Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar dileriz.
***
BİRKAÇ AY SONRA
Ömer gideli neredeyse birkaç saat oluyordu. Ne olduğunu bilmediğim içinde, içimde bir huzursuzluk vardı. Sabahın erken saatlerinde Mert abinin aramasıyla, Ömer toparlanıp evden çıkmıştı. Ne olduğunu da gelince anlatacağını söylemişti.1
Zaman ikindiyi geçmişti çoktan. Dayanamayıp elime telefonu almış ve Ömer'in isminin üzerine basmıştım. Normalde çok çalmasına fırsat vermeden açılırdı telefon, şu anın aksine.
Memnuniyetsizce telefonu kapatıp elime aldım ve odamdan çıktım. Salona geçtiğimde Berivan Dâye'nin oturmuş ve elindeki mavi renkteki iple bir şeyler ördüğünü gördüm.
"Daye." dedim yanına geçip otururken.
Bakışları beni bulurken elindeki örgüyü ezbere yapmaya devam ediyordu. "Ne oldu kızım?"
"Ömer'i aradım ama açmıyor, bir şey mi oldu? Azad babam aradı mı seni?"
"Bir şeyler kulağıma geldi." diyerek meraklanmama sebep verdi.
Oturduğum koltuktan kendisine dönerken, "Ne olmuş?" diye sordum.
"Haznedar aşireti, tanıdığın olarak söyleyeyim, Fatih'lerin aşireti."
"Evet." dedim merakla devam etmesi için. Zaten nasıl Boran aşiretinin ismini duyduysam, Haznedar aşiretinin de ismini duymuştum normal olarak.
Duymuştum belki ama şu an hatırlayamadım. "Ne olmuş bunlara?"
"Kozcu aşiretindeki biri, Fatih'in kız kareşiyle kaçmış."
Duyduklarım beni dumura uğratırken ne diyeceğimi bilemedim. Kaçmışlar demek: ya iki insanın hayatı mahvolacaktı ya da birileri hayattan kopacaktı. Hüküm ve kararlar bu kadar acıyken nasıl kaçmaya el vermişlerdi?
Şaşkınlıktan dilimden "Nasıl ya?" nidası döküldü.
"Valla ben de anlamadım kızım. Sözde düşman da değiller, ne diye kaçmış gençler anlamadım." Berivan yadenin söyledikleri daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Belki de korkmuşlar ama ne gerek vardı?" diyerek de anlamaz şekilde dudaklarını büzdü.
Tek temennim kimseye zarar gelmemesi, kimsenin hayatının bozulmasıydı.
Fatih abi tanıdığımdan beri çok iyi biri, bence Amine'ye söylese onaylardı. Çok üzülmüştür, gerçi başkası olsaydı o da üzülürdü. Amine ile yine görüşüp konuşmuşluğumuz, sohbet etmişliğimiz vardı. Hiç de böyle bir şey yapacak birine de benzemiyordu aslında.
Daha fazla bir şey öğrenemeyince koltukta arkama yaslandım. Ama Berivan Daye'nin elindeki örgüden gözlerimi alamıyordum. "Daye." dedim bana bakması için, bakışlarını elindeki örgüden kaldırıp bana dönünce devam ettim. "Elindeki örgü ne? Ne yapıyorsun?"
Gülümsedi elindeki mavi renk örgüye bakarken. Ardından kaşları ima ile bana döndü. "Torunuma." dedi. "Yavaştan başlayayım dedim, anca bitiririm."
Söyledikleri istemsiz utanmama sebep verdi. Zira açık açık bir torun istediğini belirtti. Ama kendimi belli etmeden, "Hayırlısı dayem." dedim tebessümle.
"Hayırlısı kızım." dedi o da benim gibi. "Merak etme daha renk renk yapacağım. Bak burda bulduğum modeller var."
Söylediğiyle ayaklanıp yanına geçtim. Elindeki telefondan örmek için indirdiği resimleri bana gösterdi. Ceketten kazağa, patikten şapkaya, birçok model vardı.
"Çok güzeller." dedim resimleri incelemeye devam ederken.
"Varsa beğendiğin, göster önce onu yapayım."
"Tamam." dedim memnunca, ardından resimler arasında olan beyaz renginde, üzerinde sarı papatyalar olan ceketi döndürüp kendisine gösterdim.
Telefonu eline alıp sanırım nereden başlayacağına karar vermek için bakınıyordu. "Kolaydır ha bu." dedi başını kaldırıp bana dönerek. "İki güne kalmaz yaparım."
"Eline sağlık dayem." deyip sevinçle yanağını öptüm.
"Dur deli kız." dedi bu halime gülerken.
Aylar geçmiş ve neredeyse evleneli bir yıl olacaktı. Ev halkına artık o kadar alışmıştım ki daha rahattım, her şey için.
Ömer gelene kadar beraber oturduk, beklemekten başka ne yapacaktık ki zaten? Bir ara artık alıştığım için Remziye teyzenin akşam için yaptığı yemekleri kontrol ettim.
*
Kapının çalınmasıyla herkesten önce ben ayaklanmıştım resmen. Kapıyı açmaya gidecek olan Yağmur'u durdurup hızlı adımlarla aşağıya indim.
Kapıyı açmam ile kapıda Azad baba belirdi. Ömer'i görememek beni bi tık üzmüştü. Çünkü artık geleceğini düşünmüştüm, haber vermediği için de ne zaman geleceğini de bilmiyordum haliyle.
"Hoşgeldin baba." dedim içeriye geçmesiyle.
"Hoşbulduk kızım." dedi başını sallayıp. Ardından arkasını dönüp yukarı çıktı. Ben de peşine ama salona geçmek yerine adımlarım odamı bulmuştu.
Kendimi sırt üstü yatağa bırakıp elime aldığım telefondan tekrar Ömer'i aradım. Azad baba geldiği için birazdan yemek yenecekti. Meraktan ölecektim tam anlamıyla.
Açmaz diye belediğim telefon "Efendim." diyerek açıldı.
Hızla yatakta doğrulur pozisyona geldim. "Ömer!" diye söze girdim. "Niye açmıyorsun telefonumu? Bana dönmedin bile. Meraktan öleyim mi istiyorsun?"
"Önce bir sakinleş güzelim." dedi arka arkaya sorduğum sorulara karşılık.
"Kusura bakma kocacığım." dedim sitem karışık alay ile. "Sabahın erken saatinde evden ayrılıp senden haber alamadığım için seni merak etmemeliydim. Suç bende."
"Yavrum ben onu mu diyorum?" sorusuna karşılık görmese de omzumu bana ne dercesine oynattım. "Fatih'leyim henüz." derin bir nefes alıp devam etti. "Arıyoruz kardeşini ve o çocuğu."
"Ömer." dedim daha sakin bir ses tonu ile. "Ne olacak bulunca?" sorum daha çok tereddüt barındırıyordu.
Bir süre ses gelmedi karşıdan. "Büyük ihtimalle." söyleyeceği şey anlamsızca benim de heyecanlanmama sebep oldu. "Berdel olur."
"Ama Fatih abi tanımadığı bir kızla mı evlenecek?"
"Fatih kardeşine kıyamaz. Diğer seçenektense bunu isteyecek, tanırım ben kardeşimi." Ses tonu bile bunun olacağını söylüyordu. Fatih abinin yapacağı şeyden emindi.
"Yapacak bir şey yok. Eğer kız ile anlaşırlarsa bir sorun yaşamazlar, mecbur."1
Ömer ile konuştuktan sonra odamdan çıktım. Kendisine telefon gelince mecburen kapatmıştık, ki aşağıda yemek vakti de olduğu için inmem gerekiyordu artık.
Salona geçtiğimde Berivan dayeyi de Azad babayı da masaya geçmiş olarak gördüm. Onları daha fazla bekletmemek adına yerime geçip odurdum. Remziye teyzenin servis yapmasıyla Azad baba da bana dönüp, "Ömer gelmeyecek mi kızım?" diye sordu.
"Fatih abiyle beraber hâlâ." dedim gelmeyeceğini belirterek. "Ne zaman geleceğini de bilmiyorum, söylemedi." başını anladım diyerek tabağına konulan yemeğe döndü.
Yemek genel olarak sessiz geçmişti. Azad babanın sofradan kalkmasının hemen sonrasında Berivan Daye de kalkmıştı. Karı koca ayrılmaz ikiliydiler, çok tatlı oldukları da bir gerçekti.
Azad babanın eşine olan davranışları, onu sayıp görmesi. Berivan dayeye bakarken gözlerinin ışıl ışıl bakması, fikirlerini önemsemesi. Kısacası her şekilde karısına çok değer verdiği, çok sevdiği belli oluyordu. Hoşuma gidiyordu bu tatlı halleri.
Sofrayı topladıktan sonra mutfağa geçtim. Fazla bir bulaşık, çok iş olmadığı için Remziye teyze ve kızı Yağmur'un gidebileceklerini söylemiştim. Onlar gidince aklımdaki düşünceleri silmek istercesine mutfağa girmiş ve bulaşıkları yıkamış, mutfağı da parlatmıştım desem yeriydi.
Ardından Remziye teyzenin gitmeden önce hazırladığı çayı da alıp salona geçtim. Çayları doldururken hâlâ aklımda kocam vardı. Evlendiğimiz günden beri ilk defa bu kadar geç saatte evde olmamıştı. Her ne kadar mecburen olmadığını bilsem de söz geçiremiyordum kendime.
Berivan daye de acil torun isteğini hâlâ belli ediyordu zira elindeki örgüye öyle dalmış öyle hızlı yapıyordu ki savaşta mıyız noluyo diye sormak istiyordum.
Azad baba çayını alıp televizyona döndü. Onun da Ömer'i merak ettiği, arada bir koluna taktığı saaate bakmasından belliydi. Bu merak, torun isteyen dayem dışında herkeste mevcuttu.
Çayları doldurup oturmam ile telefonum çalmıştı.
*
Kusmaktan beter olduğum bir gündü. Artık şüphelerimi göz önüne alarak bugün eczaneye uğramış ve test almıştım. Alırken içimde oluşan o heyecandan dolayı ellerim titreye titreye almıştım.1
Karnımda bir çocuğumun olması beni heyecanlandırıyoru. Bu çocuk eğer karnımdaysa, sevdiğim adamdan oluşan bir can dünyaya gelecekse nasıl heyecanlanmayacaktım?
Ayağa kalkıp elimi, yüzümü ve ağzımı tekrar ve tekrar yıkadım. Artık bugün kaç kere kustuğumu hatırlamıyordum. Aynadan bu dağılmış halime baktım. Ardından gözlerim usulca karnıma kaydı, aynı şekilde sağ elim de karnımın üzerinde yer edini..
Acaba gerçekten orada mıydı? Bizden, sevdiğim adamdan olan bir can?
Heyecandan ölmemek adına gebelik testini yapmaya koyuldum. Önce nasıl yapılacağına göz gezdirdim ardından da yapılması gerenleri uyguladım. Tek yapmam gereken ise beklemekti.
Zaman, ucunda beklediğin bir şey varsa asla geçmiyordu.
Tıpkı şu anda kısa sürede belli olan testten gözlerimi zaman geçmiyormuş gibi bakmam, bir şey kaçıracakmış gibi gözlerimi ayırmamam.
Ama ölüm gibi geçen dakikaların sonunda testte ilk önce kırmızı bir çizgi belirmişti. Al işte, dedim içimden. Heveslenmek en büyük hatamdı.
Ta ki ikinci kırmızı çizginin belirmesine kadar. Gördüğüm ile yerimde duraksadım, ne tepki vereceğimi bilemedim. Heyecan ve mutluluktan kasılan karnım ise cabasıydı.
Aynadan karnıma baktım ardından yüzüme baktım. Dudaklarım gülümsemek ile ağlamak arasındaydı. Ama bu ağlama isteği tamamen mutluluktandı.
Yüreğim ağzımda atıyordu, sağ gözümden akan yaş da kıvrılan dudağımın üstüne kondu.
Akan yaşlarımın arasında lavabo tezgahında duran testi emin olmak ister gibi elime aldım. Çift olan kırmızı çizgi bana göz kırpıyordu.
Güldüm akan yaşların tersine. "Burda." dedim elimi tekrar karnıma yerleştirerek, gözlerim de beraberinde karnıma indi. "Burdasın. Ali'm ve benden bir parça olarak burdasın."
Derin bir nefes alıp elimdeki test ile banyodan çıktım. Ali'nin gelme saatiydi. Masayı gelmeden kurup öğrendiğim haberi kendisi ile paylaşmak istiyordu.
Ali baba olacaktı, sevdiğim adam baba oluyordu.
Kısa sürede hazır olan sofrayla beraber ben de kendimi odama attım. Bu özel haberi özel şekilde haırlanarak vermek istiyordum. Nitekim de hazırlığımın bitmesi üzerine kapı çaldı.
Derin bir nefes alıp kapıyı araladım. Ali'nin yüzünü görmemle yine bir sırıtma kapladı yüzümü. Seviyordum ve belli etmededen duramıyordum.
"Hoş geldin kocacığım." dedim boynuna sarılarak.
"Yavaş güzelim." dedi bıştaki elini belime koyup sarılmama karşılık vererek. Diğer elinde aldığı ekmek vardı. "Ne bu heyecan?" diye sormayı da ihmal etmedi.
"Her zamanki halim canım." dedim geri çekilirken.
Gülümseyip alnıma öpücük bıraktı. "Dayanamazsın, söylersin birazdan zaten. O yüzden çok üstüne gelmeyeceğim." dedi keyifli bir tonda.
"Üzerime oynuyorsun." dedm kaşlarımı çatıp parmağımı da tehditkar şekilde kaldırarak.
"Oynayacak başka biri mi var?" diye sordu elimi tutup avucuma öpücük bırakarak.
"Olmasın da bir zahmet." dedim sinirlendiğimi belirten ses ile.
"Sende bu aralar cidden bir şey var da hadi hayırlısı." ardından konuşmama fırsat vermeden içeriye, beni de peşinden götürdü. Önce mutfağa aldığı ekmeği bıraktı ardından devam etti beni peşinden götürmeye
"Ne demek o? Ne varmış bende?" diye sordum durduğumuzda.
"Durduk yere sinirlenip kendi kendine bir şeyler çıkartıyorsun?" dedi düşünceyle. "Ne bileyim kızım işte, bi farkılsın sanki?"
Hak veriyordum zira son zamanlarda üzerimde br alınganlık bir sinir mevcuttu. Bunu da bugün öğrendiğim gebeliğime veriyordum. Tabi Ali bunu bilmediği için anlam veremiyordu bu halime normal olarak.
"Benim halimi boşver." dedim başka konuya geçerek.
"Ha bir de bu var. Olur olmaz başka konuya atlıyorsun, kalıyorum öyle."
Güldüm bu minnoş yüz ifadesine karşılık. "Çok düşünme kocacığım." diyerek uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum.
Geri çekilmeme müsaade etmeden elini belime yerleştirip gitmemi engelledi. "Hem bugün ayrı bir güzelsin?" dedi tek gözünü hayırdır anlamında kırparak. "Bu da beni düşündürüyor."
"Niye?" sorumla beraber eş zamanlı kaşlarım da havalanmıştı. "Beğenmedin mi?"
"Sorunu duymamış olayım kalbimin güzeli."
Memnunca sırıttım. "Hadi o zaman yemekler soğumadan geçelim mutfağa."
"Sen geç, ben bi elimi yüzümü yıkayayım önce."
"Tamam." dedim. "Ama öncesinde diyorum şu belimi rahat mı bıraksan?"
"Olur." dedi ama belimdeki eli oraya tatlı bir işkence yaparak bırakmıştı beni.
"Büyük ihtimalle." derken o alnıma bir öpücük bırakıp yanımdan geçti ve banyoya girdi.
Mutfağa geçip tekrar testi kontrol ettim. Gümbür gümbür atan kalbime de ne yazık ki şu an bir çarem yoktu. Yemeğin sonuna kadar dayanabilir miyim işte bunu asla bilmiyorum.
Ali'nin gelmesiyle yemekleri tabaklara doldurup geçip oturdum. Ali aç olmasından mütebelli "Eline sağlık güzelim şimdiden." diyerek yemeğine döndü direkt.
"Afiyet olsun." dedim ama ben içimdeki heyecandan dolayı olan kasılmadan yemek yiyemiyordum, anca birkaç lokma onu da zorla yiyebilmiştim.
Bu halimi fark eden adam bana döndü. "Niye yemiyorsun? Bir yerin mi ağrıyor? Hasta mısın?" ard arda ilgiyle sorduğu sorulara cevap veremeden ayaklanıp, "Kalk hadi hastaneye gidiyoruz." dedi.
"Ne hastanesi?" dedim şaşkınlıkla. Elinden tutup oturmasını sağladım. Oturdu ama bana dönüp bakışlarını anlamaz şekilde yüzümde gezdirmeye başladı.
"Yemek yemediğin için bana mantıklı bir neden söyle o zaman. Çünkü ben sevdiğim kadını tanırım. Yemek yemeyi bu kadar çok severken, şimdi yememenin kaynağı nedir?" Haklı olmasından dolayı başımı salladım. Yemek yemek benim için mühim bir konuydu, e boğa burcu olunca yemek sevmemen olmazdı tabi.
Söylediğiyle ayağa kalktım, arkamda anlamaz gözlerle baktığını biliyordum ama şu an düşünmemeye çalıştım. Mutfak dolabındaki beyaz, kapalı olan kutuyu elime alıp arkamı döndüm.
Ali ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi beni ve hareketlerimi izliyordu. Elimdeki kutuyu daha fazla bekletmeden kendisine uzattım.
Önce bana sonra da kutuya baktı. "Bu ne?" diye sordu kutuyu incelemeye devam ederken.
"Aç bak." dedim daha fazla ayakta duramayacağımı hissederek yanındaki sandalyeye oturdum. Bir yandan da gözlerim Ali'yi incelemek ile meşguldü. En ufak mimiğini dahi kaçırmak istemiyordum.
Kutunun kapağını açması ile iyice dikkat kesildim. Test göz önüne çıkmıştı. Kaşları çatıldı gördüğü ile, büyük ihtimalle ne olduğunu sorguluyordu. Ardından kaşları düz bir halde havaya kalktı. "Hadi canım." dedi bana bakarak. "Valla mı?"
Titrek bir nefes eşliğinde "Valla." diyerek onayladım.
Gözlerinin anlık ışıldadığında şahit oldum. Hemen ardından da hızlıca ayaklanması ise bana şok etkisi yarattı. Ne oluyor dememe kalmadan, "Kalk hadi kalk." diyerek elimden tutup beni kaldırdı. Ona ayak uydurup kalkınca elleri belimi sardı ve beni, sıkı denecek şekilde sarıp sarmaladı. Daha bu ani hareketine alışamadan bir de benimle beraber etrafında döndü.
Korkuyla boynuna sarılıp, "Ali." diye bağırmayı da ihmal etmedim.
"Söyle güzelim." dedi durup gülümseyen suratı ile bana bakarken. "Ne istiyorsun yavrum?"
"Bir şey istemiyorum." dedim sakinlikle. "Bir anda döndürdün?" daha ne olsun dercesine şeklinde söylemiştim.
"Tamam." dedi ayaklarımı yer ile buluştururken. "Otur sen şöyle." diyerek de kalktığım sandalyeye geri oturttu beni.
Elini beline yerleştirip, "Baba oluyorum." dedi mucize bir şey söyler gibi. "Baba oluyorum." diye tekrarladı. Ardından önümde diz çöküp ellerimi avucuna yerleştirdi. "Teşekkür ederim."
"Ne için?" diye sordum anlamaz bakışlarla.
"Beni baba olma şerefine ulaştırdığın için." ardından dudaklarını karnıma bastırdı.
"Asıl ben teşekkür ederim anne olmamı sağladığın için." Ardından karnıma öpücükler koyan adamın saçları arasına dudaklarımı değdirdim.
*
Yengemin aramasıyla merakla kaşlarım çatıldı. Azad baba ve Berivan Yadeye haber verip mutfağa geçtim. Ardından kapanmak üzere olan telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Yengesi kurban." dedi eğlenen tonda.
Onunla ben de eğlenmiş bulundum tabi. "Nasılsın?"
"Çok iyiyim." sesinden belli oluyordu zaten ama hayırdır yani, sebep neydi? Bize o lazım. Ben düşünürken o devam etti. "Sana bir müjdem var. Değerini bil, ilk sana söylüyorum."
"Ne müjdesi yenge. Heyecan yaratmasana."
"Tamam be, iki dakika bırakmıyorsun keyfini çıkartayım." sustu ve hemen ardından derin bir nefes alma sesi işittim. "Hadi yine iyisiniz Rojda hanım, hala olacaksınız."
Duyduklarım ile benim de heyecanlanmama sebep oldu. Şimdi heyecanının nedenini daha iyi anlıyor ve haklı buluyordum.
"Kız Ali bu kadar şaşırıp donmadı, sana ne oluyor?"
Yengemin sorusu ile kendime gelip kıvrılan dudaklarım ile konuştum. "Ay ne bileyim yenge? Hem her gün hala olacağımı öğrenmiyorum, duyunca şaşırdım."
"Biz de her gün anne baba olacağımızı öğrenmiyoruz canım." dedi bu halimle eğlenerek. "Neyse, sen ne yapıyordun gülüm?"
"Hiç yengem, öyle çay içiyorduk biz de." Dedim. "Annemlere söylediniz mi?"
"Ali sizinkilere söyledi yengem. Anneme de ben söyledim."
Başımı salladım söylediklerine karşı. "Hayırlısıyla dünyaya gelsin İnşallah."
"Amin yengem amin. Darısı başına."
*
Azad babalar odalarına çıkalı çok olmuştu, ben de çıkmak isterdim ama Ömer gelmeden gitmek istememiştim. Şu anda terasta oturmuş, gözümü kırpmadan kapıya bakıyordum. Sanki bakmadığım anda o kapıdan girecek ve ben onu görmeyecektim.
Saat gece yarısını geçmişti çoktan ve habersiz kalmak azap gibi bir şeydi resmen.
Saniyeler, dakikalar, saatler biribirini kovalarken en son dış kapı açılmıştı. Yerimden nasıl kalktığımı bilmedim. Açılan kapıdan içeriye giren Ömer'i görmem ile vücudumda oluşan stresi de kenara attım.
Ömer'in de başını kaldırması ile gözlerimiz buluştu. Tabi aynı hızla üzerimi inceleyip kaşlarını da çatması bir oldu. O böyle dikkatli bakınca istemsiz ben de üzerime göz gezdirdim ama ne düşündüğünü bilmediğim için tekrar kendisine baktım.
Ne oldu? dercesine başımı sallayınca, beklemeden merdiven tarafına ilerledi, aynı şekilde ben de merdivenin bittiği yere geçtim ve çıkmasını bekledim. Zaten çok sürmeden de merdivenleri bitirip karşımda yerini aldı. O bana çatık kaşlarla bakarken onu umursamayıp kendisine yaklaştım ve sıkıca beline sarıldım. Göğsüne değen başımla beraber derince bir iç çektim. Kokusu güzeldi ve beni rahatlatıyordu.
Her ne için kaşları çatıldı bilmiyorum ama yine de sarılmama karşılık verip beni sıkı sıkı sarmaladı. "Hoş geldin." dedim kıvrılan dudaklarımla.
"Hoş bulduk güzelim." diyerek saçlarım arasına dudaklarını değdirdi.
Hafifçe geri çekilip göz göze gelmemizi sağladım. "Niye öyle kaşlarını çattın?" diye sordum ben de kaşlarımı onun gibi çatarken.
Kırıştırdığım kaşlarımın arasına dudaklarını değdirmesi ile gülümsedim, ciddi kalmama müsaade etmiyordu.
Geri çekilip tekrar göz temasımızı devam ettirdi. "Hava esiyor ve üstünde incecik kıyafetler var." dedi, daha ne olsun dercesine. "Hem ne diye tek başına terasta oturuyorsun?"
"Acaba niye?" dedim kolları arasından çıkarken. "Sabahtandır ne zaman geleceğinin haberini vermediğin için olabilir mi? gülümseyen dudaklarımın aksine sitem ediyordum. "Hiç evde beni bekleyen bir karım da var demiyorsun." diye homurdanmayı da ihmal etmedim.
"Kurban olurum ben karıma." dedi beni göğsüne çekerken.
Omzumu hayır anlamında salladım. "Hem bana gün boyu haber verme, şimdi de sarıl. Oldu paşam!"
"Yalnız ilk sarılan sensin, hatırlatayım."
"O bir anlıktı." dedim çatılan kaşlarımla. "Şimdi geçerli değil."
"Kıyamazsın sen bana." diyerek ben söylediğini ona karşı kullandım.
Tebessüm suratımda yer buldu kendine, kendisine trip atmama da izin vermiyordu.
"Aç mısın?" diye sordum, diğer konuyu kapatarak.
"Bugün hiç bir şey yemedim desem?" söylediğine eş olarak kaşları da havalanmıştı.
"Niye bu saate kadar aç kaldın?" sorudan çok kendisine kızıyordum.
"Malum koşuşturken aklıma gelmez yemek."
"Ama insan aç olduğunu da anlar hani?"
"Anlamamışız gördüğün gibi yavrum." dedi. "Seni görünce anladım."
"O zaman gel sana yemek hazırlayayım." diyerek elini tutup arkamı döndüm ama daha bir adım atmıştım ki aklıma gelenle bir anda tekrar Ömer'e döndüm. Tabi Ömer de benle beraber hareket ettiği için göğsüne çarpmış bulundum.
Mübarek göğüs değil de taştı sanki.
Başımı tutup anlık oluşan acıdan dolayı dişlerim arasından küçük bir inleme kaçtı.
"Yavrum." diyerek telaşla eğilip elimi çekti ve başıma baktı. Ardından geçecekmiş gibi bir kaç kez dudaklarını anlıma değdirdi. "Çok mu acıdı?"
"Taşa çarptım sandım!" dedim anlık içimdekileri söyleyerek.
"Sen hiç kendine çarpmadığın için bilemezsin." dedim başıma tekrar elimi koyarak.
"Gel buz koyalım başına." diyerek beni kucağına aldı.
"Ya Allah'tan sevdiğimi söyledim, her fırsatta kucağına alıyorsun." diye sitem etmeyi ihmal etmedim. Sağ olsun fırsat buldukça kucağına alıyordu.
Güldü söylediğime karşılık. "Ben dediklerimi yaparım." diyerek kucağına hep seve seve alacağını diye söylediğini hatırlattı.
Mutfağa girmemizle beni sandalyelerden birine oturttu ardından da buzluktan normal boyutta bir buz torbası alıp yanıma geldi. Elimi tutup başımdan ayırırken buz torbasını koydu. Hissettiğim soğukluk ile irkilmeden edemedim. "Şşş." dedi yatıştırıcı bir sakinlikle. "Bir şey görünmüyor ama her ihtimale karşı koyalım."
Başımı sallayıp bir süre önümde durup başıma buz tutan kocama ayak uydurdum. Hemen sonra aklıma gelen ile bakışlarımı hafif yukarı kaldırıp, "Yemek yiyecektin." dedim.
"Önce karım." dedi başıma dikkatle bakarken.
"Artık ağrımıyor." dedim. "Hazırlayabilirim." Uzun zamandır dışarıda, yemek yememiş ve kim bilir şu an nasıl yorgundu.
"Sen dur ve buzu koymaya devam et, ben hallederim şimdi." dedi ve elindeki buz torbasını bana teslim edip dolaba koyduğumuz yemeklere göz gezdirip yiyeceklerini seçip ocağa koydu.
Sonrasında dolaplara göz gezdirince, "Ne arıyorsun?" diye sormaktan kendimi alamadım.
Tam aşağıdaki çekmeceyi açacaktı ki sorum üzerine bana döndü. "Tabak işte."
Güldüm, zira tabakların çekmecede ne işi vardı? Cidden mutfakla arası yoktu. "Tabak ve çekmece." dedim ne alaka dercesine.
"Oraya boşuna bakma. Şu üst katta, ocağın yanındaki dolapta var." diyerek aynı zamanda elimle de işaret etti.
Başını sallayıp söylediğim dolaba ilerledi. Aldığı tabağı masaya yerleştirince o aramaya geçmeden kaşıkların ve bardakların yerini de söyleyerek ona iyilik yaptım.
Kısa süre içinde hazır olan yemekleri indirdiği tabaklara koyup yanımdaki sandalyeye oturdu. Bu sırada ben de buz torbasını alnım artık ağrımadığı için masaya bırakmıştım.
"Rojda'm, dön bana." demesiyle bakışlarım ne alak dercesine kendisine baktı. "Hiç öyle bakma. Bana diyorsun ama eminim ki meraktan sen de akşam yemek yememişsindir."
Beni bu kadar iyi bilmesi bazen haksızlıktı zira akşam da Ömer'in gelmemesinin merakından dolayı yememiştim bile. "Yiyemedim." dedim saklamadan.
Kaşları ben bilirim decesine kalktı. "Şimdi önce seni doyuruyoruz." diyerek yemeğe batırdığı ekmeği benim ağzıma doğru uzattı.
Ağzımı açıp ekmeği yememle, dolu yanaklarımla, "Ama sen." dedim.
Bu halim kendisine komik gelmiş gibi güldü. "Önce karım." dedi göz kırpıp.
Yemeği yedikten sonra Ömer aynı şekilde ne yapacağını bana sorup bulaşıkları halletti. Ardından da beraber odamıza geçtik.
Üstümüzü değiştirmeden odada Ömer'in önünde durdum. Bana ne oldu dercesine bakarken elini tutup göz temasımızı kurdum. "Bugün Berivan Dâye ne diyordu biliyor musun?" diye sordum söyleyeceğim şeyin heyecanıyla
"Ne diyormuş Berivan sultan?" dedi tek kaşını da merakla havalandırırken.
"Torunu için örgü yapıyordu." dedim heyecanla anlatmaya devam ederken. Onun konuşmasına fırsat vermeden devam ettim. "Torun istediğini belirtti Yani."
Kaşları şaşkınlıktan çok sevinçten havalanmıştı bu sefer. "Bak sen." dedi tebessümle. "Başka ne dedi?"
Sorusuyla heyecanla devam ettim. Bilmiyorum Ömer'i seviyordum ve sevdiğim adamdan da bir çocuğum olsun istiyorum. O yüzdendi Ömer'e bahsederken oluşan bu heyecanım.
"Beraber örgü modellerine baktık." dedim önünde salınarak. "Sonra ben istediğim bir tane modeli gösterdim, Dâye de onu yapacak önce."
Bu halim hoşuna gitmiş gibi sırıtmadık yüzünden eksik olmuyordu. "Nasıl bir model seçtin peki?" diye sordu ilgiyle.
Seçtiğim model aklıma gelince sırıtmam büyüdü. "Beyaz bir ceket salında ama üstünde sarı papatya şeklinde çiçekler var, minik minik."
Bir elini elimden çekip belime yerleştirerek kendisine çekti. "Kız istiyorsun Yani?" diye sordu ceket modelinden bir tahmin çıkartarak.
"Aslında sağlıklı olsun da cinsiyeti önemli değil." Dedim. Zaten ceket de o anlık görüp beğendiğim bir modeldi. "Sadece o an ceketin modeline odaklandım."
"Kızımız olsun." Dedi. Diğer elini de yanağıma koyarak. "Sana benzesin en çok. Senin gibi güzel, senin gibi sevgi dolu, senin gibi utangaç ama buna rağmen rahatça konuşan." İsteklerini tek tek söyledi. "Benzesin ama en çok sana."
"Nasipte varsa olsun." dedim hayallerine tebessümle karşılık vererek. "Ben de bir oğlumuz olsun isterdim o zaman." söylediğiyle bu sefer o beni dinlemeye başladı. "Sana benzesin, senin gibi yakışıklı olsun mesela. Çok güzel seven bir çocuk olsun. Sert olsun ama sevdiğine yumuşak olsun."
"Olsun yavrum." dedi yaklaşıp alnıma dudaklarını bastırıp. "Senden gelen her şey başımın tacı olur."
Bir süre öyle birbirimize sarılı halde kalıp sonra üzerimizi değiştirip yatağa girdik. Başımı Ömer'in göğsüne koymadan, sabahtandır merak ettiğim konuyu kendisine sordum. "Ne yaptınız? Buldunuz mu?"
Başını salladı. "Bulduk, yarın toplanıp karar verilecek."
"Üzüldü." dedi iç çekiş eşliğinde. "Beklemiyordu kardeşinden."
"Kimse beklemez ki." dedim göğsüne başımı koyarak. Anında elleri saçlarım ile buluştu.
*
Karar verilmişti. Ömer'in dediği gibi sonuç berdel olmuştu. Ne kadar kolaydı, iki hayatı bir kaç kişinin kararı ile belirlemek. Kimseye söz hakkı yoktu. Önlerine iki seçenek koyuluyor ve ya öleceksin, ya da öldüreceksin diye soruyorlardı. Kimse de öldürmemek için ölmeye razı oluyordu.
Acı durumlardı, fazlasıyla hem de.
Şu an Fatih abinin ricası üzerine Amine ile beraber Kozcu'ların konağına gidecektik. Bugün öl veya öldür diye seçenek sundukları kişilerin kınası vardı.
Bir taraf sevdiği ile evleneceği için mutlu aynı zamanda yaptıkları hatadan dolayı buruklardı. Diğer mecbur olan tarafı söylemiyordum bile. Kim bilir ne hallerdelerdi.
Arabanın durması ile ikimiz de araçtan indik. Amine ürkekçe koluma girip, etraftan korunmak ister gibi bana daha fazla yaklaştı. Onu bozmayarak kolumaki elinin üstüne, ben burdayım dercesine elimi koydum. Böylece kolumdaki elleri biraz da olsa gevşemişti.
Berdel de olsa konakları bi hayli kalabalıktı. tabi meraktan geldiklerine emindim. Hem niye berdel evliliği olan bir düğünü görmek istemezler ki. İçeriye girmemizle bizi birileri kızın olduğu yere, bir mutfağa yönlendirdiler. Kapıyı çalıp çok beklemeden açıp içeri girdik. Negatif duygu yerine sıcak bir tebessüm ile giriş yapmıştım. Bu sırada Amine tereddütle yanımda duruyordu. Büyük ihtimalle çocuğun kız kardeşinden çekiniyordu, ben de öyleydim, yalan yok. Hem kim, kardeşi yüzünden olacak berdel yüzünden sıcak bir karşılama beklesin ki.
Kimse beklemezdi biz dahil, ama bizi şaşırtan bir olay gerçekleşti.
Odada bizi karşılayan bir başörtülü bir de açık biri vardı. Hangisi olduğunu bilmediğim için ortada durmak zorunda kaldık. Tam o anda kapalı olan kız yanımıza gelip, "Hoş geldin gelin hanım." diyerek Amine'ye elini uzattı, yanımdaki kız şaşırsa da elini tuttu.
Amine "Hoş bulduk Hansa abla." deyince Fatih abinin eşini de böylece görmüş oldum.
Ardından bana dönüp, "Merhaba, ben Hansa." diyerek bu sefer elini bana uzattı.
Uzattığı eli tebessümle sıkıp, "Merhaba, ben de Fatih abinin yakın arkadaşını eşiyim." diyerek kendimi en açık şekilde tanıttım.
"Memnun oldum." diyerek de yüzündeki memnuniyeti dışa vurdu.
Böyle sıcak bir karşılama beklemediğim kesindi tabi. Ne de olsa berdel evliliği yapacaklardı, daha sinirli bir ortam beklediğim kesindi.
Bir süre sonra Hansa tekrar konuştu. "Gelin biz çıkalım, kuaför birazdan gelir." diyerek yukarı çıkmamızı sağladı.
Kızın odasına geçmemizle Hansa tam bir misafirperver olarak, "Gelsenize, ayakta kaldınız." diyerek oturmamız için işaret yaptı. Ben adını henüz öğrenemediğim kızın yanına, Amine de yengesinin yanına geçip oturdu.
Bu sırada Hansa fark edip yanımda oturan kızı işaret edip, "Tanıştırmayı unuttum. Yakın arkadaşım Zeynep." diyerek tanışmamızı sağladı.
Bir süre tanışma, sohbet ettikten sonra gelen kuaför ile beraber hazırlığa giriştik. Önce normal olarak gelinler hazırlandı. Çok bir abartı olmayacağı için bizim için sorun değildi.
Saatler sonra hepimiz hazırdık. Üzerimde siyah, v yakalı, hoş bir göğüs dekoltesi olan, kolları tüllerle kaplı bir elbise vardı. Çok da beğendiğim bir gerçekti. Her şeyi geçmiş ve tek merak ettiğim şu an Ömer'in beni nasıl bulacağıydı.
Hep beraber hazırlanmış avluya geçince gelinlerin geldiğini görenler bakışlarını bu tarafa çevirdi. Zeynep, Hansa'ya yardım ederken ben de hemen Amine'nin arkasındaydım.
Hazırlanılan yere geçmemizle Amine ve yengesi geçip oturdu. Ve şöyle bir şey farkettim ki Amine her ne kadar sevdiği adamla evlenmiş olsa da yüzünde belli olan bir burukluk mevcuttu. Ama Hansa hiç öyle durmuyordu, gayet neşeli ve heyecanlı duruyordu. Buna da anlam verememiştim. Kim berdel evliliği yaptığı için heyecanlı veya neşeli olurdu ki?1
Kına sonuna gelmemizle dış kapı açılmıştı. Ve içeriye tüm heybetiyle erkekler girmişti. Diğerlerini bilmem ama beni ilgilendiren kocamdı. Maşallahtı yani.
Kısa süre içinde yanımıza gelmeleriyle Fatih abi Hansa'nın yanına, Kağan Amine'nin yanına, Mert abi öyle ortada kaldı. Ömer de yolunu şaşmadan yanıma geldi.
Önce beni baştan aşağıya süzdü. Yer ve mekan farketmeksizin, kimseyi umursamadan beni süzmesi hiç bitmeyecekti sanırım.
"Çok güzel olmuşsun yavrum." dedi. Bunu demesinde sıkıntı yoktu ama bunca insan içerisinde kulağıma eğilip sıcak nefesini üfleyerek söylemesi gayet sorundu bence.
Geri çekilmesiyle boğazımı temizleyip, "Teşekkür ederim." dedim gülümsemeyle. "Sen de çok yakışıklı olmuşsun, kocacığım." dedim üzerindeki takımı işaret edereek.
"Senle daha iyi olduğum gerçek tabi." dedi ve elini belime yerleştirip yanımda durdu.
Bu sırada Fatih abi de Mert abi ve Ömer'i sevgili eşine tanıtıyordu.
Mert abi başını sallayıp, "Memnun oldum yenge." dedi. Hemen arkasından yanımdaki adam da "Memnun olduk yenge. Bir haylazlık yaparsa söyle." dedi.
Hansa başını sallayınca Fatih abi kaşlarını öyle mi dercesine çatıp kendisine döndü. "Yüz verme ya bunlara. Beni sinirlendirmek için yapıyorlar."
Bu haline hepimiz de gülmüştük. Bir yandan da bu hallerine sevindim. Zira daha kötü olacak diye düşünmüştüm.
Kısa süre sonra kına sürmek için ortaya alınmışlardı, ardından da ilk dans yapıldı. Bu sırada yanımdaki adam sol elini uzatıp, "Gel dans edelim." deyince kaşlarım havalandı.
"Seni hiç dans ederken hayal edemiyorum."
"Hayalini değil ama gel gerçeğini göstereyim." diyerek elini tutmam için tekrar uzattı. Gülerek avucuna elimi bıraktım ardından o önde arkasından ben, dans eden bedenlerin arasına karıştık.
Belimden tutup kendine çekmesi ile ellerim omuzlarında kendine yer buldu. "Bırakmayacaksın değil mi, aniden bir şeyler yapmayı?"
Kaşlarını keyifle yukarı kaldırdı. "Bırakmayacağım, hoşuma gidiyor o anki yüzünün aldığı hâl." diyerek göz kırptı eğlenen şekilde.
"Anladık onu." dedim onun keyifli haline eşlik edip gülümseyerek..
Kına sonuna gelmiştik ve gelenlerin çoğu gitmişti, sadece yakın olan kişiler kalmıştı. Tekrar kına sürüleceği için benim biraz daha kalmam gerekiyordu. Amine ve Hansa yukarı çıkıp üzerlerini değiştirirken biz de salonda oturmuş onları bekliyorduk.
Onları biraz bekledik zira kolay değildi onları çıkarmak. Hele Hansa'nın üstündeki kınalık... Çok fazla ağır olduğunu, bakınca bile anlıyordu insan. Onun içinde olmayı düşünemiyordum.
Her ikisinin gelmesi ile şarkılar söylenmeye başlanmıştı. Ben Amine'ye sürerken, Zeynep de arkadaşına söylüyordu. Biz kına sürmeyi bitirene kadar da etrafımızda şarkı söyleyen kadınlar susmamıştı.
*
Çok yakından gelen sese karşı yüzümü buruşturdum, uyanmak istemiyordum çünkü. Saçlarımda hissettiğim el de beni rahat bırakmayacağını gösteriyordu. Umursamayıp sarıldığım bedene biraz daha sokuldum.
"Güzelim." diye seslenmesine karşılık omuz silkip huysuz mırıltılar çıkardım. "Hadi sabah oldu, kalk."
Bu konunun beni ilgilendiren bir tarafı olmadığı için sıkı sıkı yumduğum gözlerimi açmadım.
Sabah olmuşsa yani ne yapabilirim?
"Kalkmazsan başka şeyler deneyeceğim." bunu da umursamıyordum zira uyumak istiyordum, beni rahat bıraksalar ne olurdu yani?
"Bak son kez uyarıyorum, sonra benden günah gitti."
"Uyanmak istemiyorum." dedim uykulu sesimle ardından yapıştığım bedende başımı daha rahat bir pozisyona koydum.
Kahkaha atması ile gözlerim her ne kadar kapalı olsa da kaşlarımı çatmaya engel olamadım. Uykumun gelmesi neden bu kadar komikti?
"Bugün Fatih'in düğün günü, uyanman gerekiyor."
Hiç istemesem de söylediğiyle memnuniyetsizce ayılmaya çalıştım. Dün geç uyuduğumuz için uykumu alamamıştım haliyle ve şu an da uyku yüzünden oluşan huysuzluğuma engel olamıyordum.
Mecbur gözlerimi açıp yavaşça Ömer'in göğsünden başımı kaldırıp doğruldum, ardından yatakta bağdaş kurup kendime gelmeyi bekledim. Uykusu gelirken erken kalkmak yük olurmuş insana...
Bu halimden keyif alan kocam da doğrulup yanaklarımı avucuna alıp sıkmaya başladı. Ben ise uykumu alamamanın vediği huzursuzlukla kaşlarımı çatıp kendisine bakıyordum. "Ya Ömer." diye uyarmayı ihmal etmedim.
"Söyle roniya dilemen (kalbimin ışığı), söyle." bunu derken bile hâlâ yanaklarımı tututp sağa sola oynatıyordu.
"Uyanamıyorum, dur." dedim dudaklarımı büzüp. Ömer de fırsattan istifade dudaklarıma, dudaklarını değdirdi. Minik bir öpücük bırakıp ayağa kalktı.
"Hadi kalk, kalk." diyerek beni de yataktan çıkardı.
Ama yürümek bile benden gelmiyordu. Ben bunları düşünürken kendimi anlık olarak Ömer'in sırtında buldum. Ani olduğu için panikle çığlık atmıştım. Ömer de beni umursamadan banyoya doğru yürüdü.
Yere bıraktığı gibi yüzümü lavaboya döndürdü. Ona baktığımda kaşlarıyla lavaboyu işaret ediyordu. "Yüzünü yıka da ayıl güzelim, halin yoksa ben yaparım istersin." son söylediği ile ona bırakmadan kendim aceleyle yüzümü yıkadım.
Ardından geri çekilip uzatmış olduğu havluyu alıp kendisine ters ters baktım. Havluyu yüzüme götürmeden, "Oldu mu?" diye sordum.
"Gayet iyi oldu." dedi ardından o da elini yüzünü yıkadı.
Sonrasında tekrar odaya geçtik. Yüzümü yıkamak işe yaramıştı ki daha iyiydim, en azından ayaktaydım.
Ömer telefonuna bakarken ben de dolaba ilerledim. Hazırlığı yine Hansa'ların evinde yapacağız ardından konvoyla Fatih abinin ailesinin evine geçecektik.
Ne giyeceğime karar vermemiştim önceden. O yüzden de biraz oyalanmıştım. O kadar ki Ömer'in sesini işitmemle daldığım yerden çıktım.
"Ne arıyorsun da öyle uzun uzun bakıyorsun?" sorusu üzerine hemen yanımda yer aldı.
"Düğün için ne giysem diye bakınıyordum." dedim ve bakışlarımı tekrar kıyafetlere döndürdüm.
Ömer de bir süre benle bakıp ardından kolunu uzattı ve eline mavi bir elbise alıp bana döndü. "Güzel bu." dedi hâlâ elbiseyi incelemeye devam ederken. "Bence beni katil de yapmaz."
Sonda düşünceli sesle söylemesi gözlerimin açılmasına neden oldu. "Ne alaka?" diye sormadan duramadım.
"Ben kıskanç bir adamım." dedi saklama gereği duymadan. "Karıma kötü bir gözle bakanı, gözleri görmez hale getiririm."
"Abartma istersen." dedim şaşkınlıkla konuşurken.
"Abartmıyorum, eğer biri buna cüret ederse ne kadar ciddi olduğumu görürsün." dedi, normal bir şey söylemiş gibi bir de göz kırptı. "Hadi giyinelim de daha fazla geç kalmayalım." diyerek eline aldığı mavi elbiseyi benim kucağıma bıraktı.
*
Kahvaltıdan sonra evden çıkmış ve Hansa'ların konağına doğru yola çıktık. Kapılarında durmamızla aynı saniyelerde Amine'yi de gördük. Ömer ile vedalaşıp eşyalarımı alıp arabadan indim. Amine ile içeriye girmemizle Ömer de arabasını harekete geçirmiş ve kapıdan ayrılmıştı.
Bu sefer Amine daha rahattı sanki. Ama yine de "Nasılsın?" diye sordum.
Derin bir nefes eşliğinde, "Nasıl olması gerekiyorsa öyle." dedi, gülümsemek ve gülümsememek arasında kalmıştı. Bir yanı mutlu olsa da içinde hâlâ bir ikilem mevcuttu.
Tekrar Hansa'nın odasına geçtik, kısa bir süre sohbet ettik. Ardından çok geçmeden gelen kuaförler eşliğinde hazırlığa koyulduk. Biz Amine ile eşi olacak Kağan'ın odasına geçip hazırlandık. Sağolsun Amine'nin ve benim kıyafetimi de oraya götürdüler önden.
Amine önce hazırlığa başlarken bir süre onu izledim. Yaptığı tabi ki de yanlıştı ama Fatih abiyi bildiğim kadarıyla affederdi sonunda.
Her şerde bir hayır var ve bu berdel olayında da inşallah bir hayır vardır diye dua ettim.
Saatler sonra ikimiz de hazırdık. Benim üzerimde Ömer'in, dikkatinizi çekerim ki katil olmamak için, seçtiği mavi bir elbise vardı. Ama yalnız farketmediği bir şey vardı ki elbisenin bir değil iki yanından da yırtmacı bulunuyordu. Tek duam katil olmasındı.1
Amine'ye dönüp tam önünde durdum. Sağ elini sakin olması için tuttum. Birazdan ailesi gelirdi onlardan önce Amine'nin rahat olmasını sağlamam gerekiyordu. "Sakin ol önce, şu an düşünme yoksa düğün ilerledikçe daha kötü olursun." dememle sakinleşmek ister gibi başını sallayıp derin bir nefes aldı. "Fatih abinin siniri geçince affeder, şu an normal böyle olmaları."
"Öyle." diyerek onayladı. "Çok yanlıştı ama yaptığımız. Bir anda gaza geldik." hüzünlenmesi gözlerinin dolmasından belliydi.
"Yanlıştı evet." diyerek onayladım. "Ama geride kaldı, şu an yapacak bir şeyimiz yok."
"En büyük yanlışı abime yaptım ama." derin bir nefes aldı. Bunu söylemek kendisine zor gelmişti sanki.
Kısa süre sonra odanın kapısı açılmış ve ailesi tek tek odaya girmişti. Babasının dahi burda olması, kızını yalnız bırakmamak istemesiydi. Ailecek her ne kadar dargın olsalar da yine de kızlarının yanında yer almışlardı.
İlk önce annesi geldi, bir şey konuşmadılar ya da konuşamadılar. Sıkı sıkıya sarılıp içindekileri böyle dile getirdiler belki de. Ardından babası karşısına geçti, Amine bakamazken babası yüzünü kaldırıp kendisine bakmasını sağladı.
Farkettim ki babasının da gözleri dolu doluydu. "Madem bir şeye kalkıştın, dik dur, yaptığının arkasında kal." dedi ardından kızının yüzünü inceledi biraz.
Burada olmak bana biraz tuhaf hissettirmişti açıkçası. Ailecek yaptıkları konuşmanın ortasında kalmıştım resmen.
Ardından babası dayanamamış olacak ki kızını kendine çekip sıkıca sarıldı. "Gidiyorsun ama biz burdayız, tek değilsin. Ne olursa olsun." diyerek de geri çekildi.
Babasının kırgınlığına rağmen söyledikleri duygulanmama sebep vermişti.
En son Fatih abi elinde kırmızı bir kuşak ile kız kardeşine yaklaştı. Bir şey demeden kurdeleyi üç kez geçirip en son bağladı. Ardından kırgınlığını bir kenara bırakıp Amine'ye sıkı sıkı sarıldı.
Odadan çıkmamızla karşımızda diğer gelini ve ailesini gördük. Hansa, kolunda kardeşiyle beraber Fatih abi de kardeşinin koluna girmesi ile ortada buluşturdular. Ardından ortada buluşup eş değişikliği yaptılar ve duraksamadan merdivenlerden inmeye başladılar.
Gelen zılgıt sesleri halay sesleri arasından çıkıp en son dışarıya geçebilmiştik. Ömer de beni görmesi ile gülümseyerek yanıma yaklaştı. Anlaşılan elbisenin yırtmaç detaylarını hâlâ görmemişti. Zaten lütfen görmesin de.
Elini belime yerleştirip sanki tek yürüyemiyormuş gibi beni kendisiyle ilerletti. Onun bu haline tebessüm edip ayak uydurdum.
Tam arabanın kapısına gelmemizle dönüp kendisine baktım. Bana ne oluyor dercesine bakınca genişçe sırıtıp "Sen geç, ben otururum." dedim.
Tek kaşı şüphe ile kalkıp elbisem de bir şey var mı diye süzdü. Ama ben süzmesini es geçip tatlı tatlı sırıtmak ile meşguldüm. "Bin önce sen, sonra ben geçerim yerime." diye ısrar etti.
Kendisi kaşınmıştı. Gözlerimi yumup arkamı döndüm, ardından tekrar gözlerimi açtım ve açık kapıya biraz daha yaklaştım. Daha sol bacağımı içeriye atmıştım ki Ömer'in nefesini ensemde hissettim. Bu da bütün tüylerimin havalanmasına sebep oldu.
"Çabuk bin istersen yavrum." dedi sabırsız bir şekilde.
Dediğini yapıp arabaya hızla bindim, oturmam ile de yırtmaç olan yerler açılarak kendisini iyice gösterdi. Ömer gördükleri ile sabır dolu bir nefes çekti. Ardından kapıyı kapatıp hızla kendi tarafına geçip oturdu.
Gözlerini yumup, "Yavrum." dedi sakince. Ardından bana bakıp, "Bu elbisenin sabah böyle olmadığını söyle." dedi. Sanırım kendi seçtiği elbise tarafından vurulmuştu.1
Şirince sırıtıp, "Böyleydi." dedim.
"Niye bana söylemedin?" dedi elini kaldırıp yırtmaçtan dolayı açılan bacağıma yerleştirerek.
Yutkundum gösterdiği temas karşısında. "Sormadın ki."
"Sormam mı gerekiyor?" diye sorunca başımı sallayıp onayladım.
"Hem söylesem ne yapacaktın? Elbiseyi dikecek halin yok ya." diye sormaktan da geri durmadım.
"İnşallah ben bugün kimsenin gözünü dikmem." diyerek daha fazla beklememek için arabayı çalıştırdı.
Yalnız bir eli hâlâ bacağımı okşuyordu, bu bilgiyi unutmayalım. Ve bana yardımcı olmayan bir temas olduğu kesindi.
Elini bacağım ile olan temastan kesip, iki elimle kavradım. Ardından elinin tersini öpüp kucağıma koydum. Bu hareketimle yüzünde sırıtma belirmişti.
"Ne yapman gerektiğini çok iyi biliyorsun." dedi keyifle.
"Senden kaptık bir şeyler kocacığım." dememle yüzündeki keyifli ifade büyüdü.
"Yalnız." demesiyle ona odaklandım. "Hiç böyle yapıp elbiseyi unutturmaya çalışma bana. Zaten gözümün önünde dönüp duruyor."
Güldüm söylediğine. Elbiseden çok ikimizin aklı başında kalması içindi bu hareketim ama neyse.
Uzun bir konvoy sonrası Fatih abilerin ailesinin konağına varmıştık. Düğün kaldığı yerden son hızla devam etmişti. Eğlendik mi bilinmez zira daha çok evlenecek kişilerin hayatı söz konusuydu. Ne de olsa bir taraf istemeyerek mecburi bir evlilik yapıyordu.
***
Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım 👉
Ali evladım ve Fulya kızım, anne-baba oluyor be, çok duygulandım ha🤧1
Rojda'nın Ömer ile çocuk için konuştuğu kısım?
Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶
Okur Yorumları | Yorum Ekle |