57. Bölüm

54• FİNAL

Derya
dreamdey

Helloooooo

 

Herkese son kez🤧 yeni bölümden selam

 

Final bölümümüz 🥺 duygusalız yani bacım.

 

Neyse konuşmayı bölüm sonuna saklayacağım

 

Son kez oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim🫶

 

Ve son kez keyifli okumalar diliyorum🤍

 

Bölüm Şarkımız- Mardin'li Güzel Yarim • Bir Zamanlar Deli Gönlüm

 

 

 

 

 

 

 

 

 

***********

 

 

 

 

 

 

Yaşadığımız her şeyin bir sonu mutlaka vardır. Bu, gözden kaçırdığımız bir gerçektir çoğu zaman. Önemli olan ise o sonları güzel bitirebilmektir. O sona gelene kadar çoğu zaman biriktirdiğimiz anıların özel olmasıdır.

 

Yıllar geçti ve biz bir çok anı, bir çok güzellik biriktirdik hayatımız boyunca.

 

Her zaman, hep derim, zira bu bir gerçektir; bu güzellikleri bize yaşatan, yaşamamızı sağlayan bir adam vardı... Ömer.

 

Her ne kadar o, bunların sebebi olarak beni görse de açık ve belli olan bu gerçeği arka plana atamazdım.

 

Şükür sebebimizdi, her anlamda.

 

Bana iyi bir eş, çocuklarımıza çok güzel bir babaydı.

 

Hikayemizin başından, şimdiye kadarki zamanda yaşadıklarım gözümün önüne geldikçe dudaklarımda kıvrılmalar meydana geliyordu. Her bir anımız, her bir günümüz öyle dolu dolu geçmişti ki dönüp baktıkça ne kadar çok şey yaşamışız diye düşünüyordum.

 

En özeli de tabii ki ilklerim olan adamın da ilkleri olmaktı.

 

Şimdi ilklerimin adamıyla ailecek son hazırlıklarımızı görüyorduk evden çıkmadan önce. Zira Raşit ağabeyin nişan günüydü bugün. İstemenin üzerinden birkaç hafta geçmişti. Aileler çok ara girilmemesi için büyük bir nişan yapıp çevrelerine duyurmak istemişlerdi. Tabi biz de bu nişanın baş konuklarından oluyorduk.

 

Ömer, sağ kolunu hiçbir şekilde yalnız bırakmamaya niyetliydi gibi ve hakkıydı da.

 

"Bakayım hele aslanıma?" Sorusu ile düşüncelerimden sıyrılıp bakışlarım oğluma ve babasına döndü. Ömer, altına giydiği siyah takımın pantolonu ve çıplak üzeriyle oğlunu giydiriyordu. Kendisine benzetmekte kararlı gibiydi zira oğlumuzun da aynı Ömer gibi üzerinde siyah bir takım vardı. İçindeki siyah tişörtüyle beraber aynı babası gibi, çok yakışıklı duruyordu.

 

Ömer'in sorusuyla Yusuf Eymen hemen poz kesip kendisini babasına gösterdi. "Yakışıklı olmuşum değil mi baba?" Üzerindeki ceketi düzeltip ellerini pantolonunun cebine koydu. Boncuk gibi bakan siyah gözleriyle, benim gözümde çok tatlı bir yer kaplamıştı.

 

Ömer oğlunun kestiği poz karşısında keyifle dişledi dudağını. Başını salladı. "Çok yakışıklı olmuşsun oğlum." Dedi eğilip Yusuf'un saçlarını eliyle sağa doğru tararken. Geri çekildi ardından. "Valla çok yakışıklı olmuş paşam. Aynı babası."

 

Bunu duymak Yusuf'a yetti. Gülümsedi genişçe. Zira kendisi babasını rol model olarak gördüğü için babasının bu söylediğini iltifat olarak kabul etmiş, keyiflenmişti.

 

Ömer son kez oğluna göz kırpıp yan döndü, böylece yüz yüze geldik. Göz kenarlarında oluşan çizgiler, yüzündeki memnun gülümseme, bu anın onun için ne kadar güzel olduğunu yeterince açıklıyordu.

 

"Güzel karım benim." Dedi sesindeki o nahif tonla.

 

Yüzümdeki tebessüm artarken "Yakışıklı kocacığım?" Dedim sorarcasına.

 

Elini uzattı kalkmamı istercesine. Ayak uydurdum ona. Sol elimi, havada benim için bekleyen elinin içine bıraktım. Tenindeki sıcaklık beni karşılarken ayağa kalktım. Elimi bırakmadan, diğer boştaki eliyle belimi sardı. Mutluluktan kısılan gözleri bile, bana bakarken oluşan parıltıları saklamaya yetmiyordu.

 

Sağ elimi göğsüne koydum. Ufak hareketlerle gezdim çıplaklığında. "Böyle yaparsan geç kalırız bence." Söylediğimin aksi olarak parmaklarım çıplak teninde gezintiye çıkmıştı.

 

Fazla uzatmadı. Göğsünde gezen elimi tuttu. Göğsünden ayırıp parmak uçlarıma, avuç içlerime buseler kondurdu.

 

"Anne." Gelen ses ile duygulu anlarımız kesintiye uğradı. Ömer benden ayrılmadan, belimdeki eli sabit durarak yanımda durdu. Güneş'in sesiyle ona döndük.

 

Üzerindeki pembe elbiseyle pamuk şekerden farksız duruyordu. Elinde iki tane minik çanta ile kaşları çatılmış şekilde bize bakıyordu.

 

"Efendim kızım?" Dedim.

 

"Anne tanta." Dedi dönmeyen diliyle. "Hanyiti oytun?"

 

Elindeki çantalara baktım. Bir tane beyaz, bir tanesi de pembeydi. Onu bekletmemek adına üzerindeki pembe elbiseyle uyumlu olan çantayı işaret ettim. "Bence pembe olsun bebeğim."

 

Güneş başını salladı usulca. Beyaz çantayı odamızdaki koltuğa bırakırken pembe çantayla gardırobun boydan olan aynasının önüne geçti minik adımlarıyla. Pembe çantayı koluna takıp kendisini inceledi aynadan. En son karar vermiş olacak ki tekrar bize döndü.

 

"Oydu." Dedi yüzündeki memnuniyet barındıran ifadeyle. "Çok tüyey oytum."

 

Adımları pıtı pıtı yanımıza yaklaştı. Ellerini uzattı kucağımıza almamız için. Ömer kızını çok bekletmedi, eğilip kucağına aldı Güneş'i. Ömer'in bir eli kızındayken bir eli belimde yerini koruyordu.

 

"Prenses gibi olmuş kızım." Dedi Ömer kızına hayranca bakarken. Yaklaşıp Güneş'in yanaklarına öpücükler kondurdu.

 

Kızımız bu halinden oldukça memnundu. Babasının öpücükleri karşısında huylanıp hareketlenerek babasına yanaşıyordu. "Ya baba." Demeyi de ihmal etmiyordu.

 

"Babasının Güneş'i." Diye cevapladı Ömer kızının bu hali karşısında.

 

Güneş "Babam, babam." Diyerek biraz daha sırnaştı babasına.

 

"Ben elbisemi giyeceğim madem hepiniz hazırsınız." Ömer'in belimdeki elini tutup ayırdım bulunduğu yerden. Çocukların üzerini giymesini beklemiştim hazırlanmak için, elbiseyle rahat hareket etmem imkansızdı.

 

Ömer'in bakışları bana döndü böylece. Tek kaşı havalandı yavaşça "Ben henüz hazır değilim."

 

Tebessüm ettim "Altı üstü bir gömlek giyeceksin kocacığım. Abartma istersen."

 

Tebessümüme eşlik etti. Öyle mi dercesine her iki kaşını da kaldırdı. "Ben, sen yardım edersin diye düşündüm."

 

Bana böyle istekle bakması kendimi gülmemek için sıkmama neden oluyordu. Yanaklarımın içini ısırıp tepkisiz kaldım biraz. Ardından boğazımı temizleyip. "Madem öyle diyorsun, ben giyindikten sonra hallederiz." Dedim.

 

"Bekliyorum." Diyerek göz kırptı ve Güneş ile beraber Yusuf'un yanına ilerledi. Böylece ben de arkamı dönüp banyoya geçtim önce.

 

Uzun olan saçlarımı önce ensemde güzelce toplayıp at kuyruğu şekline getirdim. Ardından makyaja geçtim. Ne çok aşırıya kaçan ne de çok doğal olan, ortalama bir makyaj yaptım.

 

Banyodan çıktığımda kimseyi göremedim. Ömer çocuklarla olduğu için endişelenmedim . Dolaba ilerleyip nişan için giyeceğim elbiseyi alıp yatağın üzerine bıraktım. Üzerimdekileri çıkarıp elbiseyi giydim.

 

Bordu renginde, üst kısmı vücudumu tam saran, ayak bileklerime kadar uzanan bir elbiseydi. Alt kısmı hafif kloştu. Kalın askıları vardı elbisenin. Belimin bir kısmı ve göğsümün belli bir noktasına kadar bir dekolte vardı. Fazla aşırı değildi ama Ömer ne düşünürdü bilemem.

 

Aynadan elbisenin vücudumu nasıl sardığını izledim. Ellerim elbisede gezindi. Beğeniyle süzdüm kendimi. Fazla beğenmiştim, üzerimde görünce ise hayran olmuştum. Aynadaki bakışlarımı çekip arkamı döndüm.

 

Makyaj masamın önüne geçtim. Sandalyeye oturup ikinci çekmeceyi açtım. İçerisinde bir çok altın takım vardı. Ki bazılarını da Ömer'e vermiştim, evdeki kasada korunuyordu.

 

Elime aldığım, ihtişamlı hasır altın kolyeyi boynuma taktım. Ardından sağ elime altı tane bilezik, sol elime de bir kelepçe bilezik ve altın bir saat taktım. Parmağımda bulunan yüzüklerimle ben buradayım diye bağırıyordum ama yapacak bir şey de yoktu. Altın takmak zorunlu bir eylemdi böyle yerlerde ki hiç de rahatsız olduğum bir durum değildi. Seviyordum altın takmayı.

 

İşim bitince son kez kendimi kontrol edip ayağa kalktım. Ardından kapıya doğru yürüdüm. Kapı kolunu tutup indirmemle aynı anda Ömer ile yüz yüze gelmem bir oldu. Bir adım gerileyip içeri girmesini sağladım.

 

Arkasında kimseyi göremeyince bakışlarım ona döndü tekrar. "Çocuklar nerede?"

 

"Salonda." Dedi, öylesine demişti bunu. Çünkü kendisi çekinmeden beni süzüyordu. Omzumu kapıya yasladım ve onun bana bakmasını bekledim.

 

Gözlerimiz en son buluşunca bana hayranlık dolu olan bakışlarını gördüm. Gülümsedim bakışları karşısında. "Ne oldu?"

 

Cevap vermedi. Yanıma yaklaştı. Sağ elimi tutup yaslandığım yerden ayrılmamı sağladı. Ayak uydurdum ona. Yaslandığım yerden ayrıldım.

 

Daha ona yaklaşmadan benim kendi etrafımda dönmemi sağladı. Buna da ayak uydurdum ama bu sefer seslice güldüm. "Ne yapıyorsun?" Dedim eğlenirken bu halimden. Kloş olan eteğim de açılıyordu böyle yaptıkça.

 

Bir kez daha döndüğümde durdum ve durmam ile elleri belimde yer edinmişti. "Karıcığım." Dedi yüzümün her bir yerinde gözlerini gezdirirken. "Çok güzel olmuşsun." Gözleri, gözlerime çıktı. En derinime dokunmuştu. Başını sağa sola salladı. "Başıma bela güzelliğinle ne yapacağım?"

 

Keyifli halimden hiçbir şey eksilmezken gülmüştüm bir kez daha. Başım önüme düşmüştü. Engel oldu buna. Sağ eli belimden çekildi ve çenemi tutarak yüzümü kaldırdı.

 

"Gülüşün benim dünyam, ve dünyamı elimden alma." Dedi erimem için. "Gül, gülerken bana bak. Bak ki ne kadar şanslı bir adam olduğumu hatırlat bana."

 

"Ömer." Dedim hayranlıkla. Sesimin tonu, söylediklerine karşı ne kadar eridiğimi yeterince belli ediyordu. "Gülüşüm en çok sana." Durup gözlerine baktım. Yaklaşıp çenesinde bulunan derin gamzeye bastırdım dudaklarımı. "Tek sana böyle özel olacak."

 

"Özelimsin. En kuytum, en değerlimsin." Dedi. Ve yaklaşıp beni sıkı sıkıya sardı. Başım göğsündeyken memnuniyetle karşılık verdim. Kollarım sıkı sıkıya belini sardı. Gözlerimi çıplak teninde gezdirdim. Ellerim ise hissettiği çıplaklıkla keyiflenmiş gibi okşuyordu parmaklarının altında hissettiği teni.

 

Ömer engel olmadı ama uzatmadı da. "Yavrum rahat dur." Dedi geri çekilirken. Ellerimi çekmedim sırtından. Rahat durmamakta kararlıydım.

 

Kaşlarımı hayır dercesine kaldırdım. "Hep sen mi rahat durmayacaksın." Dedim yaklaşıp dudaklarına ufak bir öpücük bırakırken. "Bir kez de ben durmayayım." Omuzlarımı bana ne dercesine hareket ettirdim.

 

Kaşları havalandı. "Demek öyle güzelim?" Gözlerimi evet anlamında yumup geri açtım. Üzerime eğildi. Sıcak nefesini yüzüme verirken dudaklarımın içini ısırdım.

 

Onu bu kadar etkilemem hoşuna gidiyordu.

 

Beni bu kadar etkilemesi hoşuma gidiyordu.

 

Nefesi yüzüme vururken konuşmaya devam etti. "O zaman bunu eve geçtiğimizde uzun uzun konuşalım lütfen." Tek kaşımı öyle mi dercesine oynattım. Kafasını hafifçe yana eğip öyle olduğunu söyledi. "Ve mümkünse sabaha kadar."

 

İsteği karşısında dudaklarım kıvrıldı. Sırtındaki elimin tırnaklarını ona sürterek öne doğru kaydırdım. Bu hareketim onu fazlaca etkilemişti. "Rojda!" Dedi uyarıcı tonda. Gözlerini kapatıp derince yutkundu.

 

"Ne?" Dedim oldukça salağa yatarken, masum bir sesle.

 

Gözlerini açıp bana baktı. Bakışları ciddi misin diye sorguluyordu gözlerimi. Cevap vermedim, hâlâ sırıtırken vücudundaki elimi tekrar hareket ettirdim. Önde, karnındaki kaslarında gezdirdim tırnaklarımı.

 

Daha fazla dayanamayıp iki elimi bir elinin içine hapsetti. Gözleri iyi bakmıyordu, ya da iyi bakıyordu... Evden çıkmasaydık.

 

"Yavrum benden beter bir hale dönüştün sen." Dedi inanamaz harelerle.

 

Sırıttım. "Kocam sağ olsun." Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Şimdi izin verirsen nişana geç kalmadan çıkalım evden." Gözlerimle tuttuğu ellerimi işaret ettim.

 

"Ah Rojda.. Ah." Dedi ve kaldırmış olduğum kafamı ensemden tutarak biraz daha kendine çekti. Bu hareketiyle iki adım atmak zorunda kalıp iyice dibine girmiş bulundum. Dudaklarıma uzanıp öpücükler bırakıp öylece geri çekildi.

 

"Önce beni giydirmen gerekiyor." Dedi ve bir elimi bırakırken diğer elimi avuç içinde tutmaya devam etti. Dolabın önüne ilerledik. Aynalı kısımda durduk. Bakışlarım aynaya, bize kaydı. Yan yana duruşumuza. Ona aynadan bakarken bana baktığını fark ettim.

 

İşaret etti bu halimizi. "Ne kadar yakıştığımıza dön bir bak."

 

Baktım, bakıyordum da. Onun uzun boyu, benim yanında olan, çok kısa değildim ama, onun yanındayken kısa olan boyuma.

 

Buna rağmen o kadar uyumlu duruyorduk ki... Yan yana durmamız bile beni fazlaca mutlu ediyordu.

 

Aynada gözlerimiz kesişince eğilip saçlarımı dudaklarıyla sevdi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti içine. Açtı gözlerini, ardından tekrar saçlarıma dudaklarını bastırıp geri çekildi. Her bir hareketini gözlerimi ayırmadan izledim.

 

"Kokun, benim hayatım." Dedi aynadan birleştirdiğimiz gözlerime bakarken. "Evim, yuvam, her bir ânım." Başıma bir öpücük daha bıraktı.

 

Başımı hafifçe çevirip çıplak olan göğsüne dudaklarımı değdirdim. Elim göğsünde yer edindi. Tenimin altında hissettiğim kalp ritmi beni oldukça memnun ediyordu.

 

"Kalbin, benim." Dedim gözlerine bakarak. "Her şeyim."

 

"Her şeyimsin." Dedi beni tekrarlayarak.

 

Geri çekilip dolaptan onun için siyah bir gömlek çıkardım. En çok siyah giyiyordu. Onun için tuttuğumda beklemeden kollarını geçirdi. Gömleği giyince önünde durarak düğmelerini kapatmaya başladım. O da bu sırada elini, belime yerleştirmiş şekilde bana üstten bakıyordu.

 

Tüm düğmeleri kapatınca "Tamamdır." Dedim kafamı kaldırıp gözlerine bakarak.

 

Ellerimi kaldırıp saçlarında gezdirdim. Sağa doğu taradım parmaklarımla. Saçlarının yumuşaklığını hissetmek bana iyi geliyordu. Yüzümdeki sırıtma da bundandı.

 

"Teşekkür ediyorum karıcığım." Dedi yaklaşıp alnıma dudaklarını değdirerek. "Hadi gidelim." Elimi tutmasıyla odadan çıkmıştık.

 

Salona indiğimizde Güneş ve Yusuf'u yan yana otururken buldum. Televizyondan gelen ses ile o tarafa baktığımda, çizgi film oynadığını gördüm.

 

Ömer baş başa daha fazla durmak adına çocuklara çizgifilm açmıştı.

 

Güldüm bu olaya, bir şey demedim ama. Çocukların yanına yaklaştığımda. "Bebeklerim." Dedim. İkisinin de televizyondaki bakışları bana döndü. "Hadi gidiyoruz artık."

 

Güneş koltuktan inip önümde durdu. Elimi tutup kendine çekti. "Anne." Dedi koluma bakmaya devam ederek. Altın bileziklerimi tutup baktı. "Ben te istiyum."

 

Gülerek önünde eğildim. "Olmaz annecim bunlar."

 

Kollarını bana ne dercesine oynattı. "Çoy tütelley istiyom."

 

"Babası alır prensesine" diyerek Güneş'i kucakladı Ömer. "Demi kızım?"

 

Güneş başını salladı memnunca. Ardından küçük bi kıkırtı döküldü dudaklarından. "Büsüyü isityom." Diyerek kollarını gösterdi babasına.

 

Ömer Güneş'in saçlarını öperek. "Kızım istesin yeter." Dedi.

 

"Hadi annecim gel." Diyerek Yusuf Eymen'in elini tuttum.

 

Önce salondan, ardından konaktan çıkarak arabadaki yerlerimizi aldık.

 

 

 

 

 

🌼

 

 

 

 

 

Yol Raşit ağabeylerin nişan yapacakları yerin önüne gelene kadar sessiz geçti. Mahalle arasında, sokakta gerçekleşiyordu nişan. Yaklaşmamızla ortaya çıkan arabaların fazlalığı, yer yer koyulan beyaz sandalyeler ile bir kutlama yapılacağını habercisiydi görüntü.

 

Arabamız durdu. Ömer ilk inen oldu. Onun inmesiyle Raşit ağabey yanımızda almıştı soluğu. Arka kapıyı açıp, elbiseme dikkat ederek indim. Yusuf çoktan dışarı çıkıp babasının yanında yerini alırken Güneş'i arabadan çıkartıp yere inmesini sağladım. Ömer göz ucuyla bize bakıp yanına çekti bizi.

 

Raşit ağabeyin bizi görmesiyle "Hoş geldiniz Hanım Ağam." Demesi bir oldu.

 

Başımı salladım tebessümle. "Hoş bulduk Raşit ağabey." Dedim. "Hayırlı olsun tekrar."

 

Raşit ağabey gülümsemesi genişlerken başını salladı. "Eyvallah Hanım Ağam."

 

"Hadi Raşit gidelim, ayakta kaldık ortada."

 

Raşit ağabey başını salladı. "Buyur ağam." Dedi elini uzatırken. "Yeriniz hazırdır sizin." Güneş'i Ömer kucağına aldı. Yusuf'un elini tutmam ile Ömer sahiplenircesine elini uzatıp, elimi tuttu. Beraber Raşit ağabeyin peşinden ilerliyorduk.

 

Bize gösterdiği yere oturmamız ile birkaç adam gelmiş ve Ömer'le bana selam verip çok durmadan yanımızdan ayrılmışlardı. Bir süre oturup gelen gidene bakmıştım. Ömer de duruşundan taviz vermeden sert bakışlarını kuşanıp etrafa bakınıyordu. Lakin Raşit ağabeyin heyecanına bakarken ki bakışları görülmeye değerdi.

 

Eğer baktığı kişi Raşit ağabey olmasaydı kıskanırdım o bakışları.

 

Etraf iyice kalabalıklaşmış, gökyüzü maviye boyanmıştı. O anlarda Raşit ağabey ve kolunda sevdiği kadın Sevde ile beraber kalabalıktan geçip onlar için ayrılan yere geçtiler.

 

Onlara bakarken gözlerim ışıl ışıldı. İkisinin o mahcupla karışık aşk dolu bakışları, birbirlerine olan sevgilerinin yansımaları içimde bir yere dokunuyordu sanki.

 

Onların yerlerine geçip oturmasıyla bir süre bekleyip yanlarına gittik. Beyaz örtü serilmiş diktörtgen masanın arkasında bulnan çifte selam vererek başladık. "Raşit." Dedi Ömer.

 

Raşit ağabey Ömer'in sesiyle bakışlarını yanındaki kadından çekerek bize doğru bakmıştı. Ağasını görünce tabi oturduğu yerden anında ayaklanmıştı.

 

"Ağam." Demişti hemen Raşit ağabey. Sevde de ayaklanmıştı. Bize gülümseyen bir yüz ile bakıyordu.

 

"Hayırlı olsun tekrar Raşit." Diyerek Ömer, Raşit ağabeyin omzuna elini koyarak dostça sıktı. "Mutlu olmayı hak ediyorsun."

 

Raşit ağabey başını salladı gülümseyerek. "Eyvallah ağam." Dedi. "İyi ki geldin valla."

 

Ömer tebessümle "Tabi gelecektim oğlum. Bırakır mıyım seni yalnız?" Diye sordu

 

"Ağam yoğun oluyorsunuz bazen, gelmezsiniz diye aklımdan geçti."

 

Ömer anladım diyerek başını salladı. "Bugüne kadar hep yanımdaydın. Her anımda, her günümde. Nişanına gelmezsem ayıp etmiş olurdum." Dedi Ömer. "Yerin bende ayrı oğlum. Tabi geleceğim."

 

Raşit ağabeyin dudağındaki kıvrılmayı gördüm. "Eyvallah ağam. Sen de benim için çok değerlisin."

 

Sevde'ye baktığımda onnların bu konuşmalarını şaşkınlıkla dinlediğini gördüm. Gülümsedim bu haline ve yanına yaklaştım. "Gözümüzün önünde cilveleşiyorlar değil mi?"

 

Sesimle irkilerek bana döndü. Yüzündeki şaşkınlığı gönderip hafifçe tebessüm etti. "Öyle duruyor Hanım Ağam."

 

Bana hanım ağam diye hitap etmesine bir şey demedim. Çünkü biliyordum ki inat edip başka bir şey demezdi. "Bu hallerine alış." Dedim Ömer ve Raşit ağabeye bakarak. "Aralarındaki bağ çok derin, çok kuvvetli." Bakışlarım tekrar Sevde'ye döndü. "Yani böyle konuşmalarına çok da şaşırma. Onların normal hali bu."

 

Kaşları havalanmıştı söylediklerimle. "Raşit'in Ömer Ağa'ya bağlı olduğunu biliyordum ama ilk defa bu hallerine şahit oluyorum." Dedi. Sesinde şaşkınlığın tonları mevcuttu.

 

Küçük bir kıkırtı döküldü dudaklarımdan. "Ben de ilk onları böyle konuşurken gördüğümde şaşırmıştım. Başkası olsa kıskanırdım kesinlikle."

 

Sevde de benim gibi gülmüştü. "Valla ben de kıskanırdım."

 

Ömer'in ve Raşit ağabeyin gözleri bize döndü. Sevde'ye tekrar hayırlı olsun diyerek Ömer'in yanına gittim. Ellerinde çocuklarımız ile bana bakıyordu meraklı gözlerle. Yanına yaklaşmamla "Ne konuşuyordunuz öyle gülerek?" Diye sordu.

 

Güneş'i kucağıma alarak "Senin ve Raşit ağabeyin arasındaki ilişki." Dedim daha ne olsun dercesine.

 

"Ne olmuş aramızdaki ilişkiye?"

 

Gülerek ilerledim. "Bir de ilişkimiz diyorsun ya."

 

Anlamadı ve sorguladı. "Anlamıyorum yavrum."

 

"Siz böyle konuşunca çok tuhaf oluyor." Duraksadım ve "Yani Raşit ağabeyle konuşmayıp, başkasıyla bu şekilde konuşsaydın kıskanırdım." Diyerek açıklama yaptım.

 

Anladığıyla kaşları öyle mi dercesine havalanmıştı. "Bir tek bu mesafeyi Raşit'e tanıyorum merak etme. Kıskanacak bir durum yok yani." Dedi göz kırparak.

 

"Bunu söylediğin iyi oldu." Dedim. "İçimi rahatlattın kocacığım, artık kıskanmam."

 

"Her şey karım için." Dedi.

 

Yerimize tekrar geçmemizle nişan daha da bir yükselmişti. Halaylar coşmuştu tabi. Çocuk sahibi olduğum için kalkıp gidemedim. Ama Ömer gitmişti. Hatta Raşit ağabeyle en son başı çekiyorlardı bir ara.

 

Güneş ile oyalandım çoğu zamanımda. Kızım ilk defa böyle bir ortama giriyordu ve heyecanlıydı. Yerinde duramıyordu. Sürekli hareket etmek istiyor ve hiçbir şeyi kaçırmak istemiyordu.

 

Biraz olsun durunca yerime geçip oturdum. Güneş'i de yanımdaki boş sandalyeye bıraktım. "Biraz otur Güneş kızım." Dedim durması için. Gözlerine baktım cevabı için.

 

Başını salladı. "Tamam annecim." Dedi ve elindeki biberonu ağzına götürdü. Acıkmıştı, yoksa oturmayacağına emindim.

 

Önüme döndüğümde Ömer'in de bu tarafa geldiğini gördüm. Gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı. Yorulmuş ve hafif de terlemişti.

 

Fazla etkleyici görünüyordu gözüme.

 

Tabi bana görünüyorsa herkese de görünüyordu. Aklıma gelen sahneler ile kaşlarımı çattım. Ömer tam önümde durunca bu halime anlam verememiş olacak ki o da kaşlarını çattı.

 

Güneş'i kucağına alıp yanıma bıraktı kendini. Bana bakıyordu, ben de çatık kaşlarım ile ona, daha doğrusu açık olan boynuna.

 

Dayanamamıştı. Biraz bana yaklaştı duymam adına. Malum yüksek halay müziği vardı etrafta. "Yavrum?" Dedi sorarcasına. "Ne oldu? Bir sorun mu var?" Başımı salladım sorun olduğuna dair. Bu hareketim iyice kaşlarının çatılmasına neden oldu. Yerinde dikleşti. Avını bekleyen avcı konumuna geçti. "Kim bir şey yaptı? Kimin ters hareketi oldu?"

 

"Senin!" Dedim dan diye.

 

"Ne?" Dedi bocalayan bir ifade ile. Kendini sorguluyor gibi bir hali vardı. "Ne diyorsun güzelim? Bir şey anlamıyorum."

 

"Hayırdır?" Dedim ona dönerek. Kaşlarımın hala düzelmediğinin altını çizmek isterdim. "Ne bu hâl?" Sol elim açtığı yakayı tuttu hafifçe. "Ne bu özgürlük?"

 

Önce boş boş baktı. Sonra başını eğip tuttuğum yakasına baktı. Tekrar başını kaldırıp bana baktığında yüzünde fena bir ifade vardı. Dudağının bir tarafı çapkınca yukarı kalkmıştı. Bakışları ise muzırlık barındırıyordu.

 

Tek kaşını kaldırdı. Dişini dudağına geçirip konuştu. "Kıskanç karım benim." Dedi keyifli bir ton ile. "Merak etme. Senden başkası bu kadar dikkat etmez."

 

"Bir de etselerdi." Dedim tersçe. "Sanki görünmeyecek gibi." Yakasını bırakıp önüme döndüm.

 

Ben döndüm ama o yaklaşmıştı. Kulağıma değen sıcak nefesi hissedilmeyecek gibi değildi. "Güzel karım beni mi kıskanmış?" Cevap vermedim. Bu ise onu güldürmüştü. Kısık kahkahası kalbimi titreten cinstendi. "Madem karım rahatsız olmuş, düğmeleri kapatalım." Ona yandan baktığımda eli düğmelerindeydi. Tek tek taktı iki düğmeyi de.

 

Rahatlamışçasına nefes verdim. Ne yapabilirdim? Ben dikkat kesilmeden bile fark ettiysem başkaları da fark ederdi.

 

Sonrasında nişan yine olabildiğince sırasıyla devam etti. Güneş yine hareketlenmiş, Yusuf ise babasının yanından ayrılmayarak ona ayak uyduruyordu, babası ne yaparsa onu yapabilmek adına.

 

Bir ara ortada dans etmeleri için tatlı tonda bir müzik açıldı. Sevde ve Raşit ağabey ortaya geçti. Önce tek başına ettiler, ardından çiftler etraflarında yer edindi.

 

Ömer yanıma gelip beni de kaldırmıştı. Gülerek tutmuştum elini, seve seve ayak uydurmuştum dansına. Bir sağa bir sola hareket ederken hemen yanımızda beliren Güneş ile duraksamıştık.

 

Bakışları ikimizin üzerindeydi. "Ben de dans istiyorum." Dedi dönmeyen diliyle, ama anlamıştık biz.

 

Ömer başını maalesef anlamında sallayarak bana baktı. Omzumu kaldırıp indirdim yapacak bir şey yok dercesine. "Karıcığım izninle." Diyerek Güneş'i almıştı. Ben ise gülerek biraz uzaklaşmıştım yanlarından.

 

Baba kızın o hallerini yakından izlemek için fazla geri çekilmemiştim, tüm heyecanımla onlara bakmaya devam ettim.

 

Dans müziği çalmaya devam etti. Ömer, Güneş'in ellerini tuttu. Kızıyla hareket etti. Güneş bir hayli memnun olmuşçasına kahkahalarını esirgemeden güldü.

 

Gözlerim bir anlığına etrafa kayınca benim dışımda çoğu kişinin bakışlarının da Ömer ve Güneş'te olduğunu gördüm.

 

Şaşkın bakışlar olduğu kadar gülerek izleyenler de vardı.

 

Tekrar kızıma ve eşime döndüm. Ömer, Güneş'in kendi etrafında dönmesini sağladı. Güneş her ne kadar zorlansa da eğlendiği için gülerek ayak uydurdu babasının bu hareketine.

 

Ömer kızını hafifçe eğip, kolunu Güneş'in beline koyarak sırt üstü eğilmesini sağladı.

 

Onları izlerken gözlerim dolmuştu, neden bilmiyorum ama çok duygulanmıştım.

 

Onların o halini izlemek... Hayallerime sığdıramdığım şeyleri Ömer sayesinde yaşıyor oluşum. Böyle sahneleri bana canlı canlı yaşatıyor olmasındandı belki bu duygu yüklü anlarımın.

 

Ömer kızımızı doğrultunca bakışları direkt olarak bana değdi. Gözlerim pusluydu ama yine de o bakışları iliklerime kadar hissetmiştim.

 

Gülümsedi bana ve sanki neden böyle olduğumu biliyormuşçasına bir şey demedi bu halime. Başını sağa eğdi tebessümüyle.

 

Bir şükür gibi baktı gözlerime, bir şükür gibi baktım gözlerine...

 

 

 

 

 

🌼

 

 

 

 

 

Eve geldiğimizde üzerimizde tatlı bir yorgunluk vardı. Lakin bizim tersimize olan biri vardı. Güneş..

 

Hala enerjikti. Zaten ne zaman akşam oluyor, anlamadığım şekilde enerjisi fazlaca katlanıyordu.

 

Eve girdiğimizden beri babasına kendi diliyle bir şeyler anlatıyordu. Ama o kadar heyecanlıydı ki konuşurken bazen anlattıklarını kaçırıyordum lakin Ömer dikkatle dinliyordu kendisini

 

İkisi arkamızdan gelirken Yusuf Eymen ile önden ilerliyorduk. Şakasız en yorgun ikimiz olabilirdik.

 

"Babam." Arkadan gelen seslere kulak vermeyi de ihmal etmiyordum tabi.

 

"Söyle Güneş'im."

 

"Ben çok sevdim orayı." Güneş'in sesi tamamen kıpır kıpırdı. Bu da nişandan ne kadar keyif aldığını açıkça belli ediyordu.

 

"Onu anladık zaten kızım." Dedi Ömer. Nişanda Güneş'in haline dem vuruyordu. Kızımız sağ olsun iki dakika durmamıştı.

 

En son yukarı çıktığımızda Yusuf'u alarak onun odasına geçmiştik. Kıyafetleri çıkartıp üzerine rahat bir pijama takımı giydirdim. "Elini yüzünü yıkamaya şimdi. Sonrasında direkt yatağ bebeğim." Diyerek Yusuf'u banyoya gönderdim. Ardından kendi odama geçtim. Yatağa girip yatacağına emindim bu nedenle beklemedim.

 

Direkt olarak banyoya geçtim. Kısa bir duş için hemen üzerimdekileri çıkarıp ılık suyun altına bıraktım kendimi. Duşun ardından odaya geçmeden saçımı taradım ve öyle girdim odaya. Gardırobun önüne gelerek rahat bir pijama takımı çıkardım kendime. Onları giydikten sonra rahatlamıştım. Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum.

 

Odadan çıktıktan sonra ilk önce Yusuf'un odasına girdim. Uyuyup uyumadığını kontrol etmek istiyordum. Açık olan kapıdan içeri girdiğimde oğlumu yatağının içinde gördüm.

 

Nişanda belli ki çok yorulmuştu. Yatağında mışıl mışıl uyuyordu şu an. Yüzümdeki tebessümle yatağına yaklaştım. Dizlerimin üzerine çöküp saçlarını öptüm, mis gibi kokusunu içime çektim. Elimle saçlarını tarar gibi gezdirdim. Yüzünü inceledim.

 

Yıllar hızla akıp gidiyordu. Oğlumun her gün büyüyen vücudu, bunu her seferinde kulağıma fısıldıyordu sanki. Öyle mucizevi bir şeydi ki bu yaşadıklarım. Şükretmeden geri alamıyordum kendimi..

 

Bir kez daha öptüm Yusuf Eymen'in saçlarını. Çöktüğüm yerden kalkıp son kez yüzüne bakarak odadan çıktım. Adımlarım ilk olarak Güneş'in odasına ilerledi. Aralık kapıdan içeriye girdiğimde, sol tarafta duran yatakta kızıyla birlikte uzanmış Ömer'i gördüm.

 

Ses olunca bakışlarını bana çevirdi. Kızımız yatmıştı ki ondan ses çıkmıyordu. Ömer tebessüm etti. "Yavrum?" Dedi. Ardından Güneş'i dikkatle yatağına yatırıp üstünü kapattı ve saçlarını öpüp yanıma geldi.

 

Elimi tuttu, avuç içime bir öpücük bırakarak odadan çıkardı bizi. "Değiştirmemişsin hâlâ üzerini." Dedim kıyafetlerine bakarken. Halâ gömlek ve pantolonu üzerindeydi.

 

"Değişiriz güzelim." Dedi ve odamızın önüne gelmemizle kapıyı açıp içeri girdik. Hala elimi bırakmadığı için arkasından onunla hareket ediyordum. Lakin memnun olduğum için dudaklarımda kıvrılma meydana gelmişti.

 

Durması ile karşı karşıya geldik. Kaşlarımı çatıp ona anlamaz gözlerle baktım. "Duş almam gerekiyor." Dedi kaşlarını kaldırarak.

 

Yaptığı imayı havada kaparken "Yapabilirsin kocacığım, izin veriyorum." Dedim.

 

Bu halime karşı boğuk bir gülme sundu. "Onu demiyorum." Dedi ve belimi tutup kendine çekti.

 

"Neyi diyormuşsun bakayım? Anlamadım ben?"

 

Eli yanağıma gitti. Diğer eli belimde yerini korurken biraz daha kendine çekip aramızdaki mesafenin sıfırlanmasını sağladı.

 

Baş parmağı elmacık kemiğimde durdu. Avuç içi yanağımı ve çenemi kapladı. Parmakları boynuma kadar uzanmıştı. Yüzüme yaklaşırken, bundan etkilendiğimi biliyormuşçasına yavaş hareket ediyordu.

 

Kalp ritmim hızlanırken yavaşlığı kesip sonuca ulaştırdım. Parmak uçlarıma kalkıp kollarımı boynuna doladım ve en başta olması gerekeni yaptım. Dudaklarımızı birleştirdim.

 

Bu onu etkilemiş ve keyiflendirmişti. Birleşen dudaklarımızdan onun gülümsediğini, kıvrılan dudağından anlamıştım.

 

Bu konularda cesaretli olup öne atlamam onu keyiflendiriyordu.

 

Ben onun üst dudağı ile ilgilenirken o yönünü alt dudağıma verdi. Yumuşak tenlerimizin birleşmesi, vücudumuzu yavaşça hareketlendirmişti.

 

Belimi avucunun içine hapsetmiş gibiydi. Elleri yüzümden kaydı. Islak saçlarımın arasında gezinip olabilecekmiş gibi biraz daha kendine çekti.

 

Boynundaki elim ensesine yol aldı. Elime gelen saç tutamlarını çekmekte geri kalmadım. Diğer elim sırtına gezerken tutkudan dolayı tırnaklarımı teninde gezdirdim.

 

Yaptıklarım onu iyice zora sokmuş gibiydi. Boğazından gelen derin inleme sesi ve beni kucağına alması tam olarak bundandı. Nefesim yetmeyince artık geri çekildim. Ama Ömer durmak bilmedi.

 

Dudakları önce çenemde izler bıraktı. Ardından tenimden ayrılmadan sürterek boynuma doğru ilerledi. Gözlerim aldığım hazzın etkisiyle kapanırken avuç içlerimdeki saçlarını çekmeye, tırnaklarımı tenine batırmaya devam ettim.

 

Sırtımı yumuşak yatağa bırakmasıyla benden yavaşça ayrıldı. Göz göze geldik. Bu şekilde tutkunun her tonunu barındıran koyulaşmış gözlerini gördüm.

 

Bana öyle bir bakıyordu ki benim ise ondan bir farkım yoktu. Bakışlarım bunu söylüyordu, biliyordum.

 

"Rojda'm." Dedi kısıkça. Ama sesli söylese anca bu kadar etki ederdi. Başımı sallayabildim sadece. "Duş almam gerekiyor." Durdu ve yavaşça üzerimden kalktı. Tam karşımda ayakta dikiliyordu. Eli gömleğinin düğmelerine giderken, o düğmeleri aceleyle açarken gözlerimizi ayırmadı.

 

Ben ise söylediği şeyle kaşlarımı çattım. Madem duş alacaktı beni neden zor duruma sokuyordu? "Ne?" Dedim anlamadığımı belirtirken. Yavaşça doğrulup dirseklerimin üzerinde durarak ona bakmaya devam ettim.

 

Bu halim onu gerçekten de keyiflendirmişti. Yoksa böyle karşımda sırıtmasının başka anlamı olamazdı.

 

"Korkma yavrum." Dedi düğmeleri açtığı gibi gömleğini atik bir hareketle üzerinden sıyırırken. Yere düşen gömleğe kaydı bakışlarım ardından tekrar ona. Yatağa tekrar yaklaştı. Eğilip bir kolunu sırtımdan geçirirken diğer kolunu da dizlerimin altından geçirdi ve beni kucağına aldı.

 

Bakışları bendeyken ilerlemeye başladı. "Duş alacağım ama seninle." Göz kırpıp önüne döndü.

 

Banyoya girdiğimizde beni lavabonun yanındaki dolabın üzerine bıraktı. Geri çekilmedi. Aksine ellerini iki yanıma koyarak beni sıkıştırdı.

 

"Ben duş aldım ama." Dedim tek kaşımı kaldırırken.

 

Sağ elini kaldırıp çeneme koydu. Yaklaşıp dudaklarıma ıslak bir öpücük bırakarak geri çekildi. "Bir daha alırsın yavrum." Dedi gözlerime derin derin bakarken. "İnan sana yardımcı olmak için elimden geleni yaparım."

 

Yanaklarımın içini ısırıp tek kaşımı öyle mi dercesine havalandırdım. "Hmm." Diye mırıldandım. Ellerimi kaldırıp çıplak göğsünde yer edindim kendime. Yavaş hareketlerle bir aşağıya bir yukarıya gidip tabiri caizse onu delirtiyordum.

 

Dayanamadı. Ellerimi tek elinin içine hapsetti. "Yavrum." Dedi. Gözlerini kapatıp açtı. "Aceleye gerek yok." Ellerimi bırakmadı. Kucağıma indirdi, öylece kaldı.

 

Yüzüme yaklaştı. "Acelemiz yok değil mi?" Yüzüme bıraktığı sıcak nefesi ile gözlerim kapandı. Başımı salladım ama neye salladım hiç bilmiyorum. "Güzel." Dedi.

 

Gözlerimi açtım ve dibimdeki adama baktım. Ellerim hala avuçlarındayken dudaklarımızı birleştirdi tekrar.

 

Kapanmaya razı olan gözlerim anında yumulmuştu. Kendimi ona teslim ettim ama hareket edemiyor oluşum beni rahatsız etmişti.

 

Ani dürtüyle bacaklarımı beline sarıp biraz daha öne kayarak onu tam anlamıyla hissettim. Yaptığım hareket Ömer'i daha da çıkmaza sokmuştu. Ellerimi bıraktı. Bir elini sırtıma koyarken sol elini, ona sardığım sağ bacağıma koydu. Etimi sıkıp okşadı. Hareketleri sert ve ağırdı. Bu da beni zora sokuyordu.

 

Ensesine doladığım ellerimle kendimi biraz daha ona çektim. Ömer daha fazla durmadı. Beni kucağına aldı ve duşa kabinin içine girdi. Sırtımı soğuk fayansalara yaslarken kendisini bana bastırmayı ihmal etmedi. Ağzımdan derin bir inleme kaçarken geri çekildim. Nefes nefese durdum.

 

Ömer elini sırtımdan çektiği gibi başımızdan akan soğuk su ile şaşkınlıkla aralanmıştı ağzım. Soğuk beni titretirken Ömer'in vücuduma değen dudağı beni ısıtıyordu.

 

Üzerimde pijamalarımla, başımdan akan suyla Ömer'e iyice çekildim. Onun ise altında hala kumaş pantolonu vardı.

 

Dudaklarını benden ayırınca başından akan suların saçlarına ve oradan da tüm vücuduna dağılışını izledim. İç çektim görüntü karşısında. Dibimde böyle durması ise beni ona daha fazla çekiyordu.

 

Beni yere bıraktı. Ayaklarım soğuk fayans ile buluşunca titreme aldı vücudumu. Lakin Ömer'in üzerimdeki pijamayı çıkarmak gibi daha önemli işleri olduğu için bu halimi fark etmedi bile.

 

Islanan üst pijamamı üzerimden çıkartırken yardımcı olup kollarımı kaldırdım. Yeşil pijamamı duşa kabinin dışına yere attı. "Ömer!" Dedim sitemle.

 

Gözlerime baktı. Eli alt pijamama giderken durdu öyle belimdeki lastik yerinde. "Ne oldu yavrum?"

 

Kaşlarımı çatıp elimle duşa kabinin dışına, yere attığı ıslak geceliğimi işaret ettim. "Islak kıyafeti ne diye banyonun ortasına atıyorsun?"

 

Bu mu yani? dercesine baktı. Evet buydu çünkü İki kısa paspas seriliydi banyoda. "Derdin bu yani güzelim?" İyice yaklaştı. Beni tamamen köşeye sıkıştırırken sırtım buz gibi fayansa değdi. İrkilerek gözlerimi kocaman açmıştım. Başımızda akan su her ne kadar şu an sıcak olsa da, fayans buz gibiydi.

 

Dudaklarıma doğru fısıldarcasına konuştu. "Emin ol daha önemli sorunlarımız var." Dedi. Bunu derken kendini sertçe bana yaslamış ve sertliğini hissetmemi sağlamıştı. Gözlerimi yumup kafamı geriye attım. Ömer tam olarak vücudumuzu birleştirmişçesine aramızdaki mesafeyi sıfırladı. Gözlerim açılınca ellerim bir yere tutunmak istercesine çıplak omzuna çıkıp, sıktı durduğu yeri.

 

Ömer beklemeden dudaklarımızı birleştirmişti. Eli alt pijamamı çıkarmak için uğraşıyordu bir yandan. Yardımcı oldum ve indirdiği pijamamı ayaklarımla köşeye çektim.

 

Tenim suyun altında Ömer için yanıyordu. Elleri vücudumun her yerinde gezindi. Beni tepe noktalara sürükledi.

 

Vücudumuz yine birbirine çekildi. En derinlerimde hissettim onu. En derinimde en kuytumda yer edindi kendisine. Tutkuyla yanan bedenlerimiz bir kez daha birbirine çekilmiş, en özellerini birbiriyle paylaşmıştı.

 

 

 

 

 

🌼

 

 

 

 

 

 

Elimdeki salatalık tabağını da masaya bırakıp hazır olan sofraya göz gezdirdim. Her şeyin hazır olduğuna kanaat getirip ellerimi pijamalarıma sürtüp arkamı döndüm.

 

Yukarı çıktığımda ilk olarak Güneş'in odasına girdim. Kızım yatağa serpilmiş mışıl mışıl uyuyordu. Yanına yaklaşıp yatağın bir köşesine oturdum. Sarı saçlarını severken seslendim uyanması adına. "Güneş." Dedim harfleri uzatarak. "Hadi kızım kalk, sabah oldu artık."

 

Güneş seslenmem ile yavaşça kendine gelmeye başladı. Zaten uykusu çok ağır değildi. Kaldırmak istediğimde beni zorlamıyordu. Benimle aynı ton yeşil gözlerini açıp bana baktı. "Annem." Dedi uyku mahmuru sesiyle.

 

Yaklaşıp saçlarını öptüm. "Söyle annem."

 

Güneş yavaşça doğrulup oturur pozisyona geldi. Yumak yaptığı ellerini gözlerine götürüp yavaşça ovdu. Ayılmaya çalışıyordu.

 

Onun bu haline tebessüm edip yaklaşarak kucağıma aldım. Minik elleri hemen boynuma sarıldı. Yüzünü boynuma gömüp keyifle orada durdu. Sağa dönüp açık olan boynuna minik bir öpücük bırakıp derin bir nefes aldım. "Ohh. Bebeğim mis gibi koyuyor." Kıkırtısıyla odadan çıkmıştık.

 

Hemen Yusuf'un odasına da girdik. Yusuf Eymen de uyuyordu hala. Güneş'le beraber yatağa oturdum. Kızım hemen abisinin yanına kıvrıldı. "Abi. Abi. Abi." Tekrar ede ede baktı Yusuf'a. Bir elini kaldırıp abisinin yanağını tutup aşağı yukarı hareket ettirdi.

 

Yusuf Eymen huysuzca mırıldandı olduğu yerde. Kaşlarını çattı önce ardından zorla da olsa açmıştı gözlerini.

 

Güneş ellerini çırparak bana baktı. "Abi uyandı."

 

"Evet kızım." Dedim ve bakışlarımı Yusuf'a çevirdim. "Oğlum kalk hadi. Bak kahvaltıya geç kalacaksın."

 

Yusuf Eymen hala memnuniyetsiz mırıltılar çıkarıyordu. Nasıl ki Güneş'i kaldırırken zorlanmıyordum, Yusuf Eymen'i de kaldırırken öyle zorlanıyordum.

 

Yusuf sıkıntılı bir nefes verirken Güneş abisine iyice sırnaşıyordu. İkisini kendi haline bırakıp ayağa kalktım. Zira biliyordum ki Güneş, Yusuf Eymen'in uyumasına fırsat vermezdi. "Ben babanızı uyandırmaya gidiyorum minik bebeklerim." Dedim yukarıdan onlara bakarken. "Siz de hemen gelin."

 

Onların tamam demesiyle kendi odama geçtim. Ömer de çocukları gibi uyuyordu. Yatağa yaklaşıp tam yüzüne uzanacaktım ki kendimi sırt üstü yatakta bulmam bir oldu. Şokla küçük bir çığlık atmıştım. Gözlerim büyümüş şekilde üstten bana bakan adama bakıyordu.

 

"İnanamıyorum sana." Dedim kendime gelip koluna yandan bir tane vurarak. "Ödüm koptu." Diğer elimi kalbime koyup derin bir nefes aldım.

 

Daha üzerimdeki şoku atlatmadan yaklaşıp duadğıma öpücük konmasıyla duraksadım. "Severim senin şaşırmış halini." Keyifle alt dudağını dişleri arasına alıp bana hayranca bakıyordu

 

Bu hali şok olan halimi alıp götürmüştü. Yerini erimeye yakın bir tebessüme bırakmıştı. "Ömer!" Dedim uyarıyla sevgi arası karışık bir ton ile.

 

"Ne?" Dedi gram söylemimden etkilenmeden.

 

"Kalk hadi." Dedim daha fazla uzatmayıp konuyu değiştirerek. "Çocuklar şimdi gelir, kavaltı da hazır zaten."

 

"Bak sen." Dedi kaşlarını havaya kaldırrak. "Sana bu kadar enerji verdiğimi bilmiyordum yavrum." Sağ elini yanağıma koyup okşadı hafifçe.

 

Yaptığı imayı havada kaptım tabiki. Yanaklarımın kızardığına emindim. "Ömer!" Diye bir kez daha uyardım.

 

"Ne var yavrum? Yalan mı söyleyelim şimdi?"

 

Boğazımı temizledim. "Sana doğru ya da yanlış de, diyen oldu mu?" Dedim kaşlarımı çatmaya çalışırken. "Utanıyorum şu an uzatma."

 

Güldü bu halime. "Geceleri aslan kesiliyorsun ama sabah bir kediden farkın yok güzelim." Dedi eğlenirken.

 

Omuzlarımı oynattım. "Orası başka" dedim elimi karın kaslarına koyup tırnağımı batırırken.

 

Onu gafil avlamıştım. Şaşkınlığından faydalanıp hemen çıktım altından. "Rojda!" Diyen uyarıcı sesini umursamadım.

 

"Kahvaltıya kocacığım." Diyerek öpücük gönderdim ve arkamı dönerek odadan çıktım. Arkamdan homurdanmasını işittim ama umursamadan çocukların odasına girdim.

 

Çocuklarla beraber aşağıya inip mutfağa geçtik. Hazır olan sofraya hepimiz geçince Ömer çayları koymaya başladı. Güneş'i yanıma aldım. Ömer çayları önümüze koyup yerine oturdu. İlk işim çorba kasesine ufak ufak ekmekler doğrayıp üstüne çay dökmek oldu. Çay ekmeği güzelce karıştırıp Güneş'in önüne koydum. "Afiyet olsun bebeğime."

 

Güneş kaşığı alarak "Tetteyüt eteyim." Dedi ve bir lokma alıp ağzına götürdü.

 

Gülümseyerek önüme döndüm. Tam çayımdan bir yuum almıştım ki telefonumun çalmasıyla elime aldım. Arayan annemdi. "Efendim daye (anne)." Dedim açtığım telefonu kulağıma götürerek.

 

"Kızım." Dedi sıcacık sesiyle. "Ne yapıyorsunuz yavrum? Torunlarım nasıldır?"

 

"İyi dayem. Kahvaltı yapıyoruz."

 

"Ömer de evdedir?"

 

Ömere bakış attım. Bana meraklı gözlerle bakıyordu. Başını kim o dercesine sallayıp göz kırptı. "Annem." Dedim dudaklarımı oynatarak. Başını anladım diyerek sallayınca kulağımdaki telefona odaklandım. "Evde dayem. Henüz gitmedi."

 

"İyi bakayım kızım. Hele ben ne diyecektim sana." Dedi ve nefeslenmek için biraz duraksadı . "Akşam mangal yapacağız. Abinler bugün evde. Baban da toplanalım şöyle ailecek dedi. Siz de gelin mutlaka ha."

 

"İyi düşünmüşsünüz daye. Geliriz niye gelmeyelim." Ömere baktım. "Hem Ömer'in işi olmazsa erken de geliriz."

 

"Tamam kızım haber edersin."

 

Telefonu kapatmam ile ömer "Ne diyor Hülya daye?" Dedi.

 

"Babam akşama mangal yapacakmış bizi de çağırıyor." Dedim açıklama yaparak. "Gideriz değil mi?"

 

Güldü hafifçe. "Gidelim yavrum niye gitmeyelim?" Gözleri çocuklarımızın üzerinde gezindi. "Dedeye gidiyoruz değil mi çocuklar?"

 

Yusufun gözleri kocaman oldu. "Ekrem dedelere mi?" Ömer başını salladı. "Olleyy." Diye bir tepki sundu oğlum. Bu tepkisine küçük bir kahkaha attım. "Dayımlar da gelecek mi peki?"

 

Bakışlar bana dönünce boğazımı temizledim. "Gelecekler merak etme oğlum."

 

Yusuf Eymen iyice mutlu olmuştu. "Yemeğini bitir oğlum." Diye uyarmadan duramadım. "Sonra hazırlanırız tamam mı?" Başını sallayıp önündeki yumurta tabağına döndü.

 

Biz de yemeğimize döndük. Kahvaltı sonrası mutfağı toplayıp salona geçtim. Karşılaştığım manzara olduğum yerde durup gülmemi sağladı.

 

Ömer koltuğa sırt üstü uzanmış, çocuklarımız ise üzerinde, babalarıyla oynuyordu. Yusuf Eymen, Ömer'in karnıda oturmuş kendince eğleniyordu. Güneş de babasının kafasını kucağına almış yüzünü 'babam, babam' diyerek öpüyordu.

 

Ömer halinden bir hayli memnundu. Kolları düşmesin diye Yusuf Eymen'e tutunmuş, gülüyordu kendine.

 

Yanlarına yaklaştım. "Aşk olsun." Dedim yalandan kaşlarımı çatarak. "Neden bensiz eğleniyorsunuz?"

 

Üçüsünün de bakışları bana döndü. "Üzülme güzelim." Dedi Ömer yavaşça doğrularak. Yusuf'u kucağından indirerek yanına bıraktı. "Seninle daha çok eğleniriz." Cümlesi biter bitmez beni kolumdan tutup çekti. Kendimi kanepede görürken Ömer çocuklara emir erdi. "Evlatlar, ne yapacağınızı biliyorsunuz."

 

Yusuf ve Güneş bu anı bekliyormuş gibi üzerime geldiler. Ömer de hemen arkalarında. Yapacakları şeyi anlayınca iyice sırtımı koltuğa yasladım. "Hayır." Dedim başımı sağa sola sallarken. "Bakın durun." Durmadılar ama. Yusuf Eymen ve Ömer beni gıdıklamaya başladılar. Güneş pek beceremediği için daha çok okşuyor gibiydi.

 

Her ne kadar hayır desem de bu halimden oldukça keyifliydim. Ailemle geçirdiğim her andan keyif alıyordum. Bana çok iyi gelen zamanlar. Tıpkı şu an gibi.

 

Ömer beni sırtına yapıştırıp kıstırdı. Böylece Yusuf Eymen beni daha da güldürdüler. En son artık karnım ağrıyınca "Durun." Dedim gülerken bağırarak.

 

Uzatmadılar durdular. Ömer alnıma saçlarıma dudaklarını değdirdi. Çocuklarımız da babalarının yaptığı hareketi örnek alarak gelip aynı şekilde beni öptüler.

 

Mutluydum, fazla mutluydum. Nasıl olmazdım ki?

 

 

 

 

 

 

🌼

 

 

 

 

 

Azamet ailesi yine kendi halindeydi. Hülya hanım ve Fulya mutfakta eksik olup olmadığına bakıyorlardı. Bugün ailecek mangal yapacaklardı bahçede. Tabi buna Ömer ve Rojda da dahildi. Onlar yoldayken tüm aile toplanmıştı.

 

"Daye. Beni salona attınız burada oturuyorsunuz." Diyerek içeri girdi Asuman. "Aşk olsun alınıyorum."

 

Köşede bulunan masanın etrafındaki bir sandalyeye dikkatlice otururken bakışları Fulya ve Hülya Hanımın üzerindeydi.

 

Hülya hanım tebessümle öne atıldı. "Hiç öyle olur kızım?" Yaklaşıp Asuman'ın saçlarını okşadı. Asuman saçlarına değen el ile gülümsedi, gülümsedikçe dudakları iyice gerildi. Bir anne elinin saçlarına dokunuyor olması kendisini oldukça iyi hissediyordu.

 

Kendi annesi değildi belki ama evlendiğinden beri Eren'in annesinin eli o saçların üzerinden kalkmamıştı. Hep hissetmiş hep de hissettirilmişti. Memnundu tabi bu halinden. Yüzündeki artan tebessüm de bu yüzdendi.

 

"Aman Daye." Diye araya girdi Fulya. İkilinin bakışı ona dönünce devam etti. "Gelinin hamile. İlgi istiyor kız." Asuman'a göz kırptı. "Değil mi elticiğim?"

 

Asuman kahkaha atmadan duramadı. Valla ilgiye hiç hayır diyemezdi şu an. "E hiç hayır diyemeyeceğim." Derken içindekileri söylemişti. Eli karnına kaymıştı. Hissettiğiyle de gülüşü büyüdü.

 

Hamileliği zor geçiyordu belki ama bunun yanında o kadar mutlu zamanlar geçiriyordu ki anlatamazdı. Hayatının en iyi, en güzel geçen yıllarıydı

 

"Aman canım veririz ilgiyi kızıma. Ne olacak sanki."

 

Fulya ve Hülya Hanım son hazırlıklara bakıp Asuman ile birlikte mutfaktan çıkıp salona geçmişlerdi.

 

Ekrem Bey yanında Meryem ile beraber kızının ödevlerine yardımcı olurken. Eren de yanlarında yardımcı oluyordu.

 

"Meryem'ciğim, güzelim benim." Dedi Eren göz gezdirdiği sorulara bakarken.

 

Meryem abisine baktı. "Efendim Eren abi?"

 

"Allah için bu ne? Daha dörde gidiyorsun. Bunlar nasıl sorular? İlk okul bitince direkt iş sahibi olacaksınız herhalde."

 

Ekrem bey gülüp gülmemek arasında kalırken araya girdi. "Abartma oğlum. Hallederiz beraber."

 

Eren kaşlarını çatıp kitaptaki sorulara bir kez daha göz gezdirdi. "Ne abartması baba?" Dedi şaşkınlıkla. "Hele şu sorulara bak. Çözen zaten diploma almış kadar olur." Gözleri yanındaki babasına döndü. "Hem okulu bitireli kaç yıl oldu? Nerden hatırlayalım bu soruları ki kalmış bir de çözeyim."

 

Meryem pes dercesine baktı abisine. "Abartma Eren abi." Dedi başını dersine eğip bir soruyu çözerken. Çözdüğü soruyu abisine gösterirken "Bak ben çözdüm." Dedi.

 

Eren yerinden kalkarken "Kız madem kendin çözebiliyorsun neden iki saattir uğraştırıyorsun bizi?" Dedi.

 

Meryem omuzlarını kaldırıp indirdi. "Sen kendin geldin yardım edeceğim diye." Eren, Meryem'in söylediğini haklı bularak başını sallamıştı.

 

Cevap vermedi o yüzden. Yaklaşıp eşinin yanına oturdu. Asuman "Niye oraya oturmuyorsun?" Diyerek karşıda boş olan koltuğu işaret etti.

 

Eren kaşlarını çatarak önce koltuğa baktı ardından tekrar Asuman'a. "Ne alaka güzelim?"

 

Asuman Ekrem bey ve Hülya hanıma göz atıp Eren'e baktı. "Utanıyorum çünkü." Diye cevapladı kısıkça. Ki evlendikten sonra Hülya Hanım ve Ekrem beye karşı üzerinde bir utangaçlık mevcuttu.

 

Eren verilen cevapla gülmemek için kendini sıkmıştı. Belli atmamak adına boğazını temizledi. "Karnın diyorum güzelim." Kaşlarıya Asumanın karnını işaret etti. "Bence utanmanı yeterince geri plana atar.

 

"Eren!" Asuman eşinin söyledikleriyle şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Ne diyorsun öyle?"

 

"Ne? Gerçekleri söylüyorum benim güzel karım."

 

"Keşke bu kadar gerçekçi olmasan kocacığım?" Yüzünde yalancı bir tebbessümle baktı yanındaki adama.

 

Tam o anda çalan kapı ile Fulya ayaklanmıştı. Ali ve kızı gelmişti. Etleri almaya gitmişlerdi. Nefis babasından ayrılmadığı için Ali giderken kızını da yanına almıştı.

 

Açılan kapı ile gülümseyen iki yüze bakmıştı Fulya. "Anne biz bir sürü et aldık." Diyerek önden içeriye girdi Nergis.

 

Arkadan gelen Ali'nin iki eli doluydu, akşamki mangalın malzemeleri duruyordu ellerinde. "Fulya'm." Dedi sevdiği kadına gülümseyerek.

 

"Hoş geldiniz." Diye karşılık verdi genç kadın. Ardından Ali'nin elindekilere yardımcı olmak için uzanmıştı ki, genç adamın geri çekilmesiyle gözlerine baktı.

 

"Hamilesin güzelim." Diye açıkladı Ali, karısının bu meraklı bakışlarını gidermek adına.

 

Fulya tebessüm etti. "Gel hadi içeriye." Diyerek kızıyla beraber önden ilerledi ve mutfağa girdiler.

 

Ali elindekileri mutfak tezgahına bırakıp karısına ve kızına döndü. Ceketinin iç cebinden çikolata çıkarıp karşısındaki kadına uzattı.

 

Fulya mutlulukla uzandı verilen çikolataya. "Ali'm." Dedi harfleri uzatarak. "Tam istediğim şeyi almışsın." Gözler kocasına hayranca baktı. "Teşekkür ediyorum."

 

Ali karısının saçlarına öpücük bıraktı. "Afiyet olsun güzel karıma." Kaşlarıyla çikolatayı işaret etti. "Hadi daha fazla erimeden ye."

 

Fulya bu anı bekliyormuş gibi elindeki çikolatayı daha fazla bekletmeden açıp yedi. Mutlulukla ağzındaki tadın dağılışını hissederken, şükür barındıran gözleriyle de kocasını izledi.

 

 

 

 

 

 

🌼

 

 

 

 

 

 

ÖMER BORAN

 

 

 

Arabanın kapısını kapatmam ile gördüğüm tarla bana ilkimi hatırlatmıştı. İç çektim her bir adımımda. Öyle ki o anlar aklıma geldikçe sanki tekrar yaşıyor gibiydim.

 

Arabaya bindikten sonra babam aramış ve tarlaya gitmemi istemişti. Tamam demiş ve şimdi kendimi burada bulmuştum.

 

Başladığım yerde...

 

Tarlaya biraz daha yaklaşınca olduğum yerde durdum. Etrafıma bakındım. Tarlaya baktım, sanki o anlar gözümün önünde oynuyormuş gibi öylece izledim.

 

O gün gördüğüm kadın ile gönlümdeki hislere anlam verememiştim. O hisin adını koymak ise yıllar sürmüştü. Benim açımdan zordu belki ama bir o kadar da güzeldi.

 

O kadın aklımı karıştırmamış gibi hayatımı, yaşamımı da etkilemişti o zamanlar.

 

Başlarda öyle zorlanmıştım ki kendimi, benliğimi şaşırmıştım. Ta ki aklım başıma gelip o hisleri kabullenene kadar.

 

Şimdi iyikim olmuştu o kadın. Gözümün, gönlümün yegane sahibiydi.

 

O hayatıma giren bir mucizeydi. Benim mucizem. Mucizem olduğu yetmiyormuş gibi bana iki evlat vermiş, beni baba etmişti. Dünyanın en mutlu adamıydım onun yanında.

 

Şimdi bir zamanlar gördüğüm o kadın ile, onu gördüğüm tarlaya gelmiştim.

 

Yıllar sonra...

 

Öyle uzun zaman geçmişti ki, bana bir kaç gün gibi gelen... Öyle hızlı öyle güzel anlarım olmuştu ki.

 

O gün eğer Rojda'yı bulacağımı bilseydim, değil yürümek koşarak gelirdim. Buna inanıyordum.

 

Arkadan gelen ses ile döndüm o tarafa. Arabamın kapısı açılmıştı. Rojda'm inmişti. Bana bakmadan arka kapıyı açıp kızımızı ve oğlumuzu indirdi.

 

İkisini yanına alıp bana doğru yürüdü.

 

Onların bana attığı her bir adım, bir şükür olarak görünüyordu bana.

 

"Babalarının yanına gelmek istediler." Dedi güzel karım. Bu sırada yüzündeki geniş tebessümle bakıyordu bana

 

Onu gördüğüm yere, ona vurulduğum yere, elinde çocuklarımızla bana doğru geliyordu...

 

İçimde hareket eden duyguları tutamıyordum bazen. Kalbim mutluluktan çoğu zaman fazla hızlı atıyordu.

 

Güzel karım...

 

O bana böyle gülümsediği zaman benim kalbim nasıl böyle hızlı atmasın?

 

Yanıma yaklaştıklarında uzanıp Yusuf'un elini tuttum. Gözlerim Rojda'nın gözlerine takıldı. Yeşillikleri, bana özel bir renkteydi sanki. Bana özeldi, tek benim, en iyi benim gördüğüm gözlerdi.

 

Etraftaki bakışları yavaşça bana döndü. Yüzünde manidar bir tebessüm vardı. "Seni ilk gördüğüm yer." Dedim. Onun tebessümüne eşlik etti dudaklarım.

 

"Hiç beklemezdim böylesini." Dedi.

 

Kaşlarım anlamadığımdan çatıldı. "Neyi?"

 

Derin bir nefes aldı, etrafına baktı. Gözleri tekrar bana dönünce konuştu. "Ne bileyim işte? Aklıma gelmezdi tarlada beni göreceğini, ya da bana bakacağını." Omuzlarını oynattı bilmem dercesine.

 

"Seni nasıl görmezdim, nasıl sevmezdim rında dılemen (gönlümün güzeli)?" Boştaki elimi kaldırıp yanaklarını sevdim yavaşça. "Öyle güzeldin ki... Sana bakınca ne olduğunu ben bile anlamadım. Beni öyle bir hale getirdin ki."

 

Kaşları havalandı söylediklerimle. Başı sağa düştü. "Çok seviyorum seni adam."

 

Ağzından çıkan her bir kelime, kalbimin orta yerine özel anlamlar ekledi. "Çok seviyorum seni kadın."

 

Yaklaşıp başını göğsüme yasladı. Elinin altındaki, annesinin kopyası olan kızımın bakışları bizdeydi. Hayranca bakıyordu bize.

 

"Babam." Dedi gülerek.

 

"Prensesim." Dedim. Ona prensesim demem çok hoşuna gidiyordu. Bu yüzden her zaman söylemeye çalışıyordum.

 

Önüme gelip durdu. Rojda başını göğsümden çekince merakla o da Güneş'e baktı. "Anneyi teviyosun." Dedi. "Anne te teni teviyo."

 

Güldüm söyledikleriyle. "Evet kızım. Anneyi seviyorum." Bakışlarımı bize hayranlıkla bakan hanımıma çevirdim. "Çok seviyorum." Göz kırptım, güldü bu halime.

 

"Aslanım." Dedim bu sefer de Yusuf'a dönerek.

 

"Baba." Dedi etrafındaki bakışları bana çevirerek. "Buraya niye geldik. Neresi ki burası?"

 

"Burası." Dedim harfleri uzatarak. "İşim." Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

 

Çocuklarımın da bakışları tarlaya döndü. Hepimiz baktık.

 

Onlar öylesine merakla bakıyordu ama ben kafamda canlanan anılara bakıyordum.

 

 

 

Bu hikaye aşka inanmayan, aşkın her türlü halini saçma bulan bir adamın hikayesiydi.

 

Ömer Boran saçma bulmuştu bu duyguyu, geri plana atmıştı. Ama aşk hiç ummadığı bir anda kapısını çalıp genç adamı ortada bırakmıştı.

 

Şimdi onu ilk gördüğü yerde, o kadın ve o kadından olan çocuklarıyla hikayelerine elveda ediyordu.

 

İlkler hep özeldir, unutulmazdır. Sizler de Ömer Boran ve Sevdasını unutmazsınız değil mi?1

 

 

 

🌼

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

🌼

 

 

 

 

Herkese son kez bölüm sonundan selam 🥲

 

Öncelikle adettendir bölümü nasıl buldunuz?

 

Umarım içinize sinmiş ve tamamlanmıştır sizde de hikaye. Finali doya doya içinize sinerek okumuşsunuzdur. Hikaye aklımızda devam edecektir umarım.

 

Ve final konuşmamız👉👈

 

Öyle çok seviyorum ki onları öyle çok zor geldi ki ayrılmak anlatamam. Yazamadım asla finali, çok zorlandım. Onlardan kopmak beni bi tık zorladı🤏

 

Hikayenin asıl kahramanı, asıl sahibi Ömer... Onu çok seviyorum gerçekten yeri bende hep ayrı olacak. En çok iyikim sensin. İyi ki yazmışım, her şeyinle gözümün nurusun be adam.

 

Rojda, güzel kızım, utangaç kızım benim. Hikayenin en çok karakter gelişimi yaşayan kadını... seni de çok seviyorum Ömer'in göz nuru. Seni de iyi ki yazmışım bir tanem. Yeri geldi kızsam da sana hep iyi ki yazmışım dedim. Çok seviyorum🌼

 

Ali&Fulya... Onlar benim minik keklerim. Ali ayrı Fulya ayrı... öyle güzeller ki🫠 onları yazınca kendimi çok soft çok iyi hissediyorum. İyi ki bitanelerim 🫶

 

Eren&Asuman.... Bebek çift gerçekten. Eren'e ayrı Asu'ya ayrı hayranım. Sürekli eğleniyor olabilmeleri beni accayip mutlu ediyor. Bu halleri bana çekmiş belki🫶 Nahif bebek çiftim... iyi ki yazmışım sizi de🫶

 

Raşit'e parantez açmasam çatlardım. En çok da seni seviyorum be adam. İYİ Kİ YAZMIŞIM İYİ Kİ. Yazarken o kadar eğleniyorum ki seni, beni çok mutlu ediyorsun. Aşşırı seviyorum seni canım🫶

 

Ve sizler canım bebeğim okurlarım. En çok siz iyi ki. Yanımda olup en başından desteğinizi gösterip hissettirdiğiniz için teşekkür ediyorum. Karakterlerimi benimseyip kabul edip benim kadar sevdiğiniz için de teşekkür ediyorum. İyi ki... Sizleri seviyorum🫶🤍1

 

Başka maceralarda görüşmek üzere balım. Sağlıcakla kalınız...🤍

Bölüm : 13.12.2024 16:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...