@dunyadanmarsa355
|
yazmaya başladığım tarih 15 kasım 2024 kitaba başlama tarihinizi bırakmayı unutmayın canlarım ..................................................................................................................................................................................................................................... Sokaklarda kulak siken türde siren ve silah tan çıkan mermi sesleriyle yankılanıyordu bu gürültüye rağmen kaskımın altında deli gibi gülüşlerim boğuk bir tarzda benim kulaklarıma ulaşıyordu elimin altındaki gaza yüklenerek göstergedeki rakamı yükseltim Ardımdaki motorlar ve arabalarda beni yakalamak için deli olan adamları çıldırtmak için motorun hızını kesmeden dikleşerek üstünde ayaklandım iki elimle kaskımı tutup kalçalarımı öne arkaya kışkırtıcı bir tarzda salayarak bağıra bağıra modumuza uygun olduğunu düşündüğüm şarkıyı dile getirmeye başladım
A ella le gusta la gasolina Ella prende las turbina'
Şakaklarımın yanından hızla geçen mermiyle dengemi kaybeder gibi olunca hızla oturdum eğer ki kafamda kurşun geçirmez kendi elerimle yaptığım kaskım olmasaydı şimdi tahtalı köyde olurdum beni sinirlendiren tabi ki bu olmamıştı beni sinirlendiren şey şarkıyı devam etirmeme müsade etmemiş olmalarıydı bunu onlara ödetirdim bende Asena isem vites değiştirerek sağ taraftaki dar sokağa soktum motoru yan aynalardan ardıma baktığımda benim keyfim geri gelmişti, ardımdan sokağa girmeye çalışan mercedes marka polis aracı iki bina arasında tıkılıp kalmıştı ve onun ardından gelen birçok araç da birbirine girmiş büyük bir para ısrafı olmuştu kıkırdadım istem dışı kafamı kaldırıp önüme döndüm sokakağın çıkışında birçok polis aracı dizilmiş kapılarının ardına saklanmış elerinde’ki lazel silahlarını şahsıma dorultmuşlardı ciden beni bu şekilde yakalayacaklarını sanmaları ne ironiydi siz kimlen boy ölçüştüğünüzü öğreteyimde görün Direksiyonun yönünü duvara çevirerek ön tekeli kaldırıp hızlı bir manevra ile sıçrayarak motr duvarın üzerinde sürüp bir polis aracının üzerine çıkmıştım onların şaşkın bakışları ve bağırışları arasında polis araçlarının üzerinde araçların camlarını ve tavanlarını motorumun sert lastikleriyle parçalayarak ana yola çıkmış oldum, onları ardımda bırakarak yoluma devam etim ikiz aynalardan ardımdaki motrcuyu görünce sinsice gülümseyerek ansızın motora gaz vermeyi kesip motorun geri geri gitmesi sağlayarak diğer motorcunun yanında belirmem ile adam saniyesinde elindeki silahı bana doğrultmuştu bile “teslim ol artık nereye kadar kaçabilirsin sanıyorsun aptak kadın…” Birşeyler diyordu bende ise vızıltı gibi duyuluyordu göz ucuyla giydiklerine bakınca bile profesyonel bir sürücü olduğunu söyleyebilirdim tabi benimle kıyaslanamazdı, kaskının ardındaki bezgin öfkeli olduğunu tahmin etiğim yüz ifadesini biraz daha delirtmek için bu sefer ayağa kalkmadan adikleştım motorumun ön tekelini havalandırarak ona nispet yapar gibi, bunca silah sesine ve kafamdaki kaska rağmen duyabilmesi için bağırırcasına dilimden dökülen sözlerin ritmine uygun hareketle yapıyordum (içimdeki öfkeyi haykırırcasına hayata...)
Pain! You made me a, you made me a believer, believer Pain! You break me down, you build me up, believer, believer Pain! Let the bullets fly, oh let them rain My life, my love, my drive, it came from... Pain! You made me a, you made me a believer, believer
Third things third Send a prayer to the ones up above All the hate that you've heard has turned your spirit to a dove, oh ooh Your spirit up above, oh ooh
Ben buydum ben çılgın bir deli dünyayı peşine takmış ama ölüme bile gülerek gidebilecek bir deliydim.çünkü akılılar ancak köle olabilir…. Şarkıya bir yandan devam ederken diyer yandan yanımda ki motorda son sürat gitiği için arada bir önüne bakıp sonra geri bana dönerek konuşan adamı umursamadan orta parmak çekerek önüme döndüm sonunda ve gaza barasak onu ardımda bıraktım sağdan soldan yağan kurşunlara aldırmadım aynı omzuma saplanmış olan kurşun gibi pek bir etkisi de olmamıştı aslında çünkü üstümde bulunan her bir kıyafetin kumaşı özenle hazırlanmıştı aldığım darbeler sadece sendeletir ve acı verirdi ama ne kumaşı delebilirdi nede hayati bir organıma zarar verebilirdi buydu ya beni rahat etiren zaten,şehirden çıkmış arazi yolarına girmiştim ardımda gelen sesler hala devam edeiyordu tepemde bir rüzgar girdabı hisedince kafamı kaldırıp tepemde fıldır fıldır gezen helikopter ilişti gözüme kıkırdayarak sırtıma sabitlenmiş silahlarımdan birini aldım elime namluyu tamda helikopterin benzin deposuna çevirerek iki el ateşledim ama daha çok gelişi güzel havaya sıkmışım gibi görünmüştü dişardan, dirift atarak son bir hamleyle ana yoldan çıkıp ormana daldım ardımdan yükselen kulak delici patlama sesi ve sanki cehennem ateşiymişçesine yükselen alevler ile kıkırdadım siren seslerinde azalma olmuştu beliki helikopter polis araçlarının üzerine düşmüştü
Bu oynu ben yazmıştım ben biti demeden bitemezdi… Aynı hadisenin dediği gibi, tekrardan keyife dilimden nakaratların dökülmesine izin verdim gözlerim tepemde dönen drondayken sanki bir mesaj vermek istercesine kolarımı iki yana açarak Hey, hey! Geliyorum gittiğin yerden Düzeni hep yapboz sananlar Yaz yaz yalanıyla yaşayansan sonun olmaz Biz yazdık yine biz bozduk Nakaratlar dilimde dönerken öne eğildimve motorun kontrolünü geri elime aldım bu bebeği geliştirmek üç yılıma mal olmuştu gece- gündüz, yemeden -içmeden bu mükemeliyeti yaratmaya adamıştım kendimi şimdi ise bu gereksiz dünyaya büyük bir ders verme vaktiydi bizimle kimse boy ölçüşemezdi tarihte binlerce dehaya deli denilerek katledilmişti bu sefer gerçek bir deli vardı karşılarında, bu hayatın gerçek palyaçosu ve hokabazıydım ben, benimle boy ölçüşebilmek için delirmek gerekirdi.. Motoru uçurumun kenarında son bir dirift atark durdurdum motordan yükselen sesler kulaklarıma sanki bir aslanın kükremesiymiş gibi geliyordu tatlı küçük bir kıkırtı kaçtı dudaklarımdan elerimi debriyaj'dan çekerek kaskıma yöneltim usulca çıkardım kafamdan avuçlarımın içinde duran büyük görkemli kaskıma gülümseyerek baktım kaskın tepesinde ıkı kedi kulağu monte etmiştim kask simsiyahtı elimde kaskı çevirerek arkasında büyük neon harflerle yazan KEDİCİK yazısı beni tasvir ediyordu bu bendim oyun oynamayı seven yaramaz bir kediciktim ,dur dediğinde durmaz canım sıkılana kadar ortalığı dağıtırdım. Oyunbaz bakışlarımı usulca kaldırdım ve bir on metre ilerde dizilmiş asker, polis ,EFBİ ve birçok birimden bulunan (özel harekat bile) bir ordu duruyordu tam önümde elerindeki menzili silahların namlularının hedefi ise bendim benim yerimde olan biri bu durumda büyük ihtimal ağlar zırlar korkudan şu uçurumdan düşü verirdi, belkide teslim olurdu ne bileyim sonuçta benim yapacağım son şey teslim olmak, ben bundan zevk alıyordum sadece dilimde ise farkli ritimler melodiler sözler dolanıyordu beynim bir labirent gibiydi bazen ben bile çözemiyordum karma çorman olmuş bu kafa piskolokların gözünde delilik yadan ruh sağlığı bozukluğuydu benim açımdan ise gerçek bir eğlence…
Marka araçların arasında üstünde bir kurşun geçilmez yelek yeleğin üstünde ise büyük harflerle EFBİ yazıyordu elimdeki kaskı önüme usulca bırakıp üzerine eğilip sol kolumu üzerine yasaladım sağ kolumun dirseğini de kaskın üstüne kedi kulaklarının arasına yasladım elimle çeneme destek olarak oyunbaz bakışlarımı polis memuruna diktim meraklı bir ifadeyle yüzümde bir tozluk vardı bu yüzden sadece gözlerim görünüyordu gözlerime kişiliğimi yansıtığından emin olduğum ve koyu maviliklerimi ortaya çıkaran bir göz makyajı vardı. “yeter artık kedicik oynun sonuna geldin oyun biti teslim ol “ “Alex Alex Alex hiçmi tanıyamadın beni bu üç ayda oysa okadar tanışıklığımız olmuştu ,cıt cıt cıt unutun mu, ben hep ne derim ben biti demeden hiçbir oyun bitmez” “sen delirmişsin tedavi olmaya ihtiyacın var farkında değilsin belki ama ben hatırlatayım sana kedicik…” kıkırdadım, oyunumdan keyif alircasına ona orta parmağımı sundum bana doğru öfkeli adımlarla gelen ardındaki uyarıları takmayan EFBİ şefi Alex Albert (ve benim gözde ajanım olur kendisi) tam karşımda durarak namluyu şakaklarımda dikerek sözlerine devam eti (eğer bir başkası olsaydı o silahı o şahsın götüne sokardım ama bu adamı koysunlar önüme saatlerce işkence etseler gine ağzımın suyunu akıta akıta bakardım) “sen daha az önce bir helikopter ve 20 arabada bulunan insanların hayatına mal oldun bir çoğunu evlerinde bekleyen aileleri vardı bunu geçtim sen tüm dünyanın parasını çaldın bu nasıl bir saçmalık laaaaaann” yani şiimdi bu şekilde duyunca garip hisetim bak aman vicdanım sızladı yaaa “şimdi ilk olarak ben kimseyi öldürmedim benim silahımdaki kurşunlar bile sahte-ki bu doğrudur-ikincisi tüm dünyanın değil sadece cimri zenginlerin paralarını çaldım al tarafı bir 9999.00000 euro vee 10000.0000 cıvarı dolar ne abartınız yaaa “ umursamazca yüzümdeki kumaşa rağmen dudak bükerek motorumun üzerindeki kaskıma sarıldım “sen şaka falan mısın kadın hiçmi canının değeri yok ve sahtemi hadi lan ordan bir helikopter düşürdün yüzlerce insan öldü senin yüzünden” “Alex Alex sen ciden bazen abartmakta çok iyisi yaa,” iç çekerek etrafıma şöyle gelişi güzel bir bakış atarak kıkırdadım o kendi kendine bağırıyor hakaretler ediyordu ve bir iki kez sinirle ateş etmiş biri omzuma diğeri koluma değen kurşun kumaşın sert derisine çarpıp sekerek yere düşmüştü dudak büzerek “ALEX YAAA KUMAŞ KURŞUN GEÇİRMİYOR DİYE ACITMIYOR DEĞİL YAA ÇOK ACIDIIIIII”dolan gözlerimi saklamaya çalışmadım bile kolumu tutarak iç çektim Karşımda duran ordu dolusu adamlardan şaşkınlık dolusu nidalar kopuyordu böyle bir sahne beklemiyorlardı doğal olarak kim bunca hengameçıkaran oyunbaz bir kediciğin bir yavru kedicik gibi ağlamasını beklerdi ki zaten “tanrım biri bana şuan burda olanların bir kabus olduğunu söylesin nolur” alex’sin iç çekerek yakarırcasına ardına dönüp diğer elemanlara dert yandığını görünce istem dışı kıkırdamıştım bir kişi arabanın açık olan kapısının ardına saklanmış kafasını öne uzatmış alex’e cevap vermesiyle kıkırtım kahkahaya bürünmüştü “şey kabus değil şu olanlar içiniz rahat olsun” “KAPA LAN ÇENENİ SANA KONUŞMANI KİM SÖYLEDİ LAAAN” Alex’in sarışın tatlı çocuğa kızmasıyla birz darılmıştım oysa çocuk onun sorusuna cevap vermişti ne gerek vardı ki buna hiç yakıştıramadım alexsana -10000 aura ya düştün gözümde “emredersiniz efendim” sarışın şapşal bir asker selamı vereverek eski konumuna dödnü _arabanın açık olan kapısının ardında inik olan camdan namluyu bana doğrultu tekrardan-bana doğru yönünü çeviren şefe bende gözlerimi diktim hiç çekmemiştim aslında ama neysem “yeter artık kedicik teslim ol etrafın sarıldı kaçacak bir yerin yok eğer canına değer veriyorsan teslim ol sen akılı bir kadınsın “ “hıhıhıhıhııı şey Alexcik aslında ben deli bir kediciğim ve oyun ancak ben istersem biter” kelimeler dudaklarımdan sanki bir ağır çekimişcesine dökülürken kolarımı doladığım kaskımı kafama geçirdim kaskın gözlük camını indirmeden önce ona haylaz bir kedi gibi kıkırdayarak motorumu kükretim ve harekete geçerek motoru uçuruma sürdüm “hayır naopıyorsun kedicik kedicik napıyorsun sen hayır hayır delisin ölüceksin duuur DUUUUUUUUUURRRRRRR KEDİCİK HAYIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIRRR!” Motorumla kendimizi uçurumdan bıraktık o kükredi ben kahkaha atım Alex’inde dediği gibi ben deli bir kadındım ben bir zır deliydim akılı olmayı seçmek asıl delilikti benim için oysa… Elimin altındaki düğmeyi aktive ederek bu uçurumdan kurtulabilirdim,kendimi bir anda ölümden çekip alabilirdim oysa benim daha büyük planlarım vardı bü yüzden ölmem gerekiyordu elvede gerçeklik elvede Elsa (motoruna en sevdiği buzlar kraliçesinin ismini vermeyende ne bileyimyani) elimin altındaki motor kolarını usulca okşadım benim güzel bebeğim elsem beni bekle olur mu çünkü kedicikler ölümsüzdür oysa ben daha ilk canımı harcıyordum… Uçurumun dibindeki sert kayalıklarla dolu olan hırçın sulara bedenim hınçla çarpmak üreydi motorum elerimden kayıp gitmiş ve suya gömülmüştü ben ise sırt üstü düşüyordum gözlerim uçurumun dibinde eğilmiş şok ve öfkeyle bağıran EFBİ şefine takıldı sırtıma saplanan kurşunların bile delemediği kumaşı delebilecek kadar keskin olan sivri kayalıklara rağmen gözlerimin önündeki yakışıklı suriyete son kez gülümsedim gözlerimi sonsuz karanlığa teslim etmeme rağmen tek bir yüz canlıymış gibi duruyordu hala Simsiyah gece gibi parlak saçlarına tezat gece çökmeden önce gök yüzünün aldığı o koyumsu mavi tonu andıran gözleri sert çehresine tezat benim görme gibi bir şansım olmayan bir gülümsemeyle bana bakan EFBİ şefiydi benim biricik abim beni asla kabullenmeyen abimdi… on yaşımda bile elektirikler gitiğinde yatağımdan çıkar ağabeyimin yatağına sığınırdım biz öz kardeştik ama yarımdık her açıdan o cidiydi ben ciddiyetsizdim o gülmezdi ben ağlarken bile gülerdim o acıdığında dile getirmezdi, ben mızıklanır ağlardım ama bu sadece iki dk sürerdi çünkü benim tatlı tekir kedim tamda o anda gelir kucağıma uzanır elbisemi ısırıp çekiştirerek oyun oynamak isterdi Biz farklıydık ağabeyim ilen onun babası bir İngiliz benimki ise Türk komandoydu annemiz ise bir İngiliz doktordu ben evlilik dişi bir çocuktum bu yüzden asla kabul görmedim bunu 10 yaşımın sonlarında anlamıştım o çok sevdiğim ağabeyim bile kabul etmediğini aslında hiç istenmediğimi öz babam bir görev sırasında şehit düşmüştü ailesi ise benden haberdar bile değilmiş öğrendiklerinde eşi kendi gelip benimle tanışmak istemişti başta öz babamın da eşini aldatığ’ını düşünmüştüm ama aldatmamıştı ben doğduktan sonra eşiyle tanışmış ve evlenmişti annem ise benden bahsetmeyerek ona hiç haber vermemiş beni korkunç bir masala kapatmıştı Bunu 15 beşimde fark etmiş ve kendime bir yol çizmiştim benim kabusum bitmişmiydi hiç anlamadım sonrasında babamın eşiyle(Nazlı) ve küçük kızı(Mine) ile yaşamaya başlamış 18 sekizimde orayı da terk etmiştim ismim annem tarafından başta Abigail kızıl cadı beni lanetli bir cadı olarak görüyordu ve bunu hep söylerdi ben ise nefret ederdim Nazlı abla birkez laf arasında babamın ‘eğer ki bir kızım olursa adını Asena koymak istiyorum'dediğini öğrendim Nazlı abla beni öğrendiğinde ve eşini kaybettiğinde yeni doğum yapmıştı bu ismin kızına değil de bana ayit olduğuna inandığı için koymadığını söylemişti vben ise bu dileği yerine getirmeyi kabul etmiş ABİGAİL İSMİNİ TERK ETMİŞ TÜRK KOMANDOSU OLAN SALİH ANAK IN KIZI ASENA ANAK OLMUŞTUM Sanırım o kadın bana annemden daha çok anne olmuştu ama bir anlamı kalmıyor işte,bu hayat nezaman ne yönde ilerler beli olmuyor işte bu yüzden afet beni ağabey ben oyun oynamak isteyen bir kediciktim sadece, bir cani değildim ama artık bir anlamı yoktu ben artık 15 yaşındaki kız çocuğu değil deli bir kediciktim ölüme bile gülerek gidebilen bir kadındım. Bu oyna dünyaya bir ders vermek ve benden çalınanları çalmak için girmiştim dolarlar Euro’lar benim için bir oyuncaktı gerktiğinde parçalayıp atılan bir oyuncak ama başkaları için para uğruna kaç cana kıyılırdı beli değil bende çok can aldım ama para için olmadı hiç ölüm bir son değil ölümsüzlük bir sondur asıl…RUH ÖLMEDEN BEDEN ÖLMEZ!
***********************yitip giden zaman*************************
Karnımda derin bir acı zihnimde bölünmüş anılar beni bir çıkmaza sokuyordu kimdim neden bukadar acı çekiyordum sırtımdan başlayan karnımı delip geçen bu acı niyeydi etrafta boğuk sesler vardı aralarından tek tük kelimeler seçebiliyordum “ sayın Rahip bu kızın yaşaması mümkün değil, iç organları param parça” “yaşiycak tanrının izniyle iyileşecek eminim…” sözlerin devamını duyamamıştım seslerin sahipleri tanıdık gelmiyordu çok yabancı hisetirmişti, organları mı param parça kimden söz ediyorlardı?. Benden mi yoksa ,ben kimdim ? adım neydi? Ben den söz eediyorlarsa organlarım nasıl parçalanmıştı rahip denilen kişi de kimdi Bu sorulara ancak gözlerimi açıpta rahip denilen kişiye sorarsam cevap alabilirdim ama gözlerimi açmak bir yana parmağımın ucunu dahi kıpırdatamayacak durumdaydım sanki ölüyor gibiydim bedenimde tarifsiz bir acı vardı istem dışı inlemiştim…ruhum karanlığa geri çekiliyordu ,karanlık dipsiz bir kuyu gibiydi bilincim beni terk ediyordu ölüm beni kucaklayacaktı sanırım. Ansızın bazı sesler duyuyordum sanki karanlıktan beni ışığa çekmeye çalışan bir güçtü bu ses bazen incilden ayetler okuyan bu sese dur diye bağırmak istiyordum yalan sözleri tekrarlama bana demek boğazına sarılmak istiyordum bazen o kadar uzun süre karanlıkta sesizliğe mahkum kalıyordum ve ansızın o melodik hoş erkeksi ses çıka geliyor ve bana küçüklüğümden beri ezberletilen diğer dini kitaplar gibi incil’den de ezbere bildiğim ayetleri tekerrür ediyordu bu karanlık ne kadar uzun sürdü ne kadar burada hapsoldum bilmiyordum ama burdan hiç haz etmedim ben karanlığı sevmezdim ki yani sanırm sevmezdim hatırlamıyorum hiç birşey
Acı artık eskisi gibi değildi ama uyanamıyordum da “tanrı günahlarını bağışlasın küçük kız acın yakında geçecek “işte gine o yakıcı ses alnımdaki sıcak dokunuş
Bana boş vaatlerde bulunan bu gavat bir elime geçsin yedi cedine kadar namusuna gircem pezevenke bak hep diyor geçti aman ne geçti göt herif yaaaaaaa, imdaaaaaattt bıktım bu karanlıktan öleceksem öleyim nefret ediyorum karanlıktan ya ağlamak istiyorum ondada yapamıyorum Bu durum bu şekilde devam edip durdu nekadar zaman geçti hiç bilmiyorum ama artık kendimi aç hissediyordum bundan dolayı ölmediğim kanatine varmıştım sonuçta ölen biri acıkamazdı gözlerimi açmak iki kelam edebilmek için uyanmam gerekiyordu Çok uğraştım bunu her bilincimi kazanır gibi olduğumda denedim ama özelikle o adam yanımdayken bilincim yerine geliyordu alnımdaki yumuşak dokunuş beni biraz güçlendirmişti artık gözlerimi açabildiğimi uzun süre ışık görmemiş gözlerime çarpan hafif yakıcı güneş ışığı ile yutkundum acıyla,aynı gözlerim gibi uzun sure boyunca konuşmamanın ve susuzluğun verdiği kuruluk beni daha da zorluyordu. Yan tarafımda gerçekleşen hafif hareketleri hisedince boynumu zorlanarak yana çevirdim ellerinde bir İncil koltuğa kurulmuş hafif kısık bir tempoda mırıldanan adam ilişti gözüme, fark etmemişti beni hala bende bundan faydalanarak sesizce onu süzdüm güneş kadar parlak saçlarını sanki berak bir gökyüzünü andıran gözleri vardı üstünde boynuna kadar ilikli bir rahip kıyafeti vardı bu kıyafetlere ne demiyordu bilmiyorum ama boynunu örten kısımda beyaz bir haç sembolü vardı bununla beraber bir haç kolyesi de vardı bu edepli kyafetlerin aksine vücudu fazla yapılıydı sanki yıllarca supor yapmış gibi olası bir durumdu sonuçta bu zamanda sipor yapmayan yada yapmasada cılız duran yoktu (ilaçlar kulanan iğneler vurarak kas yapanlar vardı) yüz yapısı bicimliydi görenlerin dönüp Gine bakacağı türden bir yüzü ve vücudu vardı istem dışı bu düşünceme sırıtım Ben düşüncelerin hapishanesine kaybolmuşken adamda hareketlilik oluşmuştu elindeki incili yaptığım yatağın yan tarafındaki ahşap Şifonyerin üzerine bırakarak bana dönüp gülümsedi "Sonunda uyanmışsın küçük hanım"onu son kez süzerek bakışlarımı çekip tavana diktim "ne zamandır baygınım,ben hiç bir şey hatırlamıyorum, bana ne oldu? Her yerim acıyor" Onu dinelrken gözlerim bulunduğum odanın taş duvarlarında dolandı okadar garip hisetirdi ki anlatamam bende bir yabancılık hisi yaratmıştı " seni bir uçurumun dibinde yaralı bulmuşlar kliseye getirdiler buradaki Doktorlar köylülere göre daha iyi tedavi edebilir diye " Kaşlarım çatılarak gözlerimi ona çevirdim"burası kilise mi ?neden hastaneye götürmek yerine kiliseye getirdiler" "Hastane de ne küçük kız sen neyden söz ediyorsun,seni en iyi tedavi edebilecek kişiler kilisede " Ne saçmalık aman beee ne yapacaksınız İncil okuyarak Musa gibi beni iyileştirmeyi mi planlıyorsunuz yani Musa değilseniz bu imkansız beee, aklıma düşen gerçekler ile göz devirmek sitedim bir an uyurken beni o karanlıktan çekip sinirlerine oynayan ses bu adama mı ayiti yani durmadan incilden ayetler okuyup - çoğu cümleyi yanlış söylüyor birde - şimdi ben buna kafa göz dalsam ne olur ki umm sanırım vücudum bunu yapmama müsade etmiyor "Aylardır uyuyorsun biran ümidi kesicektik senden" duyduklarım ile şüpheyle baktım "uyanmasaydım ne olacaktı peki" sesim boğukve kısık çıkıyordu ,susuzluktan dudaklarım çatlamış iki kelam etmek zor geliyordu. "Öhm öhm s-su lütfen" "Ah sersem kafam doğru uzun süredir su içmedin doğru ya" az önce İncili üstüne bıraktığı Şifonyerin üzerinde daha önce fark etmediğim demir sürahi ve demir bardak ile kaşlarım havalandı şaşkınlıkla o duraksamadan sürahiyi alarak hızla bardağa su doldurup elindeki sürahiyi bırakarak boş eliyle uzanıp ensemden tutarak dikkatlice dikleştirip denip bardağı dudaklarıma dayayıp usulca içirdi gözlerim onun gök yüzü kadar berak gözlerinde takılı kalmıştı içerken Bardağı çektiğinde dudaklarımı ıslatarken beni yavaşça geri yatırdığında mırıldandım " ben ne zamandır uyuyorum aylardır falan dedin,ve kaç yılındayız şu anda" "Hmm evet öyle dedim sen 4 aydır uyuyordun ,ve milyatan sonra 1467 30 Mayıs " daha kim olduğuma dair olan anılarım yeni yenizihnime düşerken -buna yaşadığım yüz yıl dahil-duydugum rakam benim için birinin gelip yaşıyor olmama rağmen biri gelipte sen öldün demesiyle aynı şeydi, ağzımdan kocaman bir şaşkınlık nidasi kopuverdi "neeeeeee 1467 mi şaka yapıyorum de lütfen?" Bu eşek şakasını yapanı elime geçirirsem hiç iyi olmaz... |
0% |