43. Bölüm

42•

Derya
dreamdey

Hellooooo

 

Herkese yeni bölümden selam.

 

Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın.

 

Bu bölümde Rojda&Ömer kısımları, Mabel Matiz-Bir hadise var dinlenerek. Asuman sahneleri de Sezen Aksu şarkıları dinlenerek yazılmıştır efendim.

 

Keyifli okumalar dileriz ❤️

 

 

 

**********

 

 

 

"Rojda'm hadi, tamam değil misin daha?"

 

Sorusuyla göz devirdim artık. Dünden beri işe gitmeyeceğim, çocuğumuza kıyafet alalım diye tutturmuştu. Daha erken desem de maalesef dinletemedim. Hem cinsiyeti bile belli değildi. Baba olacağı için heyecanlıydı ve ne yapacağını bilmiyordu Ömer.

 

Bornozumun kuşağını bağlayıp, saçlarımı da gelişi güzel arkama attım. Ayağıma da giydiğim terliklerle odaya geçtim. Ömer de tam o anda banyoya giriyordu ki dip dibe karşılaştık.

 

"Güzelim?" dedi sorarcasına.

 

"Evet, Ömer'cim?"

 

"E hala hazır değilsin be güzelim."

 

"E ama, hani yukarıya yeni çıktım ya? Banyoya gireceğimi söyledim. İki dakikada duş alamayacağıma göre?" Dedim sorarcasına. Aşağıdayken midem çok fazla bulanmıştı. Elimi yüzümü yıkamama rağmen kendimi iyi hissetmemiştim. Belki duş alınca iyi gelir diyerek odaya çıkmıştım. Ve öyle ki gayet iyi gelmişti, daha iyi hissediyordum kendimi.

 

"Tamam." Dedi sakince. "Üzerini giy sen o zaman." Başımı sallayıp yanından geçtim ve giymek için yatağın üzerine bıraktığım kıyafetleri alıp tekrar banyoya geçtim.

 

Ömer beklediği için elimden geldiğince hızlı davranarak üzerimi giymiştim. Son kez üzerimde bir yamukluk olmaması için aynaya bakıp banyodan çıktım.

 

"Gel şimdi buraya." Yatakta oturmuş benim gelmemi bekliyordu. İkiletmeden, dediği gibi yanına geçtim. Benim oturmam ile hafifçe arkaya kaydı. Ben onun ne yapacağını beklerken, hemen yanında duran küçük bir havluyu eline aldı. "Saçların ıslak kalmasın." Diyerek havluyla saçlarımı kurutmaya başladı.

 

Ben ise düşüncesi karşısında gülümsedim.

 

Şahsım olarak, Ömer beklediği için üstten şekilde kurutacaktım saçlarımı.

 

Havluyu öyle nazik kullanıyordu ki. Çoğu zaman ben böyle kurutmuyordum. Her bir saç tutamıma ayrı özen gösterip, ilgileniyordu.

 

Bir kadının en hassas yeri saçlarıydı bence. Kimi sever, kimi mahvederdi.

 

Neyse ki benim saçlarım hep sevilmişti. En büyük şükrüm de arkamda saçlarıma her şeyden çok ilgi gösteren adama aitti.

 

Bir süre saçlarımı kuruttuktan sonra havluyu kenara attı. "Bitti m-" Cümlemi bitiremeden saçlarımda hissettiğim tarakla durmak zorunda kaldım. Sessizce kaldım, ilk defa saçlarımı tarıyordu. Kendimi bir tuhaf hissettim. Evet saçlarıma ilgiliydi, seviyordu ama hiç taramamıştı.

 

"Saçların." Derken burnunu yaklaştırıp, saçlarım arasından derin bir nefes çekti içine. Tüylerim ürperdi. "Gözlerinden sonra en değerlim. Her bir teli." Saçlarımın arasına dudaklarını bastırdı bu sefer. "Saçlarını acıtırım diye taramaya kıyamadım hiçbir zaman." Aklımdaki düşünceleri anlamış gibi cevap verdi. "Ya incitirsem diye tarağı elime almaya korktum hep."1

 

"Ömer." derken dayanamayıp kendisine döndüm. O, öyle güzel konuşunca duramadım arkam dönük. Gözlerine bakmak istedim. "Niye bu kadar düşüncelisin? Niye bu kadar güzel seviyorsun?" Dizlerimin üzerinde durdum, ellerimi yanaklarına yerleştirdim. "Ben seni hak edecek ne yaptım?" Hafifçe dizlerim üzerinde yükselip alnını öptüm, yanaklarını, çenesindeki en sevdiğim çukura da dudaklarımı bastırmayı ihmal etmedim. En son da dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.1

 

"Kurban olurum sana ben." Diyerek beni kendisine çekti. "Asıl ben ne yaptım da seni kazandım?" Göğsündeki başımın üzerine bir öpücük bıraktı."Ben sevmeyi bilmeyen adamdım güzelim. Seninle öğrendim sevmeyi de diğer yaşadığım her duyguyu da."

 

"Sevilmelerin en güzelini hak ediyorsun." Diyerek dayanamayıp yanağına küçük bir öpücük daha bıraktım.

 

"Tamam bu kadar duygusallık yeter, hadi dön de saçını tarayayım." Söylemiyle gülerek arkamı döndüm.

 

"Emriniz olur ağam."

 

"Burada yalnızca bir ağa var yalnız." Derken saçlarımı taramaya, kaldığı yerden devam ediyordu.

 

"Ben miyim o?" Sesim eğlenen tonda çıkıyordu.

 

"Sensin yavrum."

 

"O zaman bugün ne istersem onu yapacaksın." Cevap vermesine izin vermeden devam ettim. "Hiç öyle mızıkçılık yapma Ömer. Ağanın ben olduğumu söyledin sonuç olarak."

 

"Tamam yavrum, ona da tamam."

 

 

 

**********

 

 

 

Tamam derken nerden bilecekti ki böyle bir şey isteyeceğimi. Karşımdaki adama bakarken gülmemek için zor durmuştum. Yanaklarımın içini ısırmaktan yara olacaktı ağzımın içi resmen.

 

Bunalmış yüz ifadesi ise beni gülmeye zorlamaya devam ediyordu.

 

"Yavrum." Derken yüz ifadesine rağmen gayet sabırlı çıkartmıştı ses tonunu.

 

"Kocacığım?" Onu baştan aşağıya süzerken, daha fazla tutamadım kendimi. Kahkahamı saldım artık.

 

"Beni bu hale koyup bu kadar keyif alacağını bilmiyordum." Tek kaşı tehditkar şekilde havalanmıştı ama umursadığım söylenemzdi. Hele de karşımda böyle durması ile asla ciddiye alamazdım, ciddiye alınacak gibi değildi çünkü.

 

Ne mi yapmıştım? Ya da ne mi istemiştim?

 

Ömer'i bir mağazaya getirmiş ve istediğim şeyleri giymesini söylemiştim. Başta eline verdiklerime ne kadar itiraz etse de, bana hayır diyemediği için tamam demişti en son. Zira üzerinde, eline verdiğim kıyafetler vardı.

 

Altında koyu mavi bir pantolun, üst kısmında da pembe bir kazak vardı. Pembe rengi de pembeydi şimdi. Ömer eline bunları verdikten sonra, imajı çizilmesin diye Raşit abiye mağazayı boşalttırmıştı.1

 

"Ağam." Arkamızdan gelen Raşit abinin şaşkın sesi ile o tarafa döndük. Yüzünde, gülüp gülmemek, şaşkınlık arası bir ifade mevcuttu. Bu haline de gülebilirdim.

 

"Kes Raşit." Diyerek Ömer tersledi kendisine bakan adamı. "Burada gördüklerini unutuyorsun, hiç yaşanmadı sayıyorsun." Daha çok tehdit amaçlıydı söyledikleri.

 

"Ama Ağam." Diyen Raşit abinin sesi bu anları unutacak gibi değildi. "Unutulacak gibi değil valla ha." Bu söylediği de düşüncelerimi onaylıyordu.

 

"Lan." Diyen Ömer, tam ileri atılıyordu ki hızla önüne geçtim. "Katil edecek bu herif beni." Sinirliydi ve bu hızla kalkıp inen göğsünden anlaşılıyordu.

 

Dayanamadım yine ve konuştum. Böyle pembe bir kazak ile insanları tehdit etmesi gözüme tatlılıktan başka bir şey getirmiyordu. "Sakin ol aslan parçası." Dedim. Ellerimi göğsüne yerleştirdim aynı anda.

 

Söylediğimle ters bakışları beni buldu. Ben hiçbir şey olmamış gibi kendisine, alttan alttan, tatlı tatlı sırıtıyordum. O ise bakışlarını bir süre yüzümde gezdirdi. En son gözlerimde durdu. "Sinirlenemiyorum bile sana." dedi kendine sinirlenerek. "Beni bu hale koymana rağmen. " Elini kaldırıp üstünü işaret etmek istercesine gösterdi.

 

"Ne var?" dedim ne olmuş yani dercesine. "Rengini açmış. Hem esmer tenine de çok yakışmış."1

 

"Yavrum beni sınamayı bırak. Allah için bırak." Derken sesi çaresiz çıkıyordu.

 

Dayanamayıp bir kez daha güldüm. "Tamam." dedim gülmelerimin arasında. "Git çıkar üstünü."

 

"Başka bir şey giymem yalnız." dedi anlaşma yapmayı ihmal etmeden.

 

"Tamam kocacığım." dedim gitmesi için yol gösterirken. Cevabımla rahat bir nefes alıp arkasını döndü. O ilerlerken hâlâ ona bakıyordum. "Kesinlikle yakışmış." dedim arkasından.

 

Görmesem de sesinden dolayı dişlerinin arasından uyarırcasına "Rojda." dediğini duydum.

 

Başımı gülümseyerek sağa, sola yavaşça sallayıp az önce oturduğum koltuğa oturdum, Ömer'in kabinden çıkmasını bekledim.

 

Çok geçmeden Ömer kendi kıyafetlerini giyinmiş olarak yanıma geldi. "Hadi çıkalım yavrum." Diyerek sağ elini belime yerleştirdi.

 

"E almayacak mıyız onları?"

 

"Bana şaka yaptığını söyle." Dedi şok olmuş ifadeyle.

 

Bu haline gülmeden edemedim. Cidden onları aldıracağımdan korkmuştu. "Tamam, tamam. Sakin ol kocacığım. Sadece minik bir şakaydı."

 

"Aynen." Dedi onaylamaz bir bakış atarak "Çok minik bir şakaydı hem de, fazlaca da komik."

 

"Ben güldüm. Ne var yani?"

 

"Sen gül yavrum, hep gül." Belimdeki elini sıkılaştırarak ilerletmeye başladı beni. "Ama önce şu alış veriş işini mi halletsek?"

 

"Zaten senin şu alışveriş hevesini de anlamıyorum ya hadi neyse. Daha erken diyorum, ne diye bu kadar tutturuyorsun ki?"

 

"Ne var kızım?" Dedi. "Heyecanlıyız işte."

 

"Heyecanını yerim."

 

"Ye yavrum, sana her şekilde yemek serbest ama sadece beni." Göz kırparak önüne döndü.

 

Arabaya binme gereksinimi duymadan yürüdük. Ömer elini belimden çekmişti ama bu sefer elimi, elinin içine hapsetmişti. Biz yürürken Raşit abi ve iki adam da bizi takip ediyordu.

 

Her adımımızda bize dönen bakışları fark ediyordum. İlk başlarda olsa utanır, çekinirdim. Ama şu an alışmıştım bu bakışlara. O yüzden ki rahatsız olmadan, herhangi bir çekingenlik göstermeden Ömer ile beraber rahat bir şekilde yürüyordum.

 

Yanımdaki adam tanınan bir ağaydı, bakmaları normaldi. Ben de tanınan bu adamın eşi olduğum için merak edip bana bakmaları da normaldi haliyle. O yüzdendir ki yavaşça alışmıştım bu duruma.

 

"Buraya girelim."

 

Ömer'in sesiyle önünde durduğumuz mağazaya baktım. Bebek için alışveriş yapacağımız yerden çok uzaktı zira daha çok kadın mağazasına benziyordu. "Bebek için burada bir şeyler bulacağımızı sanmıyorum." Diyerek kendisine yönelttim sorumu.

 

"Bebek için değil zaten." Bakışlarını mağazadan çekip bana döndürdü. "Senin için."

 

"Ben ne alaka?"

 

"E ileride lazım olur."

 

Kaşlarım çatıldı. "Ne için acaba?"

 

"Ne bileyim yavrum." Dedi çatılan kaşlarıma anlamaz gözlerle bakarken. "Bebek büyüdükçe karnın da büyüyecektir herhalde." Öyle mi dercesine kaşlarım havalandı. Yanlış bir şey söylemiş gibi bu sefer onun kaşları çatıldı. "Ne dedim yine ben Allah için Rojda'm?"

 

"Ben şişko olacağım ve şu anki elbiselerimin bana olmayacağını söyledin?" Bu öylesine bir soru değildi. Hesap sormaktı daha çok. "Bana söylediğin iyi oldu. Şimdi gidip büyük büyük kıyafetler alayım da maazallah kilolu olunca göze batarım sonra." Bana afallar şekilde bakarken son cümlemi de söyledim. "Allah bilir ben kilo alınca da sen beni sevmezsin."

 

Göz devirerek hızla yanından geçip kilo aldığım zaman giyebilmem için getirdiği mağazaya girdim. Tabi girmeden arkamdan derin bir nefes eşliğinde söylediklerini işittim. "Allah benim belamı versin! Ne diye şu siktiğim yere getirdiysem seni!"

 

Çok da umrumdaydı söylenmesi.

 

Mağazaya girmem ile kadın bir görevli yanıma geldi. "Hoşgeldiniz efendim. Yardımcı olayım."

 

Başımı salladım, bir yandan da etrafa göz gezdiriyordum. "Kilolular için elbise arıyordum."

 

Kadın başta şaşırdı ama bozmadan, "Tabi, nasıl bir şey arıyorsunuz?" Dedi.

 

"Kilolular için değil, hamilelik için." Diyen Ömer'in sesi ile cevap veremedim.

 

Kadın Ömer'i görünce başını sallayıp bana döndü. "Hamile reyonumuz şu tarafta efendim." Önden yol göstererek ilerlemesiyle peşine takıldım.

 

"Şişko olacağımı herkes hemen kabullenmiş." Diye homurdandım.

 

"Kimse öyle bir şey demeye çalışmıyor güzelim." Ömer'in sesiyle omuzlarımı bana ne dercesine oynattım. Gayet de öyle deniliyordu bir kere. "Bak yine aynı şeyi yapıyorsun." Demesiyle yandan ters bir bakış attım. "Ama yanlış anlamaman için susuyorum."

 

"Zaten ben hiçbir şeyi doğru anlamıyorum." Dedim suratım iyice düşerken. Konuşacağını anlayınca sol elimi kaldırıp konuşmasına engel oldum ki öyle de oldu, sustu.

 

"Aradığınız bir model var mı efendim?"

 

Kadının sorusuyla bakışlarımı etrafta gezdirdim. "Bilmiyorum. Bakınca karar veririm." Dedim ve ilerleyip elbiselere bakındım.

 

"Sen gidebilirsin, bir şey lazım olunca sesleniriz."

 

Ömerin söylediğiyle yanımızdaki kadın, "Tabi efendim." Diyerek yanımızdan ayrıldı.

 

"Niye kızı gönderiyorsun?" Dedim ters bir şekilde.

 

"Ben sana yardım ederim."

 

Cevap vermeden elime aldığım siyah bir elbiseyi süzdüm. "O olmaz." Onaylamaz sesiyle ne için dercesine bakışlarım kendisine döndü. Benim bakmam ile devam etti. "Birincisi çok kısa, ikincisi de." Diyerek elbiseyi kendi eline aldı. "Yavrum Allah için şu dekolteyi görmüyor musun?" Göğüs dekoltesini tabiri caizse gözüme sokmak ister gibi çekiştirdi.

 

"E ne var bunda?" Dedim bir şey olmadığını mimiklerim ile de gösterirken.

 

"Yavrum." dedi tane tane. Evet dercesine başımı salladım. "Bunu giysen bir yerini kapatmayacağının farkında mısın? Göğsün falan hep dışarıda kalacak!"

 

Sitemini görmezden gelerek elbiseyi, daha fazla mahvetmeden elinden aldım. "Alacağım bunu?"

 

"İnadına mı yapıyorsun?"

 

Evet

 

"Ne için inat yapacak mışım?" Diyerek arkamı döndüm. Söylediklerim, içimdekilerin zıttıydı tamamen.

 

"Allah'ım sabır." Dedi ve yine peşimden gelmeye devam etti.

 

"Böyle peşimde mi gezeceksin?" Durup kendisine döndüm. "Evet?" Dedi başka ne bekliyorsun der gibi. "Al o zaman tut aldıklarımı." Diyerek elimdeki elbiseyi ona uzattım.

 

"Sabır." dedi ama elbiseyi de tersçe elimden çekip aldı. "İnat uğruna aldığın elbiseyi bir de bana taşıttırıyorsun. Hayır eminim ki bir yerde de giymeyeceksin."

 

"Görürsün nerde giyineceğimi."

 

"Ciddi değilsindir inşallah." Cevapsız kalmam ile kolumdan tutup kendisine çekti. "Bu elbise içinde değil sana bakanı, sana gözünün ucuyla değen birini dahi hayatta bırakmam Rojda!"

 

Sinirlenmişti, hafif, çok minicik tırsmıştım ama belli etmemeye özen gösterdim. "Kimseye karışamazsın."

 

"Konu sensen herkese karışma yetkim var. Gerekirse kendime bile karşırım sen konusunda." Kaşlarını çatmış söylemini ciddiye almamı bekliyordu.

 

Lakin ben ciddiye almak yerine içten içe erimek ile meşguldüm.

 

"Anladın mı yavrum?" Kısık ve tehditkar sorusuyla yutkunmak ile yetindim.

 

Ama daha fazla öyle kalamayacağım için boğazımı temizleyip elinden kurtuldum aynı saniyede arkamı dönüp yürüdüm. Kalbim çok hızlı atıyordu şu an ve duymasını istemiyordum.

 

"Benim için atan kalbi benden kaçırma." Dedi dibimden gelen sesiyle. "Ve evet karımın her şeyini anlarım ben."

 

Tebssümle yürümeye devam ettim. Kendisine küs kalmama izin vermiyordu. Kurduğu cümleler yüzünden neden surat astığımı bile unutmak üzereydim.

 

"Ağzın iyi laf yapıyor kocacığım ama söylediklerini unuttum sanma." Ciddileştim bu sırada.

 

"Tüh be. Desene ucundan kaçırdık." Keyifli gelen sesiyle tekrar gülümsedim. "Tribine de nazına da razıyım. Yeter ki sadece bana böyle ol." İç çekip sustu.

 

"Sadece sanayım." Dedim kendimi tutamayarak.

 

Güldü sessizce. "Sadece bana."

 

Uzun sayılmayacak bir zaman diliminde Ömer'in getirdiği yerden hamilelik boyunca giymek için elbiseler aldım. Ardından beraber, şükür ki en son çocuk mağazasına girmiştik.

 

 

 

 

**********

 

 

 

YAZAR ANLATIMIYLA,

 

 

Ekrem Bey, girdiği kahvehanede gözleriyle bir süre etrafı taradı. Aradığı kişiyi bulunca adımları o tarafa ilerledi. Yalnız oturan adamın yanına geçince durup selam verd. "Selamün aleyküm."

 

Ramazan Bey, önündeki bulmacadan başını kaldırıp selam veren kişiye baktı. Tanıdığı sima ile başını sallayıp, "Aleyküm selam. " Dedi. Ardından eliyle karşısında bulunan sandalyeyi işaret etti. "Otursana Ekrem, kaldın ayakta."

 

Ekrem Bey yapılan davet ile geçip oturdu. Konuşacakları vardı, mecbur oturması gerekiyordu. Eşi Hülya Hanım, Ramazan Beye gidip Asuman'ın babası ile önden konuşmasını istemişti.

 

"Ramazan." Diyerek söze girmeye hazırlandı. Kendisi de kızını vermiş biri olarak zor olduğunu biliyordu bu durum. Aklına Azad Ağa ile konuşmaları gelmişti o anda. Ama o düşünceleri başını sallayarak atmak durumunda kaldı, zira karşısında kendisine meraklı gözler ile bakan komşusuna anlaması gerekenler vardı. "Benim seninle konuşmam gereken konular var."

 

Ramazan Bey her ne kadar merak etse de, "Önce bir çay ısmarlayalım sana." Dedi ve hemen kahvenin sahibinden Ekrem Bey için çay istemişti. Kaynamış olan çay, çok beklemden masalarına geldi. Ekrem bey çayı önüne alırken bir yandan da konuya girdi. "Benim oğlana." Diyerek duraksadı, nasıl bir anda böyle söyleyeceğini de hiç bilmiyordu. "Asuman'ı istemeye gelmek istiyoruz. Babası olarak önceden seninle konuşayım dedim. Rızan vardır?"

 

Ama Ramazan Bey bu olaya hiç şaşırmış gibi durmuyordu, daha çok haberi var ama sessiz duruyor gibiydi. Başını ağırca aşağıya, yukarıya salladı. Duymuştu, evdekiler ne kadar söylememekte ısrar etse de.

 

En büyük suçu kendisinde buluyordu, kimse de değil. Bugüne kadar ailesine fazla ilgili davranmamıştı. Kimse de gelip kendisi ile konuşmuyordu bu konu hakkında.

 

Konuşmak istiyor ama karşılarında onu dinleyecek baba olmadığını bildikleri için susuyorlardı aslında.

 

Ramazan Bey, bu kısmı kaçırıyordu maalesef.

 

"Kulağıma geldi bir şeyler Ekrem." Dedi derin bir nefes vererek. Ağır geliyordu. Kızından değil de evlenmek istediği adamın babasından bunları duymak. "Ne diyeyim, gelin müsait bir zamanda."

 

Ekrem Bey aldığı cevap karşısında memnunca tebessüm etmişti. Eşi korkuyordu çünkü, ya kızı istediği halde vermeseler diye. Bir süre isteme günü için konuşmuşlardı. Ekrem bey uzamasın diyerek 2 gün sonrası demişti, oğlu o gün çalışmıyordu çünkü. Ramazan bey ise itiraz etmemişti. Kendisi için de evdekiler için de uygun bir gündü.

 

 

 

***********

 

 

 

 

"Eren." Derken neşeli, heyecanlı çıkıyordu genç kızın sesi. "Niye sonradan söylüyorsun? Şimdi babam geldiğinde ben ne tepki vereceğim, nasıl davranacağım?" Düşüncesi ile eli ayağı birbirine girmişti Asuman'ın. Zira az önce Eren'den, babasının kendi babasıyla konuştuğunu öğrenmişti. Hatta sorunsuz şekilde iki gün sonrasına istemeye geleceklerini de.

 

"Güzelim." Dedi Eren, keyifli ses tonu ile. Kendisi de heyecanlıydı ama karşısındaki kadın kadar değil. Asuman uzun süredir görüşmüyoruz diyerek Eren'in çalıştığı yere gitmişti. Haberi de orada öğrenmişti. "Sakin mi olsan ha? Ne güzel, artık önümüzde bir sorun olmadan hayatımızı birleştirme yoluna giriyoruz."

 

Asuman göz devirdi. "Acaba onun için mi diyorum canım?" Suratı biraz düştü bu sırada. "Ben evlenme yoluna girdiğimiz için mutluyum ama babam..."

 

"Ne baban?"

 

"Ben ona söylemedim, Ekrem amcadan öğrendi. Ya bunun için tepki gösterirse? Ne bileyim? İstemede de bir şey olmaz değil mi?"

 

Eren anladığı ile kaşlarını çattı. "Sen söylemek istemişsindir Asu. Baban senin, ona anlatabileceğin bir ilişki kurmamışsa sen ne yapacaksın? Bu senden çok, Ramazan amcanın suçu. Kusura bakma."

 

Asuman yüzüne çarpan gerçeklikle kalbinin orta yerinde camların kırılıp, kendisine battığını hissetti. Canı yandı anlamsızca. Bildiği bir şeydi oysa. Gerçeği duyduğu için mi? Yoksa bu gerçeğin sevdiği adam tarafından söylenmesi mi canını yakmıştı?

 

Gülümsemek için zorladı kendisini. Ama bir hayli zordu. Babası kanayan yarasıydı, başkasından duymak ise kendisini üzüyordu. Elinde değildi. Babasıyla herkes gibi olan, baba-kız ilişkisini kurmak isiyordu ama yapamıyordu.

 

Bu onun suçu muydu? Yoksa onun böyle olmasını sağlayan babasının mı?

 

"Güzelim." Yanağında hissettiği el ile düşüncelerinden kurtulmak zorunda kaldı. "Sen üzül diye söylemedim valla." Eren söylediklerinden pişman olmuşçasına genç kızın , dolmuş olan gözlerine baktı. "Öyle bir anda ağzımdan kaçtı, sen öyle düşününce sinirlendim."

 

Başını salladı Asu. "Yalan bir şey söylediğin yok zaten." Gülümsemeye çalıştı. "Duyunca sadece."

 

"Duyurmam bir daha." Diyerek genç kızı göğsüne çekti.

 

"Duyurma lütfen." Dedi içindekileri tutamayarak. Duymak istemiyor, hissetmek istemiyordu bu acı gerçeği. "Üzülürüm."

 

Eren, "Üzmem." Dedi bir yemin verircesine. "Üzdürmem." Saçlarını okşadı Asuman'ın. Ama bilmediği bir şey daha vardı ki, genç kızın saçları hiç okşanmamıştı babası tarafından ve Eren bilmeden bir kez daha hissettirdi kanayıp kabuk tutmayan yarasını.

 

Asuman daha fazla duygusallaşmamak için yavaşça başını geriye çekti. Duygusallıktan nefret ederdi, hiç kimsenin onu o halde görmesini de istemiyordu o yüzden. Sevdiği adam bile olsa. Zira kendini kötü hissediyordu böyle olunca. "Ben gideyim, işini aksattın benim için zaten."

 

"Senin için değer." Diye cevapladı genç adam. "Dikkat et."

 

Eren, Asuman'ın alnına derin bir öpücük bırakırken genç kız konuştu. "Ederim, merak etme."

 

"Ararım seni."

 

Asu, "Bekliyorum." Diyerek Eren'in yanağına ufak bir buse koyup ayrıldı.

 

Gülümseyen yüzü arkasını dönünce soldu. Arkaya atıp düşünmek istemediği anlar bir bir, inat eder gibi hafızasında belirdi. Eve kadar böyle geçti. Ta ki kapının önüne gelene kadar.

 

Babasının şiddet göstereceğinden korkmuyordu, bugüne kadar da göstermemişi.

 

Korkusu bu değildi ki hiçbir zaman.

 

Babası yüzünden aralarına giren soğukluktu onu üzüp düşündüren.

 

Kapıyı çantasındaki anahtarla açıp, ayakkabılarını çıkardı içeriye geçti. Üzerindeki ince ceketi ve çantayı eline alıp önce salona baktı. Annesi komşuya gitmişti, abileri çalışıyordu. Babası da kahvedeydi zaten. Evde kimsenin olacağını düşünmüyordu ta ki salonda oturan babasını görene kadar. O kadar düşünceler içerisinde boğulmuştu ki, kapıda duran babasının ayakkabısını bile gözü görmemişti.

 

Streslenmişti istemsizce.

 

"Baba." dedi geldiğini belirterek.

 

Ramazan Bey başını kaldırıp kızına baktı, içindeki pişmanlıka. "Asuman." dedi. "Gel kızım hele şöyle."

 

Babasının çağırması ile heyecandan kalbi hızlanmaya başlamıştı bile. Elindekileri koltuğun bir köşesine bırakıp babasına çok da yakın olmayan bir yere oturdu, tıpkı aralarındaki mesafeli ilişki gibi.

 

Ramazan Bey, hayatında ilk defa bu uzaklıktan rahatsız olmuştu. Bunu en çok da bugün duyduklarından sonra fark etmişti. Buruk bir tebessümle kızına baktı. "Bugün Ekrem amcan gelip bir şeyler dedi bana."

 

Babasının konuşmasıyla bakışları kısa bir hareketle yere indi. Babası ile böyle konuşmayı sevmiyordu, bu konuları. Yine de sessiz kalıp başını salladı onaylamak ister gibi.

 

"Bana neden söylemedin?"

 

Söyleyemedim, diyemedi. Nasıl diyecektim, diyemedi. Sustu.

 

"Bu kadar mı uzağız kızım senle."

 

Evet, diyemedi. Sustu yine.

 

Zira fazlaca uzaklardı ama bunu babasına söyleyemiyordu. Tıpkı babasının kendisini yıllardır anlamadığı gibi.

 

Kalbinde yine kırılan bir şeyler hissetti bu düşünceyle.

 

"Ne diye ben senin evleneceğini başkasından duydum?"

 

Gözüne dolan yaşları durdurmak ister gibi dişlerini sıktı Asuman. Tıpkı bu evde anne babasının umursamamazlığını göz ardı edip yok saymaya çalıştığı gibi.

 

"Ben bunu hak ettim mi?"

 

Asuman da hak etmemişti. Anlamadılar bunu.

 

"Ben hak ettim mi baba?" Diye sordu Asuman. Dayanamamıştı artık. Onca psikolojik şiddete maruz kalmamış gibi kendisini haklı gören babasına sessiz kalamadı.

 

Ramazan Bey kızından gelen cevapla kaşlarını çattı, beklemiyordu böyle bir çıkışı. Asuman susamadı, devam etti. İçindekileri kusmak istedi belki de.

 

"Bu evde annemin bana küçümseyici bakışlarını, sözlerini. Senin beni hiçbir zaman görmeyişini. Bana ve benim yaşadıklarıma kör oluşunuzu hak ettim mi ben?" Gözünden damlayan yaşı tutamadı artık. Dolmuştu, hem de fazlasıyla. "Benim çok hak etmediğim şey var babam. Ama kimse görmedi, kimse umursamadı."

 

Ramazan Bey, kızının söyledikleriyle kendini kötü hissetti. Söylediklerinin bir kelimesi bile yalan değildi. "Neyinizi eksik ettim kızım?" Diye sordu, içindekileri saklamak isercesine.

 

"Sevgimi baba, sevgimi." Dedi Asuman acımasız ses tonuyla. "Benim babamı eksik ettin. Bir kız için en önemlisini eksik ettiniz."

 

Ramazan Bey oturduğu yerde daha fazla duramadı. Ayaklanıp, kızının aralarına koyduğu mesafeyi kapatıp yanına oturdu. Kızının bu kadar üzüldüğünü bilmiyordu.

 

"Kızım." dedi derin bir nefes eşliğinde. "Bilemedim ben, baba olmayı da, sizi görmeyi de."

 

"Gör istedim baba, çok uğraştım." Asuman hafifçe burnunu çekip babasına döndü. "Benim evlenmemi mi bekliyordunuz? Beni görmek için?"

 

"O nasıl söz öyle kızım." Eli kızının saçlarına gitti. Asuman'ın hissetiği duyguyla dudakları titredi. "Ben bilmem baba nasıl olunur. Şu yaşıma geldim hâlâ daha bilmiyorum. Benim babam bana baba değildi. Kimden öğrenecektim de size babalık yapacaktım?"

 

Sustu Asuman. Zira babasının dediklerinden çok saçlarını okşayan ele odaklanmıştı. Bunun için saatlerce oturup ağlayabilirdi. Ama sessiz kaldı şimdilik. Yavaşça ayaklanıp babasına bir şey demeden, çantasını ve ceketini alıp odasına gitti. Kapıyı kapattığı gibi gözünden düşen yaşa engel olmadı, devamına da...

 

 

 

 

**********

 

 

 

 

Girdiğimiz çocuk mağazasıyla gözlerim etrafta gezindi heyecanla. Ömer'e kızıyordum ama benim de şu an ondan farkım yoktu. Hevesle önden ilerleyip reyonların arasına girdim. Gördüğüm minik bebek takımlarına tebesümle baktım. Ne yani? Benim de böyle minicik bir bebeğim mi olacaktı? Yerdim ki.

 

"Ömer." dedim tüm tribi bir kenara bakara. "Şunların minikliğine, tatlılığına baksana."

 

Ben elime aldığım beyaz bir tuluma hayranca bakarken, "Fazla güzel değil mi?" Diye sordu. Başımı salladım. "Alalım hemen."

 

"Cinsiyetini bilmediğimiz için ne alalım acaba?" Diye sordum başımı kaldırarak.

 

"Sen beğendiğini al yavrum." Dedi tek dudağını keyifle kaldırırken. "Bir taneyle kalmayacağız ya." Yaptığı ima ile gözlerimi kaçırıp diğer bebek kıyafetlerine döndüm. "Gözlerini kaçırma hiç." Sesi dibimden geldiği için seslice yutkunmuştum. Ona baktığımda devam etti. "Ne de-" cümlesi bitmeden arkamızdan bir öksürük sesi gelince Ömer kısıkça küfür edip geri çekildi.

 

Arkamızı dönünce karşımızda Raşit abiyi, elinde sepetle gördük. "Ne var Raşit?"

 

Ömer'in sorusu ile Raşit abi başını çevirdiği yerden bize döndürdü. "Ağam." derken elindeki sepeti kaldırıp gösterdi. "Sepet getirmemi işaret etmiştin."

 

"Başlicam sepetine de ha."

 

Onlar tartışa dursun ben de bebek kıyafetlerine bakmaya devam ettim. Bir süre sonra Ömer tekrar yanıma geldi. Beğendiğim her şeyi ona da gösterip cevabını soruyordu. Ömer ise her beğendiğimi Raşit abiye verip sepete koymasını istiyordu.

 

Uzun bir süre bebeğimiz için, cinsiyetini bilmediğimiz için, her çeşit kıyafet almıştık. Gördükçe de çıkasım gelmiyordu, hoşuma gittiği bir gerçekti.

 

Raşit abi ve adını bilmediğim diğer bir kişi gelip aldıklarımızı alıp arabaya bıraktı. Ardından Ömer ile arabaya bindik. Raşit abi de arkamızdan binip bekletmeden arabayı çalıştırdı.

 

O ara çok yorulduğum için Ömer'in göğsüne uzandım. Bir şey demeden kollarıyla sardı beni. Ben de telefonumu çantamdan çıkarıp bir süre telefonda gezindim. Ta ki gördüğüm şeye kadar.

 

Doğrulup, bir ekranda gördüğüme bir de Ömer'in yüzüne bakıyordum. Bana 'ne oldu' dercesine bir bakış atınca elimdeki telefonun ekranını ona dönderdim. "Canım bundan istiyor."

 

"Ne bu?" Diyerek telefonu elimden alıp kendisi baktı.

 

"Çiğ et mi ciddi ciddi?" Başını kaldırıp sorduğu soruya göz devirdim.

 

"Suşi bir kere o."

 

"E aynı şey işte."

 

"Değil." Dedim itiraz kabul etmeyen bir tonda. Sanki çok yemişim gibi. "Canım istiyor. Almayı düşünmüyor musun?" Kollarımı göğsümde birleşirmiş kendisinden bir cevap bekliyordum.

 

Bu halime karşı gözlerini yumdu. Derin bir nefes aldıktan sonra açıp, bana bakmadan. "Raşit, konağın önüne geldiğimizde eşyaları yukarı çıkarın. Benim bir işim var." dedi.

 

"Ben de geliyorum." Dedim kendisine bakarak.

 

"Tamam yavrum, sen de gel." dedi.

 

Kısa süre sonra araba konağın önünde durmuş, Raşit abi ve iki adam aldıklarımızı içeriye taşımıştı. Biz de öne geçtik. "Paket mi yaptırayım? Yoksa alacağımız yerde mi yiyelim?"

 

"Alacağımız yerde yiyelim." Dememle başını sallayıp arabayı çalıştırdı.

 

Bu sefer uzun sürmemişti bulması. Bir mekanın önünde durunca arabadan inip, içeriye girdik. Bize gösterilen yere oturunca, Ömer beklemeden yanımızda gelen kişiye siparişi vermişti.

 

Canım, her ne kadar hiç yemesem de istiyordu. Ve sanki yemesem ölürdüm. Tadını da çok merak ediyordum. E sabahtandır bir şey yemediğimiz için üzerimde açlık da mevcuttu. Bir gözüm sürekli hareket eden garsonların üzerindeydi. Sanki onlara bakarsam daha hızlı gelecekmiş gibi hissediyordum.

 

"Yavrum." Sesiyle kendisine baktım. "Bakıp durma, zaten getirince görürsün."

 

Omuzlarımı oynattım. "Heyecanlandım."

 

Güldü bu halime. "Yerim heyecanını." Ben de gülümsedim söylediğine. "Ye de, benim için önemli olan o."

 

Başımı sallayıp tekrar garsonlara baktım. "Getirirlerse yiyeceğim."

 

Çok da kısa sayılmayacak bir süre sonra şükür ki siparişlerimiz gelmişti. Sorsanız çeşitlerini bilmezdim ama işte tadını merak edince böyle oluyordu.

 

Elime aldığım çatal ile gözüme güzel gelen bir tanesini alıp büyük bir aşkla ağzıma attım.

 

Atmaz olaydım...

 

Çiğnedikçe ağzıma gelen değişik bir tad vardı ve onu hiç beğenmemiştim. Ve ne olduğunu da anlamamıştım.

 

Ömer ise karşımda durmuş yediğim şeyden dolayı benden bir tepki bekliyordu. Zorla gülümsemeye çalıştım lakin ağzımdaki lokma beni zorluyordu. Ben istedim diye o kadar gelmiştik beğenmediğimi söylemek istemiyordum.

 

Ama zordu.

 

Yutamadım ağzımdakini. Damağıma değdikçe midem ağzıma geliyordu.

 

"Ne oldu yavrum? Beğenmedin mi?" Başımı salladım beğendim dercesine. "Ee suratının hali ne?"

 

Kusmak istiyorum, daha ne olsun?

 

"Beğenmediysen yemek zorunda değilsin."

 

Ağzımdaki lokma çiğnedikçe büyüyordu sanki, aynı şekilde kusma isteğim de.

 

Daha fazla dayanamayıp elimi ağzıma kapatıp koşar adımla masadan kalktım. Lavabo görünen bir yerde olduğu için çok şükür ki aramak zorunda kalmamıştım.

 

Boş bir kabine girip kustum, sanki bu anı bekliyormuş gibi midemde ne var ne yok boşaltmıştım.

 

Kabinden çıkıp lavaboda elimi yüzümü yıkayıp, ağzımdaki tadın gitmesi için de bir kaç kez ağzıma su çalkalamıştım.

 

Tuvaletten çıktığım gibi Ömer'i karşımda gördüm. "Daha iyi misin?" Diye sordu yanıma gelip. Başımı salladım iyi olduğumu belirterek. "Hayır madem kusacaksın ne diye istiyorsun anlamadım ki?"

 

Kaşlarımı çattım söylediğine karşılık. "Canım çekti!" Dedim sinirle. "Ne yapayım? İstemeyeyim mi?"

 

"İste yavrum, canın ne istiyorsa bana söyle tamam mı?" Dedi belimden tutup ilerletirken. Masaya gelince çantamı eline alıp oradan ayrılmamızı sağladı. "Şimdi gidelim de sana gerçek bir yemek yedirelim."

 

Suratımı assam da bir şey demedim. Haklıydı da. Bir de zira gerçekten gerçek anlamda yemek yemeye ihtiyacım vardı.

 

Dediği gibi beni gerçek bir yemek yemeye getirmişti. Suşi lokantasından çıkıp kendimizi kebap lokantasında bulmuştuk.

 

Önümde duran çeşit çeşit kebaba aşık gözler ile bakıyordum. "Doğru seçim işte budur." Diyerek Ömer gömleğinin kollarını hafifçe kıvırıp eline bir lavaş aldı. Ardından o lavaşa önümüzde bulunan köfteden koydu. Soğanıdır falan eksik etmedi. Sardığı dürümü en son bana uzattı. Bakışlarım dürüme döndü. Utanmasa gözümden kalpler fışkıracaktı. "Afiyet olsun karıma."

 

Dürümü elinden aldığım gibi bir ısırık aldım. Ağzıma gelen tad ile gözlerimi yumdum. Benim ihtiyacım olan şey buymuş dedim. Allah'ım şükür dedim.

 

Gözlerimi açtığımda bana bakan, bir çift keyifli gözle karşılaştım. Utanmasam Allah razı olsun diyecektim, o kadar ki iyi gelmişti. Ağzımdaki lokma biter bitmez. "Teşekkür ediyorum kocacığım, ihtiyacım olan şey buymuş."

 

"Bundan sonra Mardin yemeklerini aşermeni öneririm." Diyerek bir dürüm daha yapmaya koyuldu. Ben elimdekini bitirmeden onu da önümdeki tabağa koydu.

 

"E sen?" dedim dolu dolu ağzımla.

 

"Önce karım, sonra çocuğum." Dedi tebessümle. "En son ben."

 

"Olmaz öyle." Dedim kaşlarımı çatarak. Elimdeki dürümü kendisine uzattım. "Hadi ısır bir parça, yoksa yemem ben de."

 

Israr ettiğim için uzanıp büyükçe bir ısırık aldı. "Allah'tan önce ben ve çocuğumdu." Dedim ters bir bakışla. "Rızkımızı yiyorsun." Diyerek aldığı lokmanın büyüklüğünden bahsettim.

 

Şok olmuş surat ifadesi ile bana bakıyordu. Azğındaki lokmayı da çiğnemeyerek durmuştu. Güldüm bu haline. "Tamam tamam şaka yaptım, gül diye."

 

"Bu nasıl şaka Rojda'm?" Yüzü anlık rahatlamıştı. "Az kalsın ağzımdakini çıkarıyordum."

 

"Saçmalama." Dedim hızla. "Sadece şaka yapmak istedim."

 

Ağzındaki bitince, "İşte nasıl ciddi baktığını anla." dedi imayla.

 

Omzumu oynatıp yemeğime döndüm. Valla çok güzeldi ha.

 

 

 

 

 

**********

 

 

 

 

Sonunda eve gelebilmiştik ama şöyle bir şey vardı ki yorgunluktan ölüyordum. İçeriye girip Berivan Daye ve Azad babaya selam verip bir süre yanlarında oturmuştuk. Ardından yorgun olduğumuzu belirterek yanlarından ayrılıp odamıza çıkmıştık.

 

Şöyle bir gerçek vardı ki Aldığımız eşyalar poşetlerde bir şekilde yatağımızın önündeydi. Hayır bir de onları yerleştirmek vardı.

 

Onları şimdilik görmemezlikten gelip banyoya geçtim, elimi yüzümü yıkadım. Odaya tekrar geçince bu sefer dolaptan pijamalarımı çıkarttım, giymek için de yatağın üzerine bıraktım. Ömer de bu sırada benim arkamdan banyoya girmişti.

 

Üstümdekileri çıkartıp sadece iç çamaşırlarımla kalınca Ömer banyodan çıktı. "Yavrum."

 

Elime aldığım alt pijamayla durup kendisine baktım. Bakışları benden çok karnımdaydım. Tebssüm ettim istemsizce. "Durumu nasılmış bebeğimizin?"

 

"İyidir sanırım." Dedim. "Annesine çok iyi bakan biri var, iyi olmaması imkansız."

 

"Kurban olurum ben o anneye." Yaklaşıp alnıma sıcak dudaklarını bastırdı. Bir eli çıplak karnımın üzerinde gezindi. Hissetmek ister gibiydi, aynı saniyelerde bakışları da karnıma indi.

 

İki elim, elinin üzerine kapandı. Bakışları merakla yüzüme kalktı. "Dünyanın en güzel babası olacaksın."

 

Güldü ama tek kaşı da havalanmıştı haylazca. "Güzel derken?"

 

Gülerek göz devirdim. "Yakışıklı babası." Diye düzelttim. Başını şimdi tamam dercesine oynattı. "En güzel seven babası, en iyi babası. Tabi bir de kıskanç olacağını unutmayalım."

 

Son söylediğimle bu sefer o göz devirdi ama keyifle. "Her seferinde bunu söylüyorsun. Sanki ne yaptım?"

 

Gözlerim inanmıyorum dercesine büyüdü. "Hiç masumlaşmaya çalışma. Yaptıkların gayet göz önünde." Dedim hatırlamasına yardımcı olarak. "Sayayım mı istersen?"

 

"Yok karıcığım." dedi itiraz kabul etmez tonda. "Çok az kıskançlığım olduğu için hatırlamazsın." Bunu derken benimle eğleniyordu, zira kendisi de kendinin farkındaydı.

 

"Aynen ondan kocacığım." Diyerek hafifçe uzaklaşıp alt pijamamı giydim. "İnanıyorum sana." Bu sefer elim üst kıyafetime uzandı. Giyerken Ömer'in dediğini işittim tabi. "İşte böyle de her türlü kocana inanacaksın."

 

Gülüp arkamı döndüm ve yatağa oturdum. "Neyse." Suratım düştü gördüğüm poşetlerle. "Şunların dolaba yerleşmesi gerekiyor." Şimdilik katlayıp koyacaktım. Doğuma bir iki ay kala yıkayıp tekrar yerleştirecekim.

 

Ömer'e baktığımda poşetlere bakıyordu. "Tamam." Dedi bana dönerek. "Ben yapayım, nasıl yapılacaksa."

 

"Valla mı?" Dedim hevesle.

 

Başını gülerek salladı, bu halime karşı. "Valla." Bu teklifi havada kapıp "Tamam." Dedim ben de.

 

Böylece ona nasıl yapması gerektiğini gösterip yatak başlığına yaslandım. O kıyafetleri katlarken elime telefonu alıp aramak istediğim kişinin numarasına tıkladım.

 

Bir kaç çalışın ardından telefon yine neşeli şekilde açılmıştı. Gülümsemeden duramadım enerjisi karşısında.

 

"Asu'm" Dedim büyük bir özlemle. Uzun zamandır buluşamıyorduk yüz yüze. Plan yapıp buluşmak için aramak istemiştim.

 

"Rojda'm." Dedi heyecanlı sesi ile. "Nerdesin kız." Diyerek arkasından sitem etmeyi de ihmal etmedi. "Sana önemli, hatta çok çok önemli bir haberim var."

 

Ciddi bir şey söyleyeceğini anlayınca biraz doğruldum. "Ne oldu?" dedim heyecan ve merak karışımıyla.

 

"İki gün sonra..." Diyerek duraksadı. Merakım git gide ağırlaştığı için. "Ay heyecanlandırmasana." dedim, hafif yüksek sesle konuştuğum için Ömer de elinde mavi bir bebek üstüyle bana döndü, ne oldu dercesine. Gözlerimi bir şey yok der gibi açıp kapattım.

 

"İstemem var Rojda."

 

"Ne?" Dedim şaşkınlıkla. "Ben niye yeni öğreniyorum?"

 

"Çünkü yeni oldu sayılır. "dedi. Ardından gün içinde olanları kısaca açıkladı.

 

En son, merak ettiğim bir konuyu sordum. "Baban ne dedi?" Asuman çoğu zaman ailesi ile ilgili konuları konuşmaktan rahatsız olurdu. Sevmiyordu. Çünkü kendini de üzüyordu anlatırken. Her ne kadar ağlamasına kıyamasam da en yakın arkadaşımı, tek bırakamazdım.

 

"Babam." Duraksadı, nasıl konuşacağını bilmiyordu, bunu biliyordum. Hep böyle olurdu çünkü. Duraksardı, ne diyeceğini, nasıl diyeceğini bilemezdi. "Ekrem amcadan öğrendiği için buruktu. Bana, senden niye duymadım. Bana niye söylemedin de evleneceğin adamın babasından duyuyorum dedi."

 

"Senin cevabın ne oldu güzelim?" Ne kadar umursamaz gibi dursa da etrafa, aile içindeki her şeyi en ince ayrıntısına kadar umursuyordu.

 

"Dayanamadım Rojda." İç çekip devam etti. "Beni yıllar boyunca umursamadılar ama bunun için gelip bana haklılarmış gibi tavır sergiliyorlar. Onlara anlatabileceğim bir ortam kurmamaları benim suçum mu?" Sesindeki kırıklığı hissettim.

 

"Senin suçun yok. Sakın da böyle düşünüp kendimi üzme."

 

"Üzüyorlar. Göz göre göre hem de. Anlatmama rağmen. Bilmiyorum." Bir hıçkırık sesi geldi. içim yandı aynı saniyede. "Biliyor musun Rojda? Babam bugün hayatımda ilk kez saçlarımı okşadı. İlk defa ya."

 

"Asuman." Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

 

"Benim saçlarım babam tarafından hiç okşanmadı, bugüne kadar. Ne tepki vereceğimi bile bilemedim. Kalkıp odama gittim."1

 

"Yanına geleyim mi?" Diye sordum yataktan kalkarken. "Yüz yüze görüşelim."

 

Burnunu çekme sesi geldi. "Şimdi geç oldu."

 

"Saçmalama, istersen gelirim hemen."

 

"Gerek yok valla bak. Hem zaten iki gün sonra istemem var. Şimdi yat uyu sen." Diyerek itiraz etti. "Hem benim yeğenimin dinlenmeye ihtiyacı var. Eğer yeğenimi yorarsam babası kızar." Bunları bir nevi acılarını arkaya atmak için söylüyordu. Fark ediyordum ben.

 

Her ne kadar gitmek istesem de Asuman'ın üst üste itiraz etmesiyle susmak zorunda kalmıştım. Telefonu kapatıp suratım asık şekilde yatağa oturdum.

 

"Yavrum." Ömer de hemen gelip yanıma oturdu. "Ne oldu öyle?" Sorusu ile Asuman'ın anlatmamdan rahatsız olacağı konuları es geçerek üstten şekilde anlattım.

 

"Yaptın mı sen?" Diye sordum sonrasında, başka konuya geçerek.

 

"Tabi." dedi tek kaşı da başka ne bekliyordun dercesine havalanırken.

 

"Bakayım." Ayağa kalkıp dolabın önünde durdum. Gördüğüm manzara ile şok oldum resmen. "Ömer bu nasıl düzeltmedir Allah aşkına?!" Sitemle kendisine baktım, bir elim de sözde katladığı kıyafetleri gösteriyordu. "Poşetleri direkt dökseydin daha düzenli dururdu." Dedim, zira katlanmadan çok kıyafet dağı oluşmuştu resmen.

 

"Ne olmuş ya? Gayet güzel bence."

 

"Güzel olan bir şey görmüyorum ben ama?"

 

"O kadar mı kötü ya?" Dedi ciddi olduğumu anlayınca. Başımı onaylar şekilde salladım. "Emeklerime yazık be."

 

"Neyse." dedim omuzlarım çökerken. "Yarın hallederiz artık." Adımlarım yatağa doğru ilerledi.

 

"Yağmur gelip yardım etsin sana."

 

"Yarın bakarız." Dedim yatağa girerek. "Uyumam gerek şu an."

 

"Uyuyalım." dedi ve hızla dolaptan bir pijama altı çıkardı. Üzerini değiştirip pijamasını giyip yatağa girdi. Girer girmez de direkt kendisine yanaşıp göğsüne sokuldum.

 

"İyi ki varsın kocacığım."

 

"İyi ki varsın." Dedi başıma öpücük koyarak. "İyi ki varsınız." Diyerek de bir elini aramıza koyup karnımı okşadı.

 

 

 

**********

 

 

Nasıl buldunuz bölümü? Yorumları şöyle alalım 👉

 

Rojda, Ömer hatta Raşit'in de olduğu kısımlarda gülmekten fenalık geçiriyorum ahshahshahahahaah

 

Canım gram suşi çekmiyordu. Yersem muhtemel sonum Rojda gibi olurdu

 

Asuman, üzümlü kekim🥺 çok duygulandım be yazarken.

 

Hatırlatma! Ben dram kadınıyım. Bayılıyorum, ne kadar zırlasak da.

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.

Bölüm : 13.12.2024 00:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...