Nasılsınız bakalım. Durumları alalım.
3 YIL SONRA
Gün doğumu, beraberinde güneşin de geleceğinin habercisidir. Güne ilk önce, o gün doğumunun ışıklarıyla başlar, hemen ardından da güneşi görürüz.
Beni, hayatının gün doğumu olarak kabul ediyor, bunun yanında ismimin de bu anlama geliyor olması benimsetmişti bu düşüncesini.
Kızımızın adını da bu nedenle Güneş koymak istemişti. Koymuştu da.2
Şimdi, evimize bir üye daha dahil olmuştu. Ortalıkta gezen bıcır bıcır bir kızımız vardı. Ömer'in göz bebeği olmayı başarmıştı da.
Kıvır kıvır kahve saçları, bana çekmiş olan yeşil gözleri ve tombul yanaklarıyla bakmaya kıyamaz gibiydik.
Ömer işten gelmiş ve geldiği gibi de adımları kızının yanında son bulmuştu. Kız babası olmayı çok istediğini en baştan beri biliyordum, en son kavuşmuştu da bu isteğine.
"Baba." Deyince Güneş, Ömer biraz daha sırıttı. Bütün dişleri gözler önüne serildi. Yanaklarında ve göz çevresinde oluşan kırışıklar mutluluğunu fazlaca belli ediyordu.
Bana döndü kucağına aldığı kızıyla. Kaşlarını kaldırıp Güneş'i gösterdi. Baba dediğinin altını çiziyordu.
Artık anlıyordum zira her seferinde aynı şeyi yapıyordu.
Güldüm, başımı sağa sola salladım yavaşça. Ardından bir omzumu oynattım. "Yusuf da ilk bana anne demişti, ama ben bir şey demiyorum."
Yüzünden sırıtması eksik olmadan devam etti. "Berabereyiz o zaman yavrum." Dedi rahatça. "Üçüncüde şartlar eşit olmaz." Son söyledikleriyle beraber göz kırpmayı eksik etmedi.
Rahatlığına karşı kaşlarım havalanmıştı, öyle mi, dercesine. Ağzımı açmadan, başka bir ses girdi araya.
"Anne bana yine kardeş mi geliyor?" Yusuf'un alttan bakışlarıyla, ciddiyetle soru sormasına tebessüm ettim.
"İnşallah." Dedi Ömer. Ardından eğilip Yusuf ile aynı boya geldi. Oğlunun saçını karıştırıp başını öptü. "Ne de güzel konuşuyor öyle aslanım."
"Ben yine abi oluyorum?" Diye sordu Yusuf emin olmak istercesine. Bu sırada kabaran göğsünü fark etmedim değil.
Güneş'e de böyle yapmıştı. Abi olacağım diye göğsünü kabartarak geziyordu. Büyük oldum deme şekliydi bir nevi.
Ömer gibi hemen yanında eğilip göz göze gelmemizi sağladım Yusuf ile. Yanaklarını sıkıp "Hayır annecim." Dedim hafif tebessümle. "Şu an kardeş yok."
"Yaa." Dedi. Bozulmuştu, suratından anlaşılıyordu aslında ama Yusuf kaşlarını çatmaya çalışarak bu duygusunu engellemeye çalışıyordu.
Kaş çatma olayı aynı babasıydı...
Baba oğul onları bırakıp ayaklandım. Arkamı dönüp kızımı kucağıma aldım. "Biz iniyoruz." Dedikten sonra kapı koluna uzanıp açtım ve odadan çıktım.
"Evet bebeğim, baban yemek yiyecek." Dedim sorusuna gülümseyerek cevap verirken.
Güneş başını salladı memnun olmuşçasına. "Köpte yuyu?"
"Yer annecim." Dedim ve Güneş'i mutfağa girdiğim gibi yere bıraktım. Isıtmış olduğum yemekler soğumuş mu diye kontrol etmem lazımdı.
Ben yemekleri kontrol edip sofrayı da yavaştan kurarken Güneş de benimle birlikte hareket ediyordu. Minik adımlarıyla peşimden ilerliyordu. Masaya koyduğum ekmek ve sudan sonra hemen dibimde olan kızımı eğilip kucağıma aldım.
"Annesinin de peşinden mi gelirmiş benim bebeğim." Saçlarını okşayıp ensesine minik minik öpücükler kondurdum. Ama bu Güneş'i huylandırıyor, gülmesine sebep oluyordu.
"Annem, annem." Deyip kahkaha atıyordu. "Gıydı yama." Ensesini uzaklaştırmaya çalışıyor, bu daha da güldürüyordu onu..
Bu hali karşısında devam etmeyip gülerek geri çekildim. Geri çekilmemle yüzüne baktım, önde çıkmış olan minik dişleriyle kocaman gülümsüyordu. "Annen yer seni." Dedim yaklaşıp yanaklarına iki koca öpücük bırakırken. "Ohh." Geri çekilip göğsüme yasladım yüzünü.
"Rojda'm." Gelen ses ile başımı kaldırıp kapıya baktım.
Ömer sırıtarak kapıdan girdi. Yusuf Eymen de babasından farksız olarak aynı sırıtık yüz ifadesiyle Ömer'in yanında içeriye girdi.2
Ömer gözlerini benden ayırıp masaya baktı. Gördükleriyle dudakları memnuniyetle kıvrıldı. Yusuf Eymen'e döndü. Başını eğip, yukarıdan oğluna baktı. "Babacığım." Diyerek Yusuf Eymen'in dikkatini kendine çekti.
"Efendim baba." Diyerek Yusuf Eymen de başını yukarıya, babasına doğru kaldırdı.
"Annen yine mis gibi yemekler yapmış." Yusuf'un elini tutup masaya ilerlediler. Hemen yanımda durup, elini belime sardı.
Önceden yanımızda Remziye teyze ve kızı Yağmur vardı. Ama çoğu zaman yoklardı artık. Bunu da ben istemiştim tabi. Fakat yardıma ihtiyaç olduğu zaman da hemen gelirlerdi.
Bir yanımda kızımız, bir yanımda sevdiğim adam, sevdiğim adamın yanında oğlumuz...
İç çekmeden duramadım bu halimiz karşısında. Her seferinde şükretmeden duramıyordum.
Şükürler olsun ki Rabbimin bana nasip ettiği bu aile için.
Saçlarıma değen dudaklar ile kendime geldim. Dudağımdaki tebessüm mesuttu bu halimden.
Güneş'in avucumda olan yumuşak tenini hafif hafif okşadım. Sol yanımdaki adama baktım başıma koyduğu öpücükten sonra.
"İyi ki varsın," gözleri yanımızda olan iki miniğimize kaydı ve devam etti. "Varsınız."
"İyi ki varsın kocacığım." Dedim dişlerimi gösterecek derecede gülümserken. Onunla mutluydum, onunla hep mutluydum, onunla her an mutluydum. Bunu başaran bu adama elimden geldiğince en güzel gülümsememi sunmak boynumun borcuydu.
Masaya geçtiğimizde Ömer'in ne kadar aç olduğunu anlamıştım böylece. Neden sofrayı hevesle Yusuf'a anlattığını şimdi daha iyi anlıyordum.
Tabağındaki dev boyutta doldurduğu yemeklere iştahla dalış yapmıştı. Bilmesem birkaç gündür yemek yemiyor derdim.
Kendisi iştahla yediği gibi yanında oturan Yusuf Eymen'e de veriyordu. Yalnız Yusuf'un da bu durumdan pek şikayetçi olduğu söylenemezdi. Memnuniyetle babasının tabağına koyduğu her şeyi büyük bir iştahla yiyordu.
Babasına benziyor derken asla yalan söylemiyordum.
Şu an karşımda iki tane Ömer vardı.
İkisinin iştahlı yemek yiyişleri. Aynı şekilde yemek yeme işinde çok önemli bir şey yapıyor gibi ikisinin de kaşları çatıktı.
Gülümsedim bu hallerine önüme dönerken ve kucağımda olan kızımla ilgilendim.
Yemekten sonra kalkmış ve sofrayı beraberce toplamıştık.
Uzun zamandır konakta tek yaşıyorduk. Bu geçen üç yılın ilk senesinde Ömer'in anne babası burayı tamamıyla bize bırakarak çiftlik evine yerleşmişlerdi. Yaşlı oldukları için şu an yeşillik bir ortamda yaşamak daha iyi diye düşünüyorlardı. Arada yine bize gelir, bazen ise biz onlara giderdik.
Bu üç yılda değişen çok şey olabilirdi belki ama değişmeyen tek şey vardı, belki de gittikçe fazlalaşan; Ömer ile birbirimize olan sevgimizdi kesinlikle.
Gün geçtikçe daha da bağlanıyordum. Bunlarda çocuklarımızın elbette payı vardır lakin en büyük pay ona çekilen gönlümdü. Adeta bir mıknatıs gibi sürekli onu kendine istiyordu kalbim, ki benim kalbim de ona çekilmekten geri kalmıyordu.
Seviyordum, fazlaca, gün aşırı fazlalaşan bir sevgiyle. Onunla uyandığım her güne şükrettirecek kadar çok seviyordum hem de.
"Baba bak, benim peşimden geliyorsun." Yusuf'un babasına ciddice sorduğu soruyla tebessüm ettim.
"Anladık lan oğlum." Diye minik bir sitemde bulundu Ömer. "Salakmışım muamelesi yapıyor bana bak." Kafasını sabır istercesine eğip bakışlarıyla beni buldu, oğlunun sitemini bana duyuruyordu.
Ne yapabilirim dercesine omzumu oynattım. Onlar baba oğul araba oyunu oynarken kendi hallerinde, biz de kızımla bebekleriyle oynuyorduk yanlarında.
"Evet annecim, şimdi ne yapıyormuşuz?"
Güneş dişlerini gülümseyerek gülüyordu. Sorumla durup bana baktı. Elimde tuttuğum bebeğe bakarak biraz düşündü, sanırım ne yapmam gerektiğini düşünüyordu. "Anne" dedi biraz düşündükten sonra.
"Annem." Diye büyük bir tebessümle cevapladım.
"Bebe, buya koy." Diyerek parmağıyla işaret ettiği yere baktım. Kendi bebeğinin olduğu kısma koymamı istiyordu. Başımı peki dercesine sallayıp tam kaldırıp koyuyordum ki sesiyle durdum. "Duy." Dedi benim durmamı sağlayarak.
Durdum ve anlamayarak Güneş'e baktım. "Ne oldu annecim."
Hafifçe öne uzanıp, oyuncak evin önündeki bebeğini kaldırıp tuttu ve bana baktı."Böye." Ardından bebeği yürüyormuş gibi hareket etti, kendisi de minik ayaklarıyla bebeğine eşlik ediyordu. Yanıma gelmesiyle gözlerime baktı bak gör nasıl yapıyorum dercesine tek kaşını kaldırdı.
Bu haline gülüp elimdeki bebeği bıraktım. Hiç beklemeden de Güneş'in yanıma gelmesini fırsat bilerek yaklaşıp kucağıma aldım. Elimde hissettiğim yumuşak teni beni daha da gülümsetmişti. "Sen büyüdün de annene bir şeyler mi öğretiyorsun?" Dedim yüzünün her bir yanını öpücüklere boğarken.
"Anne." Dedi huylanıp öpücüklerimden kaçmaya çalışırken.
"Ne anne?" Dedim kolunu hafifçe, çok sert olmayacak derecede ısırırken. "Anne yer seni." Dedim bu sefer kolunu öperken
"Anne yedi." Dedi gülmelerinin arasından.
Bizim sohbetimizi bozan ise Ömer ve Yusuf'tan gelen sesler oldu. "Baba ya." Dedi Yusuf, sinirlenmeye başlayan sesiyle. Benim gibi kucağımdaki kızımın da meraklı bakışları onlara dönmüştü
"Ne var oğlum yine?" Olayı bilmediğimiz için, bakışlarımız bir Yusuf bir de Ömer üzerinde geziniyordu.
"Ben kazanacaktım. Niye önüme geçiyorsun?"
Yusuf'un suratı bu durumdan ne kadar memnuniyetsiz olduğunu yeterince belli ediyordu. "Oğlum benim. Yusuf'um." Dedi yumuşak bir dille Ömer. "Yarış yapıyoruz ya hani?" Diye devam etti altını çizdiği bir konuyla.
"Ama ben yenmek istiyordum." Diye yeniledi Yusuf Eymen isteğini.
Ömer yaklaşıp oğlunu kendine çekti. Dizine oturttuğu Yusuf'un bakışlarını kendine kaldırdı. "Bir dahakine sen geçersin beni olur biter. Ha?" Sorarcasına Yusuf'a bakmayı sürdürdü.
Yusuf kaybettiğinin üzüntüsünü yaşarken hiç memnun olmasa da "Tamam." Demiş bulundu. "Ama ben yeneceğim." Diye de şart koştu babasına.
Ömer kahkaha atıp Yusuf'un saçlarını karıştırdı. "Aslanım benim yeter ki istesin." Dedi ve Yusuf'u göğsüne çekip başına da bir öpücük kondurdu. Bu halinden oldukça memnundu anlaşılan.
Güneş kucağımda hareketlenince mecburen bakışlarımı onlardan ayırdım. Güneşe baktım. Bir şey demeden ayağa kalktı. Pıtı pıtı abisi ve babasının yanına ilerledi. Ne yapacağını merakla bekledim.
Ömer kızının geldiğini görünce büyüyen gülümsemesiyle boşta kalan kolunu kızına doğru uzattı. Güneş hiç itirazsız girdi babasının kolları arasına.
Başı babasının göğsündeyken gözleri abisinin üzerindeydi. Büyük ihtimalle abisi neden böyle mutsuz oturmuş diye düşünüyor.
Nerden bilsin babasıyla yaptığı araba yarışında yenildiğini.
Elini uzatıp abisinin yanağına koydu. Yusuf hareket etmedi, bir şey de söylemedi. Öylece önüne bakıyordu.
"Abi." Dedi Güneş. Yusuf cevap vermeyince tekrarladı. "Abi... abi.. abi..." Başını kaldırıp abisine bakmaya devam etti.
Yusuf Eymen en son dayanamayıp cevap verdi Güneşe. "Hıı." Dedi büyük bir kibarlıkla.
Güneş, cevap almanın mutluluğuyla gülümseyerek konuşmasını devam ettirdi. "Abi." Diye başladı söze. "Üyğün." Bu onun dilinde üzgün anlamına geliyordu. Abisinin neden üzgün olduğunu soruyordu.
Yusuf Eymen de en son başını kaldırdı. Başını hayır anlamında salladı. "Üzülmedim." Dedi. Biz üzgün olduğunu biliyorduk ama güneş olumsuz cevap almanın mutluluğuyla gülümseyip ayaklandı. Babasının yardımıyla kucağından kalktı. Abisine yaklaşıp iki eliyle Yusuf Eymen'in yanaklarını tuttu. Ardından yaklaşıp alnına dudaklarını değdirip geri çekildi.
"Abi muytu." Derken keyifliydi.
Bu hareketi abisini de keyiflendirmişti ki Yusuf'un dudakları kıvrıldı. Önünde duran kardeşine sarılmak için ayağa kalktı. Böylece boyu Güneşten uzadı. Sıkı sıkı sarıldı kız kardeşine.
Güneş'in eli her ne kadar birleşmese de abisinin beline sıkı sıkı sarıldı. Tabi bu sırada kahkahalarını eksik etmiyordu.
"Nasıl güzeller değil mi?" Yanımdan gelen sesle irkilmeden edemedim. Zira az önce Ömer biraz uzağımdaydı. Çocuklarımıza dalarken onu unutmuşum.
Yanıma gelmesiyle biraz daha yanına kayıp başımı göğsüne yasladım. Eli sıkıca belimde yer edindi. Söylediğiyle başımı salladım, çocuklarımızdan bakışlarımı ayırmadan. "Çok güzeller. Biz kadar."
Başımda yer edinen öpücük ile gözlerim usulca kapanıp açıldı. Hissettiğim huzurlu an ile göğsüm yükselip alçaldı.
"Biz kadar." Diyerek, söylediğimi tekrarladı sessizce.
*****
Akşam boyunca sadece Güneş ve Yusuf'u izledik. Güneşin merhameti sayesinde Yusuf üzüldüğü şeyi es geçip ona ayak uydurarak kız kardeşiyle oynamıştı. Bebekleriyle Güneş'in gösterdiği gibi hareket etmiş, yeri gelmiş kendi araba oyunlarını Güneş'e öğreterek sürdürmüştü oyunu.
En son uykuları gelince ayaklanmıştık artık. Güneş babasında kalırken, ayakta duramayan oğlumu alarak odasına çıkmıştık. Yatağa yatırmadan üzerini değiştirmiş öylece yatağına bırakmıştım. Son kez bakıp, saçlarını okşadım. Gülümseyerek başına öpücük bıraktım. "İyi geceler minik bebeğim." Dedim sessizce.
Mırıldandığı şeyle gülümsemeden edemedim. "Ben bebek değilim, abiyim."
"Ama hala benim bebeğimsin" dedim gülüşümü bozmadan. Bu söylediğimi duyamayacak derecede uykusu gelen oğlum, yatmıştı. Alnındaki saçları son kez elimle geri itip ayaklandım ve sessizce odadan çıktım.
Aşağıya tekrar gitme gereksinimi duymadan odama doğru ilerledim zira Ömer'in konuşma sesleri buradan geliyordu.
Kapıyı usulca açıp odaya adım attım. Gördüğüm manzara ise durup izlememi sağladı. Açık olan kapıyı ardımdan kapatıp yavaşça sırtımı kapıya yasladım ve hemen yatakta, kızıyla oynayan kocama çevirdim bakışlarımı.
"Güneş'im." Diyordu yanında uzandırdığı kızımıza bakarken.
"Babam." Diye cevapladı kızımız babasını. Tebessüm ettirmişti bu halleri, ki Ömer de benimle aynı duygular içerisindeydi, onun da dudaklarında hayran olmuşçasına bir tebessüm yer edinmişti.
"Babasının prensesi miymiş benim güzelim?"
Duyduğu hitapla Güneş bir kahkaha atmıştı memnuniyetle. Babasının kendisini prenses olarak tanımlaması çok hoşuna gidiyordu.
Bu nedenle "Hıı." Diye onaylar mırıltılar çıkardı. "Güne, pyensey." Güneş, prenses.
Ömer hafifçe kalkıp sırtını yatak başlığına dayadı. Bakışlarını kaldırmasıyla böylece beni görmüş oldu. "Yavrum." Evet benim dercesine mırıldandım. "Ne yapıyorsun öyle? Gelsene yanımıza." Söylediğiyle sırtımı kapıdan uzaklaştırıp yanlarına yürüdüm.
Bu sırada Ömer yanında uzanan kızımızı kucağına aldı. Yatağın yanına gelince bekletmeden boş olan tarafa oturup Ömer'in yanına yaklaştım. Tam yerleşmeden önce kızımın yanağına güçlü bir öpücük bıraktım. Sırtımı yatak başlığına yaslayınca Ömer "Yusuf uyudu mu?" Diye sordu
Başımı salladım. "Başını yastığa koyar koymaz hem de."
Güldü. "Tabi hemen uyur, iflahımı kuruttu gece gece." Bana döndü çok büyük bir şey diyecekmiş gibi. "Yorulmuyor da, anlamadım bu enerji nerden geliyor."
Tebessüm ederek cevapladım. "Çocuk çünkü." Daha ne olsun dercesine söylemiştim.
Cevap vermedi ama haklı olduğumu onaylar şekilde başını öyle sanırım dercesine eğdi. Ardından kucağında, babasının göğsünde uzanan Güneş'e döndü. Uyumak üzereydi. Gözleri bir kapanıp bir açılıyordu.
Ömer Güneş'in bir elini avucunun arasına almış, baş parmağı ile avuç içinde geziniyordu. Bunun Güneş'i ne kadar mayıştırdığını tahmin edebiliyordum. Ki çok geçmeden de Güneş, babasının kucağında uyuya kalmıştı.
Yataktan kalkıp Ömer'in tarafına geçtim. Elimi uzatıp bana vermesini istedim ki beşiğine koyabileydim. Ömer ya bu dediğimi anlamamış, ya da anlamak istememişti. Başını ne dercesine salladı "Ne oldu güzelim?"
"Güneşi ver." Dedim başka ne dercesine. "Yatağına koyayım."
"Olmaz güzelim." Dedi başını da aynı anda olumsuzca sallayarak. "Ben memnunum halimden."
Masumca söylediğine karşı tebessüm ettim. "Sen memnunsun ama kızımızın bir süre sonra sırtı ağrır öyle durmaktan."
"O da memnun halinden merak etme." Dedi ısrarını devam ettirerek. "Hem ben sırtının ağrımasına izin vermem prensesimin."
Söylediğiyle iyi peki dercesine kollarımı indirmiş ve üzerimi değiştirmeye koyuldum. Tabi bundan önce banyo yapmam çok iyi olurdu. Havalar biraz soğumuştu ama üzerimdeki yemek kokusu beni iyi hissettirmiyordu.
Duştan çıktıktan sonra geceliğimi giyip saçlarımı taradım, ardından banyodan çıkıp odaya girdim.
Yatağa baktığımda Ömer üstü çıplak şekilde, kolları başının altında uzatmış bakışlarıysa tavandaydı.
Anlaşılan Güneş'i en son yatağına koymayı başarmıştı. "Ne düşünüyorsun?" Dedim yatağa yaklaşırken.
Seslenmemle bana çevirdi başını. Yatakta hafifçe doğrulup kollarını açtı benim için. Memnuniyetle yatağa girip yamacına iliştim. Anında sardı tüm vücudumu. Biraz üşüdüğümden ötürü daha sıkı sarıp başımı olabildiğince çıplak olan göğsüne yasladım.
"Ne düşünüyordun öyle?" Diye tekrar sordum odaya girerken düşünceli olan haline dem vurarak.
O derin bir nefes alırken ben de sağ elimi çıplak göğsüne koydum, parmaklarım ile göğsünde hafif ritimler tuttum öylece.
Onun da elleri belimde beni sıkı sıkıya sarıyor arada kendini hatırlamak ister gibi parmakları uyarıcı etkiler bırakıyordu.
"Yıllar önce inanamayacağım şeyleri, şu an yaşıyor olmam." Dedi. Ses tonu da öyle olduğunu vurguluyordu. Sesinde, fark ettiğim bir düşünce tonu mevcut, bunun yanında şükür tınısı da ekliydi.
Söylediklerine kulak kesilirken devam etti anlatmaya. "Evleneceğimi düşünmezdim. En azından böyle." Bana baktığını hissedince başımı hafifçe geri çekip ona çevirdim gözlerimi.
O ise hissettiğim gibi bana bakıyordu.
"Nasıl böyle?" Diye sordum merakla.
Dudaklarını büktü. "Sen gibi, siz gibi." Derken bakışları odadaki beşiğe de kaydı ama hemen bana çevirdi tekrar gözlerini. "Hiç severek evleneceğimi, birini sevebileceğimi düşünemezdim... sana kadar." Gözleri öyle bir bakıyordu ki, dünyadaki en şanslı kadınmışım gibi hissettiriyordu.
"Sevdim, çok sevdim, delice sevdim belki ama ilk kez sevdim." Ona hayran bakışlarım kesilmezken yaklaşıp alnıma sıcak dudaklarını bastırdı.
"Çok da güzel sevdin." Dedim dilimden bir şükür gibi dökülürken kelimelerim. "Çok da güzel sevmeyi öğrettin." Diye ekledim onun geri çekilmesiyle, gözlerine bakarak.
Gülüp başımı tekrar göğsüne yasladı, eşlik ettim gülüşüne.
Biraz sessiz durunca devam etti. "İşte böyle bir hayat yaşadığıma inanamıyorum. Bir kadına, çok güzel bir kadına sevdalandım. Bu kadından çocuklarım oldu. Bir ailem var, mutluyum." Dedi. "Bazen bir hayal gibi geliyor, düşünmeden duramıyorum."
"Hayal değil." Dedim göğsüne bir öpücük bırakırken. "En güzel gerçeğim, en güzel ânlarımsın."
"En güzel sevdamsın." Dedi derin bir iç çekişle beraber. "Ömer Ağanın Sevdası."
Bu hitabı beğenmiştim.. Ömer Ağanın Sevdası... tebessümüm genişlerken iyice sırnaştım Ömer'in sıcak kollarının arasına.
Ömer baktı olmayacak yatakta uzanır pozisyonuna geldi. Kendine rahat bir konum ayarlayınca tekrar beni çekti göğsüne. Böyle daha rahat olunca memnun mırıltılar çıkardım.
"Kızımızın olacağını ilk öğrendiğimde." Diyerek duraksadı. Sanki o anları tekrar yaşıyor gibi dalmıştı.
Ben de bakışlarım onun göğsündeyken aklıma gelenler ile daldım geçmişe...
Heyecandan titreyen ellerimle bir o yana bir bu yana gidiyordum. Ömer birazdan gelecek ve karnımdaki minik bebeğimizin cinsiyetini öğrenecektik. Yusuf Eymen'de olan heyecan an be an tekrarlıyordu.
Derin bir nefes alıp oturmayı denedim. Yusuf babaannesinin kucağında oturmuş bana bakıyordu meraklı bakışlarla. "Anne." Dedi.
Yaklaşıp elini tutup avuç içlerine birer öpücük bıraktım. "Efendim annem." Dedim tebessümle."
"Anne kardeşine bakmaya gidiyor." Dedim hala geçmeyen heyecanımla.
Yusuf sanki çok büyük bir şey söylemişim gibi kaşlarını şaşkınlıkla kaldırıp gözlerini de irice açtı. Tam mıncırarak sevmelik duruyordu.
"Kardeşimi mi getiriyorsunuz ki?" Diye sordu acelece. Heyecan yapmıştı, babaannesinin kucağından indi. "Nene kardeş geliyo." Dedi heyecanını babaannesine de yansıtırken.
Nenesi torununun söylediğine gülerken anlatma işini bana bıraktı. "Kızım hele anlat da bilsin yoksa çocuk getirerek bize."
Gülerken Yusuf'un elinden tutup yanıma oturttum. "Hayır bebeğim, kardeş şimdi gelmiyor." Dedim tane tane. Dudakları beklemediği cevabım karşısında sarkmaya hazırlanırken son ana kendini tuttu, bunun yerine kaşlarını çatıp duygusunu gizlemeye çalıştı.
Ama bir anne olarak bunu elbette anlıyordum.
"Şimdi baban gelecek ve kardeşinin erkek mi kız mı olacağını öğreneceğiz." Dedim ne için gittiğimi anlatırken.
"Ha." Dedi aydınlanmış bir ifadeyle. "O zaman tamam."
Başımı salladım evet öyle dercesine. Ardından Ömer'in beni aramasıyla Yusuf Eymen'i babaannesine bırakıp evden çıkmıştım.
Merdivenlerden inip kapıdan çıkınca Ömer'i arabasından inerken gördüm. Benim tarafıma bakmasıyla, gördüğüyle dudakları iki yana kıvrıldı. Yanıma yaklaşıp elini belime koydu, alnıma kısa bir öpücük bırakarak ilerlememizi sağladı.
Kapımı açıp "Geç güzelim." Diyerek oturmama yardım etti. Benim ardımdan kendisi de yanımdaki koltuğa geçip oturdu.
Ömer arabayı çalıştırmadan önce bana döndü. Derin bir nefes alıp ben de ona döndüm. Öğreneceğimiz anlar yaklaştıkça sanki nefes alamıyordum gibi. Öğrenene kadar bayılmazsam iyidir diye düşünmeden edemedim.
"Yavrum." Diyen sesiyle tekrar ona odaklandım. "Sakin ol." Dedi halimi anlamış gibi. Başımı inşallah der gibi hafifçe eğdim. O ise yaklaşıp sol elimi tuttu, avuç içime dudaklarını değdirdi. Hissettiğim sıcaklık beni tebessüme sürükledi.
"Heyecanlanmadan duramıyorum, biliyorsun."
Başıyla onaylayarak "Evet." Dedi. "Ben zaten heyecanlanma demedim, sakin olmaya çalış dedim Rojda'm."
"Olabilsem keşke." Dedim derin bir nefes daha alırken.
Kendimi daha iyi hissettikten sonra Ömer arabayı çalıştırmış ve hastaneye gelebilmiştik.
Ömer'in elini tutarken çoktan hastaneye girmiştik bile. Hastane koridorunda yürürken, doktorun kapısında beklerken Yusuf'ta ne yaşadıysam aynı duygular vücuduma nüfus etmişti. Bu duyguyu ikinci kez yaşıyordum ama değişen hiçbir şey yoktu.
Bizim ismimiz ekranda görününce son kez derin bir nefes alıp içeriye girdik. Doktor hanım bizim gelmemizle tebessüm ederek içeriye davet edip, oturmamız için önündeki koltukları göstermişti. Ömer ile karşılıklı bir şekilde oturup doktora döndük.
Kısa bir konuşma yapıp hemen bebeğimizin cinsiyetini öğrenmek için doktor hanımın gösterdiği şekilde sedyeye uzandım. Ardından artık ezberlediğim şekilde karnımı açıp hazır bir şekilde bekledim.
Doktor açık olan ve şişkinliği belli olan karnıma jel sürdü. Hissettiğim soğukluk titrememe sebep olurken baş ucumdaki adamın ellerine tutundum sıkıca. Bakışlarım ona değdiğinde, onun da en az bendeki kadar bir heyecan bulunuyordu. Titreyen, parlayan göz bebekleri bunu açıkça ifade ediyor, Ömer ise sakınmadan bana gösteriyordu.
Bu sefer karnımda hissettiğim soğuk metalle bakışlarım karnıma, oradan da ultrason cihazına kaydı.
Hemen ardından duyduğum kalp ritimleriyle heyecanıma rağmen dudaklarım kendiliğinden hareket edip yüzümde gülümseme oluşturdu.
"Evet." Diyen doktorun sesiyle tekrar ona odaklandım. "Minik bebeğin cinsiyeti." Emin olmak ister gibi son kez bakıp bize çevirdi başını. Ömer'e bakıp tekrar bana baktı. "Tebrik ederim. Bir kızınız oluyor."
Son duyduklarım sanki hiç duymayacağım bir şeymiş gibi şaşırttı beni. Halbuki zaten iki seçenek vardı. Bu halimi tamamen heyecanıma bağlıyordum.
Evet kesinlikle öyleydi, heyecan.
Kızımız oluyordu. İçimde barındırdığım heyecan tarif edilemezdi. Nefeslerim mi sıklaşmıştı yoksa bu da mı heyecanın etkilerindendi bilmiyordum.
Kızımız oluyordu. Evin içinde minik adımlarıyla gezecek, tatlı bir kızımız olacaktı. Saçlarını tek tek yapacağım, her türlü onunla olacağım.
Hele Ömer? Peki onu olacak kızımızla hayal ederken?
Bu heyecan fazlaymış gibiydi. Kalbim aklıma gelenlerle delicesine atıyordu sanki.
Doktor hanım bizi baş başa bırakmak adına yalnız bıraktı. Şu an tektik. Ve sanki ilk defa anneymişim, ilk defa cinsiyet öğrenmişim gibi bir etki vardı üzerimde.
"Kızımız." Diyen Ömer'in sesiyle kendime geldim. Hala uzanıyordum. "Kızımız olacak." Dedi inanamayan bir tonda.
Başımı salladım ona alttan bakarak. Ama önce bir ayağa kalkmam gerekiyordu. "Peçete." Dedim karnımı silmek için. O ise elinde hazır beklettiği peçeteyle yaklaşıp karnımı güzelce sildi. Böylece üzerimi düzeltip doğruldum. Uzandığım yerde şu an oturarak duruyordum.
Ömer önümden çekilmedi. Uzanıp her iki elimi tuttu. Boyu böyle fazla uzun durduğu için eğildi önümde. Her iki elimin avuç içine öpücükler bıraktı.
Hayranlıkla izledim onu. İç çekme sebebim de bundandı.
Ellerimden ayrılan dudakları bu sefer alnımı buldu. Şükretmek ister gibi bir süre öylece bekledi. Dudakları alnımdayken gözlerimi kapattım. "Çok seviyorum." Dedi hareket ettikçe tenime değen dudaklarıyla. Bir öpücük daha bıraktı ardından tamamen geri çekildi. "Çok fena seviyorum seni."
Tebessümüm büyüdükçe genişledi, genişledikçe de kahkahaya dönüştü. Çünkü Ömer'in yanındayken yaşadığım duygu geçişleri sadece böyle oluyordu.
Elimden tutup beni kaldırdı. Oradan ayrılmadan yaklaştı bedenime sarıldı. Saçlarıma öpücükler koyarken şükür barındıran sözcükleri kesilmeden. "Kızımız olacak. Sana benzeyecek."
"Daha dünyaya gelmeden bilemezsin, belki sana benzeyecek." Dedim hala sarılırken.
Saçlarımı okşarken konuşmaya devam etti. "Ben eminim." Dedi gayet net bir tavırla. "Benim kızım, güzeller güzeli annesine benzeyecek. Onun gibi eşsiz olacak."
"Ya." Dedim erimeye yakın bir ses ile. "Çok mu güzelim ki."
Boğazından gelen gülme sesine aldırış etmedim. Cevabını bekliyordum zira. "Çok güzelsin karıcığım, ve biliyorsun ki benim güzelimsin."
Başımı istediğim cevabı almam üzerine memnuniyetle salladım. "Senin güzelin." Dedim.
"Şimdi bir tane güzelken, ikinci güzelimle nasıl başa çıkacağım ben?"
Duyduğum ile kaşlarımı çatarak aniden geri çekildim. "İkinci güzelim derken? Hayırdır Ömer?"
Bu söylediğime büyük bir kahkaha attı. Ne olduğunu anlamadığım için hala kaşlarım çatık bakıyordum. "Ne gülüyorsun? Hoşuna mı gitti? Kim o ikinci güzel?"
"Yavrum." Dedi belimden tutup usulca kendine çekerken. Ne dercesine baktım gözlerine. Bu sırada dudaklarım büzülmüş kaşlarım ise hala çatıktı. "Benim baş güzelim sensin. İkinci güzelim de senden gelen." Bakışları karnımı işaret etti. "Kızımız."
Aldığım cevap ile kaşlarım yumuşamış, büyük bir aydınlanma ifadesiyle baktım. "Ha." Dedim kaşlarımı onu mu diyorsun dercesine hareket ettirirken. "Öyle desene."
"Zaten öyle dedim güzelim, sen yanlış anladın." Dedi eksilmeyen tebessümüyle.
"Ne bileyim Ömer ya." Derken tekrar göğsüne başımı yasladım. "Daha yeni cinsiyeti öğrendik, bir an öyle deyince şok oldum."
"Kızım." Diye seslendim mızmızlanan Güneş'e doğru. O ise hem küsüp dudaklarını büzmüş hem de huysuz mırıltılar çıkarıyordu.
Bunun nedeni de elbette babasıydı. Bugün pikniğe gidiyorduk. Ama Ömer acil bir iş için şirkete çağırılınca kısa süreliğine gitmek durumunda kaldı. Güneş de bu nedenle mutsuzdu. Hem babasının gidişine hem de pikniğe gitmeyeceğimizi düşündüğü için.
"Anneciğim baba gelecek." Dedim elini tutup salona ilerlerken. Omuzunu hayır anlamında sallıyordu. Bir eli de küsmüş olduğunu göstermek adına göğsüne sarınmıştı. "Pikniğe de gideceğiz."
Arkamızdan Yusuf'un sesini işitmemle olduğum yerde Güneş ile durup kapıya doğru baktım. "Efendim oğlum." Derken Güneş elimi bırakıp abisine koştu.
"Abi." Dedi Yusuf'un önünde durarak.
"Abi piyniğe gitmiyoj, baba yok."
Yusuf saçmalama dercesine kaşlarını çattı. "Baba gelecek ya. Gideceğiz."
"Ama gelecek güzel kardeşim benim. Tamam mı?"
Güneş sırıttı önce. "Güyey miyim?" Sorusuna gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. Zira ben de Ömer'e bu soruyu çok soruyordum. Güneş ise hem abisi hem de babasına soruyordu.
"Güzelsin işte." Dedi Yusuf Eymen. İltifat ederken biraz utandığından kaçmak istiyordu. Neyse ki Güneş istediği cevabı almıştı ki daha fazla ısrar etmedi.
"Beni neden çağırıyorsun anneciğim?" Diye sordum Yusuf'a.
Yusuf aklına yeni gelmiş gibi Güneş'in de elinden tutarak yanıma geldi. "Anne." Dedi üzerine bakarken. "Bu gömleğin düğmesini yapamadım."
İstediğini anlamam ile dizlerimin üzerinde durdum ve açık olan düğmeleri kapatmaya çalışırken bir yandan da konuştum. "Bir tanem düğüne mi gidiyoruz? Neden gömlek giyiyorsun?"
Yusuf Eymen olumsuzca omzunu oynattı. "Babam da giyiyor." Diyerek asıl olaya geldi. "O da hep giyiyor."
Yusuf her fırsatta babası gibi giyinmeye babası gibi hareket etmeye çalışıyordu. Ki çoğu zamanda bu isteğine ulaşıyordu. Zaten benziyordu, bir de giyinişi ve hareketiyle tam olarak Ömer'in oğlu olarak duruyordu.
Güneşi Yusuf'a emanet edip mutfağa geçtim ve piknik için son hazırlıkları kontrol ettim.
Aşağıdan gelen araba sesiyle Yusuf Eymen de Güneş de heyecanla ayaklandı. Onlara ayak uydurarak ben de ayaklandım. "Yavaş koşun." Diye seslendim her iki çocuğuma da.
Yusuf Eymen "Tamam anne." Diye bağırıp Güneş'in elini tutarak ilerlemesini sürdürdü.
Onların bu hallerine gülüp peşlerine takıldım. Avluya inmemizle aynı anda Ömer kapıdan içeri girdi. Güneş "Babam." Diye minik adımlarıyla ilerleyip Ömer'in kollarına atıldı.
Ömer "Prensesim." Diyerek kızını kucağına aldı. Yusuf'u görünce saçını karıştırdı. "Naber Yusuf'um"
"İyi baba." Dedi Yusuf Eymen. "Ne zaman gidiyoruz? Seni bekliyoruz sabahtandır?"
"Geldim işte oğlum." Diyerek uzanıp Yusuf'un elini tutarak yürüdü. Beni görmesiyle de dudağındaki tebessüm genişledi.
"Baba piyniğ." Diyerek dikkatlerini üzerine çekti Güneş.
"Tamam kızım." Ömer bakışlarını benden alıp kızına çevirdi yanağına bir öpücük bıraktı. "Üstümü değiştirip gideriz."
Yusuf konuşup kendini dahil etti. "Baba bak gömlek giydim, senin gibi." Konuştuktan sonra babasının elini bırakıp önüne çıktı kendini göstermek istercesine. "Olmuş mu senin gibi?"
Ömer beğeni dolu bir gözle oğlunu süzdü. Elbette fark ettiğim bir durumdu. Ömer, oğlu kendisi gibi giyindiği zaman fena mutlu oluyordu. Bu da gözlerindeki parıltıyı arttırıyordu.
"Aslanıma bak be." Diye yükseldikçe yükseldi Ömer. Yusuf ise babasının memnuniyetini kazandığı için ayrı bir mutluydu. "Ne kadar da yakışıklı olmuş." Göz kırptı oğluna.
Yanıma gelmesiyle boşta olan eli belime kaydı. Yaklaşıp saçlarım arasına dudaklarını bastırdı. "Güzelim." Dedi geri çekilirken. "Nasılsın?"
"İyiyiz kocacığım." Dedim gülerek. "Ailece seni bekliyorduk."
"Bu aileye kurban." Dedi memnuniyetle.
"Hadi hadi." Dedim elimi yukarı doğru uzatarak. "Üstünü değişir de gidelim. Çocukları daha fazla tutamayacağım valla."
Güneş'in de ısrarına dayanamayarak yukarı çıktık hep beraber. Güneş yatakta yürürken Yusuf da başında düşmesin diye gidip geliyordu. Ben ise Ömer'e kıyafet bakıyordum. "Tişört veriyorum." Dedim ona sorarcasına dönüp bakarken.
Ömer bir omzunu dolaba yaslamış, kollarını da çıplak göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu. "Gömlek olsun." Dedi sakince, gözlerini benden ayırmayarak.
"Tişörtle daha rahat etmez misin?" Diye sordum emin olamayarak.
Kaşlarını hayır dercesine yukarı kaldırdı. "Emin ol yavrum." Dedi derin bir nefes alıp dolaptan ayrılarak. Hemen dibime gelince durdu. Bir elini kaldırıp saçımdan bir tutam aldı. "Gömlekle daha rahat ederim." Göz kırpıp bakmaya devam etti.
Başımı anladım dercesine salladım, dudağımda oluşan gülümsemeyle. "Peki kocacığım öyle olsun." Dedim ve kapağı açık olan dolaptan, başımı çevirmeden bir gömlek aldım.
"Öyle olsun." Dedi uzanıp dudaklarıma ufak bir buse kondururken.
Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. "Ömer." Dedim odadaki çocuklarımıza göz gezdirirken. "Odada çocuklarımız var, neden böyle bir şey yapıyorsun?"
Beni umursamayıp bir kez daha öptü dudaklarımdan. "Ne o?" Gözlerime baktı. "Hoşuna gitmedi mi?"
Elbette gitmişti. Ama çocukların görecek olması telaşlandırıyordu.
Sesimi kısıp şaşkınlığı üzerimden attı. "Hoşuma gitti." Dedim açıkça. "Ama çocuklar buradayken yapman olmaz."
O duyduklarının etkisiyle çapkın bir gülüş atarken gömleği ona uzatıp yanından ayrıldım.
"Hadi çocuklar." Dedim Yusuf ve Güneş üzerinde bakışlarımı gezdirirken. "Gidiyoruz."
"Oyeyy." Diye sevinçle bağırıp ellerini çırptı Güneş.
"Güneş dur." Dedi zıplamaya çalışan kardeşini durdurmaya çalışan Yusuf Eymen.
Yusuf Eymen'i bezdiren kızımı yatağın üstünden kucağıma aldım. "Kızım heyecanlanınca kimseyi duymuyor muymuş?"
Güneş bunu ispatlarcasına ellerini alkış yapmaya devam ederek mutlulukla güldü. "Piyniğ."
Hepimizin hazır olmasıyla aşağıya indik. Ömer elindekilerle kapıyı açıp önden geçmemiz için başıyla işaret yapınca kucağımda kızım ve yanımda oğlumuz ile önden çıktık konaktan.
"Ağam." Bizi görmesiyle önümüzde belirmişti Raşit ağabey.
Bu üç yılda değişmeyen şeylerden biri de Raşit ağabeyin Ömer'in yanından asla ayrılmamış ve bizimle beraber olmasıydı. Ailemizden biriydi adeta artık. Bunu söylemesem olmazdı. O, ne kadar bizi seviyor, saygı duyuyorsa aynı şeyler bizim için de geçerliydi.
Daha Ömer cevap vermeden Yusuf Eymen araya girdi. "Raşit amca sen de geliyor musun pikniğe?"
Raşit ağabey tebessüm etti Yusuf'a, uzanıp sevgiyle saçlarını da karıştırdı. "Yok Yusuf. Siz ailecek gidin, benim işlerim var."
Yusuf ısrarcıydı. "E sen de ailemizdensin ya." Dedi bilmişçesine. Ardından onaylatmak istercesine babasına döndü. "Öyle değil mi baba? Raşit amca, ailemizden."
Ömer elindekileri arabanın bagajına koyduktan sonra oğluna cevap verdi. "Öyle oğlum tabi." Dedi.
Yusuf Eymen aldığı cevabın mutluluğuyla Raşit amcasına döndü. "Bak babam da dedi." Diyerek Raşit ağabeyin duymadığını düşünerek dikkat ettirmişti. "Ailemizdensin işte. Gelecek misin pikniğe?"
"Gelmeyeyim." Diye cevabını tekrarladı Raşit ağabey. Ardından Ömer'e de sormak adına ona baktı.
Ben de baktım tabi. "Gelmek istiyorsan gel oğlum." Diye cevapladı Ömer. "Yusuf da ısrar ediyor.
Raşit ağabey bu cevabı bekliyor gibiydi sanki.
Onların bu hallerine gülerken arabaya doğru ilerledim. Ömer benim için kapıyı açınca ona kısaca bakıp Güneş'i arabaya koydum. Hemen ardından ben de bindim. Bizim binmemizle Raşit ağabey şoför koltuğuna, Ömer yan koltuğuna, Yusuf da yanımda yer edinmişti.
Arabanın hareketlenmesiyle Güneş yine yerinde duramayarak heyecanla hareket etmeye başladı. Kızım diye demiyorum ama arabaya binmeyi, dışarı çıkıp gezmeye bayılıyordu. Ve ne zaman arabaya binsek böyle heyecanlı tepkiler gösteriyordu.
Çok da uzun sayılmayacak bir süre sonra araba durunca indik. Geldiğimiz yer daha çok yeşillik bir alandı. Bayıldım şimdiden. Oturabileceğimiz, rahat ve güzel bir yer bulunca getirdiğim piknik örtüsünü serip oturduk. Ben malzemeleri sofraya tek tek bırakırken Yusuf, Raşit ağabeyi rehin alarak top oynamak için ısrar etme çabasındaydı.
Güneş ise etrafına bakıp gülücükler saçıyordu. Sonuçta evden çıkmıştı ve bu, onun mutlu olması için yeterli bir nedendi.
Mangal işini Ömer halledeceği için onlara karışmamış ve Ömer'e bırakmıştım. Sofraya koyulması gereken her şeyi koyarak getirdiğimiz yastıklardan birine yaslanarak oturmuş aileme bakıyordun.
Yusuf Eymen getirdiği topla Raşit ağabeyi ikna etmişti ki beraber oynuyorlardı. Güneş ise babasını zapt etmişti. Elini tutmuş etraftaki gördüğü şeyleri babasına soruyordu. Ömer'in ise bu durumdan oldukça memnun olduğunu söyleyebilirdim zira sabırla kızına cevap veriyordu.
Yıllar önce şu an karşımda hayal gibi gelen görüntüleri yaşayacağımı asla tahmin etmezdim. Ömer'in hayal demesi bir nevi gerçekti. Hayal gibi ama oldukça güzel de bir gerçek olduğu da aşikardı.
Derin bir nefes aldım, âna dönmek adına. Ardından bana yakın olan baba-kızı dinlemeye başladım. "Baba bak."
"Bakayım kızım." Ömer Güneş'in parmağıyla gösterdiği kısma şöyle bir göz attı.
Babasının gösterdiği yere bakmasıyla tekrar konuştu Güneş. "Çiçek vay." Ömer evet dercesine başını salladı, görmüş olduğu çiçeklerle beraber. "Ben istiyoyum." Diyerek asıl istediğini söylemiş oldu babasına.
Ömer de isteğiyle gülmeden edememişti. "Benim prensesim çiçek mi istiyormuş?" Güneş hıhım diyerek başını salladı. "Gel gidip alalım o zaman."
Güneş memnuniyetle küçük bir kahkaha attı. "Canım babam." Diyerek babasına sıkıca sarılmayı ihmal etmedi.
Ömer kızına karşılık verirken kucağına Güneşi alarak çiçeklerin olduğu kısma ilerledi.
Onlar uzaklaşınca bu sefer Yusuf Eymen ve Raşit ağabeye döndüm. Yusuf Eymen ciddiyetle ayağındaki topu Raşit ağabeye atıyordu. Raşit ağabey de oğluma uyarak topu karşılıyordu. Bazen, hatta çoğu zaman da bilerek topu kaçırıp gol olmasına sebep olarak Yusuf Eymen'i mutlu ediyordu.
Onlara dalmışken yanımdan gelen sesle irkilip başımı sesin geldiği yöne çevirdim. "Annem." Diyerek elindeki beyaz papatyalarla bana bakıyordu Güneş.
"Efendim annesinin güzeli." Dedim gülümseyerek. Kollarımı da açıp yanıma gelmesini istedim. "Baba, bunu anneye vey dedi."
Kaşlarım havalandı. Aynı anda gözlerim de Ömer'e kaydı. Onun göz kırpmasıyla ciddi kalamayıp güldüm ve kızıma tekrar döndüm.
Açtığım kollarımın arasına girdi Güneş. Elindeki papatyaları da almam için tekrar bana göstermek istercesine kaldırdı. "Al anne."
"Alayım kızım." Dedim elinin içinde sıkmaktan ufalanmış papatyaları alarak.
Güneş göğsüme başını koyunca Ömer de yanıma oturdu. "Papatya en çok karıma yakışıyor." Dedi derinden gelen sesiyle. Bu derinlik de sevgisine bağlanıyordu tabi.
Hayranlıkla tebessüm ettim. Gözlerimin içi parıl parıl parıldıyordu emindim ki. Hem nasıl parlamasın ki. "Çok seviyorum seni." Dedim ona hayran bakışlarım sürerken.
İyice yaklaşıp saçlarımın arasına dudaklarını bastırdı.
Biz öylece huzurla dururken bir süre sonra yanımıza heyecanlı, yorulmuş bir halle Yusuf Eymen geldi. Yorulmuş, alnında ter damlaları oluşmuştu. Nefes nefese kalmış halde kendini yanımıza bıraktı.
"Hayırdır oğlum??" Diye sordu Ömer dikleşip Yusuf'u yanına çekerken.
"Yoruldum baba." Dedi Yusuf Eymen.
Ömer etrafa göz gezdirip tekrar Yusuf'a döndü. "Raşit amcan nerde?"
Yusuf dudaklarını büzdü. "Bilmiyom ki. Biri aradı sen git babanın yanına dedi o da o tarafa gitti." Dedi. Eliyle de göstermek için yön işareti verdi.
"Kim aramış peki?" Diye sordu Ömer kaşlarını da merakla çatarak. "Söyledi mi?"
Yusuf hayır anlamında başını salladı. "Söylemedi ama telefonu açınca gülüm dedi. Herhalde Gül diye biri arıyor."
Yusuf Eymen'in söylediğiyle Ömer'le bakışlarımız birleşti anında. Raşit ağabeyin sevdiği mi var diye düşündük. Hiç haberimiz yoktu böyle bir olaydan. Kaşlarım vay be dercesine havalanmıştı. Ömer'in kaşları da sorgularcasına çatılmıştı.
Bir süre öylece Raşit ağabeyin gelmesini bekledik. Bunu sormak için accayip heyecanlıydım. Elbette onun mutlu olup bir aile kurmasına çok sevinirdim. Ki şimdiden bir ihtimalini duymamız bile sevindirmişti.
Neyseki birkaç dakika sonunda gülen suratıyla Raşit ağabey yanımıza gelmişti. Ömer de ayaklanıp yanına gitmişti. "Raşit." Dedi Ömer, Raşit ağabeyin omzuna elini koyarak.
Raşit ağabey bu ciddiyete anlam verememiş olacak ki hafif bir panik yapmıştı. Boğzaını temizledi konuşmadan önce. "Buyur ağam."
Ömer "Bir şey duydum ben." Dedi ciddiyetinden ödün vermeden.
Raşit ağabey "Nedir ağam?" Diye paniğinden eksik olmadan cevap verdi.
"Biri varmış" Dedi ömer "Ne iş?"
Raşit ağabey ise çok masumdu. "Anlamadım ağam."
Ömer'in söylediğiyle Raşit ağabey sanki hiç duyulmaması gereken bir şey duymuş gibi öksürmeye başladı. "Lan oğlum iyi misin?" Dedi Ömer Raşit ağabeyin sırtına vururken. "Ne heyecan yaptın lan?"
Kendine gelmesiyle konuşmaya başladı. "Ağam." Dedi hafif çekingen bir sesle. "Sen nerden duydun?"
İstediği cevabı alması ile keyifle sırıttı Ömer. "Neden bana söylemiyorsun koçum?" Dedi Raşit ağabeyin sırtına dostça vurarak. "Kim bu kız? Ne zamandır var?"
Raşit ağabey alttan alttan baktı. Heyecan yapmıştı, belli. "Bi komşu kızı, mahalleden." Dedi tebessüm ederek. "Çok olmadı valla." İnandırmak istercesine yemin etmesi güldürmüştü beni. Ömer devam et dercesine gözlerini yumunca devam etti. "Birbirimizi seviyoruz. Evleneceğiz."
Raşit ağabey başını salladı. "He valla ağam. Kesinleşince sana haber edecektim ama sen duydun bile."
Ömer çaktırmadı. Raşit'e sarıldı. Mutlu olmuştu yıllardır yanında olan adam için. "Hayırlısı olsun koçum." Dedi geri çekilip bir kez daha Raşit ağabeyin sırtına vurarak.
Raşit ağabey başını saladı. "Eyvallah ağam."
Bu mutlu andan sonra gün çok güzel devam etmişti. Yakılan mangal, yenen yemekler, çocuklarla oynanan oyunlar... her ânı çok özel ve güzel geçen bir gündü.
Nasıl buldunuz bölümü? Yorumlarınızı şöyle alalım.
Biz şu an resmen tamamlanmış bir aileyiz🥹🥹
Duygusal bir anneyim o yüzden 🥹
Raşit'e de ayrı ayrı sevindim tabii. Ben evlenmiş kadar oldum, eyvallah ✋
Okur Yorumları | Yorum Ekle |