu isteği.1

 

Lakin şu anda karısı yanında olmadığı için hastalığına siktiri çekip sigarasını dudakları arasına almıştı. Zaten vaz geçemediği bi karısı bir de bu sigarası vardı. Gerçi karısı sigarayı bırakmasını emretse onu da yapar ya.

 

İçinden geçen bu düşüncelerle sol dudağı yukarı doğru havalanmıştı.

 

Bugüne kadar kimseden emir almazken şimdi karısının ağzından çıkan herhangi bir şey için de boyun eğerdi. Nasıl gülmesin bu haline.

 

Aşk, sevda nelere kadirdi. Bunu gelip de Ömer Ağa'ya sorsunlar.

 

Çalan kapı ile gülümsemesini yüzünden silmiş, çatık kaşlarını ortaya sermişti. Boğazını temzileyip gir diye bağırmıştı dışardaki kişiye karşı.

 

Kapı, gelen buyur ile açılmış ve içeriye Raşit girmişti.

 

"Ne oldu?" diye sordu Ömer Ağa ayağa kalkarken. Bu sırada sol elinde bulunan sigaranın külünün düşeceğini görünce onu da dikkatle masasının üzerinde bulunan küllüğe silkelemişti.

 

"Bulduk ağam, isteğin üzerine de depoya bıraktık. Çocuklar başında bekliyor."

 

Ömer Ağa aldığı cevapla memnun olmuş, sigarasını da tekrar bir kez daha dudakları ile birleştirmişti. Ciğerlerine çekerken gözleri de çıkan dumanda dolayı kısılmıştı.

 

"Ne bekliyoruz o zaman Raşit?"

 

"Bir şey mi bekleyecektik ağam?"

 

Raşit in sorusu ile boş gözlerle baktı Ömer Ağa. Sabır bekliyordu daha çok ama şu an daha önemli işleri vardı.

 

"Raşit daha fazla konuşma aç kapıyı da gidelim. Misafirimizi bekletmek olmaz." dedi ve cümlesi bittikten sonra açılan kapı ile hızla odadan çıktı, Raşit de peşine takıldı.

 

Şirketten çıkmalarıyla kapıda bulunan arabanın kapısını Ömer için açtı Raşit. O yerleşince de kendi de dönüp sürücü koltuğuna geçti. Böylelikle beklemeden araba çalışmış ve yola çıkmışlardı.

 

Saat henüz üçtü ama yine de iç cebinde bulunan telafonu eline alarak karısına geç geleceğine dair bir mesaj attı.

 

Karısı belki utangaçtı ama yine de kendisine olan sevgini gözlerinde görmek yetiyordu. Bu yüzden belki ilk olarak gözlerine vurulmuştu, belki de bu yüzden en çok gözlerini seviyordu. Her şeyi oraya bakarak görüyor, hissediyordu.

 

Gerçi bu bir haftadır gittikleri çiftlik evinde karısının kendisine olan tavırları bunun dışındaydı. Zira bu bir haftadır ne çektiğini bir kendisi bir de Allah biliyordu.

 

Öyle kızaran yanaklarına rağmen cilve yapmaya çalışması, konuşmalarda açık olması, kendisin beğenip beğenmediğini sorması...

 

Aklına geldikçe iç çekmeden duramdadı. Heleki karısı bu kadar açık olmaya çalışırken, kendisinin yarasından dolayı bir şey yapamaması. En çok da bu, onu mahvediyordu ya.

 

Attığı mesajın üzerinden çok geçmemişti ki bildirim sesi yükseldi telefonundan. Kimden geldiğini bildiği için sırıtarak açtı.

 

"Ne zaman gelirsin, çok mu geç? Aç olur musun? Yiyecek misin bir şeyler?" gibi bir sürü mesajı karısı arka arkaya göndermişti.

 

Boğazından boğuk bir gülme yayıldı Ömer Ağa'nın. Böyle meraklı olması onu epey mutlu ediyordu.

 

Rojda hâlâ mesaj atmaya devam eden karısına en geç iki saate döneceğini, yemek de yemeyeceğini eve gelince yiyeceğini söylemişti.

 

Kısa süre sonra arabanın durması ile Ömer etrafta bakışlarını gezdirdi. Ardından açılan kapı ile beraber hızlıca çıkmış ve önünde bulunan depoya hızlı adımlarla ilerledi.

 

Açık olan kapıdan girip direkt karşısında bulunan yüz ile çenesi sinirden kasılmıştı. Zira o yüz kendisini vuran adamın yüzüydü, o yüz o gün toplantı odasında karısına sarkıntılık eden adamın yüzüydü.2

 

Yüzünü sikeyim diyerek, durmadan yürüdü ve tam karşısına geçti. Sorguya geçmeden içinden gelen o yumruğu yüzüne indirdi. En azından bu bir nebze olsun rahatlamasını sağlamıştı.

 

Sami aldığı darbe karşısında dudakları arasında acılı bir inleme firar etmişti. Zaten buraya getirildiğinden beri darbe üstüne darbe yiyordu. Ömer'in vurması ise daha büyük bir acıydı zira yedği yumruklardan oluşan acının üstüne o da aynı yere vurmuştu.

 

Ömer karşısındaki salak diyebileceği bu çocuğa acısa mıydı eşşek sudan gelmeyene kadar dövse miydi bilemedi. Herif sırf Ömer kendisine toplantı odasında yaptığından dolayı bilenip çatışma çıkarmış. Gel de sinirlenme.

 

Hadi vurulmayı geçti de Ömer, asıl karısına dokunamadığı içindi bu öfke. Hele de o çiftlik evindeki hali... Bu düşünceyi başını sallayarak aklından silmeye çalıştı yoksa kendisi için hiç iyi olmayacaktı.1

 

Ömer, Sami'nin bir gazla bunu yaptığını anlamıştı tabi ama gelmişken eli de boş gönderilmek olmazdı. Hele de Sami'nin hiç geri adım atmayıp pişman olmaması Ömer'i , her ne kadar kendini tutmaya çaşılsa da, harlıyordu.

 

Ömer de baktı olmuyor, sikeceğim gelmişini de geçmişini de, diyerek Sami'ye güzel bir dille anlattı.

 

"Sami'cim." dedi kısa bir es vererek. "Neden anlamıyorsun, ha? Halbuki o kadar güzel, açıklayıcı bir dille anlatıyorum." sözünü bitirip Sami'nin çenesine doğru gelen bir yumruk savurdu. Elinden geldiğince açıklayıcıydı kullandığı dil aslında, tabi anlayana.

 

Sami cevap vermeyip dik bir şekilde yüzüne baktı karşısındaki adamın. Halbuki biraz daha sert davranıp dayak yerse sanırsa en son altına kaçırabilirdi. Bunun anlaşılmaması için sadece bakınmak ile yetindi.

 

"Raşit." diye seslendi bakışlarını Sami'den ayırmadan. Yanına gelen bedeni hissetmesiyle devam etti. "Arayın şu gerizekalının abilerini. Yoksa elimde kalacak bu ergen puşt." Zira geldğinden beri sadece ergen hareketler ile karşılaşmıtı.

 

O kadar ki vurmaya eli de vicdanı da varmıyordu.

 

Raşit'in aramasının üzerinde depodan çıkılmış ve eve doğru sürülmüştü araba.

 

 

 

*

 

 

 

Çiftlik evinden çıktığımızda ilk önce eve geçmeden hastaneye gitmiştik. Ömer'in tekrar kontrolleri yapıldı. Bir sorun olmadığı için de normal yeme düzenine geçilebileceğini söylemişi. Buna en çok sevinen tabiki de Ömer oldu. Hele ki de Mardin'li olup bu kadar hafif beslenmesi hiç olmamıştı.

 

Hastaneden çıktıktan sonra Ömer, benim şirkete gitmem gerekiyor diyerek konağa beni bırakmış Raşit abiyle birlikte gitmişlerdi. Ne diye böyle aceleyle gitti ona da anlam veremedim ya hadi neyse.

 

Eve girdiğimde ise kimse yoktu, yalnızca Berivan Daye vardı. Yade Havin dediği gibi Senem halalarla beraber gitmişti. Aslında biraz daha kalmasını isterdim ama olmamıştı. Gerçi bunda Ömer'in de payı vardı, zira o gün apar topar misafirlerin içinden beni alıp çiftlik evine götürdü. Doğru dürüst vedalaşamadık bile.

 

En son da Ömer geç geleceğini haber vermişti. Gerçi hem acilen şirkete gitmesi gerektiği hem de geç geleceğni söylemesi içime anlamsız bir kuşku düşürdü. Bu daha çok Ömer'e bir şey olacak korkusuydu.

 

Onun dışında Berivan Daye ile sohbet etmiş arada beraber mutfağa gidip yapılan akşam yemeğine göz gezdirmiştik. Sonrasında ben odama çıkıp çiftlik evinde gelmeden önce yıkadığım kıyafetleri katlayıp dolaba dizdim, ütülenecekleri de kenara ayırdım ama bu sırada yine kalbim huzursuzluğunu koruyordu. Hele de Ömer'in daha gelmemiş olması iyice beni huzursuz ediyordu.

 

O yüzden dayanamayıp elime telefonu aldım. Ömer'in isminin üzerine basıp telefonu kulağıma götürdüm. Daha telefon açılmamıştı ki odanın kapısı açıldı aynı saniyelerde gelen müzik sesi.

 

Kapıya dönüp baktığımda Ömer içeriye girmiş ve çalan telefonunu cebinden çıkarmak ile meşguldü. O sırada ben telefonu kulağımdan indirip Ömer'in yanına adımladım. Telfon ekranına bakıp benim ismimi görünce anlamaz gözlerle bakışlarını bana çevirdi.

 

"Yavrum." dedi, o da bana yaklaşarak. "Ne oldu, niye aradın?"

 

"Öyle, merak etim sen gelmeyince." merakım yüzümden okunuyor muydu bilmiyorum ama başka bir konuya geçmeği tercih ettim. "Hoş geldin bu arada."

 

"Çok hoş gördük." dedi göz kırparak. Yaptığı imayı anlayınca yüzüme gülümseme yayıldı.

 

"Yemek hazır olur birazdan, çok aç mısın? Hazırlayayım istersen bir şeyler."

 

Ard arda sorduğum sorulara karşı o keyifle sırıtmıştı. "Yemek hazır olana kadar dayanırım bence. Sen." diyerek duraksadı ve hemen ardından dibime girmiş bulundu. "Benimle mi ilgilensen o arada."

 

Kaşlarım havalandı sorusu ile. Bir elim gömleğinin yakasına giderken, "Ne konuda hayatım?" diye sordum.

 

O ise ona ilk defa böyle hitap etmemle şaşırmış ardından da gözlerinden bana ulaşan parıltı ile mutlu olduğunu anladım.

 

Çok kısa şaşırmasının ardından yaklaşıp dudağıma kısa ama derin bir öpücük bıraktı. "Diline yakışan hayatım kelimesine ölürüm." dedi tekrar minik bir öpücüğü dudaklarıma kondururken.

 

"Ne istiyordun sen?" diye sordum bozmadan, "Nasıl bir ilgi?"

 

Açık sözlülüğüme bir kez daha şaşırırken buna ters şekilde dudağının sağ tarafı keyifle kıvrılmıştı. "Banyo etmem lazım?" dedi, uygun mudur diye sormuştu.

 

"Hay hay kocacığım." dedim elinden tutup önden ilerlerken.

 

Yanaklarım alev alev yanarken, içimdeki utanç duygusundan ölürken böyle konuşmak beni fazla hararetlendiryor, heyecanlandırıyordu.

 

Tabi arkamdan gelen adamın keyifli kahkahası da buna daha çok sebep oluyordu.

 

"O zaman beni soy, hanım ağam." dedi durup önümde beklerken.

 

Cevap vermeyip iyice yanına sokuldum. Elim gömleiğinin düğmelerine giderken heyecandan titriyordu. İlk defa Ömer'i soyuyor olmam da cabasıydı.

 

Bilerek yavaş yapmıyordum ama Ömer'in derin nefes almaları onu zorladığıma işaretti. Elim titriyordu açmakta zorlanıyordum ne yapayım?

 

Neyseki zar zor da olsa çok şükür açmıştım hepsini. Gerçi bu süreçte Ömer'in üstten gelen sıcak nefeslerinin boynuma çarpası da kolay olmadı.

 

Düğmleleri açmam ile Ömer ağzının içinde bir şey mırıldanınca ne söylediğini anlamak için bakışlarımı yukarı kaldırdım. Lakin Ömer'in bu kadar eğilmiş olmasını, aynı şekilde burun buruna geleceğimizi bilmiyordum. O da beklemiyordu ki gözlerini kapatıp, dişlerinin arasından "Sikeceğim böyle işi." dedi ve gözlerini açıp ben daha ne olduğunu anlamadann dudaklarıma sert bir şekilde yapıştı.

 

O beni sömürme planları yapıyordu ama yarası olduğunu unutuyordu sanırım. Dudaklarımı bırakmadığı için zor da olsa Ömer diyebilmiştim, sesim de normal olarak boğuk çıkmıştı.Neyseki Ömer beni duymuştu ki dudağımı bırakmıştı, tabi ısırıp çekiştirerek bırakmasını beklemiyordum.

 

"Ömer." dedim elimi dudağıma götürürken. "Acıdı." elimi geri çektiğimde parmak ucumda hafif bir kan gördüm. "Kanatmışsın da."

 

"Hallederiz yavrum." ben daha nasıl olacağını soramadan dilini dudağımın üstünde hissettim. Yaptığı hareketle heyecandan yutkundum. Dilini dudağımda boylu boyunca gezdirip son olarak da ısırdığı yeri emmişti. Yaptığı ile düşmemek için zor da olsa akıl edip koluna tutunabildim.

 

Geri çekilmesi ile gözleri gözlerim ile buluştu. Afallamış halime gülerken, onu açık kalmış ağzım ile izliyordum resmen. Zira hâlâ az önceki yaptığının etkisindeydim.

 

"Ne oldu?" dedi keyifle göz kırparak. "Beğenmedin mi?"

 

Sorusuna karşı ağzımdan sadece "Hı?" diye bir tepki çıktı. Ardından aydınlanmış şekilde "Ha, şey... yaran henüz iyileşmedi." dedim olan şeyi söyleyerek.

 

"Eee yani?" dedi söylediğimi umursamadığını göstererek, belimden tutup kendine çekti. Ani hareketten dolayı elim çıplak göğsü ile buluşmuştu.

 

"Yarana bir şey olur." dedim daha ne olsun dercesine.

 

"Olsun yani ne yapalım. Yaralıyız diye mahrum mu kalalım yuvamızdan?"

 

"Mecbur nedenler kocacığım." dedim toparlanarak. Biraz daha böyle kalmaya devam edersek Ömer yarasını umursamayacak ben de daha fazla kendimi tutamazdım. İşin sonunun da hastaneden bitmesi mümkün bir olaydı.

 

Ömer'in ise cidden umrunda değildi. Söylemem istemediğimden değil, ona bir şey olmasından korktuğum içindi. Boynuma eğilip oraya derin bir öpücük bıraktı. "Çok az kaldı yalnız." Dedi geri çekilirken. Gerçi bir yemin verir gibiydi daha çok.

 

Ardından kemerini açıp pantolonunu da indirdi. Bunları gözlerimin içine bakarak yapması, bilerek yaptığını açıklıyordu. "Acele olabilir misin?" dedim hızlanması için.

 

"Niye?" Dedi doğrulup göz kırparak. "İşimiz mi var?"

 

"Hayır canım." dedim tebessümle. "Yemek vakti ya hani."

 

Bir şey demeyip son çamaşırını da çıkartıp önümden rahat bir tavırla ilerleyip duşa kabine girdi. Ben de peşinden. Yarası olduğu için yardımcı olacaktım, tek temennim düzgünce çıkabilmemiz.

 

Lakin Ömer buna fırsat vermeyip, üzerime bilerek su döktü. Şaşkınlıkla gözlerim iricene açıldı. Aynı şekilde kollarım de irkilmemden dolayı havalanmıştı.

 

"Benimle banyo etmek istersin diye düşündüm."

 

Söylediği şaşkın halimi kendisine çevirmeme sebep oldu. "Yanlış düşünmüşsün ama." dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Doğru gibiyim bence." ima ile kaşını havaya kaldırmıştı ama ben hiç gülmüyordum.

 

**

 

Ömer ile üzerimizi giyinmiş şu an da merdivenlerden iniyorduk. Ömer üzerimi ıslatınca malum şekilde ben de üzerimi değiştirmek zorunda kaldım. Onun yüzünden de tabi banyoda biraz fazla oyalanmıştık. Her şeyi geçtim Ömer'in anne babasına ayıp olacaktı.

 

Salona girdiğimizde Remziye teyze ve kızının masada Azad babayla Berivan Daye'ye servis yaptığını gördük, tabi bu durum utancıma utanç katıyordu ne yazık ki. Şimdi Allah bilir ne düşüneceklerdi, yanlış düşünmezlerdi gerçi ama bunu tahmin etmeleri bile yetiyordu. Ne de olsa üzerimde başka bir kıyafet bulunuyordu sabah da. Ve bu yaptığımız şey ikinci oluyor. Öncesinde de kimse ses etmemişti ama sanki biz de kimseyi umursamadan bir şeyler yapıyormuşuz gibi lanse edilir.

 

Sofraya geçmemizle Remziye teyze bizim için servis yaparken Ömer de bir yandan babası ile sohbete girişmişti. Bu bir haftadır şirkete gitmemiş sadece son birkaç gündür yapabileceği işleri evden haletmeye çalışmıştı.

 

Yemeğe tam başlarken Azad baba "Üç gün sonra Senem'in oğluna kız isteyecekler, bizim de gitmemiz lazım. Taner oğlum o kadar gelmişken davet eti, gitmemek olmaz."

 

Söylediği aslında daha çok haberimiz olsun diyedi bence. "Siz gidin baba."

 

Ömer'in söylediğiyle bakışlarım ona döndü. Zira ben de gitmek istiyordum. Gitme amacım isteme falan değildi. Aksine gidip biraz gezmek. Benim bakmam ile Ömer hissetmiş gibi bana döndürdü bakışlarını. Ne oldu dercesine kaşlarını havalandırınca. "Gidelim." dedim beni anlayacağı şekilde kısık sesle konuşarak.

 

Neden istediğimi anlamadı ama sorgulamadı da. Azad baba, "Beraber gideceğiz." İtiraz etmez tonda konuşunca, Ömer de ısrar etmeden kabul etti. Gerçi ısrar etse gitmeye de bilirdi ama ben istedim diye zorlamadı.

 

Yemekten sonra kalkmış ve çay içmek için koltuklara kurulmuştuk. Ben de yapılan tatlıları servis etmek için ayaklanıp mutfağa geçtim. Gelindim ve bazı görevlerim vardı. Bunlar da zorundalığım için değil tamamen içimden geldiği için istediğim için yaptıklarımdı. Sonuçta sevdiğim adamı büyüten kişilere iki hizmet etmek beni kötü duruma sokmaz.

 

Yağmur doldurduğu çayları götürürken ben de arkasından, tepsiye dizdiğim tatlıları alıp peşi sıra çıktım mutfaktan. Herkese sırasyla verirken en son da kendi tatlımı alıp boş olan koltuğa geçip oturdum. Ömer'in yanına oturmak isterdim lakin geç kalmamızdan gelen bir utangaçlık durumu vardı hâlâ üzerimde.

 

Ömer'in bakışlarını üzerimde hissetsem de dönüp bakmadım, daha doğrusu bakamadım. Baksaydım eminim ki gelmem için yaptığı mimikler karşısında kendimi yanında bulurdum.

 

"Önden gider miyiz ağam?" Berivan Daye'nin sorduğu soru ile ben de onlara odaklandım. Azad babaya bakarak devam etti konuşmasına. "İsteme için."

 

"Valla hanım, yeğenimdir. İlk yeğenim olmasından dolayı ben diyorum önden gidelim. Hem..." diyerek duraksadı. Bakışlarını bana çevirmesiyle anlamaz bakışlar oluştu bende de. "Gelin kızımıza da kısa bir Diyarbakır turu yaptırırız."

 

Söylediğiyle gülümsedim, beni düşünmeleri, benim için bir şeyler yapmaları beni fazlasıyla mutlu ediyordu. İçimi sıcacık ediyordu.

 

"İyi dedin onu Azad." diye onayladı Berivan Daye. "Gelinimiz de evlendiğinden beri doğru dürüst bir gezmedik bile." söylediğyle kaşlarım çatıldı. Ne yani gezmemiz mi gerekiyordu. Yine de tebessüm etmekten geri kalmadım.

 

 

 

*

 

 

Artık geç olduğunda kalkmak için hareketlendik. Tüm akşam boyunca Ömer'in yanına geçmemiştim. Bir iki kere bakışları ile karşılaşsam da çok oyalanmadan önüme dönmüştüm.

 

Azad babalar odalarına geçerken ben de elimdeki tepsiyi mutfağa götürüp bulaşık makinasına dizdim. Salona geçtiğimde Ömer'in de çıktığını görünce adımlarımı odamıza yönelttim. Kapıyı açtığımda Ömer, anında çıplak bıraktığı üstü ile bana döndü. Her şeyi geçmiştim ama yarası olmasına rağmen pencerenin önünde bu kadar rahat sigara içmesini beklemiyordum.

 

Şaşkınlıkla yanına yaklaşıp." Ömer?" dedim sorarcasına.

 

"Buyur." dedi sigarasından derin bir nefes içine çekerken. Hali daha çok bir şeye bozulmuş gibiydi.

 

"Sigara içiyorsun." dedim, farkında mısın diye sorarcasına.

 

"Olabilir." dedi bitmiş sigarasını küllüğe bastırıp söndürürken.

 

"Ne oluyor ayriyeten?" diye sordum dayanamayarak.

 

Kaçmayıp tam önümde durdu. "Onu senin söylemen gerekiyor yavrum." dedi tek kaşını anlamadığım şekilde ima ile kaldırarak.

 

"Anlatacağım bir şey olsa anlatırım herhalde." dedim. Hâlâ dediğini anlamamıştım.

 

Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini yumdu. Sanırım sinirleniyordu ama neye sinirlendiğini de anlamıyordum o yüzden şaşkındım bu hali karşısında.

 

"Neden aşağıda yanımda oturmak yerine ayrı oturuyordun?" kelimelerini tane tane söylüyordu. Sinirlenmemek için kendini sıkıyordu kısacası.

 

Kaşlarım havalandı. "Bu muydu yani?" dedim ne olmuş yani dercesine.

 

"Sen niye yanımda oturmaktan utanıyorsun? Bakışlarını bile kaçırıyorsun?"

 

"Niye olabilir acaba?" dedim sorarcasına.

 

"Ben bir neden bulamıyorum valla güzelim."

 

"Anlaman lazım beni." dedim ben de sinirlenerek.

 

"Nasıl anlayayım, sen böyle kaçarsan yanımdan ben nasıl anlayayım? Ha Rojda'm"

 

"Bak Ömer." dedim kendimi sıkarak. Resmen onunla olmaktan utandığım, rahatsız olduğum için yaptığımı lanse ediyordu.

 

"Bakıyorum ama göremiyorum?" dedi kaşlarını havalandırırken.

 

"Öyle mi?" dedim şaşkınlıktan ağzım açık kalmış şekilde.

 

"Öyle." dedi başıyla da onaylayarak.

 

"O zaman tek başına yat. Madem beni görmüyorsun git." dedim sinirle bir hışım arkamı dönüp yatağa ilerlerken.

 

"Ölsem sensiz yatmam, hiç o konuyu açma."1

 

Arkamdan söylediğiyle hışımla döndüm. "Oldu paşam başka?" dedim ellerimi belime yerleştirirken. "Hem beni görmediğini söylüyorsun bir de yanımda mı yatacaksın?"

 

"Aynen öyle." dedi yanıma adımlarken. "Ne olursa olsun ayrı yatmam, yatırmam. Aramızda ne geçerse geçsin o yatağa küs girdirmem."

 

"Onu o zaman düşünecektin." dedim sinirlerim yükselirken. Beni anlamdan infaz emri veriyordu bir de üste çıkıyordu. "O zaman seni şu koltuğa alalım Ömer bey." koltuğu işaret etmeme rağmen dönüp bakmadı bile. "Ben gayet de yatarım burda."

 

Kaşları öyle mi dercesine havalandı. Gayet tabi öyle olduğu için başımı sallayıp pijama almak için yanından geçtim. Tabiki de kolumdan tutup ilerlememe izin vermedi. Ne var dercesine başımı salladım. Konuşmaya niyetim yoktu.

 

"O yatakta bensiz de yatırmam yalnız." dedi.

 

Bir şey demedim, sadece öyle mi dercesine kaşlarım havalanmıştı. Ardından kolumu kurtarıp dolabın önüne ilerledim. Gözlerimin dolu olduğunu da pijamaları bulanık görmemden anladım, farkettirmeden sildim dolu olan gözlerimi. Elime aldığım pijama takımı ile arkamı döndüğümde Ömer'in utanmadan yatağa yerleşip beni beklediğini gördüm.

 

Lakin kalbim boş yere kırılmışken yanına gidemezdim. Madem onsuz tek başıma o yatağa giremezdim o zaman ben de bu odada yatmazdım, zor mu?

 

Ömer'e ters bir bakış atıp elimdeki pijamalarla odanın kapısına doğru ilerledim. Tabi arkamdan seslenen Ömeri umursamadım. Kendisi kaşınmıştı.

 

İlk geldiğim zamanlard Berivan dayem sağolsun misafir odalarını göstermişti de yanlış odaya girmekten kurtulmuştum. Gerçi bunun için kullanacağımı bilmezdim orası da ayrı. İçim buruk şekilde bizim katımızda bulunan misafir odasına hızlıca geçtim yoksa Ömer hemen gelip kolumdan yakalayabilirdi. Yaşansın istemezdim.

 

Hızlıca girip odanın kapısını da kilitledim. Beni anlayıp dinlemeden üzerime gelmeyecekti. Çok şükür ki kapıyı kilitledikten sonra kapı açılmaya çalışıldı. Umursamayarak üzerimdekileri çıkartıp pijama takımımı giydim. Bu sırada Ömer de kapıyı çalmak ile meşguldü.

 

Kapıyı ev sakinleri uyanmasın diye açmak zorunda kaldım. Açmam ile de kapıda çatık kaşlı kocam ile göz göze geldik. Ne var dercesine başımı salladım.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun?"

 

Sorusu ile omuz silkerek arkamı döndüm ve beni durdurmaması için koşar adımlarla odada bulunan yatağa ilerledim, hızlıca da üzerindeki örtüyü açıp içine girdim. Konuşmayacaktım, istediğini söyeleyebilir, yapabilir de umrumda değil.

 

"Allah'ım bana sabır ver. " dedi içeriye girip kapıyı da arkasından kapatarak. Daha sonra yatağa doğru adımladı. Yaptığı dua ile Allah'ım ban da sabır diye içimden geçirdim ben de.

 

"Yavrum." dedi sinirle gülümseyerek.

 

Omzumu silktim ne anlamında.

 

"Beni mi sınıyorsun sen?"

 

"Belki" demek istedim ama susma orucu tutmaya yemin etmiş gibi sadece gözlerine bakmak ile yetindim.

 

"Bana geliyorlar." dedi sinirli bir kahkaha atarak. Bana da geliyorlardı, ben bir şey diyor muydum? "Susmakla mı cezalandıracaksın beni?"

 

Sorusu ile konuşmasam da başım ile onayladım. Haketti, dinleseydi beni.

 

"Bunu yapamazsın." dedi afallamış yüzü ile.1

 

Yoo gayet de yapardım bir kere, bunu anlayacaktı.1

 

Cevap bile vermeden yatağın içine yerleşip arkamı beyefendiye döndüm. Zaten görmüyor, fark eden bir şey de olmaz.

 

"Burdan değil Diyarbakır, dünyanın genelindeki sabır kotasını toplasam anca yeter." Ardından derin bir nefes alıp verdi. Kısa süre ses gelmemiş olması beni meraklandırmıştı. Ama kapı sesi de duymadığım için odada olduğuna emindim.

 

Bakma bahanesi ile dönmüş bulundum. Hep bu içimdeki merak yüzünden. Gözlerimi açmadan çok kısık şekilde baktığımda Ömer'in karşımdaki koltukta oturup pür dikkat beni izlediğini gördüm. Anında gözlerim kapandı o yüzden.

 

"Senin nazını da, tribin de seveyim ben." her ne kadar sesi kısık çıksa da duymuştum. Tepki vermedim ama. "Olan bana oldu şu evhamım yüzünden." anlamasına sevindim ama hemen affetmeyecektim, kusura bakmasındı artık. "Sikeceğim şu sinirimi de aklımı da." gözüm açık olsaydı kullandığı kelimelerden dolayı kocaman olacağına emindi.

 

Uykuya dalana kadar Ömer'in kendisine sitem etmesini dinlemiştim, arada söylediği küfürlerden dolayı tepki vermemek zor oldu ama başarmıştım.

 

 

*

 

 

İki günüm Ömer'e umursamaz davranarak geçti. Arada yaram acıyor diye kandırıp beni yanına çağırması dışında bir sorun yoktu tabi. Elimde değildi ne yapayım. Henüz tripli olsam da acısına dayanamıyordum.

 

Bugün de Diyarbakır'a gelmiş ilk olarak Senem halalara gitmiştik. Kısa bir hoşgeldin faslından sonra Ömer ayaklanıp Rojda'yı gezdireceğim deyince onu ortam içinde bozmamak için ayak uydurmuş ve peşine takılmıştım.

 

Ömer yol boyunca sohbet açıp konuşmaya çalışmıştı ama inadımın önüne geçememişti ne yazıktı. Belki küçük bir olaydı ama beni dinlemeyip kalbimi kırmıştı, ayriyeten ben onun hızla iyileşmesini isterken onun sigara içmesi beni fazlaca üzmüştü.2

 

Tabi beni götürdüğü yerlerde surat asmamış gayet de keyifle fotoğraf çekmiş dikkatle etrafı incelemiştim. Ömer'e de kıyamadığım için onunla da fotoğraf çekmiştim. O kadar Diyarbakır'a gelmişim, kocamla resmimiz olmasın mı yani?

 

Tabi Ömer onunla fotoğraf çekmemden yüz almışçasına bana sokulup imalarına devam ediyordu. Bunun boşa çaba olduğunu sonradan farkedince o da artık susmak zorunda kaldı.

 

"Gel yemeğe gidelim, acıkmışsındır şimdi güzelim."1

 

"Gerek yok." dedim yarım ağız. Tabi bu iki gündür konuşmam gereken yerlerde mecbur konuşuyordum. Derdimi birkaç kelime ile anlatabilirdim herhalde. "Senem halalar yemeğe bekliyor." diyerek biz evden çıkmadan Senem halanın söylediğini hatırlattım.

 

Başını sallayıp binmem için kapımı açtı. Oturup yerleşmem ile de kapımı nazikçe kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Tekrar bir sabır içeren nefesini alıp arabayı çalıştırdı ve hemen ardından araba hareket etti.

 

Senem halaların evine eldiğimizde güneş batmak üzereydi. İçeri girdiğimizde sabahki kalabalığın fazlası vardı. İsteme yarındı ve aile içindeydi. Tabi aile derken birkaç kişi değil yakın akrabalar dahildi bu duruma.

 

Karşımızdan gelen Gül'ü görmem ile yanımdaki adamın koluna girdim. Tripli olmam kıskanç olmadığım anlamına gelmiyordu.

 

"Trip atmayı biliyosun ama kıskanamayı da ihmal etmiyorsun yavrum."

 

Kulağımın dibinden söylediği sözlere aldırmayıp ilerledim. Ne yapayım yani. İnsanlara küs olduğumuzu mu bağırayım. Ne yaşarsak etrafımıza yansıtmazdım. Tıpkı şu an etraftakilere bir şey olmamış gibi gülümserken. "İki gündür bana gülmediğin kadar etrafa gülüyorsun." dedi sıkıntılı bir nefesle. "Ama çıkartırım ben bunun acısını." söylediğine o kadar emin br ses ile söylemişti ki anlamsızca içimde bir heyecanla karışık korku dalgası geçti.

 

Zaten geldiğimizde anladığım kadarıyla sofra hazırlıyorlardı. O yüzden Ömer erkeklerin bulunduğu tarafa geçti yemek için aynı şekilde ben de kadınların olduğu tarafa. Önümdeki bulunan yemeklere aşk ile baktım resmen, fena acıkmıştım gün boyu.

 

Yemek sonrasında gelen birkaç kişi bulaşık için mutfağa girmişti, tabi ben de yanlarında. Mutfaktaki kızlara yardım ederken o anda yanımıza tanımadığım bir erkek girdi. Girmesi de sakin olsa neyse, sinirli gibiydi sanki.

 

"Abi, ne oldu?" diye sordu mutfakta bulunan kızlardan biri.

 

"Şu Ömer Ağa'ya koyu çay verin, verin ki ben kriz geçirmeyeyim."

 

Söylediği ile iyice kulak kesildim. Böyle açık konuşması da beni görmemiş olmasıydı. Sonuçta Ömer Ağa diye bahsettiği kişinin karısının yanında böyle konuşamazdı bence.

 

"Ay abi verdik ya kaçıncı bu?"

 

Kızın sorusu ile adamın çenesi kasıldı. Ne oluyordu gram anlamadım. "Neye sinirli bilmiyorum ama çaya ayrı bardağına ayrı sinirleniyor adam. Her şeyi geçtim az daha bu çay mı? Abdest suyu mu belli değil diye kaynar çayı üstüme döküyordu. Çıkacağım diye ter kan içinde kaldım resmen."

 

Adamın anlattıkları ile gülmemek için kendimi zor tuttum. Sinir sebebini bildiğim için de komik geldi olay.

 

Gecenin kalanı böyle devam etti. O gelen isminin Adem olduğunu öğrendiğim çocuk bir kaç kez daha mutfağa gelip Ömer için çay istemişti. En son bence artık çay diye kusacaktı tabi ama zor tuttu kendini.

 

Ardından Ömer evdekilere selam verip benle beraber evden çıktı. Çünkü beyefendi o kadar insan içinde kalamam, seni iki dakika yanımda göremiyorum diye sinirlenmişti. O yüzden de otel ayarlamıştı.

 

Ayarladığı otelin önüne gelince arabadan inip otelin içine doğru yürüdük. Bu sırada Ömer elimi sıkıca tutmuştu. Tepki vermedim. Tamam küstüm ama dokunmamak olmuyordu ne yazık ki.

 

Ayırttığı odanın önüne gelince kapısını açıp içeri girmemi sağladı. Biz gelmeden birileriyle eşyalarımızı göndertmişti sağolsun. Hiç bakmadan valize doğru ilerleyip içinden saten olan geceliklerimden birini çıkardım. Ardından banyoya girip önce elimi yüzümü yıkadım ardından da üzerimi değiştirdim. Son olarak saçlarımı tarayıp odaya geçtim. Ömer de o sırada alt pijamasını giymiş boylu boyunca yatağa uzanıyordu.

 

Benim çıkmam ile bakışları bana döndü. Tekrar elindeki telefona bakacaktı ki ani hareket ile tekrar bana bakıp ayaklandı. Üzerimdeki gecelik epey bir gösterişliydi, ondan bu halleri.

 

Umursamadan yanından geçtim ve yatağın örtüsünü açıp içine girecektim. Ta ki kolumda hissettiğim ele kadar. Beni hızlıca doğrultup kendine çevirdi.

 

"Olmaz böyle." Dedi yutkunarak. Bakışları tekrar boylu boyunca üzerimde gezindi, istemsiz ben de yutkundum. "Yeter, valla dayanamayacağım. İki gündür zaten hayatım sikildi. Bir de karşımda hiçbir şey olmamış gibi davranmam öldürüyor beni."

 

Madem istiyordu konuşacaktım o zaman. Kolumu elleri arasından kurtarırken kaşlarımı da çattım aynı saniyelerde. "Oldu canım." Dedim sinirle. "Sen gel boş yere kalbimi kır sonra hiçbir şey olmamış gibi sana aynı davranmamı iste. Başka bir emrin?"

 

"Aklıma sokayım. Tamam mı? Öyle saçma düşündüğüm için."

 

Başımı salladım ne yaparsan yap dercesine. "Küfür edip durma." dedim yine sinirle.

 

"Küfür ettirme."

 

"Etme o zaman!" dedim sesimi yükselterek. "Ben mi sana gel kendine küfü-"

 

Cümlemi bitirmedim daha doğrusu dudaklarımı esir alan dudakları yüzünden bitiremedim. Anın şaşkınlığı ile karşılık vermedim kala kaldım. Sinirli olmam ayrı beni tüketmesi de ayrıydı.

 

"Özür dilerim, tamam." dedi dudaklarımın üzerine doğru. Gözlerine baktığımda pişmanlık kırıntıları vardı. "Valla özür dilerim yavrum."

 

"Beni sinirlendiriyorsun." dedim nefes nefese. "Bir de konuşurken gelip öpüyorsun!"

 

"Dayanamadım. Daha fazla önümde böyle durmana dayanamadım." dedi eli bel oyuntumda geziye çıkarken.

 

"Yaran var!" dedim rahat durması için.

 

"Yaranın da a-" küfür edecekti eminim. O yüzden hızla dudaklarımızı birleştirdim susması için.

 

"Küfür etme." dedim geri çekilip uyarırken.

 

"Hep böyle uyarırsan seve seve." dedi çapkınca gülerek. Dayanamayıp ben de gülümsedim. O da bu esnada bekletmeden dudaklarını boynuma ulaştırmış oraya ıslak bir öpücük bırakmıştı.

 

"Ömer!" dedim saçlarına asılarak.

 

Bu hareketim Ömer'i harlamış gibi boğazından hırıltılı bir ses çıkmıştı. Boynuma bu sefer değen dili ile benden geçti dedim ve Ömer'e ayak uydurdum.

 

"Sen kaşındın." dedim kesik kesik aldığım nefeslerin ardından, bana da yavaştan, heyecandan dolayı oluşan ter basıyordu.

 

"Sen kaşıyacaksan zevkle kabul ederim." dedi boğuk bir gülme eşliğinde. Cümlesi biter bitmez belimdeki ellerini sıkılaştırıp dudaklarımızı yoğun hisle birleştirdi.

 

Valla benden günah gitmişti, o yarasını düşünmüyor benim de düşünmeme izin vermiyordu.

 

Bir elim ensesindki saçlara uzanıp usul usul orayla ilgilendi, diğer elim ise omzuna tırmanmış tırnaklarımı heyecandan olsa gerek bulunduğu alana batırıyordum.

 

Geri geri gittiğimi farkedince Ömer'e iyice tutundum, sonuçta bu haldeyken her an düşme ihtimalim vardı. Sırtım duvara değince Ömer dudaklarımızı ayırdı. Nefes nefese bakarken o uzanıp üzerimdeki geceliği zorlanmadan kaşla göz arasında çıkardı. Karşısında iç çamaşırllarımla kalmam da yüzüme hücum eden ısıyı farketmemi sağladı.

 

Geri çekildiğim duvardan Ömer'in tekrar itmesi ile sırtım buz gibi duvar ile temas etti. Tüylerim diken diken olduğunda aynı saniyelerde titremeden edemedim. "Isıtacağım şimdi ben seni güzelim." dedi yoğun ama kısık sesi ile.

 

Bu ses tonu bile bana her şeyi yapmaya yeterdi.

 

Gerisi de buluşan tenlerimizdi. Beni tüketmedi, beni yaşattı. Kaç gündür ayrı oluşumuzun acısını çıkarttıracak derecede beni hazza yolluyordu. Tabi bu ne kadar acı olabilirse.

 

"Seninle." dedi kesik nefesiyle. "Bir olmayı o kadar seviyorum ki." İçime giren aletiyle derin bir inleme sunmuştum ona.

 

"Ömer." dedim saçlarını çekiştirirken.

 

"Ömer kurban olsun sana." dedi sırtımı yumuşak yatak ile birleştirirken.

 

"Beni mahvediyorsun." dedim. Zevk noktama vurması ile gözlerim kaymış başım da geriye düşmüştü.

 

"Öyle söylerler." dedi boğukça gülerek.

 

Koluna vurma gücünü nerden buldum bilmiyorum ama bir tane vurmuştum. "Kim o söyleyenler?" dedim sinirle.

 

"Düşüncene bağlı." dedi yoğun sesle.

 

Düşüncem hiç iyi şeyler söylemiyordu. Bu durumda sorması ise ayrı dertti. "Kes sesini." dedim sırtına tırnaklarımı geçirirken.

 

"Emrin olur." dedi kısık ama beni mahveden ses tonuyla. Ardından hareketleri içimde öyle hızlandı ki kendimi bırakmış bulundum.

 

"Ölürüm sana." dedi aynı saniyelerde içime akıp alnıma da öpücük bırakırken.

 

Gözlerimi yavaşça açtığımda üzerimde buluna bedeni ile fena duruyordu "Yalnız." dedi duraksayarak. "Her kavga sonrası böyle olacaksak benim için uygundur." diyerek aletini vajinamda gezdirdi.

 

"Çok beklersin." Dedim nefes nefese.

 

"Bekleriz." dedi göz kırpıp. Ardından kendini tekrar içime itmesiyle biraz daha beni esir alacağını anladım.

 

 

 

***

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam 🫡

 

Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım 👉

 

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶

 

 

Bölüm : 12.12.2024 21:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...