53. Bölüm

51•

Derya
dreamdey

 

Helloooooo

 

Herkese yeni bölümden selam

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım, keyifli okumalar dileriz 🫶

 

 

 

*******

 

 

 

 

Hayat çok garipti. Bir gün ağlarken, diğer gün kahkaha atabiliyordun. Ve bunu yaparken önceki gün yaşadıkların aklına gelmiyordu. Ya da gelmesini istemiyordun. Unutmak güzeldi, iyiydi de çoğu zaman. Ama pek mümkün olmazdı. Hele de o anılar unutulmayacak kadar beynine işlemişse...

 

Unutamayacağını bile bile, hala umudunun olması ise içindeki ışıktandı. Ya da hâlâ üzerinde etkisini gösteren olaylardandı.

 

"Hatırlıyor musun?"

 

Sorusuyla yanımdaki kadına döndü bakışlarım. "Neyi?"

 

Göz devirdi Asuman. "Sence neredeyiz de sana neyden bahsedeceğim ben?"

 

"Dalmışım ne var?"

 

"Belli belli." Dedi üzerimde gözlerini gezdirirken." Neyse." Önüne bakarak devam etti konuşmasına. "Evlenmeden önce benimle gelirdin bazen buraya. Kuzuları, koyunları beraber gezdirirdik." Hatırladığım ile onaylamak adına başımı salladım.

 

Ömer, kafamın dağılması adına annemlere gitmemi istemişti. Evdeyken üzerinden günler geçmesine rağmen, hala üzerimde etkisi olan o olay vardı. Fark ediliyordu bu da her halimden. Gizleyemiyordum, elimde değildi. Bazen durduk yere dalmam, ya da aniden yine biri bir yerden çıkıp beni ya da oğlumu alacakmış gibiydi. Ömer, her seferinde beni sakinleştirse de iyi hissettirse de aklımdan çıkmayan bir gerçekti.

 

Annemlere ise sabah gelmiştim. Ömer bırakmıştı beni. Annemle, babamla ve Meryem ile vakit geçirmiştim. Tabi onlar da benim gelmemden dolayı çok mutlu olmuşlardı. Bana ayrı seviniyorlardı, torunlarına ayrı. Babam zaten torun sevdalısıydı. Yusuf'la ilgilendiği süreçte yüzünde güller açıyordu desem yeriydi. Bu hali hele de Nergis için daha belirgindi. Zira babam kızlara daha ayrı bir değer veriyordu. Beni üzmüyordu bu durum zira bu özelliğini seviyordum.

 

Onlarla vakit geçirirken Asuman aramıştı. Geldiğimi zaten sabahtan haber vermiştim. Arayıp koyunları yine otlatmaya götüreceğini söylemişti. Benim de eşlik etmemi istemişti. Benim hava almamı da istiyordu besbelli aslında. Tabi dağın eteklerinde ne havası orası ayrı da. Bizim niyetimiz belliydi sonuçta, sohbet muhabbet etmek.

 

Ben de ona ayak uydurarak evden çıkmıştım. Yanımda Yusuf Eymen ve Meryem ile. Fazla uzak bir alana gitmeyeceğimizi bildiğim için oğlumun da biraz hava almasını istemiştim. Meryem de tam bir teyze olarak görevini yerine getiriyordu. Yanımda Yusuf Eymen ile oynaması için getiriyordum, zaten o da dünden razıydı buna. Fazla seviyordu yeğenini. Bir de yeğeninin iki tane olması, onu daha da büyük gösteriyordu ki bu kendi düşüncesiydi. Bizim gözümüzde gayet minikti sonuçta.

 

"Hatırlıyorum." Dedim dudağımda bulunan tebessüm eşliğinde. Güzel günlerdi, güzel anlar da birikmişti. Bir de... unutmam mümkün değil. Ömer de gelmişti yanıma, buraya. Hiç ağayım ya da kendisini büyük görerek oturmamazlık yapmamıştı. Çekinmeden oturmuştu, beni de yanına oturtmuştu hemen. Hatırladıklarım ise yüzümde bulunan tebessümü büyütmüştü. Bunun yanında Ömer'den de Asuman'a burada bahsetmiştim.

 

"Ohoo." Gelen ses ile Asumana döndüm. ne var dercesine başımı salladım. "Benim bahsettiğim şeyde bu kadar mutlu olacak bir şey yok. Yani tamam var da bu kadar da ima dolu tebessüm gerektirecek bir olay yaşamadık." Tek kaşı havalanmış gözlerini kısmış şüpheyle bakıyordu. "Tabi sen yaşadıysan bilemem orasını."

 

Boğazımı temizleyip dik bir konuma aldım sırtımı. "Ne alakası var canım?"

 

Yüzü buruştu. "Tabi canım, belli zaten alakasının olmadığının."

 

Göz devirdim. "Ömer de buraya gelmişti ya hani." Dedim açıklamak ister gibi. Yüzünde oluşan aydınlanma ifadesi ile devam ettim. "O geldi aklıma."

 

"Ben biz diyorum. Sen, Ömer, kocam diyorsun." Seninle ne yapacağım bakışları atıyordu bana.

 

"Ne var? Öyle düşünürken aklıma geldi."

 

"Çok değiştin güzelim."

 

Kaşlarım havalandı. "O nasıl oluyor?"

 

"Yanımda kocanı düşünüyorsun. Hem de daha bu sabah ayrılmanıza rağmen." Nıç sesleri yükseldi. "Ayıp be."

 

"Kıskanma." Dedim açık açık. "Abimle evlenemediniz diye bana ne bulaşıyorsun?"

 

Yüzünde an be an asılma meydana geldi. Dudakları bıkkınlıka öne doğru büzüldü. "Ben bıkmışam." Bıkkınlığını belirtir şekilde sırtını geri atıp yere uzandı. "Cidden evlenemiyoruz." Gözlerini büyüttü ciddiyetle. "Bak evlenmeyi geçtim doğru düzgün buluşamıyoruz bile." Başımı salladım onaylamak adına. "Ah anne ah." Yakarışı koptu dudaklarının arasından.

 

"Baban bir şey demedi mi hiç? Uzadı falan gibi?"

 

Bakışları tersçe bana döndü. Ters bakışları bana değil de söyleyeceği şeyeydi. "Babam yarın için nikah günü alsa ne olur? Anam olduğu sürece."

 

"Valla Eren abim her an seni kaçıracak gibi duruyor. Evde söylenip duruyormuş. Haberin olsun." Benden söylemesi dercesine tek kaşımı kaldırıp boynumu hafifçe büktüm.

 

"Kaçırsın valla. Kaçırsın ben arkasındayım."

 

"Ben de arkasındayım be." Dedim. Hemen arkasından göz göze gelmemizle ikimiz de güldük.

 

Gülmemizi bozan ise Meryem oldu. "Abla." Dedi.

 

"Efendim bebeğim." Dedim bakışlarımı ona çevirerek.

 

"Yeğenimi bana verip sohbet ediyorsunuz." Kaşlarını çatmıştı. Sinirli durmaya çalışıyordu ama tatlılığı buna engeldi. "Ben bakıcı mıyım? Yoruldum, hatta uykum geldi. Yusuf da hiç yorulmuyor ki. Sabaha kadar başında mı bekleyeyim?"

 

Art arda sitemleri beni sadece gülmeye itiyordu. Zor tuttum kendimi. "Tamam güzelim, oğlumla ben oynarım. Ne olmuş?" Yanımda, serdiğim küçük halının üzerine koyduğum minderin üstündeki oğluma uzandım. "Annem." Dedim kucağıma alır almaz. Karşılık olarak ağzından şiddetli mırıltılar çıkardı. Gülümsetti beni. Yaklaşıp yanaklarına ve boyun çizgisine minik birer öpücük bıraktım.

 

Öyle hoştu.

 

Meryem'e kısa bir bakış atıp ciddileştim biraz. "Teyze sıkılmış mı oğlumdan?"

 

Hemen itiraz sesleri yükseldi yanımdaki Meryem'den. "Hayır, sıkılmadım ki." Ona baktığımda, Yusuf Eymen'e bakıyordu. "Sadece yoruldum, bir de uykum geldi. Sonra oynasam ne olacak?"

 

Gülerek "Tamam." Dedim. "Sonra oyna peki."

 

"Oynarım." Diyerek onayladı.

 

"Uykun geliyorsa gidelim mi?"

 

Başını hayır anlamında sağa sola salladı. "Biraz daha kalabiliriz yeğenim için. Hem hava alsın diye gelmedik mi? Bak mis gibi hava." Havanın güzel olduğunu göstermek adına derin bir nefes aldı. "Böyle mis gibi."

 

"Tamam tamam kalalım da yeğenin biraz daha hava alsın." Başını salladı. "Sen de uzan Asuman ablan gibi."

 

"Yengem." Diye düzeltti Meryem. "Eren abim yengeden başka bir şey demeyin dedi ya. Hele ablaya asla." Aman aman dercesine düzeltti beni.

 

"İyi tamam, yengen gibi uzan."

 

"Yengen yesin kız seni." Diyerek araya girdi Asuman. "Gel yanıma uzan hadi." Bir kolunu uzatıp Meryem'in gelmesini istedi. Gitti de Meryem. Kafasını Asu'nun kolu üzerine uzatınca, "Abine de fotoğraf çekip atalım da yengesiyle olduğunu bilsin." Dedi Asuman.

 

"Olur." Dedi Meryem. Uzanmasıyla da Asu telefonunu çıkartıp dediği gibi fotoğraf çekti. Kısa süre sonra telefonu yanına bırakıp konuştu. "Sözde senin için geldik, kafamız dağılsın diye geldik bir de şu halime bak." Kafasını hafifçe yan çevirip koyunların olduğu tarafa baktı. "Koyunlar için de tabi ama valla hiç halim yok."

 

"Görünüyorlar zaten." Dedim koyunları kast ederek.

 

"Zaten uzağa istesem de götüremem. O kadar yorgunum ki evden dolayı, şu koyunları bahane ettim dışarı çıkmak için."

 

Cevap verecektim ki gelen telefon bildirim sesiyle açılan ağzımı kapattım. Asuman eline telefonunu aldı, mesajı da seslice okudu.

 

"Neredesiniz, diyor nişanlım. Nerde olabilirim ki Allah aşkına. Eren'in de benim gibi aklı karışık bu aralar ki gelmeden zaten söylemiştim buraya geleceğimi." Kendi konuşup, kendi onaylayıp, kendi cevaplıyordu.

 

Bence bu dışarı çıkmanın benden çok ona yararı vardı. Çok da iyi göründüğü söylenemezdi.

 

Onları es geçip Yusuf'a döndüm. Ağlamaya başlamıştı. Ağzı da elleri de yine arayış içerisindeydi. Verdim istediğini de. Göğsümü uzatmamla almış ve emmeye başlamıştı. Göğsümün üzerini bir örtü ile kapatıp görünmemesini sağladım hemen.

 

Asuman tekrar bana döndü. "Sen nasılsın asıl." Dedi ciddiyete dönerek. "Benim bu işler gelip geçici. Asıl senin nasıl olduğun önemli."

 

Dudaklarımı büktüm bilmiyorum dercesine ama cevap da verdim. "Karışık." Diyebildim. "Durgunluk var üzerimde. Böyle boş boş sürekli odaklanıyorum." Yusuf Eymen'e baktım. "Arada onun ağlama sesiyle kendime geliyorum."

 

Asuman söylediklerimle Meryem'i bırakıp ayaklandı. Hemen yanıma geldi. Önümde oturdu. Bir eli yanağıma gitti. Başını yandan benim başıma dayadı. "İyi ki bir şey olmadı." Dedi. Sesinde rahatlamış bir ton mevcuttu. "Kötüyü ne düşünmek, ne de dillendirmek istiyorum güzelim." Başını çekip, şakaklarıma öpücük bıraktı.

 

"İyiyim şimdi." Dedim gülümsemeye çalışıp bu duygusal anı dağıtmaya çalışarak. "Üzülmeye gerek yok şimdi durduk yere."

 

Kafama vurmasıyla neye uğradığımı şaşırdım. Beklemediğim bir hareketti. Bütün büyü bozuldu, ciddiyet ve şok karışımıyla "Ne vuruyorsun?" Dedim.

 

"Hak ediyorsun." Dedi istifini bozmadan tekrar bana sarılarak. Bazen çift karakterli olduğuna şüpheleniyordum. "Ne demek üzülmeye gerek yok. Yaşadığın şeyi küçümseme, deli etme beni." Ters bakışları yumuşayınca devam etti. "Hem sana bir şey olsa yaşayabilir miyim sanıyorsun? Arkandan gelirdim kızım."

 

Hafifçe tebessüm ettim. "Eren abim ne olacaktı?"

 

Omzunu yukarı kaldırıp indirdi. "O da arkamdan gelsin ne yapayım?"

 

Kahkahama engel olamadım. O da geri çekilip eşlik etti bana. "Ha şöyle be." Dedi başını aynen dercesine sallarken. "Ne öyle sabahtandır durgunsun. Özüne dön de modumuz yerine gelsin"

 

"Senin olduğun yerde modumuzun yerine gelmemesi mümkün mü?" Dedim yüzümdeki tebessüm eşliğinde.

 

"O da bir Asuman Erdem farkı işte."

 

 

 

 

******

 

 

 

 

Çalan kapı ile ayağa kalktım. "Ben bakıyorum." Diyerek de mutfaktaki annemi haberdar ettim. Kapı çalınca babam da toparlandı oturduğu yerden.

 

Asuman ile biraz daha oturduktan sonra gitmek için ayaklanmıştım. Zaten o da çok kalmayacağını söyleyince gönül rahatlığıyla eve dönmüştük. Tabi abisinin de gelmesi daha da rahatlatmıştı beni. Zira Asu'nun eve tek dönmesini istemezdim.

 

Kapıyı daha fazla bekletmeden açtığımda karşımda güler yüzleriyle Ali abim ve Fulya yengem duruyordu. Onların gülen yüzü bana bulaşırken içten bir "Hoş geldiniz." Çıktı dudaklarım arasından.

 

Ardından kapıda bekletmemek adına kenara çekildim, içeri geçmeleri için. Fulya yengem önden içeriye girip bana sıkıca sarıldı. "Hoşbulduk canım."

 

İkimiz ayrıldığımızda Ali abim kucağındaki kızıyla yanıma geldi. Gözlerim ilk önce Nergis'e kaydı. Öyle tatlı esmer bir kızdı ki, bakmalara doyamıyordum. Hâlâ abimin kolları arasında olan bebeği alıp göğsüme yaklaştırdım. Nergis'in bulaşıcı tebessümüne eşlik ettim. Yaklaşıp önce yanaklarına, sonra boynuna öpücüklerimi kondurdum. Kokusunu derince içime çekip öyle geri çekildim.

 

"Bakıyorum yeğeni görünce abinin pabucu dama atılmış." Abimin sesiyle ona döndüm. Sırıtan suratı ciddi olmadığını gösteriyordu zaten.

 

Ona ayak uydurarak sahtece kaşlarımı çattım. "Aşk olsun ağabey." Dedim tek kaşımı kaldırarak.

 

"Olsun tabi." Diye cevapladı hemen. Bunu söylerken zaten aşk olduğunu belirtiyordu zira bakışları yamacında duran kadının üzerindeydi. Onların bu haline tebessüm ettim. Mutlu ediyordu onları böyle görmek.

 

Abim en son bakışlarını bana çevirince "Gel böyle." Dedi kollarını açarak.

 

Memnuniyetle iki adım atıp, benim için açtığı kollarının arasına yeğenimle birlikte girdik. O kollar değerli bir hazineyi saklamak istercesine hemen kapandı, sıkı sıkıya sardı bedenimi.

 

Biraz öyle birbirimize sıkıca sarıldıktan sonra ayrılmıştık. Önce salona geçmiştik. Babamla görüştükten sonra annemin içeriye girmesiyle onunla da sarılmış, görüşmüşlerdi.

 

Babam Nergis'i kucağına alıp ilgilenirken biz de oturmuş sohbet ediyorduk. "Ooo hoş geldiniz." Bu sefer salona giren Eren abim ile ona döndük. Fulya yengem ve Ali abim hoş bulduk deyince içeriye girdiler. Eren abim onlardan önce gelmişti eve. Banyosu, üst değiştirmesi derken anca gelebilmişti yanımıza.

 

"Valla güzel oldu ha." Dedi Eren abim, babamın yanına otururken. Nergis'i kucağına almak istediğini belirtir şekilde kolunu uzattı. Babamın buna pek aldırış ettiği söylenemezdi.

 

"Ne oldu oğlum? Bir şey istiyorsun?"

 

Eren abim babamın Nergisi vermeyeceğini anlayınca kollarını indirdi. "Yok baba, ne isteyeyim ben." Diyerek yalandan bir tebessümü yaydı yüzüne.

 

Onun bu haline babam da dahil hepimiz bıyık altı dedikleri şekilde gülüyorduk.

 

Onları salonda bırakarak yengemle mutfağa geçtik. Gelirken elinde olan ama şu an tezgahta olan tepsiyi fark ettim. Yaklaşıp üstü kapalı tepsiye göz gezdirdim. "Ne bu?" Eğilip tepsiyi açmaya çalışırken yengem cevap verdi.

 

"Baklava yaptım canım." Dedi saçını savurup yanımdan geçerek. "Maharetli bir yenge de herkese nasip olmaz, değerimi bilin yani."

 

Baklavalara bakıp bir dilim aldım. Doğrulup yengeme döndüm. "Değerin bilinmez mi be, yengelerin en kraliçesisin sen." Dedim ve hemen ardından elimdeki baklavayı ağzıma attım. Ağzımda hissettiğim tat ile gözlerim memnuniyetle kapandı. "Mmm." Diye mırıldanmadan edemedim.

 

"Valla eline sağlık yengem, çok güzel olmuş. Bayıldım."

 

"Afiyet olsun güzelim, bol bol ye."

 

"Memnuniyetle." Dedim. "Ama bunu yemekten sonraya saklayacağım. Annem çok güzel yemekler hazırladı. Baksana." Elimle yerde, sofraya soğumasın diye sarılmış tencereleri gösterdm.

 

"Hülya hanım yine hazineleri saklamış." Dedi işaret ettiğim yere bakarak. "Ne yaptı peki, ben de çok açım. Malum emzirmek çok acıktırıyor."

 

"Bilmez miyim?" Dedim gülerek. "Yoksa bu kadar acıkmazsın. Hep emzirmeyle alakalı."

 

Tek kaşı ciddiyetle kalktı. "Tabi." Dedi başka ne olacak dercesine.

 

Onun gibi ciddiyetle başımı salladım ama dudaklarımda oluşan kıvrımları saklayamadım.

 

"Kızım." İçeriye kendisi girmeden sesi gelen annem ile bakışlarım kapıya döndü. Kapıda görünmesiyle direkt sorusunu gönderdi. "Ömer nerde kaldı? Yemekler soğumadan kuralım sofrayı."

 

"Bilmem anne, en son aradığımda geliyorum diyordu." Dedim dudak büzerek. "Dur ben bir daha arayayım, yakınlardaysa sofrayı yavaştan kuralım." Başını sallamasıyla telefonumu alarak odama geçtim.

 

Yusuf Eymen'in yattığı, eskiden benim olan ama şu an Eren abimin sahiplendiği yatağa geçip oturdum. Telefonu açıp Ömer'in isminin üzerine bastım. Kısa bir çalışın ardından açıldı.

 

"Güzelim."

 

"Ömer." Dedim önce. "Nerede kaldın."

 

"Yoldayım." Dedi. "Ne oldu? Bir sorun mu var bebeğim?"

 

Bebeğim demesine takılmamam gerekiyordu ama ben takıldım.

 

"Yaa, bebeğin miyim gerçekten?"

 

Karşıdan gelen gülme sesiyle benim de dudaklarımda kıvrılma oluştu. "Bebeğimsin." Dedi gülmesini durdurup. "Dünyalar güzelimsin." Diye bitirdi.

 

Saçlarımda olan elimi durdurup keyifle sırıttım. Şu an gözlerimde bir cam var denecek kadar ışıl ışıldı bakışlarım. Hepsi de bu adam sayesinde.

 

"O zaman dünyalar yakışıklısı kocacığım, seni bekliyoruz." Dedim sesimin her bir telinde mutluluk barındırırken

 

Telefonu kapatıp ayağa kalkmadan önce Yusuf Eymen'e baktım. Hâlâ uslu uslu yattığını görünce sessizce odadan çıktım.

 

Önce mutfağa baktım, kimse olmayınca seslerin yoğun olduğu kısma, salona geçtim. Herkes oturmuş hararetli, heyecanlı sohbet içindeydi. Dışarıdan daha çok kavga veya tartışma gibi görünse de bu onların sohbetiydi.

 

Ömer'in yolda olduğunu söyleyince kalkıp sofra hazıklığına girdik. Eren abim içeriye kurarken ben de mutfağa kurdum. Yengem ve annem de yemeklere bakıp, son eksikleri hallediyordu.

 

Sofra tamamıyla hazırdı ki dışarıdan gelen araba sesiyle öne atıldım hemen. Kapıyı Ömer daha çalmadan açtım. Arabadan iner inmez gözlerimiz buluştu.

 

O bana her bir adım attığında aynı şekilde karşılık alıyordu. Yerimde duramayacak derecede bir heyecana misafirlik ediyordu bedenim. Kucaklıyordu bu duyguyu. Ömer ile ne kadar süre ayrı kaldığımız farketmeksizin böyle duygular yaşıyordum.

 

İşten eve dönmesini sabırsızlıkla beklemem, işi uzadığında avluda heyecanla beklemem, odamda onu bir anda görmem. Her anıma bir renk katıyordu.

 

Bu duygular onda da mevcuttu ki her birbirimizi gördüğümüzde dudaklarımda oluşan saf ve heyecan karışımı barındıran tebessümün aynısı onda da bulunuyordu.

 

"Hoş geldin." Dedim, yaklaştığım gibi boynuna atlayarak.

 

Boynuna atlamam ile elleri her zamanki gibi belimde yer edindi. "Hoş buldum yavrum." Dedi saçlarımın arasına öpücük bırakarak.

 

Boynuna özlemimi belirten minik bir öpücük bırakarak geri çekildim. Bu onun hoşuna gitmiş gibi gözlerini parıltıyla dolmasına sebep olmuştu. "Ulu orta, şu ani öpücüklerin yok mu..." Duraksayıp dudağını dişleri arasına aldı.

 

Tebessüm ettim. "Ne? Hoşuna gitmiyor mu?" Diye sordum. Cevabını bildiğim bir soruydu tabi.

 

Elini belime yerleştirip yürümemi sağladı. Başını hafifçe sağa sola sallayıp cevap verdi. "Fena hoşuma gidiyor yavrum." Bana baktı kısa süreliğine. "Devamını getirip, sonuçlandırmak isteyecek kadar."1

 

Göz kırpıp önüne dönmesi ile içli bir nefesi dudaklarım arasından saldım.

 

İçeri girmemiz ile Ömer önce banyoya geçti. Elini yüzünü yıkayıp evdekiler ile selamlaştı. Bizler de zaten hazır olan sofraya yemekleri doldurduk. Tam her şey tamamken, sofraya oturacakken Yusuf'un ağlama sesini duyunca mecbur oturmadan kalktım.

 

Odama girmem ile yatakta sesini duyurmak için cebelleşen oğluma doğru ilerledim. Yatağa oturduğum gibi kucağıma aldım. "Yusuf'um." Sırtını sıvazlayarak ayağa kalktım. Odada bir iki tur ileri geri gittim. Böyle yapınca her zaman için daha erken duruluyor, sakinleşiyordu. Tıpkı çok geçmeden şu an da sessizleşmeye başladığı gibi.

 

Derin bir nefes alıp saçlarını okşadım. Yatağa tekrar oturup alnını öptüm. "Annesinin bir tanesi." Dedim yanaklarında da parmaklarımı gezdirirken. Lakin Yusuf bunu göğsüm olarak anlamış olacak ki ağzını açıp sağa sola doğru oynattı dudaklarını.

 

Bu haline tebessüm ettim. Ardından kendimden hafifçe uzaklaştırıp üstümü sıyırıp göğsümü çıkardım. Hemen, bekletmeden Yusuf'a yaklaştırıp, onu istediğine kavuşturdum.

 

O göğsümü emerken saçları üzerinde tek tek gezdirdim parmaklarımı. Sanırım en sevdiğim şey olabilirdi. Her zaman Yusuf'un saçlarına gidiyordu ilk elim. Okşamak, parmaklarım ile tarıyor gibi yapmak, tek tek her bir telini sevmek... bana iyi geliyordu. Bilmiyordum.

 

Tabi bunu yapmayı çok seviyordum ama şöyle bir detayı da gözden kaçıramazdım. Midemden gelen açlık sinyalleri...

 

Demek her seferinde söylenen, sofra yere geldiği zaman uyuyan bebek uyanır, sözü doğruydu. Tescillenmiş bulunmakta ki ara ara Yusuf Eymen aynen bu anlarda uyanıyordu.

 

Biraz daha emzirdikten sonra altını değiştirip ayaklandım. Tam odadan çıkıyordum ki ben açmadan biri tarafından kapı açıldı.

 

Ömer'i karşımda görünce kaşlarım çatıldı. "Ne işin var burada?" Diye sordum beklemediğimi belirterek.

 

"Sana bakmaya geldim. Görmeyince."

 

Anladım dercesine başımı salladım. "Ha. Yusuf uyandı, ona geldim."

 

Açıklamam ile o da başını salladı. "Tamam sen bana ver oğlumuzu, git yemeğini ye."

 

"E sen?"

 

"Yedim ben merak etme."

 

Kaşlarım emin misin dercesine kalktı. "Bu kadar kısa sürede?"

 

Yaklaşıp Yusuf'u almak isteyince uzatmadan verdim. "Beni düşünme, sen geç hadi."

 

Israrına dayanamayıp "İyi peki, tamam." Diyerek ilerledim. O da hemen arkamdan geliyordu. Ben mutfağa girereken o Yusuf Eymen ile salona geçti.

 

"Yusuf nerde?" Diye sordu annem. Onun için kalkmıştım sonuçta.

 

"Ömer'e verdim." Dedim yere bağdaş kurup otururken. Devam etmeden direkt olarak sofradaki yemeklere hücum ettim resmen. Fena bir açlık sarmıştı bünyemi. Ki önceden hiç böyle çok acıktığım anları hatırlamıyordum. Kesinlikle emizrmektendi, onayladım da bu düşüncemi kendi kendime.

 

Yemekten sonra el birliğiyle mutfağı toplayıp temizledikten sonra çay hazırlığına girişmiştik. Yengemin el açması baklavalarını tabaklara koyarken içim kıpır kıpırdı. Baklavayı ayrı bir seviyordum.

 

Servisleri de yaptıktan sonra rahatça geçip oturduk salona.

 

Öyle güzel bir ortamdı ki gözlerimde oluşan mutluluğu tahmin bile edemezdiniz.

 

Babamın, abilerimin küçük bebeklerimiz ile oynayıp bundan keyif duyması. Anlatılan olaylar, havada uçuşan kahkahalar. Bunun yanında Ömer'in de ortamda yabancılık çekmeyip gayet rahat ve keyifli davranması, kahkahalara eşlik etmesi.

 

Nasıl ki onun ailesinin yanında rahat isem aynı şekilde o da benim ailemin yanında öyleydi. Ve bu evli bir çift için en güzel olaydı şahsımca.

 

Bu olayları tabağımdaki baklavaları yiyerek izliyordum tabi. Şu an baklava benim için önemli bir noktaydı.

 

"Eren." Diye söze girdi Ömer. Eren abim bakınca devam etti. Hemen yanında oturduğumdan gerek gülmemek için yanaklarının içini ısırdığını fark ediyordum. Söyleyeceği şeyi o nedenle can kulağıyla dinledim. "Senin şu evlilik işi ne oldu ya?"

 

Ortamdaki herkes sessizleşip Eren abime döndü. O ise duyduğu soru ile içli hatta dertli bir nefes verdi. "Valla ben de bilmiyorum. Orada bir yerde duruyor sanırım. Haberim yok."

 

Cevabına ben dahil hepimiz gülerken Ömer küçük bir öksürükle sorularında devam etti. "O ne demek?"

 

"Valla duyduğunuz gibi." Diye cevapladı abim. "Benim haberim yok size nasıl diyeceğim?"

 

"Düğün erkek tarafınındır. Yapın işte."

 

"Demesi kolay tabi."

 

Devam etmesine izin vermeden babam girdi araya. "Biz de daha fazla uzamasını istemiyoruz ama karşı tarfı da zora sokuntuya koymak istemiyoruz oğlum." Derin bir nefes alıp devam etti. "Düğün arifesi tatsızlık olsun istemiyoruz." Diyerek asıl sebebi açıkladı.

 

 

 

 

******

 

 

 

 

 

"En nefret ettiğim şey ne biliyor musun yavrum?"

 

"Neymiş kocacığım?"

 

"Yanımda oturmaman." Dedi. Sesinde de bu söylediğini onaylar nitelikte bir bezginlik vardı. O şoför koltuğunda, ben ise arkada Yusuf Eymen ile oturuyordum, bu da Ömer'in yanında oturmadığım için onu memnun etmiyordu.

 

Güldüm istemsizce. "Eve geçince yanından ayrılmam merak etme."

 

"Hiç sanmıyorum karıcığım." Dikiz aynasından göz göze gelmemizi sağlayıp konuşmasına devam etti. "Oğlun sağolsun, rahat bırakmıyor. Hiç saygı yok ataya."

 

Kıkırdadım. "O zaman bugün seninim kocacığım merak etme." Dedim. Söylediğim ile dikiz aynasına bakmış ve bakışlarımızı tekrar birleştirmişti. "Yusuf Eymen de yatacak." Diye bitirdim.

 

"Valla mı?" Diye sordu inanamaz şekilde. Başımı sallayarak gülümsedim. "Bırakmam bak. Yusuf bizi bölmeye çalışsa da bak." Uyarırcasına söyledikleri sadece beni güldürüyordu, özellikle de böyle ciddiyetle bakıp konuşması.

 

"Tamam." Dedim. Keyifle bir nefes alıp dudaklarına da tebessüm kondurmuştu. Başımı sağa sola sallayıp kucağımdaki Yusuf'a döndüm. Uyur muydu bilmem ama babası için mecburdu.

 

Araba konağın önünde durunca beklemeden arabadan indik. İndiğimiz gibi bizi karşılayan tek bir isim oldu.

 

Raşit ağabey.

 

O da hastaneden çıkalı günler olmuştu. Kolundaki sargı hala yerli yerinde durarak, henüz iyileşmediğini belli ediyordu ama Raşit abi ayağa kalkar kalkmaz ısrarla işinin başına geçmişti. Her ne kadar Ömer dinlenmesini söylese de.

 

Ömer'in söylediğine, tek bir cevabı vardı: "Benim yanım, sizin yanınız. Ancak sizin yanınızda olursam iyi olurum." Demiş ve asla da ayrılmamıştı.

 

"Ağam." Diye hemen yanımızda bitti adımları. "Hoşgeldiniz." Bana döndü. Benim bakışlarım ise büyük bir minnet barındırıyordu. Belki o gün yanımıza gelmeseydi, o evin içinde biz de yanıyor olurduk. "Hanım ağam." Diyerek bana da bir baş selamı verdi. Aynı şekilde başımı hafifçe eğip selamını aldım.

 

"Hoş bulduk Raşit." Diyerek Ömer seslice aldı selamı. "Sen bu saatte niye dönmedin evine?" Sitemli söyleyişi endişesindendi, biliyorduk.

 

Raşit ağabey de biliyordu ki gülümsedi sadece. "Ağam ben iyiyim merak etme sen."

 

Ömer yine de iyi olduğundan emin olmak ister gibi göz süzdü üzerinde. En son iyi olduğuna kanaat getirmiş ki başını salladı. "İlaçlarını aksatmıyorsun değil mi?"

 

"Tövbe ağam ne aksatması?" Diye sordu Raşit ağabey yüksekçe. "Sizin yanınızda daha sağlam olmak için aklımdan çıkarmıyorum."

 

Ömer kaşlarını çattı bu sefer. "Lan oğlum inşallah iyileşeceğim diye ikişer ikişer kullanmıyorsundur." Raşit ağabey hafifçe sırıtınca, Ömer'in ezelden beri çatık olan kaşları olabilecekmiş gibi daha da çatıldı sanki. "Lan!"

 

"Ağam durun." Diye hemen araya girdi Raşit abi. "Aklımdan geçti ama yapmadım kuranıma."

 

"Valla insanı şüpheye sokuyorsun Raşit." Dedi Ömer. Ardından bana baktı. Gidelim dercesine. Başımı salladım onaylamak niyetine. Raşit abiye tekrar döndü. "Biz eve giriyoruz, sen de gidip dinlen hadi."

 

Raşit ağabey başını sallayıp Ömer'in kucağındaki pusete, daha doğrusu içindeki Yusuf'a döndü. Ömer bunu anlamış gibi, "Hadi gel de biraz al Yusuf'u öyle git." Dedi.

 

Raşit ağabey memnuniyetle başını salayınca Ömer onu önden içeriye, avluya gönderdi.

 

Ömer ilerleyince, yanında yürüdüm. O pusetin tutulacak kısmını tutup yukarı kaldırdı, göz göze gelmek adına sanırım. "Bana bak oğlum." Dedi avluya adım atmamızla. İşaret parmağını da ciddiyetle sallıyordu. "Odaya çıkar çıkmaz yatıyor ve bu gece kalkmıyorsun. Tamam mı? Anlaştık mı?"2

 

"Ömer ya." Dedim koluna bir tane vurarak. Aynı zamanda da gülüyordum. Böyle yanımda olup, oğluyla böyle konuşmasına karşı nasıl gülmezdim.

 

"Ne var yavrum?" Dedi bana bakıp. "Ciddi bir konu bu." Başımı salladım ciddi konusu karşısında.

 

Ömer avluya girer girmez ayakta bekleyen Raşit ağabey ile geçip köşede bulunan koltuklara ilerlediler. Ömer pusetten Yusufu çıkartıp Raşite ağabeye uzattı. Raşit abi bir koluyla aldı kucağına.

 

Onların bu hallerine tebessüm ederek geçip Ömer'in yanına oturdum.

 

"Ağam valla size benziyor." Diyerek başını kaldırıp Ömere baktı. Beni görünce mahçupca sırıttı. "Hanım Ağam..." Başını eğdi hafifçe. "Size de benziyor tabi."

 

Söylediğine gülüp gülmemek arasında kaldım. Zira beş kilometre öteden baksan bile Yusuf'un Ömere benzediğini anlardınız. Aynen ondan dercesine göz yumdum.

 

"Geldiniz?" Gelen sese karşı bakışlarımız sesin geldiği yöne döndü.

 

Yâde Havin balkondan bize bakıyordu. Üzerinde kırmızı bir gecelik ile. Seviyordu kadın renkli giyinmeyi, hoşuma gidiyordu bu hali de yalan değil.

 

"Aha." Dedi Ömer homurdanarak. "Bakalım ne isteyecek de bırakmayacak bizi." Bana döndü kısa süreliğine. "Ya da seni." Kulağıma kısıkça söylediklerini göz ardı ettim.

 

Önce merdivenden indi Yâde Havin ardından yanımıza kadar geldi. "Nasıl geçti gelin kızım? Ailen ne yapıyordu? Durumları nasıldı?"

 

Ayağa kalktım. "İyi geçti Yâde." Diye cevapladım yüzümde eksik olmayan gülümsememle. "Hepsi de iyilerdi çok şükür, selamları vardı sizlere."

 

"Aleyküm selam." Diyerek selamı aldı.

 

"Yâde, senin uykun yok herhalde?" Ömer'in sabırsız sorusuna karşılık Yâde Havin kaşlarını çatarak baktı ona.

 

"Ne yapacaksın sen benim uykumu hele?"

 

Ömer "Bu saatte uyanıksın, geç oldu ya hani saat." Diyerek yumuşatmaya çalıştı.

 

Yâde inanmamış gibi görünüyordu, yüzünü buruşturarak cevap verdi. "Korkma yatacağım, su içmeye kalktım."

 

Yâde Havin'in gitmesiyle Ömer resmen rahat bir nefes almıştı. Ardından Raşit abinin Yusuf ile biraz daha oynaması ile ayaklandık.

 

Odamıza girdiğimizde, Ömer ilk olarak Yusuf'u pusetten çıkarıp yatağın ortasına koydu. "Hiç öyle bakma evladım, seni seviyorum diye abartma. Annen bu gece benim." Yusuf Eymen cevap olarak elini yumruk yapıp ağzına götürdü, hemen ardından bağırışı eşlik etti.

 

"Valla istediğin kadar zoruna gitsin oğlum." Ömer, Eymen'i umursamayıp ciddi ciddi devam etti. Yanına, yan bir şekilde uzandı. Oğlunun başına yumuşuk bir öpücük bıraktı. Elleri yanaklarında, saçlarında gezindi. Ömer nasıl eymene karşı ciddi bir tavır takınmaya çalışsa da yapamıyordu. Eninde sonunda, kendisini onu severken buluyordu. "Paşam." Dedi uzanıp Yusuf'un elini tutup parmaklarını tek tek öperken. "Karım için sana yalvarıyorum farkındaysan. Biri duysa şu halimi tüm itibarım yerle bir olur."2

 

Güldüm son söylediğiyle, hem de seslice. Bana bakmasıyla bu sefer konuşan ben oldum. "Merak etme kocacığım." Dedim yatağa yaklaşırken. "Bir bizim yanımızda böyle olduğun için kimsenin anlamayacağından emin olabilirsin."

 

Tek kaşı usulca kalktı, dudağında da yamuk bir kıvrılma meydana geldi. "Bir size özelsem Hanım Ağam."

 

"Herhalde öyle olacaktı Ağam." Dedim istifimi bozmadan.

 

Yatakta önce doğruldu, ardından kalktı. Önümde durdu. Bir eli önüme düşen saçı aldı, parmaklarına doladı. "Ağan ölsün sana." Dedi içli sesiyle. Gülümseyebildim sadece.

 

Tam o anda gülüşümden öptü. Dudakları, dudağımın köşesine dokundu. Gözlerim kapandı memnuniyetle. Dudakları hemen kopmadı. Tenime sürterek dudaklarını, dudaklarımın ,üzerine getirdi. Dünden razı olan ben ise dudaklarımı aralamıştım bu hareketiyle.

 

Memnunca o aralıktan dudaklarımız birbirine kavuştu. Üst dudağım, onun dudakları arasındaydı. Ben de alt dudağı ile ilgilendim. Bir elim onun göğsünde yer edinirken bir diğer elim ise kolundaydı. Tutunacak yer arıyordum ve karşımdaki adam da idealdı bunun için.

 

Her böyle bir araya gelişimizde nasıl benim ayaklarımı yerden kesecek gibi oluyordu asla anlamıyordum. Ki anlayacak durumda değildim, sadece bu durumdan oldukça memnun olduğumu biliyordum.

 

Ömer'in sırtıma koyduğu eli ağır ve sert hareketlerle, olduğu yeri boydan boya okşuyordu.

 

Nefessiz kalacağımı anlayınca geri çekilmek istedim. Ömer isteğimi anlayıp dudaklarımı bıraktı. Bu sefer dudakları tenimin başka ücralarında geziniyordu. Yanaklarımda, çenemde ve ağır ağır boynuma ilerliyordu.

 

Gözlerimi açık tutmak zor iken duyduğum ağlama ile zor da olsa kendime geldim. Geriye attığım boynum normal halini alınca. Ömer'in ensesindeki saçlarından tutup sertçe çektim, boynumdan ayırmak adına.

 

Bunun hoşuna gittiğini, boynuma bıraktığı sert öpücüklerinden anlamıştım. Ama şu an oradan ayrılması lazımdı. Elime gelen saç tutamlarını daha sert çektim. Bu sefer ayırabilmiştim. Kararan gözleriyle yutkunmak zorunda kaldım. "Yavrum." Dedi nefes nefese. "Saçlarıma istediğini yapabilirsin ama sana lazım olacaklar daha."

 

Bir kez daha yutkundum. Tam konuşacaktım ki yataktan gelen Yusuf'un sesiyle "Yusuf." Dedim hatırlamış gibi. "Uyutmam lazım."

 

Ömer derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Beni bırakırken başını yukarı doğru kaldırdı. O odada volta atarken yatağa oturdum. Yusuf'u kucağıma alıp önce emzirdim. Gözlerimi de Ömer'e çevirdim.

 

Bana bakarak gömleğinin ilk üç düğmesini yavaşça açtı. Ortaya çıkan göğsü bana zor anlar yaşatıyordu. "Ömer." Dedim neredeyse fısıltı derecesinde çıkan sesimle.

 

"Şşt." Dedi devam etmemi engellercesine. "Merak etme. Beni soyma işini sana bırakacağım karıcığım." Sesi arzu kokuyordu. Başka bir şey demeden geçip koltuğa oturdu. Üzerimdeki bakışlarını asla ayırmadan...

 

Neyseki Yusuf Eymenin yatma işi bu sefer uzun sürmemişti. Babasına acımış olmalıydı sanırım. Altını değiştirdikten sonra temiz bir üst giydirerek beşiğine koydum. Üzerini de örttükten sonra arkamı döndüm. Ellerimi arkamda birleştirip hala koltukta oturan adama ilerledim. Gözleri açık açık süzüyordu beni ve itiraf etmeliyim ki rahatsızlık duymuyordum. Ömer ile dura dura onun özellikleri bana da sirayet etmişti, net yani.

 

"Karıcığım." Dedi gözlerimde durarak. Ayağa kalktı, bir iki adım atarak önümde durdu. Heyecandan nefes alışverişlerimin hızlanmasını anlamıştır diye umuyordum. Ki kalbimin göğüs kafesimden fırlayacakmış gibi durmasının başka anlamı yoktu. Beni tutup arkamı çevirdi. Elleri üzerimdeki kıyafete tutundu. Parmakları bütün sırtımı okşuyordu, beni delirtecek şekilde yavaş ve ağır hareketler ile. Gözlerim kapanmamak için savaş verirken kıyafetimin uçlarını tutup üzerimden çıkardı. Yardımcı olmak adına kollarımı kaldırarak üstümdeki badinin, bedenimden ayrılmasına izin verdim.

 

Tam kendimden geçmişken hemen kulağımdan gelen sesi ile irkildim. "Özledim." Dedi. Sesi kısık, aynı zamanda boğuk çıkıyordu. Ortaya çıkan çıplak sırtım ile Ömer dudaklarını ensemden kürek kemiklerime kadar dudaklarıyla bir yol çizdi.

 

Titrek çıkan sesimle zor da olsa adını söyleyebilmiştim. "Ömer."

 

"Söyle." Dedi beni eski pozisyonuma getirip, göz göze gelmemizi sağlayarak. Ne diyeceğimi biliyor muydum acaba? Aklım yine beni terk etmişti. Yalnız başıma karşımdaki adamın üzerimde bıraktığı arzuya teslim oluyordum

 

Baktı bir şey demeyeceğim altımdaki eteği de üzerimden sıyırıp yerle buluşmasını sağladı. Sadece onu izleyebiliyordum. Ona ayak uyduruyordum. Etek de tamamen üzerimden ayrıldığında gözlerimiz buluştu.

 

"Özledim." Dedi nereden çıktığını bilmediğim sesim.

 

Ömer söylediğimle gözlerini yumdu, yutkunuşu, dans eden ademelmasından belli ediyordu kendisini. Açtığı gözleriyle tekrar göz göze geldiğimizde, bakışlarındaki kararmışlığı fark ettim. Tek bakışları da değildi, yüzü de öyleydi.

 

"Özledin." Diye tekrarladı söylediğimi. Alt dudağını keyifle dişleri arasına alarak bana görsel bir şölen oluşturdu. Başımı salladım titrek bir gülümseme eşliğinde. Eli yanaklarıma ulaştı. Yüzü de aynı saniyede biraz daha yakınlaştı. "Özlemini giderelim o zaman karıcığım." Kısık çıkan sesi ile cevap vermemi beklemeden dudaklarımızı birleştirdi. Bu anı beklediğim için gözlerim kavuşmanın verdiği etki ile kapanmıştı.

 

Öpücüğüne karşılık verirken üzerime gelmesiyle geri geri ilerledim. Bacaklarım yatağın soğuk kısmına değince irkilip Ömer'in kolunu sıktım. Ömer bunu umursamadan üzerime gelmeye devam edince yatağın üzerine sırt üstü düştüm. Ve evet bildiğiniz düştüm.

 

Bu hareketle inleyince Ömer hafifçe doğruldu. Hasar kontrol tespiti yaptı vücudumda. "Bir şey mi oldu? Ağrın mı var?" Diye sordu hızlıca.

 

"Ağrım yok. Bir anda düşünce şaşırdım." Diyebildim sadece.

 

Kaşları memnuniyetle havalandı. "Daha çok şaşırtacağıma emin olabilirsin." Bir şey demedim, diyemedim de zaten.

 

Üzerimde eğildi. Çenemden başlayarak öpücükleriyle aşağıya doğru inmeye başladı. Karnımda dikişleri alınmış, şu an iyi durumda olan yaraya da dudaklarını uzun uzun değdirdi.

 

Her öpücüğünde içe gömülen karnım daha fazlasını ister durumdaydı. Saçlarını tutup çektim. Başı, başımla aynı hizaya gelince "Ömer." Dedim istekli bir ses ile.

 

"Evet karıcığım." Dedi Ömer istediğimi söylemem için beni zorlayarak.

 

"Seni istiyorum sadece." Demem ile dudaklarımız büyük bir tutkuyla buluştu.

 

Sadece dudaklarımız değil, bedenimiz de birbiriyle bir kez daha buluşmuş kabul etmişti birbirini.

 

Yine en güzel duyguları, en paha biçilmez anları yaşatmıştı bana.

 

 

 

 

 

*****

 

 

 

 

Yüzümde hissettiğim tüy gibi dokunuşlarla gözlerimi açmamak için zor tuttum. Huysuz mırıltılar çıkartıp döndüm. Ama bu sefer o dokunuşlar saçlarımda, boynumda gezindi.

 

Uykumun ağır basması yüzünden o dokunuşlar sadece acı veriyordu desem yeriydi. "Uyumak istiyorum." Dedim, ya da dediğimi hissettim.

 

Dudak çizgimde gezen parmakları inatla beni uyandırmak ister gibydi. "Rojda'm." Diyen sesi beni uykuda bile yerle yeksan ediyordu.

 

"Hıı." Dedim gözlerimi açmadan.

 

Gelen gülme sesi ile bu sefer açtım gözlerimi. Yeni uyandığımdan dolayı da acıyan gözlerim alışsın diye kısıkçaydı bakışlarım, çatılı kaşlarım da tuzu biberiydi.

 

"Ne hı?" Dedi gülmeken dolayı kısılmış gözleriyle. "Uyan da günümüz aydınlasın be yavrum."

 

"Ömer." Dedim son harfleri uzatıp memnuniyetle dudaklarımı kıvırırken. "Yerim seni." Yaklaşıp göğsüne sokuldum.

 

Saçlarıma derin bir öpücük koyup sarıp sarmaladı beni. Memnunca biraz daha sokuldum sıcaklığına. Göz göze geldiğim çıplak boynuna yaklaşıp sıkı bir öpücük bıraktım. Öyle karşımda durunca dayanamazdım.

 

Ama sadece birkaç dakika kalabilmiştik o pozisyonda. Malum işe gitmesi gereken konular vardı Ömer'in.

 

Gece yatmadan banyo yaptığım için saçlarım fazlaca kabarmış duruyordu. Onları düzenlemek biraz zamanımı alsa da en son hazırlanıp aşağıya inmiştik.

 

Remziye teyze çoktan sofra hazırlığına girişmişti bile. Yusuf'u dedesine teslim edip yardıma gittim. Kalan kahvaltılıkları da masaya dizince hep beraber geçip oturduk.

 

Yâde Havin yine Ömer'e laf çakmadan duramadığı, Berivan Dâye ve Azad babanın torunları ile eğlenip onları umursamadığı ve yine benim açımdan tatlı bir sofra ile baş baş başaydık.

 

 

 

*********

 

 

Herkese bölüm sonundan selam ✋

 

Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım 👉

 

 

Bölüm : 13.12.2024 16:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...