Kalbimde durmak bilmeyen bir heyecan çarpıntısı vardı. Geçecek gibi de asla görünmüyordu. Sağ elimi kaldırıp kalbimin üzerine koydum ve derin nefesler almaya çalıştım. Yanıma gelen adam ile bakışlarım kendisine döndü. En az benim kadar o da heyecanlıydı. Gözlerindeki parıltı bunu ele veriyordu.
Elimi kalbimin üzerinden çekip avuç içime bir öpücük bırakarak, kendi avuç içine aldı. "Sakin kal güzelim. Sana ve çocuğumuza bir şey olmasını istemem." Gözleri, kendini belli etmiş olan karnıma kaydı. Işıldayan gözleri biraz daha parladı.
Bana bakarken, karnımdaki bebeğimize bakarken ki ışıldayan gözlerini bir ömür boyu izleyecek kadar seviyordum.
Son kez derin bir nefes aldım. Başımı sallayarak. "Tamam." Dedim. "Sakin olacağım." Sol elim karnımın üzerinden bebeğimi hissetmek istercesine ordan ayrılmıyor ve yavaş hareketlerle karnımda geziniyordu.
"Gidelim." Dedi tuttuğu elimi sıkarak. "Öğrenelim bakalım. Çocuğumuzun kız mı, erkek mi olacağını. Tabi eğer izin verirse." Tamam dercesine başımı sallayıp yürüyüşüne ayak uydurdum.
Evet, bebeğimiz sonunda cinsiyetini öğrenebileceğimiz o aya gelmişti. Tamı tamına dört buçuk aylıktı şu an. Son seferinde geldiğimizde, doktor hanım cinsiyetini öğrenmek istemiş ama küçük bebeğimiz buna izin vermemişti. Umarım ki bu sefer öğrenebilirdik.
İçimdeki o heyecan da bugün öğreneceğimizi söylüyordu. Öyle olmasını umuyordum en azından.
Hastaneye giriş yaptığımız gibi artık alıştığımız o yollardan ilerledik. Yürüdükçe kalbimin atış hızı sanki saniye saniye artıyor gibiydi. Ve her geldiğimizde de aynı duygu beni sarmalıyordu. "Ömer." Dedim kısık sesle mırıldanarak.
Yandan bir bakış attı. "Ne oldu yavrum?"
"Durduramıyorum ama heyecanımı."
Küçük bir kıkırtı dökültü dudakları arasından kulağıma doğru. Lakin bu yine heyecanımı bastırmaya yetmemişti. "Ne ya?" Dedim kaşlarımı çatarak. Ben ciddiydim. "Durduramıyorum heyecanımı. Yardımcı olsana bana." Ellerini sıktım ciddiyetimi göstermek adına. Ne kadar etkili oldu orası ayrı.
"Düşünme." Diyen sesi ile kendisine odaklandım. "Şu an hastanede olduğumuzu aklından çıkar."
Umutsuz bir mırıltı çıkardım. Sol elim hala karnımın üzerindeyken kaşlarımı çatıp yandan kendisine baktım. "Karnımdaki çocuğu hissediyorum." Dedim imayla. "Ayriyeten nasıl çıkartayım? Hastane koridorunda yürüyoruz farkındaysan!"
Sitemli çıkan sesime aldırış etmeden sakin bir ton ile konuştu. "Gözlerini kapat."
"Düşmemi mi istiyorsun?" Dedim tersçe.
"Bir dinlersen karıcığım, sana hastaneyi unutturacağım. Müsaaden var m?"
"Off peki." Dedim kendisine bakarak. "Ama tut beni tamam mı?"
"Her zaman." Dedi. Yaklaşıp elini belime koydu. "Kapat hadi gözünü." Başımı sallayıp kendisine ayak uydurdum.
Bir adım atmamız ile irkilerek gözlerimi açtım. "Çok korktum." Dedim ani bir tepki ile.
Bu halim karşısında gülmemek için kendisini zor tutarken, "Kapat gözlerini Rojda'm." Dedi, tekrar başımı sallayıp gözümü kapattım ama bu sefer bir elimle koluna yapışmak suretiyle sıkıca tutundum. "Şimdi seninle beraber bir bahçede olduğumuzu hayal et."
"Hâlâ hastane kokusu alıyorum ama." Romantik anımızı bölmek istemezdim ama buram buram hastane kokusu geliyordu burnuma.
"Papatya kokusunu aldığını hayal et." Başımı salladım ve odaklanmaya zorladım kendimi. "Bak ben alıyorum." Saçlarım arasından içine çektiği bir nefes beni gülümsetmişti.
Ve evet haklıydı heyecan yerini yavaş yavaş normal kalp ritmine bırakıyordu.
Doktorun odasına girene kadar bu hâl böyle devam etmişti. Heyecanım durmuştu lakin kalbim, doktorun odasına girmemizle tekrar eski ritmine döndü. Bu heyecan doktorun konuşma boyu anlattıkları, sedyeye oturmam, karnıma jel sürülmesine kadar gibi uzayan bir listeyle devam ediyordu. Şu an da Ömer'in elini tutmuş ve ultrason cihazına gözlerimi dikmiştim tabiri caizse.
Ömer ise beni sakinleştirmek ister gibi avuç içindeki elimi okşuyor aynı zamanda da bir diğer eli saçlarımda geziniyordu. Hızla atan kalbime rağmen sakin durmaya çalışarak gözlerimi ayırmadan ekrana bakıyordum.
Odada önce kalp atış sesleri duyuldu.
İçim gide gide gülümsedim duyduğum sese karşı.
"Bakalım bu sefer görünecek mi?"
Doktor hanımın söylediğiyle kısa bir an bakışlarım Ömer'e döndü. O da aynı saniyede bana bakıp göz kırptı. Ona tebessümümü sunup tekrar doktor hanıma döndüm.
Anlayabilecekmişim gibi gözlerimi ekrandan ayırmıyordum. Hakikaten. Bunlar nasıl dört aylık bir bebeğin cinsiyetini anlıyordu?
"Sanırım görünecek gibi." Derya Hanımın sesiyle düşüncelerimden kurtuldum.
"Gerçekten mi?" Doktor hanım onaylar şekilde başını salladı.
"Öyle görünüyor." Karnımda duran cihazı hareket ettirerek bir yerde duraksadı. "Göründü." Dedi büyük bir heyecanla.
"Neymiş cinsiyeti?" Duyduklarımla heyecanım artmış ve doğrulmaya çalışmama yetmişti. Lakin Ömer buna engel olmuş ve ben kalkamadan beni durdurmuştu. "Sakin ol yavrum?" Ömer'e bakmadan başımı sallayıp doktorun söyleyeceğine dikkat kesildim.
"Bebeğinizin cinsiyeti erkek."4
Söyediği beni sevindirmişti aslında. Zira babasına benzeyen, onun gibi olan bir çocuğumuzun olmasını isterdim. Ve öyle de oluyordu. Yüzümdeki geniş tebessüm ile hemen yanı başımda duran adama döndüm.
Yüzündeki ifadeyi anlayamadığım için kaşlarımı çattım. "Ömer?" Boğazını temizleyip bana baktı. "Ne bu halin?"
Gülümsedi yavaşça. "Ben kız bekliyordum."2
Söylediğine karşılık gülmemek için kendimi zor tuttum. Zira yüzünde çok masum bir ifade vardı. "Neyse." Diye devam etti istifini bozmadan. Doktor hanım kalkmam için masasına geçerken, Ömer karnımı silip beni ayağa kaldırdı. "Bir dahaki sefere artık." Kulağıma kısık sesle söyledikleri gözlerimin açılmasına sebep verirken o bunu umursamayıp beni kendisiyle ilerletti.
**********1
Hastaneden çıkar çıkmaz arabaya binmiştik. "Ayy şimdi bizim bir oğlumuz mu olacak?" Ömer'e dönüp heyecanla konuşmam, onu gülümsetmişti.
"Evet güzelim oğlumuz olacak." Başıyla da beni onaylıyordu. Baktığı yoldan gözlerini kısa süreliğine çekip bana döndürmüştü. "Da, sen niye bu kadar mutlusun?"
Gülümsedim. "Çünkü sana benzeyecek." Kaşları öyle mi dercesine havalandı.
"Öyle mi?" Diyerek de seslice dile getirmişti.
Başımı sallayarak onayladım. "Yani tabi daha belli değil ama ben sana benzesin istiyorum." Kendisine biraz daha döndüm. "Benzer değil mi? Yani benzerse güzel olur tabi. Ne de olsa ben öyle istiyorum."
Arabanın içinde yankılanan kahkahası beni biraz düşünmeye zorladı. Ne dedim ki ben?
"Demek bana benzesin istiyorsun?"
"Evet." Dedim, başka ne bekliyorsun dercesine. "Ne var bunda?"
"Çok şey var." Dedi küçük bir göz kırpma eşliğinde.
"Neymiş o?" Meraklıydı soru şeklim.
Kaşlarım havalandı. "Öyle çünkü." Derken gayet rahattım. "Yalnız." İşaret parmağımı sorgular şekilde kendisine uzattım. "Çocuğumuzun erkek olacağını öğrenince suratının bir tuhaf olması gözümden kaçmadı değil."
"Nasıl ki sen bana benzeyen bir oğlumuz olsun istiyorsan. Ben de sana benzeyen bir kızımız olsun istiyordum." Bana göz kırparak tekrar yola döndü. Derin bir iç çekti. "Kısmet diğer çocuklarımıza artık."
"Diğer çocuklarımız derken?" Kaşlarım vereceği cevabın merakıyla havalanmıştı.
"Bir taneye duracağımızı sana inandıran nedir karıcığım?"
Afalladım cevabıyla. "Aklındaki sayıyı söyle sen bana?"
"Şöyle bir futbol alt yapısı fena olmaz." Dönüp tepkime baktı. "Ne dersin?"2
Çüş derdim. "Çüş derim." İçimdekini seslice de dile getirdim.
Cevabımla yine gülmüştü. "Açık sözlülüğüne hayran kaldım güzelim."
"İstediğin çocuk sayısı beni afallattı kocacığım, kusura bakma."
Daha çok şey konuşmak isterdim lakin arabada yankılanan telefon melodisiyle susmak zorunda kaldım. Telefon Ömer'in di. Ve telefonu, arabaya bağlı olduğu için kimin aradığını görebiliyordum.
"Ne oldu?" Diye sordu yanımdaki adam.
"Ömer Bey." Diyen ses asistanına aitti. "Akşam için uçak biletiniz hazır, başka bir şey var mı? Halletmemi istediğiniz?"
Ömer'in asistanı Nermin'in söyledikleriyle şaşkınca Ömer'e döndüm zira bir yere gideceğinden haberim yoktu. Ömer, benim ona bakmamla kısa bir bakış atmıştı bana.
"Tamam, Şimdilik bir şey yok." Telefonu kapatmasıyla kaşlarımı çattım.
"Nereye gidiyorsun? Ve benim niye haberim yok? Bir de uçakla? Bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun ağam?" Sonlara doğru sesim kırık çıkmıştı. Bir yere gideceğini bana söylememişti çünkü.
"Sakin ol yavrum." Söylediği beni asla sakinleştirmiyordu lakin. "İstanbul'a gidiyorum."
"Birincisi gitmişken orada başlayan inşaata bakıp kontrol etmek."
"İkincisi de bir arkadaşımın düğünü var, oraya davetliyim?"
"Bensiz mi?" Dudaklarım küskünce büzülmüş, kendisinden bir cevap bekliyordum.
"Hamilesin yavrum." Daha ne olsun dercesineydi söylemi.
"Ee yani?" Tek kaşım, bunu bir sorun olarak görmüyorum der gibi havalanmıştı.
"Yol sana iyi gelmez." Dedi. "Hasta olabilirsin, mide bulantın olur falan."
"Olmaz. Hem doktor hanım bir sorun olmaz diye önceden söylemişti."
Bana baktı kısa bir süre. "Gelmek mi istiyorsun?"
Hevesle başımı salladım. "Evet."
Başını salladı. Bana bir cevap vermeyip telefondan bir şeylere bastı, ben ise onu meraklı gözlerle izliyordum.
"Efendim." Arabanın içinde tekrar Nermin'in sesi yankılanmıştı.
"Bir bilet daha ayarlıyorsun."
"Tamam Ömer Bey, kim için olacaktı?"
"Karım için." Dedi bana göz kırparak. "Yalnız alacağın bilet benim yanım için olsun." Diye telefondaki kadını uyarmadan durmadı.
Nermin 'Tamam.' Deyince kapandı telefon. "Teşekkür ederim." Demeden duramadım.
**********1
Konağa gelmemizle içeriye girdik. Berivan dayeler bizi bekliyorlardı. Daha doğrusu onlar da cinsiyeti merak ediyorlardı dersek daha doğru olurdu. İlk önce bu haberi onlara vermiş sonra odamıza çıkmıştık. Her ikisi de çok sevinmişti. Lakin bu sevinme cinsiyetin erkek olduğunu öğrendiklerinden değildi, kız olsa da aynı tepkiyi göstereceklerinden emindim.
Açık olan valize Ömer'in en fazla üç gün kalacağız demesiyle ona göre kıyafetlerimi yerleştiriyordum. Yanıma aldığım kıyafetler normaldi, yalnızca düğün için yanıma abiye almıştım.
Bu abiye de karnım henüz yokken Ömer'in ısrarlarıyla kendime, daha doğrusu Ömer'e inat olsun diye aldığım elbiseydi. Şu an karnım şiş olduğu için önceden aldığım ve giymediğim abiyeler şu an bana olmazdı. Bu abiyeyi de büyük beden olarak aldığımdan dolayı olma ihtimali yüksekti.
Benim valizim hazır olunca banyodaki ve henüz çıkmamış olan kocama doğru ilerledim. Yüzündeki köpükler tıraşa yeni başladığını gösteriyordu. Ömer'in her hali gibi bu hali de çok iyiydi. İç çekmek suretiyle banyodan içeriye girip kendisine yanaştım.
Beni fark etmesiyle bakışları bana döndü. "Yavrum?" Hmm diye bir mırıltı çıktı dudaklarım arasından. "Hazır mısın?" Başımı salladım. "Ben de şunu halledeyim, hazır sayılırım."
Eline aldığı permatik ile yavaşça sakallarını almaya başladı. "Ömer." Diye seslendim. Sesimle elindeki permatikle bana baktı. "Ben de yapayım mı?"
Tek kaşı usulca yukarı doğru kavislendi. "Oyun mu bu güzelim? Ne yapıyorsun?"
Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Yapayım mı? Azıcık. Hem merak ettim yani ne olmuş?" Baş parmağımı ve işaret parmağımı bir araya getirip hafif bir boşluk bıraktım. "Şu kadarcık yapayım." Dedim dudaklarımı büzerek.
Bu halim karşısında omuzlarını düşürüp iç çekti. "Gel." Dedi en son, elindeki permatiki de indirerek.
Hevesle önüne geçtim. Dudaklarımda oluşan sırıtmaya karşı yapacak bir şeyim yoktu. Elindeki permatiki alıp gözlerine baktım. "Nasıl yapacağım?"
Bir elimi tutup boynuna koydu. "Böyle daha rahat yaparsın." Derken çapkın bir gülümseme sunmuştu bana. Güldüm bu haline. Permatik bulunan elimi kaldırıp, "Aşağıdan yukarıya doğru yapacaksın." Dedi.
Başımı sallayıp boynuna odaklandım. Permatiki yavaş şekilde boynuna koyup aşağıdan yukarı doğru kaydırdım. Yaptığım yer temiz olunca bakışlarım memnuniyetle gözlerine kalktı, o zaten bana bakıyordu. "Yaptım." Dedim, çok büyük bir şey başarmış gibi.
"Aferin karıma." Dedi bir elini saçlarıma götürüp okşarken.
Tekrar işime dönmek suretiyle başımı eğdim. Ne kadar geçti bilmiyorum ama en sonunda bitmişti. Bir de azıcık yapacağımı söylemiştim, ama şu an sakallarını tümüyle ben kesmiş oluyordum. Yorulmuştum bu da ayakta durmaktandı sanırım "Çok güzel oldu." Dedim eserime büyük bir gurula bakarken.
Aynadan kendisine baktı. Yüzünü inceledikten sonra yine bana döndü bakışları. "Karım yapmış, kötü olma ihtimali mi var?" Ardından elini ve yüzünü köpükten arındırmak için yıkadı.
Yüzünü yıkayıp kurutmasıyla dayanamayıp yaklaştım ve ademelmasını öptüm. Tam öptüğüm sırada bilerek yutkunması gözümden kaçmadı. Geri çekilmemle elleri belime dolandı. "Yalnız sonunda hep böyle bir performans göstereceksen bundan sonra sakallarım sana emanet."
Gülümsemem yüzümden eksik olmadan cevapladım. "Benim için uygundur."
Bu halim onu memnun ederken yaklaşıp alnıma bir öpücük bıraktı. "Hadi, geç kalmadan evden çıkalım." Diyerek bir elini belimden çekmeden, beraber banyodan çıktık.
Valizler hazırdı, geriye kalan tek şey yatağın üzerine koyduğumuz kıyafetleri giymekti. Ben yola çıkacağımız için seçimimi rahat giysilerden yana kullanırken, Ömer her zaman olduğu gibi takım giyecekti.
İkimiz de tamamıyla hazır olunca valizleri alarak aşağıya inmiş, ev halkıyla vedalaşmış ve evden çıkmıştık.
**********1
Uçaktan inmemizle Ömer'in bahsettiği arkadaşıyla buluşmuştuk. Bizi karşılamıştı dersek daha doğru olurdu. Yolculuk beni rahatsız etmemişti açıkçası. Zira uyuyarak geçirmiştim dersek daha doğru olurdu. Hamilelikten dolayı arada gündüz vakitleri uykum geliyordu.
Biz Ömer ile bir arabaya geçerken, arkadaşı olan Sinan Bey önden ilerleyerek onu takip etmemizi sağlamıştı. Zira onların evinde misafir olacaktık. Ömer gelmemek için çok dil dökmüştü aslında ama Sinan Beyin yoğun ısrarı bunu engelleyememişti. Yanımda araba süren adam da en son yapılan ısrara dayanamamış ve kabul etmişti teklifi.
"Güzelim." Ömer'in sesiyle camdaki bakışlarım kendisine döndü. "Aç mısın? Açsan yemek yiyelim öyle geçelim. Ya da canının çektiği bir şey var mı?"
"Canımın bir şey çekmesine izin veriyorsun sanki." Ters bakışlarım kendisine bakıyordu doğrudan. Zira bu bir, bir buçuk aydır telefonuma el koymuştu resmen. Canımın çektiği şeyleri yediğim zaman kusmamdan artık rahatsız olmuştu. En son bir şey olacak diye kendisince bir önlem almıştı. Yani birazcık, ucundan haklı olabilirdi.
"Yavrum ben sana bir şey olacak diye böyle bir önlem aldım farkındaysan." Bakışları yoldan kısa süreliğine bana döndü. "Hele son iki üç sefer rengin gitmişti. Mecbur önlem aldık."
Ters gidemezdim, yüzümün hali hiç iyi değildi o zaman. Zira son dönemlerde telefonuma gelen yemek reklamları yüzünden canım her şeyi çekiyor ve Ömer'e aldırıyordum. Yetmezmiş gibi de daha ilk lokmadan kusuyordum.
"Açım. Yeni fark ettim." Karnıma baktım usulca. "Bence oğlumuz da acıkmıştır." Tebessüm ettim. Karnımda ki çocuğun cinsiyetini bilmek, ona nasıl sesleneceğini bilmek fazla güzel bir olaydı.
"O zaman yemek yiyelim öyle geçelim." Ardından Sinan beyi arayıp sonra geleceğimizi haber vermiş ve farklı yola saptı.
Bir süredir trafikteydik. Ağzım açık kaldı bu görüntü karşısında. Zira arabalar hareket etmek yerine sanki yolun ortasında bilerek durmuş gibiydi. Böyle olmasından mütevelli bir restorana varmamız uzun bir zaman almıştı. En son artık açlıktan sızlanıyordum resmen.
Önümüze gelen yemeklere büyük bir aşk ile bakarken hiç bir şeyi umursamadan tabiri caizse hunharca yemeye başladım. Kusura bakılmasındı, açtık oğlumla beraber.
Yemekten sonra rahatlamıştım. Ama daha fazla oyalanmamak adına kalkmış ve tekrar arabaya binmiştik. Düğün bu geceydi ve biz de düğünden önce bir iki saat dinlenecektik.
Araba büyükçe bir evin önünde durmuştu. Ömer ile el ele arabadan indik. Sinan bey burada da bizi karşılamıştı. İçeriye girince bizi, daha doğrusu beni ev halkıyla tanıştırmıştı. Zira Ömer önceden de geldiği için ev halkını tanıyor gibiydi.
Sinan beyin bir kız kardeşi vardı, henüz on sekiz yaşında tatlı bir kızdı. İsmi İlayda'ydı. Annesi Sultan hanım da gayet sevecendi, ellili yaşlarda olmasına rağmen gayet bakımlı bir yüze sahipti. Yüzünde yaşını belli eden kırışıklar dışında yaşını belli eden bir şey yoktu.
Babası, kuzenleri, teyzesi ve diğer, evde olan akrabalarını da tanıştırmasıyla bizi Ömer ile kalacağımız odaya götürdü. Odaya girmemizle bizi aydınlık bir ortam karşıladı. Beyaz tonları hakimdi genel olarak, arada gri ve siyah aksesuarlar yerleştirilmiş ve çok da ağır olmayacak bir renk katılmıştı.
Odada bulunan banyoyla birlikte adımlarım o yöne ilerledi. Elimi yüzümü yıkayıp tekrar odaya geçtim. "Uykun varsa uyu Rojda'm."
"Zaten uyumazsam ölürüm." Dedim yatağa ilerlerken. Arkamdan gelen gülme sesini işitmemiş gibi yaptım. "Uyuyacağım." Dedim. Yatağa girip kendisine baktım. "Sen?"
"Elimi yüzümü yıkayıp gelirim." Başımı sallayıp yatağa iyice yerleştim. Kısa süre sonra da Ömer yanımda yer bulmuş, beni göğsüne çekmişti. Üzerindeki takımı çıkarmıştı. Çıplak göğsü beni karşılamıştı.
Yüzümde olan makyaja beğeni dolu gözlerle baktım. Normalde fazla makyaj yapmadığım için pek becerebildiğim bir konu değildi. Ta ki şu ana kadar.
Üzerimde siyah derin göğüs dekoltesi olan bir elbise vardı. Alt kısmı hemen diz altımda bitiyordu. Arkadan olan yırtmacı da bunlara ekleniyordu. Ek olarak sırt kısmı da bi hayli açıktı. Tabi altı fazla sıkı olmadığı için karnıma fazla baskı uygulamıyordu. Ki elbiseyi giydiğimden beri karnım yok gibiydi, elbise kapatmıştı hamileliğimi.
Yüzüme de elbise fazla iddialı olduğu için hafif bir makyaj yapmaya çalışmıştım ki olmuştu da. Abartı yalnızca dudaklarımdaydı, makyajı dudaklarıma sürdüğüm kırmızı ruj ile bitirmiştim. Saçlarımı da ensemde topuz yapmış ve bağlamıştım en son.
Banyonun çalan kapısı ile son kez aynadan kendimi süzmüş ve adımlarım kapıya doğru ilerlemiştim. Derin bir nefes eşliğinde kapı kolunu tuttum. Zira ilk defa Ömer'in karşısına bu kadar iddialı bir elbise ile çıkıyordum. Tepkisini merak ediyordum o yüzden.
Kapıyı açmamla Ömer ile göz göz geldik. Banyodan çıkmak suretiyle çıkıp tam karşısında durdum ve ona meraklı gözlerle baktım. Beni baştan aşağıya ağırca süzdü. Sanki bir yavaş çekimin içindeydik gibi bakıyordu. "Siktir." Dedi gözlerime bakarak. "Siktir... siktir." Baştan aşğıya bir kez daha süzdü.
Ellerimi önümde birleştirdim. "Beğenmedin mi?" Diye sordum tatlı tatlı.
Söylediğime sen ciddi misin der gibi bir bakış attı. Ardından gözleri usulca dudağıma kaydı. Gözleriyle beni yer gibi bakıyordu. "Güzelliğini açıklayacak bir kelime bulamıyorum." Tekrar gözlerime baktı. "Bugün, sen yanımda böyleyken... Nasıl sakin kalacağım."
"Zaten yanında olduğum için sakin kalman gerekiyor kocacığım." Bu sefer de ben kendisini süzdüm. Üzerinde siyah bir takım vardı bu sefer ve inanılmaz yakışıklı olduğu bir gerçekti. "Çok yakışıklı olmuşsun." Dedim içimdekileri saklama gereği duymadan. Ellerim yakasını düzeltmek için kalktı. Onun da bu sırada elleri fırsattan istifade ederek belime dolandı.
Yakasını düzeltmem ile yüzüme biraz daha yanaşmış olan kocamı, elimi dudaklarına koymak suretiyle durdurdum. Bana ne oldu bakışları atarken, "Kırmızı rujum var dudağımda." Dedim daha ne olsun dercesine.
Elimi çekip kendi avuç içerisine aldı. "E biz de test etmiş oluruz yavrum." Bakışları kısa süreliğine kırmızı rujla kaplanmşı dudağıma kaydı. "Kalıcılığını."
Kaşlarımı kaldırarak, "Yemezler kocacığım." Dedim. Ardından kolları arasından sıyrılıp arkamı döndüm.
"Siktir ha!" Dedi arkamdan büyük bir şokla. Kendisine döndüm ne olduğunu anlamak için. "Bu ne biçim bir kıyafet? Kapalısı yok muydu bunun?"
"Ne oldu ya?" Dedim büyükçe bir salağa yatma ile.
Sakinleşmek adına gözlerini kapattı. "Yavrum." Dedi tane tane. "Sırtın neden bu kadar açık acaba? Daha doğrusu bu ne biçim bir elbise?" Yaklaşıp beni, daha doğrusu elbiseyi inceledi. Etrafımda dört dönüyordu. Gördüğü şey ile başını sabır dilenir gibi havaya kaldırdı. Dişlerini dudağına geçirmiş sakinleşmeye çalışıyor gibiydi. Bir süre sonra gözlerini açıp bana baktı. "Bir yırtmacımız eksikti zaten."
"Bir de ağla istersen Ömer." Dedim şakayla karışık.
Omuzlarımı bana ne dercesine oynattım. "Ağlamanı istemem ama ne yapayım yani? Bir tek şu an bana olan abiyem bu vardı."
"Allah'ım sabır." Üzerimde bıkmamış gibi bir kez daha gözlerini gezdirdi. "Büyük bir sabır hatta." Onu umursamadım ama.
Odadan çıkmamız ile salona inmiştik. Ev halkı da hazır bir şekilde çıkmayı bekliyordu. Kadınlar birbirlerine övgüler yağdırıp teşekkürler ederken Ömer ve diğer birkaç erkek de ayak üstü düğün ile ilgili konuşuyorlardı. Arada Ömer kontrol amacı bana bakıyor ve tekrar önüne dönüyordu.
En son herkes hazır olunca evden çıktık. Bir kısım direkt olarak düğünün yapılacağı yere giderken bir kısım da gelin almak için, gelin evine gidiyordu. Bizde gelin evine giden taraftaydık.
Kalabalık bir düğüne o kadar alışmıştım ki bu düğün kalabalık olmayınca gözüme bir boş gelmişti, yalan söyleyemem. Gelini almamız ile konvoy eşliğinde düğün yerine gitmiştik. Şahsen kafam konvoyda değildi, Ömer arabaya benim için abur cubur almıştı ve ben de onları yemekle meşguldüm. Tabi yerken makyaj bozulmasın diye yavaş ve dikkatliydim. Zaten İstanbul trafiğinden ötürü hızlı yemem gerekmiyordu, nitekim yediğim abur cuburlar bitince düğün alanına yetişmiştik.
Biz içeriye girerken gelin ve damat odalarına geçti. Yabancı bir ortama girmenin oluşturduğu tedirginlikle Ömer'in eline sıkıca kenetlenmiştim resmen. Ömer ise bu durumdan oldukça memnun bir tavır sergiliyordu zira elini sıkı sıkıya tutmamdan mütevelli arada sırıtan yüzü bana dönüyordu.
Düğünde neredeyse iki saattir duruyorduk. Ve benim hem uykum gelmişti hem de yorulmuştum. Hem de bir şey yapmamama rağmen. Gözlerim Ömer'i aradı. Az önce kendisine telefon gelmişti ve ortamdan çalan şarkılardan dolayı telefondaki kişiyi anlayamadığı için dışarı çıkmıştı. Sıkılmıştım artık, gelince gidelim istiyordum.
"Pardon?" Yakından gelen sesle ister istemez arkamı döndüm. Genç bir adam bana bakarak gülümsüyordu.
Önce bana mı diyor, diyerek etrafıma bakındım ama olduğum yerde benden başka kimse yoktu. Kaşlarım çatıldı istemsiz. "Bana mı seslendiniz?"
Gülümsemesi yüzünden eksik olmadan devam etti. "Evet." Gözleri üzerimde gezindi. Bu beni rahatsız etmişti zira resmen açık açık beni süzüyordu.
Sert çıkmasına özen gösterdiğim sesimle, "Ne var? Ne istiyorsunuz?" Diye sordum.
Ukalaca gözlerime baktı, dudağının bir köşesi kıvrılmıştı. "Tanışmak istiyorum." Derken de gayet rahattı.
"Ama ben istemiyorum." Sesim net çıkmıştı.
"Ben bir sorun görmüyorum ama."
Bana biraz daha yaklaşmasıyla geriye bir iki adım attım. "Tanışmamız için bir sorun olmasına gerek yok zaten, istememem yeterli."
Umursamadı bu tavrımı. Biraz daha yaklaştı, yetmezmiş gibi kolumu tuttu. "Uzatma güzelim. Tanışabiliriz bence."
Hitabıyla yüzümü ekşittim. Kolumu kendisinden kurtarmaya çalıştım. "Çek elini üstümden." İçimde korkudan dolayı bir heyecan oluşmuştu bu da midemin bulanmasına sebep oluyordu. "O elin sağlam kalsın istiyorsan bırak beni."
Yüzünde küçümseyici bir ifade belirdi. "Nasıl olacakmış o?" Derken de bu ifadeyi bozmadı.
"İşte böyle." Sorusuna cevap veren ben değildim, hemen arkasında duran Ömer'di. Ardından kolumdaki eli çekip döndürdü. Adam acıyla yüzünü buruştuturken Ömer umursamadı ve adamın yüzüne kafa attı.
Elim şoktan ötürü ağzıma kapanırken gözlerimi ayırmadan onları izliyordum. "Sen kimsin lan karımı sıkıştırıyorsun?!" Tehditkar sesini şu an duymuyordu adam, zira Ömer kolunu sıkmaya devam ediyordu. Tekrar adama kafa atmasıyla gözlerim olabilecekmiş gibi biraz daha büyüdü. Adam gözlerini açıp şaşkınlıkla bana baktı.
Ömer daha fazla bana bakmasına müsaade etmeden adamın çenesini tutup kendisine çevirdi. "Birincisi o gözlerini benim kadınıma değdirmeyeceksin." Hemen arkasından bir yumruk sesi eklendi. "İkincisi de evli olmasa bile, bir kadın istemiyorsa kendisine zorla yanaşmayacaksın." Adamın yüzüne bir yumruk daha indi. Ömer elini silkeleyince kan gördüm. Adamın burnu kanıyordu.
Lakin bu Ömer'in umrunda olan bir şey değildi adamın suratına yumruklarını geçirmeyi kesmedi...1
Yorgun ve uykumun geldiğini söylerken ciddiydim. Ama şu an oturduğum yerde olmayı kesinlikle kastetmediğim de bir gerçekti. Oflayarak karşıdaki saate baktım. Gece on iki sularıydı. Duyduğum ayak sesleriyle başımı sağ tarafa çevirdim. Yaklaşan polis memuruyla ayağa kalktım. "Geçebilirsiniz." Başımı sallayarak kendisini takip ettim.
Bir kapıyı açıp geçmemi bekledi. Ben ise hızlı adımlarla içeriye girip hemen sol tarafta bulunan parmaklıklar arasındaki kocama baktım. Onu böyle görmeyi hiç istemediğim bir gerçekti. Üzgün adımlarla kendisinin olduğu alana geçtim. "Ömer." dedim bana bakması için.
Sesim ile başını kaldırdı, beni görmesiyle de oturduğu yerden hızla kalkıp hemen önümde durdu. "Güzelim, sen niye geldin buraya?"
Omzumu kaldırıp indirdim. "Ne yapacağım tanımadığım insanların arasında?" Dedim dudaklarımı bükerek. "Hem benim yanım kocamın yanı." Son söylediğim onu gülümsetmişti. "Ne yapacağız peki şimdi? Burada mı kalacaksın? Çok mu kalacaksın?" Sesim üzgün çıkmıştı.
Parmaklıklar arasından elini uzattı. Kendisine biraz daha yaklaşmam ile büyük, hafif kalın ve uzun parmaklarını yüzüme yerleştirdi. "En geç yarım saate çıkarım merak etme."
"Tamam." Dedim başka ne diyeceğimi bilemeyerek.
Düğünde olan o olaydan sonra Ömer adamı bırakmıştı. Adamın gitmesinin üzerinden bir saat kadar sonra darp nedeniyle Ömer'i polisler almıştı. Hem haklı olan bizdik, hem de hapiste olan Ömer'di. Bana sarkıntılık yaptığı yetmezmiş gibi bir de gidip darp raporu alıp şikayetçi olmuştu. Ve bunun sonucu kendimizi burada bulmuştuk.
Sinan Bey ise arayı yumuşatmaya çalışmış ve kendi avukatını sokmuştu devreye. Adama da yazıktı yani. Düğün günü bizim bu işimiz ile uğraşıyordu.
Ömer'in söylediğiyle rahatlamıştım. Omuzlarım da rahatlamanın etkisiyle düşmüştü.
Nitekim bir saat kadar sonra Ömer'in dediği olmuş ve çıkmıştı. Şu an da beraber arabaya binmiştik. Ne gündü cidden.
"Çok yorgunum ben." Dedim başımı koltuğa yaslarken. Ömerin bana döndüğünü hissettim ama o kadar yorgundum ki kendisine bakacak halim yoktu. "Uyumak istiyorum."
"Sen uyu yavrum." Dedi ve hemen arkasından arabayı çalıştırdı. Ben ise söylenen şeyi havada kapıp gözlerimi iyice yumdum.
"Rojda." Yakınımdan gelen ses ile kaşlarımı çattım. Gözlerim kapalıydı ve açmak istemiyordum açıkçası. Ağzımı açıp konuşmak yerine huysuz mırıltılar çıkardım. "Kucağıma almamı istiyorsun, anladım." Söylediğiyle aniden aydınlandım resmen ve zor da olsa gözlerimi açtım. Zira hala İstanbul'da ve ek olarak Ömer'in arkadaşının evinde kaldığımız aklıma geldi. Bugün de onlara kalacağımızı unutmuştum.
Benim uyanmam ile biraz geri çekildi. Esneyip hafifçe koltukan doğruldum. Gözlerimi ovalayarak kendisine baktım. "Gel güzelim." Belimden tutup beni arabadan çıkardı. Başımı sallayarak ona ayak uydurdum.
Sinan bey kapının önünde durmuş bizi bekliyordu. Ömer'i polislerin almasıyla ben Sinan Beyin bir adamı sayesinde Ömer'in arkasından gitmiştim. Kendisi de gelmek istemişti ama düğün sahibi, damat olduğu için, gelememişti. Ama gelmese de her şeyiyle ilgilenmişti Ömer'in. Yanına yaklaşmamızla elini Ömer'in omzuna dostça vurdu. "Geçmiş olsun kardeşim de..."
Duraksamasıyla Ömer ne oldu dersecine göz kırptı. "De?"
"De senin şu hapis işinin komikliği." Gülmemek için kendini zor tutuyor gibi bir hali vardı, haklıydı da. Komik bir olaydı aslında.
Ömer saklamadan göz devirdi. "Konuşmayalım şu konuyu, Allah için."
Sinan abi başını gülerek sallayıp kapıyı açtı, böylece içeriye girmiş bulunduk. Salona geçmemizle küçük bir kalabalık bizi karşıladı. Hepsi ayaklanıp iyi misiniz diye soruları sordu. Ömer'in iyiyiz demesiyle herkes tekrar eski yerine oturdu.
Üzerimdeki kıyafetler rahatsızlık vermeye başladığı için bir süre sonra bize ayırdıkları odaya geçip üzerimi değiştirmiştim. Yüzümü yıkayıp makyajımı da silip öyle aşağıya indim. Ömer'in gözleri adeta beni bekler gibi, bakışları bendeydi. Bekletmemek adına geçip yanına oturdum.
Bir süre bu olay hakkında konuştuk. Ardından tekrar tanışma faslı falan derken ortam sıcak bir hâl almıştı. Öyle ki evdeki kadınlarla mutfağa geçmiş ve atıştırmak için bir şeyler hazırlamaya koyulduk. Gerçi benim hamile olmamdan dolayı bana pek bir şey yaptırmadılar. Onlar yemek hazırlarken bana da çay ikram etmişlerdi. Seve seve kabul ettim. Çay her şeyin ilacıydı.
Yemekten sonra herkes yorgunlukla odalarına çekilmişti. Bugünkü aksiyon fazlaydı bize, özellikle bana.
Seslenmem ile tezgahtaki bakışları bana döndü. "Ne oldu Fulya'm?"
"Bitmedi mi hâlâ?" Diye sordum meraklı gözlerle. Nitekim tezgahın önünden çekilip bana dönmesiyle gözlerim ışıldadı. Elindeki sandviçe aşkla bakıyordum şu an. Gece tam yatağa girerken acıkmıştım. Ali canımın istediği bir şey var mı diye sormuştu. Aslında yoktu ama aç olduğumdan aklıma ilk gelen sandviç olmuştu.
Ali de beni mutfağa getirtip kendi eliyle hazırlamıştı. Ben de seve seve yiyecektim. "Hazır karımın sandviçi." Uzattığı sandviçi zevkle elime aldım. O ise arkasını dönüp tekrar tezgaha ilerledi. Ardından sandviç ile yemem için doldurduğu meyve suyunu da önüme bıraktı.
"Teşekkür ederim kocacığım." Diyerek sandviçime yöneldim.
"Afiyet olsun karıma." Dedi büyükçe bir tebessüm ile beni izlerken.
En son doyuğumda keyifle arkama yaslandım. Cidden iyi gelmişti. Aç yatmak bana hiç iyi gelmeyecekti. Aklıma gelenle aniden doğrulup karşımdaki adama baktım. Bu halime anlam verememişti ama yine de bozmayıp söyleyeceklerimi bekledi. "Ben kilo mu aldım?" Diye sordum. Ellerimi yanaklarıma yerleştirip kilo alıp almadığımı sorguluyordum.
Durup beni inceledi. Sanırım kilo alıp almadığımı teyit etmeye çalışıyordu ama bu yaptığı hiç hoşuma gitmemişti. Elimi yanağımdan çekip biraz daha doğruldum. "Niye öyle beni inceliyorsun? Kilo almışım değil mi? Onu mu anlamaya çalışıyorsun?"
Triple karşı söylediklerime afallar şekilde baktı. "Valla benim öyle bir niyetim yoktu." Dedi büyük bir şokla.
Omuzlarımı bana ne dercesine oynattım. "Ama kilo alıp almadığıma bakmak için beni kontrol ettin?"
"Senin de dediğin gibi güzelim. Alıp almadığına bakmak için. Çünkü bunu bana sen sordun."
"Niye bana açıklıyorsun dediklerimi?" Kaşlarımı çatmış sitem ediyordum. "Ben unutkan mıyım? Onu mu demek istiyorsun?"
Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Dizlerimin önünde, önüme eğildi. "Fulya'm, güzel karım benim." Hmm diye bir mırıltı çıktı ağzımdan. "Seni sevdiğimi, senin, gözümde her şeyden daha değerli olduğunu biliyorsun değil mi?" Evet dercesine başımı salladım, her şeyden çok bunu biliyordum çünkü. "Ve ne olursa olsun seni her şekilde, her halinle seveceğimi biliyorsun değil mi?"
"Her şeyden çok." Dedi net bir şekilde. İşte bu beni gülümsetmeye yetmişti.
Bu aralar üzerimde bir alınganlık, kendimi çirkin hissetme durumum vardı. Sanki kilo alırsam veya fiziksel bir değişim olursa beni sevmeyecekmiş gibi duruyordum. Her ne kadar Ali'den emin olsam da bu düşüncelerden kurtulamıyordum maalesef. O yüzden her böyle hallere girdiğimde Ali beni anlayışla karşılıyor ve öyle bir şey olmayacağını dile getiriyordu. Her seferinde anlayışla karşılayıp bana böyle yaklaşması beni mutlu ediyordu.
Önümden durması ile kollarımı rahat bir şekilde boynuna sardım. "Teşekkür ederim." Dedim dolmuş gözlerimle. Beni her şekilde her şeyden üstün tutmasından, her şey için teşekkür ederdim.
Karnıma bir öpücük bıraktı. Bir eli belimde yer edindi. "Sevdiğim kadın olduğun yetmezmiş gibi bir de bana kız evlat babası olmayı nasip edeceksin." Geri çekildi, hayranlıkla gözlerime baktı.
Bebeğimizin cinsiyetini öğrendiğimizde buna en çok mutlu olan Aliydi nitekim, kız babası olacaktı çünkü. Ve söylediğine göre bu hayaliydi. Hayır. Hayali benden bir kıza babalık yapmak hayaliydi. Ve bu istediği hayal de gerçekleşme yolunda ilerliyordu.
"Çok fazla istediysen demek ki." Dedim tebessümle.
"Tahmin edemezsin ne kadar istediğimi." Dedi gülümseyerek. Ardından alnıma kıs bir öpücük bırakıp ayaklandı. "Hadi gel gidelim yoksa uykun kaçacak." Başımı sallayıp memnuniyetle arkasından ilerledim.
"Ne kadar kalacağız burda? Yani çok kalmayalım. Ben sıkılırım." Söylediklerimle yanımda duran adama döndüm.
Sinirli çehresini bozmadan önüne bakıyordu. Dışarıya böyle durması alışkanlık haline gelmişti resmen.
"En fazla bir saat." Dedi bana dönerek. Başımı anladım şeklinde sallayıp yürüyüşüne ayak uydurdum.
Sabah Sinan beyin evinden kahvaltımızı yapmış valizlerimizi toplayarak çıkmıştık. Sinan bey eşiyle balayına giderken biz de Ömer ile gitmeden önce kısa bir istanbul turu yapacağımızdan mütevelli evden erken ayrılmıştık. Şimdi de Ömer önce halletmesi gereken iş sebebiyle bir şirkete gelmiştik. Burada da Boran şirketi bulunuyordu ve benim bunu yeni öğrenmem dışında bir problem yoktu. Buradaki işlere başka biri baktığı için Ömer fazla ilgilenmiyormuş. Yalnızca arada bir gelip kontrol ediyormuş. Tabi biz evlendiğimizden beri pek istanbula gelmemişti.
Bir saatin sonunda Ömer'in işi bitince şirketten ayrılmış ve arabaya binmiştik. "Nereyi merak ediyorsun karıcığım?"
Bana sorduğu soru karşısında dudak büzdüm. "Şeye gidelim." Dedim büyük bir heyecanla. "Kız kulesi."
Başını hay hay dercesine salladı. Ardından arabayı çalıştırıp gaza yüklendi. "Gidelim bakalım." Böylece gezimiz başlamıştı. Yine yoğun bir trafik vardı ve elimizden geldiğince gezmeye çalışmıştık. Ömer ilk olarak benim isteğimle kız kulesine götürmüştü, bir süre orada durduk. Açık denizi seyrettim. Nefes aldım. Gözlerimi kapatıp o havayı, deniz kokusunu bütün vücudumda, ruhumda hissettim. Çok eşsiz bir andı.
Bir sürü fotoğraf çekmiştim bunun yanında. İstanbul'a her zaman gelmiyordum ne de olsa. O yüzden gördüğüm her şeyi fotoğraflamaktan geri kalmadım. Ömer ile de bir çok fotoğraf çekmiştim, hatta en çok onunla. Bazen birisinden bizi çekmesi için rica etmiş bazen de Ömer'in sevmemesine rağmen selfie çekmiştim. Ve hiç itiraz etmemesi, bu anlarda çok eğlenmiş olduğunu gösteriyordu. Ben de öyle. Keyif aldığım bir gezi olmuştu.
En son bir yerde acıkmamdan dolayı yemek yemiştik. Sonrasında kalkacak uçağımıza daha bir kaç saat olmasından dolayı deniz kenarında yürümüş, temiz havayı içimize çekmiştik.
**********1
Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım.👉
Bebişimizin cinsiyetini öğrendik🫠 kız olmasını isteyen çok vardı ama erkek olarak düşünmüştüm hep 🤝1
Ömerin boş yere hapse girmesi... söyleyecek şey yok. Fena güldüm o kısımda.
Ömer ve Rojda dan sonra Ali ve Fulya'yı yazmak çok minnoş kaçtı gözüme, ne yalan söyleyeyim.
Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz.🫶
Okur Yorumları | Yorum Ekle |