47. Bölüm

45•

Derya
dreamdey

Helloooooo

 

Herkese yeni bölümden selam 🫡

 

Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim.

 

Eksik veya yanlışım varsa affola. Keyifli okumalar 🤍

 

BÖLÜM ŞARKISI • Nazan Öncel - Mühürledim seni kalbime.

 

 

 

 

 

**********

 

 

 

 

 

"Rojda'm, güzel karım benim." Kendisine umutsuz gözlerle baktım. "Allah için bir şeyler ye de öyle yatalım. Olmaz bak böyle."

 

Kollarımı kavuşturdum. "Yiyemiyorum ama." Dedim dudaklarımı büzerken. "Sanki ne yersem kusacak gibiyim." Diyerek rahatsızlığımı belli ettim

 

Başını geriye atıp derin bir nefes aldı. Ardından yataktan çıkıp ayağa kalktı. Meraklı gözlerle ne yapacağını izliyordum. Aynalı çekmecenin üzerinde duran telefonumu alıp tekrar yatağa döndü. "Al hadi."

 

Uzattığı telefonu alıp merakla yüzüne baktım. "Ne yapacağım ben telefonu?"

 

"Ne bileyim kızım?" Kaşlaryla telefonumu işaret etti. "Yemek videoları önüne gelir belki, canın çeker." Durup gözlerime baktı. "Önceden hep telefonda gördüklerinden canın çekiyordu, şimdi de çeker belki."

 

Anladığım ile kaşlarım havalandı. "Sanmam" Dedim telefonu açarak. "Yani önceden evet canım ne görse çekiyordu ama şimdi çekmiyor."

 

"Bir dene yavrum, çeker belki canın." Umutsuzca başımı salladım cevap vermek yerine. Ardından telefonuma döndüm.

 

Bugün, hatta son bir kaç gündür bir şey yiyemiyordum, yemek de istemiyordum. İştahım bir anda sıfırlanmıştı resmen. Ömer ise her gün zorla da olsa bir şeyler yedirmeye çalışıyor, aç yatmama engel oluyordu.

 

Telefonda yarım saat kadar süre geçirmiştim ama herhangi bir şeyi canım çekmemişti. Telefonu kapatıp köşeye koydum ve tamamıyla Ömer'e döndüm. "Yok işte." Dedim umutsuzca. Yatmak istiyordum. Ne olurdu bugün bir şey yemeden yatsaydım?

 

"Vardır güzelim." Bir eli saçlarıma doğru yol aldı. En yumuşak hareketlerini sergiledi orada. Tebessüm ettim hissettiğim duygu karşısında. "Mutfağa inelim mi? Belki gözüne bir şey çarpar."

 

En kısa sürede yatmak adına pes edip tamam dercesine başımı salladım. Ömer bu hareketimle hevesle yataktan çıkmıştı. Ödü kopuyurdu aç yatacağım diye.

 

Benim tarafıma gelip yataktan çıkmama yardımcı oldu. Nefes nefese kalmıştım bu anda. Son günlerimizdi karnımdaki bey ile. Daha da ağırlaşmıştı bu sürede, yoruyordu beni. O yüzden de fazla ayağa kalkamıyor, yürümekte zorlanıyordum. Sol elim ezberlemiş gibi çıkmış karnımın üzerinde kendine yer buldu. Adım atmaya başlamamızla Ömer elini belime koydu, bana destek olmak istercesine.

 

Merdivenlere geldiğimiz kısımda Ömer belimden elini çekmemiş, aynı zamanda diğer elini de bacaklarımın altına götürerek beni kucağına almıştı. Artık şaşırmıyordum. Kendisi zorlandığımı gördüğünden beri beni kucağına alıyordu. Ne yalan söyleyeyim, memnundum. Yüzümdeki sırıtmadan belli oluyordur bence.

 

"Kucağımda." Derken bana baktı. "En değerli iki varlığım var." Bir elimi kaldırıp yüzüne koydum, baş parmağım ile hafifçe okşadım. "Şükür size, şükür ki size sahibim."

 

"Şükür ki senin gibi bir adam karşıma çıkmış." Tam yaklaşıp dudaklarıma öpücük bırakmak istiyordu ki karnımda hissettiğim sancı ile ağzımdan küçük bir inleme kaçtı.

 

Kaşlarını çatarak karnıma baktı. Bu haline gülmemek için kendimi zor tuttum. "Yine mi?" Evet dercesine başımı salladım. "Daha doğmadan böyle bu çocuk, bir de doğduktan sonra ne yapacağız biz bu eşşek sıpasıyla."

 

Ciddi bir hal takınmaya çalıştım. "Oğlumla düzgün konuş." Dedim. "Ayriyeten ne yapmış da böyle diyorsun?"

 

Ciddi misin dercesine bir bakış attı. "Rojda'm." Dedi sinirle gülümseyerek. Evet dercesine başımı salladım. "Farkındaysan sana her yaklaştığımda tekme atıyor oğlun." İsyan edercesine şikayet ediyordu.

 

Bu sırada merdivenler bittiği için yere inmek istemiştim. Beni anlayarak yavaşça bıraktı. Böylece önünde durmuştum. "Ne olmuş yani?" Dedim omuzlarımı oynatarak. "Annesini koruyor oğlum."

 

"Babasından mı?" Gülmemek adına dudaklarımı birbirine bastırdım. Konuşmak yerine başımı salladım. "Herkesten korusun da kocandan korumasın." Kaşları çatıldı. "Valla ödüm kopuyor ha."

 

"Ne için kocacığım?"

 

"Oğlun yüzünden sana yanaşamıyorum." Dedi büyük bir isyanla. Küçük bir kıkırtı çıktı dudaklarım arasından. "Gülme yavrum, zaten engeller var."

 

Umursamayıp elini tutarak mutfağa doğru ilerlettim. "Boşver şimdi. Gel de bana yemek bulalım ki yatabilelim artık."

 

Derin bir nefes verme sesi işittim ama dönüp bakmadım. "Boşverilecek konu mu bu sence yavrum?" Cevap vermek yerine omuzlarımı kaldırıp indirdim.

 

Mutfaktaki sandalyelerden birine geçip oturdum. Bir gözüm ile de etrafa bakıyordum. Ne yiyebileceğimi aklıma getiriyordum. Ama uykumun gelmesinden ötürü aklıma yemekle ilgili bir şey gelmiyordu.

 

Bu sırada Ömer gelip yanıma oturdu. Dönüp gözlerine baktım. "Ne vereyim karıma?" Dudaklarımı büktüm, bilmem dercesine. "Ya da ne alayım? Ne yapayım?"

 

Gözlerine iyice odaklandım. Bu halim onun kaşlarının çatılmasına sebep olurken dikkatimi gözlerinden ayırmadım. "Niye öyle bakıyorsun?" Diye sordu en son.

 

Siyah gözleri bana bir şeyi çağrıştırdığı için gözlerine bakıyordum ama o bunu bilmiyordu tabi. "Zeytin!" Dedim dan diye, yüksek çıkan sesimle.

 

Bu hareketim onu afallattığı için, "Efendim yavrum?" Dedi anlamadığından.

 

"Zeytin." Dedim bu sefer yumuşak bir ses ile. Gözlerinden ayırmıyordum bakışlarımı. Başımı da dediğim şeyi onaylar şekilde salladım. "Zeytin istiyorum."1

 

"Tamam." Dedi ve ayağa kalkıp dolabı açtı. İçinden zeytin kavanozunu çıkartıp küçük bir tabağa zeytin koymak için hareketlendi. Tekrar aniden, yüksek sesle, "Büyük tabakta istiyorum!" Dedim. Bu halim onu şaşırtsa da başını sallayıp dolaplardan birinden daha büyük bir tabak çıkarttı ve kavanozdaki zeytini oraya döktü.

 

Gözlerimi ayırmadan ona bakarken, heyecanla zeytini bekliyordum. Uzun zaman sonra ilk defa canım bir şey çekmişti, hem de aşırı şekildeydi bu durum.

 

Ömer tezgaha sırtını dönüp elindeki zeytin tabağı ile bana doğru gelmeye başladı. Ben de bu sırada zeytin tabağına kalpli gözler ile bakmak ile meşguldüm.

 

Ömer tabağı masaya bırakınca direkt olarak zeytine yöneldim. "Ekmek de vereyim mi?" Sorusuna başımı hayır anlamında salladım ama cevap da verdim. "Gerek yok şimdilik."

 

Tabaktan aldığım zeytini ağzıma atmamla, ağzımdan memnuniyet barındıran mırıltılar çıktı. Zeytin hep mi böyle mükemmel ötesi güzeldi? Yoksa şu an canım aşırı derecede çektiği için mi ben öyle zannediyorum? Bunları bilmiyorum ama şu an kafamı bununla meşgul edemezdim, onun yerine mutlu mesut zeytini yemek ile meşgul olacaktım.

 

Hız kesmeden zeytini yerken gözlerim Ömer'e kaydı. Beni hayranlıkla izliyordu. "Ne oldu?" Dedim ağzım boşalınca.

 

"Şaşırdım." Dedi. Ne için olduğunu anlamadığımdan kaşlarımı çattım. Ki o da merakımın önüne geçerek devam etti konuşmaya. "Gözlerime bakarak canının zeytin çektiğine." Anladığım ile aydınlanmış gibi başımı salladım. "Bilseydim önceden uzun uzun baktırırdım gözlerime."

 

Omuzlarımı oynattım. Elimdeki zeytin ile kendisine baktım. "Ama ne yapayım? Senin gözlerin de siyah, zeytin de. Baksana." Elimde olan zeytini gözlerine yaklaştırdım. "Zeytin gözlüm." Dedim büyük bir tebessümle.

 

Kaşlarını çattı. "Zeytin gözlüm ne yavrum?"

 

"E ama öyle. Baksana zeytin, gözlerinle aynı renkte." Bir zeytine bir de Ömer'in gözlerine baktım. "Çok benziyor."

 

"Deme öyle, hoşlanmadım."

 

Zeytin olan elimi ondan uzaklaştırıp önüme aldım. Dudaklarımı büzdüm. Gözlerimi masum şekilde birkaç kez kırptım. "Zeytin gözlüm demeyeyim mi? Hı?"

 

"Yavrum sence bana yakıştı mı hiç?"

 

Başımı salladım. "Evet." Dedim başka ne bekliyordun dercesine. "Hamileyim ben ayriyeten."

 

Bu sefer afallamıştı. "Ne alaka yavrum?"

 

"Canım sana zeytin gözlü demek istiyor. Ne var bunda?"

 

Yüzü gevşemiş söylediklerime karşı gülmemeye çalışıyordu. "Hamilelikten dolayı diyorsun yani?"

 

Anında başımı salladım. "Hamilelikten."

 

Güldü bu sefer. "İyi bakalım. Hamile karım demek istiyorsa desin istediğini."

 

"Teşekkür ederim zeytin gözlüm." Hitabım hoşuna gitmemiş olsa da ters bir tepki vermedi.

 

"Ne demek güzelim."

 

Daha fazla bir şey konuşmadan önümdeki zeytinleri büyük bir aşka yemeye devam etti. Tabi bu olay kısa süre sonra aklıma gelenle durdu. Ömer ise aniden durmamdan ötürü ne oldu dercesine baktı. "Güzelim?"

 

"Ömer." Dedim dudağım titrerken. Bu halim onu iyice şaşırttı. Kaşlarını çattı. Bir elini sandalyemin altına koyup kendisine çekti beni.

 

"Ne oldu güzelim?" Eli yanağıma gitti. Yaklaşıp alnıma dudaklarını değdirdi. Neyseki oğlum bu sefer engel olmamıştı. Belki de beni anlıyordu.

 

"Ben şimdi bir sürü zeytin yedim ya." Elimle de yediklerimi gösterdim ki bir hayli vardı. Ömer başını sallayınca devam ettim. "Ya oğlumuz zeytin olarak doğarsa?" Söylediklerimden sonra yüzü şaşkınlığa büründü. "Ben şimdi bir zeytine mi annelik edeceğim?"3

 

Ağlamam ile iki eliyle yüzüme kapanmıştı ki bir sorun daha vardı; o da elimi uzatmış hâlâ zeytin yemek için uğraşmamdı. "Rojda'm öyle bir şeyin olması mümkün mü Allah aşkına?"

 

Ağlamalarımın arasında zor da olsa burnumu çektim. "Ama bir sürü zeytin ye..." Devam edemeyip tekrar hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Gözlerim karnıma kaydı, bir sorun da şu ki; karnımı zeytin olarak görüyordum. Bu beni daha fazla ağlattı. Gözlerimi hızlıca karnımdan ayırıp dibimdeki adama döndüm.

 

Ne yapacağını bilmeyerek yüzümün her tarafına bakıyordu, arada akan göz yaşlarımı siliyordu. "Güzelim." Yaklaşıp alnımı öptü bir kez daha. Ardından tekrar gözlerime baktı. "Öyle bir şey olmayacak. Sana öyle geliyor."

 

"Nasıl bana öyle geliyor?" Elimle karnıma dokundum. "Bak karnım zeytin olmuş. Niye görmüyorsun?" Bir kez daha ağladım. O hala bana bakarken, "Gözüme bakma." Dedim zar zor.

 

"Bu nerden çıktı şimdi?" Kafayı yiyecek gibi duruyordu ama benim kadar kafayı yiyemezdi.

 

Karnımda bir zeytin vardı benim çünkü!

 

"Gözlerin zeytin çünkü." Dedim başka bir yere bakıp ağlamaya devam ederken. "Karnımda bir zeytin olduğu yetmezmiş gibi senin gözlerin de zeytin." O kadar üzülmüştüm ki saçmaladığımın farkında bile değildim. "Biz şimdi bir zeytine mi anne, baba olacağız?" Artık dediklerimi de duymamaya başlamıştım.

 

"Karnında insan olan bir bebek var. Zeytin falan yok tamam mı?" Dedi beni düşündüğüm şeyden vaz geçirmeye çalışarak

 

Hayır dercesine başımı sallaım. "Görüyorum." Kendisine, gözlerine bakmamak şartı ile döndüm. "Bak karnım şimdiden bir zeytin olmuş." Burnumu çekip sakinleşmeye çalıştım. "Ne yapacağız şimdi? Zeytine nasıl annelik yapılır ki?"

 

"Güzelim, bir insanın zeytin doğurduğu nerde görülmüş ha?"

 

"Ya ilk bende olacaksa? Niye öyle diyorsun?" Sitem ettiğim şey ise ayrı bir boyuttu.

 

Ömer söylediğimi es geçmek suretiyle uzanıp masadaki suyu aldı, ardından bana içmem için uzattı. Bir kaç yudumun ardından tekrar masaya koydu bardağı. "Derin bir nefes al güzelim."

 

Başımı sallayarak derin nefsler almaya çalıştım. Ama aklıma zeytinler geldikçe dudaklarım titriyordu. "Nefes alamıyorum ki." Dudaklarım iyice büzüldü. "Karnımda zeytin taşıyan biriyim şu an."

 

Umursamadı zeytin gözlü adam. Ellerimi tutup zorla da olsa birkaç kez derin nefes almayı başartmıştı. Göz yaşlarım yanağımda kurumuş ama kendimi daha iyi hissediyordum.

 

"İyi misin şimdi?" Sorusuyla bakışlarım önce karnıma, bir zeytin omadığına emin olmak için değdi. Ardından Ömer'in gözlerine dikkatlice baktım. "Hâlâ zeytin annesi olacağını düşünüyor musun?"

 

Başımı hayır anlamında salladım. "Hayır. Şimdi her şey normal sanırım." Derin bir nefes daha aldım.

 

"Zaten bu fikre nasıl kapıldın onu da anlamadım."

 

"Ne bileyim ben? Çok fazla zeytin yedim, korktum bir an."

 

"Hadi her şeyi geçtim yavrum da, az kalsın ben de inanıyordum zeytine hamile olduğuna." Küçük bir gülme kaçmıştı dudakları arasından. "Nasıl kendini ikna ettiysen artık."

 

"Sus Ömer ya." Dedim ters ters. "Zeytin kelimesini ne duymak ne de görmek istiyorum."

 

Güldü bu halime de ama itiraz etmedi de. Ayağa kalkıp benim kalkmama yardımcı oldu. "Hadi gidelim de yatalım artık."

 

"Senin yüzünden öyle düşündüm." Diye sitem etmeyi ihmal etmedim kalkarken.

 

"Ben ne alaka?"

 

"Sen tutturdun bir şeyler yemeden yatma diye. Biraz daha zorlasaydım zeytin doğurabilirdim."

 

Güldü yine. "Kusura bakma Rojda'm ama aç yatmana asla müsaade etmezdim. Hem fena mı oldu?" Ne için dercesine kaşlarımı kaldırdım. "Eğlenceli bir anımız oldu. Gecemize renk geldi."

 

Yalandan bir gülücük attım. "Çok eğlenceliydi ya, çok güldük."

 

Merdivene yaklaşmamızla tekrar kucağına aldı ve dikkatlice merdivenlerden çıkmaya başladı. Odaya gelmemizle ben banyoya girdim direkt olarak. Ömer de o sırada odada kaldı. Bu hamileliğin zor olan bir yanı da tuvaletimin sürekli gelmesiydi. Ama neyseki bu sürede, zor da olsa, odadaki banyonun kapısını yaptırmıştık da ben de daha rahattım.

 

Tabi o kapı yapılana kadar neler çekmiştim. Bir ben bir Allah bilir. Çünkü Ömer kapının yapılmasını istemiyor ve böyle daha rahat diye tutturuyordu. Artık en son ağlayarak ikna etmiştim kendisini. Sonrasında kısa sürede kapı hal olmuştu. Tek temennim bir daha o kapıyı söktürmemesiydi, inşallah tabi.

 

Elimi yüzümü yıkayıp odaya geçtim. Ömer de beni bekliyordu bu sırada. Her an doğurabilirdim diye başımda nöbet tutuyordu resmen. Düşünceleri kafamdan koparmak adına başımı sallayıp yatağa doğru yavaş adımlarla ilerledim. Benim için örtüyü açan adama gülümseyerek baktım ve onun yardımıyla yatağa yerleştim.

 

"Gel böyle güzelim." Diyerek beni yavaşça göğsüne çekti. Memnuniyetle başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi yumdum.

 

 

 

 

*********

 

 

 

 

Sabah erken saatte kalkmıştık. Biraz daha yatmak isterdim ne yalan söyleyeyim. Ama Ömer ısrarla kahvaltı yapmamı isteyince zor da olsa kalkmıştım. Şimdi de üzerimi giymeye çalışıyordum ve bu kısacık hareket yüzünden nefes nefese kalmıştım. Ömer banyoda olduğu için de tek başıma yapmak ile uğraşıyordum. Alt pijamamı zor da olsa çıkarmış ama gerisine takatim kalmamıştı.

 

En son pes edip Ömerin düzelttiği yatağa nefes nefese kalarak oturdum ve banyodan çıkmasını bekledim. Ki çok geçmemişti ki banyonun kapısı açılmış ve Ömer banyodan çıkmıştı. Altında sadece havlu vardı. Saçlarından akan, vücudunda gezinen su damlaları da bana hiç yardımcı olmuyordu. Vücudunu açık açık süzerken yutkunma gereksinimi duydum. Yutkundum da hem de iç çekişimle beraber.

 

"Yavrum." Sesiyle bakışlarımı gözlerine çıkardım. Yüzünde keyifli bir ifade mevcuttu. "Yedin beni bakışlarınla." Diyerek neyden keyif aldığını açıkladı.

 

"Kocam değil misin?" Derken tek kaşım öyle dercesine havalanmıştı. "Yerim tabi."

 

Odayı kahkaha sesi doldurdu ve bu kahkaha da Ömer'e aitti tabii ki de. "Ye tabi yavrum da beni zor duruma sokmadan ye."

 

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Bana yardım et." Dedim yanımdaki elbiseyi gösterirken.

 

Adımları bana doğru ilerledi. "Edeyim." Dedi ve yanımdaki elbiseyi almak için eğildi ki burnuma gelen kokusu yüzünden derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Öyle de yaptım, gözlerimi kapatıp derin bir nefesi içime çektim. "Yavrum, rahat dur." Diyen adam yüzünden ise gözlerimi istemeyerek de olsa açtım.

 

"Tamam ya." Dedim dudaklarımı mızıkçı bir çocuk gibi büzerek.

 

"Küsme hiç." Bana ne dercesine kolumu oynattım. Bu halime tebessüm ederek, "Hadi geç kalmadan şu üstünü giydirelim de aşağıya inelim yoksa Yâde'den laf yiyeceğiz." Dedi. Hak verircesine başımı salladım.

 

Yâde Havin daha bir buçuk ay önce gelmişti. Bebek doğmadan önce yanımda olmak, bana yol göstermek istemişti. Tabi bu durum hepimizi sevindirmişti. Özlemiştim kadını. Geldiği zaman da bir sürü bebek kıyafeti getirmişti. Aralarında el örgüsü olanlar da vardı hazır olanlar da. Yine de düşünüp böyle bir çok şeyle gelmesi insanı mutlu ediyordu. Zaten bu son zamanlarda hediyelere karşı ayrı bir ilgim vardı, mutlu ediyordu. Ömer de bu yüzden her işten geldiğinde küçük, büyük demeden bir şeylerle geliyordu. Amacı beni mutlu etmek, mutlu görmekti ve bunu da gayet başarılı şekilde yapıyordu.

 

Benden cevap bekleyen adama "Tamam." Dedim ve üzerimi çıkarması için kollarımı kaldırdım. Anında geceliği üzerimden çıkartıp sütyenle kalmamı sağladı. Altım zaten iç çamaşırı dışında çıplaktı ama bu hâl tamamıyla çıplaklığımı göz önüne seriyordu. Ömer gördüğü görüntüye dayanamamış olacak ki bir elini beni yakmak için bacaklarıma götürdü. Yavaş hareketlerle bacağımı boydan boya okşadı. Titrek bir nefes alıp kendisine olan açlığımla gözlerine baktım. Bu halim onu iyice çıldırtmış gibi, gözleri anlık daha da karardı.

 

Hâlâ yukarıdan bana bakyordu. Boynumu geriye doğru atmış gözlerinden ayırmıyordum bakışlarımı. Yavaşça yaklaşıp dudaklarıma yakın mesafede durmuştu. "Oğlum Allah için iki dakika rahat dur." Diye sitem ederek dudaklarıma yapışmıştı. Bu temaslarımız karnımdaki oğlumuz yüzünden o kadar sınırlıydı ki Ömer her hareketini yoğun ve hızlı duygular içerisinde yapıyordu.

 

Bir elim ensesine doğru yol alırken bir diğer elim de Ömer'in vücudunda geziniyordu. Dudaklarımızı ayırmadan yavaşça üzerime doğru eğildi, bir eli de destek olmak istercesine belimde duruyordu. Sırtım yumuşak yatak ile buluşunca Ömer elini belimden ayırmadan okşayarak karnımın ve göğsümün arasındaki boşluğa getirip hareketlerine orada devam ediyordu. Yaşadığım duygular yüzünden vücudum alev alev yanıyordu. Bu duygu bacaklarımı kapatmamı sağladı ki Ömer benden önce davranıp bacak arama kendi bacağını koymuştu. Bu hareketi ağzımdan bir inlemenin firar etmesine neden oldu.

 

Nefes alamayacak hale gelirken ensesinde tuttuğum saçları çekerek zor da olsa kendimden ayırabilmiştim. Gözlerimiz buluştuğunda, onun gözlerindeki alevleri görür gibi oldum ve şu an eminim ki benim de ondan aşağıya kalır yanım yoktu. Odada ikimizin nefes alış sesleri vardı sadece.

 

Ömer kendine gelince yavaşça üzerimden kalkmıştı ama ben bunu istememiştim. Yataka öylece uzanırken Ömer vücudumu ağırca süzmüş ve ağzından net bir küfür çıkarmıştı. "Sikeceğim artık ha!"

 

Bana zarar vermemek adına uzak durmaya çalışıyordu ama en ufak temasımızda ikimiz de fazlasını istemekten kendimizi alamıyorduk. "Kalkmama yardım et." Dedim ellerimi kendisine uzatırken.

 

Tam karşımda durup beni yavaşça oturma pozisyonuna getirdi. Ardından üzerimi giydirmek için yanımızda duran elbiseyi eline aldı. Ömer üzerimi giydirmeden önce önümde diz çöküp karnıma defalarca kez dudaklarını değdirdi. Ardından ayaklanıp elbiseyi giydirdi bana, böylece rahat bir nefes almıştım. Sonrasında o kendi üzerini giymeye giderken ben de ayaklanıp banyoya geçtim, elimi yüzümü yıkamak için.

 

Odadan çıkmamızla Ömer yine bir rutin gibi kucağına almış ve merdivenlerden indirmişti. Sonrasında salona girene kadar yavaş adımlarıma eşlik etmişti. Salona girmemizle Ömer "Rojbaş (Günaydın)" demişti.

 

Sofrada bulunan herkes Ömer'e karşılık verince geçip yerimize oturduk. Böylece Yağmur bizim de çaylarımızı doldurmaya başladı. "Kızım." Yâde Havin'in sesiyle kendisine baktım. "Bugün daha iyisin?"

 

Başımı sallayarak cevap verdim. "İyiyim Yâde, gece yatmadan yedim bir şeyler." Dün bir şey yemememden ötürü en az Ömer kadar kendisi de rahatsız olmuştu o halimden.

 

"Onun için mi dedim gelin?"

 

"Başka ne için dedin ki?" Diye sordum anlamayarak. Bildiğim başka bir neden yoktu çünkü.

 

"Gece ağlama sesin geliyordu." Diyerek neyden bahsettiğini açıkladı. "Valla kalkıp bakacaktım ama uykum geliyordu. Çıkamadım yataktan."

 

Gece olan ağlama sebebim aklıma gelince utanmıştım. Söylesem çok saçma olurdu. Beni anlayan kocam ise benim yerime cevapladı. "Fazla yemiş ondan yâde" Bir nevi haklıydı da şimdi.

 

"Aman kızım." Dedi yade, buna mı ağladın dercesine. "Fazla ye ne olacak? Sana da torunuma da ayrı güç olur."

 

Kısa süre sonra bu konu kapanınca sofradaki yiyeceklere odaklandım. Gördüğüm zeytin ise yüzümü buruşturmama sebep verdi. Mümkünse uzun süre görmek istemiyordum kendisini. Onun yerine sofranın ucunda duran yumurtalı ekmeklere gözüm takıldı. Dilimi dudaklarıma değdirip büyük bir iştahla yumurtalı ekmeklere bakıyordum.

 

Uzanamadığım için ve kalkmam uzun süreceğinden ötürü yanımdaki adama baktım. Gömleğini tutup kısık sesle mırıldandım. "Ömer."

 

Bana döndü. "Ne oldu güzelim?"

 

Bakışlarımı kısa süreliğine yumurtalı ekmeklere çevirip tekrar Ömer'e döndüm. Kaşlarımla da işaret ederken, "Yumurtalı ekmek." Dedim. O da sofranın ucunda bulunan yere bakıp anladığıyla ayaklandı. Bir tabak dolusu yumurtalı ekmeği hemen önümde boş olan kısma yerleştirince keyifle uzanıp bir kaç tanesini önümdeki tabağa aldım.

 

 

 

 

*********

 

 

 

ASUMAN'IN ANLATIMIYLA,

 

"Şu halimize bak." Diye isyan eden adama baktım. "Nişanlanmadan önce daha rahat görüşüyorduk yemin ederim." İsyan dolu bakışları bana döndü. "Acaba direkt nikah mı kıysaydık?"

 

Gözlerim büyüdü son söyledikleriyle. "Abartma."

 

"Ben mi abartıyorum?"

 

"Tamam abartmıyorsun ama aceleyle olmaz ki." Nişanlandığımızdan beri Eren ile bulışma anlarımız sınırlıydı, hatta çok azdı. Özlüyorduk birbirimizi ama sorun çıkmasın diye de fazla zorlamıyorduk. Eren de haklı bir isyan içerisindeydi ama o da sorun çıkmasın diye susuyordu.

 

"Kızım ne acelesi ya? Kaç aydır nişanlıyız. Bak kız kardeşim bile doğum yapacak ama biz hâlâ doğru zamanı bekliyoruz." Başını yukarı doğru kaldırdı. "Allah'ım reva mı bu bir tanecik kullarına."

 

"Deme öyle." Dedim koluna yavaşça vurarak. "Böylesi belki bizim için daha hayırlıdır. Hem." Duraksamam ile bana çevirdi gözlerini. "Biz de böylece eksiklerimizi tamamlıyoruz"

 

Omuzlarını düşürüp derin bir nefes verdi. "Orası öyle ama ben sana kavuşmak istiyorum be güzelim." İki elimi avuç içine alıp bana en güzel şekilde baktı. "Sabah kalkınca seni görmeyi, eve geldiğimde kapımın sen tarafından açılmasını istiyorum."

 

Gülümsedim kurduğu hayallere karşı. "Ben de istiyorum Eren. Ama aileler arasında sorun çıkmadan halledilsin istiyorum ki bize de sıçratmasınlar sonra sorunları."

 

Kafasında tartıyormuş gibi düşündü biraz ardından beni göğsüne çekti. Ellerimi bırakıp belime sarıldı, aynı şekilde karşılık verdim. "Güzel nişanlım öyle diyorsa."

 

Kullandığı hitap beni bir kez daha gülümsetti. Nişanlıydık, bu belki önceden olsa kabul edemeyeceğim bir şey olurdu. Ama şu an nişanlım dediğinde bile yüzümdeki mimikler kendiliğinden hareket ediyor ve gülümsememi sağlıyordu.

 

Ellerimi sırtında gezdirirken gözlerimi kapattım. "Öyle diyorum sevgilim."

 

Güldü. "Sevgilim diyen ağzına, diline kurban." Bu sefer de ben gülmüştüm.

 

Hafifçe başımı geri attım. Bana üstten bakış attı. "Boş verelim şimdi bu olayları. Zaten fazla buluşamıyoruz, bari dolu dolu yaşayalım bu anlarımızı." Dedim.

 

"Haklısın güzelim." Bir eli saçlarımı okşarken gözlerimden ayırmıyordu gözlerini. "Birbirimize ayıralım vakitlerimizi." Başımı salladım ve tekrar göğsüne sokuldum. Derin bir nefes çekip gözlerimi kapattım.

 

"Ama böyle göğsüme sokulacaksan işimiz zor."

 

"Niyeymiş o?"

 

"E ben gözlerini, bana olan bakışlarından mahrum kalırım."

 

Küçük bir kıkırı kaçtı dudaklarım arasından. "Biraz böyle kalalım, söz sonrasında gözlerinden ayırmayacağım bakışlarımı."

 

"İyi hadi, tamam. Kalalım bakalım biraz böyle."

 

 

 

 

********

 

 

 

 

Çitlediğim çekirdeğin kabuğunu önümdeki dolu olan tabağın içine attım. Nefes nefese çekirdek yerken bir yandan da Yâde Havin'in açtığı kanal7 dizisi izliyorduk. Daha çok hint dizisiydi. Bitmeyen bakışmaları yüzünden isyan etme raddesine gelecektim bir ara. İsyanımı dışa vurmamak adına çekirdek çitleyerek bastırmaya çalışmıştım.

 

Ömer ve Azad baba kahvaltıdan sonra işe gidince biz de Yâde Havin ve Berivan Daye ile salonda televizyon karşısına geçmiştik. Gerçi tek hevesli şüphesiz ki Yâde idi. Dün izleyemediği için tekrarını da kaçırmak istemiyordu günlük dizisinin. Biz de ayak uyduruyorduk kendisine. Kaç saat geçmişti bilmiyordum.

 

Bir bakışma sahnesi daha başlamıştı ki bıkınlıkla yanımdaki buz gibi meyve suyundan büyükçe bir yudum aldım. Bu sırada bir hayal kurmuştum istemsiz. Ömer ve ben hint kıyafetleri içerisindeydik. Arada uzun uzun, bıkmadan bakışıyorduk, sonra bir anda hint şarkıları söyleyip dans ediyorduk.

 

Hayalime gülüp tekrar özüme döndüm. Böyle bir an yaşayamazdık. Bir kere o kadar saçmalığa Ömer katlanamazdı.

 

Biraz daha Yâde Havin'in hevesle izlediği diziye eşlik etmiştim. Sonrasında çalan telefonum yüzünden diziden gözlerimi ayırdım. Arayan Fulya yengemdi. Yüzümde büyük bir tebessümle açtım. Arama görüntülüydü.

 

Yerimden kalkmak zaman alacağından telefonumu karnımın üzerine koyarak arkama yaslanmıştım. "Yengem." Dedim büyük bir coşkuyla.

 

"Yengesinin gülü." Dedi o da benim gibi büyük bir coşkuyla. "Nasılsın anne adayı."

 

Tebessüm ettim. "İyiyim." Dedim. "Asıl sen nasılsın, benim minik yeğenim, Nergis nasılmış?"

 

Kızının ismini duymasıyla yüzündeki gülümseme büyüdü. "Kızım da iyi. Uyudu şimdi." Bakışları kısa süreliğinden ekrandan ayrıldı. Sanırım Nergis'e bakıyordu. Yengem bir ay kadar önce doğum yapmış ve kızlarını dünyaya getirmişti. Nergis öyle tatlıydı ki, teni yengem gibiydi. Esmer. Ama gözleri abiminki, yeşildi. Hafif tombul yanaklara sahipti. Her anlamda tatlı bir bebekti.

 

"Göstersene bakayım." Dedim. Cevap vermedi ama hemen arkasından arka kamera açılmıştı, kısa süre sonra da ekranda Nergis vardı, mışıl mışıl uyuyurdu. Dudakları hafifçe öne büzülmüş, bu hali onun daha da tatlı olmasına sebep olmuştu. Gülümsedim bu görüntüye karşılık. İlk yeğenim olmasından dolayı da kendisine ayrı bir zaafım oluşmuştu. Memnundum da böyle olmasından. "Çok tatlı uyuyur ama yerim." Dedim dudaklarımı hafif büzerek.

 

"Tabi tatlı kız." Dedi Fulya yengem. Ekranda hâlâ Nergis olduğu için kendisini göremiyordum. Yengem Nergis'i biraz daha izlememe izin vermiş ardından kendisine çevirmişti telefonu. Tam konuşmak için ağzını açmıştı ki kızının sesiyle ağzı kapanmış ve bakışları da Nergis'e dönmüştü. Ardınan sonra konuşuruz diyerek telefonları kapatmıştık.

 

Kısa süre sonra kapı çalmış ardından içeriye elinde büyük valiz ile biri girmişti. Tanımadığım için kendisine meraklı gözlerle bakıyordum. Orta yaşlarının sonundaydı büyük ihtimalle. Başında yeşil bir şal duruyordu. Üzerinde diz altında biten salaş bir elbise vardı.

 

Ben tanımıyordum ama Yâde Havin tanıyor olacak ki, "Oo Ümmü Gülsüm, sonunda geldin ha." Diyerek ayaklandı.

 

Ümmü Gülsüm kimdi? Ben neden ilk defa görüyordum ve neden elinde büyük bir valizle salonun ortasında duruyordu.

 

"Valla hanım ağam kusura bakmayasın." Dedi Ümmü Gülsüm hanım mahçup bir ifadeyle. "Anca hazır edebildim."

 

"Tamam tamam." Dedi Yâde, boşver onları şimdi dercesine de elini sallamıştı. "Getir aç bakayım şu valizi." Ümmü Gülsüm hanım denileni yapmaya koyuldu. Valizi alarak Yâde Havin'in yanına götürdü ve yere yan şekilde bıraktı.

 

Merakıma yenik düşüp koltuktan destek alarak ayağa kalktım ve küçük adımlarla yanlarına yaklaştım. Berivan Daye de benim gibi ayaklanıp yanlarına yaklaşmıştı. Onun da haberi olacak ki şaşırmamıştı ama gelen şeyi yine de merak ettiğinden olsa gerek tebessümle Ümmü Gülsüm Hanım'ın getirdiği valize bakıyordu. Bi haberim olmayıp bilmeyen bendim sanırım. "Yâde'm." Dedim. "Bu ne?"

 

"Ay kızım unuttum ha sana söylemeyi." Dedi elimi tutarak. Elimi tutmasıyla tebessüm etmiş ve merakla dinlemeye devam etmiştim. "Senin için. Ha yani torunuma."

 

"Ne ki bunlar?" Bir gözüm de Ümmü Gülsüm hanımın açmaya çalıştığı valizdeydi.

 

"Ne ararsan var kızım." O da valize baktı. Bu sefer Ümmü Gülsüm hanım açabildiği için içindekileri görebiliyorduk. "Battaniyesidir, kazaklarıdır, ceketleridir." Bana döndü ciddi bir tavırla. "Ha hepsi el örgüsüdür. Öyle orda burada satılanlardan değil. Sağlamdır."

 

Mahçubiyetle gülümsedim. Elimi tutan elini avucuma alarak öpüp başıma koydum. "Ne zahmet ettin Yâde'm, zaten bir sürü getirmiştin gelirken."

 

Bir kolunu aman dercesine salladı. "Sanki ben yaptım, ne zahmet etmişim?" Cevabı güldürmüştü beni. "Hem fazla fazla olsun. Lazım olur illa." Yavaşça eğilip valizden bir ceketi eline aldı. "Ömer'imin oğludur, az biledir ha bunlar." Söyledikleri samimiydi. Gözleri ışıldamışı kıyafetlere bakarken.

 

Ben de yavaşça yere oturdum ve valizdeki eşyalara baktım. Bir çok şey vardı. Fazla fazlaydı her şey. Bir süre sonra onları salonda bırakıp odama çıkmıştım. Yağmur da arkamdan geliyordu. Benden bir şey gelmediği için gelip bana yardımcı olacaktı. Gelen kıyafetleri yerleştirme konusunda.

 

"Nereye koyayım bunları hanımım?" Yağmur'un sorusuyla dolaba ilerledim ve oğlumuz için ayırdığımız kısmı açtım. Dolabımız fazla büyüktü zaten. Oğlumuz biraz büyüdükten sonra karşıda duran odayı hazırlayacaktık. Zaten şimdi doğduğu zaman yanımızda yatacağı için gerek duymamıştım. Ben böyle deyince yine alalım diye ısrar edilmişti. En son ben de ısrar edince susamk zorunda kalmışlardı.

 

"Katlayıp buraya yerleştirilecek." Dedim. Yağmur başını sallayıp valizin yanına oturdu ve çıkardığı kıyafetleri katlamaya başladı. Böylece ben de yere oturup katlamaya başladım. Altımdaki yumuşak minder de yerle temasımı kesiyordu.

 

Kıyafetler katlanıp yerleştirilince Yağmur odadan çıkmış ben de dolabın önünde oğlumuzun kıyafetlerinin olduğu kısma bakıyordum, yüzümdeki büyük bir tebessümle. Şimdiden her şeyiyle beni mutlu ediyordu. Elim yavaş hareketlerle karnımın üzerinde hareket ediyordu. "Anneyi mutlu mu ediyor benim oğlum?"

 

Karnımın sağ tarafının hareketlenmesi ve hafif acı olması bana tekme attığını gösteriyordu. Sorduğum soruya cevap verdiğini hissedip güldüm. "Anneyle de konuşurmuş." Derin bir nefes alıp dolabın ayna tarafına baktım.

 

Yan döndüm ve karnımı daha net gördüm. Büyümüştü karnım. Vücudumda lekeler, selülit oluşmuştu. Kendimi kötü hissediyordum görünce ya da aklıma gelince. Sanki artık kötü görünüyorum gibi hissediyordum. Vücudumdaki değişim psikolojime iyi gelmiyordu.

 

En çok da ya Ömer artık beni beğenip sevmezse düşüncesi oluşuyordu. Bunu Ömer'e asla yansıtmamaya çalışıyordum. Beni böyle seven bir adamdan şüphe duymak ya da şüphe duyduğumu göstermek bir ihanettir. Ama bu halim düşüncelerime engel olamıyordu maalesef. Belki de bu son zamanlarda duygusal yanım fazlalaştığı içindi. Mantıklı bile düşünemiyordum çoğu zaman.

 

Aynaya yaklaşıp yüzümü inceledim. Sanki yüzümdeki lekeler gözüme sokuluyor gibi hissettim. Bu da kötü olmama sebep oldu. Bakmaktan ise kendimi alıkoyamıyordum. Üzerimdeki elbiseyi de uzun uğraşlar sonucunda çıkarabilmiştim. Şimdi sadece iç çamaşırlarım ile kalmıştım. Aynadan gözlerimi ayırmadan üzerimdeki değişiklikere, farklılıklara bakıyordum. Gözlerimin buğulanması ise ayrı bir dertti. Göz yaşlarım akmadan hızlıca gözümü sildim ve vücuduma bakmaya devam ettim. Ağzımdan kaçan hıçkırık yüzünden gözlerimi zor da olsa ayırabilmiştim.

 

Arkamı dönüp yavaş ve ağır adımlarla banyoya girdim. Üzerimdeki iç çamaşırlardan da kurtulup tamamıyla çıplak kaldım. Duşakabine girip suyu ne sıcak ne de soğuk olacak şekilde ayarlayıp içine girdim. Köşeden elime aldığım life duş jelini sıkıp köpürttüm. Ardından gördüğüm lekeleri ve selülitleri yıkamaya başladım, geçmeyeceğini bile bile. Bir süre sonra sertçe liflemeye başladım vücudumu. Ağlamamı ve hıçkırıklarımı tutamıyordum. Lifi sinirle yere attım. "Niye geçmiyorsunuz?!" Diye sinirle soludum. "İstemiyorum sizi!" Derin nefesler almaya çalışıyordum ama bir hayli zordu. "Görmek istemiyorum! Bakmak istemiyorum size!"

 

Bir süre daha suyun altında isyanla ağladıktan sonra durulanıp çıkabilmişim. Bornozumu giyip banyodan çıktım. Aynaya bakmak istemiyordum. Eminim ki gözlerim kızarmıştır. Yatağın içine girip yan döndüm. Ellerimi yanağımın altına koyup karşımdaki duvara boş gözlerle bakıyordum, içimdeki ağlama isteğini zor tutuyordum.

 

Ne kadar duvarla bakıştık bilmiyorum ancak açılan kapı sesinden kendime gelebilmiştim. Adım sesleri iyice yaklaşınca burnuma gelen kokusu ile derin bir nefes çektim içime. "Güzel karım." Dedi yatağa oturup. Yaklaşıp saçlarımı öpüp derin bir nefes çekti içine. "Banyo yapmışsın?" Sorgular şekilde söylemesine aldırış etmeyip omzumu sallamakla yetindim. Son zamanlarda banyo yapmak istediğimde Ömer bu işi üstleniyordu onun dışında tek banyo etmiyordum. Bir şey olabilirmiş tek başıma ederken, ya da yardımcı olmam gereken yerler olabilirmiş. Şimdi de o gelmeden banyo yapmam tuhafına gitmiş olmalı.

 

"Beni niye beklemedin yavrum? Bir şey mi oldu yoksa?" Telaşlanmasına karşı daha fazla sessiz kalmadım.

 

"Bir şey olmadı." Dedim ama konuşmasam daha iyiydi. Ağlamış olmamdan dolayı sesim çatallı çıkmıştı. Boğazımı temizleyerek devam ettim. "Banyo yapmak istedim sadece."

 

Cevap vermedi onun yerine yataktan kalkıp benim tarafıma geldi. Gözlerimi görmemesi adına hızla kapattım. Eğildiğini hisettim ama yine de açmadım. "Gözlerini aç yavrum." Dedi. Omuzlarımı hayır dercesine salladım. "Rojda'm, güzelim benim."

 

Gözlerimi açmasam bile kaşlarımı çattım. "İstemiyorum Ömer."

 

"Eğer kalkıp aşağıdakileri sorguya çekmemi istemiyorsan gözlerini aç. O yeşillerini sakın benden ayırma. Yoksa kimseye acımam konağı ayağa kaldırırım."

 

Söylediklerinin şokundan hızla gözlerimi açtım. "Saçmalama Ömer!" Dedim büyük bir afallamayla.

 

Söylediğimi es geçip yüzümü inceledi. İnceledikçe kaşları çatılıyordu. Sağ eli yanağıma değdi. Baş parmağı göz altımı okşuyordu. "Bu halin ne!" Dedi sert bir tonda. Sanki isim versem gidip o kişiyi yakacakmış gibiydi.

 

"Bir şey değil." Dedim gözlerimi kaçırarak.

 

"Şşş" Dedi. "O gözler açık olduğu sürece benden ayıramazsın."

 

Kaçırdığım gözlerimi tekrar gözlerine sabitledim. "Oldu mu?" Diye sordu.

 

Başını salladı. "Oldu." Dedi aynı şekilde. "Şimdi ne olduğunu anlat ki bu konağı ayağa kaldırmak için bir nedenim olsun. Ben evde yokken karım neden ağladı?!"

 

Dudaklarım büzülmüş aynı anda gözlerim de doldu. "Benim yüzümden." Dedim kısık sesle.

 

Anlamayarak bana baktı. "Anlmadım?" dedi seslice de dile getirerek.

 

"Benim yüzümden dedim. Kimse bir şey yapmadı."

 

"Kafayı yemeden önce bana şunu doğru düzgün açıklar mısın güzelim?"

 

Bir elimle dolu olan gözlerimi sildim. "Vücudum." Dedim utanarak. "Ne hâle gelmiş, görmüyor musun?"

 

Ağzımdan bir hıçkırık firar ederken Ömer kaşlarını çatarak diz çöktüğü yerden ayağa kalkıp yatağa oturdu. Benim de oturmamıı sağladı. "Bunun için bu halde olduğunu söyleme sakın!" İki eliyle yüzümü avuçlamış alnıma sıcak dudaklarını değdirdi birkaç kez.

 

"Ama öyle." Dedim.

 

Gözümden akan yaşı hızlıca silmişti. Bornozlu halime gözlerini değdirdi. "Onun için mi banyo yaptın?"

 

Başımı salladım. "Ama geçmedi ki, hâlâ duruyor o şeyler." Dedim. "Ne zaman geçecek? Geçsin istiyorum. Sonra sen beni çirkin bulursun. Çirkin bulma tamam mı?" Ellerim yüzüne kapandı. Bütün yüzü avucuma sığmıyordu ama. "Ben seni çok seviyorum beni çirkin bulma o yüzden."3

 

"Yavrum." Dedi sakince. Ardından ayaklanıp önce örtüyü açtı üzerimden. Ardından bornozumun kuşağını açtı. Ben ona anlamaz gözlerle bakarken devam etti işini yapmaya. Bornozumu açtığında gözlerini çıplak vücudumda gezdirdi. Utanma duygusu kaplamıştı. Bu sefer ağlamaktan değil utançtandı kızaran yanaklarım.

 

Gözleri gözlerimle buluştu en son. Ve sinirlenmişti. Sabır dolu bir nefes çekip tekrar oturdu. Bornozumu kapatım kuşağımı da karnımın üzerinden bağlayarak daha fazla utanmama engel oldu. Ardından eli açıkta kalan bacağıma gitti. "Sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın?"

 

"Ne yapmışım ya?" Diye sordum çatallı ve kısılmış sesimle.

 

"Seni çirkin bulacağımı düşünerek vücuduna verdiğin zarardan bahsediyorum." Bakışları kısa süreliğine tekrar vücudumda gezdi. "Kocan sana bu kadar sevdalıyken. Karnında ikimizin çocuğunu taşırken oluşan iki değişim sana nasıl, seni çirkin bulacağımı düşündürür?!" Sitemine cevap vermeyip dinlemeye devam ettim. "Senin vücuduna tapıyorum ben güzelim. Bunu hiçbir güç kuvvet de değiştiremez. Anladın mı?"2

 

Gözlerim bacaklarıma kayarken bir kaç yerde olan bariz kızarık yerler gözüme çarptı. O an çok sinirlenmiştim ve gözüm de bir şeyi görmüyordu.

 

Dişrimi mahçubiyetle dudaklarıma geçirdim. Bu hem Ömer'e karşıydı hem de vücudumu bi sinirle böyle yapmamdan ötürüydü.

 

Elini dudaklarıma getirip dişimle olan teması kesti. Ardından ayağa kalktı. Yatağın diğer tarafında duran, benim farketmediğim şeyleri eline alıp tekrar yanıma geldi ve aynı yere oturdu. Elindeki papatya buketini bana uzattı. Tebessümle elinden alıp kucağıma çektim. Kokusunu içime çekip Ömer'e hayranca baktım.

 

Elinde duran diğer paketi uzattı bu sefer. "Karıma hediyesi." Dedi.

 

Çiçeği resmen yatağın diğer tarafına fırlattım. Hediyelere ayrı bir ilgim oluşmuştu çünkü. "Ne aldın?" Diye sordum paketi açmaya çalışırken.

 

"Dünyanın en değerli parçasını."

 

Merakım iyice artarken paketi açabilmiştim en sonunda. Elime aldığım ayna ile şaşkınca Ömer'e bakıyordum. "Dünyamın en değerli parçasını sen de gör. En özeli, en paha biçilmezi."

 

Aldığım hediyeye ayrı anlamına ayrı düşmüştüm. Gözlerine aşkla bakıp kollarımı açtım sarılmak için. Anında kollarım arasına girdi. Boynuna sıkı bir öpücük bıraktım. "Sen daha benim değerli parçamı görmedin." Dedim geri çekilirken.

 

Kaşları havalanmıştı. "Neymiş o." Elimdeki aynayı ona doğrulttum ve aynaya bakmasını sağladım. Bu halim onu keyiflendirmiş olacak ki büyük bir kahkaha sunmuştu bana. "Yalnız benim silahımla beni vuruyorsun farkındayım."

 

Aynayı aramızdan çekip omzumu oynattım. "Sonuçta vurabildim." Diye savundum kendimi.

 

Dişlerini dudaklarına geçirdi. "Fena vuruyorsun hem de. Sol tarafım senin yüzünden yara bere içinde."

 

İç çektim gözlerine bakarak. "İyileştiririm." Sol elim sol yanına gitti.

 

Elini, elimin üzerine koyup iyice bastırarak, "İyileştirme." Dedi. "Yarala hep. Sen tarafından sürekli yaralı kalsın ki yaşayabileyim."

 

"Ömer." Dedim ne diyeceğimi bilmeyip hayranlıkla kendisine bakarken.

 

"Söyle Ömer sana kurban olsun."

 

"Yara tek taraflı olmaz, sen de beni yarala sol tarafımdan ki beraber yaşayalım."

 

"Yaşayalım yavrum, beraber yaşayalım."

 

Geri kalan zamanda Ömer önce benim üzerimi giydirmiş ardından banoya girmişti. Sonrasında beraber aşağıya inip salondaki ailemiz ile sıcak anlar yaşadık.

 

Evliliğimiz ikinci yılına doğru yol alıyordu. Uzun gibi duruyordu, bir yıl içerisindeki günleri düşününce. Ama o kadar az yaşamıştık ki. Doymamıştık birbirimize. Doymak da istemiyordum. Birbirimize hep aç kalalım istiyordum.

 

 

 

 

 

********

 

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam.

 

Nasıl buldunuz bölümü? Yorumları şöyle alalım.

 

Zeytin kısmını yazarken gülmekten yerlere yattım. He Rojda zeytin doğuracan ahshhaahshah

 

Rojda kızımın kendini kötü hissettiği sahne.. yaşadım resmen.

 

Ömer'in aldığı ayna detayı. KURBANEEE1

 

Yâde Havin'i de özlemiştim ha.

 

Yeni bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakınız.

Bölüm : 13.12.2024 16:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...