Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.BÖLÜM- DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

@durutaskulakk_

Ballarım selam ben geldim!

Son Derbi'nin yeni bölümü ile sizlerleyim...

Kitaptan haberdar olmak için sosyal medyada buluşalım :)

Kendi hesabım: durukurtk

Kitap hesabımız: sonderbiofficiall

Yıldıza basıp satır arası yorumlarınzı yazmayı unutmayın lütfen.

Keyfili okumalar!

 

SON DERBİ 3.BÖLÜM- DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

 

“Hazırsın Leyan oyalanma artık.”

Üzerimdeki açık kahve blazer ceket ve kotu düzeltmeye çalışarak içimde kalan beyaz body için kararsızca aynaya baktım. “Oldu mu Gözde? Of bir eksik var sanki.” Sızlanırcasına söylendiğim şeylere karşılık Gözde gözlerini devirerek yanıma geldi. Tatlı kahverengi gözleri ve koyu kahve saçları ile gözüme çok masum gelmişti bir an için…

Ellerimi sıkıca kavrayarak, “Çok güzel oldun.” Diyerek fısıldadı. Yeşil gözlerimin önünde düşen bukleli sarı saçımı omzumun arkasına atıp gözlerime baktı. “Başaracaksın. Hem kameralar senin için yabancı bir faktör değil ki hayatım, çıkıp takıma destek olacağınla ilgili birkaç cümle sarf et yeter.”

Gözde gençliğimin baharında tutunduğum en tatlı dallarımdan birisiydi. Yaşadığım sakatlık anında takımın kaptanı olarak hakeme birkaç kelam bir şeyler söylemesi ve boyutun fizikselliğe gitmesi ile aldığı kırmızı kart kariyerini bitirmese dahi sonrasında yaşanan itişmeler sonucu o da benimle aynı kaderi yaşayarak futbol hayatına son vermek zorunda kalmıştı.

Kahverengi kadife topuklularımı giyerek ayaklandım. Telefonumu elime alarak odadan çıktığımda Gözde de son hız yanımda bitmişti. Hâlâ oteldeydik. Hatta oteldeki üçüncü günümdü lakin ben ikinci günün akşamı sızlanırcasına Gözde’yi arayarak tek başıma duramadığımı sile getirdiğim için Gözde bana kıyamayıp soluğu yanımda almıştı. Her ne kadar otelde kalması için izin gelmese de bir yanımızdaki otelde ben kendime gelene kadar kalacağını iyi biliyordum.

“Leyan hazır mısın?”

Aniden önüme çıkan Carlos ile duraksadığımda, genişçe tebessüm ederek başımı salladım. “Hazırım hocam, heyecanlıyım da açıkçası.”

Carlos hafifçe omzuma vurarak yürümeye başladı. Homurdanırcasına gülerek, “O kadar spor haberi sundun, birkaç kamera mı heyecanlandırdı seni?” dediğinde gülmeden edemedim. “Doğru söylüyorsunuz lakin bu işin haberini sunmakla işin bir parçası olduğumu açıklamak arasında dağlar kadar fark var.”

Carlos kurduğum uzun cümle yüzünden kafası karışmış gibi duraksarken yanlış bir cümle kurup kurmadığım hakkında kendimle çelişkiye düşmüştüm. Sonuçta Portekizcem o kadar da kusursuz değildi.

“Doğru söyledin, cümlenin muazzamlığına şaşırdı bebek.”

Gözde göz kırparak yanımdan sıvıştığında, bir odanın önünde durmuştuk. Carlos bana dönerek, “Müsaadenle ben önden bir konuşma yapmak istiyorum. Ben seni çağırınca gel olur mu Leyan?” der demez hızla başımı salladım. “O nasıl söz hocam? Buyurun lütfen.”

Carlos hızlıca odaya girdiğinde, hazırda bekleyen kameraların flaşları patlamaya başladı. Carlos hazırlanan platforma çıkarak kürsünün iki yanından tuttuğunda gelenlere kısa bir selam verdi.

Gözde koluma yapışarak hevesle içeri baktı. “Hani nerede senin takım?”

Gözde’yi hafifçe ittirerek, “Ya kızım ne takımı? Onlar uyuyordur daha… Bir saat sonra kahvaltı var, o zaman çıkarlar ortaya.” Diyerek sakince güldüm. Gözde dediklerimden pek hoşnut olmaz gibi yüzünü buruşturduğunda, “Neyse sen şu konuşmanı bir yap ben sonra giderim zaten.” Dedi mırıldanarak. Kaşlarım çatıldı. “Nereye?” Gözde umursamazca ellerini savuşturduğunda başıyla odayı işaret etti.

Carlos tok bir sesle, “Gelen bütün arkadaşlara teşekkür ederim. Şimdi sizleri tanıştırmak istediğim birisi var…” dediğinde başını kapıya doğru çevirdi. Göz göze geldiğimizde hafifçe başını eğerek yanına gelmemi istedi. Derin bir nefes alarak dik omuzlarım eşliğinde içeri girdiğimde, ekipten gür bir alkış tufanı koptu.

Platforma çıktığımda Carlos bana bakarak gururla gülümsedi. Beni neden bu kadar sevmişti bir fikrim yoktu ama bu durum hoşuma gitmiyor desem yalan olurdu. Kürsünün üzerindeki mikrofona yaklaşarak konuşmaya başladım. “Sevgili basın mensupları, hepiniz hoş geldiniz.”

Salondan kulak patlatacak şiddette bir alkış koptuğunda hafifçe geri çekilerek güldüm. Gülüşüm dudaklarımda asılı kalırken kapıdan içeri kafasını uzatan Barış Anıl Yıldıray ile göz göze geldim. Gülüşüm donarken içeriyi süzen adamın neden burada olduğuna anlam veremedim. Barış ortamı beğenmemiş gibi hızla geri çıktığında derin bir nefes aldım. “Huzurlarınızda kendimi takdim etmek isterim… Ben Leyan Mahru Kaptan, 2018 senesinde geçirdiğim talihsiz olay vesilesiyle futboldan kopmak zorunda kalmış eski genç futbolculardanım. Talihsizlik çoğu zaman bir şans eserine dayandığı için başımıza gelecekleri dilersiniz ki tahmin edemiyoruz… Ben kendi kariyerimden kopmamak adına direnirken sevgili Carlos Bento hocamdan gelen teklif ile parladım.”

Kalbim küt küt atarken kapının eşiğinden beni izleyen Gözde’ye gergin bir bakış attım. Gözde bana minik bir öpücük attığında dudaklarımla tatlı bir tebessüm oluştu. “Bildiğiniz üzere önümüzde ciddi bir lig var. UEFA Avrupa Liginde derece yapmak isteyen Türk Millî takımımızın motive olması adına elimden geleni yapacağıma inanıyorum. Vaktimiz bol, o yüzden birbirimize alışmakta çok zorlanmayacağımızı ümit ediyorum. Kendi futbol bilgim ve yaşanmışlıklarım üzerine edindiğim tecrübeler doğrultusunda takıma katkı sağlamaktan bir an olsun çekinmeyeceğim. İyi ki bu güzel ekibin arasındayım diyorum ve bu durumun baş mimarı Carlos hocama teşekkürlerimi sunuyorum. Geldiğiniz ve değerli vaktinizi beni dinleyerek geçirdiğiniz için minnettarım, ayaklarınıza sağlık.”

Geri çekilerek odada kameralardan yer kalmayan alana baktım. Yüzümdeki gururlu ifade omuzlarıma yansımış gibi dimdik duran duruşum ile çok rahatlamış hissediyordum.

“Leyan Hanım soru kabul ediyor musunuz?” En önde duran bir spikerden gelen soru ile hızlıca başımı salladım onaylarcasına. “Elbette, buyurun lütfen.”

Elindeki kâğıda bakarak, “Barış Anıl Yıldıray’ın son geçirdiği sakatlık en çok haberlere başlık olan konu. Kendisi ile bu konu hakkında görüştünüz mü, maçlara çıkacak mı ya da bu sakatlık performansını etkileyecek mi, ne düşünüyorsunuz?” diyerek başını kâğıttan kaldırıp bana baktı.

Nazikçe gülümseyerek başımı eğdim. “Soru için teşekkür ederim. Barış Anıl Yıldıray takımımızdaki her futbolcu gibi bizim açımızdan oldukça yeri dolgun birisi. Son geçirdiği sakatlık her ne kadar bizleri derinden üzse dahi, yaşanmışlıkları geri çeviremiyoruz maalesef… Kendisi iki gün evvel aramıza katıldı ve idmanlarında gözlemlediğim kadarıyla performansında herhangi bir sorun yok. Olmasını zaten istemiyoruz lakin olmaması içinde elimizden geleni yapacağız.”

Spiker teşekkür ettiğinde yanından başka bir adam çıktı. “Yeni transfer Ege Darcan hakkında neler söylersiniz Leyan Hanım?”

Dilimi dudaklarımda gezdirerek ağırca yutkundum. “Kendisi takımımızın genç yıldızlarından birisi… Ege hem çok atik hem de çok başarılı bir futbolcu. Bu durumun maçlara da yansıyacağını ümit ederek kendisine güvendiğimizi iliklerine kadar hissettiriyoruz.” Kolumdaki ince saate bakarak kameralara döndüm. “Beyler daha fazla soru almak isterdim ancak takımın kahvaltı saati yaklaşıyor, onlarla birlikte olmam lazım. Sorular ve güzel tebessümleriniz için teşekkür ederim, müsaadenizle.”

Gülümseyerek platformdan indiğimde arkamdan yükselen sesler ile duraksamak zorunda kaldım. “Leyan Hanım birkaç poz alabilir miyiz lütfen?”

Gülümseyerek başımı salladığımda, tekrardan platforma çıktım. Carlos hoca ne ara salondan çıkmıştı bir fikrim yoktu ama bunu takmayarak sağımda ve solumda kalan bayrakların arasına geçtim. Ellerimi önümde bağlayarak naif bir gülümseme eşliğinde kameralara baktım. Bir-iki dakika kadar süren fotoğraf çekimi sona erdiğinde tekrardan herkese teşekkür ederek salondan çıktım.

Gözde hevesle önüme atladı. “Bebek süper bir konuşmaydı!”

Gülümseyerek güzel gözlerine baktım. “Oldu değil mi? Yani onları güzel temsil etmek istiyorum ve bu benim için gerçekten çok önemli Gözde…”

Gözde beni anlıyor gibi ellerimi sıkı sıkıya tuttuğunda yanaklarıma iki büyük öpücük kondurdu. “Biliyorum bebek biliyorum! Ayrıca kendine gel bakayım. Sen varken bir başkasını da ne yapsınlar?”

Gözdeye alay edercesine gülüp omzuna vurduğumda odama yürümeye başlamıştık. Odanın önüne geldiğimizde Gözde cıvımayı tercih ederek kendi oteline geçmiş, ben tek kalmıştım. Üzerimdeki takımdan kurtularak bana özel getirdikleri millî takım formalarından giydiğimde telefonumu alarak odadan çıktım.

“Leyan Hanım!”

Şu odadan ne zaman çıksam birisi bana sürekli bu şekilde seslenecek miydi acaba? Kendi kendime gülerek arkamı döndüğümde Maria’yı -ilk gün Leyan’a yardımcı olan Portekiz kadın- gördüm.

Ona doğru bir-iki adım atarak sorarcasına konuştum. “Maria?”

Maria nefes nefese kalmış bir vaziyette önümde durarak elindeki fotoğrafları bana uzattı. “Az önceki toplantıda çekilen fotoğraflarınız Leyan Hanım, anı kalmasını isteyeceğinizi düşündük.”

Bana uzatılan fotoğrafları Maria’nın elinden aldığımda dudaklarımda geniş bir gülümseme oluştu. Hanım hanımcık çıkan her bir fotoğraf içimin kıpır kıpır olmasına neden oluyordu. “Bunlar çok güzel Maria.” Söylenmeden edemediğim için Maria’da bana yaklaşarak fotoğraflara bakmaya başladı. Yüze aşkın fotoğrafa tek tek baktığımızda ikimizde istemsizce gülerken bulduk kendimizi. Maria bana iyi günler dileyerek yanımdan ayrıldığında bende oyalanmadan kahvaltının olduğu salona ilerlemeye başladım.

İçeri girdiğimde bu sefer hocaların olmadığını fark ettim. Dikdörtgen masanın etrafı gene takım ile çevrilmişti ve tek bir boş sandalye kalmıştı.

“Ooo Leyan Hanım buyurun lütfen.” Abartılı bir tepki ile yanındaki boş sandalyeyi çeken kaptan Gazanfer’e gülümsedim. Tam sandalyeye yaklaşmışken Gazanfer’i çekip oturtan Barış Anıl’a şaşkınlıkla baktım.

“Abartma kaptan.”

Tam sandalyeyi kendim çekecekken masanın diğer ucundan kalkıp gelen Ege koluma girdi. “Sen şöyle otur Leyan. Bu arada Leyan diyorum sorun olmaz değil mi?” taramalı tüfek gibi konuşan Ege’ye gülmekle yetindim. “Sağ ol Ege. Leyan diyebilirsiniz demiştim, sorun yok.”

Ege elit bir İstanbul Beyefendisi gibi sandalyemi çekerek oturmamı beklediğinde takımı daha fazla bekletmemek adına hızla oturdum.

“Röportajını izledik, ne kadar rahat konuştun. Üslubunu çok beğendik Leyan.” Yanımda kalan Canberk, ki Canberk’e ismiyle seslenmek bana garip geliyordu çünkü yanlış hatırlamıyorsam Canberk 30 yaşındaydı yani benden altı yaş büyüktü.

Önüme bırakılan çayı avuç içime alarak gülümsedim. “Teşekkür ederim, heyecanlıydım ama çok yansıtmamışım demek ki.”

Efehan iki yanımda kaldığı için Canberk’in omzuna tutunarak masaya eğildi. “Senin asıl mesleğin ne Leyan?”

Çayımdan bir yudum alarak, “Bundan altı sene öncesine kadar bende sizler gibi bir futbolcuydum. Bütün hocalarım reşit olmamı, bu vesileyle transferlerin gerçekleşmesini beklerken son çıktığım maçta ciddi bir sakatlık geçirdim ve bu durum dilersiniz ki kariyerimi noktalamama neden oldu. Her ne kadar oynayamasam da buna yakın bir meslek seçerek spor spikeri oldum. Aslında senelerdir sizlerin haberlerini sunuyorken aynı masada oturmak garip hissettiriyor.” Diyerek güldüm.

Son dediğime neredeyse tüm masa gülerken Efehan anladım dercesine başını salladı.

“Demiralp Bey, ziyaretçileriniz var efendim.”

Maris kapıdan Dede’ye seslendiğinde, Dede ayaklanarak Maria’ya baktı. “Kim gelmiş?”

Maria soruya cevap vermeden kapının önünden çekildiğinde içeriye giren iki küçük erkek çocuk Dede’ye koştu.

“Baba!”

“Baba!”

“Çocuklar yavaş, düşeceksiniz!”

Demiralp yere çömelerek kollarını iki yana açtığında çocuklar hızla babalarına sarıldı. Demiralp’in evli olduğunu biliyordum ama çocukları hakkında bir fikrim yoktu. Bende şu an öğrenmiştim.

Bakımlı olduğu beş kilometre öteden belli olan bir kadın çocukların arkasında durduğunda, kollarını göğsünde toparlayarak sarılan üçlüye baktı. Ayrılmaya niyeti olmayan üçlüden ümidi kestiğinde masaya dönerek, “Günaydın beyler…” derken gözü bana takıldı. “Siz?”

Elimdeki çay bardağını hızla masaya bırakarak ayaklandım. “Leyan Kaptan ben, takımın Avrupa Ligi hazırlıkları için menajerliğini yapmak için geldim.”

Kadın düz kahve saçlarını omzunun gerisine atarak gülümsedi. Elini bana doğru uzatarak, “Duru Topal bende, tanıştığıma memnun oldum Leyan.” Diyerek elimi sıktı. İkimizde halimizden memnun gibi gülümsediğimizde Demiralp ayaklanarak karısına sarıldı.

“Yenge otur kahvaltı yapalım.” Neredeyse ilk kez sesini duyduğum Kahraman Ayhan Duru’ya boş bir sandalye getirdiğinde, Duru teşekkür ederek yerine oturdu. Çocukların ikisi de Demiralp’ın bacağına oturmuş masayı incelerken bana yakın oturan ve diğer çocuktan daha büyük gözüken erkek konuşmaya başladı. “Baba ben Leyan’la evleneceğim.”

Demiralp ve Duru şaşkınlıkla oğluna bakakalırken aynı şaşkınlığı bende yaşamış gibi çocuğa bakakaldım. Ellerini yanaklarının iki yanına koyarak masaya dirseklerini yaslayan çocuk büyüleyici bir tavırla bana baktı. “Evlensene benimle Leyan.”

Masada derin bir sessizlik oluştuğunda benim oldukça uzağımda kalan Barış tok bir sesle, “Koçum sen benim yanıma gel bakayım. İn babanın kucağından.” Dediğinde çocuk olgun bir tavırla elini savuşturdu. “Tamam Barışçım ama daha sonra bu konuyu tekrar konuşalım lütfen Leyan.”

Yüzüm şekilden şekle girerken Barış tekrardan çocuğa seslenmişti. Yanımda oturan Canberk kulağıma yaklaşarak, “Barış’a bakma sen kahvesini içmeden kendine gelmez, huysuzdur çoğunlukla.” Deyip hızlıca tek gözünü kırptı.

Ege de diğer yanımdan kulağıma eğilerek, “Çocuk işte, bir de bana haylaz derler.” Diyerek güldü.

Nazikçe gülümsemekle yetindiğimde Demiralp ve Duru aynı anda masaya doğru eğildi. “Leyan lütfen kusura bakma çocuk işte ne dediğini bilmiyor.”

Önemli değil dercesine gülümsediğimde, “Olur mu öyle şey estağfurullah…” diyerek utançla kaçırdım bakışlarımı. Birkaç lokma yiyerek karnımı doyurduğumda, tüm takıma kahve getiren Barış’ın ortaya koyduğu tepsiden bir kahve alarak arkama yaslandım.

Takım sohbet eşliğinde kahvelerini içtiğinde bende sessizce oturmakla yetinmiştim. İdman sonrası birkaçı ile konuşmak ve lig hakkındaki görüşlerini almak istiyordum.

“Hadi beyler Serdar Hoca’nın arazını yemeden tüyelim hemen.” Gazanfer hızlıca kalktığında tüm takım ona uyarak ayaklandı. Bende peşlerine takıldığımda hep beraber otelin dışına çıkmıştık. Kapının önüne bırakılmış beş gol arabasına paldır küldür yerleşen adamlara bakakaldığımda koluma değen el ile bakışlarım yanıma döndü. “Gel Leyan onların arasına sıkışma, götüreyim seni de.”

Serdar Hoca’nın dediklerine uyum sağlayarak yanına bindiğimde, en önde direksiyona geçmiş ve deli gibi golf arabası süren Barış’ı gördüm. Bir anda ayaklandığında boyunun uzunluğu yüzünden başını arabanın tabanına çarptı. Yüzünü buruşturarak, “Şarkı açın şarkı!” diyerek bağırdığında araçta ona eşlik eden Ege, Alican, Ferdi, Muhammed ve Canberk aynı anda kahkahayı patlattı. Ege nerden çıkardığını asla anlamadığım büyük ses bombasını bacaklarının üzerine koyarak telefonundan bir şeyler yapmaya başladı. Gür bir sesle etrafa yayılan müziği duyduğumda araçtakiler güle oynaya alkış tutmaya başladı.

“Deliler.” Serdar Hoca yanımda mırıldanarak güldüğünde bende içten bir şekilde gülerken buldum kendimi.

“Çayır biçiyom çayır yanıyom cayır cayır, çayır biçiyom çayır yanıyom cayır cayır, o kırmızı yanaktan o kiraz dudaklardan, benim payımı ayır!”

Şarkının girişinde çok garip bir ana tanıklık etmiştim. Alican o kiraz dudaklardan benim payımı ayır kısmında Canberk’in üzerine eğilerek kendi dudaklarını işaret edip minik bir öpücük atmıştı. Garip anlar yaşanıyordu gerçekten…

Serdar Hoca beni sahaya bırakıp geri gittiği için şu anda tek başıma yedek kulübesinde oturuyordum. Hava oldukça sıcak olduğu için üzerimdeki uzun kollu takımı çıkardım. İçimde zaten beyaz, sıfır kollu bir body vardı.

Çocuklar çoktan idmana başlamıştı ama Ege ve Alican faktörü gene gözler önündeydi. Belki benim onları uyarmam absürt kaçabilirdi ama gene de takımın düzeni bu sebepten bozuluyordu ve bir şeyler söylemem gerekir diye düşünüyordum.

Ege karşısında kalan Barış’a sert bir şut çektiğinde Barış topu profesyonel bir şekilde karşılayarak sol çaprazında kalan Muhammed’e gönderdi. Muhammed bu fırsattan yararlanarak topu sertçe kaleye fırlattığında, kalenin ağı hızla geriye doğru gerildi. Barış kollarını iki yana açarak Muhammed’e koştuğunda sertçe üstüne atladı. “Helal lan İpteş!”

Yere devrilen ikili gülmeye başladığında Ege ikisini kıskanmış gibi Alican’ın üzerine atladı. Alican sertçe yere düştüğünde Ege’ye sövercesine bir bakış attı. Ege olayın farkında olmadığı için Alican’ın üzerine abandığında hızlıca ayaklandım. Sahanın ortasına yürümeye başladığımda, “Ege!” diyerek sesimi yükselttim.

Bakışlar üzerime dönerken ciddi bir tavırla Ege’ye baktım. “Gelir misin yanıma?”

Barış ve Muhammed ayaklandığında Barış merakla yüzüme baktı. “Sorun ne?”

Kaşlarım hafifçe çatılırken, “Sizlik bir durum yok, konuşmak istiyorum yalnızca. İki dakikaya aranıza katılabilir, siz devam edin.” Diyerek yedek kulübesine yürümeye başladım. Ege koşarak yanıma geldiğinde oturduğum yerin yanına geçti. Merakla yüzüme bakarken, “İdmana devam etmem gerekiyor, sorun ne Leyan?” diyerek sakince mırıldandı.

Boğazımı temizleyerek Ege’ye döndüğümde takımın bakılarının üzerimde olduğunu hissettim. Onlara dönerek, “Beyler devam edin!” diyerek yükseldiğimde sinirlendiğimi anlamış olacaklar ki bakışlar hızla üzerimden çekilmişti.

Derin bir nefes alarak Ege’ye döndüm. “Nasılsın Ege?”

Ege şaşkın bir tavırla baktı yüzüme. “İyiyim ama bunun için mi çağırdın beni?”

Gözlerimi birkaç saniye kapalı tutarak güldüm. Bakışlarım tekrardan Ege’deyken, “Hayır tabii ki, nezaketen sordum… Ege performansın hakkında ne düşünüyorsun?” dedim merakla.

Ege kollarını dizlerine yaslayarak ellerini hafifçe iki yana açtı. “İyi olduğumu düşünüyorum. Leyan ne söylemek istiyorsun açık konuş benimle.”

Üfleyerek Ege gibi öne eğildim. Başımı hafifçe sola çevirdiğimde göz göze geldik. “Ege idman içerisindeki şakalaşmalarını anlıyorum ve tatlı buluyorum lakin bazen çok abartıyorsun bu durumu. Bunu dediğim için seni kötülediğimi düşünme sakın. Buna hakkım da yok farkındayım ama yalnızca dıştan bir göz olarak uyarıyorum seni… Çok başarılısın. Yaşın daha 19 ve bu büyük bir şans senin için… Sadece biraz daha konsantre olursan, ligde çok iyi işler başaracaksın. Eğlenmenize bir şey demiyorum ama eğlenmek ve konsantre olmak arasındaki ince çizgiyi kaçırma lütfen.”

Ege geldiğimden bu yana ilk defa ciddi bir öfkeyle bakı gözlerime. Kaşları çatılırken usulca ayaklandı. “Tamam sağ ol uyarıların için.” Bana sırtını dönerek sahaya yürümeye başladığında panikle ayaklandım. “Ege bunu kötü bir niyetle demediğimi biliyorsun, bu yaptığın çok yanlış!”

Ege bana dönmeden sahanın ortasına gittiğinde o hariç tüm bakışlar bana döndü. Sert bir nefes verdiğimde kaşlarım sinirle çatıldı. Ben onun iyiliği için demiştim bunu, nasıl olurda yanlış anlardı ki?

Hepsi put gibi beni izlerken sinirle bağırdım. “Devam edin!”

Üzerimden çıkardığım hırkayı aldığımda sinirle sahanın çıkışına yöneldim. Hızlıca sahadan çıktığımda otelin yürüyüş yolu olduğunu düşündüğüm parkura yöneldim. Sessiz yolda sakin adımlarla yürürken neden böyle bir tepki aldığımı sorguladım. Acaba onu kıracak bir üslupla mı konuşmuştum?

Ne ara yürüdüğümü anlamadığım yolun sonunda kendimi kahvaltı salonunda bulmuştum. İçeride kadın bir personel ve Maria vardı. Maria beni görünce hafif bir şaşkınlıkla ayaklandı. “Leyan Hanım, bir sorun mu var?”

Ensemi ovuşturarak gülümsedim. “Hayır erken gelmek istedim. Kahve alabileceğim bir yer var mı acaba?”

Maria hızlıca, “Elbette ben hemen getireyim. Başka bir isteğiniz var mı?” dediğinde odamda kalan takım dosyası ve defterlerimi istedim. Dikdörtgen masanın diğer ucunda kalan tekli koltuklardan birisine oturarak üzerimden çıkardığım şeyi bacaklarımın üzerine attım. Sosyal medyada gezinirken karşıma çıkan maç haberleri gülümsememe neden oldu.

“Leyan Hanım kahveniz.” Maria bir elindeki kahveyi önümdeki ahşap masaya bıraktığında dosyaları elinden alarak teşekkür ettim.

Soğuk kahvemden bir yudum aldığımda, gerçekten de içimin yandığını yeni fark etmiştim. Kahveyi kenara bırakarak dosyanın içerisinden Barış’a ait kısmı çıkardım. Son sakatlığının için düzenlenen hastane raporunu bulduğumda, dikkatli bakışlarım satırların arasında gezinmeye başladı.

Son sakatlığı yanlış hatırlamıyorsam, karşı takım oyuncusunun Barış’ı iterek üzerine düşmesi ve kalkarken de kasıtlı bir şekilde bacağına baskı uygulaması üzerine gerçekleşmişti. Doktorlar raporda diz kapağı kaydığı için bir süre sahadan uzak kalması gerektiğini eklemişti, ki öyle de olmuştu. Barış bildiğim kadarıyla beş-altı aydır idmanlardan uzak kalarak istirahat etmişti.

Kucağıma bıraktığım telefon çalmaya başladığında, gördüğüm yabancı numara kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Telefonu kulağıma götürerek sakince, “Buyurun.” Dedim.

Karşıdan gelen erkek sesi, “Merhabalar, Leyan Hanımla mı görüşüyorum?” diyerek bir soru yöneltti. Görebilecekmiş gibi başımı salladım ama ses tonum sorgulayıcıydı. “Evet ama ben sizi çıkaramadım. Kimsiniz?”

“Ben Spor Spikeri Mehmet. Sabahki röportajınızı izledik ve size o sayede ulaştık… Millî takım oyuncularından birkaçı ile röportaj yapmak istiyoruz, o yüzden sizinle iletişime geçmek istedik.” Duyduklarım beni sevindirirken sakince gülümsedim. “Bu çok güzel bir haber… Görüşmek istediğiniz isimleri alabilir miyim rica etsem?”

Karşıdan hoş bir onay geldi. “Elbette Leyan Hanım. Barış Anıl Yıldıray, Ege Darcan, Efehan Üstün ve arzu edersiniz siz.”

Naifçe gülümseyerek, “Benlik bir problem yok lakin oyuncularımıza danışmam gerek… Kendileri şu an idmanda, idman bittikten sonra onlarla konuşayım daha sonra size net bir cevap veririm.” Dediğimde karşıdan gelen onay ile telefonu kapattım.

“Kime danışacakmışsın?”

Arkamdan gelen sesle panikle dikleştiğimde, Barış sakin bir tavırla karşıma oturdu. En üstte açık olan kendi dosyasına bakarak kaşlarını çattığında elindeki kahveden büyük bir yudum aldı.

Telefonumu kenara bırakarak Barış’a döndüm. “Sizlerle röportaj yapmak isteyen birileri varmış… Az evvel onlarla konuştum, eğer kabul ederseniz tekrardan konuşacağım.”

Barış kısa sarı kıvırcık saçlarını karıştırarak dikkatle bana baktı. “Tüm takımla mı röportaj yapacaklarmış?”

Başımı iki yana sallayarak, “Hayır, yalnızca sen Ege ve Efehan’ı istiyorlar.” Diyerek olumsuz bir dille konuştum. Barış başını salladığında, “İdman ve yemek saatleri ile çakışmazsa benlik sorun yok.” Der demez hızlıca, “Hayır hayır onu ben ayarlarım sadece isteyip istemediğinizi söylemeniz yeterli.” Dedim.

Barış sırtını yasladığı koltuktan ayırarak biraz öne kaydı. Elini bana doğru uzattığında, “Tanışma fırsatımız olmadı Barış Anıl ben.” Diyerek hafifçe gülümsedi. Sanki onu tanımıyormuşum gibi ismini söylemesi komiğime gittiği için bende gülmeden edemedim. Elini sıkarak, “Leyan Kaptan bende, memnun oldum Barış.” Dedim naifçe.

Barış elimi bırakmadan, “Ege’ye ne dedin idmanda?” dedi merakla. Nazikçe gülümseyerek elimi çektiğimde yüzü hafif düşer gibi olsa da hızlıca toparlandı. Üzgün bir ifadeyle, “Carlos Hoca beni sizin daha iyi lige hazırlanmanız ve idmanlarda sıkı çalışmanızda yardımcı olmam için tuttu. Bende üç gündür gözlemlediğim kadarıyla Ege’nin idman esnasında çok konsantresini kaybettiğini ve bu durumu toparlayamadığını görünce tek konuşmak istedim. Durumu kırılmaması adına düzgünce açıkladım ama sanırım beni yanlış anladı… Onu kırmak istememiştim aslında.” Dediğimde erkeksi bir kahkaha atarak bana baktı. “Ege çocuk gibidir. Tamam kabul bazen bizde çok çocuklaşıyoruz ama Ege idmanlarda çok ciddi kalmayı sevmiyor. Biz alıştığımız için ses etmedik ama senin dediklerinde doğru açıkçası, biraz daha ciddi kalması hepimize daha iyi gelebilir.”

Kahveyi elime alarak sakin bir bakış attım. “Onu kırmak istememiştim. Sadece lige sağlam bir şekilde çıkacağınızı hissetmek istiyorum o kadar…”

Barış ayaklanarak bana baktığında uzun boyu yüzünden başımı kaldırmak zorunda kaldım. Barış elini sakin bir tavırla omzuma attığında, “Ben Gazanfer ağabeyle konuşurum o halleder, sen sıkma canını.” Diyerek tek gözünü kırpıp çıkışa doğru yürümeye başladı. Bakışlarım az evvel elini koyduğum omzumun hizasında kalırken dudaklarımın arasından şuh bir nefes döküldü.

53

Röportaj konusunda Barış ile zaten konuştuğumuz için sırada kalan Ege ve Efehan ikilisi ile minik bir konuşma yapmam lazımdı.

Hava çoktan kararmıştı ve yarım saat sonra tüm takım aşağıda buluşarak ayarladıkları mekânda akşam yemeğine gideceklerdi. Bende bu fırsattan yararlanarak kalan ikili ile özel görüşebilirim diye düşünüyordum. Aslında takımın arasına girip yemeklerine katılmak istemezdim lakin Gazanfer kaptan olarak bana da yer ayırttığından bahsetmiş ve gelmemi rica etmişti.

Üzerime kısa kollu bej renk bir yelek altıma ise yelekle aynı renk bol bir kumaş pantolon vardı. Eşyalarımı almak için minik açık kahve tonlarında çantamı koluma taktığımda, saçlarımı at kuyruğu yaparak odadan çıktım. Daha biraz vaktim olduğu için yürüyüş yolunu kullanarak diğer otelin lobisine girdim. Gözde haberleştiğimiz gibi beni görür görmez ayaklandığında iki otelin ortak noktası olan bahçeye girdik.

“Çok güzel olmuşsun bebek.” Gözde elimi tutarak beni tam tur etrafımdan döndürdüğünde geniş bir tebessüm ederek gözlerine baktım. “Teşekkür ederim.”

Gözde kollarını göğsünde bağlayarak derin bir nefes aldı. “Birkaç gün sonra Mert’in doğum günü. Bizimkileri buraya çağırsam, hep birlikte kutlasak nasıl olur sence?” Merakla bana bakan kadına naifçe gülümseyerek, “Mert’i ben çağırırım zaten onda bir sorun yaşayacağımızı sanmıyorum, sen diğerlerini hallederim dersen güzel olur.” dediğimde Gözde’nin bakışları omzumun üzerinden arkaya doğru kaydı.

“Leyan hazırsan çıkıyoruz.” Gazanfer’in sesini duyduğumda aceleyle arkamı döndüm. Tüm takım bahçeye çıkmış beni bekliyordu. Gözdeye görüşürüz diyerek hızla soluğu yanlarında aldığımda, “Hazırım çıkalım tabii ki.” Dedim sakince.

Neredeyse hepsinin arabası olduğu için çoğu anlaşmış gibi arabalarına bindiklerinde ben sakince çevreme bakındım. Ben nasıl gidecektim bir fikrim yoktu açıkçası. Tam Gazanfer’e seslenmek için dudaklarımı araladığımda arkamdan gelen sesle durmak zorunda kaldım.

“Sen benimle gel istersen, diğer arabalar daha kalabalık olacak.”

Barış içindeki beyaz atlet üzerindeki keten bej rengi gömlek ve altındaki bej pantolon ile şık gözüküyordu. Ona bakara usulca başımı salladığımda, “Olur aslında teşekkür ederim.” Diyerek gülümsedim. Barış başını sakince eğdiğinde arabanın kilidini açarak şoför koltuğuna geçti. Bende diğer tarafa bindiğimde açılan arka kapı ile bakışlarım arka koltuğa çevrildi.

Ahter, Muhammed ve Kahraman arkaya oturduklarında ortada kalan Ahter kollarını Barış ve benim oturduğum koltuğa yaslayarak bana baktı. “Selam Leyan, nasılsın?”

Kibarca gülümseyerek Ahter’e baktığımda, “İyiyim Ahter, sen nasılsın?” dememle Barış arabayı çalıştırdı. Ahter başını hafifçe sola eğdiğinde, “Bildiğin gibi işte koşturmaca… Tanışma fırsatımız olmamıştı o yüzden konuşmak istedim.” Diyerek sakince konuştu.

Ahter’e bakmak için şekilden şekle soktuğum boynum hafiften sızlamaya başlamıştı. “İyi yaptın. Aslında benim baştan hepinizle konuşmam gerekirdi ama pek vakit olmadı.”

Ahter ile biraz daha konuştuğumuzda sohbeti sonlandırarak önüme dönmüştüm. Barış’ın arabası oldukça güzeldi. Spor bir araba olmasına rağmen içi oldukça şıktı ve bu durum nedensizce hoşuma gitmişti.

“İnmeyecek misin?”

Barış’ın akıcı sesini duyduğumda bakışlarım şaşkınlıkla ona döndü. “Dalmışım, ineceğim elbette.”

Barış bana bakarak gülmeye başladığında araç kapısının yan cebine elini atarak bir zarf çıkardı. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken zarfı sakince bana uzatarak, “Senin muhtemelen, kahvaltı salonunda unutmuşsun.” Dedi.

Zarfı aldığımda hızla açarak içerisine baktım. Bunlar sabahki röportajım esnasında çekilen fotoğraflarımdı! Sahiden kahvaltıya elimde fotoğraflarla inmiştim ama sonra bir daha onları görmemiştim.

Zarfın içerisine bakmaya devam ederek, “Unutmuşum gerçekten, teşekkür ederim.” Diyerek gülümsedim lakin bakışlarım bir noktada kitlenmişti. Maria bana fotoğrafları verdiğinde tomar içerisinde neredeyse yüze yakın fotoğraf vardı ancak şu anda zarf oldukça az gözükmüştü gözüme. Başımı dalgınlığımı atmak adına aracın içine çevirdiğimde arkadakilerin çoktan gittiğini gördüm. Elim arabanın kapısına gittiğinde Barış’ın sesini duydum.

“Uyumlu giyinmişiz.”

Bakışlarım üzerime kaydığında, yeleğimi ve pantolonumun bej renginde olduğunu hatırladım. Aynı şekilde Barış’ın kombini de bej renklerden oluşuyordu. Kalbime ağır bir sızı yayıldığında dudaklarımın arasından şuh bir nefes firar etti. Kalbimdeki sızı neden bütün bedenime yayılmış ve beni uyuşturuyor gibi hissediyordum sahiden? Enteresandı.

Kalp sızısı bir hastalıktan mı meydana gelirdi yoksa evrenin oyunlarından birisi miydi?

 

Leyan'ın konuşması;?

Gözde ve Leyan?

Leyan sizce nasıl bir karakter? Sevdiniz mi ballar?

Gelen sorular ve Leyan'In cevapları?

Demiralp'in oğlundan Leyan'a evlilik teklifi geldi!

Teklife Barış'ın tepkisi neydi öyle...

Bizim delilerin şarkısı1

Ege'nin Leyan'ı yanlış anlaması?

Barış ve Leyan tanışması?

Sizce röportaj nasıl olacak?

Barış ve Leyan'ın kombinleri?

Ballar yıldıza basalım ve bir sonraki bölümde görüşelim!

22.09.2024

Sevgilerle, Duru TAŞKULAK

 

Loading...
0%