42. Bölüm

41•

Derya
dreamdey

 

Hellooooo

 

Herkese yeni bölümden selam 🫡

 

41. Bölümde olmamızdan dolayı, 41 kere maşallah diyelim🤍

 

Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar dileriz 🤍

 

 

 

**********

 

 

 

 

Kimi kavuşmalar geç yaşanır ama yaşanır. Sonunda mutlu oluyorsan zamanın bir önemi olmuyor. Bir bebeğimiz olacağını duymamız da kavuşmaların en güzeliydi, her ne kadar daha elimize almamış olsak da. Bu onun şu anki varlığını bilmemize engel değildi.

 

Yüzümüzü güldüren, bizleri sevindiren bir haberdi. Tabi en çok da Ömer'i. Baba olmak çok yakışırdı ona. Çocuğumuzla ileride ilgilenmesi, onu sevmesi, onunla vakit geçirip oyunlar oynaması. En çok da bunların heyecanı vardı içimde. Merak ediyordum o hallerini.

 

Bu olayın şimdilik görünürde olan tek kötü yanı sanırım mide bulantısıydı. Şu an olduğu gibi daha uykudan uyanmadan midemin kendini belli etmesi gibi.

 

Ağzıma gelen tat ile nasıl yataktan çıktığımı bilemedim, tabi Ömer'in beni kolları arasına hapsetmesi biraz zorlasa da başarmış, ve banyoya doğru koşmuştum resmen.

 

Saçlarımı yatarken açık bıraktığım için şu an bir de onlarla uğraşıyordum. Elimle toplayıp direkt olarak midemdekileri boşaltmakla başladım. Tam o anda saçımdaki ellerim çekildi. "Ben tutarım." Diyerek kendisi tuttu Ömer. Böylece mide bulantım geçene kadar kustum.

 

Rahatladığımı hissedince doğrulmaya çalışmam ile Ömer yardımcı oldu. Lavabonun önünde durup elimi yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladım. Ağzımda cidden kötü bir tad vardı ve sanki fırçalasam da geçmeyecek gibiydi.

 

Arkamı dönmemle Ömer'in uykulu surat ifadesi ile bana baktığını gördüm. Bu hali anlamsız çok komiğime gitti.

 

"İyi misin şimdi?" Başımı salladım, en azından beni uykumdan apar topar kaldıran mide bulantım geçmişti. "Öyle birden kalkınca sana ve çocuğumuza bir şey oldu sandım."

 

Son söylediğiyle kahkaha attım resmen. Hayır ne olmuş olabilirdi ki?

 

"Gülme." dedi. "Uykulu olduğum zaman kendimde değilim." Bir eliyle yüzünü sıvazladı, kendisine gelmek için. "Miden çok bulanıyorsa hastaneye gidelim. Hem daha erken öğrenmiş oluruz."

 

"Neyi?" Diye sordum anlamayarak.

 

"E bizim şu işimizi?" İmalı göz kırpmasını havada kaptım tabiki de.

 

"Anlaşılan ne olursa olsun bu konuyu asla unutmuyorsun. Uykulu olsan bile."

 

"Ne var bunda? Bence arkaya atılmaması gereken bir konu." Söylediğiyle dudağının bir tarafı keyifle kıvrıldı.

 

"Tabi hayatım, kesinlikle öyle." Yanından ayrılıp banyodan çıktım, tabi kendisi de arkamdan geliyordu.

 

"Bir şey yemeyecek misin?" Diye sordu ben yatağa girerken. Hayır anlamında başımı salladım. Önümde dikilerek, "Olmaz öyle. Hem akşam yediklerini de kustun, miden boş." dedi.

 

"Yiyesim yok ki." dedim. "Hem yersem kusarım gibi."

 

"Olsun. Sen ye de sonrasında kusman problem değil." Önümde durmuş benden cevap bekliyordu. "Tamam ne istiyorsan onu söyle, sana getireyim."

 

"Uyumak istiyorum sadece." Diyerek iyice yatağa girip, yorganı da üzerime çektim. Arkamı dönüp gözlerimi kapattım.

 

Ömer'in sıkıntılı soluk verip konuşması da cabasıydı. "Bu hamilelikte hiçbir şey yemeden mi geçireceksin? Ben anlamadım."

 

Sorusunu duydum ama cevap vermedim, ne diyecektim ki zaten. Benden bir cevap alamayınca susup yatağa, yanıma geldi. Beni yine kolları arasına alıp saçlarımın arasına da bir öpücük bıraktı.

 

Yatağa gireli ne kadar olmuştu bilmiyorum ama uykum kaçtığı için bir süredir telefonda geziniyordum. Ve ikidir önüme çıkan yemekler canımın çekmesine sebep oluyordu.

 

Ağzımın suyu akarken yanımda uyuyan adama baktım. "Ömer." Diye seslendim dayanamayarak. Telefonu bırakıp tam olarak kendisine döndüm. "Ömer."

 

"Hmm." diye bir ses çıkardı.

 

"Kalksana." dedim dayanamayarak.

 

"Hı?" Gözlerini ağırca açıp bana odaklamaya çalıştı. "Ne oldu yavrum?" Kaşları merakla çatılmıştı.

 

"Benim canım bir şey istiyor."

 

O da benim gibi doğrulup yatakta oturur pozisyona geldi. Bir yandan da eleriyle yüzünü, kendine gelmek için sıvazlıyordu. Boğazını temizleyip bana odaklandı. "Ne istiyorsun güzelim? Mutfaktan getireyim."

 

"Hı-ıı." Başımı da aynı şekilde olumsuz anlamda salladım. "Mutfakta olan bir şey değil bu."

 

Yüzü anlamadığı için meraktan kasılmıştı. "Nerden peki o şey?"

 

"Ne bileyim ben?" dedim kaşlarımı çatarak. "Ben de sana söylüyorum işte."

 

"Tamam yavrum." Sakinleşmem için ellerimi tutup her iki avucuma da öpücük bıraktı. "Ne getireyim ben karıma?"

 

"Burrito."

 

"Ney otu?" dedi kaşlarını çatarak.1

 

"Ne otu Ömer ya? Burrito diyorum."

 

"O ne öyle yavrum?" diye sordu. "Nerde gördün o değişik şeyi? Hem o kadar Mardin'de güzel yemek varken?"1

 

"Nimet o bir kere, değişik falan deme." Diyerek koluna bir tane geçirdim. "Hem benim canım istiyor ne var? Aç mı yatayım ben? Gidip almayacak mısın bana ve çocuğuma hı? Alnında burrito lekesi mi çıksın çocuğumuzun?"4

 

"Tövbe yavrum, ne lekesi? Nerden çıktı o? Hem alacağım tabiki Rojda'm, istemen yeterli. Niye gözlerin doldu hemen?"

 

Kollarımı bilmiyorum dercesine salladım. "Burrito istiyorum." Diye tutturdum küçük bir çocuk gibi. Canım çekmişti ve sanki yemezsem kötü hissedecektim kendimi.

 

"Tamam güzelim. Ben şimdi gidiyorum. Alıp geleceğim. Tamam mı?" Başımı salladım. "Gidiyorum o zaman." Diyerek yataktan kalktı. Önce üstündeki pijamayı çıkarttı ardından da siyah, çok da dar olmayan bir pantolun üzerine siyah bir üst giydi. Bu hali tam iç çekmelikti ki ben de öyle yaptım. Ona bakarak derin bir iç çektim

 

Gitmeden önce bana dönüp bu halime gülümsedi. "Ne bu peki? İstediğin bir şeyli var mı?"

 

"Bilmem. Al işte sen."

 

Başını salladı. "Neydi peki şu otun ismi?"

 

Göz devirerek, "Ot değil kocacığım, Buritto." dedim.

 

"Neyse işte ondan." dedi ve odadan çıktı. Bende tekrar telefonu elime alıp bekledim bir süre.

 

 

 

**********

 

 

 

ÖMER'İN ANLATIMIYLA,

 

Baba olacağımı öğrendiğimin üzerinden sadece saatler geçmişti. Bunu hâlâ nasıl karşılayacağımı bilmiyordum. Bir adam, baba olacağını öğrendiğinde ne yapması gerekiyordu bilmiyorum. Bir anda hayatımızın içerisine mucizevi bir haber gibi düşmüştü ki öyleydi de. Hayatıma giren mucizelerden biriydi.

 

Şimdi de o küçük mucizenin karıma istediğini yaptırdığını görüyorum. Bu halleri bile beni mutlu etmeye yetiyordu.

 

Saatler sonra Rojda'nın istediği ismini hâlâ çözemediğim şeyi bulmuştum. Mardin gibi bir yerde bu şey mi aşerilirdi Allah aşkına? O kadar güzel yemeklerimiz varken hem de.

 

"Geç Raşit." diyerek beni bekeyen adama seslendim.

 

"Hemen ağam." dedi ve kapımı açıp binmemi bekledi. "Buldunuz mu ağam o şeyi?"

 

Binmeden kendisine baktım. "Çok şükür bulduk." dedim. Artık gün doğmak üzereydi ve sabah işe gitmem, ordan sonra da karımla hastaneye gitmem gerekiyordu. Yani eve dönüp uyumalıydım yoksa yarın işim zordu.

 

"Nasıl bir şey ağam. Hele bana da göstersene."

 

Sorusu ile sabır çekerek, "Yürü gidelim Raşit. Yarın gel bak kendine." dedim ve açtığı kapıdan bindim.

 

"Emriniz olur ağam." diyerek kapımı kapatıp kendi yerine geçti. Bekletmeden arabayı çalıştırdı.

 

Konağın önüne gelmemizle araba durdu. Raşit'in gelip kapıyı açmasını beklemeden ben açtım ve hızla elimdeki poşetle birlikte konağın kapısına doğru ilerledim. Beni gören adamlar başlarıyla selam verip kapıyı açtılar ve geçmemi sağladılar.

 

Uzatmadan hızlı adımlarla odamıza doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeriye girdim. Odaya baktığımda Rojda'nın mışıl mışıl yattığını gördüm. Onun bu haline tebessüm ederek yanına yaklaştım. Elimdekini komidinin üzerine bırakıp yanına oturdum.

 

Sağ elimi saçlarında gezintiye çıkardım. Şükür sebebim olmasından dolayı iç çekerek tekrar şükrettim. Bana gelmesi, birleşmemiz hiç kolay olmamıştı belki ama şu an, yaşadığımız her ana binlerce kez şükrediyordum.

 

"Rojda'm" dedim, uyanması için. "Hadi kalk güzelim."

 

Omuzlarını istemiyorum dercesine salladı. "İstemiyorum." Diye seslice de dillendirdi.

 

"Ama bak sana ne getirdim." desem de umrunda olmadı. Hayır beni, kendisi göndermemiş gibi davranıyordu. "İstediğin o yemeği getirdim. Burrito mu birruto mu ne, işte o."

 

Gözlerini yavaşça aralayıp bana baktı. "İstemiyorum." diyerek tekrar gözlerini kapattı.

 

Söylediğinin şokuyla gözlerim açıldı resmen. "Yavrum ne demek istemiyorum? Sabahtandır bunu arıyorum ben. Bari iki lokma ye." Omuzları tekrar istemiyorum dercesine hareket etti. "Güzelim lütfen. Hem dün de doğru düzgün bir şeyler yemedin."

 

"Ömer ya." diyerek gözlerini açıp bana baktı. Ardından da yavaşça yatakta oturur pozisyona geldi. Karşımda yeni uyanmış ve dudakları büzülmüş şekilde durması beni çok zorluyordu. Eğer ki doktor sevişemeyeceğimizi söylerse ne yapardım bilmiyorum. Zira bu şekilde bana bakması beni fena zorluyordu.

 

"Getir bari senin için iki lokma yiyeyim." O böyle isteksiz isteyince tüm hevesim gitti resmen, hayır o kadar da uğraşmıştım. Komidinin üzerinde duran poşeti alıp içindeki Burritoyu alıp eline verdim. "Ben bunu nasıl bitireyim, çok büyük?" dedi şaşkınca. "Videolarda daha az görünüyordu."

 

"Yapacak bir şey yok". Dedim yemesi için işaret verirken.

 

Paketi açıp bir lokma ısırdı. Çiğnerken bir yandan da tadını anlamaya çalışıyor gibi bir hali vardı. "Beğendin mi?" diye sordum dayanamayarak.

 

"Yani." dedi yutkunurken. "Fena değil işte." Bir koca ısırık daha alıp başını salladı. "Ama beğendim sanırım."

 

Bir kaç lokma alarak bana uzattı. "Yeter bu kadar." diyerek ağzını, verdiğim peçeteyle silip yatağa yerleşti.

 

Elimdeki şeyle umursamadan yatağa yerleşen kadına şaşkın gözlerle baktım. "Bu hamilelik olayı böyleyese işimiz zor ama değer." diye mırıldanıp ayağa kalktım.

 

Hazır o kadar gitmiş ve yorulmuşken elimdeki burritonun kalanını yemek için odadaki koltuğa geçip oturdum. Görünen içe baktığımda yüzümü buruşturmadan edemedim.

 

Sanki çöpe gidecek yemeklere acıyıp hepsini iç içe karıştırıp lavaşa sarmış gibi bir görüntüsü vardı. Yemek ve yememek arasında gidip geldim. Ama en son karım o kadar merak ettiği için dayanamayıp bir ısırık aldım. Çiğnedikçe ağzıma gelen o tat nedense güzel geldi ama Mardin yemeklerine değişmezdim orası ayrı.

 

 

**********

 

 

Sabah biraz erken kalkmıştık. Ömer'in işe gitmesi gerekiyordu malum. Banyoda işim bitince odaya geçtim. Ömer de o sırada bugün giydiği takımın ceketini giyiyordu.

 

"Hazırım." dedim tam önünde durarak.

 

Bakışları bana döndü. Üzerimi kontrol etti, emin olmak istercesine. "Dün ne yaptığını hatırlıyor musun?" Tek kaşı hatırlamadığımdan dolayı şüpheli şekilde havalanmıştı.

 

Böyle sorunca acaba bir şey mi yaptım bilmeden diye, hafızamı zorladım. Ama herhangi bir şeye rastlamadım. "Ne oldu ki?"

 

"Gece gece." Sakince konuşuyor, aynı şekilde üzerime yavaş adımlarla ilerliyordu. "Adını unuttuğum o yemeği isteyip, getirince de mecburmuşsun gibi yemen mesela?"

 

Tehlikeli tuttuğu bakışlarına karşı tatlı tatlı sırıttım. Zira aklıma gelmişti. Ne olmuş yani? Görünce canım çekmişti ama Ömer gelene kadar uykum ağur basmış ve yemeği aklımdan çıkarmıştım. Uyku daha önemliydi.

 

"Ha sen onu diyorsun. Sen gelene kadar canımın çekmesi geçti." Omuzlarımı da aynı saniyelerde kaldırıp indirdim.

 

"Yavrum." Yine tane tane konuşuyordu ve bu hali istemsiz yutkunmama sebep oldu. "Sorun canının çekmemesi mi sence?" Ne peki dercesine başımı oynattım. "Getirdim ve yemeden bıraktın. Aç mı kalmayı düşünüyorsun bu hamilelik boyunca?"

 

Söylediğiyle şimdi anladım ifadesi kuşandım. "Ha. Bilmiyorum ki. İlk defa hamile oluyorum farkındaysan Ömer."

 

"Ona bir şey dediğim yok zaten güzelim. Aç kalman beni üzer." Cümlesi biter bitmez sırtımı dolapta hissettim. Üzerime geldiği için geri geri yürüyordum malum.

 

"Elimde değil." Derken hâlâ alttan alttan tatlı bakışlar atıyordum.

 

"İş bana düştü o zaman." Sıcak nefesi yüzüme çarparken ne diyeceğimi unuttum. Boş boş göz kırpmak ile yetindim. Ne işi demek için aklım yerinde değildi. "Doyruruz." Dedi ve bekletmeden dudaklarımızı birleştirdi. Kısa bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Her anlamda." Diyerek de göz kırptı.

 

Yutkunarak cevap verdim kendisine. Zira anlık olarak aklım uçmuş gibiydi. Bu halim karşısında yüzünde keyif dolu bir gülümseme yer edindi.

 

Gülümemesi yüzünden yavaşça silinirken tekrar yüzlerimiz arasındaki mesafeyi sıfırladı. Sıcak dudakları bu sefer hemen ayrılmadı. Nazik, incitmek istemiyor gibi tatlı bir işkence çektirdi. Açıkçası memnundum bu durumdan. Boynuna sardığım kollarım da bu isteğimi belirtiyordu.

 

O bana ne kadar yumuşak yaklaşıyorsa ben de bir o kadar sabırsızdım. Bu halim onu afallatmış olacak ki kısa bir süre duraksamanın ardından daha yoğun bir karşılık verdi. Sırtım dolaba iyice yapıştı, kendisi de bana aynı şekilde. Dudaklarımı ısırması ile ağzımdan küçük bir inleme firar etti.

 

Bu hareketim ile Ömer'in boğazından boğuk bir ses çıktı, ardından elleriyle belimi tutup sıktı, kendisine iyice çekti. Yorulduğum için dudaklarımızı ayırmak zorunda kaldım. Geri çekilmemle Ömer bana ne oldu dercesine baktı. Nefes alışverişlerimin arasından, "Aşağıya gitmemiz gerekiyor." Diyebildim.

 

O da kendine gelmek için hızlı nefesler alıp veriyordu. Söylediğimi fark edip hafifçe geri çekildi. Bakışları önce dudaklarıma oradan da gözlerime çıktı. "Beni yoldan çıkartıp, böyle bırakıyorsun her seferinde." Onaylamaz şekilde bakıyordu bana.

 

"Yanlış zamanı sen seçiyorsun." Dedim bu sefer ima yapan taraf ben olarak.

 

Keyifli bir gülümseme dudaklarında yer edindi. "Hatırlatırım bu sözlerini." Derken hatırlatacağına gayet emindi ki ben de eminim.

 

"Bekliyorum." Dedim ve kolları arasından çıkıp kapıya yaklaştım. "Hadi, gelmiyor musun?"

 

"Gidelim bakalım." Yanıma yaklaşıp kapıyı kendisi açtı ve geçmem için eliyle işaret verdi.

 

Ben önde o da hemen arkamda salona geçtik. Yağmur bu sırada salona kahvaltı hazırlıyordu. Bizi gören ev üyelerinden Berivan Daye gülerek bana baktı direkt. "Kızım. Gel otur yanıma." Söylediğiyle gülümseyerek yanına geçip oturdum. Beklemeden bana doğru döndü. "Nasılsın. İyisin? Canın bir şey istiyor?"

 

Sorularıyla gülümsemem büyüdü. "Sağol dâyem. Canım bir şey istemiyor."

 

"Olsun kızım. Ben sana hazırlattım bir şeyler."

 

Kaşlarım merakla çatıldı. "Ne hazırlattın dâyem?"

 

"Remziye'yle kızı sağolsunlar. Börektir, poğaçadır, kızartma çeşitleridir bir sürü şey hazırladılar. El yapımı meyve suyu, taze sağılmış süt, ne istersen."

 

Böyle düşünüp bir çok şey hazırlatmasına karşı biraz mahçup oldum. "Teşekkür ederim daye. Ne zahmet ettin bu kadar?"

 

"Ne zahmeti kızım? Sen sağlıklı beslen, iyi geçir hamileliğini, kendine de iyi bak diye yapıyorum. Ne olacak sanki?"

 

Ömer'e baktığımda beni hayranlıkla izliyordu. Ortamda bena böyle kimseyi umursamadan bakması utandırıyordu beni ve bunu gayet de biliyordu. Tıpkı şu anki halimden keyif aldığını belirten bir ifadeyle bana bakması gibi.

 

Çok geçmeden hazır olan sofraya geçtik hep beraber. Yağmur ve Remziye teyzeye yaptıkları için ellerine sağlık demeyi ihmal etmedim. Nitekim o kadar sabah sabah benim için uğraşmışlardı.

 

"Kurbanları öğlen vakti hallederiz oğlum."

 

Azad babanın Ömer'e ithafen konuşmasıyla benim de bakışlarım onlara döndü. "Hallederiz baba. Şirkette işim bitince Rojda ile önce hastaneye gideceğiz. Siz halledin, biz gecikiriz o zamana."

 

Ömer'in cevabıyla Azad baba başını onaylar anlamda salladı. "Siz işinizi halledin o zaman. Bizim çocuklara söylerim, kesip dağıtırlar."

 

Hallettikleri konuyla tekrar yemeklere döndüler. Berivan Daye'nin dediği gibiydi. Sofra dolu doluydu, kim yiyecekti bu kadar bilmiyorum. Yanımda oturan adam da beni bir fil olarak görüyordu herhalde, yoksa önümdeki tabağı doldurup tepeleme yapmasının başka açıklaması olamazdı.

 

Aklıma gelenle ters ters kendisine baktım. Hissetmiş gibi onun da bakışları bana döndü. Surat ifademe bakıp ne oluyor dercesine başını salladı. Ters bakışlarımla biraz daha kendisine bakıp, bir şey demeden önüme döndüm.

 

Yemekten sonra işe gidecekleri için Azad baba önden kalkıp salondan çıktı, Berivan Daye de hemen arkasından.

 

Salonda tek kalmamızla Ömer bana yaklaştı. "Yavrum?" Derken, daha çok ne olduğunu sorarcasınaydı söylemi.

 

"Evet?" Dedim kendisine bakarken.

 

"Ne bu halin? Sofrada da bana ters ters bakıyordun?" Ne için olduğunu anlamadığından şüpheli bir hali vardı. "Ne yaptım yine?"

 

"Ben fil miyim?"

 

"Ne?" Diye sordu şaşkınca.

 

"Ben fil miyim, değil miyim?" Sorumu yeniledim tekrar.

 

"Ne alaka yavrum? Nerden çıktı bu şimdi?"

 

"Sen dedin?" Yüz ifadem öyle der gibiydi.

 

"Ne zaman?"

 

"Sofradayken."

 

Derin bir nefes alıp bana odaklandı tekrar. "Benim niye haberim yok bundan?"

 

"Söyledğin şeyi niye hatırlamıyorsun sen?" Kaşlarımı çattım istemsiz. "Tabağıma bir ton şey koydun. Bana sen fil gibisin bunlar sana anca yeter dedin."

 

Yüzündeki şok olmuş ifadeye an be an şahit oldum. "Güzelim." dedi kendine gelmek istercesine, sakince. Ellerini yanaklarıma yerleştirdi. "Lütfen kafanda kurup ikimize eziyet etme."

 

"Ne demek istiyorsun? Ben kafada kuran biri miyim? Düşüncem yok mu benim ha?"

 

Sakinleşme çabaları sınırda duruyordu sanırım. "Yavrum, Allah için beni sınama. Zaten alışamadım ha bu hallerine. Ne yapacağımı bilmiyorum." Omuzlarımı bana ne dercesine salladım. "Bak benim şimdi işe gitmem gerekiyor ve aynı zamanda aklımın da sende kalmamsı gerekiyor. Sen böyleyken gidemem. Tamam mı?"

 

"Tamam." Dedim gülümseyerek. "Ama erken gel."

 

Bu halim iyice afallatmıştı onu. "Allah'ım sen benim aklıma mukayet ol, yoksa ben kafayı yiyebilirim." Ona yalandan ters bir bakış attım. Ciddiye almış olacak ki hemen açıklama yapma gereksiniminde bulundu. "Kafayı sen yedirteceksen eyvallah karıcığım."

 

Dayanamayıp güldüm. Bir şey demeden sıkı sıkya boynuna sardım kollarımı. Boynuna ufak bir öpücük bırakıp geri çekildim. "Gelince haber verirsin."

 

Başıma bir öpücük bırakıp, "Aarım seni." Dedi ve o da evden ayrıldı.

 

Ömer gelene kadar biraz Berivan Daye ile oturduk sohbet ettik. Bir süre acıktığım için mutfağa geçip vakit geçirdim, bir şeyler atıştırdım. Yağmur ve Remziye teyze ile konuşup sohbet ettim. Uzun yıllardır burada çalıştıklarını öğrendim, hatta o kadar ki Remziye teyze Ömer'in çocukluğunu da görmüş. Merakıma yenik düşüp çocukken nasıl biri olduğunu sordum.

 

Ömer, küçükken sessiz ama sinirli bir çocukmuş. İstediği olmazsa huysuz biri oluyor, istediği olursa da pamuk gibi oluyormuş. Çok fazla anneciymiş, peşinden ayrılmaz, annesi iki dakika bir şeyle uğraşsa mızmızlanıyormuş. Fazla oyun oynamayı sevmez ama arabalara da hayır demezmiş. Büyüdükçe anneci biri olmaktan çıkıp babasını örnek almış. Azad babanın her hareketini kopyalayıp evde öyle geziyormuş.

 

Düşündüm de eğer bir oğlumuz olursa o da Ömer gibi babasından kopya çekerse nasıl olurdu diye. Etrafımda iki tane Ömer görmek nasıl hissettirirdi? Aynı babasına benzeyen, onun gibi gülen bir çocuk. Arada babasını taklit edip çatık kaşlarla gezen bir oğlumuz?

 

Düşüncesi bile duygulanmama sebep vermişti. Bu olaya hazır mıyım bilmiyorum ama sahip olmak için her şeyi vereceğim de kesindi.

 

Çoktan öğlen olmuş ve Ömer de geleceğine dair hazır olmam için arama yapmıştı. Ben odamda hazırlanırken Azad baba sabah bahsettiği o kurban işini aşağıda hallediyordu. Avlu bu yüzden biraz kalabalıktı.

 

Çantamı alıp odamdan çıktım. Omuzlarımı dik bir pozisyona getirip yüümeye başladım. Bugüne bugün Hanım Ağaydım, boynum bükük durmamalıydım.

 

Merdivenlerden inip, kendimden emin adımlarla dış kapıya ilerledim. Ömer de tam o anda arabadan çıkmış konağa doğru geliyordu. Beni görünce yanıma yaklaştı. "Güzelim." Diyerek saçlarım arasına bir öpücük bıraktı. "Niye indin sen?"

 

"E seni bekletmemek için." dedim elini tutarak. Bana ayak uydurup elimi sıkıca kavradı.

 

"Şu kurbanlık işlerine iki dakika bakalım öyle gidelim, olur mu?" Sorusuyla başımı tamam dercesine salladım. Elimi bırakmadan geldiğim yöne doğru beraber ilerledik. "Kolay gelsin." Diyerek avludakilere göz gezdirdi.

 

Hepsi Ömer'in sesi ile bakışlarını kaldırıp bize baktılar, daha doğrusu Ömer'e. "Sağolun ağam." dediler aynı anda.

 

Ömer, "Durum ne?" Diye sordu bu sefer.

 

"Ağam." Diyerek aralarından biri bizim olduğumuz tarafa yaklaştı. "Kurbanlıklar hazır, şimdi araba gelince, alıp kesmek için müsait bir yere götüreceğiz. Sonrasında dağıtacağız."

 

Ömer başını salladı. Dinlerken bir gözü de etraftaydı. Ardından gözleri bir koyunun üzerinde durdu. "Şu koyunu kesmeyin." Demesiyle yanımıza gelen adamın bakışları da o yöne döndü.

 

"Bir sorun vardır ağam?"

 

"Koyun incecik görmüyorsunuz? Kim kesin dedi onu? Gidip bir baytara falan götürün, hastadır belki?"

 

"Emriniz olur ağam." Diyerek adam Ömer'in işaret ettiği koyunu alıp bir çocuğa, götürmesi için teslim etti.

 

Ömer'in biraz daha etrafa göz gezdirdirmesinin ardından konaktan çıkıp arabaya bindik. Araba yolculuğu genel olarak sessiz geçmişti. Konuşacak halim yoktu çünkü heyecanlıydım.

 

Araba özel bir hastanenin önünde durunca vakit kaybetmeden indik. Ömer ellerimi sıkıca kavrayıp ilerlemeye başladı. Adımlarımız aceleci ve sabırsızdı. Çocuğumuz ile ilgili bilgi alacaktık çünkü.

 

Biraz bekledik ama en son Derya isimli doktorun odasına girmeyi başarmıştık. Gülen bir yüz ile bizi karşıladı. "Hoş geldiniz Ömer Bey, hoş geldiniz Rojda Hanım, buyrun." Diyerek önündeki koltukları işaret etti.

 

Hoşbulduk diyerek bize gösterdiği yerlere geçip oturduk. İçeriye girmeden kan verme işlerini yaptığımız için bu konuda bir sıkıntı çekmeyecektik. Kısa bir sohbetin ardınan bebeğe bakmak için kalktım ve odada bulunan sedyeye uzandım. Elbise giymediğim için rahattım. Üst kısmımı sıyırıp karnım görünecek şekilde açık bıraktım. Böylece Derya Hanım, karnıma jel tarzı bir şey sürüp onu hafifçe yaydı. Bu sırada bakışlarım heyecanla bu halimi izleyen adama döndü. Gözlerindeki o heyecan pırıltısını çok net görüyordum.

 

Gözlerimizin buluştuğu esnada ben burdayım dercesine sıcak bir gülümseme sundu bana.

 

"Bebeğimiz işte tam burada." Doktor hanımın seslenmesiyle ikimizin de bakışları aynı anda ekrana döndü. "Şu an bir aylık, daha küçük. İşaretlediğim iki nokta arasında." Diyerek görmemiz için eliyle de işaret etti.

 

Her ne kadar ekrandan görünen şeyi anlamasak da orada olduğunu bilmemiz bile yetiyordu bize. "Şükürler olsun." Ömer'in seslice yaptığı şükre karşı başımı sallayıp ben de şükrettim. Her şey için hem de.

 

Doktor hanım ultrason fotoğraflarını çıkartıp bize uzattı. Ben elime alırken Ömer de doktorun verdiği peçeteyle karnımı sildi. Temzi olduğuna kanaat getirince karnımın üzerine dudaklarını değdirdi. Yaptığı hareketle içim gitti desem yeriydi. Tarifsiz bir duyguydu ve yaşamadan kimse bilemezdi.

 

Üzerimi kapatıp doğrulmama yardımcı oldu. Sedyenin üstünde otururken yanıma yaklaştı. Kalkmadım zira elimdeki ultrason fotoğrafına büyülenmiş şekilde bakıyordum. "Rojda'm" diyen sesini işittim ama başımı kaldırıp da bakamadım. Sanki çocuğumuzun resmine bakıyordum, yüzünün görünmemesi veya hiç belli olmaması benim için bir şey değiştirmiyordu.

 

"Ömer." Dedim dolu gözlerimle. Şu an sanki hamile olduğum kanısına yeni emin oluyordum gibiydi. Ellerim arasında, içimde taşıdığım canın resmi vardı. Duygulanmamak elde değildi. "Bebeğimiz burada." Bir elim usulca karnımdayken gözlerimi ultrason fotoğrafından ayırmıyorum.

 

"Evet güzelim, orada bebeğimiz." Başımı sallayıp gözlerine baktım. "Ağlama yavrum." dedi, akmaya meyilli olan yaşlarımı, akmadan silerken. "Niye ağlıyorsun?"

 

Bilmiyorum dercesine omuzlarımı oynattım. "Elimde değil ki, istemeden oluyor." Burnumu çekip, derin bir nefes aldım. "Öyle bir anda görünce, duygulandım."

 

"Tamam güzelim.." dedi ve yaklaşıp alnımı öptü. "Doktor şimdi bekliyor, sonra uzun uzun duygulanırsın. Uygun mudur?"

 

Gülerek cevapladım sorusunu. "Uygundur."

 

Toparlanıp tekrar doktor hanımın önündeki koltuklara oturduk. "Kusura bakmayın." dedim doktor hanıma ithafen. "Beklettik."

 

Gülümseyerek cevapladı. "Sorun değil Rojda Hanım, ilk çocuk sanırım." Başımla onayladım. "Genelde ilk çocukta anne adaylarımız duygulanıyor, normal bu durum."

 

Kısa bir konuşma daha yaptık, bebek ile ilgili bilgiler verdi. Bu süreçte ne yapmamız gerektiğini, neler yapmamamız gerektiğini söyledi. İlk üç ayda aşerme daha fazla olacakmış, kusmalarım da devam edecekmiş ara ara. Bazı baş dönmeleri, ağrılar başlayacak yavaş yavaş. Bunları sorun etmemem gerektiğini söyledi. Bir de sonuçlara göre bir iki vitamin vermişti.

 

Konuşmamız bitince tam teşekkür edecektim ki Ömer'in sorusuyla durmak zorunda kaldım. "Peki bu birliktelik işi nasıl olacak? Bir sorun yaratır mı?"

 

Ben açık sorusu ile gözlerimi kocaman açarken o hiç umursamadan, gayet rahat bir tavırla doktordan gelecek cevabı bekliyordu.

 

Utançtan yanağım kızarmaya başlarken doktor cevap verdi. "Bir sorun olmaz merak etmeyin. Hamilelikte son dört haftaya kadar birliktelik olması hem anne için hem bebek için sağlıklı. Doğumu da kolaylaştırır."

 

Doktordan gelen cevap üzerine Ömer, rahat bir nefes almıştı. "Valla rahatladım ha." demesi de buna işaretti.

 

Ardından aklına yeni gelen bir şeyle doktora odaklandı tekrar. "Peki, karım bu kaç gündür doğru düzgün bir şey yemiyor. Normal mi bu? Aç mı kalacak bütün hamilelikte."

 

Derya Hanım, Ömer'in sorusuna gülümseyerek, "Hamilelikte anne adaylarında çok iştahlı olması gibi aynı zamanda iştahszılıklar da olabilir. Ama merak etmeyin bir süre sonra iştahı açılır." dedi.

 

İşimiz bitince hastaneden çıkıp arabaya bindik. Kemerimi bağlayıp Ömer'e döndüm. "Niye öyle açık açık soruyorsun?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

 

Anahtarı takıp, sorumla bana döndü. "Hangisinden bahsediyorsun?"

 

"Birliktelik olan?" Başka ne olacak dercesine söyledim.

 

"Açık şekilde sorduğumu hatırlamıyorum." Sesi gayet rahat çıkıyordu ama ben öyle sorması yüzünden utanmıştım. "Hem öyle olsa sevişebilir miyiz diye sorardım, değil mi?"

 

İnanamıyorum sana decesine bir bakış atıp önüme döndüm. O da aynı saniyede arabayı çalıştırdı. "Hem fena mı oldu? Öğrenmiş olduk işte. Rahat bir nefes alabilirz."

 

"Benden çok sen rahatladın gibi ama neyse."

 

"Yalan değil." dedi, başını da aynı saniyede onaylar anlamda sallayarak.

 

Araba henüz çok ilerlememişti ki tekrar Ömer'e döndüm. "Ömer."

 

"Söyle yavrum."

 

"Konağa geçmeden annemlere gitsek mi? Onlara yüz yüzeyken söylemek istiyorum." Düşüncesi bile beni heyecanlandırmaya yetmişti. Beni büyüten aileme, bir çocuğumun olacağını söyleyecektim. Tepkilerini şimdiden merak etmiştim.

 

"Olur. Zaten kurbanlıklar da halledildi, işim yok bugün. Senden başka." Diyerek göz kırptı.

 

Güldüm yaptığıyla. "Sağol kocacığım." dedim ve yüzümdeki gülümsemeyi silmeden önüme döndüm.

 

"Ne demek karıcığım."

 

Doğup büyüdüğüm evin önüne gelince özlemle beraber hızla arabadan indim. Gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Şimdi de böyle müjdeli bir haber ile dönmek de ayrı tuhaf hissettiriyordu istemsiz. Ömer'le kapının önünde durduğumuzda beklemeden kapıyı çaldım.

 

İçeriden kapıyı açması için Meryem'e bağıran annemin sesiyle yüzmdeki tebessümüm büyüdü. Zaten Meryem de çok geçmeden kapıyı açmıştı. Bizi görmesiyle. "Aaa ablamm ve eniştem gelmiş." diyerek bana sıkıca sarıldı. "Hoş geldin abla."

 

"Hoş bulduk güzelim." diyerek, kucağımdaki kızın saçlarını okşadım.

 

Ömerin boğazını temizleme sesiyle bakışlarım kendisine döndü. Ne oldu dercesine başımı oynatım. Gözleriyle karnımı işaret etti. Ardından gözlerime bakıp, "Hani doktora gittik ya az önce." diyerek hamileliğime dikkat çekti. Kısacası ağır kaldırma, Meryem'i kucağından indir diyordu.

 

Ona göz devirip kucağımdaki kardeşimin yanaklarını öpüp yere bıraktım, ardından da beraber içeriye geçtik. Daha salona geçmeden annem mutfaktan çıktı. Bizi görünce gülerek yanımıza yaklaştı. Sıkı sıkıya sardı beni. "Kızım, hoş gelmişsiniz." diyerek geri çekildi. "Ne diye haber vermediniz? Bir şeyler hazırlardım."

 

"Sağol daye." diyerek Ömer araya girdi. "Öyle sürpriz yapalım dedik."

 

Annem, "İyi yapmışsınız oğlum. Hadi geçin içeriye, ayakta beklemeyin." diyerek salonu işaret etti.

 

Üzerimideki çok da ince olmayan ceketi çıkarıp koltukların birine oturdum. Ömer de her zamanki gibi yanımda yer bulmuştu. Meryem de gelip diğer yanıma oturunca merakla anneme döndüm. "Babam yok mu?"

 

"Aman kızım babanı bilmiyorsun sanki. Boş duramıyor adam. Ha bugün de köyden tanıdığıyla gitti işe." Evet, biliyordum. Babam boş kalmayı sevmediği için sürekli kendine iş buluyordu. Adamın azmi karşısında hayrandım.

 

"Dâye." Dedim. Kendimi söyleyeceğim şeye hazırlamak istiyordum. Karnım kasıldı resmen heyecanla. "Bir müjdem var." Ömer kendini hatırlatmak istercesine yalandan öksürünce gülümseyerek devam ettim. "Bir müjdemiz var."

 

"Ne müjdesi kızım? Niye ha öyle meraklandırıyorsun?"

 

Yüzümdeki sırıtma artık yanaklarımı ağrıtacak derecedeydi. Nitekim elimden başka bir şey gelmiyordu. Bu mutluluğumu nasıl yansıtacağımı bilmiyordum, genel olarak ne yapacağımı da bilmiyordum pek.

 

"Torun geliyor sana Hülya Hanım." dedim büyük bir sevinçle.

 

"De valla." Başımı salladım. "Kızım." dedi ve bana yaklaştı, hemen ayaklandım. Bana sıkıca sarıldı. "Valla çok mutlu olmuşam. Ne zaman öğrendin?"

 

"Yeni öğrendik biz de."

 

"Kaç aylık belli mi?"

 

Başımı salladım. "Doktordan geliyoruz, bir aylık şu an."

 

"Benim hemen örgüye başlamam lazım sana da. Fulya kızıma başladım, senin için de yavaştan başlayayım."

 

"Yorma kendini bu kadar dayem." dedim ellerini tutarak. "Zaten Berivan daye de yapıyor."

 

"Olur mu öyle kızım?" diye sordu dediğimi onaylamayarak. "Ben de bebeğin nenesiyim, benim yapmam ayrı Berivan Hanımın yapması ayrıdır." Söyledikleriyle konuyu kapatmış oldu, biz de mecbur sustuk.

 

"Ben teyze mi olacağım şimdi." sorusuyla oturup Meryem'e döndüm.

 

"Evet bebeğim. Teyze oluyorsun."

 

"Aynı anda hem hala hem de teyze oluyorum." derken bir çıkarımda bulunuyordu kendisince. "Büyüdüm mü yani ben?"

 

"Kocaman oldun hem de." dedim elini öperken.

 

"Bana bebeğim demeyecek misin bundan sonra o zaman?"

 

"O nereden çıktı güzelim?"

 

"E ben büyüdüm, bir de artık senin kendi bebeğin olacak." Omuzlarını oynattı. Sanırım öğrendikleri biraz dumura uğratmıştı.

 

"Ama sen hep benim bebeğimsin güzelim. Merak etme, derim ben hep sana."

 

"Valla mı?"

 

"Valla." dedim gülerek.

 

"Enişte." diyerek bu sefer Ömer'e döndü. "Bebeğin kız mı? Ben teyzesi olacağım için kız olmasını istiyorum." Bakışları bana döndü, sanki bizim elimizdeymiş gibi ısrar ediyordu. "Hem beraber bebeklerle oynarız, ben ona oje sürerim." Hayaller güzeldi elbet ama gerçekleri şu an kimse bilemezdi.

 

"Bilmiyoruz şu an Meryem'cim." dedim ümitlenmesinin önüne geçerek.

 

"Meryem." Ömer'in seslenmesiyle ben de Meryem de kendisine baktık. "Seninle beraber bir yere gidelim mi?" Söylediğiyle, meraktan kaşlarım havalandı. Çünkü bana böyle bir bilgi verilmemişti.

 

"Nereye gideceğine bağlı enişte."

 

Güldü Ömer, gelen cevaba karşı. "Ablan, ben, sen beraber küçük bir pikniğe çıkalım diyorum."

 

Haberim olmadığı için ne alaka dercesine baktım. Bir kere piknik hazırlığımız bile yoktu. Niye aniden böyle şeyler söylüyordu ki?

 

"Ay bayılırım." diyerek Meryem koltuktan indi. "Tabiki gidebiliriz."

 

"Hazırlan o zaman küçük baldız." diyerek hazırlanması için işaret verdi Ömer.

 

Meryem odadan çıkınca annem de arkasından gitti. "Benim niye haberim yok bundan?" diye sordum kendisine.

 

"Sürpriz." dedi rahat bir tavırla.

 

"Hazırlığımız bile yok."

 

"Kocana güven sen yavrum."

 

Ömer'e güvenmeyi seçtim ve Meryem de hazırlanınca annemle vedalaşıp evden çıktık. Annem ne kadar erken gitmemizden rahatsız olduysa da bir şey demedi. Nitekim sonrasında Ömer'in babamı tekrar görmek için Meryem'i bırakırken oturacağımızı döylemişti, bu da annemi rahatlatmıştı.

 

Meryem ile el ele evden çıkarken kapıda bizi Raşit abinin beklediğini gördük. Burada ne işi olduğunu soramadan Ömer kendisine yaklaşıp, "Getirdin mi Raşit?" diye sordu.

 

"Hazır ağam." Onlar böyle konuşunca meraklandım istemsiz. Meryem'i arabanın arka koltuğuna oturtup kapıyı kapattım, kendim binmeden merakımla Ömer'in yanına yaklaştım.

 

"Bakışacak mıyız Raşit? Getirmeyi düşünüyor musun?"

 

Raşit abi silkelenip kendine geldi. "Ha ağam. Getireyim hemen." diyerek önünde durduğu arabanın arkasını açtı, o sırada Ömer de sabır dolu bir nefes çekti içine.

 

Raşit abi oyalanmadan büyükçe bir sepeti alıp bize getirdi. "Ne bu?" diye sormadan edemedim.

 

"Kocana güven demiştim." diyerek bana döndü. "Piknik için."

 

Kaşlarım şaşkınlıktan havalanmıştı. Ne ara hallettiği konusunda da gram bir fikrim yoktu. Zira sabahtandır beraberiz. Raşit abi elindeki sepeti bizim arabaya koyup, Ömer'in önünde durdu tekrar. "Var mı ağam istediğiniz başka bir şey?"

 

"Şu anlık yok Raşit, eyvallah. Git sen."

 

"Emriniz olur ağam." diyerek arabaya binip yanımızdan ayrıldı.

 

O gidince Ömer'e döndüm. "Ne ara ayarladın?"

 

"Sabahtan aslında." diyerek belimi tutup ilerletti. Bir yandan da konuşmayı ihmal etmiyordu. "Öyle baş başa kalalım istedim güzelimle." Tebessüm ettim düşüncesine karşı. "Meryem de seni özlediği için bizimle gelmesinde bir problem yok."

 

"Teşekkür ederim kocacığım." Diyerek sevgiyle baktım kendisine. "İyi ki varsın."

 

"İyi ki varsınız." diyerek arabaya binmem için kapıyı açtı. "Hadi güzelim."

 

 

**********

 

 

Araba yeşilliklerin olduğu bir yerde durunca etrafa göz gezdirdim. Güzel bir yerdi. Zaten yeşillik varsa bana yeterdi. Hepimiz inince Ömer sepeti ve arabada bulunan iki minderi alıp arkamızdan ilerledi. Yeri bilmiyorduk ama Ömer arkamızdan ne tarafa gideceğimizi söylüyordu.

 

Kısa bir yürüyüşün ardından Ömer durmamızı söyleyip elindeki sepetten sarı bir örtü çıkarttı ve onu çimenlerin üzerine serdi. Ardından arabadan aldığı iki minderi de üzerine bıraktı. Başıyla oturmamızı isteyince Meryem ile geçip minderlerin üzerine oturduk. Bizim oturmamızın ardından kendisi de oturdu.

 

Sepeti yanına alarak içindekileri tek tek çıkartıp örtünün üzerine bıraktı. Bir sürü şey yapılmıştı, piknik için fazlaydı. "Remziye teyze yaptı." Diyerek açıklama yaptı.

 

"Abla, bu kadar şeyi kim yiyecek?" Meryem de benim kadar şaşırmıştı ki aklımdaki soruları dile getirdi.

 

Ömer, "Beraber yeriz Meryem." diyerek rahat bir pozisyonda oturdu. Gerçi takım elbiseyle ne kadar rahat olunursa.

 

Bir süre hiç bir şey yapmadan Ömer'in hazırlattırdığı yemekleri yemeye başladık, ben pek yiyemedim ama. Sadece birkaç lokma alıp bırakmıştım. Niye böyle birden iştahım kapandı diye sormayacaktım malum hamilelikte olabilirmiş. Ama birkaç gün öncesine iştahımın olması ve şimdi olmaması hiç iyi olmamıştı. Çünkü yemek istememe rağmen, bir iki lokma yiyince doyuyordum sanki.

 

Ömer bu halime ikide bir onaylamaz bakışlar atıyordu ama elimde değildi ne yapabilirdim. O yüzden omuzlarımı oynatarak Meryem'e döndüm. "Var mı bebeğim, istediğin başka bir şey?"

 

"Abla zaten bir sürü şey koydun. Nasıl bitireyim bunları."

 

"Tamam tama ye sen." diyerek önüme döndüm.

 

"Keşke sen de yesen."

 

Ömer'in yandan söyledikleriyle ona döndüm. "Sen yiyemiyorken ben de yiyemiyorum yavrum."

 

"E elimde değil Ömer'cim. Yiyemiyorum, hani hamileyim ya. Ayriyeten sen bana niye bakıyorsun? Yesene sen."

 

"Karımın yemediği şeyler boğazımdan geçemez." dedi kesin bir dille.

 

Tek kaşımı, öyle mi dercesine kaldırdım. Ardından sofrada bulunan içli köfteyi elime aldım. İçli köfteye kadar bir çok şey yaptırmıştı evet.

 

Ucundan küçük bir ısırık alıp Ömer'in ağzına doğru uzattım. "Yiyorum işte." dedim. İçli köfteyi, çok sevdiğini biliyordum ve sofrada olup yememesi üzer beni.

 

"Ne yapmaya çalıştığını anlıyorum ama karımın ricasını kıramam." dedi ve uzattığım içli köfteyi tek lokmada aldı. Göz kırpıp ağzındaki içli köfteyi çiğnemeye başladı. Tam yağ olmuş elimi silecektim ki bileğimden tutup kaldırdı. Ağzındaki lokmayı yutup, "İsrafa karşıyım." dedi ve parmak ucumda kalan yağları diliyle sildi.

 

Çok şey söylemek isterdim ama sadece iç çekmekle tepki verebildim. Malum kız kardeşim de buradaydı, bu yüzden elimi hızla çekip önüme döndüm. Bu hareketi bile kalbimin heyecanla hızlı atmasına sebep oldu.

 

Yemekten kalkınca biraz etarfta dolaştık, Meryem'in bebekle ilgili sorduğu sorulara cevap vermeye çalıştım. Bir yandan da Ömer'in çok yürüme sonra yorulursun ikazlarını dinlemek zorunda kaldım.

 

En son da tekrar geçip otuduk. Meryem anneme çiçek toplayacağım diyerek biraz uzağımızda kalan yere doğru gitti. Göz önünde olduğu için tek gitmesine izin verdim.

 

Ben de o sırada Ömer'in dizlerine başımı yaslayıp anın tadını çıkartıyordum. "Kızımız olsa." Ömer'in konuşmasıyla yüzümü ona döndüm. "Etrafımızda böyle mi gezecek?"

 

Tebessümle hayaline ortak oldum. "Çok güzel olurdu değil mi? Ama sen kızımızı da kıskanırsın."

 

"Kıskanırım tabi." dedi kendinden emin tavrıyla. "Değerlimsiniz ve benim için değerli olan herkesi, her şeyden kıskanırım."

 

"Desene kızımızın senden çekeceği var."

 

"Ne çekmesi ya? Kızıma gül gibi bakarım ben." dedi itirazla.

 

"Sen böyle kıskan sonra görürüm ben seni."

 

"Hele bir olsun da, o zaman bakarız."

 

 

**********

 

 

Pikniğimizi yapıp tekrar annemlere gelmiştik. Biz gelmeden babam da abim de gelmişti. Ve annem heyecanını içinde tutamayarak ikisine de söylemişti. Bizi baya bir coşkuyla karşılamışlardı.

 

Hele Eren abim, şimdiden çocuğum doğunca yemesi gereken mükemmel yemekler listesi yapmaya başlamıştı bile. Bu haliyle gülmüştüm. Zaten başka bir şey de beklenmezdi ondan.

 

Babam ise daha duyusal bir karşılama yapmıştı. Her ne kadar torunu olacağı için mutlu olsa da kızının büyüyüp artık anne olacağı onu duygulandırmıştı.

 

"Kızım." dedi. "Küçücükün ha sen. Ne ara büyüdün de anne oluyorsun?" Eğer biraz zorlarsa dolmuş gözlerindeki yaşlar akardı. Babam diye demiyorum ama duygusal bir adamdı, her ne kadar öyle durmasa da. Özellikle ben ve Meryem konusunda.

 

Ardından annemin hazırladığı yemekleri yemiştik. Çok özlemiştim anne yemeğini ama hem piknikte biraz yemiş olmam hem de burada azıcık yemem sonrası midem hareketlenmişti. Ve maalesef hiç istemesem de tekrar kusmak zorunda kalmıştım.

 

Sıcak bir aile ortamında baya bir kalmıştık. Hepimiz de ayrı ayrı mutluyduk. Bu oturma sayesinde abimden, yakında Asuman'ı istemeye gideceklerini öğrendim. Asuman ile henüz konuşmadığım için bilmiyordum ama benim de söyleyeceklerim vardı, hem ona hem de yengelerin bir tanesine.

 

Bir süre sonra Ömer'in telefonu çalmış ve Fatih abilerin geleceğini söyleyerek kalkmamızı sağlamıştı.

 

Konağa geldikten hemen sonra onlar da arkamızdan gelmişti. Hansa da gelmişti. Bu da beni mutlu etmişti. Fazla görüşemiyorduk nedensizce. Gerçi kendisinin bir işi vardı o yüzden, fazla boş kalamıyordu.

 

Hansa abla ile beraber biz başka bir salona geçerken diğerleri de normal, oturduğumuz salona geçmişti. Dğerleri derken, yanlarında bir de Mert abi vardı. Ayrılmaz olarak geziyorlardı.

 

"Tebrik ederim Rojda'cım, çok mutlu oldum senin adına."

 

"Teşekkür ediyorum Hansa." dedim. "Darısı senin de başına." Kendisinin severek evlendiğini öğrenmiştim, e bu da ilk duyduğumda onun adına üzülmemi engellemişti, nitekim zorunlu bir evlilik olduğunu düşünerek üzülmüştüm onlar adına. Zaten Fatih abi de anlayışlı biriydi, mutlu okurlardı yani.

 

"Kısmet Rojda'cım artık." dedi tebessümle.

 

Ardından Yağmur bize çay ikramı yapmıştı. Bir süre de öyle oturmuştuk. Hansa'nın sohbeti çok güzeldi, hani derler ya kafa kız, aynen öyleydi. En azından benim açımdan.

 

Zira ben çekinirken, kendisi gayet oratama ayak uydurup sohbet açıp konuşabiliyordu. Tıpkı ilk karşılaşmamızdaki gibi, bizleri tanımadığı halde gayet sıcak karşılamıştı.

 

"Ee Rojda. Ne hissediyorsun sen? Bebeğin cinsiyeti olarak?"

 

Bilmem dercesine dudaklarım büzüldü. "Yani hiç düşünmedim aslında. Sağlıklı olsun da."

 

"Tabi öyle. Yani bazı anne adayları hisseder."

 

"Bilmiyorum ama bir oğlumuz olsun isterdim aslında." Düşüncesi bile gülümsetmişti beni. Zira Ömer'e benzeyen bir oğlumuzun olması beni çok mutlu ederdi. "Ömer'e benzesin falan."

 

"Haklısın." Diye onayladı Hansa. "İnsan, çocuğunun sevdiği adama benzemesini ister."

 

Başınla onayladım. "Öyle."

 

 

Oturup bol bol sohbet etmek isterdik ama Hansa'nın ve Fatih abilerin de işe gitmeleri gerektiğinden dolayı erken ayrılmak zorunda kalmışlardı.

 

Onları uğurladıktan sonra biz de odamıza geçmiştik zira yorgun bir gün olmuştu benim için. Yatıp uyumak istiyordum. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi de fırçalayıp tekrar odaya geçtim.

 

O sırada Ömer de üzerini değiştiriyordu. Üzerinde bir şey yok dersek daha doğru olurdu. Zira sadece altında iç çamaşırı ile duruyordu. Bu hali beni kötü yollara sürüklüyordu.

 

"Yavrum." Diyen adamın sesiyle kendime geldim. "Öyle uzaktan bakma. Biliyorsun ki bu vücud sana ait." Yanıma yaklaştı. "Malum, doktor iznimiz de olduğu için, çekinmene asla gerek yok." Ellerini belime koyup beni, kendisine çekti. Boynuma yaklaşıp oraya sulu bir öpücük bıraktı.

 

"Zaten benim." dedim kendimden emin şekilde. Yok bir de başkasının olsaydı! Düşüncemle kaşlarım çatıldı, ne diye kendi kendimi böyle gaza getiriyordum hiç bilmiyorum.

 

Boynumdan başını kaldırdı. Uzun boyundan dolayı ona alttan alttan bakmak zorunda kaldım. Bu halinin oldukça iyi olduğunu söylemiş miydim bilmiyorum ama yine söylemek isterdim. Bu hali oldukça iyi.

 

Bu halimle dudağının bir tarafı keyifle kıvrıldı. "Merak etme babacığım. Annene oldukça nazik davranacağım." Diyerek çocuğumuzla konuşmayı ihmal etmedi. "Bilirsin yavrum, nazik bir adamım ben." Diyerek bana odaklandı.

 

"Dünyanın en nazik kocası hem de." dedim ona ayak uydurup keyifle sırıtarak.

 

Yavaşça yüzüme yaklaşıp dudaklarımızı birleştirdi. Ufak bir busenin ardından, "Sana ne kadar nazik bir koca olduğumu bir kez daha göstermek isterim karıcığım."

 

"Merakla bekliyorum kocacığım ." dememle dudaklarımızı birleştirdi ve beni kucağına aldı. Geriye kalan zamanda, ne kadar nazik bir adam olduğunu bütün derinliklerime kadar hissettirdi.

 

 

 

**********

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam 🫡

 

Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım 👉

 

Bir de bölüm sayısı 40'ı geçti ya kendimi bi tedirgin hissediyorum. Sanki böyle hemen final vermem lazım. Kurgu uzayacak diye ödüm kopuyor valla.

 

Ömer'in hamilelik boyunca çekeceği var gördüğünüz üzere. Ama çok da umrumuzda 💅🏻😌

 

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶

 

 

Bölüm : 13.12.2024 00:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...