@durutaskulakk_
|
Canlar selam ben geldim! Ay bu kurgu beni heyecanlandırıyor ha dostlar... Gene tadımlık, tatlımsı bir bölümle geldim :))) Kitapla ilgili spoiler ya da diğer kurgularımdan haberdar olmak isteyenleri sosyal medyaya bekliyorum. Kendi hesabım: durukurtk Kitap hesabımız: sonderbiofficiall Yıldıza basarak satır arası yorumlarınızı bana sunmayı ihmal etmeyin lütfen. Keyfili okumalar!
SON DERBİ 2.BÖLÜM- SICAK AİLE “Hoş geldiniz Leyan Hanım.” Elimdeki bavulları almak için yeltenen adama gülümseyerek baktım. “Hoş bulduk, teşekkür ederim.” Carlos’tan gelen teklifi kabul etmem üzerine her şey çok ani gelişmişti. Bir aylık zaman diliminde Türkiye ile olan bağlantım hafiflemişti. Ne kadar belirgin bir süre ülkemden ayrı kalacaktım bir fikrim yoktu ama elbet bir gün tekrar dönecektim. Avrupa ligi için düzenlenen hazırlık maçının üzerinden bir ay gibi bir süre geçmişti. Bu bir ayda spor spikerliğinden tamamen kopmuştum. İşten çıkacağımı söylediğimde bu duruma oldukça üzülen ekip arkadaşlarım gelen teklifi duyunca resmen sevinçten deliye dönmüştü. Tabii bu süre zarfında boş durmamış ve takımı nasıl toparlayabilirim, nasıl bir aile sıcaklığını onlara sunabilirim gibi faktörleri de düşünmüştüm. Küçük yaşlarda başladığım futbol kariyerim dokuz-on sene gibi bir zaman diliminde maalesef ki son bulmuştu. Yaşadığım ciddi sakatlık beni sahalardan sürerken, içimde her daim ukde kalan o maçlara bu şekilde tekrar başlayacağımı bilemezdim. Futbol bilgim oldukça sağlamdı. Bir takımı yönetebilecek gücü kendimde görebiliyordum ama ilk seferim olduğu için biraz tereddütlerim elbette vardı. Teklifi kabul ettikten sonra Carlos’a neden beni seçtiğini sormuştum. Sonuçta kendi halimde takılan bir spor spikeriyken bu denli büyük bir takım için beni düşünmesi absürt kaçardı. Carlos, benim futbolla ilgilendiğim sene sakatlığımdan birkaç ay önce çıkan transfer haberlerinin kendisi ile bağlantılı olduğunu söylediğinde çok şaşırmıştım çünkü beni isteyen takımın bir yurt dışı takımı olabileceği ihtimali hiç aklıma gelmemişti. Meğerse reşitliğe adım attığım an beni o zaman oynadığım takımdan almak için teklif vereceklermiş lakin sakatlığım duyuran hocam ile işler biraz sarpa sarmış. Bunu da seneler sonra öğrenmek her ne kadar canımı yaksa da bu işte de bir hayır olduğunu düşünmüştüm ve gerçekten de elime geçen teklif benim için çok özeldi. “Leyan Hanım beni duyuyor musunuz?” Adam önüme geçmiş dikkatle yüzüme bakarken derin bir nefes alarak etrafıma baktım. “Dalmışım, kusura bakmayın. Neredeyiz?” Adam bavullarımı ileriye doğru sürüklerken, “Geldik efendim, buyurun lütfen.” Diyerek geçmemi bekledi. Adamın yanına geçerek onu takip etmeye başladığımda takım için özel kapatılan otelin lobisine giriş yapmıştım. Lobide oturan bir kadın beni görür görmez ayaklandığında yanımda duran adama dönerek gelecek olan kadının ben olup olmadığımı sorguladı. Adam Portekizce anladığımı ve o kadının ben olduğumu söyleyince kadın hızla bana dönerek Portekizce karşılık verdi. “Hoş geldiniz Leyan Hanım.” Kadına elimi uzattığımda hızla elimi sıktı. “Hoş bulduk.” Otel Almanya’nın en iyilerinden birisiydi. Millilerimize de böyle bir yerde konaklama imkânı verildiği içim mutlu olmuştum açıkçası. İngilizcem oldukça ileri seviyeydi. Portekizceyi sırf Carlos Hocanın başarılarını daha yakinen anlatabilmek için öğrenmiştim ama çok akıcı bir lisana sahip değildim. Carlos bildiğim dilleri öğrendiği için lobiye Portekiz bir kadın koymuş olmalıydı çünkü Almanca anlamıyordum. Kadın daha çok yanımdaki adamla iletişime geçtiğinde adam bana dönerek Türkçe konuşuyor ve durumu açıklıyordu. Şu anda benim için ayrılan odanın önünde bekliyorduk. Merakla adama dönerek, “Çocuklar kaçıncı katta kalıyor, bir bilginiz var mı?” dedim merakla. Adam odayı açarak bavulları içeri bıraktığında, “Bu kat teknik direktör ve sosyal medya uzmanlarının bildiğim kadarıyla. Çocuklar da bir alt katta kalıyor efendim.” Diyerek hafifçe gülümsedi. Ellerimi önümde birleştirerek ağırca başımı eğdim. “Her şey için teşekkürler.” Adam başını önemli değil dercesine iki yana salladığında, takım elbisesinin iç cebinden çıkardığı kartı bana uzattı. “Burada numaram var, bir sorun olursa bana ulaşın efendim yardımcı olmaya çalışırım.” Adama içten bir gülümseme eşliğinde teşekkür ettiğimde beni odada yalnız bırakmıştı. Bavullarımı yerleştirmek için yatakların üzerine açtığımda, bana ayrılan geniş dolaba getirdiğim kıyafetleri özenle yerleştirmeye başladım. Derinlerden gelen telefonumun zil sesi dikkatimi dağıttığında elimdeki elbiseyi dolaba koyarak telefonumu bulmaya çalıştım. Valizlerin altında kalan telefonumu zor zahmet bulduğumda arayanın babam olduğunu görünce yüzümde tatlı bir gülümseme oluştu. Telefonu omzumla kulağımın arasına sıkıştırdığımda elime aldığım eşofmanı katlamaya devam ettim. “Babacığım…” “Güzelim, indin mi uçaktan? Hiç haber vermiyorsun bak.” Babamın tez canlı sesini duyduğumda hafifçe güldüm. “Anca otele gelebildim beyefendi, malum artık yoğun bir insanım.” Dediklerim karşılık aynı anda güldüğümüzde babam böbürlenerek, “Doğru, sonuçta üzerinde çok emeğim var.” Diyerek mırıldandı. Eşofmanları bir kenara yığdığımda babamla bir süre daha konuşmuştuk. Benden takım için yeni gelecek oyuncalar hakkında bilgi isterken benim olayı alaya vurmam ve takım gizliliğini savunmam üzerine minik bir atışma yaşamıştık. Getirdiğim elbiseleri ortadaki bölmeye asarken çalan kapı ile kaşlarım çatıldı. Elimdekileri kenara bırakarak kapıya gittiğimde, kapıyı hafifçe aralayarak kimin geldiğine baktım. Lobide beni karşılayan kadın elindeki dosyalarla bana bakıyordu. “Leyan Hanım, Carlos Bey bu dosyaları size iletmemi istedi. Ayrıca kahvaltı bir saat sonra başlayacak, katılmak isterseniz sizde salona inebilirsiniz. Son olarak, idman da kahvaltıdan hemen sonra olacak Carlos Bey sizi kahvaltıya inmezseniz bile idmanda görmek istiyor.” Kadının elindeki dosyaları alarak teşekkür ettiğimde merakla ismini sordum. Kadın bunu başta sormam gerektiğinden gülerek, “Maria.” Dediğinde vedalaşarak kapıyı kapattım. Valizlerde son kalan eşyaları da dolaba yerleştirdiğimde boşalan valizleri odanın boş bir yerine koydum. Aynanın önündeki masada duran kahveden bir bardak aldığımda, dosyaları da kucaklayarak balkona çıktım. Saat şu anda oldukça erkendi ve güneşin doğuşuna bile tanıklık edememiştim. Beyaz yuvarlak masanın üzerine bıraktığım dosyanın yanına bir yudum aldığım kahvemi koydum. Dosyayı açtığımda beni ilk karşılayan manzara elbette ki oyuncu bilgileri olmuştu. Yabancı isimli Türkleri daha önce sunduğum haberler aracılığı ile duymuştum. İlk 11 gözümde net bir şekilde canlanır diye düşünürken yeni gelen isimleri görmemle dikkatim dağılmamış değildi. Yeni iki oyuncunun gelmesini beklediklerine dair birkaç ay önce duyuru yapmışlardı lakin o oyuncuların bu ikili olduğunu bilmiyordum.
İsim- Soy isim, Mevki, Yaş, Boy Ege Darcan- Orta Saha, 19, (1.76) Alican Sezer- Forvet, 19, (1.87) Ferdi Üstün- Sağ Bek, 25, (1.74) Efehan Balcı- Sağ Bek, 25, (1.84) Gazanfer Atay- Merkez Orta Saha, 30, (1.78) -KAPTAN- Demiralp Topal- Kaleci, 35, (1.96) Kahraman Ayhan- Stoper, 33, (1.85) Muhammed Kara- Sol Kanat, Ofansif Orta Saha, 26, (1.73) Canberk Işık- Defans, 30, (1.90) Ahter Yılmaz- Forvet, 19, (1.78) Barış Anıl Yıldıray- Sağ Kanat, Forvet, 24, (1.86) Okuduğum bilgiler ve isimleri daha önce pek çok kez duymama rağmen asıl kadroyu okumak hoşuma gitmişti. Bu isimlere ek yedek oyuncular da vardı ama sanırım dosyayı hazırlayan kişi kendi aklındaki ilk on biri listelemişti. Carlos beni takıma daha iyi motivasyon vermem ve kişisel sorunlarla ilgilenmem adına yanına çağırmıştı. Yani kısacası bu olayı menajerlik olarak yorumlayabilirdim. Ben kendi kendime düşüncelere dalarken saatin ilerlemiş olduğunu hatta güneşin doğduğunu yeni fark etmiştim. Kahvaltıyı kaçırmamak adına ayaklandığımda hızlıca dolaba yöneldim. Uçakta giydiğim şeylerle geri kahvaltıya inmek istemiyordum. Dolabıma yeni yerleştirdiğim, takımlardan bugün için en uygun olanını çıkarıp giyindiğimde karşımdaki boy aynasından kendime baktım. İçimdeki beyaz straplez yaka büstiyer, üzerine giydiğim kısa blazer ceket ile uyumlu olmuştu. Altımda zaten ceketin aynı kumaşından bir kumaş pantolon vardı. Ayakkabı olarak çok yüksek olmayan siyah rugan topuklular terci ettiğimde makyaj masasına yöneldim. Duru bir güzelliğe sahip yüzüme dokunmadan, sarı uzun saçlarımı gergin bir at kuyruğu yaptım. Yeşil gözlerim siyah takım yüzünden öne çıktığı için mutluydum. Çok abartmamak için odadan çıktığımda kısa bir süre kendimi sorguladım. Normalde hem şık hem sportif giyinen bir kadındım ve bu takımı ilk görüşüm olduğu için aralarına biraz resmi katılmak istemiştim. “Leyan!” Arkamdan bağıran Carlos’un sesini duyduğumda olduğum yerde durdum. Hızla yanıma gelen adamın üzerinde milli takım için özel yapılan bir kamp takımı vardı. Altındaki grimsi eşofman ve üzerindeki aynı renk hırkayı süsleyen detay, sol göğsünün üzerine yer alan Türkiye amblemiydi. “Geldiğini haber vermediler, yanıma uğrarsın sanmıştım.” Alınganca konuşan adama mahcup bir ifadeyle baktım. “Yol yorgunu yanınıza uğramayayım dedim hocam, bende şimdi çocukları görmeye kahvaltıya iniyordum.” Carlos dediklerime gülerek hafifçe omzuma vurdu. Beraber yürümeye başladığımızda, “Çok şık olmuşsun, çocuklar bu kadar şıklığa alışık değil.” Diyerek alay etti. Gülmeye başladığımda, “Karşılarına ilk çıkışım olduğu için biraz resmi kalmak istedim, sonraki günlerde bu kadar şık takılmam hocam siz merak etmeyin.” Diyerek Carlos’a baktım. Carlos ellili yaşlarının ortasında olmasına rağmen oldukça genç gözüküyordu. Çok oyalanmadan kahvaltının olduğu salona indiğimizde, uzun dikdörtgen masanın etrafını çeviren adamları ilk kez gördüm. Hepsinin başarılarını, çıktığı maçları, transfer haberlerini sunmuş olmama rağmen onları ilk defa canlı bir şekilde görüyordum. Bu durum beni oldukça heyecanlandırırken geldiğimizi fark etmeyen adamların dikkatini bozan kişi Carlos olmuştu. “Beyler sizi tanıştırmak istediğim birisi var.” Bütün bakışlar saniyesinde üzerimize dönerken Carlos kolunu sırtıma doğru sararak omzuma hafifçe vurdu. “Maçlardaki performansınızın daha iyiye gitmesi için sizlerle özel ilgilenecek menajeriniz ile tanışın.” Carlos’un dediklerinden sonra milli takıma yeni alınan ve haberini bizzat sunduğum genç yıldızımız Ege Darcan şaşkınlıkla bana baktı. “Nasıl yani hocam? Siz başımızda durmayacak mısınız?” Carlos Ege’nin Türkçe sorularına karşılık yüzünü buruşturarak Portekizce söylendi. “Salaklaşma çocuk. Ben hocanızım o ise menajeriniz, ikisi aynı şey mi?” Ege bakışlarını kaçırarak önündeki tabağa döndüğünde, masanın önüne doğru gelerek her birinin yüzüne baktım. Dudaklarımdaki hafif tebessüme eşliğinde, “Leyan Kaptan, tanıştığıma memnun oldum beyler.” Diyerek hoş bir tavırla konuştum. En yakınımda kalan ve millilerden Dede diyerek hitap ettiğimiz Demiralp Topal ağırca başını sallayarak gülümsedi. “Hoş geldiniz Leyan Hanım.” Duyduklarıma karşılık hafif bir şaşkınlıkla ellerimi havaya savuşturdum. “Bu kadar resmiyete gerek yok. Bana ismimle seslenebilirsiniz.” Demiralp benden on bir yaş büyüktü ve ona ismiyle seslenmek gerçekten de bana garip hissettirirdi. Carlos kendi yerine oturduğunda beni de yanına çağırmıştı. Sessiz geçen kahvaltı sonrası kahve içmek isteyenler için biraz daha oturmuş ve kahvelerin bitmesi beklenmişti. Ben kenarda özel soracağım sorular hakkında liste tutarken, beyler çoktan cıvımaya başlamışlardı. Videolardan gördüğüm kadarıyla bir araya gelince eğlencenin dibine vuran adamları nasıl ciddi kalmaya zorlayabilirdim bir fikrim yoktu. Kahvelerini içip idman alanına giden adamların arkasından hızla odama çıkmıştım. Bu kıyafetlerle sahaya inmek benim için absürttü. Yatağımın üzerine bırakılan takımı gördüğümde dudaklarımda tatlı bir gülümseme oluştu. Biraz evvel Carlos hatta tüm takımın üzerinde gördüğüm, kamp takımından benim içinde ayırmışlardı. Üzerimdekilerden kurtulduğumda, altıma geçirdiğim gri şortun üzerine Türkiye amblemli uzun kollu hırkayı giydim. Ayaklarımda duran beyaz spor ayakkabıların saha için uygun olduğuna kanaat getirdiğimde telefonumu ve cüzdanımı cebime atarak odadan çıktım. İdman için özel ayrılan saha otelden biraz uzakta kalıyordu muhtemelen. Bu bilgiye de uçaktan indikten sonra beni getiren adamın arabasında etrafı izlerken fark etmiştim. “Leyan Hanım, buyurun size ben eşlik edeceğim.” Sabah beni bırakan adam tekrardan peşime takıldığında akit kaybetmeden dışarı çıkarak bir araca bindik. Beş dakika dahi geçmemesine rağmen sahaya geldiğimizde adama teşekkür ederek araçtan indim. Sahanın girişine geldiğimde içeri girerek yedek kulübesinde oturan adamları gördüm. Carlos’un yanındaki adamı tanıyordum. Aslında milli takımı hazırlayacak kişi Serdar Hoca olarak lanse edilmişti lakin Carlos’un buradaki işi neydi bu durumu anlamış değildim. “Serdar Hocam merhabalar Leyan Kaptan ben.” Kendini tanıdığımı belli ettiğim adama içtenlikle elimi uzattığımda elimi sıkarak gülümsedi. “Demek o kadar övgü alan hanım efendiyle görüşmek bugüne kısmetmiş.” Duyduklarıma karşılık şen bir kahkaha attığımda benim gibi gülerek yedek kulübesini işaret etti. Boş kalan yerlerden birisine oturduğumda Carlos başka bir işinin olduğunu söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Serdar Hoca pür dikkat sahayı izlerken aniden ayaklandı. Sinirli bir sesle, “Ege in oğlum adamın sırtından!” diyerek bağırdığında gergin bakışlarım sahanın içerisine döndü. Atom karıncamız Ege Bey gene haylazlık peşindeydi. İdmanlar esnasındaki haylazlıkları olmasa yaşına rağmen oldukça iyi bir futbolcu olduğu söylenebilirdi. Serdar Hoca sakince yerine oturduğunda alnını sıvazlayarak derin bir nefes verdi. “Neden böyle oldu anlamıyorum ama sanki onları bir arada tutamıyormuş gibi hissediyorum.” Duyduklarım kaşlarımın çatılmasına neden olurken ciddiyetle Serdar Hoca’nın yüzüne baktım. “Hocam olur mu öyle şey? Yalnızca kendi aralarında eğleniyorlar yoksa hepsi birbirinden iyi futbolcular.” Serdar hoca usulca bana döndü. İç çekerek, “Ciddi olmazlarsa maçta da böyle oynarlar Leyan. Onların iyiliğini düşünüyorum ama hiçbiri beni anlamıyor.” Der demez sahadan kopan bağırışlar ile telaşla ayaklandım. “Ferdiiiii! Ferdiiiiii!” İsminin Fernando olduğunu hatırladığım yarı Portekiz arkadaşımız Ferdi’yi sırtına atmış saha içerisinde koştururken geri kalanlarda alkışlayarak koşan adama bakıyordu. “İşte anlatmak istediğim buydu Leyan.” Kollarımı göğsümde bağlayarak donuk bir ifadeyle sahaya bakakaldım. Benim onlar için bir şey yapmama gerek yoktu. Onlar zaten kendi içlerinde bir aileye dönüşmüşlerdi bile.
Leyan’ın son maçı (2018) “Oyuncu değişikliği!” Leyan hocasından gelen uyarı üzerine soluklanmak adına ellerini diz kapaklarına yaslayarak eğildiğinde, yanında beliren takım arkadaşına gülerek baktı. Kız Leyan’a bakıp alayla karşı takımı işaret etti. “Maç bizde, şunların yüzlerine bak.” Leyan her ne kadar kazanacağını hissedip mutlu olsa dahi karşı takımın emeğini de göz ardı edemezdi. Oldukça iyi oynuyorlardı ve alay etmek hoş değildi. Leyan arkadaşına bakarak karamsar bir tavırla konuştu. “Olsun gene de çok büyük konuşma, bir maç bitsin o zaman seviniriz.” Kız Leyan’ın insan sevgisine göz devirmekle yetinirken yanlarında beliren kişi takım kaptanları Gözde’ydi. Leyan doğrularak kaptana baktığında kaptan içtenlikle gülümsedi. “Yoksa bu son maç mı Leyan Hanım? Transfer haberleri aldı başını gidiyor, bizi bırakıp nereye böyle?” Leyan utangaç bir tavırla gülümseyerek kaptanın omzunu sıvazladı. “Daha net bir teklif gelmedi. Reşit olmamı bekliyorlar muhtemelen… Ayrıca sizi bıraktığımı kim söyledi? Ben hâlâ o deli Leyan’ım kaptan.” Kaptan Leyan’ın omzuna vurarak yerine geçtiğinde, hakem oyuncu değişikliğini halletmiş olacak ki düdüğünü çaldı. Karşı takımda olan topu almak adına çırpınan kızlar büyük bir efor sarf ederken, atom diye övdükleri Leyan çoktan depara çıkmıştı bile. Ayağındaki topla kızlara ukala tavırlar sergileyen karşı takım kaptanına Leyan yetişmişti. Leyan topu almak adına kaptanın önüne geçtiğinde kaptanın dudaklarında tehlikeli bir gülümseme meydana geldi. “Hey boşum!” Karşı takımdan yükselen seslere kulak kapatan Leyan son şansını denemek adına kaptanın ayağında salınan topa vurdu. Top kaptanın bacak arasından arkaya kaydığında kaptan sinirle bağırdı. Leyan aldığı topun sevincini yaşarken çoktan boş kalan yarı sahayı geçmişti. Kaleci topu tutmak adına panikle Leyan’a bakarken Leyan bacağını hızla geriye savurdu. Kramponun ucunun topa değmesine vakit kalmadan geriye çekildiğini hissetti Leyan. Formasına yapışan kaptan hırsla Leyan’a bakarken Leyan sinirle kaptanı ittirip bağırdı. “Ne yaptığını zannediyorsun?!” Kaptan olayı fark etmeyen hakemden fırsat bilerek Leyan’ı sertçe ittiğinde Leyan kötü bir vaziyette yere düştü. Bacağı ters dönen kadın acıyla bağırırken diz kapağının üzerine takılmış gibi panikle bağıran kaptan Leyan’ın üzerine düştü. “Ah!” Canı yanmış gibi bağıran kaptan amacına ulaştığında etrafı hızla kendi takım arkadaşları ile çevrilmişti. Leyan’ın takım kaptanı Gözde bizzat şahit olduğundan soluğu kızların yanında alırken, Leyan’ın üzerine düşen kızı sertçe kenara itekledi. “Bilerek yaptın gördüm!” Kız üzerine saldıran kaptana şaşkınlıkla bakarken diğer takımdan Leyan’ın kaptanının üzerine yürüyen kızı takımdaki kızlar tutmuştu. Hakem soluğu kızların yanında alırken gür bir sesle bağırdı. “Bir şey yok devam edin!” Leyan’ın takım kaptanı Gözde şaşkınlıkla hakeme bakakaldı. “Bilerek itti kızı görmedin mi?!” Hakem Gözde’yi ciddiye almazken, “Hayır arkadaşınızın ayağı çime takıldı.” Diyerek söylenilenleri tiye aldı. Gözde sinirlerine hâkim olamazken hakemi sertçe itekleyerek bağırdı. “Pislik yapma ulan! Bilerek itti diyorum, bacağı ters döndü kızın!” Hakem kendisini iten kadına sinirle bakarak cebinden çıkardığı kırmızı kartı kaldırırken takımdan bağırışlar yükseldi. “Bilerek yaptı diyoruz ne saçmalıyorsunuz?!” “Asıl kırmızıyı onlara göstermen lazım adil davran!” Kızların teknik direktörü hızla Gözde’yi kenara ittiğinde yerde acıyla kıvrılan Leyan’ı yeni fark etmişlerdi. Leyan baldırını sıkı sıkıya tutarken teknik direktör hızla Leyan’ın yanına çömeldi. Terden ıslanan saçlarını geriye ittiğinde Leyan’ın güzel yeşil gözleri açığa çıktı. “İyi misin kızım sen?” Leyan acıdan dolan gözlerini saklamak istercesine başını yana çevirdiğinde, “Hocam bacağım kitlendi, oynatamıyorum!” diyerek inledi. Adam ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette etrafına bakakalırken hızlıca gelen sağlık ekipleri Leyan’ın bacağına bakmaya başladı. Kızlar kenarda büyük bir öfke ve sinirle karşı takıma bakarken Gözde’nin bakışları kaptandan bir an olsun ayrılmıyordu. Bilerek yapmıştı ve bu yanına kar kalmayacaktı. L.M.K Leyan’ın durumunun ciddi olduğunun farkına varan sağlıkçılar soluğu hastanede almıştı ve artık netleşen bir durum vardı ki o da Leyan’ın bir daha futbol oynayamayacağıydı. Diz kapağındaki tendonlar üzerine abanan kız yüzünden ciddi bir hasar almıştı ve durum bununla da kalmamış ters dönen bacağı için ciddi bir tedavi sürecine kapı açmıştı.
Yaşanmışlıkların can yaktığı gerçeğini o gün doktorun ağzından çıkan birkaç kelime ile idrak etmiştim. Koca bir kariyer hayalini tek çırpıda yok eden kara haberi hâlâ atlattığım söylenemezdi. Üzülüyordum çünkü hayatımın en taze anında aniden gerçekleşen olay yüzünden bütün emeklerim boşa gitmişti. Bir galibiyet için değer miydi bilmiyordum ama benim sağlığımın bu denli yıpranmasına değmezdi. “Leyan gelsene!” Duyduğum bağırtı ile daldığım evrenden çıktığımda koşarak bana gelen Alican’ı gördüm. Şaşkınlıkla, “Nereye geleyim, dur anlamadım!” dememe kalmadan elimden tutup koşturan adama bakakaldım. Kendimi bir anda sahanın ortasında çember olup ele ele tutuşan adamların içerisinde bulmuştum. Solumda Ege sağımda Alican vardı. “Serdar Hoca gitti, sende hâlâ ayakta dikilince bize katıl istedik. Futboldan anladığını düşünüyoruz?” Sorarcasına bana bakan Gazanfer’e güldüğümde başımı sallayarak onayladım dediklerini. “Elbette, aksi taktirde burada işim ne?” Gülüşen takım ortada top döndürmeye başladığında bana pek fırsat kalmadığı için yalnızca dikiliyordum diyebilirdim. “Alican vur oğlum!” Canberk gülerek Alican’a baktığında Alican ayağıyla karşıladığı topu karşısında kalan Kahraman Ayhan’a gönderdi. Kahraman Ayhan takım içerisindeki en gergindi gözlemlediğim kadarıyla. En azından maçlar için… Kahraman bana gülümseyerek topa vurduğunda, başıma yakın hizada ilerleyen topa yaklaşarak kafa pası verdim. Pasım karşımda kalan Barış Anıl Yıldıray’a gittiğinde, geldiğimden bu yana ilk kez bu denli baktım yüzüne. Yüzünü hafif saran kirli sarı sakalı ona yakışıyordu. Aynı kıvırcık kısa sarı saçları gibi… Barış Anıl Yıldıray topu Ferdiye attığında Ferdi ellerini tuttuğu adamlardan destek alarak hızla bacağını havaya savurdu. Ayağına çarpan top sertçe geriye giderken çember hareketlendi ve topun gittiği noktaya doğru kaydı. Topu karşılayan kişi kaptan Gazanfer olurken bu süreç kısır döngü gibi tekrar etti. 53 “Barış Anıl Yıldıray ve Ahter Yılmaz’ın ilk idmanı. Ahter zaten sakin bir kişilik çok sorun yaşayacağını sanmam ama Barış biraz zorlayacak bizi.” Serdar Hoca’nın dedikleri kafamı karıştırırken şaşkınca yüzüne baktım. “Neden hocam? İzlediğim kadarıyla Barış’ın tek sorunu hırslı olması, onun dışında zorlanacağımız bir sorun hissetmedim ben.” Serdar Hoca sahada idmana devam eden adamlar arasından Barış’a odaklandığında, “Hırslı ve ele avuca sığmaz bir insan… Son sakatlığının üzerine anca toparlandı, eskisi gibi bir performans gösteremezse kendini suçlayarak daha fazla yüklenecek. Bu durum beni endişelendiriyor Leyan.” Diyerek buruk bir sesle konuştu. Bakışlarım Serdar Hoca’nınki gibi Barış Anıl Yıldıray’ın üzerindeyken, “Zaten hepsiyle ilgileneceğim ama Barışla da ilgilenirim hocam. Ayrıca sakatlık konusunda onu en iyi ben anlarım, yani kafanıza takmanıza gerek yok. Kendisiyle bizzat ilgileneceğim.” Serdar Hoca bana bakarak içtenlikle gülümsedi. Eli hafifçe omzumu kavramışken, “Onlara iyi geleceksin Leyan.” Diyerek hayranca konuştu. Dudaklarımda nazik bir gülümseme belirirken bakışlarımız aynı anda sahada koşturan adamlara kaydı. Aile gibilerdi. Sıcacık bir aile… 53 Sıcacık bir aile... Takım üyeleri? İlk tanışma? Leyan'ın geçmişte yaşadığı sakattlık? Leyan ve babası çok tatlı değiller mi? Takımın idmanları? Leyan'ı hızla aralarına almaları çok hoş değil miydi? Gözünüze çarpan bir karakter oldu mu? "Kendisiyle bizzat ben ilgileneceğim..." cümlesinin bünyede bıraktığı bir etki mi oldu sanki :))) Evet genel olarak bölümümüz nasıl? Leyan'ı nasıl yorumlarsınız? Kişilik olarak beğendiniz mi? Yıldıza basalım canlar!
22.09.2024
Sevgilerle, Duru TAŞKULAK
|
0% |