50. Bölüm

48•

Derya
dreamdey

Hellooooo

 

Herkese yeni bölümden selam.

 

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeden okuyunuz.

 

Keyifli okumalar.

 

 

 

*********

 

 

 

Zaman çok hızlı geçiyordu ya da sadece mutlu olduğumuz anlarda bu böyledir. Severek yaşayınca zamanın da nasıl geçtiğini bilmiyoruz. Ta ki o andan başımızı kaldırıp etrafımıza bakana kadar. Ancak o an fark ediyoruz zamanın ne kadar hızlı geçmiş olduğunu.

 

Bugün Asuman, yengem ve ben buluşuyorduk sonunda. Doğum yapalı kırk günü geçmişti. Bu süre zarfında dışarıya adım atmamış desem yeriydi. Çoğunlukla oğlum içindi bu durum. Onun hasta olmasından, başına bir şey gelmesinden korktuğum bir gerçekti. Bu nedenle buluşmayı uzatmıştık.

 

Elime aldığım çantayı sırtıma taktım. Ardından yatağıma uzandırdığım Yusuf Eymen'e yaklaşıp kucağıma aldım. Etrafa bakıp mırıldanıyor, gülüyordu. Bütün gün onun bu hallerine bakabilirdim. Ağlamasındansa gülmesi tercihimdi. Çünkü ağladığında çoğu zaman ne yapacağımı bilmiyor, elim ayağım birbirine karışıyor gibiydi.

 

Aşağıya indiğimde direkt olarak evden çıkmıştım. Berivan Daye ve Yâde Havin evde değildi. Tek başımaydım. Onlar misafirliğe gideceğini söylemiş ve neredeyse bir saat önce evden çıkmışlardı.

 

Bizim kızlarla buluşmamıza henüz daha iki saat kadar vardı. Ama artık evden çıkmak istiyordum. O yüzden de öncesinde Ömer'in yanına uğrayarak sürpriz yapacaktık.

 

Konaktan çıktığım gibi Raşit abi dibimde bitti. Elini önünde birleştirp, "Hanım ağam? Bir yere gidiyoruz?" Diye sordu.

 

Başımı salladım. Ömer bugün kızlarla buluşacağımı öğrenince Raşit abiyi yanıma bırakmış ve nereye gidersem gideyim onunla gitmemi istemişti. "Ömer'in yanına." Diye cevap verdim, benden cevap bekleyen adama.

 

Raşit abi başını salladı. "Buyur Hanım ağam." Diyerek önden ilerleyip, benim için arabanın arka kapısını açtı.

 

"Raşit abi Yusuf'u tutar mısın? Bindikten sonra ver bana." Elbisemin yanlarında yırtmaç bulunuyordu. Çok fazla görünmemesi adına tutarak oturmak mecburiyetindeyim.

 

Sorum ile başını memnuniyetle salladı. "Emrin olur Hanım Ağam." Verdiği cevapla kucağımdaki, bakışlarıyla etrafını inceleyen küçük adamı ona uzattım.

 

Anında aldı kucağına. "Hele küçük ağanın yakışıklılığına bak. Aynı ağam valla." Raşit abi, Yusuf Eymen ile igilenirken arabaya binip, rahat bir pozisyon aldım kendime.

 

Yusuf Eymen'i de alınca, Raşit abi kapımı kapatıp, bebek arabasını da bagaja yerleştirdikten sonra şoför koltuğuna geçip oturdu. Arabayı çalıştırmasıyla yola koyulduk.

 

Başımı kucağımdaki oğluma çevirdim. Kırkı çıkmıştı o yüzden kendine daha fazla gelmişti. Yüzü daha da toplu olmuştu en küçük örnekten. Arada gözlerini açıp benimle konuşuyormuş gibi sesler çıkarıyor, beni sürekli yanında istiyordu. Tabi bu durum Ömer'in hoşuna gitmiyordu. Tamam gidiyordur ama sürekli uyanık olup bizi baş başa bırakmaması ona ilallah ettiriyor olduğu da bir gerçekti.

 

Araba şirketin önünde durunca tekrar Raşit abinin yardımıyla arabadan inmiştim. Ona teşekkür edip Yusuf'la beraber içeriye girmiş ve beklemeden asansöre binmiştik. Uzun zaman sonra ilk defa Ömer'in yanına, şirkete geliyordum. Bu sebeple kalbim, heyecanla çarpıyordu.

 

İçeri girdiğimde, gördüğüm insanların aceleci koşuşturmaları gözüme çarpmıştı. Ne olduğuna anlam verememiştim ama çok da üzerinde durmamıştım.

 

Asansör Ömer'in olduğu katta durunca heyecanlı adımlarımla ilerledim. Kapıdaki asistanı Nermin gülümseyerek ayağa kalkıp beni karşıladı. "Hoş geldiniz Rojda Hanım."

 

"Hoş buldum." Dedim aynı tebessümle. "Ömer içeride mi?" Sonuçta sürpriz yapmak istemiştim ama burada olmaya da bilirdi.

 

"İçeride." Dedi sıkıntılı bir sesle.

 

Kaşlarım çatıldı. "Ne oldu?"

 

"Bugün iş ile ilgili bir sıkıntı çıktı. Ve biraz büyük. O yüzden Ömer Bey biraz, hatta fazla sinirli." Emin olamayarak yüz ifadesi de aynı oranla değişmişti, son söyledikleriyle

 

"Anladım." Dedim başımı sallayarak. "Keşke başka bir zamanda gelseymişim."

 

"İyi oldu bence gelmeniz." Bakışlarım kendisine döndü söylediğiyle. "Sizi görünce sakinleşir."

 

Duyduğum şey beni motive etmeye yetmişti. Teşekkür ederek yanından geçip, Ömer'in olduğu odanın kapısının önüne geçtim. Derin bir nefes alıp kapıyı açarak içeri girdim.

 

"İçeri girmeyin demedim mi lan ben size!" Sinirli ve uyarıcı ses tonuyla beraber, suratı da aynı hızla önündeki yoğun dosya yığınından kalkıp kapıya, yani bana döndü.

 

Zoraki bir tebessüm taktım yüzüme. İlk defa böyle bir siniriyle karşılaşıyordum ne de olsa. "Ben geldim." Dedim. Sesimin kısık çıktığını fark edince, cümlemin sonunda boğazımı temizledim.

 

Çatık kaşları düzelmemişti bile. Hala sinirliydi. Bir de bunun yanında huzursuzlanan oğlum bana hiç yardımcı olmuyordu. "Şşş." Diyerek Eymen'in sırtını sıvazladım usulca. Ardından ağırca yutkundum ve kapının önünde daha fazla durmamak adına birkaç adım atıp masasının önüne geçtim.

 

Yavaşça ayağa kalktı. Çatık kaşları hala sabitti, bu altını çizmem gereken bir detaydı. Ne olduğunu anlamadığım için tepkisine, hareketlerine anlamaz gözlerle bakıyordum.

 

"Niye geldin?" Diye sordu.3

 

Afallar şekilde yüzüm anlık bir değişim yaşadı. "Sürpriz?" Dedim, diyebildim sadece. O bana böyle, kaşları çatık bakarken dilimden kelimeler dökülmüyor, öylece kalıyordum.

 

"Neden sormadın?"

 

Beklemediğim soruyla bu sefer kaşlarımı çattım. Ne demek neden haber vermedin? "Sürpriz yapmak istemiştim." Bu sırada Yusuf huysuzluğunu iyice arttırmıştı. Hissettmiş miydi içimdeki karmaşıklığı?

 

"İnan bugün sürprizin hiç sırası değil güzelim." Dedi duygudan noksan sesiyle.

 

"Böyle mi karşılıyorsun beni?" Dedim bir parça açık kalmış ağzımla. Böyle tepkileri beklemiyordum.

 

"Rojda'm." Gözlerini usulca kapatıp derin bir nefes almaya çalıştı. Sağ eli de saçlarının arasından geçiyordu. Sakinleşmek için yapıyordu anlamıştım. İyi de sakinleşecek bir şey yoktu ki. "Sinirliyim." Gözlerini açıp bana baktı tekrar. Gözlerinde görebildiğim tek şey donuk bir bakıştı. Tamamen hissizlik. "Ve sinirimi sana yansıtmak istemiyorum tamam mı güzelim?"

 

Gözlerim son söyledikleriyle iricene açılmıştı. "Ne demek bu?"

 

"Ne demekse o demek." Gözlerini ayırmadan konuşmuştu.

 

"Bu mu yani? İşle ilgili sorun çıkıyor ve bunu benden mi çıkaracaksın? Bu kadar yani?" Kalbimde çatırdayan bir şeyleri net şekilde hissedip duydum.

 

Belki de canımı yakan, bana ilk defa hiçbir şeymiş gibi davranması, bana öyle hissettirmesiydi.1

 

"Rojda!" Uyarıcı, ikaz edici şekilde çıkmıştı ismim ağzından.

 

"Ne var?" Dedim sertçe. Ben onun bu hali karşısında ne tepki vereceğimi bilmiyordum.

 

"Git lütfen. Şu an hiç uğraşamam. Sinirim başımdan aşkın, kırmak istemiyorum yavrum seni."5

 

Gözlerimin dolduğunu, karşımdaki adamı hafif bulanık görmemden anladım. "İnanamıyorum sana." Dedim. Sesim öyle kısık ve kırgın çıkmıştı ki, bu yanan kalbimin acısına odun atıp harlıyordu sanki. En zoruma gideni de karşımdaki, sevdiğim adamın, böyle tepkisiz kalmasıydı.2

 

"İnan." Dedi itiraz etme gereksinimi bile duymadan.

 

"Gideyim?" Dedim onaylatmak istercesine.

 

"Lütfen güzelim."

 

Dolu gözlerime rağmen kaşlarımı çattım. "Sana sürpriz yapmak isteyende kabahat." Sesimi olabildiğince sinirli çıkarmaya çalıştım. Kalbim kırıldığı için bu durum bir hayli zor olmuştu. "Sakın uzun bir süre gözüme görünme." Dedim ve arkamı dönüp odadan çıktım.

 

Arkamı dönmüş, iki adım atmıştım ki seslenmesiyle durdum. "Rojda."

 

Arkamı dönüp çatık kaşlarımla baktım kendisine. "Ne var?" Dedim tersçe.

 

Üzerimde gezinen bakışlar en son gözlerimde durdu. Yanıma adımladı. Ne yapmak istediğini hâlâ anlamadığım için çatık kaşlarım sabitçe yerli yerinde duruyordu. Bir eli bacağıma değdi. Ama yırtmaçtan dolayı yanlarından görünen şekilde dokundu açıkta kalan bacağıma. Yaptığı dokunuş, sinirli halime bir etki yaratmadı.

 

"Ne yapıyorsun?!" Diye sormayı ihmal etmedim.

 

"Bu elbise neden yırtılmış?"2

 

Sorusuna göz devirdim. Beni burada görmemezlikten geliyor ama gördüğü yırtmaç ile hesap soruyor resmen. "Canı öyle istemiş." Dedim tek kaşımı kaldırarak.

 

Bir şey daha demesine izin vermeyip arkamı döndüm ve kapıyı açtım. Arkamdan gelen homurtuyu duyabiliyordum ama umursadığım bir konu değildi. "Allah'ım sen bana sabır ver yarabbim. Ver ki bu kul, kafayı sıyırmasın."

 

Yusuf Eymen huzursuzluğunun yerini ağlamaya bırakmıştı bu sırada. Onu sakinleştirmeye çalıştım. Göğsüme bastırıp kucağımda hafifçe salladım, arada saçlarına öpücük bırakıp, kulağına sakinleşmesi için bir şeyler fısıldadım.

 

Şirketten çıktığımda etrafa bakındım. Tam o anda Raşit abi arabadan indi. Onu görmemle bulunduğu tarafa ilerledim. "Ne çabuk geldin Hanım Ağam." Ona cevap vermedim. Konuşursam ağlamaktan korkuyordum.

 

Zaten cevap vermeme gerek kalmadan telefon çaldı. Çalan telefon Raşit abinindi. Cebinden çıkarıp arayana baktı. Sanki çok merak etmişim gibi açmadan önce bana bildirdi arayanı. "Ağam arıyor." Telefonu kulağına götürürken göz devirdim. Peşimden gelmeyip ciddi ciddi Raşit abiyi mi arıyordu?

 

"Ağam ne oldu?"

 

Sorusunun cevabını duyabiliyordum, karşıdaki adamın bağırması sağolsun. "Rojda'yı sakın yalnız bırakmıyorsun. En ufak bir sorunda beni arıyorsun." Cevap almadan da telefonu kapatmıştı.

 

"Ne oldu ki? Valla ben bir şey anlamamışım ha." Raşit abinin anlamaz bakışlarını benim sesim bölmüştü.

 

"Arkadan Yusuf Eymen'in, bebek arabasını çıkart."

 

"Gideceğin yer yakındır? Yürüyerek gideceğiz?"

 

"Ben tek gidiyorum." Dedim kaşlarımı çatarak. "Bebek arabasını çıkart." Diye tekrarladm.

 

Ne olduğunu hâlâ çözememişti. "Ama ağam." Demesiyle susturdum. "Ben ne dediysem o." Ardından kaşlarımla tekrar bebek arabasını istedim. Bu sefer cevap vermeyip isteğimi yerime getirdi.

 

Bebek arabasını açıp önüme koyunca, Yusuf Eymen'i dikkatlice yerleştirdim. Ardından arabanın içinde duran, geniş sırt çantasını alıp taktım. Malum artık bir çocuğum vardı, küçük çantalar rafa kalkmıştı şimdilik.

 

Raşit abiye dönmeden bebek arabasını tutup ilerledim. "Ağam, Hanımım tek başına gidiyor." Arkamdan gelen sesle bir hışım dönmek zorunda kaldım.

 

Raşit abiden aldığım telefonu kulağıma götürdüm ve Ömer'in sinirli çıkan sesiyle karşılaştım. "Raşit ne demek gidiyor?! Sana yanından ayrılma demedim mi ben?!"

 

Benim peşimden gelmeyip, Raşit abiye yanımdan ayrılmaması için komut verirken utanmıyordu sanırım. "Son sözü ben söylerim." Dedim sertçe. "Kimse de peşimden gelmeyecek!" Cevabını beklemeden telefonu yüzüne kapattım. Ardından yüzündeki şaşkınlık gram değişmeyen adama telefonunu uzatıp, oradan ayrıldım.

 

Kalbim çok kırılmıştı. Bir de bunun yanında Ömer'in hiç umrunda değilmiş gibi olan tavrı beni ayrı yaralıyordu. Kalbim çok acıyordu.

 

Derin nefes alıp bunları şimdilik kafamdan attım ve kızlarla olan buluşmamızı düşündüm. İyi gelecekti bana, inanıyorum.

 

 

 

 

 

*********

 

 

 

 

 

Oturduğum kafeye kısa süre sonra yengemle Asuman da teşrif etmişlerdi. Evden erken çıktığım için buluşma saatimize de vardı. Ben de zamanı bir kafede oğlumla beraber oturarak geçirmek istemiştim. Zaten vaktin nasıl geçtiğini anlamadan kızlar gelmişti.

 

"Anlat bakalım, ne bu halin?"

 

Sorusu ile bakışlarım yengeme döndü. O da kucağındaki kızıyla ilgileniyordu ama bir gözü, kulağı da bendeydi.

 

Ne cevap versem bilememiştim sorusuna. Çünkü ne olduğunu ben de bilmiyordum. "İnan ben de bilmiyorum yenge." Dudaklarım arasından sıkıntılı bir nefes firar etti. Göğüs kafesime baskı yapan acılı sancı hâlâ yerli yerinde, kendisini bana hatırlatıyordu.

 

"Ne demek bilmiyorum. E o zaman niye bu haldesin."

 

Düşmüş bakışlarım bu sefer Asuman'ı buldu. "Valla bilmiyorum." Dedim, gözlerim sabahki halimize dalarken. Anlam veremiyordum bu haline. Hele de bir iş için bana böyle davranmasına... "Ömer." Dedim tekrar ikisi üzerinde bakışlarımı gezdirirken. "Bugün sürpriz için şirkete uğradım..." Duraksayıp, sırtımı daha dik bir konuma alıp sandalyeye yasladım. "Ama bir değişikti."

 

"Ne gibi?" sorusu üzerine Asuman'a bakarak devam ettim.

 

"Ne bileyim. Normalde asla davranmadığı şekilde tavır gösterdi. Neye uğradığımı şaşırdım." Bir kez daha o anlara ışınlanmıştım. Açıkça söylemek ise acıyan göğsümün üzerine biraz daha tuz basıyordu sanki.

 

"Neden böyle yaptığını söylemedi mi peki? Amaç yani?" Fulya yengem kaşlarını çatmış seslice olayı anlamaya çalışıyordu. Bakışlarım bu sefer Nergis'deydi. Annesinin kucağında uslu uslu oturmuş, bizi dinliyordu halasının bir tanesi.

 

"İşle ilgili sanırım ama asla anlamadım ne olduğunu" Dudaklarımı büzmüş masaya gözlerimi diktim. "Bundan önemlisi de bugüne kadar bana böyle bir tavırla yaklaşmamasıydı." Masaya diktiğim bakışlar kızların üzerinde gezindi. "Bana zahmet olmazsa git dedi resmen."

 

"Hadi canım." Dedi Asuman.

 

"Şaka yapıyorsun." Diye devam etti yengem.

 

Başımı salladım. "Maalesef öyle." Dedim iç çekerek. "Bu da ne yapmam, ne düşünmem gerektiğinin önünü kapatıyor."

 

Kızlar bana şaşırmış şekilde bakarken araya başka bir ses girdi. Hepimizin bakışları masanın başında duran adama döndü.

 

"Merhaba." Dedi samimi bir tebessümle. Şaşkınlıkla karışık hepimizin ağzından yarım yamalak bir merhaba çıktı. Bu halimizi göz ardı ederek devam etti. "Geçiyordum burdan. Sizi görünce bir selam vereyim dedim." Bakışları kısa süreliğine yanımda, bebek arabasının içinde uyuyan oğluma döndü. "Çocuğun olmuş." Şu an bana bakıyordu sadece. İrkildim istemsiz. "Allah analı babalı büyütsün."

 

Nasıl davranmam gerektiğini bilemedim. Gözlerimi kızlara çevirdim. İkisi de sakin olmam için gözlerini açıp kapattı. Eğer böyle sakin olacağımı düşünüyorlarsa büyük bir yanılma içerisindeydiler. İçimdeki korku, panik nefes almamı zorlaştırıyordu resmen.

 

Boğazımı temizleyip Ferhat'a döndüm. Onu uzun, hatta baya uzun zamandır görmüyordum. İçimde oluşan korku, panik, endişe belki de bu yüzdendi. "Amin." Diyebildim sadece.

 

Tekrar bakışları Yusuf Eymen'e döndü. "Tatlıymış oğlun."

 

"Öyledir yeğenim." Diyerek araya girdi yengem. Bakışları, rahatlatmak ister gibi gözlerimde sabitti. "Hayırdır Ferhat? Bizi mi özledin de görünce gelmek istedin." Çatık kaşlarının altındaki ters bakışlarını Ferhat'a çevirdi. "Hayır yani biz pek özlemedik de seni."2

 

"Özledim." Dedi Ferhat hiç çekinme gereksinimi duymadan, rahat bir tavırla.

 

Kendisine terçe bir bakış attım. "Hayırdır kimi özlüyorsun lan sen?"

 

Sesin sahibi benim aksime bir erkek sesiydi. Ömer'in sesi.2

 

Bu sefe şaşkınlıktan gözlerim açılmıştı. Hemen Ferhat'ın arkasından çıkan Ömer ile afalladım. Ne işi vardı burada? Hızla oturduğum yerden ayağa kalktım.

 

O ise Ferhat'ın şaşırmasına fırsat tanımadan ensesini tutp kendisine çevirmiş, ardından yüzüne kafa atmıştı. Ferhat'ın ağzından çıkan acı inlemeye karşılık Raşit abinin sesi yankılandı ortamda.

 

"Ağam valla ben duydum. Özledim dedi." Ona şaşkınlıkla bakarken, Raşit abi umursamadan rahatça, hatta keyifle bu anı izliyordu.2

 

Ömer duyduğuyla biraz daha hırslanmış gibi Ferhat'ın boğazını tutup kendisine çekti. Gözleriyle öldürüyordu resmen. "Sen kimin karısını özlüyorsun lan şerefsiz!" Cümlesi biter bitmez, karşısındaki adamın yüzüne bir kafa darbesi daha indirmişti.

 

Şaşkınlıktan elimi ağzıma götürmüştüm. Etraftan gelen sesler, hissettiğim bakışlarla ne yapacağımı bilemedim. En mantıklısı Ömer'i durdurmak diye düşünerek yanına yaklaştım. Elinin altındaki adamdan bakışlarını çekmeden tam elini kaldırmıştı ki bağırdım. "Ömer dur."

 

Bu da onun durmasına yetmişti. Eli havada kalmış şekilde bana döndü bakışları. "Yapma." Dedim gözlerine bakarak. "Çocuklar var yanımızda, insanlar bize bakıyor."

 

Bir süre gözlerimde kaldı. Ardından gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Eli yavaşça yanına indi ve inen elini sıkıp sert bir yumruk haline getirdi. Ben tamam diye düşünürken, o aniden sıktığı sert yumruğu Ferhat'ın suratına geçirirken neye uğradığımı şaşırdım. Ardından sanki hiçbir şey yapmamış gibi Ferhat'ı itip yere attı. Ellerini sirkeleyip bana döndü.

 

"İçimde kalacağına yüzünde kalsın dedim." Diyerek bir de kendini haklı görüyordu ya helal olsun.

 

Arkadan Raşit abinin destek vermesi ise ayrı bir seviyeydi. "Ağam valla çok iyi düşünmüşünüz."

 

Ömer arkasında bulunan adama dönüp, "Eyvallah." Demiş ve tekrar bana dönmüştü.

 

"İnanamıyorum." Dedim hayretle.

 

Umursamayıp bakışlarını yerde iki büklüm yatan adama çevirdi. Kaşları yine çatılmıştı. "Raşit al şunu ki elimden bir kaza çıkmasın." Raşit ağabey aldığı komutla Ferhat'ı götürmüştü.

 

Ömer bu sefer üçümüze kısa kısa baktı. "Merhaba." Dedi.

 

Kızlar biraz şaşkınlık karışımı tebessümle cevap vermişlerdi aynı anda, "Merhaba enişte."

 

Ömer'in gözleri Nergis'e kaydı merhaba faslından sonra. Yüzündeki tebessüme an be an şahit oldum. Ne tepki vereceğimi bilemedim Nergis'e olan bakışlarına karşılık.

 

Bir süre sonra kucağında Nergis ile Ömer yanıma oturmuştu.

 

İşi vardı ama kısa süreliğine oturmak istemişti. Bunu Nergis ile ilgilenmek için yaptığını anlamıştım.

 

Bugünün sinirine rağmen bu halini tebessüm ederek izlemiştim. Kız çocuğu istediğini en başından biliyordum ama böyle görmek içimi accayip bir hisle kapladı.

 

Nergis'e bakarken yüzünde oluşan saf bir gülümseme, gözlerindeki parıltılar. Nergis'in minik elini tutup avuç içine bıraktığı öpücük... ve anlatılamayan diğer detaylar... Fazla anlamlıydı.

 

Bu da Ömer'in ne kadar güzel bir kız babası olacağının ispatıydı.

 

Daha fazla günü oturarak geçirmemek adına ayaklanmış ve kafeden çıkmıştık. Ömer bizden önce, telefonuna gelen arama nedeniyle kalkmış ve şirkete geçmişti.

 

Ardından Asuman'a ihtiyacı olan eşyalara bakınmak için mağazalar arasında gezinmiştik. Kendimi alışverişe odaklamıştım ki kafam dağılsın. Ama zor da olsa kızların sayesinde halletmiştim bu olayı, en azından ayrılana kadar.

 

 

 

 

 

 

 

*********

 

 

 

 

 

 

 

Konağa döndüğümde hâlâ eve gelmemiş olduğunu gördüm. Bir de bunun yanında gün boyu beni hiç arayıp sormaması ise ayrı bir olaydı. En son kafede görüşmüştük zaten. Ne olduğuna asla anlam verememiştim bir türlü. Acelesi, bu halleri değişik geliyordu bana.

 

Gece boyunca kafam dağılsın, düşünmeyeyim diye evdekiler ile vakit geçirmiş, oğlumla ilgilenmiştim. Ama gece sonu yalnız kaldığımda düşünmemeye çalıştığım şeyler bir bir gözümün önüne geliyordu. Bu da kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. Hiç hoş bir durum değildi.

 

Yusuf Eymen'i emzirmiş, altını da değiştirmiştim. Huysuzluğu geçene kadar onunla oynamış, sevgimi olabildiğince aktarmıştım. Ta ki uykusu gelip uyutana kadar.

 

Beşiğine koymak yerine yatağımıza koymuştum. Ben de yan şekilde yanına uzanmış düşüncelerle boğuşuyordum.

 

"Sence baban niye böyle davrandı?" Sesli şekilde kendi kendime konuşurken, bir yandan da saçlarını okşuyordum Eymen'in. Parmak uçlarıma değen yumuşak saç tutamları her şeye rağmen içimi sıcacık ediyordu. "Babanın saçları da böyle biliyor musun? Hem gür hem de yumuşak." Derin bir iç çektim. "Ama bugün bana darvranış şekli beni çok kırdı." Bakışlarım oğlumdan ayrılıp karşımda duran boş duvara çevrildi. "Tamam işle ilgili bir sorun olabilir de bana yansıtıp beni kırması doğru mu kılıyor onu?"

 

Sırtımı yatakla buluşturup bu sefer tavana bakarken konuşmamı sürdürdüm. Göğüs kafesime baskı yapan acı ağlamak için zorluyordu beni. "Normalde böyle yapmazdı, o yüzden çok kırıldım. Resmen bana git dedi." Burnumu çektim. Ağlamanın sınırındaydım. Göz diplerimdeki yakıcı acı bunu gösteriyordu. "Gerçekten çok kırıldım. O yüzden de çok sinirliyim ona. Gelsin konuşmayacağım."

 

Bir yandan seslice kendi kendime konuşurken, bir yandan gelen uykum beni zorluyordu. Hem saat çoktan gece yarısını geçmişti. Neden gelmiyordu ki?

 

 

 

 

 

***********

 

 

 

 

 

Yeni doğum yapmış eşi, ve minik oğlu ile ilgilenmekten şirkete fazla uğrayamamıştı. Bunun acısı da bugün şirekte gelince gördüğü olay oldu.

 

Öğrendiği, şirektin sistemine giriş yapılıp yüklü miktarda para çekilmenin yanında önemli dosyalara da ulaşıldığıydı.

 

Bu da Ömer'in çıldırmasına neden olmuştu.

 

Hiçbir şeyi gözü görmediği bir anda Rojda'nın da o anda gelmesi olmamıştı.

 

Kendisi de farkındaydı. Eşine olan tavrının bir bahanesi olamaz. Ama o anda ne gözü Rojda'yı görüyordu, ne de aklı yerindeydi.

 

Derin bir nefes aldı genç adam. Arabadan inip konağa ilerledi. Ardından yavaş adımlarla merdivenden çıkarak odasına ilerledi. Gece saat dörde geliyordu, büyük ihtimalle de yatıyorlardı, bu yüzden sessiz olmaya özen gösterdi.

 

Bugün Rojda'ya olan tutumu aklına gelince gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Kendine koca bir siktir çekmeden duramadı.

 

"Sevdiğim kadına böyle yapmam..." Gözlerini açtı tekrar. "Cidden büyük bir siktir Ömer. Nasıl o kadını üzebildin lan. O taptığım gözlerine o acıyı yerleştirmek..." Rojda'nın sabahki bakışları aklına gelince yine içten kendine saydırmadan duramadı.

 

Bir de bunun üstüne Ferhat'ın, Rojda'nın yanında olduğunu öğrenip görmesi iyice çıldırtmıştı genç adamı. Sinirine sinir katmıştı.

 

Daha fazla kapının önünde durmamak adına son kez derin bir nefes aldı. Ardından uzanıp sessizce kapıyı açtı. Odaya göz gezdirdiğinde gece lambasının aydınlattığı odada, karısının yataklarında oğluyla beraber yattığını gördü. Gördüğü başka bir detay da vardı.

 

Karısı kendisini beklemişti.

 

Üzerinde, sabahki kıyafetlerle yatağa öylece uzanmıştı.

 

İçi acımış bu görüntü karşısında.

 

"Cidden sen ne yaptın Ömer!" Sessizce söylene söylene adımları yatağa doğru ilerledi.

 

Diz çöktü eşinin olduğu tarafa. Bakışları Rojda'nın tüm yüzünde, usulca gezindi.

 

Her şeyi onun için yakıp yıkacakken, bugün istemeyerek karısını yıkmıştı.

 

Sağ elini kaldırıp karısının saçlarına koydu. Her bir teli için ortalığı ayağa kaldırırdı.

 

"Seni üzmek istememiştim Rojda'm, hele de böyle bir bahaneyle." Derin bir nefes aldı. Karısını bu hale getirmek, bir de konuşmaya çalışmak çok zordu. Ki kendisi de farkındaydı ilk defa böyle davranmıştı. "Şimdi ne demeliyim? Nasıl bir açıklama yapayım ki affet beni."

 

Elini saçlarından çekip ayağa kalktı, oğlunun tarafına geçti. Ardından eğilip Yusuf Eymen'in alnını öperek geri çekildi.

 

Son kez ikisine göz gezdirerek üstünü değiştirmiş ve odadan çıkıp tekrar gitmişti. Şirketteki işleri henüz yarılanmıştı sadece. Biraz daha başında durması gerekiyordu. En azından çoğu halledilene kadar.

 

 

 

 

 

 

*************

 

 

 

 

 

Sabah kalktığımda Ömer'in gece gelmediğini gördüm. Yatağın ona ayrılan tarafı boştu. Gözlerimi açıp etrafa bakındım. Koltuğun üzerine düzenlice bırakılan, dün Ömer'in üzerindeki takım elbise, gözüme çarptı.

 

Gördüğüm ile yataktan nasıl kalktığımı bilemedim. Elime aldığım takım elbiseye bu sefer sinirle baktım. Gelmiş ve beni uyandırmamıştı bile! Bu beni daha fazla sinirlendirmişti. Ben gece boyu uyumamak için binbir hallere girerken tenezzül edip uyandırmamıştı bile.

 

Daha fazla sinirlenmek isterdim. Ama oğlum buna engel oldu. Önce huzursuz mırıltıları ardından attığı çığlıklı ağlama ile elimdeki takımı, aynı yerine bırakıp Eymen'in yanına gittim.

 

"Oyy oğlum acıkmış mı benim." Yatağa oturup sırtımı da yatak başlığına dayadım. Ardından Eymen'i dikkatlice kucağıma aldım. Çıkardığım göğsümü ağzına uzatmamla, mememi ağzına almıştı. Bu sefer ağzından çıkan mırıltılar mutluluktandı.

 

Ömer'e sinirlenmemek için yine oğlumla oyalandım.

 

Kahvaltıdan sonra ise Berivan Daye'nin yardımıyla banyoya geçmiş ve Eymen'i güzelce yıkamıştık. Mis gibi kokuyordu oğlum. Banyodan sonra mışıl mışıl uykuya dalmıştı. Ben de o fırsatta kısa bir duş almış ve banyoda bakımımı yapmıştım.

 

Banyoda işim tam bitmemişti ki duyduğum ağlama sesi ile irkildim. O kadar çok mu kalmıştım ki diyerek sorguladım kendimi kısa süre.

 

Elimdeki kremi ayanın önüne acelece bırakırken kesilen ağlama sesi ile içimi bir panik kapladı. Kapıyı hızla açıp banyodan çıktığım gibi gördüğüm manzara ile duraksadım.

 

Ömer gelmişti.

 

Banyodan çıkmamla onun da bakışları bana değmişti. Oğlumuzun susma nedeni ise şu an babasının kucağında olmasından sebepti.

 

Hiç pas vermeyip arkamı döndüm ve tekrar banyoya girdim. Acelece aynanın önüne koyduğum kremi, bu sefer sakince elime alıp vücuduma sürmeye başladım.

 

Gece gelmeyip şimdi gelmesinin nedeni neydi yani? Şimdi bunu da düşünecektim.

 

Aynadaki yüzüme baktığımda kaşlarım çatık, yüzüm ise asıktı. Hiç hoş bir görüntü değildi.

 

Köşeye bıraktığım bornuzu bu sefer almadım. İç çamaşırımla kalmıştım. Odaya dönmek için arkamı dönmüştüm ki karşılaştığım bedenle durmak zorunda kaldım. Adımım da gerilemişti. Ardından hissettiğim soğuk fayansla ürpermiş ama bunu karşımda, beni hiç saklama gereği duymadan süzen adama göstermemeye çalıştım.

 

Boğazımı temizleyip kollarımı önümde birleştirdim ve tek kaşım havada kendisine baktım.

 

"Böyle mi olacak yani? Konuşmayacak mısın?"

 

Sorusuna cevap vermedim bile. Dün kendisine sürpirz yapıp yanına gidiyorum ama karşılaştığım şey bambaşka bir tavır. O yüzden evet konuşmayı düşünmüyordum. Tek kaşım havada, hala mimiksiz şekilde kendisine bakıyordum.

 

"Rojda'm." Dedi derin bir nefes eşliğinde. Öyle yumuşakça söylemişti ki, bünyemin yumuşamaması için kendimi zor tuttum. "Dün yaptığım yanlıştı, bahanesi de olmaz. Ama Allah için anla sende beni."

 

Anlayacak bir şey görmediğim için bakmayı sürdürdüm. Bu sefer pes etmiş şekilde nefesini dudakları arasından bıraktı. Başı yerde kaldı bir süre. Ardından kaldırıp tekrar gözlerimizi birleştirdi.

 

"Şirkette çok büyük bir sorun vardı. Fazla büyük." Dedi açıklama yapmak ister gibi. Tabi ki dinledim çünkü merak ediyordum o halinin sebebi neydi. Susup açıklamasını bitirmesini bekledim o yüzden. "Şirketin sistemine giriş yapılmış ve çoğu dosyaya erişilmiş, bunun yanında çekilen yüklü miktarda para var. Bunu öğrenir öğrenmez üstüne senin o an gelmen... Biliyorum yemin ederim biliyorum asla bir sebep değil. Gözüm görmedi hiçbir şeyi."

 

Söyledikleri, yaptığı açıklamaları gayet de iyi anlamıştım. Bu kadar büyük bir olay olduğunu beklemediğim kesindi. Konuşmama fırsat vermeden devam etti. "Gece geldim." Onu kıyafetlerinden anlamıştım ama ne zaman geldiğini bilmiyordum. Birkaç kez Eymen ağladığı için kalkmış ve emzirmiştim ama ne kıyafetleri gözüm gördü, ne de kendisini fark ettim. "Yatıyordunuz siz, gece saat dörttü. Üstümü değiştirip tekrar gittim şirkete. Çoğu anca bitti ve inan çok yorgunum güzelim."

 

"Ne olursa olsun bana öyle davranman seni haklı kılmaz." Dedim ve banyodan çıkmak için yanından geçtim. Bırakmadı ama. Kolumdan tutup beni kendine çekti. Çıplak sırtım onun gösğüne yapışmıştı. Kafamın yerinde kalması için boğazımı temilzedim. "Ne yapıyorsun?"

 

"Karımı." Dedi, nefesi kulağımı okşarken. Beni huylandırdığı için istem dışı boynumu omzuma doğru yatırdım. Bu ona daha fazla alan tanıdığından çenesini çıplak olan diğer omzuma yerleştirip devam etti konuşmasına. Ama çıplak omzuma değen, çenesindeki hafif sakallar bana asla yardımcı olmuyordu. "Böyle üzgün bir şekilde bırakıp, arkasını dönüp gitmesine izin vereceğimi mi sandın?"

 

"Kalbimi kırdın." Dedim açıkça. "Hemen seninle barışacağımı sanmıyorsundur inşallah."

 

Omzuma öpücük bıraktı. Beni dinlemiyor muydu yoksa söylediklerim umrunda mı değildi bilmiyorum. "Karıma ihtiyacım var." Söyledikleri resmen beni dinlemediğine işaretti. "Tamam küs, barışma hemen ama yanımda yap bunu. Uzağımda bırakmam seni."

 

Kalbimi tekrar çarpıtan kelimeleri içime sıcaklık yaydı. Ama hemen affetmeyeceğim için sessiz kalarak kendimi sakinleştirdim.

 

"Uyumam lazım." Dedi. Sesindeki yorgunluğa şahit oluyordu kulaklarım. "Seninle."

 

Anında itiraz ettim. "Tek yatıyorsun." Dememle beni döndürüp, yüz yüze gelmemizi sağlaması bir oldu.

 

"Sebep?"

 

"Kırgın ve küsüm." Dedim, daha ne olsun dercesine.

 

"Sensiz o yatağa giremem ben." Dedi kaşlarını çatmak için zorlarken ama yorgunluğu buna engel oluyordu.

 

"Tamam." Dedim omuzlarımı oynatıp, dudaklarımı büzerek. Ardından kollarından kurtulup odaya geçtim. İlk iş olarak üzerimi giyinmek oldu. Sonrasında dolaptan yedek yastık ve battaniyeyi alıp arkamı döndüm.

 

Ömer ayakta durmuş ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Bir şey demeden elimdekileri odada bulunan koltuğun üzerine bırakıp kendisine döndüm. Bir elim belimde, kendisine yatması gereken yeri gösteriyordum. Umarım hemen yumuşayacağımı sanmamıştır.

 

"Ne bu?" Dedi afallayan bir surat ifadesiyle.

 

"Yatak." Dedim, başka ne olacak dercesine. "Tek başına yatman için ideal."

 

"Sikeyim ya!" İsyanla söylediklerine karşı işaret ettiğim koltuğa tuhaf tuhaf bakıyordu.

 

"İyi geceler." Diyerek önce oğluma bakmış ardından da benden bu hareketi beklemeyen Ömer'i arkamda bırakarak odadan çıkmıştım.

 

Kapıya yaslanıp derin bir nefes aldım. Ne yalan söyleyeyim rahatlamıştım. Oh olsundu.

 

Saçımı geri savurup merdivenlere doğru ilerledim. Tam başında durunca arkamdan gelen Yâde Havin'in sesiyle durmak zorunda kalmış, hemen ardından arkamı dönmüştüm.

 

"Gelin kızım."

 

"Efendim Yâde." Dedim tebessümle. Aynı zamanda adımlarım da yanına doğru ilerledi. Önüne geldiğim zaman elini tuttum.

 

"Hele gel odama gidelim, konuşalım. Sıkıldım ha. Kimse de ortada yok. Suratlarını asmış odalarına gittiler. Sanki cenaze kaldırmışız." Sitemle söyledikleri tebessüm etmemi sağladı.

 

"Gidelim Yâde." Dedim. Ardından beraber onun kaldığı odaya geçtik.

 

Odasına bulunan tekli koltuğa geçip yavaşça oturdu. Bana bakıp karşısındaki tekli koltuğu gösterdi. "Kızım gelsene. Ne dikildin öyle başıma. Karşımda öğretmen gibi kaldın."

 

Benzetmesine güldüm istemsizce. Dediği gibi de yapıp oturdum gösterdiği yere. "Önce nasılsın diye soracağım güzel gelinim." Yüzümü inceleyip devam etti. "Hiç öyle bakma." Nasıl bakıyormuşum bilmiyorum ama söyledikleriyle boğazımı temizleyip normal bir hâl takındım. "Bugün canın bir sıkkın sanki. Dün geldin yine öyleydin. Ne oldu?"

 

Anlatıp anlatmamak konusunda kararsız kaldım. Sonuçta Ömer'in babaannesi, ayıp olur mu ki böyle konuşmak. "Yani." Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

 

"Çekinme kızım benden. O Ömer sıpası bir şey yaptı değil? Ondan söylemiyorsun." Başını söyledikleriyle onayladı. Yüzümden o kadar belli oluyor muydu diye düşünürken devam etti. "Ne yaptı o hayırsız torun da benim mis gibi gelinimi üzmüş ha?"1

 

Gözlerimi kaçırıp derin bir nefes aldım. Ardından dik bir konuma geçip kendisine baktım. Hâlâ bana bakıp, anlatmamı bekliyordu.

 

Anlattım, yaşadığım karmaşıklığı, anlamadığım olayları, kafamda anlamlandıramadıklarımı paylaştım.

 

Konuşmam bitince gözlerine baktım. O ise kaşlarını çatmıştı. "Biliyordum bu hayırsızın bir şey yaptığını." Dedi başını da aynı saniyede sallayarak. "Nerde şimdi benim güzel gelinimi üzen adam?"

 

"Yatıyor." Dedim.

 

"Seni üzüp bir de utanmadan yatıyor ha?" Görünen oydu. Zaten verebilecek bir cevabım yoktu. Yorgundu, az önce geldi demek istedim ama Yâde Havin düşüncelere dalmıştı, dikkatini dağıtmak istemedim.

 

Aşağıya indiğimizde Yâde salona geçerken ben mutfağa gittim. Etrafa yayılan yemek kokusu beni iyice acıktırmıştı. Bu nedenle kendime engel olamayıp kokuyu takip ederek mutfağa adımlamıştım.

 

"Kolay gelsin." Dedim ocağın önündeki Remziye teyzeye.

 

Bana döndü bakışları, "Sağol Hanım'ım." Diye cevapladı tebessümle, "Bir şey istediniz?" Diye devam etti.

 

"Yok." Derken mutfağa iyice girmiş, gözlerimle de etrafı tarıyordum. "Çok güzel yemek kokuları geldi, bakmaya geldim. Ne yapıyorsun?"

 

Tencerenin kapağını kapatıp bana döndü. Gülümsemesi yüzünden silinmemişti. "Taze fasülye, pirinç pilavı, biraz tavuk attık fırına, ayran çorbası ve içli köfte." Söyledikleri gözüme çok gelmişti. Kim yiyecekti bu kadar. Benim bu halimi anlyan Remziye teyze sormadan cevapladı. "Az az yaptım hepsinden Hanım Ağam, çok değildir."

 

Başımı salladım peki dercesine. "Ne zamana hazır olur?"

 

"Yarım saate kurarız sofrayı"

 

Tamam demiş ve küçük bir ekmek parçasını alıp mutfaktan çıkmıştım. Çok acıkmıştım ve bu ekmeği de midemi tutması için yanıma aldım.

 

Ekmekten aldığım küçük lokmaları yerken merdivenlerden çıkmış ardından odama geçmiştim. Oğlum vardı ve hemen uyanması da an meselesiydi.

 

Kapıyı açıp gözlerimi direkt yatağa diktim. Ama Yusuf Eymen'i orada görememek beni panik yapmıştı ta ki gözlerimle odayı tarayana kadar.

 

Gördüğüm görüntü olduğum yerde duraksamamı sağladı. Ömer koltukta yatıyor, hemen kolunun üstünde de Yusuf Eymen yatıyordu. Baba oğul kesintisiz bir uyku çekiyordu.

 

Görüntü karşısında iç çektim.

 

Ardından kendime gelmek suretiyle başımı sallayıp yavaş adımlarla hayranı olduğum bu görüntüye yakından bakmak için ilerledim. Koltuğun hemen yanında durup dizlerimin üstünde durdum.

 

Önce oğluma baktım. Esmer teni babasıyla uyum içerisindeydi. Siyah gür saçları babasının çıplak kollarının üzerine yayılmış, dudağındaki ufak tebessümle uyuyordu.

 

Elimi kaldırıp yavaşça yanağında gezdirdim ve yaklaşıp saçına minik bir öpücük bıraktım. "Kurban olurum." Dedim geri çekilip yüzüne bakmaya devam ederken.

 

Oğlumun üzerindeki bakışlarım bu sefer Ömer'e kaydı. Sertikten taviz vermeyen yüzü ile o da derin bir uykunun kollarındaydı.

 

Yüzünü usulca izledim. Hafif gür ve siyah olan kaşları, yüzüyle uyum içerisinde olan burnu, gülmemesine rağmen belirtili olan çenesindeki minik çukur, yüzündeki hafif kirli sakalları.

 

Her şeyiyle gözümde eşsiz olan bu adamı çok seviyordum, canımdan çok.

 

Ama dünkü davranışını bir türlü unutamıyordum, bana ilk defa böyle olması ise kolayca unutmama engeldi.

 

Beni derin düşüncelerimden Ömer'in sesi çıkardı. "Yavrum ne baktın ha."2

 

Göz devirip kaşlarımı çattım. Olabildiğince sinirli bakmaya çalışıyordum. Ama o, bu halimi umursamadan uykudan yeni kalkmış gözlerini kısıp yamuk bir gülüşle bakıyordu bana.

 

"Dalmışım." Dedim ayaklanırken.

 

"Bana dalmış olman hiç sorun değil güzelim."

 

Sinirim hâlâ yerli yerinde olduğundan söyledikleri umrumda değildi. "Ben gidiyorum." Dedim arkamı dönüp ilerlerken. "Sen de düne dal istersen, unutmuşsundur diye düşünüyorum." Son söylediklerimden sonra elimi kapı kulpuna attım. Kapıyı açmadan son kez Ömer'e göz attım. Söylediklerim hatırlatmış olacak ki yüzü düz bir hâl almış, düşüncelere daldığı belli oluyordu.

 

Bu da beni keyiflendirdi. Ardından kapıyı açıp odadan çıktım.

 

 

 

************

 

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam

 

Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım 👉

 

Rojda ile beraber Ömer'e kırgınız. Dokunmayın çok fenayız🤧

 

Yeni bölümde bir kaos, bir olay var ki anlatamam. Mutluluktan geberecem bu kaos karşısında🫠

 

💣🔫💥😔🥵😱☠️🔥🏥⚔️🚪🔐🚬

(Yeni bölüm spoisi, emojilerin eksiği var fazlası yok😉)

 

Neyse efendim

 

Oy verdiğiniz ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, yeni bölümde görüşmek dileğiyle 🤍

 

 

Bölüm : 13.12.2024 16:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...