Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın.
Bölüm şarkısı Cem Adrian, zincir
***
Ben küçükken kimse ile konuşmazdım, sessiz bir çocuktum. Köyde beraber oyunlar oynayan, beraber eğlenen çocuklar oluyordu hep. Ama genelde ben hep köşede taşların üzerinde oturan, sessiz olan o kız çocuğu olurdum. Kimse de umursamazdı beni. Ya da benimle oynamak isteyen olmazdı. Oynayanlar da bana küçümseyici bakışlar atar, beni oyunda en saçma en değersiz bir anlamı olmayan yerlere koyarlardı. Üzülürdüm ama benimle oynadıkları için bir yandan da mutlu olurdum.
Ama küçükken çoğu zaman Ali abim benimle oynardı. Hiçbir yaşıtım benimle oynamak istemezken Ali abim elinden geldiğince bana vakit ayırıp benimle oynardı.
Köy yerinde kız çocukları bir yaştan sonra rahat rahat oyun oynayamazlardı. Oynadığınız zaman etraftan geçenler size ayıplayıcı bakışlar atardı. Oyun oynamak bile bir süre sonra kimse söylemese bile size yasak olurdu. Çünkü kendinizi o bakışların altında ezilerek görürsünüz ve bu da sizi rahat davranmaktan, istediğini yapmaktan alıkoyardı.
Bunca zamana rağmen büyüdüğüm halde bile Ali abim kimseyi umursamadan benimle oyunlar oynardı. Bazen evcilik, bazen ben anne olur Ali abim de benim çocuğummuş gibi yapardık, bazen ben yemek yapar Ali abim misafirimmiş gibi sahte evime gelir beraber otururduk. Beraber ipte atlardık, kovalamaca da oynar, körebe oynardık. Ve daha sayamayacağım birçok şey.
Okul zamanlarımda da her zaman desteği benimleydi. Derslerimde bana yardımcı olur bir eksiğim olursa ona söylerdim, benden öyle isterdi. Çoğu şeyimi de babamdan değil de Ali abimden isterdim zaten.
Ali abim benim çocukluğum, arkadaşım, bazen sırdaşım bazen sığınağım ama çoğu zaman güvenli alanımdı.
Ne zaman uyandığımı bilmiyordum. Kalktığımda kendimi bir hastane odasında ve koluma serum bağlı bir şekilde bulmuştum.
Etrafıma boş gözlerle bakıyordum. En son tarlada olanlar gözümün önüne gelmiş ve kendimi düşüncelere dalmış bir halde bulmuştum.
Gözümden akan bir damla yaş beni kendime getirdi. Derin bir nefes alıp sırtımı doğrulttum ve ayaklarımı uzandığım sedyeden aşağıya sarkıttım. Üzerimde de en son tarlada, üzerimde bulunan kıyafetler vardı. Altımda küçük çiçekleri olan bir şalvar ve üzerimde uzun kollu ince siyah bir badi vardı.
Ayakkabılarımı giyip odadan çıktım. Hastaneye çok nadir geldiğim için annemlerin nerede olduğunu bilmiyordum. Neden yanımda biri yoktu orası da bildiğim bir şey değildi. Ama şu an düşünmek istemiyordum, belki de Ali abimin yanındaydılar.
İlerleyip önümden geçen bir hemşireye acilin hangi tarafta olduğunu sordum. Aldığım cevap ile zorla da olsa yürümeye başladım. Arkamda bir el hissedince durup arkamdakine baktım.
"Kız sen nerdesin? Niye çıktın odadan?" Eren abimin sorusu ile gözlerine baktım.
"Kimse yoktu ben de sizi aramak için çıktım kimseyi göremeyince. Hem anamgil neredeler?" diye sordum.
"Gel, gidelim." diyerek elini omzuma atıp ilerlemeye başladık.
Bir şey sormadım. Korkuyordum. Alacağım cevaplardan korkuyordum. Ali abime bir şey olmuş olması bile beni korkutuyordu.
Ameliyathane yazan kapıya yaklaştıkça annemleri gördüm. Babam ve annem hastanede bulunan banklara yan yana oturmuş, annemin başı babamın göğsündeydi. Köyden de birkaç kişi vardı.
Yanlarına ilerledikçe yüzleri bize dönüyordu. Babam bizi görünce "Kızım. İyi oldun biraz daha?" diye sordu.
Başımla onayladım "İyiyim baba, sağol." dedim sesli de dile getirerek.
Babam cevabım üzerine "Geç kızım ananın yanına otur." diyerek ayaklandı. Omzumdan tutup annemin yanına oturttu. Böylece bu sefer de benim başım annemin göğsünde yer edindi.
Yaslandığım göğüsten annemin ağladığını hissedebiliyordum.
Anneme "Abimin durumu nasıl?" diye sordum en sonunda. Alacağım cevaptan da içten içe korkarak.
"Bilmiyorum kızım. Gelir gelmez ameliyata aldılar, bir şey de demediler ki." dedi.
"Kim yapmış? Niye yapmış? Ali abimden ne istediler?" sesim sonlara doğru kısılmıştı.
Annem derin bir nefes almaya çalışarak "Bilmiyorum kızım. Bir bilsem ben de rahatlayacağım." dedi.
"Meryem nerede?" diye sordum. Ne zamandır buradayız bilmiyorum ama merak etmiştim.
Başka da bir şey sormadım. Annemin de bir eli saçlarımda, saçlarımı okşuyordu.
Bir süre sonra Eren abim de yanımızdan ayrıldı. Nereye gittiğini bilmiyordum. Babamla konuşup yanımızdan ayrılmıştı.
"Sağol babo." babamın uzattığı suyu açıp anneme verdim. Annem bir, iki yudum içince tekrar bana uzattı. Suyun kapağını kapatıp hemen yanıma koydum.
Kapıdan çıkan doktor ile hızla ayaklanıp önüne geçtik. Bir yandan da anneme destek olmuş kollarından tutuyordum.
"Nedir oğlumun durumu? İyidir değil mi? Ne zaman uyanır? He doktor bey?" babamın ard arda sorduğu sorular ile karşımızdaki doktorun bakışları sırayla gözlerimize çevrildi. En son tekrar babama baktı.
Derin bir nefes aldı. Biz de bu sırada nefeslerimizi tutmuş gelecek cevabı bekliyorduk.
"Göğsünden vurulmuştu, bizi baya bir zorladı kurşun. Bizler elimizden geleni yaptık. Ama maalesef yeterli olmadı. Hastayı kaybettik, başınız sağolsun." diyerek yanımızdan ayrıldı.7
Doktor söyledikleri ile arkasından bir enkaz bırakmıştı.
Annemin kollarımın arasından kaydığını hissedince hızla anneme döndüm. Bir yandan da "Yardım edin." diyerek etraftakilere seslendim.
Annemin başını dizlerime dayadım, yüzünü ellerimin arasına aldım. Uyanması için vurmaya başladım. "Daye!.. Daye kalk." diyerek bir yandan da sesleniyordum.
Başımı kaldırıp etrafa baktığımda babamın bir köşede ayakta hareketsizce beklediğini gördüm. Yavaş yavaş kendine gelip etrafına göz gezdirdi ama etrafı algılayamıyor gibiydi.
Bizi fark edince hızla yanımıza geldi. Yere çöküp anneme baktı. Kendine getirmeye başladı ama nafile.
Ben ise bu duyduklarıma, gördüklerime, yaşadıklarıma bir tepki veremiyordum. Öylece durmuş ne olduğunu algılamaya çalışıyordum.
Annemi bir odaya alıp serum taktılar. Babam da kendini zor tuttuğu için hastanenin bahçesine inip hava almaya çıktı. Ben de sakince bir şey olmamış gibi annemin başında uyanmasını bekliyordum. Ya da kabullenemiyordum.1
Aklıma uçuşan görüntüler vardı. Ali abimin benimle ilgilenmesi. Sürekli eve gelirken bana mutlaka bir çikolata getirmesi, gülümsemesi, "Ne olursa olsun senin arkanda dağ gibi Ali abin var." diyen sesi, benimle oynadığı oyunlar ve daha bir çok anı zihnimde dolaşıyordu.
Ben de sessiz sessiz odadaki koltukta oturmuş düşüncelere dalmıştım. Ta ki annem uyanıp yüksek sesle ağlamaya başlayıncaya kadar.
Hızla yanına gittim anneme sıkıca sarıldım. Elleri boşluktaymış gibi sallanıyor içinin kan ağladığını belirterek sesli sesli ağlıyordu.
"Benim oğlum gitti. Ben ne yapacağım şimdi? Kime sarılacağım? Benim kanadımın birini kopardılar. Benim oğlumu benden aldılar." diyerek daha çok ağlamaya başladı.
Söyledikleri, ağıtları kalbime bir ok misali gibi batıyor içim eziliyordu. Kalbimde bir sızı oluşuyordu.
Ölüm. Söylenmesi ne kadar kolay olan bir kelime. Ölüm. Kimilerini evsiz, kimilerini yalnız, kimilerini de sahipsiz bırakan bir olay. Ölüm. Namı diğer acı. Acının her tonu. Sevdiklerinizi, ailenizi arkanızdan yarım bırakan bir şey. Kelime olarak ölüm ama kalanlar için ölümden beter bir şey.
Annemin ağlamaları ağıtları içimdeki sızıyı daha fazla ortaya çıkarttı. Sol gözümden bir yaş indi. Ardından sırasıyla diğer gözümden.
Odayı, annemin acı dolu yakarışları, beraber ağlamalarımız ve hıçkırıklarımız kaplamıştı.
Durduramıyorduk kendimizi. Nasıl durdurabiliriz ki? 21 yaşıma kadar her anımda olan kişi, abim artık hayatımda olmayacak ne demekti? Nasıl böyle bir acıya dur diyebilirdim?
Odaya giren bir hemşire önce anneme daha sonra da bana sakinleştirici iğne yaptı. Bende hemen annemin sağ tarafında bulunan sedyeye geçmiştim. Gözlerim de yaptıkları sakinleştirici iğnenin etkisi ile kapanıyordu yavaş yavaş.
Ali'yi vuran kişiyi bulmak için işe koyulmuştu Ömer ağa. Bunu sadece Rojda için değil aynı zamanda tarlasında çalışan bir işçiye gelen zarardan dolayı yapıyordu.
Ali'ye kurşunu sıkan kişi tarladan çok uzaklaşmadan yakalanmıştı. Ömer ağanın adamlarından biri Ömer'in işareti ile hızla adamın peşinden gitmiş ve adam çok uzaklaşmadan yakalanmıştı.
Ömer'in adamı olan Raşit, adamı tuttuğu gibi Ömer'in yanına getirmişti. Ömer verdiği emir ile deposuna göndertmişti.
Ömer her ne kadar aklı Rojda da olsa da bu işe el atmazsa rahatlayamayacaktı. Kucağına düşmüştü. Tarlada o an yanındaydı. Ama aniden düşmesi ile Rojda'yı kucağına alıp ailesiyle beraber hastaneye götürmüştü.
İster di ki Rojda'nın yanında kalıp destek olmak ama şartlar vardı.
Hızla direksiyonunu deponun önüne kırmış aynı hızla da arabadan inmişti. İçeriye girdiğinde adam baygın bir şekilde sandalyede oturuyordu.
"Abi? Ne oluyor burda? Anlatacak mısın artık? Ne diye bu adamı buraya getirttin? Ne oluyor ya?" Fatih'in Ömer'e bakıp söylenmesiyle bakışlarını kendisine çevirdi Ömer ağa.
"Bu it herif benim tarlamdaki bir işçiye silah çekip benim çalışanımı vurdu! Derdi neymiş onu öğreneceğim." dedi ardından Raşit'e emir verip adamın yüzüne bir kova su döktürdü. Ayılması içindi. Daha öğrenecekleri vardı ve konuşması için de kendinde olması gerekiyordu.
Karşısındaki hareketlenen adamı dikkatlice süzdü. Elleri ceplerinde karşısında bekliyordu. Gözlerini açıp etrafına baktı adam ta ki Ömer ağayı görene kadar.
"A-Ağam... A-Ağam." dedi karşılarındaki adam bir Ömer'e bir Fatih'e bakarak. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yeni ayılmasının da etkisi vardı.
Ömer başını salladı ve boynunu sağa doğru kırıp adamı süzmeye devam etti. "Anlat!" dedi sert bir sesle. Karşısındaki adam tedirgince gözlerine baktı.
Ömer ağaya "N- Neyi ağam? Vallah ben bir şey yapmadım." dedi. Sesi titriyordu konulurken.
"Siktir lan ordan! Sen benim tarlamda çalışan işçimi ne diye vurursun!? O kadar insan oradayken sen hangi akılla böyle bir işe kalkışırsın! Anlat lan! Derdin ne senin!" dedi Ömer sert sesi ile.
Ömer Mardin'de korkulan bir ağaydı. Böyle konuştukça karşısındaki adam daha fazla titriyordu.
"A-Ağam..." diyerek biraz duraksadı. "Ben..." diyerek tekrar durdu.
Bu sırada depodan içeriye Eren girmişti. Hemen Ömer ağanın yanında yerini almıştı. Fatih'e de baş selamı vermiş en sinirli hali ile adama dikmişti bakışlarını.
Ömer ağanın "Konuş lan! Siktirme belanı! Konuş!" diye kükremesi ile adam oturduğu yerden zıplar derecede korkmuştu.
Adamın "A-Ağam vallah ben yanlışlıkla vurdum o adamı. Tanımıyorum da kendisini." demesiyle Ömer ağanın ayrı Eren'in ayrı, ikisinin de sinirleri damarlarından çıkacak oldu. Kendilerini zor zaptettiler.
"Nasıl yanlışlıkla vuruyorsun lan sen! Ne diyorsun amına koyayım. Sikecem şimdi ya!" diyerek Eren yükseldi. Aklı almıyordu. Ne yani Ali abisi kör kurşuna mı kurban gitmişti. Ömer'e ve Fatih'e bakıp "Ağam kusura bakmayın. Yanınızda böyle konuşmak istemezdim." dedi. İkisi de Eren'i anladıkları için bir şey demediler. Sadece başlarını sallamakla yetindiler.
"Lan o zaman senin silah ile o tarlada ne işin vardı lan! Tarlama yanlışlıkla adam vurmaya mı geldin sen?!" diyerek adamın yakasına yapışıp sandalyeyle beraber ayağa kaldırdı Ömer ağa. Adam şaşkınlık ile Ömer ağaya bakıyordu.
"Konuş lan!" diyerek tekrar yükseldi Ömer ağa. Adam bir kez daha titredi.
"Ağam benim onunla işim yoktu valla. Tarlada çalışan bir tane adam vardı. Beni dolandırdı, sonra da kaçtı. Peşine düşmüştüm bulunca da konuştum ama borcunu kabul etmedi. Ben de tekrar peşine düştüm tarlaya gitti. Vermezsen vururum dedim o da vermiyorum dedi. Ben de sıktım ama o adam kurşunun önüne atladı. Valla bilerek vurmadım ağam." dedi. Ömer gittikçe sinirleniyordu.
Saçmaydı. Borç için adam mı vurulurdu lan!
Ömer "Anlattığı şeye bak amına koyayım. Duydunuz mu? Borç için vurmuş." Diyerek bakışlarını Eren'e ve Fatih'e çevirdi.
"Biz de vuralım abi. Vurup atalım. Ölünce de tarlama girdi dersin. Bence gayet makul bir açıklama." diyerek konuştu Fatih.
"Çok güzel konuştun kardeşim. Bence de gayet makul bir açıklama." diyerek tekrar önündeki adama döndü bakışları. Ama gözlerinden bile belli olan sinir ile.
Sırıttı Ömer ağa hem de en sinirlisinden. Ardından karşısındaki adama yapacağı işkenceler aklına uçuştu. Mutlu oldu böylece.
Eren ve Ömer ağa beraber adama saldırdılar. Ömer vuruyordu dinlenince de Eren'e geçiyordu sıra. Böyle böyle bir döngüye girdiler. Adam arada bayıldıkça bir kova su döküp tekrar ayıltıyorlardı.
Eren abisini, kardeşini vuran adama,
Ömer de sevdiği kadının ailesine, çalışanına zarar veren adamı dövüyordu.
Uyandığımda babam gelmişti ben de daha fazla odada bulunmak istemediğim için bahçeye çıkmıştım. Öyle boş boş etrafı inceliyordum. Bir şey de düşünmüyordum ya da düşünemiyordum.
Hava da kararmıştı zaten, bahçede de fazla insan yoktu.
Bahçeye giren Eren abimi görünce ayağa kalktım aynı şekilde Eren abimde yanıma geldi. Bana sıkıca sarıldı ben de ona.
"Duydun mu?" diye sordum hala sarılı haldeyken. "Ali abimi." diye kısık sesle devam ettim.
"Duymak istemiyordum ama..." diye duraksadı. Devamını getirmedi ya da getiremedi.
Benden ayrıldı, bakışlarımız buluştu. Gözlerinin içi kıpkırmızıydı. "Ben anamların yanına gidiyorum. Geliyor musun?" Diye sordu.
"Yok abi. Ben böyle iyiyim. Hem sen git annem merak ediyordu seni." dedim.
Abim de başını sallayarak yanımdan ayrıldı. Böylelikle yalnızlığıma kaldığım yerden devam ettim. Tekrar banka oturacakken kolumda bir el hissettim.
Başımı kaldırdığımda Ömer'i gördüm. Dolmuş ve akmaya hazır olan gözlerimi kaçırdım.
Çenemde parmaklarını hissettim. Çenemi kaldırıp bakışlarımızı birleştirdi. "Sana ne için olursa olsun bakışlarını benden kaçırma demiştim." sesi yumuşacık, anlayışlı bir şekilde çıkıyordu.
Konuşamadım öylece baktım. Ama gözlerimdeki acıyı görmüştü. Etrafına baktı. Kimseyi göremeyince beni hızla elimden tutup bir yere çekmeye başladı. Nereye gittiğimizi bilmeden adımlarını takip ediyordum.
Kimsenin olmadığı bir yere gelince durduk. Ömer bana döndü ve yüzümü avuçladı. Alnıma minik bir öpücük koyup sıkıca sarıldı bana. Beklemeden ellerim sırtını buldu ve sarılmasına karşılık verdim zira ihtiyacım vardı. Kokusunu derince içime çektim. Her aldığım nefeste boğazımı acıtan bir yumru oluşuyor ve yutkunmama engel oluyordu sanki. Ömer de saçlarıma küçük öpücükler bırakıyor, sırtımı destek amaçlı okşuyordu.
Aldığım nefesler bana batarken gözlerim acıyordu. Ağlamak istemiyordum. Ama yanımda güvenebileceğim birini hissettiğim için gözyaşlarım daha fazla dayanamadı ve yüzümde bir yol çizip çeneme doğru akmaya başladı.
Daha fazla kendimi de tutamadım. Bir yandan kollarımla Ömer'e sıkıca sarılıyordum bir yandan da sessizce gözyaşlarımı akıtıyordum.
"Şşştt. Ben yanındayım güzelim. Geçmez, geçmeyecek de biliyorum ama ben yanındayım. Abinin yerini de dolduramam biliyorum. Ama ne olursa olsun ben hep yanındayım. Tamam mı?" dedi.
Ağlamama rağmen başımla onayladım dediklerini. Emindim, kendimden çok ona güveniyordum. Her zaman yanımda da olur bana destek de olurdu. Biliyordum çünkü bana olan bakışlarında hep hissettiriyordu.
"Gel böyle otur." diyerek elimden tutup beni arkamızda kalan banka oturttu. Kendisi de yanıma oturdu ve beni göğsüne çekti.
"Ağla. İçini dök. Ben buradayım, omzum senin için hep burada sana destek olur." diyerek saçlarımı okşamaya başladı.
Üzerimdeki kıyafetler aklıma gelince doğrulmaya çalıştım ama Ömer izin vermedi. "Ne oldu?" diye sordu.
"Üstüm kirli, sana da bulaşmasın." dedim elimle üzerimi göstererek.
Kollarını sıkılaştırdı. "Senin olduğun yerin kötü olması imkansız." dedi. "Bir şey olmaz." diyerek de devam etti konuşmasına.
Bende söylediğiyle göğsüne biraz daha sokuldum. "Teşekkür ederim." dedim.
"Teşekkürlük bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Olması gerekeni yaptım." dedi. Normal bir şeyden bahseder gibi.
Başım Ömer'in göğsünde öylece ağlayarak bekledim.
Ömer'de saçlarıma küçük öpücükler koyup beni sakinleştirmeye çalıştı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |