Oylarınızı ve satır aralarına yorumlarınızı eksik etmeden okuyunuz.
Kader. Önceden, yaşayacağımız olayların belirlenmesidir. Karşınıza çıkacak kişiler, yaşayacağınız anlar, olaylar. Doğacağınız ev, aileniz. Her şey. Seçimleri kendimiz yapsak dahi yaşadıklarımız zaten kaderimizde yazılıdır. Bazen suçu kendimizde bazen ise kaderimizde ararız.
Evleneceğim adamın kaderimde nasıl yazıldığını bilmiyordum. Hele de Mardin'de tanınan bir adam olacağını. Beklemiyordum. Kaderimde yazılı olan bu durum beni afallatmıştı sadece.
Hep sıradan bir hayatım olurdu sanırdım ta ki Ömer'e kadar.
Ömer, kaderimin bana yazdığı en güzel mucizeydi.
Şimdi nasıl kaderime kızabilirdim ki? Bana en büyük mucizemi vermişken.
Duyduğum ağlama sesi, daha doğrusu bir bebeğin ağlama sesini işitince fazlasıyla yorgun olan gözlerimi zor da olsa açtım. Bir bebeğimin olduğu hâlâ bir rüya gibi geliyordu. Sanki bir masalın içindeymişim gibi hissediyorum.
Gözlerimi aralayıp sağ tarafa yavaşça döndüm. Gördüğüm manzara uykulu olsam dâhi beni gülümsetmeye yetmişti.
Ömer ve kucağındaki oğlumuz...
Ama ağlayan oğlumuzun susmaması Ömer'in ne yapacağını bilmemesine sebep oluyordu. "Ömer." Diye seslendim, kurumuş boğazımdan dolayı sesim hafif hırıltılı çıkmıştı. Boğazımı temizledim hemen ardından.
Bana dönmesiyle kucağındaki Yusuf Eymen ile adımları bana doğru geldi. "Niye uyandın?"
"Oğlumuz acıkmış boşuna uğraşma." Dedim bu çırpınışının boşa olduğunu açıklayarak.
"Tüh ya." Dedi Yusuf'u kucağıma bırakarak. "Ben de diyorum sen uyanmadan sustursaydım."
"Bebek o daha. Meme emmeden yatamaz ki." Bakışlarım kucağımda ve hâlâ benim olduğuna inanamadığım oğluma döndü. Gülümseyerek bir elimi yanağında ufak hareketlerle gezdirdim. Parmak uçlarımda hissettiğim yumuşaklık gülümsememi büyüttü.
Ama bu kısa sürmüştü. Çünkü kucağımdaki küçük bey ağzını hareket ettiriyor, meme arıyordu. Daha fazla aramaması için sütyen takmadığımdan dolayı sağ göğsümü rahatça çıkartıp mama arayan oğluma yaklaştırdım. Yusuf Eymen anında emmeye başlamıştı, belli ki çok acıkmıştı. O memem ile uğraşırken ben de gür olan saçları arasında parmaklarımı gezdiriyordum. Hissetmek istercesine.
Bir süre sonra bakışlarımı oğlumdan çekip, Ömer'e bakma gereksinimi hissettim. O ise her zamanki hayran bakışlarla bana bakıyordu. Yüzündeki gülümseme yanak ağrıtacak cinstendi. Bulaşıcıymış gibi aynı şekilde ben de gülümsedim.
"Hayalimden öte bir ânı yaşıyorum, sayende." Diyerek sessizliği bozdu. İç çekişle beraber derin bir nefes aldı. Onun da hâlâ benim gibi üzerinden atamadığı bir şaşkınlık hali vardı ve bu da ister istemez hareketlerimize yansıyordu.
Bakışları kucağımda göğsümü emen bebeğimize döndü. Bir süre sadece sustuk ve Eymen'i izledik, birbirimize parıltı dolu gözlerimizle baktık. Oğlumuz doymuş olacak ki göğsümdeki dudaklar emme işini yavaşlatmıştı, arada bir ise bunu fark edip tekrar hızlanıyordu. Beni memnun eden bir durumun içerisindeyim.
Ömer oğlumuzun doyduğunu anladı mı bilmiyorum ama bana yaklaşması ile Yusuf'u kucağımdan alacağını tahmin ettim ama öyle olmadı. Başını yaklaştırmasıyla alnımı öpeceğini anlamıştım. Tabi engel olmasaydı memnun olurdum.
Odada, kucağımdaki küçük beyden gelen küçük pırt sesi sonrası çıkardığı huzursuz mırıltılar...
Bu da Ömer'in geri çekilmesine neden oldu. Kaşlarını çatmış Yusuf Eymen'e bakıyordu. "Bakmasana oğluma şöyle." Dedim gayet eğlenir şekilde.
Çatılı kaşlarıyla bana döndü. "Nasıl bakmayayım?" Diye sitem etti. "Bak daha birinci gündeyiz, birinci." Diyerek bastırdı gün kısmını. "Hemen sana yaklaşmamam için engellemeye başladı bile. Karnındayken de böyleydi." İşaret parmağını Eymen'e uzatmış ve farkında mıydı bilmiyorum ama oğlumuzu şikayet ediyordu bana.
Söylediklerine gülerken konuştum. "Daha yeni emzirdim, normal yani."
Kaşları hayır dercesine kalkmıştı. "Yemezler yavrum." Dedi itiraz istemez şekilde. "Gayet de sana yaklaştığımı anladı. Hiçbir güç kuvvet de bana tersini anlatamaz."
Söylediklerini es geçtim. Ve sanırım ne dersem diyeyim kabullenmeyecekti. "Islak mendil ve bez alayım." Diyerek başka bir konuya geçtim.
Ayağa kalkıp isteklerimi getirdi. Yusuf Eymen'i yatağa bıraktım. Ben de biraz daha oturur pozisyona geçtim. Meryem daha küçükken çok kez altını değiştirmiştim o yüzden bu konuda tecrübeliydim çok şükür.
Ama daha herhangi bir harekette bulunmadan Ömer araya girdi. "Sen dur ben yaparım." Dedi özgüvenle. Ama yapamayacağını gayet de iyi biliyordum. Bunu, bez, ıslak mendil ve Yusuf Eymen arasında gezen uzaylı görmüş bakışlarından anlıyordum.
"Yaparsın kocacığım ama önce bir nasıl yapılacağını öğrensen daha iyi olur sanki."
Kendinden emin bakışları bana döndü. Tek kaşı havalanmış, "Sessiz ol ve kocanı izle karıcığım." Diyerek yatağa yaklaştı.
Keyfi bilirdi tabi. Ben sadece eğlenmeme bakarım o zaman.
Tabi çok da geriye çekmedim kendimi. Ne olur ne olmaz. Ömer de uzaylı gibi bakmasaydı ben de böyle yapmazdım. "Yavrum." Dedi bana dönerek. "İzle kocanı." Göz kırparak Yusuf'a eğildi. Merakla onu izlemeye başladım.
Bez ve ıslak mendili yan yana bıraktı. Hayır bari önce bezi açıp esnetse daha kolay olurdu sanki. Ama Ömer çok özgüvenli, bilmiş gibi davrandığı için sessiz kaldım.
Ardından Yusuf Eymen'in altındaki iki kat olan pijamayı ve zıbını çıkardı. "Yavrum bu ne? Oğlumu hediye paketi gibi sarmışsınız resmen!"
"Bebek o." Dedim daha ne olsun dercesine. "Az bile giydirmişler bebeğime."
Ömer bir şey demeyerek işine geri döndü. Bu sefer sıra beze gelmişti. Odayı saran kötü koku da acilen değişim istiyordu. Meraklı gözlerim üzerinden ayrılmadı.
Boğazını temizledi. Bana kısa bir bakış atıp beze döndü. "Ömer'cim çocuğu üşüteceksin hızlı mı olsan acaba?"
"Tamam." Dedi sakince. "Şey." Duraksayıp bana döndü tekrar. "Bunu nasıl açacağız?"
İçimde duran kahkahayı bastıramadım. Bana kaşlarını çatmış bakarken umursamaım. "Hiç öyle bakma." Dedim kahkahamı bastırarak. "Çok emindin kendinden?"
Bu halimi umursamadı ama. "Önce kendinden emin olacaksın." Dedi ciddi bir tavırla.
"Aynen." Dedim başımı sallayarak. "Biraz daha öyle açık kalırsa Yusuf Eymenin hasta olacağından emin olabilirsin." Söylediklerim ile önündeki oğluna döndü bakışları. "Ayriyeten çıtçıt kısmı şurada." Diyerek bezi nasıl açacağını işaret ettim.
Neyse ki uzun uğraşları sonucunda zor da olsa başarmıştı. Resmen alnında ter damlaları oluşmuştu. "Koşsam bu kadar yorulmam." Dedi üzerini giydirdiği oğlumuzu kucağına alarak. Bana baktı. "Valla yoruldum ha." Dedi ve Yusuf Eymen'i yerine koydu, üzerini de örtüp yanıma yaklaşıp yatağa oturdu.
Oturmasıyla alnındaki terleri elimi kaldırarak sildim. "Bu kadar yorma kendini." Dedim işi espriye vurarak.
Kendisi hiç gülmüyordu ama konuşmamla yüzünde hafif bir tebessüm peyda oldu. "Değer." Dedi nahif bir tonla. "Sizin için her şey değer."
"Yaa." Dedim boynumu hafifçe yana yatırarak. "Gerçekten değer mi?" Kahkahasıyla birlikte başını da salladı.
"Fena değer hem de." İç çekip duraksadı. Gözlerime derin derin baktı. Bir elini kaldırıp yanağıma koydu. Elleri büyüktü ve yanağım çok küçük kalıyordu. Beni mutlu ediyordu ama bu detay. O yüzden yine kendimi tebessüm ederken buldum. Baş parmağı yanağımda hafifçe hareket ederken devam etti. "Beni kabul edip, dünyanın en mutlu adamı yaptın." Bakışları yüzümde usulca gezindi. "Şimdi de beni baba yaptın, dünyanın en değerli varlıklarına sahip ettin. Değerli olmayacaksanız da ne olacaksınız."
"Ömer." Dedim dolmuş gözlerimle. "Yine çok güzel şeyler dedin ama." Gözümden damlayan yaşı yanağıma ulaşmadan sildi. "Neden böyle güzel seviyorsun? Senin yüzünden ben eksik kalıyorum." Sonda dayanamamış ve dudaklarımın arasından bir hıçkırığın kaçmasına sebep oldum.
"Şşş." Dedi bana biraz daha yaklaşan adam. Başımı yavaşça göğsüne çekti. "Ama ben her bir şey dediğimde böyle olursan ne yapacağım." Omuzlarımı bana ne dercesine oynattım. O da bu kadar güzel konuşup benim duygulanmama yol açmasaydı. "Güzelim." Dedi bir yandan da saçlarımın arasında parmaklarını gezdirerek. Göğsünden ayrılmak istemediğim için sadece güzeli olduğumu onaylar mırıltılar çıkardım. "Yatalım istersen."
Başımı sallamamla hafifçe geri çekildi. Böyle bir şey istemediğimden kaşlarımı çatarak kendisine baktım. Büzmüş olduğum dudaklarıma yaklaşıp bir öpücük bıraktı. "Hiç öyle bakma yavrum." Dedi ayağa kalkarken.
"Nereye?" Diye sordum ani çıkışla.
Başıyla arkasında kalan koltuğu işaret etti. "Sen yatarken, sizi izleyeceğim."
"Olmaz." Dedim itiraz ederek. "Ben seninle yatmak istiyorum."
Elimi tutup avuç içime bir öpücük bıraktı. "Güzelim." Dedi gözlerimizi tekrar birleştirirken. "Dikişlerin var, ters yatarız. Ağrın olur, açılır falan. Dikkatimizden kaçar."
"Dikkat ederiz." Dedim söylediklerini itiraz edip, ısrarıma devam ederken.
Pes etmiş gibi bir nefes etti. Bu da beni memnun ettiği için sırıtmadan duramadım. "Gel." Diyen sesi de pes etmiş çıkıyordu. "Gel göğsüme." Ardından yanıma gelip oturdu. Ayaklarını uzatıp, kendine olabildiğince rahat bir pozisyon aldı. Aslında yatak o kadar da küçük değildi, sığardık. İnanıyorum
Sol kolunu arkama uzattı. İsteğini anlayıp hafifçe aşağıya kaydım yatakta. Böylece ömer kolunu rahatça uzattı ben de koluna, başımı koyup biraz daha yanaştım kendisine. "Böylesi daha güzel." Dedim gözlerimi memnuniyetle kapatırken. Dikişlerime de dikkat ederek sol kolumu Ömer'in karnına sararıp kendime rahat bir pozisyon ayarladım.
Saçlarıma değen sıcak dudaklar ile gülümsemiştim. "İyi geceler yavrum."
"Rojda'm." Ömer'in seslenmesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Bu çantaya başka bir şey koyulmayacak, bu kadar değil mi? Başka bir şey yok yani?" Gösterdiği çantaya baktım ardından gözlerimle etrafı taradım. Bir şey kaldı mı diye. Ömer'e dönerek başka bir şey yok dercesine başımı salladım. "Tamamdır." Diyerek seslice de onayladım.
Başını cevabımla sallayıp çantayı kapatıp kapının yanına koydu. Bugün hastaneden çıkıyordum. Gelirken karnımda olan ama şu an kucağımda olan bebeğimizle. Bu bile mutlu olmam için yetiyordu. Ömer de bu sırada beni yerimden kalkmamam için tembihleyip toplama işini kendisi hallediyordu. Biz de oğlumla babasının işinin bitmesini bekliyorduk ki çıkabilelim.
Neyse ki en sonunda bitmişti. Böylece oturduğum yerden yavaşça kalktım. Yusuf Eymen'i de dikkatlice kucağıma almak için hareket etmiştim ki bir el buna mani oldu. Ömer'e ne oldu dercesine baktım. "Senin dikişlerin var şimdi, ben alırım." Diyerek uzanıp Yusuf Eymen'i kucağına aldı.
Bir elinde çantalar bir elinde de oğlumuz, hemen solunda ise ben. İşte benim hayatım, benim minik ailem bu kadardı.
Derin tebessümüm dudaklarımdan silinmeden önce odadan, sonra hastaneden çıkmıştık. Kapıda bekleyen Raşit abi, bizi gördüğü gibi hızlı adımlarıyla buraya geldi. "Ağam." Dedi uzanıp Ömer'in elindeki çantaları alırken.
Ardından bakışları bebeğimize kaydı. Güldü. "Allah analı babalı büyütsün." Dedi bana kısacık bakıp tekrar Ömer'e dönerek.
"Eyvallah Raşit." Diye cevapladı Ömer.
"Ağam hele ben de kucağıma alayım?"
Hevesli sorusuyla tebessüm ederken Ömer kaşlarını çattı. "Oyuncak mı benim evladım?" Diye söylendi, Yusuf'u biraz daha kendine çekerken. Anlaşılan kıskançlığı oğlumuz üzerinde de gösterecekti.1
"Niye öyle dedin ağam?" Diye sordu Raşit abi mahzun şekilde. "Kucağıma biraz alsam ne olacaktı?"
"Biraz daha büyüyünce söz verecem ben senin kucağına. Hadi yürü." Diyerek başıyla git işareti yaptı.
Raşit abi ise aldığı cevap ile keyifle "Emredersiniz ağam." Diyerek elindeki çantalarla önden ilerledi.
Ömer'in bakışları hemen yanındaki bana döndü. "Hadi karım." Dedi uzanıp elimi avucuna alıp sıkarken.
"Gidelim." Diyerek ayak uydurdum.
Arabaya önce ben bindim. Ardından kendisi de yanıma oturup yerleşti. "Aç şurdan bir şarkı Raşit." Diyerek bu sefer şarkı teklifini kendisi yaptı.
"Hemen ağam." Diyerek öne atıldı. Ardından arabada coşkulu bir şarkı yankılandı
Konağa yaklaştığımız zaman Raşit abi kornayı çalmaya başlamıştı. Ama öyle hevesliydi ki bu halleri istemsiz beni de mutlu ediyordu. Tabi bu süre zarfında Eymen ağlamasaydı. O zaman kendisine katılıp gülebilirdim.
Ömer'in kucağından aldığım zaman göğsüme saklamak ister gibi sakladım. Arada kulağına bir şeyler fısıldıyor, burada olduğumu hissettirmeye çalışıyordum. Ömer ise bu sırada Raşit abiye kızmak ile meşguldü.
Araba kapıda durduğunda Raşit abi hızla arabadan inip Ömer'in tarafından kapıyı açtı. Adımını dışarı atıp inince arabanın arkasından dolanıp benim tarafıma gelerek kapıyı açtı. Önce Yusuf Eymen'i aldı. Ardından elini uzatıp "Gel güzelim." Diyerek benim inmeme yardımcı oldu.
Birleşmiş ellerimiz ve oğlumuz ile konağa ilk adımımızı attık.
Karşılaştğım yüzler duygulanmama sebep oldu. Hepsi de tebessüm dolu yüzleri ile bizi bekliyordu. Onlara yaklaşmamız ile aynı şekilde yaklaştılar.
Annemler, abimler hepsi buradaydı. Asuman. Fatih ve Mert abi, Hansa ama hamile olarak. O da son ayları içerisindeydi.
Biraz daha bakındığımda Berivan Daye'nin ahiretliği olan Sevcan teyze de vardı. Bu halimize o da dolu gözler, tebessümlü yüzüyle bakıyordu.
O sırada Mert abi kollarını açarak yanımıza yaklaştı. Hemen Ömer'in önünde durarak "Dayısının aslanı da gelmiş." Dedi bebeğimize bakarken.
"Amca demek istedin herhelde."
Mert abi Ömer'in sorusuyla burun kıvırdı resmen. "Sizi bilmem ama ben anne tarafıyım." Dedi. "Biliyorsunuz ki anne tarafı daha çok seviliyor. Kendimi bundan mahrum bırakamazdım."
Ben söylediğine gülerken Ömer sabır dolu bir nefes aldı ve Mert abiyi es geçerek beraber diğerlerinin yanına ilerledik.
Onları arkamda bırakıp aileme doğru ilerledim. Babamın karşısında durdum. "Kızım." Dedi yaklaşıp beni göğsüne çekerken. Gözlerim dolmasın istedim ama bir hayli zordu. Saçımı öpüp geri çekildi. Gözlerini hızla silmesi kaçmadı benden. Sonrasında anneme sarılmıştım. Ali abim yanıma gelince, "Güzelim anne mi olmuş." Dedi büyk bir tebessümle.
"Oldum." Dedim ağlamamak için kısık çıkan sesimle.
"Gel buraya küçük anne." Dedi beni kendine çekip sıkıca sarılarak. "Şimdiden anne olmak çok yakışmış." Kulağıma söyledikleri tebessüm etmeme sebep oldu.
"Çekilin bakayım." Diyerek araya giren kişiye baktık. Eren abim kolunu açmış yanına gitmemi istiyordu. Yüzümdeki tebessüm fazlalaşırken yanına gidip, göğsüne sığındım. "Abisinin gülü bu kız." Dedi saçımı okşarken. "Anne olmuş benim kardeşim ya."
Öyle mutlu öyle huzurluydum ki anlatamazdım. Yanımda bana destek olup karşılayanlar beni fazla mutlu etmişti.
Karşılama sonunda salona geçebilmiştik. Herkes boş bulduğu yere oturmuştu. Ama öyle kalabalıktı ki bazılarına sandalye getirilmişti. Ben ise her zamanki gibi Ömer'in yanında yer ediniyordum. Baştaki iki koltuktan birinde Yâde Havin dğerinde ise Azad baba oturmuştu.
Herkes gülen suratıyla bize, daha doğrusu Yusuf Eymen'e bakıyordu. Sonuçta torunları, yeğenleri. Ben de Ali abimde böyleydim. İçim kıpır kıpır sürekli Nergis'e bakmak istiyordum.
Biz oturup sohbet ederken içeriden yemek kokuları geliyordu ve de bu, acıkmış olan mideme sinyaller gönderiyordu. Eymen de acıkmış olacak ki ağlamaya başlamıştı. Diğerlerine bir bakış atıp gitmek için ayaklandım. Ömer de ayaklanıp Yusuf'u benden önce kucağına almıştı.
Yine ayak uydurdum ona. Belli ki ben toparlanmadan Yusuf'u bana taşıttırma gibi bir niyeti yoktu. Odamıza girdiğimiz gibi gözlerimi etrafta gezdirdim. Oğlumuzun beşiğini yerleştirmişlerdi. Beyaz olan beşik odamıza minik bir mucizenin geldiğinin habercisiydi.
Eymen'in daha fazla ağlamaması için bakmayı keserek yatağa oturup, sırtımı da yatak başlığına dayadım. Sol göğsümü çıkarınca Yusuf Eymen'i kucağıma bıraktı. Böylece oğlumu isteğine kavuşturdum. Ki huysuz mırıltıları anında kesilmiş, yerine memnun mırıltılara bırakmıştı. Eldivenli elleri ise heyecandan, telaşla hareket ediyordu. Bu haline tebessüm ederken eğilip saçlarına öpücük bıraktım. "Ohh." Dedim geri çekilirken.
Gözlerini açtı o anda. Babası gibi siyah gözlerini bana dikti. Kısa süreliğine emmeyi de bırakmıştı. Kırpıştırdığı gözleriyle bana bakıyordu sadece
"Annem." Dedim, bu hali karşısında nasıl da mutlu olmazdım. "Neye bakıyormuş benim bebeğim." Mememi bıraktı, dudakları kısacık kıvrıldı sadece. Bir şey demedi belki ama bu hali bile yetiyordu bana.
"Kurban olurum size." Duyduğum ile bakışlarım sesin sahibine döndü. "Bu halinize." Diye devam etti bakmayı sürdürerek. Ne diyecektim ki bu kadar güzel bakan bir adama? Ne söylesem eksik ya da az kalacaktı.
Ki o sırada odamızın kapısının çalmasıyla da bir şey söylemem imkansız hal aldı. Ömer ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi. Önce bana baktı ardından kapının önüne, ben görünmeyeyim diye siper oldu. Sonrasında kapıyı açtı usulca.
"Enişte." Diyen ses tanıdıktı. Asuman. "Rojda'ya yemek getirdim." Demesiyle Ömer kapıdan çekilmiş ve Asu'nun içeri girmesine müsaade etmişti. Baktığımda yanında Meryem de vardı. İkisi yanıma yaklaşırken Ömer kapının önünde durmaya devam etti.
"Siz oturun." Diyerek bana bakıp odadan çıkmıştı.
Asuman elindeki tepsiyle yanıma yaklaştı. "Sofra anca bir saate hazır olurmuş. Canım arkadaşım daha fazla aç kalsın istemedim." Diyerek tepsiyi yatağa bıraktı ardından kendisi de yatağa oturdu. "Çok güzelsiniz." Dedi büyük bir tebessümle bize bakarken.
"Çok küçük ama." Diyen Meryem ile kendisine baktım. Yusuf'u dikkatle inceliyordu. İşaret parmağını, Eymen'in yanağına koydu. "Çok yumuşak, annemin yaptığı poğaça hamurlarına benziyor." Benzetmesine ben de Asuman da gülmüştük.
"Cidden çok yumuşak ama. Isırmazsam ölürüm kızım." Dedi bu sefer Asuman.
"Olmaz." Dedim hızlıca. "Kıyamam ben ona." Bakışlarım kısa süreliğine Yusuf Eymen'e döndü. "Ya acırsa?"
"Aman." Söylediğiyle yine ona döndüm. "Allah'tan bir çocuğun var yani. Ne olmuş biraz ısırsam? Eksilmez ya." Omuzlarımı bana ne dercesine oynattım. "Hiç öyle bakma. Teyzeler bugünler için vardır. Isıra ısıra sevmezsem ne anladım ben yeğenim olmasından?"
"Sev ama ısırmadan." Dedim dudaklarımı büzerek. "Ayriyeten yengesi de oluyorsun." İma ile kaşlarımı kaldırdım.
"Oluruz canım." Dedi saçlarını geri atarak. "Hem teyze hem de yenge olurum. Koskoca Asuman burda, hallederiz evelallah." Söyledikleri kahkaha atmama sebep oldu, aynı şekilde o da bana ortak olmuştu.
"İyi ki varsın Asu." Dedim gülmelerimin arasında.
"Tabii ki." Dedi taviz vermeyen sesiyle. "Sen de." Diye devam etti ardından.
Karnı doyan küçük adamın ardından Asuman alıp odamıza yerleştirdikleri beşiğe koydu. Meryem de peşinden ilerledi. Sanırım gün boyu merakla Yusuf'a bakacaktı.
Onlar beşiğin önündeyken getirilen yemek tepsisine yaklaştım. Çok acıkmıştım valla. Ağzıma aldığım ilk lokmayla gözlerim kapandı. Sanki kaç gündür yemek yemiyordum. Bir nevi kıtlıktan çıkmış gibi davranıyordum.
"Allah razı olsun valla." Dedim ağzımdaki lokmayı yutunca.
Asuman tekrar yanıma oturup, "Afiyet olsun bacım." Dedi büyük bir tebessümle. Cevap vermeyip başımı salladım ve yemeğe döndüm. Yusuf Eymen göğsümü emdiği için bu da hızlı acıkmama sebep oluyordu yoksa imkanı yok bu kadar acıkmazdım kısa sürede.
Yemek bittikten sonra keyifle arkama yaslandım. Karnım şişmiş gibi hissediyordum. "Çok yedim." Dedim dudak büzerek. Ve daha bu ilk günlerim. Başta böyleysek sonda ne yapacağız.
"Ye sen Rojda'cım, çocuğun var artık." Başını Yusuf Eymen'in beşiğinin olduğu tarafa çevirdi kısa süreliğine. "Teyzesi yesin." Dedi tekrar bana bakarak. "Biraz daha büyüsün annesisin demem valla ısırarak severim." Tek kaşını kaldırmış öyle yapacağından emin duruyordu.
Mimiklerimle tamam tamam inandım bakışı attım. "Bakarız."
"Ay neyse." Dedi başka konua geçerek. "Ben de giderim birazdan?"
Kaşlarımı çattım. "Niye ya? Geç gitseydin."
"Aynen canım." Elini öyle bir şey olması imkansız dercesine salladı. "Gitmezsem canım anam arkamdan abilerimi gönderir, olmama olasılığı yüzde bilmem kaç."
"Yaa." Dedim üzülmüş şekilde. Asuman'ın yanımda biraz daha kalmasını istiyordum. "Böyle çok az oldu. Kabul etmem, bir daha gel."
"Gelirim güzelim, merak etme. Gerçi bana kalsa pek gitmem de hadi neyse. İç etkenler beni buna mecbur ediyor." Söylediğine gülmeden edemedim.
"Dış etkenlere geçmen çok da uzak değil?" Tek kaşım kalkmış cevap bekliyordu. Bu gidişle evlenemeyecekler.
"Hiç açma orayı." Dedi yüzünü asarak. "Anneme kalsa nişanlı olarak ölüp gideceğim. Neyseki abim bu konuyu hızlandırmak peşinde. Uzasın istemiyor o da."
"Miran abi?" Dedim sorarcasına.
"Tabi ki." Dedi başka ne olacak dercesine. "Abim diye demiyorum ama diğerinin kendine hayrı yok." Dedi maalesef dercesine. "Neyse sen biraz toparlan da çarşıya falan çıkalım. Daha bir sürü eksiğim var çeyiz için."
Başımı salladım. "Çıkarız inşallah."
Asuman ve Meryem bir süre daha kalıp aşağıya indiler. Çok geçmemişti ki Hansa gelmişti yanıma. "Rojda'cım." Dedi büyük bir tebessümle. Şişmiş karnıyla çok tatlı duruyordu. "Aşağısı o kadar kalabalık ki seni zor gördüm valla."
"Çoğunu ben de tanımıyorum valla." Dedim bir gerçeği söyleyrek. Sadece annemler ve Sevim teyzeyi biliyordum.
"Zaten tanıman imkansız. Unutursun bir süre sonra." Yaşanması muhtemel olaydı. "Neyse." Dedi başka bir konuya geçerek. "Sen nasılsın? Daha iyi misin?" Doğum nasıldı?"
"İyiyim." Dedim. "Doğum da ilk olduğu için biraz korkuttu." Yalan söyleyemezdim. İlk olduğu için içimde hep bir tedirginlik, korku oluyordu.
"Haklısın." Dedi karnını okşayarak. "Peki doğumdan sonra karnını eski halinde görmek nasıl hissettirdi."
Dudaklarımı büktüm. "Bilmem... Böyle sanki bir şey eksik gibiydi, alışmıştım sonuçta... Ama o boşluğu, yanı başımda görmek ise bir mucizeydi."
"Zaten bir bebeğin karnımızda büyümesi başlı başına bir mucice." Dedi. "Düşünsene dokuz ay boyunca karnında bir can büyütüyorsun." Duraksayıp iç çekti. "Rabbimin bir mucizesi."
Sorusu üzerine yandan kendisine baktığımda gayet muzip bir hali vardı yüzünde. "Bilmem." Dedim omzumu oynatarak. "Tutsam mı?"
"Tut." Dedi elini tutmam için uzatarak. Gülümseyerek elimi avucuna bıraktım, hemen sıkıca sarmaladı elleri.
Rojda'nın yanından ayrılmıştım ki annem aramasaydı biraz daha kalmak isterdim orası ayrı tabi. Ben gideceğimi söyleyince sevgili nişanlım beni yalnız bırakmak istememişti. Bu yüzden de eve giderken bana eşlik ediyordu.
"Diyorum ki." Konuşmasıyla tekrar ona baktım. "Eve hemen gitmesen mi?"
Omuzlarım düştü, yüzüm düştü. "Geç kalmak istemiyorum. Malum. Annem."
"Boşver güzelim anneni. Koksoca nişanlın var burda." Dedi. Söylediğini anlamadığım için kaşlarımı çattım. Boşta olan elini cebine koyup telefonunu çıkardı. Ne yaptığını asla anlamamıştım.
"Ne yapıyorsun?" Diye sordum dayanamayarak.
Göz kırparak, "Şimdi anlarsın." Dedi ve telefonu kulağına götürdü. "Alo Miran." Duyduğum isimle adımlarım olduğu yerde kaldı. Abimi niye arıyordu. Benim durmamla o da duraksadı ve tamamen bana döndü. Şu an karşılıklı duruyorduk. "Eyvallah. Da sana bir şey soracağım." Ne soracaktı? Merakım ve endişem bir arada tüm vücudumu sarmıştı. Bu nedenle vücudumun kasıldığını hissettim. "Şimdi ben Asuman'ı aldım Rojda'lardan." Gözlerime sakin olmam için bakıyordu ama gram etki etttiği söylenemez. Utanmasam ağlayacaktım stresten. "Ha bir sorun olmayacaksa biraz dolaşıp öyle geleceğiz. Merak etmeyin." Son söyledikleri gözlerimin büyümesine neden oldu.
Karşı tarafı dinleyip tekrar söze girdi. "Yok oğlum, annen merak eder falan. Olursa sen haber et... Tamam eyvallah." Diyerek telefonu kapatıp cebine koydu. Dudağının bir tarafı keyifle kıvrılmış bana bakıyordu. "Hadi yine iyisin. Nişanlın halletti." Diyerek elini omzuma atıp beni kendisine çekti. Göğsüne yaslanan başımı şaşkınlıkla geri çektim biraz.
"İnanamıyorum sana." Dedim şaşkınlık barındıran ses tonum ile.
"İyi etmedim mi güzelim? Zaten annen yüzünden seninle nişanlı olduğumu unutuyorum." Dedi isyan edercesine. "Bence biz tekrar seni istemeye gelelim böyle çok ara girdi belki nişanlılık hükmü kalkmıştır."
"Saçmalama." Dedim hafif yüksek çıkan sesimle.
"Ne?" Dedi o da kaşlarını kaldırarak. "Yalan mı güzelim? Bilseydim nişan yapmazdım."
Bu sefer şaşıran taraf bendim. "Ne?" Diye yükseldim. Aynı anda kolundan da kurtulmaya çalışıyordum. "Bırak çabuk beni." Kolları daha da sıkı sardı beni. İtirazımı görmezden geliyordu resmen. "Madem benle nişanlanmak istemiyordun bırak." Sesim üzgün çıkıyordu, suratım da asılmıştı zaten. "Ben eve gideceğim."
"Hayatta olmaz." Dedi itiraz kabul etmeyen ses tonuyla. "Bırakamam da tek başına bir yere de gönderemem."
Omuzlarımı bana ne dercesine oynattım. "Benimle nişanlanmak istemeyen sensin."
"Güzelim." Dedi sakince. Fark ettiğim bir şey daha vardı ki geri geri gidiyorduk. Sırtım duvara değince kapana kısıldığımı hissettim. Gözlerim hızla etrafa kaydı. Allah'tan bu yerde kimse yoktu, daha doğrusu biz görünmeyen bir alana geçmiştik. Bir elini yüzüme düşen saçı tuttu ve parmağında kıvırdı. Bu da tekrar ona odaklanmamı sağladı.
"Hı." Diye bir ses kaçmıştı sadece dudaklarım arasından.
"Ben nişanlanmazdım derken..." Cümlesini bitirmeden kaşlarımı çatıp koluna bir tane geçirdim. Bu ona etki etti mi bilmiyorum ama konuşmadı.
"Umarım acımıştır." Dedim bir kez daha vurarak. "Hem keşke nişanlanmasaydım diyorsun hem de beni köşeye sıkıştırıyorsun." Tam bir tane daha vuracaktım ki elimi tutup sırtıma yasladı. Olduğum yerde gözlerim kocaman açılmış halde ona bakıyordum. Diğer elim anın şaşkınlığından üstündeki tişörte tutunmuştu.
Üzerime biraz daha eğilerek böldüğüm konuşmasını devam ettirdi. "Nişanlanmazdım çünkü direkt nikah kıymak isterdim." Gözlerime öyle bir yoğun bakıyordu ki dediğini neredeyse zor anlamıştım. "Anladın mı güzelim?" Başımı salladım ama sorsalar neyi anladın diye, asla cevap veremezdim. Sanki ağzım, dilim, dudaklarım her şeyim kurumuş gibiydi. Bu yüzden dudağımı, dilimin yardımıyla ıslattım.
Gözleri o sürede dudaklarıma kaydı. Öyle derin derin bakması yutkunmama neden oldu. Aynı durum onda da mevcuttu sanırım. Ki bunu ağır şekilde hareket eden ademelmasından anladım. "Eren." Diye mırıldandım, titrek çıkan sesimle. Şu an bu kadar yakınlaşmamız bile kalbimi gümbür gümbür attırıyordu.
"Hm." Dedi gözlerim ve dudaklarım arasında gözlerini gezdirirken. O böyle bakarsa ben adımı bile unuturdum. Sahi ben ne diyecektim ki? "Asu." Dedi. Sesi mi yoğunlaşmıştı yoksa bana mı öyle gelmişti. "Şimdi durdurabiliyorsan durdur beni." Gözlerime cevap bekler gibi baktı. Ama bilmiyor ki Asu şu an başka diyarlarda. Bu nedenle ne için durduracağımı alamadım. "Yoksa benden günah gitti." Diye bitirdi.
Dudaklarıma yoğunca bakıp bana biraz daha yaklaşması ne için durdurmam gerektiğini anlamamı sağladı. Yüzümüz dip dibeydi şu an. Adı ağzımdan sessiz ve titrekçe çıktı. Sağ elim tuttuğu tişörtü avucunun içinde sıktı. Heyecandan kalbim dışarı çıkabilirdi sanırım.
Zaten başka bir şey konuşamadım. Dudaklarıma değen sıcak dudaklar ile kalbim şaha kalkmış gibiydi. Gözlerim hissettiği sıcak dudaklar ile kapanmıştı. Burnumdan aldığım nefesler bile yetmiyor gibiydi. Dudaklarını dudaklarıma sürtüyordu sadece. Umarım burada heyecandan bayılabileceğimi görüyordur. Gözlerim zor da olsa açıldı. O sırada Eren üst dudağımı kavrayıp yumuşakça öpmeye başladı.
Kalbim deli gibi atarken bir an, yaşıyor muyum diye kendimi sorguladım. Daha çok kalp krizinden ölüyormuşum gibi geldi.
Dudaklarımla ilgilenirken biraz daha üzerime eğildi ve duvara biraz daha yasladı bedenimi. Sırtımda tuttuğu elimi serbest bırakmış onun yerine eli belimdeki yerini aldı. Boşta kalan elimi nereye koyacağımı bilemedim, en son aklıma gelenle diğer elim gibi tişörtüne tutundum. İlk defa yaşadığım bir andı, bu nedenle ne yapacağımı bilmiyordum. Öylece hareketsiz kalmış yaşadığım duyguları hissetmeye çalışıyordum.
Bir süre sonra dudaklarımı bırakıp geri çekildi. Alınlarımız birbirine yaslı şekilde duruyordu. Bir eli boynum ve saçlarımın olduğu kısımdaydı. Parmakları saçlarımın bitiş noktasındayken, avuç içi boynumda duruyordu. Yavaş hareketlerle olduğu yeri okşuyordu. "Niye karşılık vermiyorsun?" Diye sordu nefesi yavaşça düzene girerken.
Gözlerimi açıp ona baktım. "Bilmediğim için." Dedim. "Ayriyeten sen nerden biliyorsun?" Aniden alnımızı ayırarak geri çekildim. "Hayırdır yani?"
Bu halim onu eğlendiriyordu ki keyifle bir kahkaha sunmuştu. Bu manzara karşısında yumuşamamak için kendimi zor tuttum. "Hiç öyle gülme." Dedim ters bir tavırla. Göğsünde duran elimle çimcik attım. Bu yüzünün buruşmasına neden oldu. "Oh olsun." Dedim suratımı asarak. Ellerimi göğsümde birleştirip hala tersçe bakıyordum. Elini çimcik attığım yere koydu. "Bir de utanmadan gülüyorsun." Dedim.
"Güzelim, Asuman'ım." Yavaşça yine üzerime doğru eğildi. "Önce bir sakin ol. İlkim de sonum da sensin. Tamam mı. Hemen kızma." Bana ne dercesine omzumu oynattım. "Severim senin tribini." Dedi ve yaklaşıp büzmüş olduğum dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Bu ani hareketi beni afallatırken umursamayıp elimi tutarak beni ilerletmeye başladı. "Zaten abine de biraz vaki geçireceğiz diyip bunu yapmamız pek olmadı ama neyse."
"Rahat dursaydın o zaman." Dedim.
"Sen varken karşımda, o dediğin pek mümkün olmuyor maalesef güzelim." Göz kırparak tekrar önüne döndü. Tabi bu sırada beni kolunun altına çekmeyi ihmal etmedi.
"Bence senin rahat durasın yok da, gelip beni mana ediyorsun gibime geldi."
"Bir nevi de öyle kabul." Dedi saçlarımın arasına öpücük bırakarak.
Güldüm ama başka bir şey demedim. Elimi beline sararak yürüyüşüne ayak uydurdum.
"O değil de." Kısa süren sessizliği konuşarak bozdum. "Yusuf Eymen çok tatlı değil miydi ama?" Düşündükçe gülümsemekten alamıyordum kendimi.
"Öyle valla, aynı dayısı." Kendinden bahsettiğini anlamıştım. "Sen esmer bile değilsin." Dedim ne alaka dercesine. "Hem gözleri de siyah."
"Olabilir." Derken ses tonu ne olmuş yani dercesineydi. "Hem bir an önce evlensek biz de çok tatlı bebekler yapabiliriz." Bana dönüp konuşmasıyla gözlerim kocaman açıldı. Yanaklarıma hücum eden ısı da bununla geliyordu. "Utanma hiç güzelim." Dedi ve tekrar bakışlarını yola çevirdi. Sadece sessiz kalarak önüme döndüm.
Hansa ile biraz daha konuştuktan sonra eve gitmek için ayrılmıştı. Sanırım karnına vuran sancılar ona acı olarak dönmüştü. Bu nedenle Fatih abi gelip eşini alarak ayrılmışlardı
Sonrasında uykumun gelmesi sebebiyle kendimi uykuya teslim etmiştim. Tabi bu uyuma işini annemler gittikten sonra yapmıştım. Yarın yemek verileceği için tekrar geleceklerdi o nedenle bugün fazla kalmak istememişlerdi.
Ama şu an uykudan yeni kalkmamla duyduğum kalabalık sesler bir oldu. Kaşlarım çatılmış olayı anlamaya çalışıyordum. Buna eklenen Yusuf Eymen'in ağlama sesleri eşlik etti. Yataktan çıkıp beşiğin olduğu tarafa geçtim. Ağlayan oğlumu dikkatlice kucağıma alarak tekrar yatağa oturdum.
Çıkardığım göğsümü ağzına yaklaştırmamla hızla emmeye başlamıştı. Ona gülümseyerek baktım ama aşağıdan gelen sesler hala beni meraklandırıyordu. Çünkü yatmak için odama çıktığımda kimse kalmamıştı evde. Sesleri merak etmem de bu yüzdendi zaten.
Kucağımdaki oğlum en son emmeyi bırakınca göğsümü kapatarak ayağa kalktım. Önce Yusuf Eymen'i yatağına bıraktım. Ardından elimi yüzümü yıkayıp, üstümü de düzelttikten sonra aşağıya indim.
Merdivenlerden inerken sesler daha da çoğalıyordu. Salona girmeden önce mutfağa girmek istedim. Su içmem gereken konular vardı. Ama daha mutfağın kapısındayken gördüklerim hareket etmeme engel oldu.
Tezgahın önündeki Ömer ve yanındaki bir kadın. En önemlisi de kadın Ömer'e gülümseyerek bir şeyler söylüyor, kocam ise başını sallayarak kızı dinliyordu.
Dolan gözlerimle arkamı dönüp mutfaktan çıktım. Ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum. Salona geçtiğimde tanımadığım birkaç yüz ile karşılaştım. Berivan Daye'nin söylediğine göre gelenler şehir dışından gelenlermiş. Ömer'in oğlunu görmek için gelmişler. Hepsiyle tek tek tanışıp boş olan bir yere oturdum. Suratımı asmamak için kendimi zor tuttum.
Hem onlar neden gelmiyordu? Tam bunu düşünürken içeriye o kız girdi. Yüzü gülerek!
Bu da içimin içini yemesine sebep olmuştu. Öyle ki ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ömer ne dedi de bu kız böyle ağzı kulaklarına varacak dercede gülüyordu? Aklıma gelenler göğsümün üzerine bir öküzün oturmasıyla eş değer.
Kızın gülen suratıyla bir yere geçip oturmasının ardından kocam bey de teşrif etmişti. Gözleri bir süre salonda gezindi. Beni görünce adımları bana doğru geldi. Yüzündeki yumuşak tavra karşı benim suratım sert duruyordu. Ben yumuşayacağım bir şey görmüyordum.
Yanıma gelip oturmasıyla, "Ne zaman geldin?" Diye sordu.
Tersçe baktım ona. "Niye? Görmemem gereken bir şey mi vardı?"
Söylediğimi ya anlamadı ya da anlamamazlığa vurdu. Kaşlarını çattı. "Anlamadım?"
"Ben de bir anlam veremiyorum zaten." Dedim ve kendisine bakmadan arkama yaslandım. Kalbim çok kötü acıyordu onun yüzünden. Bu yüzden görmek istemiyordum onu.
Karşımdaki oturan kıza baktığımda onun hâlâ gülümsediğini gördüm. Bakışlarımız denk düşünce bana da gülmüştü utanmadan. Ardından bakışlarını yanımdaki adama çevirmiş ona da gülmüştü. E ama oha yani. Bu kadar da olmaz. Bir de yanımda gülümsüyordu.
Ömer'e yandan sinirli bir bakış attım. Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı. Bana ne oldu dercesine baktı. Gözün oldu dememek için kendimi zor tutuyordum.
Nefes vererek önüme döndüm ve ortamdaki sohbete katıldım. Gelenlerle biraz daha tanıştım. Berivan Daye'nin akrabalarındandı. Aklımda kalan buydu. Çünkü hâlâ o mutfaktaki görüntüyü düşünüyordum bir yandan da.
Bir süre sonra göğsüm ağrıyınca anladım ki Yusuf Eymen acıkmıştı. Diğerlerine iyi geceler diyerek ayaklanmıştım. Zaten akşamdı. Bir daha aşağıya inmeyi düşünmüyordum, zaten gördüklerim de moralimi bozmuştu.
Odaya girdiğim gibi oğlumun sesini duymuştum. Acele adımlarımla beşiğe yaklaşıp Yusuf Eymen'i kucağıma alarak yatağa girdim. Tam o anda kapıda beliren adamı gördüm. Aşağıda neye tavır yaptığımı anlamamıştı ki kaşları çatılmıştı.
Onu umursamayarak oğluma çıkardığım göğsümü yaklaştırıp emmesini sağladım. Yüzünü sevip saçlarını okşarken yatağın diğer tarafı çöktü. Bakmadım ama.
"Rojda'm." Diyen sesi tereddütlü çıkıyordu. "Güzelim." İnatla susmaya devamettim. "Karıcığım. Ne yaptım ben yine Allah aşkına ya." Pes ederek söyledikleriyle ters bir bakış attım. "Ha güzelim?"
"Bana güzelim deme, güzelin falan değilim." Dedim tersçe. Bu tavrım onu yine şaşırtmıştı. Beni de aşağıdaki tavrı şaşırtmıştı. Göğsümdeki ağrıyla baktım ona. "Bir şey yaptığını biliyorsun en azından!" Diye devam ettim. Sesim olabildiğince sert çıkmıştı.
"Ne..." Devam etmesine müsaade etmeden ben konuştum. "Sus oğlumu emziriyorum." Bir şey demedi. Derin bir nefes alarak sırt üstü kendini yatağa attı. Şu an yüzü karşımdaydı ama ben böyle bir şeyi istememiştim. Karşımdaki kişiye gayet sinirle bakıyordum. Bu da onun gülümseyen yüzünü yavaşça soldurdu. Gülümseyen kalbimi ağrıttığına saysın. Ona bakmayı kesip bakışlarımı Eymen'e çevirdim.
"Benim bebeğim." Dedim tebessümle. "Bir tanemsin sen."
"Ben?" Ömer'in söylediğini umursamayarak devam ettim.
"Annesinin canı mıymış." Parmaklarım tüy gibi hareketlerle yanağında geziniyordu. Emmeyi bırakıp yavaşça gözlerini açtı. Ağzından çıkan mırıltılar bana cevap verdiğini gösteriyordu sanırım. Tebessümümü büyüttü bu hareket.
"Annesiyle mi konuşuyormuş benim Yusuf'um." Ağzından çıkan mırıltıların anlamı evetti sanırım, en azından ben öyle görüyordum.
Boğaz temizleme sesi işitince başımı sesin sahibine çevirdim. Ne var dercesine terçe baktım. "Ne olduğunu söyleyecek misin yavrum?"
"Ben artık senin yavrun da değilim." Dedim sinirle.
Yatakta doğrulup oturdu. "Kafayı yememe çok az kaldı valla."
"Bana ne." Dedim omuzlarımı oynatarak. "Bak ben yemedim, sen de yemezsin." Tam konuşacaktı ki yine engel oldum. "Ayriyeten bırakırsan oğlumla vakit geçiriyorum."
"Zaten sadece oğlunla vakit geçir." Dedi suratını asarak. "Hiç kocam deme."
"Demem." Dedim canıma minnet dercesine. Daha fazla bir şey demeyerek bir süre oğlumla konuştum ilgilendim, sevdim. Onunla geçirdiğimiz anların hepsi birbirinden özeldi. Gülümseyişi, çıkardığı mırıltılar, bakışı, hareketleri... hepsi ayrı özeldi.
Tabi ben Yusuf Eymen ile ilgilenirken Ömer odayı tavaf etmişti resmen. Sabırsızca benimle konuşmayı bekliyordu ama oğlumun hiç öyle niyeti yoktu, benim için de sorun değildi zaten. Hiç konuşmak istemiyordum. Aşağıda o kızla konuşması, kızın gülmeleri ve en önemlisi de kızın keyifle salona girmesi. Düşündükçe fena oluyordum.
Tabi bu çok uzun sürmemişti. Yusuf'un altını değiştirdikten sonra yorulmuşçasına uykuya dalmıştı. İstemeye istemeye izin vermiştim. Ama kalkıp beşiğe koymadım. Bizim yatağımıza koydum. Çünkü bu gece Ömer, kendine başka yer bulacaktı yatmak için.
"Sonunda." Dedi Ömer oğlumuzun uyumasıyla.
Onu umursamadan ayağa kalkıp önünden geçtim. Bırakmadı. "Hayırdır? Nereye?"
Sesimi olabildiğince soğuk çıkardım. "Banyoya."
"Bekliyorum." Diyerek kolumu bıraktı. Daha çok beklersin demek vardı da sustum yine.
Banyoya girdiğim gibi üzerimdekileri çıkardım ardından duşun altına girdim. Dikişlerime dikkat ederek sıcak suyun altına girdim. İhtiyacım vardı buna. Üstüme hastane kokusu sinmişti resmen. Duştan çıkıp kapının arkasında bulunan bornozu üzerime geçirdim. Saçlarıma da bir havlu takıp öyle çıkmıştım banyodan.
Odada göz gezdirince Ömer'i oğlumuzun başında buldum. Tebessümle yanağını okşuyordu. Beni fark edince Yusuf Eymen'in alnını öpüp bana doğru döndü. Ben banyoya girince o da üstünü değiştirmiş anlaşılan. Altında sadece siyah bir pijama vardı. Çıplak üstü bani, iç çekmem için zorluyordu.
Ama aklıma gelenler yüzünden bu durum çok da uzun sürmemişti. Dolaba doğru giderken önüme geçti. Ters ters ona baktım. Tabi aşağıdan bakıyor olmam etki ediyor mu bilmiyorum.
"Daha yeni doğum yaptım." Dedim büyük bir sinirle. Tabi oğlumuz uyanmasın diye sesimi fazla çıkaramıyordum. Bu da ayrı sinirlendiriyordu beni. "Daha yeni bak."
"Evet yavrum daha yeni doğum yaptın. Buna mı sinirlendin."
"Vücudumdaki izlerden miden mi bulanıyor?" Bu sefer sesim hüzünlü çıkmıştı
"Nerden çıktıysa çıktı!" Dedim tekrar tersleyerek.
Ellerini saçına geçirdi. "Allahım sen bana sabır ver."
"Sen sabrı çoktan geçmişsin maşallah." Dedim imayla. Anlamayarak baktı yüzüme. "Sabırsız olduğunu gördük."
"Açık konuş." Dedi sabırsızca.
Sen bilirsin dercesine tek kaşımı kaldırdım. "O kadın kim?" Sesim sert ve sinir barındırıyordu.
"Mutfakta sohbet edip keyifle konuştuğun." Dedim. Kalbim yine gözümün önüne gelen görüntüyle ağrımıştı. "Bir de salona ağzı kulağında giriyor. Hayırdır Ömer? Senin karın benim! Başka birisini güldüremezsin!"
Açıklama yapmasını beklerken o keyifle gülüyordu. Ama ben gülmüyordum. Koluna bir tane vurdum dayanamayarak. Ben burda kalbimin ağrıdığından bahsediyordum o ise utanmadan karşımda keyifle gülüyordu.
"İnanamıyorum sana." Dedi. Pardon da neden. "Kıskandığın şeye bak."
"Sen her şeyden kıskanınca iyi ama." Dedim tersleyerek. "Az önce oğlumuzu kıskanıyordun hatırlarsan."
Söylediğimle gülmesini kesip ciddileşti. "Bir kere ben boş yere kıskanmıyorumm, ayriyeten oğlunla daha çok vakit geçiriyorsun."
"Çünkü yeni doğdu benim oğlum ayriyeten lafı değiştirme. Kim o kız?" Tehdit için kaldırdığım parmağımı tutup ucuna öpücü bıraktı. Beni böyle yumuşatamazdı... tamam belki biraz. Kendimden taviz vermemek adına dik durmaya çalıştım.
"O dediğin kız akraba." Akrabaysa ne olmuş? Gördük o Gül'ü de. "Bir de öyle sandığın bir şey yok ki olamaz da. Senden başka kadını güldürmek için uğraşmam."
Son söylediği gülümsememe sebep oldu. O kadar ani olmuştu ki tutamamıştım kıvrılan dudaklarımı. "O zaman neye öyle gülüyordu."
"Yâde'ye" Dedi. "Salondaki sohbetleri."
"Peki sizin ikinizin orada ne işi vardı? Kalıp Yâde'yi dinlemeye devam etseydiniz." Dedim hiç hoşuma gitmeyen bir tavırla. "Hem sen duymuyor musun? Neden gelip bir daha sana anlatıyormuş pardon?"
"Uyanınca su istersin diye geçtim mutfağa o, yani Sıla da oradaydı zaten. Ne bileyim niye anlatıyordu, dinlemedim pek."
"İyi de ben senden su istememiştim ki." Dedim başka bir detaya takılırken
"Karımın isteklerini önceden anlamak gibi bir yeteneğim olduğunu söylememiştim sanırım." Tek kaşı kendinden emince havalanmıştı.
Beni yumuşatmak için yapıyorsa gayet doğru yolda ilerliyordu zira biraz daha böyle konuşursa boynuna bile atlayabilirim. "Anladım." Dedim başımı sallayarak.
"Neden?" Dedi gözleriye beni baştan aşağıya süzerken. "Böyle yatman benim açımdan çok güzel."
Sahte bir gülümseme takındım. "İyi, peki." Dedim. "Ne de olsa sen başka yerde yatacaksın."
Arkamı dönmeden tuttu kolumu. "Duyamadım yavrum."
"Başka yerde yatacaksın." Diyerek söylediğimi tekrarladım. "Duyulmayacak bir şey yok?"
"O kızla konuşup benim kalbimi kırman." Dedim yüzümü asarak. "Hem benim vücudumda olan değişikler senin mideni bulandırır, çirkin bulursun. Üzülürüm ben."
Başımı eğerek konuşmam sonucunda parmaklarını çeneme yerleştirip başımı kaldırdı. Göz göze gelince konuştu. "Öyle bir şey mümkün mü yavrum?" Omzumu oynattım. Bana biraz daha yaklaşıp elini belime yerleştirdi. Daha yakındık şu an. "Ben seni seviyorum tamam mı? Bu değişiklikler bu durumu değiştiremez." Elimi tutup kalbinin üzerine koydu. Çıplak göğsünde duran elim kalp atışlarını avucumun içinde hissediyordu.
"Benim hayatım." Dedi. "O avucunda, kalbimin hızla atmasına sebep olan kadın." Gözlerim dolu dolu söylediklerine düşmek ile uğraşıyordum. "Ne olursa olsun hiçbir etken beni ondan koparamaz."
"Şimdi." Dedi biraz eğilerek. "Biraz kocanla ilgilenmeni tavsiye ediyorum." Gözleri dudaklarımda, benden bir cevap bekliyordu.
"Pek ilgiye muhtaç durmuyorsun." Dedim yutkunarak.
Tek kaşı havalandı. "Kim demiş? Karımın ilgisine muhtaç bir adamım ben."
Kıkırdadım söylediğine. "Yaa. Öyle mi."
"Vakit kaybına gerek yok. Susalım bence." Ardından dudaklarımız birleşti. Hissettiğim yumuşak ve sıcaklık gözlerimin kapanmasına sebep oldu. Kavradığı üst dudağıma karşılık, alt dudağını dudaklarıma almıştım. Dudağımı ısırmasıyla bir inleme firar etmişti ağzımdan. Bu da Ömer'in beni kendisine daha fazla çekmesine sebep oldu.
Rahat durması adına göğsüne vurdum. Kıvrılan dudağı bundan eğlendiğini gösteriyordu. Geri geri gitmemizle sırtım duvarla buluştu. Ömer bir elini duvara yaslayıp, diğer elini de boynuma koymuştu. Öpüşmemiz hararetli bir hal alıyordu ve ne ben ne de Ömer bunun önüne geçebiliyorduk.
Saçımda olan havluyu Ömer çıkartıp yere attı. Eli oradan bornuzuma indi. Dudaklarımızı ayırdım. "Çok ileri gidemeyiz."Dedim hatırlatma yaparak. Cevap vermeyip başını salladı ve işine döndü. Dudakları çenemden boynuma doğru bir yol çizdi. Bornozumun kuşağını açmasıyla önünde neredeyse çıplak kalmıştım ve bu beni utandırmıyordu. Daha fazlasını ister gibiydim. Gerdanımda olan dudakları, vücudumda gezinen elleri beni yakmak istiyor gibiydi. Kendimi kasmaktan ayrı bir yerdeydim.
Ömer beni duvardan ayırıp kucağına alarak sırtımın yumuşak yatakla buluşmasını sağladı. Üzerime eğilip yakıcı dudaklarını bedenimle buluşturdu. Ta ki o ana kadar.
Karnımda hissettiğim sıcak sıvı ile gözlerimi açıp karnıma baktım. Gözlerim kocaman oldu gördüklerimle. Ömer'in de benden aşağıya kalır yanı yoktu. Karnımda kan vardı.
Ömer panikle üzerimden kalkmıştı. Karnımda çok aşırı kan yoktu belki ama gördüklerimiz bile bizi telaşlandırmıştı. Kendimizi zorladığımız yetmiyor, bir de vücudumun kasmaktan ne hale gelmiştim.
"Ömer." Dedim telaşlı sesimle.
"Hataneye gidiyoruz." Dedi sadece. Ardından dolaba gidip birkaç parça kıyafet getirdi, giymem için. Kendi üzerine de siyah bir tişört geçirmişti.
Üzerimizi giyip hazırlandıktan sonra hızlıca beni kucağına alıp aşağıya inmiştik. Salondan gelen sesler henüz daha kimsenin uyumadığını gösteriyordu. Hayır niye uyumadınız ki. Bizi görenler ayaklanıp yanımıza geldi.
Ben utançtan kıpkırmızı olmayayım da kim olsun.
Berivan Daye'nin sorusuyla diğerleri de merakla bakmaya başladı. Allah'ım utançtan şu an ölebilirdim. Ömer'in kucağında, onların meraklı bakışlarının arasındaydım. Gözlerimi kapatıp Ömer'in göğsüne saklanmamak için kendimi zor tutuyordum.
Neyseki Ömer detay bir şey söylemedi. "Biz bir hastaneye gideceğiz. Şimdi konuşamam. Biz gelene kadar oğlum size emanet." Dediği gibi konaktan çıkıp arabaya bindik.
Ömerin çalıştırmasıyla karnımdaki bakışlarımı ona çevirdim. "Hep senin yüzünden." Dedim onu suçlayarak. "Sana ileri gitmeyelim dedim."
"Yavrum ben ileriye gidecek bir şey yaptığımızı hatırlamıyorum."
Göz devirdim. "Aynen." Dedim. "O yüzden gecenin bir yarısı hastaneye gidiyoruz." Yüzümü asıp dudaklarımı büzdüm. "Kim bilir şimdi ne sanmışlardır. Rezil olduk."
"Ağrıyor mu?" Diye sordu rezil olma kısmını es geçerek.
Sorusuyla başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır ama hala az az akıyor." Dedim dudağımı büzerek.
Hastaneye geldiğimiz gibi dikişlerime bakmışlardı. Açılan yerlere tekrar müdahale etmişlerdi. Sebebinin de zorlanmadan olduğunu söylemişlerdi. Bu ise ekstra bir utanç olarak bana dönmüştü. Resmen eve dönene kadar yüzüm yanıyordu.
Hastane işimiz bitince hızla eve geçmiştik. Malum evde bizi beklyen bir bebek vardı. Konağa girdiğimiz gibi bizi bir ağlama sesi karşılamıştı. Oğlumun sesi olduğunu anlamamız çok da uzun sürmedi. Acele de yürüyemediğim için içimi istemsiz bir telaş kaplıyordu.
Ses salondan geliyordu. Anlaşılan ağlayınca bebeğimizi salona getirmişlerdi. Ama yalnızca Berivan Dâye vardı neyseki. Bir de diğerleriyle konuşamazdım. Yaklaşmamla Berivan Daye Yusuf'u kucağıma bıraktı. Anlaşılan küçük bey yanından ayrıldığımızı fark etmişti.
"Oğlum ne olduğunu söyleyecek misiniz artık? Meraktan çatladım burda." İsyanıyla ikimiz arasında gözlerini gezdirdi.
Allah'ım beni yok et yok et diyen adamın isyanındaydım. Ben ağlayan bebeğimi susturmayı bahane ederek konuşmamıştım.
Ömer'in söylediğiyle Berivan Daye'nin yüzü şaşkınlığa büründü. "Ne? Niye öyle oldu bir anda?" Valla bir anda olmamıştı pek, oğlun sağolsun.
"Dikişler sağlam değildi." Diyerek bir yalan uydurdu Ömer, annesine. Bu da işime gelmişti açıkçası.
"Kızım ne yaptın da kendini zorladın sen."
Yüzüm kıprkırmızı olmuşken bana bakan kadına cevap verme isteği duydum. "Yapmam gereken bir iş vardı, kendimi çok kastım o anda."
"Ne işidir o da böyle dikişin açıldı?"
"Boşver daye. Hadi geç yat sen, zaten geç de oldu. Sabah erken kalkacağız." Diyerek Ömer, annesinin daha fazla konuşmasına müsaade etmeden odasına gönderdi.
Berivan Daye oğlunun bu haline homurdanarak yanımızdan ayrıldı. Benim ise ters bakışlarım hâlâ onun üzerindeydi. Ne hallere düşmüştük.
"Hiç öyle bakma." Dedi yamuk bir gülüşle. "Sana bu kadar etki ettiğimi bilmiyordum."
"Öğrendiysen rahat dur." Dedim saçımı savurup arkamı dönerek.
"Bundan sonra imkansız o söylediğin." Diyerek peşime takıldı.
Sabah olmuş ve yemek hazırlıklarına girilmişti bile. Ben pek yardım etmiyordum. Yâde Havin aşağıya indiğim gibi beni uyarmış ve yerimden kalkmamamı tembihlemişti. Gerçi yapmak istesem bile yapamazdım. Dün dikişlerim açılınca çok korkmuştum.
Ömer ve evdeki diğer misafir erkekler evden çıkmışlardı. Kesilecek hayvan varmış, başında durup yardım edecekler. Kesilen etlerin bir kısmıyla yemek yapılacak, bir kısmı da fakire fukaraya dağıtılacak.
Kadınlar da avluda yemek hazırlıyordu. Berivan Daye dahil olmak üzere bir çok kadın yardımcı oluyordu. Bir kısmı sebze doğrarken, bir kısmı da onlara yardım edip nasıl yapacağını anlatıyordu. Biz de Yâde Havin ile köşede oturmuş onları izliyorduk.
Tabi Yâde daha çok dizi izliyor gibiydi. Önündeki çekirdek tabağı da bunu açıklıyordu. Dağıtılan çaylardan sonra ağzım boş kaldı diyerek Yağmur'dan bir tabak çekirdek istemiş, şimdi de yemek yapanları izlerken keyifle yiyordu. Beni de yanına çekip elime çekirdek tutuşturmuştu.
İnsanlar yemek yaparken önlerinde böyle çekirdek yiyor olmamız hiç hoşuma gitmiyordu. sonuçta bu evin geliniydim ve utanıyordum karşılarında böyle bir şey yapmaktan.
Tabi bu durum Yâde Havin'in asla umrunda değildi.
Elimdeki çekirdekten sıkılıp ayağa kalktım. "Nereye gidiyorsun kızım?"
Sorusuyla Yâde Havin'e döndüm. "Yusuf Eymen'e bakacağım." Dedim. Başını sallamasıyla yanından ayrıldım.
Merdivenlerin başına geldiğim zaman gördüğüm kız ile duraksadım. Sıla. Ömer her ne kadar açıklasa da kızda beni iten bir şey vardı bu da ona sıcak bakmama engel oluyordu.
"Rojda'cım." Diye büyük ve gereksiz bir gülümsemeyle yanımda durdu.
Yalancı bir gülümseme de ben sunmuştum. "Efendim Sıla?"
"Nereye gidiyorsun canım? Herkes aşağıda."
Hayır da sana ne? Ev benim değil mi? İstediğim yere giderdim. Tabi bunları söylemedim. "Oğluma bakmaya gidiyorum." Dedim altını çizerek.
"Yaa." Derken yüzü gereksiz şekilde bir anlık düştü. "Oğlunu gördüm ama çok zayıf değil mi?"
Söyledikleri bana şok etkisi verdi. Bundan sana ne!
"Hayır gayet kilosu yerinde. Zayıf olduğunu nerden çıkardın?" Ses tonum sert çıkmıştı ama bu karşımdaki kızın umrunda değildi.
"Bilmem." Dedi dudak büzerek. "Ömer ağaya bakıyorum bir de oğluna. Yani çok zayıf geldi. Öyle yapılı bir adama oldu mu hiç?"
Ne diyor ya? Resmen utanmadan bana kocamı anlatıyor yüzsüz.
"Pardon da bunun seni ilgilendiren bir kısmını göremedim. Ve çocuğumun kilosu da yerinde."
Sinirime asla aldırış etmedi. Yüzündeki tebessümü silmeden kolumu tuttu. Şaşkınlıkla gözlerim kolumdaki eline gitti. "Canım ya. Yeni annesin ya o yüzden sana öyle geliyor. Yanlış falan yaparsın. Engel olmak istedim."
"Pardon da neyi yanlış yapmışım?" Dedim kaşlarımı çatarak. "Ayriyeten kaç kere doğum yaptın da gelip böyle konuşuyorsun?"
"Hiç yapmadım ama biliyorum ben canım." Dedi saçma bir gururla. "Zaten yeni doğum yapanlar pek bilmez."
"Neyi bilmezlermiş!" Sabrımın son anlarına gelmiş gibi hissediyordum.
"Bebeğe nasıl bakılacağını." Dedi başka ne olacak der gibi bir tavırla. Bu ne özgüven kardeşim. "Bebeğe bakamazlar, bunun yanında eşlerine de gerekli ilgiyi vermezler. Çok böyle boşanma gördük." Durup tepkime baktı. "Ben senin için diyorum tatlım. Alınmadın değil mi?"
Kolumda duran elini sertçe tutup ittim. "Önce orada bir dur." İşaret parmağımı kaldırıp ona uzattım. "Sen kim oluyorsun da bana akıl veriyorsun? Haddini bil!"
Yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. "Niye öyle yüksedin ki? Yanlış bir şey mi söyledim?"
Elini tekrar kolumu tutmak için kaldırdı ki engel oldum. Kolunu sıkı sıkı tutup üzerine yürüdüm. attığım adımlara eşlik ederek geriledi. "Sana fikrini mi sordum da gelip karşımda laubali hareketler sergiliyorsun!" Sinirden kastığım çenem ağrıyordu. "Sana mı kaldı benim çocuğumu, kocamı düşünmek? Hayırdır?"
Arkasında duran balkon ile adımları daha fazla geriye gidemedi. Gözleri şaşkınlıkla aralanmış bana bakıyordu. "N- Ne yapıyorsun?" Kekeleyerek sorduğu soruya karşılık sahte bir tebessüm taktım yüzüme.
"Henüz bir şey yaptığımı düşünmüyorum." Sesim soğuk çıkmıştı. Kolunu kurtarmaya çalışıyordu ama izin vermemiştim. Biraz daha sıkıp eğilmesine sebep oldum. Bakışlarımı aşağıya çevirdim. Baya da bir yükseklik vardı açıkçası. "Kimse benimle, çocuğum hakkında veya kocam hakkında konuşup da bana ahkam kesemez!"
Cümlesini yarıda kestim. "Kes!" Dedim sertçe. "Senden bize iyiliğimizi iste diyen mi oldu?"
Sorumu cevaplamak yerine kolunu elimden kurtarmaya çalışıyordu. Bir yandan da düşecek korkusuyla arkasına bakıp duruyordu.
"Sana diyorum!" Sertçe konuşmamla beraber kolunu salladım.
Dişlerimi sıkıp gözlerine baktım. "Ağzından çıkanı kulağın duysun. Yedirmeyeyim o lafları."
Kollarına tırnaklarımı geçirmemle ağzından acı dolu, kısık bir inleme kaçtı. Umrumda bile değildi ağrısı. "Yalan mı?" Dedi debelenmeye devam ederken. "Sen nerden bileceksin ağa çocuğuna nasıl bakılır?"
Söylediğiyle çenesini tutup sıkmam bir oldu. Gözleri şaşkınlıktan büyümüş, afallamıştı. "Birincisi, ben Hanım ağayım. İkincisi de çocuğuma nasıl bakacağım seni ilgilendirmez. Hele kocam asla!"
Uyarımı anladı mı bilmiyorum ama arkadan duyduğum adım sesleriyle karşımdaki kızı iterek bıraktım. Yüzüme gülümseme takarak arkamı döndüm. Bir kadın merdivenlerden çıkıyordu, arkamı dönmemle merdiveni bitirmişti. Beni görünce "Bir şey mi oldu kızım?" Diye sordu.
"Yok teyze." Dedim tebessümümü eksik etmeden. "Sıla hanım ile biraz sohbet ediyorduk."
Başını salladı. Daha fazla bir şey demeden yanlarından ayrıldım. Odama girene kadar içimdeki sinir hâlâ duruyordu ama gram eksilen bir şey yoktu. Oturup ağlamak istiyorum. Resmen sen çocuk bakamazsın onlara yetemezsin demişti. Acaba Ömer de mi öyle düşünüyordu. Düşünmezdi ama o kızın söyledikleri kendimi kötü hissetmeme neden oldu.
Yusuf Eymen'in hâlâ yatıyor olduğunu görünce kendime gelmek adına banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Sakinleşmek adına bir iki dakika öyle bekledim. Ama sakinleşmiyordum. Kalbim ağrıyordu hâlâ.
Duyduğum kapı sesiyle yüzümü havluyla kurutup banyodan çıktım. Ömer beşiğinin başında, gülümseyerek bakıyordu oğluna.
"Ömer." Dedim bana bakması için. Bakması ile devam ettim. "Bir şey mi istiyorsun?" Geç gelmesini bekliyordum çünkü.
"Yok." Dedi yanıma gelerek. Tam karşımda durunca yüzümü inceledi. "Da, sen niye bu haldesin?"
Omuzlarım çöktü. "Ömer." Dedim dudaklarımı büzerek. "Ben size yetmez miyim? Çocuğuma annelik yapamaz mıyım? Ya da ne bileyim sizi aksatır mıyım?
Kaşlarını çattı. "O nereden çıktı?"
"Soruma cevap ver." Dedim. "Ben iyi bir anne olamayacak mıyım hı? Oğluma annelik edemez miyim? Yetiştiremez miyim onu? Benden sıkılır mısın yoksa?"
"Tövbe." Dedi şaşkınlıkla. "Bunlar nerden aklına girdi, niye böyle şeyler soruyorsun anlamıyorum. Öyle de bir şey yok. Boşuna düşünüp de kendini üzme."
"Nasıl düşünmeyeyim? Yeni, ilk hamileliğim, ilk bebeğim. Ya yanlış bir şey yaparsam. Hatta ya bir şey yapamayıp çocuğuma bakamazsam?" Gözlerim beşiğe kaydı. Baktığım yerdeki buğuluk gözlerimin dolduğunu gösteriyordu.
Çenemdeki parmaklar yüzünden başımı kendisine çevirdim. "Böyle bir şeye inanman hata. Sen gördüğüm en güzel, en iyi annesin, oluyorsun da. Boşuna da kendini üzme bu konuda." Yaklaşıp alnımı öptü. "Bilmiyorum zaten böyle şeyler nasıl aklına geliyor."
Aklıma gelenle kaşlarımı çattım. "Hani senin şu çok masum bulduğun o kız dedi. Manyak mıyım ben öyle bir şeyi durduk yere düşüneyim?" Birbirine sürten dişlerim ne kadar sinirlendiğimi açıklıyordu. "Gerizekalı. Bir de akraba bilmem ne diyorsun. Utanmadan az kalsın ayak üstü benle seni ayırıp çocuğuma annelik edecekti."
"He Sıla." Dedim sinirim gram eksilmezken. "Ne oldu beklemiyor muydun?"
"Ondan mı dedim yavrum? Kızı çok tanımıyorum. Öyle arada bir böyle anlarda denk geliyoruz."
"Denk gelmeyecekiniz." Bir elimi belime koyup tehtidkar şekilde bakıyordum kendisine. "Öyle bir ihtimal yaşanamaz!" Bu kadar sinirlenmemin sebebi o kızın bana gösterdiği muameleydi.
"İnanmıyorum." Afallamış ve şaşkın sesi beni kendisine odaklandırdı. "Bu hamilelikten sonra benden beter oldun kıskançlık konusunda."
"Kusura bakma kocacığım. Bu kadar yakışıklı olup dikkat çekmen beni bu hale getirdi. Hem niye bu kadar yakışıklısın?" Kaşlarımı çatarak yüzünü inceleyip hesap sorma pozisyonuna geçtim. Hayır yani ne mana? "Bir daha bu kadar yakışıklı olma! Tamam mı?"
"Cidden sen çok fena oldun." Dedi belimi tutup bana yaklaşarak. "Ama bir hoşuma gitmedi değil hani." Üzerime eğilip yanağımdan çeneme doğru bir yol çizdi dudaklarıyla.
"Benim hoşuma gitmiyor ama." Dedim terçe. "Baksana evli olmanı bile umursamıyorlar."
"Beni kimse ilgilendirmez." Dedi geri çekilip gözlerimizi buluştururken. "Karımdan başka."
"Ama seninle ilgilenenler beni ilgilendiriyor." Dudağımı büzülüp, omuzlarım düştü. "Acaba sakal mı bıraksan?.. Yok ya öyle de ayrı bir karizmatik oluyorsun... Acaba sakalını hepten mi kessen?" Elimi uzatıp hafif olan sakalarının üzerine koydum. "Aslında sakalsız da ayrı bir yakışıklısın..." Omuzlarım ne yapacağını bilmiyorcasına düştü. "Ne yapacağım ben senle ya?"
O kadar dalmıştım ki karşımdaki adamı unutmuştum. Gözlerine baktığımda beni büyük bir tebessümle izliyordu. "Ne?" Dedim bu haline.
"Asıl ben seninle ne yapacağım roniya dılemın (kalbimin ışığı). Ben senin bu hallerinle ne yapacağım?" Bir eli saçlarıma uzandı. Eline aldığı bir tutam saçı burnuna götürüp kokumu içine çekti. "Kokunu mesela. Yanından geçen herkes duyuyor. Kutuya kapatıp sadece kendime saklamak istiyorum." İç çekip gözlerime baktı. "Gözlerin mesela. Yeşil gözlerin, ormanım, hayatım, nefes aldığımı hissettiğim yer. Herkes görüyor." Duraksadı bir süre. "Ben seninle ne yapacağım o zaman?"
"Sev." Dedim sadece. Başımı sağa yatırıp bakmaya devam ettim gözlerine. "Her zaman sıkılmadan sadece sev."
"Seveceğim, gittikçe artan bir sevgiyle hem de."
"Kabul." Dedim büyük bir tebssümle.
"Şimdi." Diyerek yüzüme yaklaştı. Yutkundum. "Bence bir öpücük alabilirim." Biraz daha yaklaşmasıyla odada ağlayan bir bebek sesin yankılanması bir oldu.
Ömer derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Alnını alnıma yasladı. "Sabır diyorum sadece, sabır." Geri çekilerek gözlerini açtı. "Oğlum mu düşmanım mı belli değil."
Dediği beni güldürürken arkamı dönüp Yusuf Eymen'in yanına ilerledim.
Oğlumu emzirdikten sonra yemek için aşağıya indim. Acıkmıştım, yemek yemem gerekiyordu. Ömer ise Yusuf Eymen'e, özel anımızı böldüğü için sinirlenip aşağıya inmişti. Seviyordu aslında oğlumuzu ama hep böyle anlarda bir şey çıkardığı için kendisince haklı bir sinir gösteriyordu.
Yemekler yavaştan pişmeye başlamıştı ama çok fazla olduğu için hemen olacak gibi de görünmüyordu. Bu nedenle bir şeyler atıştırmak adına mutfağa geçmiştim. Ekmeğin arasına koyduğum domates peynir sonrası biraz daha iyiydim. Aşağıa tekrar indiğimde annemlerin geldiğini görmüştüm. Hemen yanlarına gidip sıkıca sarıldım.
"Kızım. Dedi sıkı sıkı sarılmaya devam ederken.
Geri çekilmemle yanımızdaki Meryem, "Abla yeğenim nerde?" Diye sordu.
"Yatıyor ablacım. Birazdan uyanınca gideriz. Hadi gel oturalım."
"Tamam." Dedi omzunu oynatarak. "Kalkınca bakarım." Geçip oturduğumuzda bana döndü yine. "Abla, şimdi ben onun teyzesiyim ya. Biliyor değil mi?"
"İyi bari." Dedi başını sallayarak. "O zaman onunla ne zaman oynarız?"
"Yani şimdi pek oynayamaz ama seversin."
Bir süre daha yanımızda oturup gördüğü çocukların yanına gitti. Anneme döndüm. Dolu gözleriyle bakıyordu bana. "Nasılsın şimdi kızım?"
"Daha iyiyim." Dedim uzanıp elini tutarken.
"Valla içim böyle bir değişiktir kızım. Kızımın çocuğu oldu. Daha sen geçen gün dışarıda arkadaşlarınla bebeklerle oynuyordun. Şimdi bir bebeğin var."
"Anne." Dedim duygulanmamak için kendimi sıkarak. "Ağlayayım istiyorsun?"
"Yok kızım sakın ağlama. Ben öyle bir an duygulandım işte." Burnunu çekerek beni kendisine yaklaştırdı. Ayak uydurdum ve yaklaştım. Başım göğsüne düştü.
Anne kucağının, halledemeyeceği bir şey yoktu bu dünyada. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın o başını, annenin kucağına koyduysan tamamdır. Bitmiştir. Anneler bu hayatın cennetidir. İyi ki varlardı.1
Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım.👉
Ömer'e düşmekten dizlerim ağrıyor artık yeto!
Bölümün uzunluğu bana fenalık geçirdi. Çok yorucuydu!
O değil de Rojda'nın içinden nasıl bir kıskançlık çıktı be. Karı koca sizi mağaraya alalım canım.
Eren ve Asu kızımın da first kiss geldi. Bunlar bana çok minnoş geldikleri için asla yazamıyordum. Neysee
Okur Yorumları | Yorum Ekle |