BU BÖLÜMÜN ÖNCEKİ BÖLÜM VE GELECEK OLAN SONRAKİ BÖLÜM İLE ALAKASI YOKTUR.
Ramazan ayında olup da özel bölüm yazmamak ayıp olurdu.2
Yanlış veya eksiğim varsa affola .
Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar dileriz 🤍
Etraftan gelen sesler uyumama engel oluyordu ve ben uyanmak istemiyordum.
Ta ki kırılma sesi gelene kadar. Gözlerimi nasıl açıp yataktan doğrulduğumu bilemedim. Karanlık olan etrafta gözümü gezdirdiğim saniyelerde. "Hay ben!" Diye sitem eden Ömer'in sesini işittim.
"Ömer?" Dedim emin olmak istercesine. Malum, yeni kalkmıştım ve anlamam bi hayli güçtü şu an.
Açılan ışık ile gözlerimi istemsiz şekilde kıstım. "Uyandırdım seni de."
Işığa alışınca yanımda duran adama dikkat kesildim. "Sen niye uyandın?"
"Sahur için güzelim." Dedi rahat bir tavırla. Ardından az önce yaptığı şey yüzünden suratı buruştu. "Şu kırılan şeyi saymasak tabi."
Kırdığı şeyi boşverip kaşlarımı çattım bu sırada. "Beni niye uyandırmıyorsun?" Diyerek sitem etmeyi de unutmadım. Ramazan ayındayız yani, oruç tutmamamı mı istiyor? Ne yani?
"Hamilesin." Söylediği benim onu, sahur için uyandırmama konusunda haklı bulmamı istiyor gibiydi. Ama tabiki de haklı değildi. "Hamile hamile nasıl oruç tutarsın. dayanamazsın?"
"Niye dayanamayacakmışım pardon?" Üzerimdeki ince yorganı atıp yataktan usulca çıktım. "Gayet de tutarım."
"Olmaz." dedi itirazla. Ne için dercesine kaşlarımı çattım. "Ya miden bulanırsa? Ya acıkırsan? Ya kötü olursan? Ya canın bir şey çekerse? Düşündün mü hiç bunları?" Sıraladığı vümlelere karşı başımı umursamazca salladım. "Ayriyeten dur orda. Ayağına cam batacak."
Dediği gibi olduğum yerde durdum ama konuşmayı ihmal etmedim. "Tutunca anlarız bir kere. Eğer kötü olursam tutmam. Şimdiden oruçlarımı neden riske atayım?"
"Risk işte." Bu sefer de o kaşlarını çattı. "Bebeğimize veya sana bir şey olma riski."
"Of Ömer ya." Göz devirdim şüphelenip kafasında kurmasına karşılık. "Ne olabilir Allah aşkına? Abartma."1
Kaşları havalandı. "Ben mi abartıyorum." Başımı aynen öyle dercesine salladım. "Çocuğumuzu ve seni düşündüğüm için hem de."
"Ben öyle mi dedim ya?" Yeni uyandığım için esnedim bu sırada. "Ben tutmak istiyorum." Diyerek banyoya ilerledim ayağıma cam batmaması için dikkatliydim. Arkamda homurdanan adamı da işitiyordum ama bir tepki vermedim.
Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı da toplayıp banyodan çıktım. Ömer aşağıya inmek yerine beni odanın içinde ayakta bekliyordu. Ekinde faraş süpürge duruyordu. Camları toplamış inmemiz için beni bekliyordu.
Her ne kadar hoşuna gitmese de beklemekten geri kalmamıştı. Dolabı açıp uzunca bir ceket alıp üzerime geçirdim.
Yanına gittiğimde çatık kaşlarını bozmadan elimi tuttu. Diğer elinde de cam dolu faraş vardı. O önden ben de hemen bir adım arkasından ilerliyordum.
Mutfağa geçtiğimizde Berivan Daye'nin tezgahta bir şeyler ile uğraştığını gördüm. Sessizliği bozan Ömer oldu. "Daye?"
Berivan Daye gelen ses ile bize döndü. O bize bakarken ben de mutfakta hazırlanan masaya göz gezdirdim ve gördüklerim ile mahçup olmuştum. Zira anladığım kadarıyla Berivan Daye kalkmış ve tek başına sahur hazırlığı yapmıştı, ben yatarken hem de.
"Beni niye çağırmadın Daye?" Demekten kendimi alıkoyamadım.
"Ne olacak kızım sanki? Her sene ben hazır ederim. Bu sene de yapmışım çok mu?"
Gülerek söylediklerine karşılık ben de zoraki bir tebessüm kondurdum dudaklarıma. "Böyle de ben rahat etmem ki."
"Alışırsın kızım." dedi yanıma yaklaşıp kolumu sıvazlayarak. Bu sırada Ömer elindeki küreği boşaltmış mutfak masasındaki sandalyelerden birine geçip oturmuştu bile. Berivan Dâye gördüğü camlar ile kaşlarını çattı. "Ne oldu? Ne kırıldı?"
"Önemli bir şey değil Dâye." Dedi Ömer. Sakin olması için tane tane konuşuyordu. "Karanlıkta görmedim, bacağım çarptı."
Berivan Dâye "Niye dikkat etmiyorsun anlamadım ki? Sanki bir yere kaçıyoruz?" Diye sitemde bulundu. "Ben gidip Azad Beyi çağırayım." Diyerek de yanımdan geçip mutfaktan çıktı.
Bir süre sonra Azad babanın da gelmesiyle sahurumuza başlamıştık. Ömer bu halimden her ne kadar rahatsız olsa da tabağıma sofrada bulunan şeylerden koymayı ihmal etmiyordu. Bu hali beni gülümsetmekten başka bir işe yaramıyordu.
Sahurumuzu yaptıktan sonra Ömer'in ikazlarına rağmen mutfağı toplamıştım. En ufak hareketimde bebeğe bir şey olacak düşüncesiyle yaşıyordu ama gerçekler öyle değildi.
Odaya geçtiğimiz gibi üzerimdeki ceketi çıkartıp yatağa geçtim. Ömer de hemen arkamdan yatağa girdi ama uzanmak yerine bana bakıyordu. Ne var dercesine başımı salladım. "Tutmasan mı?" Dedi bir umut.
Sabır dolu bir nefesi bu sefer ben aldım. "Tutmak istiyorum o kadar." Derken gayet kendimden emindim. Zorla oruç tutturmayacaktı resmen.
"E ben yarın işteyken ya başınıza bir şey gelirse? "Başınıza kısmı altı çiziliydi.
"Ömer, Allah için ne gelebilir başıma. Hem evdeyim. Bir yere gitmek gibi biir planım da yok hani."
"Ömer Allah için yat uyu." Cümlem biter bitmez arkamı dönüp, ince yorganı üzerime çektim.
"Uyu denilince uyunmuyor." Diye homurdanan adamı göz ardı ettim. Bu oruç mevzusunu benden çok düşünüyordu. Her ne kadar içine sinmese de yatağa girip beni kolları arasına almayı ihmal etmedi.
Çalan telefonuma artık göz devirdim. Zira kimin aradığını gayet iyi biliyorum. Ekranda gördüğüm isim de beni hiç şaşırtmamıştı nitekim.
"Yavrum?" Sesi sorarcasınaydı daha çok. "Nereye gidiyormuşsun sen?"
"Asuman'ın yanına. Hem sen nerden öğrendin bakayım?"
"Raşit haber verdi." Duraksadı bu kısımda. "Sen niye haber vermiyorsun hem?"
"Ne için haber vereyim Ömer ya? Hem aşk olsun Raşit ağabeye de. Hemen haber vermiş."1
"Boşver Raşit'in aşk işlerini falan, işini yapıyor adam." Ardından diğer konuya geçti."Gittiğin yeri yavrum." Dedi başka ne olacak dercesine. "Ya heberim olmadan başına bir şey gelirse o gittiğin yerde? Ne olur o zaman?"
"Başıma ne gelebilir mesela?" Dedim sorarcasına.
"Her şey." Dedi ucu açık şekilde.
Göz devirip yürümeye başladım, Raşit ağabeyin arkamdan geldiğini bilerek. "Bir şey demeyeceksen kapatıyorum bak."
İstemese de derin bir nefes eşliğinde cevap verdi. "Bir şey olursa haber ver."
Telefonu kapattıktan sonra hemen karşımda duran kıza sıkı sıkı sarıldım. "Özledim." dedim ayrılmadan.
"Ben de çok özledim kızım." Geri çekildiğimde yüzünde güller açıyordu. E uzun zaman olmuştu nitekim. "Hadi gel de oturalım." Koluma girince beraber kapısında durduğumuz, daha çok çay bahçesi olan yere girdik. Oruçluyduk, bir şey yemeyecektik ama oturmamız içn girmemiz şarttı.
Boş olan masalardan birine geçip oturduk. Henüz yerleşmemiştik ki takım elbiseli bir adam yanımıza geldi.
Daha bir şey demeden Raşit ağabey araya girdi. "Hayırdır kardeşim? Ne oluyor?"
"Bir şey olduğu yok efendim." Dedi adam korkuyla.
Raşit ağabey çatık kaşlarıyla adamın dibine girdi resmen. Ters ters bakarken, "Ne için hemen burada bittin o zaman?" Dedi sorguya çekerek. "Hem de Ömer Ağamın eşinin olduğu masaya? Ne ayaksın?"
Onların bu haline ben de Asuman da şaşkınlıkla izliyorduk. Asuman ne oluyor bakışları atarken, benim de ondan aşağıya kalır yanım yoktu. Ömer'in yanındakiler de Ömer gibiydi sanırım. Her şeye şüpheli yaklaşma gibi sorunları vardı.
"Neyi yanlış anladık kardeşim?" Raşit ağabeyin kardeşim diye bahsettiği kısmın altı buram buram tehdit barındırıyordu.
"Buranın sahibiyim. Hanım Ağamızı görünce ben, bir şey ister mi diye sormaya geldim." Demesiyle Raşit abi resmen rahat bir nefes almıştı. Ömer'in emaneti olduğum için bu kadar savunuyordu. Tabi Ömer'den beter miydi bilinmez.
"Ramazan ayında ne isteyeceğiz?" Diye laf çakmayı ihmal etmedi Raşit ağabey.
"Tutmayanlar da oluyor efendim, sormadan bilemeyiz."
"Git tutmayanlara sor. Oruçluyuz biz elhamdülillah."3
Bir süre sonra ağız dalaşları bitince sipariş için gelen adam gitmiş, Raşit ağabey de bizi yalnız bırakarak biraz arkaya doğru gitmişti. Böylelikle Asuman'a odaklandım.
"Ömer eniştem cidden bu adamı mı başına dikti."
Gülerek söylediklerine karşı maalesef öyle dercesine omuzlarımı oynattım. "Ömer'in içi rahat etmiyor."
"Belli canım da adamın vatan savunur gibi seni koruması da accayip komik." Dediğiyle ben de güldüm zira cidden öyleydi.
"Neyse boşver şimdi Raşit ağabeyi, Ömer'i falan." Dedim. "Görüşmeyeli ne var ne yok?"
"Ne olsun be güzelim. Aynı şeyler." Aklına yeni gelen şeyle aniden masada biraz öne doğruldu. Ani yaptığyla ben de meraklanıp onun gibi biraz öne doğruldum. "Eren ilk önce abime söylemiş."
"Ay ne zaman? Hangisine? Yusuf ağabeyine mi, Miran ağabeye mi?"
"Arkamda durdu." Dedi gülen bir yüzle. "Biliyorum göstermiyor ama hissettiriyor. Her zaman arkamda durduğunu."
Bu konudaki mutluluğu gözlerinin ışıl ışıl olması, yüzündeki o anlamlı mutluluktan belli oluyordu.
"Ama Eren'i ufak bir hırpalamış." Yüzü sanki o yaşamış gibi acıyla kısılmıştı.
Ben ise, duyduğum şeyin şaşkınlığıyla ağzımı bir karış açmıştım. "Ne zaman oldu? Benim niye haberim yok?"
"Yeni sayılır." Önüne gelen bir bukle saçı arkaya attı. "Ufak bir şeydi zaten."
"Eren'in dediğine göre başıma bir şey gelirse bir ön gösterimmiş."
"Bak buna bir şey diyemem. Seni korumuş adam." Başını öyle der gibi salladı.
Asuman ile biraz daha durduktan sonra ayaklanmıştık, malum ki iftara fazla kalmamıştı. Zaten Asuman'lar da iftara misafirliğe gidiyorlardı, o yüzden buluşabilmiştik. Zira evde yemekleri genellikle Asuman yapıyordu.
Asuman'ı evlerinin önüne gelince arabayı durdurdu.Sıkı bir sarılmanın ardından ben tekrar arabaya geçip bindim. Raşit abi arabayı çalıştırınca. "Aşk olsun abi." dedim sitemle.
"Hemen Ömer'i arayıp söylemişsin?" Dedim, daha ne olsun dercesine.
"Valla kusura bakmayasın Hanımım. İşim budur."
Raşit ağabey verecek bir cevabı olmadığından susmak zorunda kalmıştı. Ben de başka bir şey konuşmamış ve başımı cama çevirmiştim.
Açılan kapı ile adımımı içeriye attım. Etrafa baktığımda da girişteki avluda oturan Ömer ile göz göze geldim. Onu görünce istemsiz bir tebessüm yüzümde yer ediniyordu. Suratımdaki geniş gülümsemeyi bozmadan yanına gittim. Kalkmamıştı bile ama bunu sorun edecek değildim.
"Ömer." Dedim ona sırnaşarak. Hmm diye mırıldanınca eğilip yüzüne baktım. "Küstün mü bana kocacığım?"
"Küsmem sana." Dedi net bir tavırla.
"Oruçlu oruçlu evden çıktığın için." Bana dönünce ben de eğildiğim şekilden dik bir konuma geçtim. "Ya başına, hatta başınıza bir şey gelseydi." Gözleriyle karnımı işaret etti.
"Ama bir şey olmadı." Dedim kaşlarımı, bak olmadı der gibi oynattım. "Uzatmıyor musun?"
"Canımın canına bir şey olur korkusu bendeki güzelim."
"Canın yanında merak etme." Dedim biraz daha yaklaşıp sırnaşarak. Oturduğumuz halde bile benden uzun durması bence onun suçuydu. Ona alttan alttan tatlı şekilde bakıp sırıtınca dayanamayıp o da bana eşlik etmişti.
"Başka bir yerde olamaz zaten." Dedi ve belimden tutup başımı göğsüne çekti. Memnuniyetle kollarımı onun beline doladım.
Göğsüne başımı koyar koymaz gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Lakin rahatlamayı beklerken, başka bir şey oldu.
Burnuma gelen yemek kokukları...
Gözlerimi açtığım gibi Ömer'in göğsünden doğruldum. Bana ne oldu dercesine baktı. Bir kez daha derin bir nefes aldım. Bu da yemek kokuların iştahımı iyice kabartmasına neden oldu.
Kaşlarını anlamayarak çattı. "Ne kokusu?"
Orucum gitmesin diye nefes almamak için kendimi zorladım. Ömere bakıp, "Gelen yemek kokusu." Dedim dudaklarımı büzerek.
Yüzünün o an aldığı şekil, dedim ben sana bakışıydı. Beklemeden seslice de dile getirdi. "Dedim ben sana değil mi? Şimdi kokudan dolayı canın çekmiştir." Başımı maalesef der gibi salladım. "Şimdi ne olacak."
"Bir şey olmayacak." Dedim üzüntüyle. "İftara az kaldı zaten."
"Odaya mı çıkartayım seni. Koku almaman için."
Söylediğine gülüp gülmemek arasında kalmıştım. "Saçmalama."
"Ya daha fazla canın çekerse." Dedi düşünceli şekilde.
"Bir şey olmaz." Dedim kollarımı oynatarak. "Dayanmaktan başka çarem yok."
Bir süre daha öyle oturmuş ve ayaklanmıştık. Ömer ceketimi ve çantamı alıp odaya çıkarken ben de elimi yüzümü yıkayıp Berivan Daye'lerin yanına geçtim. Azad Baba da salondaydı. Çok fazla olmamıştı ki kapı çalınmış ve annemler de gelmişti.
Dün Berivan Daye annemi özellikle arayıp iftara gelmelerini söylemişti. Bana da Ali abimleri arayıp çağırmamı söylemişti. Bu evdeki ilk iftarımdı. Ve Berivan Daye beni düşünerek ailemi çağırmıştı ilk gün. E tabi bu olay da beni mutlu etmişti.
Salona girmeden ben çıkıp onları avluda karşıladım. Hepsine sıkıca sarılmıştım ama en çok babama. Özlemiştim. En çok da bu kadar ayrı kalmamız özletmişti.
İnsan yıllardır alışagelmiş bir yaşamdan kopup başka bir yere gidince özlüyordu eski yaşamını. Her ne kadar kaldığın yeri çok sevsen de engel olamıyorduk kendimize.
Onlar önde ilerlerken biz de Fulya yengem ile kol kola şekilde ilerliyorduk. Kendisi benden önce hamile kalmıştı, o yüzden onun karnı hafif de olsa belli olmaya başlamıştı yavaştan.
Tekrar salona geçtiğimizde kısa bir hoşgdeldin faslı da orada gerçekleşti. Ardından herkes kendini rahatça boş olan yerlere atmıştı.
Lakin bir sorun vardı. O da canımın çektiği kokuların yerini mide bulantısına bırakmasıydı. Umursamıyor gibi görünüp gülümsemeye zorladım lakin hayli zordu.
Ve en önemlisi de iftara bu kadar az zaman kalmışken orucumun bozulmasından korkuyordum.
Bunu istemediğimden yavaşça ayaklanıp sakin adımlarla salondan çıktım. Sakin olan adımlarım salon çıkışına kadardı. Bundan sonrasını koşar adımlarla ilerledim. Lavaboya girdiğim gibi elimi yüzümü yıkayıp derin nefes aldım birkaç kez. İçimden de lütfen orucum bozulmasın diye dua ediyordum.
İyi olduğuma kanaat getirince son kez garanti olsun diye yüzümü yıkayıp, elimin tersini boynuma sürdüm. Ardından havluyla yüzümü hafifçe kurulayıp kapıyı açtım. Tam da o anda Ömer'in elini havada gördüm. Aniden böyle bir görüntüyle karşılaşınca gözlerim şaşkınlıktan açıldı.
"Ne oluyor?" Dedim bu şaşkınlığın arasından.
"Birden kalkınca ne olduğuna bakmaya geldim." Gözleri kısa bir süre iyi olduğuma emin olmak ister gibi üzerimde gezindi. En son gözlerimde kaldı. "Ne oldu? İyi misin?"
Cümlemi bitiremeden araya girdi. "Canın çekti değil mi?"
"Ömer'cim. Canım çekse neden tuvalete geleyim Allah aşkına?"
"Ne bileyim kızım? Niye geldin o zaman?"1
Kapının önünden çekilmesi için koluna dokundum. Beni anlayıp kenara çekilince tuvaletten çıktım. "Midem bulandı gelen yemek kokusundan."
Başımı hayır anlamında salladım. "Orucumu riske atamazdım." Dedim. "Elimi yüzümü yıkadım."
"Tutma diyince kızıyorsun işte." Diyerek sitem etmeyi de ihmal etmedi.
Bir şey demeyerek ilerledim. Zira ne desem kabul etmeyecekti beyefendi.
Salona geçip eski yerime oturdum, Fulya yengemin ve Ali abimin yanına. Herkes kendi arasında sohbet edrken Ali abim benim oturmamla ban daöndü.
Ne oldu dercseine göz kırptı. "Midem bulandı." Dedim.
"Aynı dert bende de var." Dedi gülüp yengemi işaret ederken.
"Aşk olsun Ali'm." Dedi yengem araya girip. "Ben dert miyim?"
Yengemin yanlış anlamasına ben gülecekken abim ise ciddileşti. "Öyle mi dedim ben Fulya'm?"
Abimin sorusuyla, yengem bilmem artık dercesine omzunu oynattı. "Bilemeyeceğim artı." Diyerek de dışa vurdu.
Onları baş başa bırakıp ayaklandım. Yengemin o haline bakınca acaba ben de mi öyleydim diye düşünmeden edemedim ve bunun cevabını verebilecek olan tek kişi vardı. Ömer'e sormayı aklımın bir köşesine not almayı ihmal etmedim.
O sırada Meryem de yanıma geldi. "Güzelim." Dedim elini tutarak."Gel benle."
"Mutfağa." Dedim ilerlerken. İftara sayılı dakikalar kalmıştı. Son durumu kontrol etmeliydim.
Mutfağa girince on durumu önce gözlerimle kontrol ettim. "Kolay gelsin." Demeyi de ihmal etmedim. Gördüğüm kadarıyla her şey hazırdı, sadece sofranın taşınması kalmıştı.
"Sağolun Hanımım." Diye cevap verdi Remziye teyze. Aynı şekilde Yağmur da.
"Hazır hanımım. Biz de Yağmur ile şimdi sofrayı kuracaktık."
Başımı sallayıp tezgaha yaklaştım. Yapılan yemeklere göz gezdirince gördüğüm yemek ile Remziye teyzeye döndüm tekrar. "Ispanaktan bir tabak yengemin önüne hazırlayabilir misiniz?" Fulya yengem bayılırdı ıspanağa. Görse sadece onu yerdi, o derece seviyordu.
Remziye teyze beni onaylayıp Yağmur'a hazırlaması için işaret verdi.
Meryem'in seslenmesiyle bakışlarım ona indi. "Söyle ablam."
"Sana hanımım demeleri çok değişik." Güldüm istemsiz. "Ben de mi hanımım diyeyim?"
Sorusuna karşılık küçük bir kahkaha saldım. "Senin ablanım ben? Sen neden diyorsun?"
Omuzlarını bilmiyorum dercesine oynattı. "Bilmem. Sana burda herkes öyle diyor."
"Sizin demenize gerek yok güzelim, siz ailemsiniz benim." Ardından tuttuğum elinin tersine küçük bir öpücük bıraktım.
Ezan okunmuş ve iftarımızı açmıştık. Ve maalesef ki dilediğim gibi yemek yiyememiştim,kokular malumdu. Bana hiç yardımcı olmuyordu. Yemekten sonra yapılan çay faslıdır, kahve faslıdır derken teravih için hep beraber ayaklanmıştık.
Ömer ile odamıza çıkıp abdest aldık. Ardından ben, namaz için uygun kıyafetler giyip, başıma da bir örtü taktım. Ömer bu halime tebessüm edip tenlerimiz birbirine değmeyecek şekilde başımı, örtünün üzerinden öpmüştü.
Aşağıya inince arabalara binmiştik. Cami bize çok da yakın olmadığından arabayla gitmek mecburiyetindeydik.
Araba bir süre sonra caminin önünde durunca arabadan indik. Kadınlar olarak beraber üst kata çıkarken, erkekler de alt kısma geçti.
Camiye girmemizle içimi manevi bir huzur kapladı ve bu her camiye ayak bastığımda oluyordu. Tarif edilmeyecek kadar güzel bir duyguydu. O içinde oluşan his durduğun yerde bile seni mutlu etmeye yetiyordu.
Tebessümle beraber geçip boş bir yere oturduk. Her ne kadar bizi görünce kalkıp yer vermek isteyenler olsa da engel olduk. Tanınıyoruz diye kimsenin yerinde oturacağız diye bir şey yok. Burada hepimiz eşittik bence. Hepimiz de bizi Yaradan'a karşı kulluk görevimizi yapmak için toplanmıştık ne de olsa.
Kısa süre sonra saflardaki insanlar ayaklanmış ve imamın niyetiyle beraber namaza başladık.
Namaz bittikten sonra elimi açıp kendim için, Ömer için, doğacak çocuğumuz için dua ettim. Ve bunu yapmak bana öyle huzur verdi ki, sanki vücuduma mutluluk depolanmış gibi hissettim.
Camiden çıkmamızla derin bir nefes çektim. Her ne kadar içeride huzurlu bir ortam olsa da bir de bunun yanında sıcak ortam bulunuyordu. Biraz daha içeride kalsaydık kendimi tutamayıp kusacağım da bir gerçekti.
Babamlar çıkınca kocam olacak adam direkt olarak yanıma geldi. "Yavrum." dedi elini belime koyarak. İnsanları asla umursamaması beni bitirecekti bu adamın. "İyi misin? İçerisi sıcaktı."
Tebessüm ettim düşüncesine. "İyiyim merak etme."
Caminin kapısında olmamızdan dolayı bizi görenler saygıdan selam vermek için yanımıza gelmişlerdi. Biraz da öyle durduk ama uzun bir teravih sonrası ayakta durmak çok yorucuydu. Ömer bu halimi farkedince bizimkilere haber verip abilerim ve yengemi de alarak arabaya binmiştik.
Ömer "Kızları dondurma yemeye götürelim." diyerek Ali abime ithafen konuştu.
"İyi dedin. Sıcak oldu, iyi gelir." Hem de çok iyi gelirdi. Ramazanda teravihten sonra yapılacak en güzel aktivite kesinlikle dondurma yemekti.
Kısa süre sonra araba bir dondurmacının önünde durmuştu. Hep beraber arabadan indik. Ben Eren abimin koluna girereken Fulya yengem de ali abimin koluna girmişti. Ömer ise bu halime göz kırpıp bir adım önümüzden ilerlemeye başladı. Biz yengemle boş bir masaya otururken diğerleri de dondurma almak için yanımızdan ayrıldılar.
Döndüklerinde Ali abim ve Ömer'in elinde iki, Eren abimin elinde bir tane ama iki hatta üç taneye değecek bir dondurma duruyordu. Gördüğüme gülmemek için zor durmuştum resmen.
Ömer geçip yanıma oturdu, Ali abim yengemin, Eren abim de tek oturdu. "Al güzelim." Diyerek Ömer elinde bulunan çikolatalı dondurmayı bana uzattı.
"Teşekkür ederim." Diyerek elinden aldığım gibi hemen yemeye başladım. Henüz bir kaç kere yalamıştım ki Ömer'e döndüm. O da tam kendisi için aldığı dondurmayı ağzına götürecekti ki benim bakmam ile öylece durdu. Ne oldu dercesine göz kırpınca, ben de kaşlarımı elindeki dondurmayı işaret ettim.
"Bunu mu istiyorsun?" Diyerek doğru mu anladığını sordu. Başımı salladım hevesle. "Beğenmedin mi elindekini?"
"Beğendim." Dedim. "Ama seninkini de istiyorum."
Bu halime tebessüm ederek daha yemediği dondurmayı bana uzattı. Hevesle alıp, kendikimi de ona verdim. Ömer'in dondurması vanilyalıydı, ek bir özelliği yoktu ama canım çekmişti.
Mutlu mesut dondurmamızı yerken bir yandan sohbet etmeyi de ihmal etmiyorduk.
Konağa döndükten sonra babamlar kısa bir süre daha oturmuş ve geç oldu diyerek ayaklanmışlardı. Hepsine sıkı sıkı sarılıp vedalaşmıştık. Onların gitmesinin ardından saatin de geç olmasıyla odalarımıza dağıldık. İlk iş olarak banyoya geçip elimi yüzümü yıkamak oldu. Dişlerimi de fırçaladıktan sonra tekrar odaya geçtim.
Ömer de bu sırada altına pijama giyiyordu. Dolaba ilerleyip giymek için pijama takımı çıkardım. Pembe renkteki bir tanesine karar kılıp yatağın üzerine bıraktım. Banyoya geçme gereksinimi duymadan üzerimi odada değiştirdim. Böylelikle rahat bir nefes aldım. Pijama candır.
Ömer bu sırada yatağa girmiş bana bakıyordu. Umursamamaya çalışıp çıkardığım kıyafetleri köşedeki koltuğun üzerine bıraktım. "Gel böyle güzelim." Diyen sesi ile tebessümle yatağa girdim. Anında kedi gibi sırnaşarak ona yaklaştım. "Şu hallerin bitirecek beni." Dedi, saçlarımın arasına dudaklarını bastırarak.
Kıkırdadım. "Bitirmem merak etme seni, lazımsın bana."
"Ne konuda." Dedi, ima barındıran ses tonuyla.
"Her konuda kocacığım." Ellerim karnında gezintiye çıkmıştı bu sırada.
"Anlat bakayım nelermiş onlar?"
Derin bir nefes alıp başımı göğsüne koydum. "Anlatırdım ama Ramazan ayındayız."
"Ayıp." Dedim başka ne olacak dercesine.
"İma et, sonra da ayıp de. Oldu mu hiç karıcığım?"
"Olur kocacığım olur." Dedim dudaklarımdaki tebessümle. "Göründüğü gibi." Derken de kendisinin bu halini ima ettim.
"Göstereceğim ama elletmeyeceğim diyorsun?"
"Bir nevi..." Güldü bu söylediğime. Aklıma gelen ile göğsünden doğruldum. "Ömer.
"Ben alıngan biri miyim? Yani bu hamilelikte? Her şeyi yanlış anlayıp sana sıkıntı mı çıkarıyorum?"
Kaşlarını çattı. "Nerden çıktı bu yavrum?"
Omuzlarımı bilmem dercesine oynattım. "Yengem de hamile ya. Onu öyle dışarından görünce acaba ben de mi öyleyim dedim."
Elini yanağıma koydu. Ardından alnıma dudaklarını bastırdı. "Öyle düşünme yavrum." Geri çekilip gözlerime baktı tebessümle. "Senin her halin benim için bir şükür sebebi. Çocuğumuza hamilesin ve böyle yapman beni sadece mutlu eder. Dünyanın en şanslı adamı olduğumu hissettirirsin."
Gülümsedim. "Öyle mi düşünüyorsun gerçekten?"
"O zaman yanlış anlamalarıma severek katlanacaksın?"
"Senden gelen yanlış anlamalar da başımın tacıdır yavrum." Beni tekrar göğsüne çekip saçlarımın arasına öpücük bıraktı. Memnuniyetle karşılık verdim bu hareketine.
Uykumuz gelene kadar biraz daha konuştuk. Ömer ile konuşmak her zaman için beni mutlu ediyordu. Kocam olduğu için değil, sevdiğim adam olduğu içindi. Ve insan, sevdiği kişiyle en saçma şeyi dahi konuşsa mutlu olabilirdi.
Nasıl buldunuz bölümü? Yorumları şöyle alalım.👉
Bu da böyle, tatlış, minnoş bir Ramazan bölümüydü. Umarım severek okumuşsunuzdur.
Oruç tutmak şifadır arkadaşlar ve tabiki de hamile kadınlar da oruç tutabilir. Yalnızca oruç kendisine iyi gelmiyor, dayanamıyorsa, kadının kendisi açısından zorlu olursa tutmaz. Günah falan da değil.
Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |