56. Bölüm

53•

Derya
dreamdey

Hellooooo

 

Herkese upuzun bir zaman sonra yeni bölümden selam✋

 

Finale yaklaştıkça yazma isteğim sıfırlanıyor efendim benim elimde değil maalesef ki😔

 

Ve bir sonraki bölümümüz final olduğu için konuları toparlamaya çalışıyorum. Yani oluşan zaman atlamaları falan bundan🥲

 

Bu bölümde de aynı şekilde olayları sonlandırmak ve yarım bırakmamak adına sahneler var. Neden diye sormadan ben cevap vereyim🦦

 

Keyifli okumalar dileriz🫶🤍

 

 

 

 

*********

 

 

 

 

"Ömer"

 

"Söyle güzelim."

 

Başımı sallayıp içimdekileri söyledim. "Sence çok mu kilo almışım yoksa az mı?"

 

Kısık bir gülme sesi gelince başımı çevirip yanımdaki adama döndüm. "Neden gülüyorsun ha?" Kaşlarımı çatıp olduğum yerde durdum. Benim durmamla o da durmuştu önümde. "Kilo almam niye bu kadar komik ki?"

 

Daha fazla konuşmama müsaade etmeden elimi tuttu. Lakin kaşlarım hâlâ düzelmemişti. Alttan alttan küskün bir surat ifadesiyle bakıyordum ona. "Yavrum." Dedi tuttuğu elimi dudaklarına götürürken. "Hani hamilesin ya?" Diye devam etti. Söylediği şeyin altını çizmek adına gözleriyle karnımı işaret etti, bu da yetmedi bir elini şiş olan karnıma koydu.

 

Şu an ikinci hamileliğimin son günlerindeydim. Bir kızımız oluyordu. Heyecanlıydım. Bu konuda benden de heyecanlı bir adam vardı tabi.

 

O işten gelince evde bunaldığımdan ötürü dışarı çıkıp hava almak istemiştim. Biraz yürümek istemiştim daha doğrusu.

 

"Hamileysem ne olmuş?" Dedim saçma bir savunma yaparak. "Kilomu sordum ben?"

 

Yüzündeki tebessümü eksilmeden konuştu. "Hamilelikte kilo alınabilir." Dedi. Biraz da tereddütle söylemişti bunu.

 

"Evet." Dedim başımı ağırca sallayıp onun söylediğini haklı bularak.

 

Ömer rahatlamışçasına derin bir nefes aldı. "Yani."

 

Kaşlarımı aniden çatıp "Hamileysem hamileyim! Neden kilo almadın demek yerine hamilesin diyorsun ki? Bana kilolusun demenin başka bir yolu bu!"

 

Onu kaldığı yerde bırakırken büyümüş karnımla yavaş adımlar atarak arkamı dönüp arabaya doğru ilerledim.

 

Hormonlarım bu son aylarda özellikle fazlalaşmıştı. Bunu biliyordum farkındaydım da ama alınmaktan da kendimi alamıyordum.

 

Dolmuş gözlerimle önümü artık göremezken elimin tersiyle sildim gelmeye çalışan yaşları. Bana yetişeceğini biliyordum, ne de olsa yürümek şu an için zordu benim açımdan.

 

Öyle de oldu. Yanıma geldi. Kolumdan tutarak bir adım daha atmama engel oldu. Ama ona bakmadım. Çenemi dikip başka tarafa baktım.

 

Buna da izin vermedi. Önce çenemde parmaklarını hissettim. Ardından başımı yumuşakça çevirmesiyle ben zaten otomatik şekilde ona dönmüştüm bile.

 

Hormonlardan dolayı alınmış olsam da, yine hep ona dönüyordum

 

"Benim güzelimin kalbi mi kırılmış?" Başımı salladım onaylar mırıltılar eşliğinde. "Gel buraya bakayım." Diyerek beni yavaşça kendisine çekti. Ufak adımlarımla itirazsız yaklaştım ona.

 

Kollarını bana doladı. Bunu yaparken karnıma da dikkatli davranmıştı. Bir kolum onun beline sarılırken bir elim de aramızda, karnımın üzerindeydi. Vazgeçemediğim şeyler arasında elbette karnımın üzerinde ısrarla tuttuğum elim vardı.

 

Memnundum lakin. Elimin karnımda olması, karnımda hissettiğim hareketler, yaşadığım hisler... benzersiz anlardı.

 

Şu anlar da o anlardan biriydi. Karnımda hissettiğim hareketlikle aniden geri çekilip Ömer'e baktım. "Ömer." Dedim heyecanla. Sol elini tutup kendime çektim. Karnıma koyduğum elinin üzerini iki elimle tuttum. "Tekme attı." Bakışlarım tekrar onun yüzüne çıktı. Görmek istiyordum. Hissettiğiyle yüzünde oluşan değişimi.

 

Son ayda olduğum için bebeğin hareketleri azalmıştı normal olarak. Bu nedenle hissettiğim sınırlı hareketleri de Ömer'e an be an göstermek, hissetmesini sağlamak istiyordum.

 

Karnıma tümüyle odaklanmışken o da hissetmişti ki gülümsedi. Bakışları karnımdayken gözleri parladı.

 

Beni mutlu eden başka bir andı bu mesela.

 

"Bu duygu." Dedi en son gözlerini karnımdan ayırıp bana bakarken. "Çok değişik, çok güzel. Tarifi yok ki anlatayım."

 

Başımı salladım onaylayarak. Yoktu çünkü. Ne desem eksik kalacak, ne anlatsam tam olmayacak gibiydi sanki.

 

Daha fazla yolun ortasında beklememek adına yavaş yavaş arabaya gittik. Hem çabuk yoruluyordum hem de sancılarım fazlalaşmıştı. Bu da istemsiz yürümeme engel oluyordu.

 

Artan sancılarım bana zorluk yaşatsa da çok uzak olmayan ama hamile olduğum için bana uzak gelen arabanın yanına yaklaşmıştık. Ömer'in yardımıyla arabaya binmem ile o da yerini alarak arabayı çalıştırmıştı. Ömer eve gelene kadar sol elimi bırakmayıp arada avuç içlerime öpücük bırakırken ben buna odaklanamaz durumdaydım, sancılarım yüzünden.

 

İstemeden fazla acı gelen sancım yüzünden ağzımdan bir inlemem kaçınca telaşla baktı Ömer bana. "Yavrum ne oldu? Bir şey mi oldu? Bir yerin mi ağrıyor?"

 

Yol ile benim aramda gidip gelen bakışlarıyla sorularını sıraladı. Derin bir nefes alıp kendimi iyi olmaya ikna ederek cevap verdim. "İyiyim." Dedim derin bir nefes alma ihtiyacıyla duraksayıp. "Sancı girdi." Dedim açıklama yaparak.

 

Gözleri bana emin olmak ister gibi baktı. Bir karnıma bir yüzüm arasında gidip geldi. Yola dönünce "Bak çok ağrıyorsa hastaneye gidelim eve geçmeden." Dedi emin olamayarak.

 

Gelen sancı ile kendimi sıkıp öyle konuştum. "Her zamanki sancılar, gerek yok." Dedim.

 

Ömer emin olamasa da ikiletmedi dediğimi. Eve yaklaşıyorduk zaten.

 

Konağın kapısına gelince ilk önce Ömer indi büyük bir hızla. Kapımı açıp inmem için yardımcı oldu. Arabadan inip Ömer'in koluna tutundum, diğer elim zaten karnımdaydı.

 

İki adım atmıştım ki tekrar bir sancı girmesiyle olduğum yerde durdum. Benim durmamla koluna girdiğim adam da durdu. Telaşla, kaşları çatık üzerimde gözlerini gezdirdi.

 

Şu an onu umursayamayacaktım çünkü bu sancılar fazlalaştığı gibi ağrısı da artmıştı. "Ömer." Dedim dişlerimin arasından. Aynı zamanda kolunu da sıkıyordum hissettiğim acının etkisiyle.

 

"Ben sana dedim değil mi hastaneye gidelim diye. İnatla iyiyim diyorsun bir de." Kızgınlıkla söyledikleriyle beni kucağına aldı. Ona cevap vermemi engelleyen ise hissettiğim acı bir sancı oldu.

 

İndiğimiz arabaya tekrar bindik ama bu sefer tamamen panikle. "Raşit!" Diye bağırdı Ömer. Sesinde paniğin her tınısı mevcuttu. "Buraya gel!"

 

Raşit ağabey hızlıca yanımızda bitmişti. Ben arabaya yerleşmiştim tabi. Şimdi derin nefesler eşliğinde kendimi sakinleştirmeye, gelen sancıları en aza indirme çabasına girmiştim.

 

"Raşit geç şoför koltuğuna. Hastaneye gidiyoruz."

 

Raşit ağabey aldığı emirle "Emrin olur ağam." Diyerek hızlıca şoför koltuğuna geçerken Ömer de yanımda yerini almıştı.

 

Örülmüş olan saçlarımı sırtıma atıp eliyle yanağımda ve saçımla alnımın birleştiği bölgedeki terleri avuç içiyle sildi. "Tamam gidiyoruz." Dedi.

 

O da anlamıştı doğum vaktimin geldiğini. Gözlerinde oluşan telaş da bunu belli ediyordu zaten.

 

"Sakin ol, derin nefes al."

 

Zaten yapmaya çalıştığım şeyi bana söyleyince sinirlenmeden duramamıştım. "Ömer ben ne yapıyorum burada?! Ne anlatıyorsun bana?!" Derin derin nefes almaya çalışırken konuşmak fazla zordu. Hele de sinirle konuşmak ayrı bir zorlayıcıydı. "Elini ver." Dedim. "Şu an sadece bunu yap ve sus."

 

"Tamam güzelim." Diyerek elini uzattı. Tuttuğum elini çekip yüzüme yaklaştırdım. Ağzımı açıp kolunu ısırmamla kısık bir inilti bırakmıştı.

 

Bunu beklemediği açıktı. Ama yapmam lazımdı. Şu an kendimi fazla sıkıyordum bunu bir şekilde atmalıydım.

 

"Yavrum ne yapıyorsun?" Diye sordu acı ve şokla karışık sesiyle.

 

Sık nefeslerime devam ederken ona baktım. Elimde olan kolunu Allah ne verdiyse sıkıyordum. Bir şeyleri sıkıp destek almaya ihtiyacım vardı.

 

Burnumdan nefes alıp "Sana, yardımcı olmanı sağlıyorum." Dedim ve ağzımdan nefesimi bıraktım.

 

Kolunu sıkarken o, anladığıyla başını salladı. "Rahatlayacaksan istediğini yapabilirsin, sana ait vücudum."

 

Yapacaktım zaten. Sıktığım kolunu tekrar yüzüme yaklaştırıp ısırdım. Dişlerim kaşınıyor, ellerim bir yeri tutunmanın verdiği hazla kaşınıyordu.

 

Yol boyunca Ömer bu eziyetlerime zorlansa da sesini çıkarmadan bana destek olmuştu. Ben ise artan sancıların verdiği acılarla bu desteği hayli hayli kabul ediyordum

 

Arabanın hastanenin önünde durmasıyla Ömer beni kucağına aldı. İçeriye girip doktorların yardımıyla sedyeye bırakıldım.

 

 

 

*****

 

 

Zor geçen anların sonunda doğumdan çıkmıştım. Beni bekleyen aile üyelerimi de uyandığımda, kendime geldiğimde görüşmüştüm. Tebrik olsunları, Allah analı babalı büyütsün dualarını alıp baş üstüne koymuştum.

 

Daha iyiydim ama doğum yapmamdan dolayı üzerimde yorgunluk vardı. Tatlı bir yorgunluktu elbette. Bunu anlayan ailem de odadan çıkmışlardı. Ömer hepsinin eve gitmesini istemişti. Ömer tek kalmak istiyordu yanımda. Hem benden hem de minik bebeğimizden mahrum kalmak istemiyordu.

 

Ömer baş ucuma geçmiş, ellerimi bırakmadan bana bakıyordu. Gözlerindeki pırıltılar ne kadar eşsiz bir an yaşadığını yeterince anlatıyordu zaten. Aynı duygular, yorgunluk olsa da bende de mevcuttu elbette.

 

Herkes mutluydu bu andan. Ailemiz yanımızda bir kez daha bu güzel anlarımıza ortak olup şahitlik etmişlerdi.

 

Çalan kapı ile bakışlarımız kapıya dönerken beklediğimiz kişi içeriye girdi. Bir hemşire ve elindeki cam küvetin içindeki minik kızım.

 

Gözlerimde, duygu dolu bir tebessüm geçti. Dudaklarımı birbirine bastırdım ağlamamak için. Fazla hassastım şu an, ne yapabilirdim ki? Elimde değil.

 

Bakışlarım heyecanla bebeğimin üzerindeyken en son yanımda yer edinmişti. Hemşire bir şeyler anlatıp bebeği kucağıma bıraktı.

 

Bu anı bir kez daha yaşadığım için şükrettim. Yaşadığım şeyin tarifsiz verdiği mutluluk gözlerimden tebessüm eşliğinde bir damla yaş düşmesine neden oldu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Etrafımdaki kimseyi görmezken yaklaşıp kızımın kokusunu çektim içime. Hissettiğim koku ağzımdan bir hıçkırık çıkmasına neden oldu.

 

Yanımdaki adamın elleri, kendimi iyi hissetmem için saçlarıma gitti. Yumuşakça okşarken yaklaşıp ufak da bir buse kondurdu alnıma.

 

Yanıma oturdu sonra. Kızımızı dikkatlice kucağına aldı. Bunu yaparken verdiği içli bir nefesi de fark etmiştim.

 

Dolan gözlerimi silip burnumu çektim. Ömer kızını ilk defa kucağına alacaktı ve bunu kaçırmak istemiyordum. Tüm hareketlerini kaçırmadan izlemek istiyordum.

 

Kafasını kızına yaklaştırdı. Kokusunu içine çekerken gözlerini kapattı. Yanımdaki bu eşsiz görüntüye, kıvrılan dudaklarımla bakıyordum.

 

"Kızım." Dedi kısık çıkan sesiyle. Derin bir nefes daha alıp başını geri çekti. Baktı öylece kızına, yüzünü ezberlemek istercesine, büyük bir şükürle baktı.

 

Minik bebeğimiz Ömer'in elleri arasında o kadar küçük duruyordu ki... Ne diyeceğimi bilmiyordum.

 

Yakışmıştı ama. Şimdiden kız babası olmak, Ömer Borana fazlasıyla yakışmıştı.

 

Ellerinin arasındaki kızına dokunmaktan korkarcasına, incitmekten korkarcasına tutuyordu.

 

Bana baktı en son. Gözleri dolmuştu...

 

Onun dolu gözlerine bakarken benim gözlerimin dolmasını nasıl engelleyebilirdim ki?

 

Derin bir nefes aldı kendine gelmek istercesine. "Teşekkür ediyorum Rojda'm" neden diye soramadan o devam etti. "Yaşattığın eşsiz mutluluklarım için. Yaşattığın duygular için."

 

Başımı sağ omzuma doğru, yana yatırdım. Gözlerim hâlâ dolu doluyken konuştum. "Ne teşekkürü? Bana yaşattığın duyguların yanında bunlar çok az kalır."

 

Bir şey demedi belki ama gözleri öyle bir bakıyordu ki söyleyeceği kelimeleri bile etkisiz hale getirirdi.

 

Odanın kapısının çalınmasıyla Ömer kızımızı dikkatli bir şekilde yanımızdaki cam küvete bırakıp ayaklandı. "Gel." Demesiyle içeriye Raşit ağabey ve Yusuf Eymen girdi.

 

"Hani kardeşim?" Yusuf Eymen heyecanla gözlerini etrafta gezdirdi kardeşini bulmak istercesine.

 

Raşit ağabey Yusuf'u teslim ederek gidince Ömer, Yusuf'un elinden tutarak istediğini verdi. Yanıma yaklaştılar. "Anne." Dedi Yusuf Eymen heyecanı eksilmezken.

 

"Efendim paşam." Dedim yorgun tebessümümle.

 

"Çok güzelsin." Dedi. Beklemediğim iltifat beni afallatsa da gülümsedim. Tabi Yusuf bunu söylerken utandığı için gözlerini kaçırmıştı. Bu hali tebessümümü kahkahaya çevirmişti.

 

"Teşekkür ederim yakışıklı oğlum benim."

 

Ömer oğlunu kızımıza doğru yaklaştırdı. "Gel aslanım, kardeşin burada."

 

Bunu duyan Yusuf Eymen yerinde hareketlendi. Gözleri babasının işaret ettiği yere kaydı. Meraklı bakışları kardeşinin üzerinde gezindi.

 

"Kardeşim." Dedi kısık sesle. "Çok küçük." Dudakları büzülmüş minicik olan kardeşini inceliyordu.

 

"Abisi onun büyümesine yardımcı olacak değil mi?"

 

Ömer'in sorusu ile Yusuf kendinden emince başını salladı. "Abisiyim ben, büyüteceğim."

 

"Aferin benim oğluma." Derken yaklaşıp yanağını sıktım.

 

Kucağında oğlumuz ile kızımıza bakan adama baktım hayranca.

 

Bana teşekkür ediyordu ama en çok teşekkürü hak eden kendisiydi...

 

Yusuf Eymen öylece kardeşinin başında beklerken Ömer yanıma gelip oturdu. Her iki elimi tutup dudaklarına götürdü. Avuç içlerime, elimin tersine, parmak uçlarıma tek tek öpücükler bıraktı.

 

İçli bir nefes vererek onu izledim. Onun bana yaşattığı duyguları izledim.

 

"Çok seviyorum seni." Dedim göz göze gelmemizle.

 

Gülümsedi. "Çok seviyorum güzelim." Dedi.

 

Başımı yana yatırdım. O böyle hayranca bakarken etkisiz kalıyordum. "Bakma şöyle." Dedim kısıkça.

 

Kaşları havalandı. "Nasıl bakıyormuşum?"

 

"Çok güzel bakıyorsun." Dedim tereddüt barındırmayan sesimle. "Etkisiz kalıyorum."

 

"Çok güzel bir kadına, karıma bakarken, bakışlarım başka nasıl olacaktı?" Dedi. Göz kırptı. Dudakları bir kez daha avuç içlerim ile buluştu. Ardından derin bir nefes alıp konuştu. "Beni öyle etkisiz hallere sokuyorsun ki... benim yaptığım hiçbir şey yok."

 

Güldüm. "Senin karşında bir şey yapmama gerek yok ki." Dedim, onu etkisiz hale getirdiğime dem vurarak.

 

"Karşımda senin durman yeter." Dedi kendinden emin tavırla.

 

"Bilmez miyim." Dedim büyük bir tebessümle. Her fırsatta bunu gösteriyor, hissettiriyordu sağolsun.

 

Hemen o anda gelen ağlama sesi ile bakışlarımız kızımıza döndü. Bu ağlama sesine Yusuf da eşlik etti. "Anne bebek ağlıyor."

 

Ömer ayağa kalkıp kızımızı getirdi. Dikkatle kucağıma verdi. Sızlayan sağ göğsümü çıkarıp kızımın ağzına uzattım ucunu. Emmeye başlamasıyla, bir elim saçına gitti. Sarı renk saçlarını okşarken tebessümüm genişledikçe genişledi.

 

"Güneş." Ömer'in söylediğiyle anlamayarak bakışlarımı ona çevirdim. Kızımızda olan bakışları bana döndü usulca. "Kızımız." Dedi. "İsmi Güneş olsun."

 

Bahsettiği konu beni kendine çekerken dikkat kesildim. "Neden Güneş?" Dedim merakla.

 

"Rojda." Dedi.

 

"Efendim." Dedim.

 

Başını sallayarak güldü. Bu hali kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Dur yavrum anlatayım." Dedi. İyi peki dercesine başımı salladım.

 

Gözlerime baktı. Anlatmaya başladı.

 

"Rojda... Anlamı gün doğumu." Evet dercesine başımı salladım. "Ben seni hayatımın gün doğumu olarak görüyorum, hep de göreceğim." Söyledikleriyle erimemeye çalışıyordum.. Öyle anlamlı konuşuyordu ki vereceğim tepkiyi bile kısıtlıyordu. "Güneş de gün doğumundan sonra ortaya çıkar. Sen hayatımın gün doğumu. Kızımız da o gün doğumundan sonra gelen Güneş'imiz."

 

Kızımızın ismini öyle anlamlı düşünmüştü ki hayranca dinledim her bir kelimesini.

 

"Ömer." Dedim ne diyeceğimi bilemezcesine. "Ne ara düşündün bunu? Neden hiç bana söylemedin?" Dudaklarım büzülmüştü. "Çok güzel, çok anlamlı."

 

"En az senin hayatıma girmen kadar anlamlı güzelim." Dedi. Eli yanağıma uzandı yavaşça okşadı.

 

Biraz sonra doyan kızımla beraber altını değiştirip yerine koyduk. Yusuf da babası gibi inanamıyordu hala. Babasıyla beraber Güneş'i izliyorlardı öylece... Ta ki uykusu gelene kadar.

 

Ömer, Yusuf Eymen'i Raşit ağabeye teslim ettikten sonra gelip yanıma oturdu. Uzanıp sıkı sıkı sarıldım. Sanki bütün yorgunluğumu onun bir sarılması yok edecek gibiydi.

 

Gözlerim bileğindeki izlere değince şaşkınlıkla geri çekildim. İz gördüğüm elimi tutup kendime çektim.

 

"Ne oldu yavrum?" Diyen Ömer'in sorusunu es geçtim.

 

İzlere odaklandım. Bileğinde, avuç içlerinde, elinin tersinde hatrı sayılır izler vardı. Isırık izleri... bazıları morarmış, bazı yerler de kızarmıştı ama kesinlikle ısırık izleriydi.

 

"Ömer." Dedim üzgünce. Elindeki bakışlarımı yüzüne çıkardım.

 

Gülümseyip yanağımı tuttu. "Ağrımıyor merak etme." Dedi beni anlayıp üzülmeme engel olmak istercesine.

 

"Nasıl bu kadar sert davrandım inan bilmiyorum." Dudaklarım büzüşmüştü. Gözlerim yine elindeki izlere kaydı. Fena duruyorlardı ve de bu benim canımı da acıtıyordu.

 

"Kocanın sert sevdiğini biliyorsun." Ona baktığımda sırıtıyordu. İşi espriye vuruyordu kendince.

 

Omuzlarımı oynattım. "Canının acıdığına eminim. Baksana şunlara. Çok fena duruyorlar."

 

Elini, ellerim arasından kurtardı. "Baktıkça üzüleceksen ne yapalım yavrum biz?" Yaklaşıp tekrar beni göğsüne çekti. "O zaman kolumu ısırman iyi geliyorsa kolumu ısıracaktın. İnan hiç rahatsız olmadım. Senden değerli mi şu canım?"

 

"Benim için değerli." Dedim.

 

"O zaman biraz dinlen Güneş kalkana kadar ki canımın değeri artsın." Doğrulup uzanmamı sağladı.

 

Elini tuttum. "Sen?"

 

"Önce sen." Dedi üzerime paketi örterken. "Ve inan senin kadar yorulmadım ben. Hadi."

 

Peki dercesine başımı sallayıp iyice sindim yatağa. Gözlerindeki ağrı giderek artıp beni uykunun kollarına esir etmişti...

 

 

 

 

 

 

 

 

*********

 

 

 

 

 

 

 

Zaman çok hızlı geçiyordu. Bunu, dönüp geçen yılları görünce anlıyordunuz. Bazen yaşadığımız anlık olaylar ya da o anki durgunluk bunu fark etmemizi sağlıyordu.

 

Geçen yıllardan öte de, o anların nasıl değerlendirilmesi de önemliydi. İçinizde yaşanan keşkeler kalmış mıydı? İyi ki yaşamışım denilmiş miydi?

 

Hayat bazılarının iyikileriyken bazılarının da keşkesi olabiliyordu. Yaşadığınız hayata bağlıydı tabi bu durum.

 

Fulya ve Ali de bu hayatın iyikileri bölümünde yer alıyordu.

 

Zaten iki insan birbirinin iyikisi olursa hayat her türlü onların iyikisi olurdu.

 

"Anne." Diyen kızına çevirdi bakışlarını Fulya.

 

"Efendim kızım?"

 

Kızı da kendisi kadar heyecanlıydı. Yerinde duramıyordu. Nergis. Ali ve Fulya'nın ilk göz ağrıları şimdi üç yaşını geçiyordu. Büyümüştü. Yıllar bunu çok güzel gösteriyordu. Annesine benzeyen teni, hareketleri ve çoğu huyuyla Fulya'nın kızı olduğunu belli ediyordu. Babasının kızı olduğunu belli eden en belirgin özelliği ise şüphesiz ki yeşil gözleriydi.

 

"Babam ne zaman gelecek?" Yerinde duramayan kızına tebessümle baktı Fulya. Elini tuttu Nergis'in. Koltuğa oturup kızını da yanına oturttu. "Gelecek şimdi annecim. Sakin ol. Böyle yaparsan baban anlar." Kızını kendine çekip başına öpücük bıraktı.

 

Nergis annesine iyice yapışırken "Ama çok heyecanlıyım, dayanamıyorum ki." Dedi.

 

Nergis tüm dış özelliklerini annesinden aldığı gibi bunu da annesinden almıştı. Babasına aşık bir kızdı. Tıpkı annesinin babasına olan aşkı gibi.

 

Sabah babasının işe gitmesi, bunun üzerine eve gelme saatine kadar Nergis zor dayanıyordu, zira babasını beklemek işkence gibiydi. Çok seviyordu ve yanından ayrılması hoşuna gitmiyordu.

 

Onlar birbirlerine sarılı haldeyken gelen zil sesiyle Nergis heyecanla öne atıldı. Babasının geleceğini hissedip. "Babam." Diyerek koşmaya çalıştı.

 

Haklı bir düşünceydi zira babası kapının dışında bekliyordu. Açılan kapı ile gördüğü minik beden Ali'yi fazlaca mutlu etmişti. Minik bedenin yanında beliren sevdiği kadın ile mutluluğu epeyce artmıştı.

 

Fulya "Anahtarını mı unutmuşsun?" Diye sordu kapıya yaklaştığında.

 

Ali hayır dercesine kaşlarını yukarı kaldırdı. Ardından dibindeki kızının isteğiyle kucağına aldı Nergis'i. İçeri girip arkasından kapıyı kapattı. Karısına iyice yaklaştı. Elindeki poşeti yere bırakmasıyla boşluğu, karısının beline sarılarak yok etti.

 

"Kapımın, karım ve kızım tarafından açılması daha çok hoşuma gidiyor." Diyerek cevap bekleyen karısına bakarak konuştu.

 

Fulya aldığı cevabın mutluluğuyla eşine tüm tebessümünü sundu. "Yaa öyle mi?" Diye sormadan edemedi.

 

Ali güldü. Karısını kolları arasında sıkıp sarmaladı. Alnına bir öpücük bıraktı. Keyifliydi. "Valla Fulya'm"

 

Salona ilerlerken babasıyla aşk yaşayan Nergis girdi araya. "Baba." Diyerek dikkatleri üstüne çekti. "Seni çok özledim." Dedi.

 

Günlük rutinleriydi. Ali işten her geldiğinde kızı onu böyle bekliyor ve özlediğini dillendiriyordu.

 

Elbette memnundu bu halinden Ali. Minik ailesi ile keyfi yerindeydi. Mutluydu.

 

"Ben de kızımı çok özledim." Derken kızının alnını öpmüştü. Nergis duydukları ile keyiflenirken babasının boynuna kollarını dolayıp en sevdiği yere başını koydu. Babasının omzuna.

 

Ali kızının bu halinden oldukça memnundu. Yanındaki kadına göz kırpıp önüne döndü.

 

Salonda şıkça hazırlanan masayı görünce adımları duraksadı. Kaşlarını çatıp kendini yokladı. Acaba unuttuğum bir gün mü? Diye sorguladı kendini.

 

Aklına bir şey gelmeyince karısına döndü. "Fulya'm" Dedi sorgularcasına.

 

"Ali'm." Diye keyifle karşılık verdi Fulya.

 

"Unuttuğum bir şey mi var?" Diye sordu Ali biraz da tereddütle.

 

Fulya kaşlarını hayır dercesine kaldırdı. Dilini damağına vurarak olumsuz bir ses çıkardı. "Unuttuğun demiyelim de öğrenmen gereken bir şey var diyelim."

 

Ali meraklandı bu sefer. Nergis'i kucağından indirdi. Sofraya göz gezdirdi olayı anlamak istercesine. "Güzelim şu an beynim algılamıyor." Söyledikleriyle Fulya'ya döndü.

 

Fulya tebessüm edip yaklaştı eşine. Ellerini tuttu Ali'nin. Söyleyeceği şey için fazla heyecanlıydı. Kalbi duracak gibiydi hatta. Bunu sevdiği adama anlatmak söylemek ise ayrı bir heyecanlanmasana sebep oluyordu.

 

Derin bir nefes aldı Ali'nin gözlerine bakarken. "Ali." Dedi heyecandan titreyen sesiyle. Ali bu heyecana anlam veremese de başını salladı Fulya'nın devam etmesi adına.

 

Genç kadın, eşinin elini tutup masaya yaklaştırdı ve hemen önlerinde duran küçük gri hediye paketini alıp Ali'ye uzattı.

 

Aldı genç adam. Sorgulamadı. Eşinin isteğiyle açtı yavaşça. İçine bakıp çıkardığı beyaz minik patiklere bir anlam veremedi. Kaşlarını çattı. Tam ne bu? diyecekti ki aklına şimşek gibi çakan gerçeklerle duraksadı.

 

Kalbi sıkışırken "Fulya'm?" Dedi emin olmak istercesine. Fulya başını salladı. Gözleri dolu doluydu genç kadının. Dudaklarını birbirine bastırdı. İkinci kez bu müjdeyi veriyordu eşine. İkinci kez kalbi böyle delicesine atıyordu.

 

Aynı hisler elbetteki genç adamda da mevcuttu. Ali afallayan ifadeyi üzerinden attı. Karısına sıkı sıkı sarılıp etrafında döndürdü. "Baba oluyorum! Baba oluyorum!" Dedi yüksek sesle.

 

Fulya eşinin bu heyecanına gülerken "Dur, başım dönüyor." Dedi.

 

Ali aldığı komutla karısının ayaklarını yere değmesini sağladı. "Tamam güzelim." Dedi eksilmeyen heyecanıyla. Fulya'nın kollarını tutup inceledi vücudunu. "İyisin." Dedi kendini inandırmak istercesine. "Hamilesin. Baba oluyorum." Söylediklerini kendisi için dile getiriyor gibiydi. Zira beklemediği bir haberdi.

 

"Baba." Diyen ses araya girdi. "Sen benim de babamsın ya." Nergis az önce babasının, baba oluyorum dediğini duyunca zaten baba olduğunu söylemek istemişti.

 

Ali uzanıp kızını kucağına aldı. "Babanım güzel kızım." Dedi saçlarını öperken. "Ama sana bir kardeş daha geliyormuş."

 

Nergis bildiğiyle başını salladı. "Evet. Annem söyledi ki. Abla olacağım ben." Ali duyduklarıyla keyfi iyice yerine gelmişti.

 

Gözleri büyük bir parıltıyla karısına kaydı. "Fulya'm." Dedi duygu dolu bir sesle. "İyi ki varsın güzelim. Bana bir kez daha baba olma müjdesini verdiğin için teşekkür ediyorum." Yaklaşıp karısını sıkı sıkı bastırdı göğsüne.

 

Fulya elini Ali'nin sırtına sardı. "Asıl sen iyi ki varsın Ali'm."

 

 

 

 

 

 

 

*********

 

 

 

 

 

 

"Şimdi diyorsun ki Raşit ağabey 2 gün sonra söz takacak."

 

Ömer başını salladı onaylar şekilde. "Valla öyle." Dedi. Sesinde farklı bir ton mevcuttu. İnanamaz gibi mi desem, yoksa hala bu olayın şaşkınlığı mı desem bilemiyordum.

 

Ve evet Ömer işten geldiğinde Raşit ağabeyin iki gün sonrasına sözleneceğini söyledi. Çok erken olmuştu. Beklemiyordum aniden böyle bir şeyi duymayı ama sevinmiştim tabiki de. Bu şaşkınlığımın sebebi elbette bu konuyu birkaç gün öncesinde duymamdan dolayıydı.

 

"Şaşkınım ama mutluyum da." Dedim elimdeki portakalı dilimleyip ona uzatırken. Bıçağın ucundaki portakalı alıp tek lokmada ağzına attı. Bir parça da kendi ağzıma atıp konuşmaya devam ettim. "İlk geldiğimden şimdiye kadar hep yanında, yanımızdaydı. Şimdi evlenmesi hem tuhaf hem de mutlu hissettiriyor."

 

"Valla öyle." Dedi koltukta sırtını iyice geri yaslayarak. "Kaç yıldır yanımdaydı. Bir kez bile hatasını görmedim, Allah var. Şimdi de evlilik yoluna giriyor."

 

Elimde iki dilim portakalla çocuklara seslendim. "Yusuf, Güneş. Gelin bak portakal soydum."

 

Yusuf umursamazken Güneş duyduğuyla başını, elindeki oyuncaktan hızlıca kaldırdı. Elimdeki portakalı görünce yerinden kalktı. "Potaka." Dedi dişlerini memnunca gösterecek derecede gülerken. Portakala bayılıyordu. Ne zaman görse, ne zaman yese gözlerinden kalpler çıkıyordu sanki.

 

Ömer işten geldikten sonra yemeğimizi yemiş, çaylarımızı da içmiştik. Şimdi de çocuklar salonda beraber oynarken biz de koltuklarda oturuyorduk. Ben de meyve soyuyordum tabi anne olarak.

 

Güneş önümde durunca elimdeki portakala uzandı. İsteğini kırmadan avucuna bırakınca beklemeden ağzına götürdü. Portakalı daha çok emerken memnun mırıltılar çıkarıyordu. "Potaka çok güzey." Dedi bize bakarken.

 

"Afiyet olsun bebeğime." Dedim. Ardından bakışlarım, beni duymazdan gelen Yusuf'a döndü. "Yusuf, oğlum. Kime diyorum annecim ben?"

 

Yusuf bana baktı. Omzunu kaldırıp indirdi. "Ben portakal istemiyorum." Dedi umursamazca.

 

"Elma?" Söylemem ile başını hızlıca salladı.

 

O da elindeki arabayı bırakıp yanıma geldi. Soyup tabağa bırakmış olduğum elmayı uzattım ona. Tabağı sıkıca tutarken "Teşekkür ederim anne." Dedi ve arkasını dönüp eski yerine gidip oturdu. Eline aldığı elmayı ısırarak yemeye başladı.

 

Bu sırada Güneş kendi elindeki portakal parçasını bitirince yenisini verdim. O yemeye başlayınca bir portakal parçasını da Ömer'in ağzına götürdüm. Göz kırpıp ağzını açtı. Gülümseyerek ağzına portakalı ittim, bir parça da kendi ağzıma attım hemen.

 

Bu sırada telefonumdan yükselen bildirim sesiyle. Öne doğruldum. Elimi, yanımda getirdiğim ıslak mendille silip yanımdaki telefonu aldım elime. Gelen mesaj bildirimiydi.

 

"Kim o?" Ömer'in sorusuyla dönmeden cevapladım.

 

"Hansa." Mesaj atmıştı. Merakla mesaja girdim. Ömer de aldığı cevapla susunca mesajı okudum. Yarın boş olduğunu ve kahvaltıya çağırdığını yazıyordu.

 

Başımı kaldırıp yanımdaki adama döndüm. Merak ediyordu adam yine de sormuyordu. Bu hali tebessüm ettirirken konuştum. "Kahvaltıya çağırıyor bizi."

 

Başını salladı. "Gidelim yavrum." Dedi. Bu sırada kızını kucağına almakla meşguldü.

 

Aklıma gelen ile Ömer'e baktım. "Ama rica ediyorum Fatih ağabeyi sinirendirme çocuklar üzerinden."

 

Söylediğim onu keyiflendirmişti. Sırıtması da yapacaklarının keyfindendi sanırım. "Valla hoşuma gidiyor güzelim. Yalan mı söyleyeyim şimdi?"

 

Ona onaylamaz bakışlar attım. "Adamın yüreğine indireceksin en son."

 

"Bir şey olmaz ona." Dedi sırıtmaya devam ederken. "Sırf kızını bırakmamak için de ölüme kafa tutar."

 

Fatih ağabey kızını çok kıskanıyor, çok fazla sevip bağlanmıştı. Yusuf da Gül Efnanı, yani Fatih ağabeyin kızını seviyordu, beraber vakit geçiriyorlardı. Bu durum Fatih ağabeyin hoşuna gitmiyordu ama Ömer bu durumdan oldukça keyifliydi. Sürekli Fatih ağabeyin üzerine gidiyordu.1

 

Bu durum karşısında, gitmeden önce kocamı uyarmak istemiştim ama nafile bir çabaydı zira açıkça zevk aldığının altını çiziyordu.

 

Lakin unuttuğu bir şey vardı. Kendisi de kız babasıydı. Bunu hatırlatmak da bana düşerdi. "Ömer'cim." Dedim bu sefer de ben sırıtırken.

 

Sırıtmama anlam veremmemişti ama bozmamıştı. "Efendim karıcığım."

 

"Senin de kızın var, belirtmek isterim." Resmen gıcıklık yapıyordum ama o da kaşınıyordu.

 

Kaşlarını çattı söylediğimle. "Eee?" Dedi sorgulayıcı bir tonla.

 

Yüzümdeki sırıtma kendinden bir şey kaybetmedi. "Yani Fatih ağabeye yaptığın, senin başına da bir gün gelir." Kaşlarımı indirip kaldırdım, benden söylemesi, dercesine.

 

Boğazını temizledi. Hoşlanmadığı bir konuya girmiştik. Onun bu hali karşısında keyiflendim ne yalan söyleyeyim. "Benim kızım yapmaz öyle şey." Dedi net bir tonda. Gözleri kısa süreliğine Güneş'e döndü, ardından tekrar bana.

 

"Emin olma hayatım." Dedim gıcıklığımdan taviz vermeden. "Bir bakmışsın kızının gönlü bir gün birine kaymış."

 

Konudan rahatsız olduğu hareketlerine yansıyordu. Boğazını temizleyip durması, gözlerinin kızına kayması, çatılan kaşları... yüz ifadesindeki değişimi söyleyemiyorum bile.

 

"Yavrum Allah için kapat şu konuyu, yemin ediyorum bana ordan burdan geliyorlar bak."

 

Söylediğine kahkhaha attım. "Anla işte Fatih ağabeyin halini de üzerine gitme adamın."

 

"Uğraşacak tat mı bıraktın Rojda'm? Bunu düşünmekten gözüm Fatihi mi görür sanki?"

 

"Bilemeyeceğim artık kocacığım. Benden söylemesi."

 

 

 

 

 

******

 

 

 

 

 

Yanı başımdan gelen seslerle gözlerim açılmazken daha fazla dayanamamıştım. Göz kapaklarım zoraki şekilde birbirinden ayrılmıştı. Gözlerim ışığa alışırken seslere dikkat kesilmiştim.

 

"Hıhı." Diye onayladı Ömer. Ama neyi onayladığını anlamamıştım. Göz kapaklarım acırken dinlemeye çalıştım.

 

"Tamam." Diyen Güneş ile kulaklarım biraz daha kabardı.

 

Sabah sabah böyle bir sese ve manzaraya uyanmak elbette paha biçilmezdi.

 

"Annen hamileyken sürekli güzel olduğunu söylememi istiyordu, şimdi sıra sende." Ömer bunu Güneş'e hitap ederek değil de kendi kendine söylüyor gibiydi daha çok.

 

Ben ise duyduklarımla küçük bir kıkırtı dökmüştüm dudaklarımdan. Böylece kocam da beni fark etmişti. Gülmekten kısılan gözleriyle bana baktı. "Güzelim." Derken bir elini, yüzüme dökülen saçlara uzattı. Parmak uçlarıyla onları arkaya itip, parmaklarının tersiyle de yanaklarımı okşuyordu.

 

Hissettiğim yumuşaklık ile gözlerim usulca kapanıp açıldı. "Günaydın." Dedi eksilmeyen tebessümüyle.

 

Cevap vermeden önce boğazımı temizledim. "Günaydın." Derken sesim uyku mahmuru çıkmıştı.

 

Ömer bana bakarak sırıtmaya devam ederken. "Anne uyandı." Diyen Güneş araya girdi. Böylece kocamla bakışmamız bölünmüş oldu.

 

"Uyandım bebeğim." Dedim ve doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. "Gel bakayım anneye." Dedim kollarımı Güneş'e doğru uzatırken.

 

Güneş ikiletmedi. Onun için açtığım kollarımın arasına girdi. Sıkıca sarmaladım vücudunu. İçime sokmak istesem az kalırdı.

 

"Güzelim benim." Yanaklarına sıkı öpücükler bıraktım. Halinden memnun olan kızım ise gülüp bana sırnaşmak ile meşguldü.

 

"Şu görüntü var ya şu görüntü."

 

Güneş ile aynı anda bakışlarımız Ömer'e döndü. Bu halimize Ömer'den gelen koca bir kahkaha eşlik etti. "Aynı birbirinize benziyorsunuz." Dedi. Yaklaşıp hem benim başıma hem de Güneş'in başına bir öpücük bıraktı. "Ve bu adam, bu durumdan oldukça memnun." Diye devam etti geri çekilmesiyle.

 

"Bu kadın da, bu adamdan oldukça memnun." Dedim kaşlarımı kaldırıp indirerek. Bu halim onu daha da keyiflendirmişti. Dişleri arasına aldığı dudağı da buna işaretti.

 

Beni etkileyen bir durumdu.

 

"Ben de menmum." Gelen ses ile kahkahama engel olamadım. Güneş gözlerini açmış bize ayak uydurmaya çalışıyordu ama öyle ciddi ve komikti ki gülmeden duramamıştım.

 

"Annen senin memnuniyetini sever." Dedim elini tutup minik avucunu öperken.

 

"Anne." Bu sefer başka bir ses ile üçümüzün başı sese döndü. Kapıda yeni uyanmış, gözlerini yumruk yaptığı elleriyle ovarak duran Yusuf vardı.

 

Yatakta sırtımı iyice geriye yasladım. "Annem." Dedim ona bakarak. "Gel bir tanem."

 

Yusuf yatağa yaklaşınca Ömer koltuk altlarından tutup kucağına çekti oğlunu. "Gel bakalım aslanım."

 

"Baba." Dedi Yusuf. Babasının göğsüne başını koydu. Gözlerini açamıyordu ya da açmak istemiyordu. Gözleri kapalı başı babasının sıcak kollarındaydı. Büzülen dudaklarıyla izlenmeye şayandı.

 

"Oğlum yeter bu kadar uyku. Hadi uyan anneciğim. Hem gitmemiz gereken bir yer var. Geç kalmayalım." Yusuf Eymen başını salladı ama gözleri açılmamakta diretiyordu. "Kime gideceğimizi sormayacak mısın?"

 

"Kime." Dedi kısık sesiyle.

 

Gözlerini açmasına yardımcı olacak o ismi söyledim. Ömer'e kızıyordum ama yapacak bir şey yok. En azından ben Fatih ağabeyi sinirlendirmiyordum. "Gül Efnan'a" Dedim.

 

İşe yarayan bir çözümdü. Yusuf gözlerini açtı. "Gerçekten mi?" Dedi heyecanla.

 

Başımı salladım. "Evet anneciğim. Hadi daha fazla geç olmadan kalkın."

 

Yusuf Eymen başını salladı. Babasının göğsünden yavaşça kalktı. Gül Efnan ismi kalkmasına yardımcı olmuştu ama uykulu olması onu biraz zorluyordu kendine gelme konusunda.

 

Abisinin tam tersi olan Güneş ise gayet enerjikti. Ayağa kalktı. Yatağın üzerinde düz durmak için kollarını iki yana açtı. "Bana bakın." Dedi hepimize bakarken. Yüzündeki geniş sırıtma ifadesi, birazdan yapacaklarından ne kadar keyif alacağının göstergesiydi.

 

Yatakta zıplamaya başladığı gibi ağzından keyif dolu kahkahalar çıktı. Neşeyle zıplıyordu. "Abii." Diye bağırdı keyiften eksilmeyen gülüşüyle.

 

"Kızım düşeceksin." Dedi Ömer gülerek.

 

"Düşmicem." Diye karşılık verdi Güneş.

 

Yataktan kalktım. Yusuf da babasının göğsünden kalktı. Güneşe yaklaştı. Kardeşinin elini tuttu. "Düşeceksin." Dedi babası gibi uyarırken.

 

Güneş omuz silkerken zıplamasına devam etti. Yusuf oflayarak nefes verdi. "O zaman benle zıpla." Dedi.

 

Güneş memnunca başını sallayıp zıplamaya başladı. Yusuf Eymen de kardeşinin elini tutarak ayak uydurdu.

 

Ömer'e baktım. Gülerek çocukları izliyordu. "Ömer." Diye seslendim. Bana bakmasıyla devam ettim. "Çocuklar sende, ben banyoya giriyorum."

 

"Tamam yavrum."

 

Banyoda işlerimi bitirince duyamadığım sesler beni telaşa sürükledi. Kaşlarımı çattım. Neden ses yoktu?

 

Banyodan çıkınca boş oda ile karşılaştım. Bu daha da beni şaşırtmıştı. Zira ses çıkmıyorsa bir sorun vardır genelde.

 

Odamdan çıktım. Tam merdivenlere ilerleyecektim ki gelen ses ile durmak zorunda kaldım. Adımlarım beni sesin geldiği yöne, Yusuf'un odasına doğru götürdü. Gelen ses beni rahatlatırken bu sefer de içimi bir merak kapladı.

 

Açık olan kapıdan başımı uzattım. Yusuf yatakta otururken, Ömer oğlunun üzerini giydiriyordu. Güneş de yatakta, abisinin akasındaydı. Yusuf'un saçlarıyla uğraşıyordu. "Abi çok güzey." Dedi neşeyle.

 

Abisi, kardeşinin bu halinden oldukça memnundu. Güneş onun saçlarıyla uğraşırken, kendisi usluca durmuş ve babasının gömleğinin düğmelerini kapatmasını izliyordu.

 

"Güzel değil." Dedi Yusuf Eymen kardeşine hitaben. "Yakışıklı." Diye düzeltti.

 

Güneş başını salladı. "Yaşılılıp." Dedi kendince. Tam söyleyemese de Yusuf başıyla onayladı. "Abi çok yaşılılıp." Dedi cümlesini düzeltip tekrar söyleyerek.

 

Ömer, Yusuf'un düğmelerini kapatınca Yusuf "Oldu mu baba?" Diye sordu kafasını eğip gömleğine bakarken.

 

Burada hesap edemediği bir şey vardı. Güneş'in saçlarında olan eli. Kafasını eğince saçları çekilmiş oldu. Bağırmasıyla Güneş ellerini kendine çekti. Yüzündeki korkmuş ifade, bu olanı kendisinin de beklemediğinin göstergesiydi. Abisine zarar vermenin mahcup duruşu vardı üzerinde.

 

Yusuf Eymen acıyla ellerini saçlarına atarken dayanamayıp odaya girdim. "Acıdı." Dedi Yusuf sesindeki acı tonlamayla.

 

"Annecim." Dedim yanına yaklaşıp otururken. Bana baktı. Dudakları büzülmüştü. "Kurban olurum bebeğim." Dedim yaklaşıp saçlarını öperken. "Geçer şimdi bir tanem."

 

Yusuf ağlamamak için kendini sıkarken başını salladı. Konuşursa ağlardı çünkü ve bunu bildiğinden dudaklarını sıkıca birbirine bastırıp kendini tutuyordu.

 

Bakışlarımı sessizce bize bakan Güneş'e çevirdim. "Annecim." Dedim bana bakmasıyla.

 

Abisinden gözlerini çekip bana baktı. Sağ elinin işaret parmağını abisine doğrultarak "Abi acıdı." Dedi.

 

Parmağını tutup öpücük bıraktım ucuna. "Abi şimdi iyi olacak." Dedim. "Değil mi abisi?"

 

Yusuf Eymen başını salladı ağırca. Elini saçlarından çekip içli bir nefes aldı. "Geçiyor." Dedi. Kardeşinin üzülmemesi için konuşmuştu.

 

"Aferin benim oğluma." Dedi Ömer uzanıp Yusuf'un saçlarını karıştırırken. Bana kaşlarıyla Yusuf'u işaret etti. Ne dercesine başımı salladım. "Ben sussam Yusuf korur kardeşini." Diyerek ağzındaki baklayı çıkardı.

 

 

 

 

 

 

***********

 

 

 

 

 

 

Arabadan inmemizle Hansa'ların konağının önünde durduk. Kapıyı çalmamız ile çok beklemeden açılmıştı. Fatih ağabey, hemen yanında Hansa gülen yüzleriyle bize bakıyordu.

 

Kapıda daha fazla durmamak için bizi içeriye aldılar. "Hoş geldiniz." Dedi Fatih ağabey, hemen ardından Ömer ile tokalaştılar.

 

"Hoş geldin." Hansa ile birbirimize sıkıca sarıldık.

 

"Hoş buldum." Dedim büyük bir neşeyle.

 

"Şimdiden çok iyi oldu." Dedi Hansa geri çekilirken.

 

Başımı salladım onaylamak adına. "Aynen öyle, çok iyi oldu. Uzun zaman olmuştu."

 

"Öyle oldu." Derken başını salladı. "Neyse içeriye geçelim, gün uzun." Başımı sallamam ile yanımdaki Yusuf'a indi bakışları. Hafifçe eğilip elini uzattı oğluma. "Yusuf." Dedi tebessümle. "Hoş geldin oğlum."

 

Yusuf başını sallayıp elini, Hansa'nın avucuna bıraktı. "Hoş bulduk Hansa teyze." Dedi. Hansa ellerini bırakıp Yusuf'un saçlarını karıştırdı.

 

"Anne." Bizden değil ama merdivenlerden gelen ses ile bakışlarımız o tarafa döndü. Hansa ve Fatih ağabeyin kızı olan Gül Efnan aşağıya doğru iniyordu.

 

"Efendim anneciğim." Dedi Hansa kızına doğru ilerlerken.

 

"Kardeşim uyandı." Demesiyle Hansa bize baktı. "İçeriye geçin lütfen ben de gelirim birazdan." Diyerek merdivenlerden çıktı.

 

Yanımıza yaklaşan Gül Efnan ile gülümsedim. Üzerinde tatlı tonda pembe bir elbise vardı. İki kulak yaptığı sarı saçlarıyla fazla tatlı duruyordu. Gül Efnan bize baktı. "Hoş geldiniz." Dedi yüzündeki masum duruşla.

 

Ömer gülümseyerek cevapladı. "Hoş bulduk Efnan hanım. Çok güzelsiniz bakıyorum da."

 

Gül Efnan ellerini önünde birleştirip sağa sola salındı. "Teşekkür ederim Ömer amca." Onun bu haline gülmeden edemedim.

 

Hep beraber yukarı, oturma odasına geçtik. İçeriye geçtiğimizde salondaki masayı hazırlanmış olarak gördük. Kahvaltı sofrası hazırdı çoktan.

 

Güneş'in üzerindeki ince ceketi çıkartıp onun daha da rahatlamasını sağladım ve boş olan koltuklardan birine oturdum.

 

"Nasıl olmuşum Yusuf?"

 

Gül Efnan ve Yusuf'a baktığımda. Gül Efnan'ın elbisesini tutarak oğluma baktığını gördüm. Çok tatlılardı. Bozmadım, dinledim onları.

 

"Çok güzel." Diye cevapladı Yusuf Eymen. Gül Efnan'a bakarken, bakışları fazlaca güzeldi. Efnan da bu durumdan oldukça memnun duruyordu tabi.

 

Gerçi Ömer, Fatih ağabeyi sinirlendirmekte haksız değildi. Ki gerek de yoktu zaten. Çocuklar kendi aralarında gayet iyiydi, Fatih ağabeyi sinirlendirmek konusunda.

 

Fatih ağabey duruma el attı. "Yusuf" Diye seslendi soğuk sesiyle. Haksız olduğunu diyemezdim tabi.

 

Yusuf kendine seslenmesiyle bakışlarını Gül Efnandan ayırdı. Fatih ağabeye baktı. "Efendim amca?"

 

"Orda çok durma." Dedi Fatih ağabey. Elleriyle gel işareti yaptı. "Gel buraya yanımıza."

 

Yususf Eymen onaylamak adına başını salladı. "Yemekten sonra buluşuruz." Dedi Gül Efnan'a ve babasının yanına ilerledi.

 

Kısa süre sonra odaya Hansa ve elinde kızıyla beraber girdi. Hansa bir dönem kötü olaylar yaşamıştı. O olayların geçmesinin ardından eski hallerine dönünce tekrar bir bebek müjdesi almışlardı ve kızlarının olacağını öğrenmişlerdi. Bu haber en az onlar kadar bizi de mutlu etmişti. Zira kolay zamanlar geçirmemişlerdi. Bu haber ise çok iyi gelmişti onca olayın üzerine.

 

Hep beraber hazır olan masaya geçtik. Çaylarımızı Fatih ağabey doldurmuştu. Hansa uykudan yeni uyanan kızı ile ilgilendiği için eşine yardımcı oluyordu.

 

Güzel, neşeyle geçen kahvaltımızın ardından erkekler çocuklarla salonda otururken biz mutfağa geçmiştik. El birliğiyle mutfağı topladıktan sonra Hansa kahve yapmaya koyulmuş ve hazır olan kahvelerle salona geçmiştik.

 

Elimizde kahveler sohbet ederken yine oğlum ve Gül Efnan'ın yan yana olmasından dolayı eşlerimiz yeniden tartışmaya girmişti.

 

Ömer keyifle gülerken karşısındaki adamın sinirini pek umursadığı söylenemezdi.

 

Fatih ağabey kucağında Gül Efnan ile Ömer'e bakıyordu ters ters. "Ömer!" Sesi uyarıcıydı. "Bak oğlunla kızım çok haşır neşir oluyor! Uyarayım."

 

Ömer sırtını iyice koltuğa yasladı. Yusuf Eymen'e baktı. Göz kırpıp tekrar Fatih ağabeye döndü. "Benlik bir sıkıntı yok." Dedi rahatlığından ödün vermeden. "Efnan... senlik sıkıntı var mı kızım?"

 

Gül Efnan konuyu anlamadan cevap verdi. Omuzlarını oynattı. "Yok amca sıkıntı." Dedi.

 

Fatih ağabey şaşırarak kızına döndü. "Ne demek sıkıntı yok kızım?" Kızına senden beklemezdim bakışları atıyordu.

 

"Ömer." Dedim, durması adına uyarıcı bakışlar atarken.

 

Ne demek istediğimi anlamıştı. Ellerini teslim oldum dercesine hafifçe kaldırdı. "Tamam güzelim sustum."

 

Lütfen yani, dercesine başımı oynattım.

 

"Yusuf." Dedi babasını umursamayan Efnan. Ardından babasının kucağından indi. Minik adımlarıyla Yusuf'un yanına ilerledi. Oğlumun elini tutarken umursuyor gibi değildi ortamdaki gerginliği.

 

Fatih ağabey ya sabır temalı bakışlarını atıp homurdanırken, Ömer gülmemek için kendini sıkıyordu.

 

"Efendim." Diye cevapladı Yusuf. Bu sırada, yanındaki kızın ellerini daha sıkı sıkı tuttu.

 

"Hadi gel." Diyerek Yusuf'u çekiştirdi Efnan. "Babam bana yeni oyuncaklar almıştı. Onları sana göstereceğim."

 

Yusuf'un merakla kaşları kalkmıştı. "Ne oyuncağı?"

 

Gül Efnan mutlulukla cevap verdi. "Barbie bebekler!" Diye şakıdı resmen. "Hem de üç tane aldı babam." Boş elini kaldırıp üç sayısını parmaklarıyla gösterdi.

 

Yusuf duyduğu oyuncaklarla pek mutlu olmamıştı. Omuzları düştü. "Ben bebek sevmiyorum." Dedi.

 

Gül Efnan'ın umrunda değildi bu. "Ama ben seviyorum." Diyerek açıkça dile getirdi. "O yüzden benimle oynayacaksın. Hadi." Diyerek bir kez daha çekiştirdi oğlumu.

 

Yusuf Eymen çöken omuzlarıyla başını salladı. "Tamam." Dedi sadece. Ardından ikisi önümüzde el ele salondan çıktılar.

 

Hemen arkasından kalkan Fatih ağabey "Bak bir de utanmadan el ele önümden geçip gidiyorlar." Dedi.

 

Ömer de ayaklandı peşinden. "Yalnız senin kız, benim oğlumu peşine takıyor."

 

Hansa ve ben ise arkalarından kahkaha attık. "Asıl çocuk olan bunlar." Dedi

 

Başımı salladım onaylamak adına. "Valla öyle."

 

Telefonu çalınca susmak zorunda kaldık. Açıp kulağına götürdü. "Efendim Zeyno'm."

 

Arayanın Zeynep olduğunu öğrenince başımı sallayıp önüme döndüm. Kahvemden son yudumu alıp önümdeki cam sehpaya bıraktım.

 

"Tamam canım, bekliyoruz." Telefonu kapatıp bana döndü. "Aslında Zeynep ve Mert'i de çağırmıştım sabah kahvaltıya ama çocukları biraz huzursuzluk çıkarmış." Dedi açıklama yaparak. "Gitmediyseniz gelelim diyordu."

 

"Ay gelsinler." Dedim mutlulukla. "Çok sevinirim."

 

"Valla seni bilmem de ben çok sevineceğim." Dedi keyifle. Hayırdır dercesine başımı salladım. "Canım şimdi Mert'in oğlu gelince Fatih'i izle sadece."

 

Ne demek istediğini onlar gelince anladım. Zeynep ve Mert abi, ikiz çocuklarıyla çok sürmeden gelmişlerdi. Bir kız ve bir erkek çocukları vardı. Alin ve Arda... ikisinin yeşil gözleri annesine benziyordu ama sarışın olmaları da babalarından aktarılmıştı. Onlara baktığımda tam bir aile görüyordum, fazla şekerlerdi.

 

Hansa'nın bahsettiği olay çok geçmeden de gerçekleşmişti. Arda da Gül Efnan ve Yusuf'a katılınca, Fatih ağabey daha fazla delirmişti. "Birdi iki oldular." diye homurdanıyordu.

 

Fatih ağabeyin Gül Efnan üzerine neden bu kadar düşkün olduğunu elbette biliyordum. Bir zamanlar tek başına yaşadıkları, kızını tek başına büyütme çabaları gözümün önündeydi. Zor zamanlar atlatmıştı. Bunun en büyük destekçisi ise bir tanecik kızıydı. Eğer o zamanlar ayaktaysa elbette kızı Gül Efnan sayesindeydi...

 

Biz kızlar ile bir tarafta oturuyorduk, erkekler ise bir tarafta. Konuşulan konular farklı olunca biz bize kaldık.

 

Zeynep, Mert ağabeyin eşiydi. Aynı zamanda da Hansa'nın Ankara'dan çok yakın arkadaşıydı. Hansa'nın başına gelen olaylar sonucunda o da annesiyle Mardin'e taşınmıştı.

 

Geçen zor zamanlar sonunda herkes eski haline dönünce uzun zamandır bekledikleri olmuştu. Mert ağabey ile Zeynep evlenmişlerdi. Ardından da hamile kalmıştı Zeynep. İkiz çocukları vardı şimdilerde.

 

Akşama kadar beraber geçirdik günü. Erkekler bir süre sonra Fatih ağabeyin çalışma odasına çıkınca biz kızlar hem çocuklarımızla uğraşmış hem de birbirimize olan özlemimizden konuşmuştuk bol bol.

 

 

 

 

 

 

 

**********

 

 

 

ERTESİ GÜN

 

 

 

"Hazır mısın yavrum?"

 

Aynadan son kez üzerime baktım. Elimle elbisemi son kez kontrol etmemle tamamdım. "Hazırım." Diye seslendim.

 

Bugün Raşit ağabeye söz takılacaktı. Ömer'i ve beni özellikle davet etmişti. Gitmemek ayıp olurdu ki Ömer de seve seve kabul etmişti zaten. Sonuçta uzun yıllardır yanında olan bir adamdı. Elbette bugün de yanında olmak isterdi haklı olarak.

 

Üzerime siyah renkte, diz altında biten ve üzerime tam oturan bir elbise vardı. Kollarım kapalıydı zira hava soğuk gibiydi ya da ben hasta olacak gibiydim. Ne olur ne olmaz diyerek kendimi garantiye alarak bu elbiseyi seçmiştim.

 

Saçlarımı hafif dalgalandırmış ve ensemde at kuyruğu şeklinde toplamıştım.

 

Çocuklar ise annemde olacağı için de bugün ayrı rahattım. O kalabalıkta, o anlarda çocuklar beni zorlardı elbette.

 

Odadan çıkmam ile kapıda Ömer ile karşılaştım. Çarpmamak adına bir adım geri attım. Ömer gözlerini usulca üzerimde gezdirdi. Yavaş ve ağır şekilde sanki vücudumu görebiliyormuş gibiydi bakışları.

 

Gözleri en son gözlerimde durunca geriye attığım bir adımla açılan mesafeyi kapattı. Bir eli belimde yer edindi kendine. Boşta kalan sağ eli usulca yanağıma ilerledi. "Karıcığım." Dedi en güzel tonu barındırdığı sesiyle.

 

"Kocacığım." Dedim cilveyle, ona sırnaşarak.

 

"Çok güzel olmuşsun. Yine." Dedi parlayan gözleriyle. "Her zamanki gibi."

 

"Eyvallah." Dedim gülümseyerek. Benim de bakışlarım onun üzerinde gezindi, bir kez daha. Giydiği siyah takımı ve içindeki beyaz gömleğiyle fazlaca iyi duruyordu. İç çektim gözlerine baktığımda. Bu halimi memnun bir ifadeyle izliyordu. Alt dudağını dişleri arasına almış ve bu bakışımdan ne kadar keyif aldığını açıkça gösteriyordu. "Sen de fena yakışıklı olmuşsun... yine."

 

"Karıma özel." Dedi yaklaşıp alnıma dudaklarını bastırırken. "Seni böyle görünce, seninle bir kez daha evlenmek geliyor içimden. Öyle seviyorum kızım seni!"

 

Sondaki yükselmesi beni güldürmüştü. "Bir kez değil hep evet diyeceğim ben de." Dedim. Sayamam ama her evetim onaydı, ona olacaktı.

 

"Bu adam yoluna ölmeyip de ne yapsın o zaman be güzelim?" Beni göğsüne çekti. Sıkı sıkı sardı tüm bedenimi.

 

Aynı şekilde karşılık aldı benden. Kollarım beline sarıldı. Kendimi ona yapışmış hissederken konuştum. "Üzerimdeki elbise kırışacak." Dedim. Normalde umursamazdım ama şu an bu elbise ile bir yere gidecektim sonuçta ve bir Hanım Ağa olarak üzerimin düzgün olması gerekiyordu.

 

Söylenmem ile istemese de geri çekilmek zorunda kaldı. "Şu an seni öpmesem çok ayıp olur." Dedi dudaklarıma bakarak.

 

Kaşlarım havalandı. "Yalnız makyajım bozulur." Dedim.

 

Onun da kaşları havalanmıştı. Eli hala belimdeyken beni kendine çekti. "Bence rujunun bozulması çok da önemli değildir." Boğukça konuşması, dudağıma çarpan sıcak nefesiyle aklımla oynuyordu resmen.

 

Öyle mi dercesine "Hıı." Dedim dudaklarına doğru mırıldanarak.

 

Başını salladı. Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında bir rota oluşturmuştu. "Tazelersin bence."

 

"Öyle mi dersin?"

 

"Kesinlikle öyle diyorum." Dedi. Eli belimi biraz daha sıkmıştı. "Şimdi izninle." Cümlesi biter bitmez dudaklarımız buluşmuştu. Günlerdir susuz kalmış gibi birbirine çekildi en güzel haliyle. Alt dudağım onun ilgi alanına girerken, üst dudağıyla ilgilenmek bana kalmıştı. Topuklarımı kaldırdım daha rahat bir pozisyon için. Bir elim ceketindeydi, diğer elim omzundan destek alıyordu. Ömer de bana yardımcı olmak için biraz eğilmişti ama yine de topuklarım kalkmıştı yetişmek adına.

 

Dudaklarımızın ahenkle dans etmesiyle gözlerim kapanmıştı, anın tadını sonuna kadar çıkarmak istercesine. Bütün zerremle onun sevgisini, dokunuşunu hissetmek istercesine ana bıraktım.

 

En son artık nefes almakta zorlanırken geri çektim kendimi. Ayaklarım yere değerken derin bir nefes aldım. "Doyamıyorum sana." Dedi nefes nefese kalmış, boğuklaşmış sesiyle.

 

Onaylamak adına başımı salladım. "Doyamıyorum."

 

Yüzüne baktım. Dudaklarımdaki pembe rujum çok komik duruyordu. Gülmemek adına dudaklarımı birbirine bastırdım. Ellerimi yanaklarına yerleştirdim. Baş parmağım ile dudaklarına yayılan ruju silmeye çalıştım. Ömer bu halime bir şey demedi. Halinden memnundu, elleri belimden asla ayrılmıyordu.

 

"Çok komik duruyorsun." Dedim gözlerine bakarak. "Ve rujum ellerim ile geçmiyor. Islak mendil şart."

 

Öyle mi dercesine kaşları havalandı. Belimdeki bir elini çekti. Yüzünde olan elimi tutup avuç içime öpücük bıraktı. "Karımın imzasına bayıldım." Dedi. Anlamayarak baktığımda avuç içimi bana gösterdi. Dudağındaki pembelik avuç içimde yer edinmişti. "Silmek istemezdim aslında... eğer gitmemiz gereken bir yer olmasaydı."

 

"Seve seve kabul ederdim kocacığım..." Dedim belimdeki elini tutup indirerek. "Ama mecburuz." Yaklaşıp dudaklarına minik bir öpücük daha bırakıp arkamı döndüm. Rujumu tazelemem konular vardı.

 

 

 

*****

 

 

 

Evden çıktığımızda Raşit ağabeyin Ömer'e söylediği eve hareket etti araba. Kız isteyip söz takacaktık ne de olsa. Kızın evine gidiyorduk ve tabi evini bilmiyorduk. Tek bildiğimiz kızın aynı mahallede oturduğuydu. Raşit ağabey de bu nedenle önden tarif etmişti.

 

Mahallelerine girdiğimizde bahsedilen evin önünde arabayı durdurduk. Arabadan inince Ömer'in yanına geçtim. Bu sırada eve yaklaşanları görünce beklemeye başladık.

 

Raşit ağabey ailesi ile bu tarafa geliyordu. Annesi, babası ve bir de erkek kardeşiyle beraber. Bildiğim bir tane de ablası vardı ama o evli olduğundan ötürü gelememişti.

 

"Ağam hoş geldiniz." Diyerek yanımızda bitti Raşit ağabey.

 

Ömer başını sallayıp tebessümle karşılık verdi. "Hoş bulduk Raşit."

 

Diğerleriyle de merhabalaşıp hep beraber eve doğru ilerledik. En önde Raşit ağabeyin anne ve babası, arkasında yoğun ısrarlarıyla Ömer ve ben, hemen arkamızda ise Raşit ağabey ve erkek kardeşi vardı.

 

Çalan kapı ile fazla bekletmeden açıldı. Kapıyı beyaz bir elbise içindeki kız açtı. Yüzündeki masumlukla karışık utanç duygusu kendisine tatlı bir hal katmıştı.

 

"Hoş geldiniz." Dedi. Sesinde heyecanın neden olduğu titreme vardı.

 

Büyükler önden geçerken hoş bulduk diyerek biz de arkalarından giderek çiftimizi arka da bıraktık.

 

Salon fazla kalabalık değildi. Boş olan yerler mevcuttu. Kendi istemem aklıma gelince az olması tabi gözüme çarpardı.

 

İçeridekiler ile de aynı hoş geldiniz, hoş bulduk faslı bitince rahat bir nefes alıp oturmuştuk.

 

Bizim oturmamızla arkamızdan gelen Raşit ağabeyin yüzünde güller açıyordu. Çok seviyordu, her haline yansıtıyordu.

 

Raşit ağabey de gelip yerine oturunca önce bir sessizlik oldu. Sonra Raşit ağabeyin babası "Nasılsınız inşallah." Diyerek sohbet açma girişiminde bulundu. Ki işe yaramıştı da. Böylece aileler de birbirini tanımaya çalışmış, akıllarındaki soruları, merak ettiklerini dile getirmişti.

 

Kısa süre sonra yapılıp bizlere servis edilen kahve ile susmak zorunda kalmıştık. Herkes gibi benim de meraklı gözlerim Raşit ağabeye kaydı. Sevdiği kadın kahveye baharat koyup onu denemiş miydi, yoksa ballı kahveyi mi yapmıştı.

 

Raşit ağabey kahveden bir yudum alıp yavaşça yutkundu. Gözleri sevdiği kadına kaydı. Tebessüm etti genişçe. Bu hareketi herkesi tebessüme sürüklemişti.

 

İçilen kahvelerle berber Raşit ağabeyin babası Hüseyin Bey söze girdi. "Efendim." Dedi boğazını temizleme hissiyatı duyarak. Yerinde dikleşti. "Sebebi ziyaretimiz belli." Duraksayıp kızın babası ile göz göze geldi. "Allah'ın emri peygamberin kavliyle, kızınız Sevde'yi oğlum Raşit'e istiyoruz."

 

Sevde ve Raşit ağabey gözlerini ayırmadan verecekleri cevabı bekliyordu. Heyecanlarına ortaktık bu salonda.

 

Neyseki Sevde'nin babası uzatmadı. Kızına son kez bakıp Hüseyin Beye döndü. "Hayırlısı olsun Hüseyin, verdik gitti."

 

Salonda kopan alkışlarla beraber derin nefesler de alınmıştı. Tabi en çok Sevde ve Raşit ağabey için geçerliydi bu durum.

 

Herkes ayaklandı. Taze çift ortaya alındı. Gelinin babası önünde durdu. Yüzükler takılacaktı.

 

İlk başta Ömer'e ısrar ettiler kesmek için. Ömer de seve seve kabul etti. Raşit'i fazla seviyordu biliyordum. Bunu yapmak da hoşuna giderdi.

 

Ömer Raşit ağabeyin yüzüğünü taktı. Ardından "Müstakbel eşinin yüzüğünü sen tak." Diyerek Sevde için olan yüzüğü Raşit ağabeye uzattı.

 

Raşit ağabey başını salladı. Ağasının elinden yüzüğü aldı. Sevdiği kadına döndü hafifçe. Elini açtı. Sevde sağ elini, Raşit ağabeyin avucuna bıraktı. İkisinin heyecanı dışa vurmuştu. Elleri titriyordu görünür şekilde.

 

Raşit ağabey usulca sevdiği kadının parmağına yüzüğü taktı. Ardından tekrar önüne döndü. Ömer makası tuttu. "Allah bir ömür boyu mutlu etsin inşallah." Diyerek makası kırmızı kurdeleye vurdu.

 

 

 

 

 

 

**********

 

 

 

 

 

 

Yıllar hızla akıp gidiyordu. Ve geçen yılların bizden aldıkları gibi, verdikleri de oluyordu.

 

Eren ve Asuman...

 

Yıllar onlara, evliliklerine, hayatlarına da vermişti bir mucize... Bir bebek müjdesi.

 

Şimdilerde Asuman yedi aylık hamileydi. Tabi hayat onlara bebek mucizesi vermişti ama aynı zamanda çok ağrılı bir dönem ile.

 

Fazla zorlandığı aylardı Asuman'ın.

 

Hem değişen hormonları, hem hamileliğinin zor geçmesi kendisine sıkıntılı anlar yaşatıyordu. Çoğu zaman oturduğu yerden kalkmak, birkaç adım atmak ve hatta yatmak bile zorluyordu kendisini.

 

Eren de karısının bu zorluğuna dayanamıyordu tabi. Aynı acıyı aynı duyguları yaşıyor gibiydi. Elbette karısı kadar iyi anlayamazdı ama empati kurmaya çalışıyordu, çektiği zorluklar konusunda.

 

"Sırtındaki yastık iyi mi güzelim? Rahat mısın?"

 

Eren'in gözlerinin içine bakarak sorduğu soru karşısında hafifçe tebessüm etti. Başını sallayıp "İyiyim böyle." Dedi. Biraz önce, hep olduğu gibi ağrıları oluşmuştu. Yemek yemiş ve masadan kalkarken hissettiği acı ile Eren panikleyip onu koltuğa oturtmuştu.

 

Eren koltuğa oturup karısının ellerini avuç içine aldı. "İçim hiç rahat değil böyle." Dedi. Ağzından verdiği dertli nefes de buna işaretti. "Sen böyle acı çekince ne yapacağım inan bilmiyorum?"

 

Asuman sağ elini çekip Eren'in yüzüne koydu. Baş parmağı hafifçe hareket ederken "Üzülme yakışıklı." Dedi. "Yapacağını, elinden gelen her şeyin fazlasını yapıyorsun zaten." Derin bir nefes alıp verdi. "Hem yanımda olman, seni hissetmem bile bana iyi geliyor, inan."

 

Eren Asuman'ı dinlerken, başını yüzündeki ele yasladı biraz daha. "Öyle diyorsun da güzelim. Söylemekle bitmiyor." Avuç içine dudaklarını bastırıp tuttu yüzündeki eli. "Benim bu kalbim rahat etmiyor."

 

Asuman'ın elini kendi göğsüne yerleştirdi. Asuman avuç içinde atan kalbin ritminin her birini hissetti. "Kalbinin rahat etmesi için ne yapmam gerekiyor kocacığım?" Dedi tebessümle. "Çünkü senin kalbin rahat etmediğinde ben daha fazla üzülüyorum." Bakışları gözlerindeydi, Asuman başını sağ omzuna yatırıp devam etti. "Benden söylemesi."

 

Minik bir gülme geldi Eren'den. "Tamam tamam. Gel buraya bakayım." Biraz daha yaklaşıp başını göğsüne yasladı genç adam. "En azından karıma belli etmem diye düşünüyorum."

 

"E buna hayır diyemeyeceğim valla. Üzülmek istemiyorum."

 

Eren sevdiğinin başına bir öpücük bıraktı. "Üzülmeni isteyen de yok."

 

İkisi biraz daha öyle kaldıktan sonra Eren kalkıp sofrayı toplamıştı önce. Sonrasındaysa bulaşıkları yıkamıştı. İşi bittiğinde Asuman için meyve suyu alıp tekrar salona dönmüştü.

 

Gördüğü manzara ise onu kapının girişinde durdurmuştu. Zira karşısındaki koltukta karısı uyuya kalmıştı. Aldığı huzurlu nefesler ise uykusunun derinliğini gösteriyordu.

 

Eren eşine kıyamadı. Sessizce girdi salona. Elindeki meyve suyu dolu bardağı yavşça masaya bıraktı. Karısı ağrılarından dolayı uzun uzun, rahat uyku uyuyamıyordu çoğu zaman. Şu an da böyle uyuduğunu görmek kendisini de mutlu etmişti.

 

Karısının üzerine ince bir battaniye örtmüş ve hemen karşısında olan tekli koltuğa oturarak Asuman'ı uzun uzun seyre dalmıştı.

 

Kendisi evde yokken çoğu zaman annesi geliyordu. Bazen Fulya yengesi, bazen Rojda. Tek bırakmıyorlardı onları. Ellerinden gelen desteği sonuna kadar gösteriyorlardı.

 

3 yıl. Tam üç yıldır evlilerdi. Bu dönemde yeri geldi kavgaları yeri geldi kırgınlıkları olmuştu. Ama çoğu zamanda mutlulukları ev sahipliği yapmıştı yuvalarına.

 

Karısını çok seviyordu. İçine ilk düşen duygular yılların verdiği yoğunlukla artmıştı. Gözünden sakınır haldeydi. Şimdiyse o gözünden skındığı kadın hamileydi. Kendisinden bir parçayı taşıyordu içinde. Tabi bu hamilelik biraz zor geçiyordu Asuman için. Her ne kadar acıyı çeken Asuman olsa da Eren de aynı acıları yaşıyordu onunla.

 

İzledi öylece karısını. Onu izledikçe aklında düşünceler edindi kendine. Ne düşündüğünü de bilmiyordu aslında. Karısına dalıp gitmişti. Kendine geldiğinde ise saat gece yarısını geçmişti. Asuman'ın daha fazla koltukta yatmasını istemeyerek onu alıp yatağına koydu. Üzerine ince yatak örtüsünü örterek kendisi de yanına yerleşmişti.

 

 

 

 

************

 

 

 

Bölüm sonundan herkese selam ✋

 

Nasıl buldunuz bölümü? Yorumları şöyle alalım 👉

 

Bir kez daha söylemek istiyorum ki sonraki bölüm final🥲

 

Olaylar hızlı, eksik anlatıldı demeyin yani. Eksik kalmasın diye elimden geldiğince toparlıyorum ki kurguda yarım bir şey kalmasın. İçinizde okumak istediğiniz sahneler kalmasın, okuyun istiyorum🫶

 

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🥹🤍

Bölüm : 13.12.2024 16:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...