@durutaskulakk_
|
Canlarım selam ben geldim! Tatlı ve keyifli bir bölüm ile sizlerleyim... İlelreyn bölümler ve diğer kitap spoilerleri için sosyal medyada buluşalım :9 Kendi hesabım: durukurtk Kitap hesabımız: sonderbiofficiall Yıldıza basarak satır arası yorumlarınızı bana sunmayı ihmal etmeyin lütfen... Keyfili okumalar!
SON DERBİ 4.BÖLÜM-RÖPORTAJ
“Bir kahve alabilir miyim rica etsem.” Kadına gülümseyerek sarf ettiğim cümle karşısında beklemeye başladım. Bugün benim için yoğun bir gün olacak gibi gözüküyordu. Dünkü yemekte Ege ile konuşup aramızı düzeltmiştim ve röportaj konusunda da onayımı almıştım. Aynı şekilde Efehan’a da röportajdan söz ettiğimde çok sevinmiş ve hızlıca kabul etmişti. “Leyan Hanım kahveniz.” Bana bakan kadına hızlıca teşekkür ederek kahvemi aldığımda yürüyüş yoluna yöneldim. Güneş tam tepedeydi ve oldukça sıcak bir gündü. Carlos bugün takımı kendisinin çalıştıracağından söz ettiği için çocuklar kahvaltıdan sonra ortadan kaybolmuşlardı. Normalde izlemeye bende onlarla birlikte gidiyordum lakin bu sefer Carlos ile çalışacaklarından çokta göz önünde olmak istememiştim. “Gene dalmışsın bebek, nereye böyle?” Koluma girip geniş bir gülümsemeyle yüzüme bakan Gözde’ye gülerek karşılık verdim. “Çocukların antrenmanını izlemeye gidiyordum, sen ne yapıyorsun?” Gözde oflayarak olduğu yerde durduğunda bende istemsizce duraksadım. Gözde gözlerime baygın bir bakış attı. “Doğum günü organizasyonu çok sıkıntılı bir işmiş. Onu ara buraya çağır, ötekine yaz cevap vermesini bekle… Hepsini toparlayana kadar çocuğun doğum günü geçecek Leyan!” Şen bir kahkaha attığımda kahvemden sakin bir yudum aldım. “Kimleri aramadıysan söyle de ben konuşayım bari, hem sende abartma Gözde kaç kişiyiz şunun şurasında sanki?” Gözde dediğime kendimin bile inanmadığım için bana abartılı bir tepki eşliğinde gözlerini devirerek karşılık verdi. “Bizim eski takım yedekler dahil yirmi iki kişiydi ve hepsi geliyor. Ayrıyeten Mert’in arkadaş tarafı da Ankara nüfusuyla yarıştığı için konuşmadan uzaklaş bence Leyan Hanım.” Gözde ile uzun uzun gelecek ekibin kalabalığı hakkında konuştuğumuzda en son organizasyonunun bitmediğinden yakınarak yanımdan ayrılmış ve gerekli işler için hazırlığa devam etmişti. Bende şu anda yürüye yürüye anca gelebildiğim sahaya yeni giriş yapabilmiştim. Yedek kulübesine geçerek oturduğumda elimdeki kahveyi kenara bıraktım. Telefon rehberinden Mert’in ismini bulduğumda, Türkiye ve Almanya arasındaki saat farkının çok olmamasının sebebiyle hızlıca numarayı çaldırdım. “Öldün sandım, insan bir arar sorar hayırsız kadın.” Telefonu gayet normal bir şekilde açtığını düşünen adama gülmeye başladığımda, “Madem o kadar meraklandın sen arasaydın ya hayırsız.” Diyerek yüzümü buruşturdum. Mert dediklerimi haklı bulmuş gibi birkaç saniye duraksadığında, “Kızım senede bir ilk yaparak izin kullanayım dedim onda da bu durumun mantığını mı sorgulasaydım yani?” dedi umursamazca. Derin bir nefes alarak etrafa bayık bir bakış attığımda, şortunun boyunu katlayan Barış ile göz göze geldim. Bana bakarak sarı kıvırcık saçlarını karıştırdığında Mert’e yönelik konuştum. “Hazır izindeymişsin, gelsene buraya.” Karşıdan erkeksi bir kahkaha sesi işittiğimde bakışlarım çim sahaya düştü. “Ne o deli, beni mi özledin?” Derin bir nefes vererek gözlerimi devirdiğimde, elimi alnıma yaslayarak öne eğildim. Dudaklarımda oluşan kibirli gülümseme eşliğinde, “Emin ol özleyeceğim isimler arasında sonlarda kalırsın bay ukala. Boş yapmayı kes de adam akıllı cevap ver.” Dediğimde Mert homurdanarak, “Tamam be size de şaka yapmaya gelmiyor… Biletlere bakayım gelirim bir-iki güne.” Diyerek huysuzca konuştu. Konuşmayı çok uzatmayarak sonlandırdığımda üzerimdeki kısa şort ve sıfır kolluya rağmen sıcakladığımı hissettim. Soğuk kahvemden bir yudum aldığımda ayağa kalkarak sahaya baktım. Engellerle donatılan saha diğer idmanlara nazaran daha ciddi bir idman olduğunu işaret ediyordu. “Leyan!” Carlos bana bakarak kolunu havalandırdığında gel dercesine bir işaret yaparak bağırdı. Hafif tempolu bir koşuyu andıran koşumla hızla Carlos’un dibinde bittiğimde Carlos boynunda asılı duran fotoğraf makinesini bana uzattı. Sıcaktan bunalmış bir halde, “İdmandan birkaç fotoğraf çeker misin, sosyal medyada paylaşım yapmamızı istiyorlar.” Diyerek mırıldandı. Başımı sallayarak sahanın ortasından çekildiğimde, kenarda kendi halinde halter kaldıran Kahraman Ayhan’a yaklaştım. Kameranın ayarlarını yaptığımda kaydı başlatarak Kahraman’ı çekmeye başladığımda beni fark etmemiş gibi elinden kaydırdığı haltere sinirle bakarak, “Yapacağın işi sikeyim Kahraman.” Diyerek mırıldandı. Hızla kaydı durdurduğumda Kahraman ile göz göze geldik. Bir elini ensesine atarak içten olmayan bir tavırla güldü. “Selam Leyan.” Ona tezat içten bir şekilde gülmeye başladığımda, “Selam Kahraman.” Diyerek kameranın kaydını tekrardan başlattım. Kahramanın birkaç kesitini kayı altına aldığımda sahanın ortasında aksak koşu yapan Gazanfer, Demiralp ve Canberk’in yanına gittim. Yere doğru çömelerek onların koşuş hızında geri geri koşmaya başladığımda, Demiralp’in 1.96’lık boyu yüzünden kamera açısına sığmamasının benim problemimim olmadığını düşünerek çekime devam ettim. Gazanfer aniden kameranın önüne doğru kendini atarak, “Türkiye!” diye bağırdığında şok içerisinde olduğum yerde kalakaldım. Kenardan Gazanfer’in sesini duyan Ferdi koşarak soluğu kaptanın sırtında aldığında üst üste kalan ikili çekerek güldüm. Kenarda Serdar Hoca’nın çalıştırdığı kişileri gördüğümde şaşırmadan edemedim çünkü en son bildiğim kadarıyla Serdar Hoca bir röportaj veriyordu. Serdar Hoca’nın ayaklarına baskı uyguladığı kişi Barış’tı. Barış elindeki ağrılık topu ile sırtını çim sahaya vermiş, ciddi bir tavırla mekik çekiyordu. Diz kapaklarımı çime yasladığımda, önce Serdar Hoca’yı ardından da Barış’ı kadraja aldım. Barış beni görür görmez hafif bir şaşkınlıkla kameraya baktığında, kameraya göz kırparak mekik çekmeye devam etti. Serdar Hoca’nın ciddi yüzünü de çektiğimde sahanın dört bir yanını dolaşana kadar idmanın sonlarına yaklaştığımızı fark ettim. “Dede!” “Dede!” “Dede!” Üçlü çektirir gibi sahanın ortasına geçmiş olan Ege, Efehan ve Alican üçlüsüne baktığımda, Ferdi’nin çektiği güçlü şutu kurtaran Demiralp’a tezahürat yaptıklarını gördüm. Gülmeye başladığımda elimdeki kamerayı omzuma yaslayarak kaydı başlattım. Ortada kollarını birbirlerinin omuzlarına atan üç adamı çektiğimde, hepsi bundan daha da zevk alır gibi bağırmaya devam etmişlerdi. “Leyan Hanım, misafiriniz var!” Sahanın kapısından bana bağıran adamın ilk gün bana yardımcı olan adam olduğunu gördüm. Kamerayı tek elime aldığımda hafif bir koşuyla sahanın kapısına geldim. Sorarcasına, “Kim gelmiş?” dediğimde adam güneş gözlüğünü başının üzerine alarak, “Röportaj için gelmişler diğer sahaya aldık ekibi, sizi otele götürmeye geldim.” Dediğinde güneşten kısılan gözlerim eşliğinde sahaya baktım. “Barış, Ege, Efehan!” İsimlerini bağırdığım adamlar bana döndüğünde saniyeler içerisinde yanımda biten adam Barış olmuştu. Çattığı kaşları eşliğinde bana baktığında, “Röportaj için gelmişler, hazırlanmaya gitsek iyi olacak.” Diyerek Ege ve Efehan’a gelmeleri için bir işaret yaptım. Barış’ın çatık kaşları düzeldiğinde Ege ve Efehan’ın da gelmesiyle oyalanmadan arabaya geçtik. Adam bizi kısa bir süre içerisinde otele bıraktığında hızlıca odalarımıza dağıldık. Tercihim resmi gözükmek adına her zamanki gibi bir takım elbiseden yana olurken, siyah ceketi üzerime geçirerek öndeki tek düğmesini ilikledim. Altımda siyah kumaş pantolonumu giydiğimde, ayaklarımdaki sivri rugan topuklar ile yeterince iyi gözüküyordum. İçime herhangi bir şey giymediğim için, göğüslerimi tutan tek şey, takım elbisenin bir düğmesiydi. Sarı saçlarımın ön kısımlarından belli bir parça alarak enseme doğru gergince topladım. Topladığım kısmın üzerine denk gelen saçlarım lastiğin gözükmemesine neden olurken saçlarımı bırakarak kulaklarıma kalın ama küçük halka küpelerimi taktım. Telefonumu alarak odanın kapısını açtığımda önüme çıkan adamla bir adım geriledim. Barış, üzerindeki milli takım eşofmanları ile bana bakakalırken bir adım geri çekilerek yüzüne baktım. “Bir sorun mu var?” Barış başını iki yana sallayarak kolundaki pahalı marka saatine bakındı. “Hayır, telefon numaran olmadığı için hazır mısın diye bakmaya gelmiştim.” Başımı anladım dercesine salladığımda önden yürümeye başladım. Çalan telefonumun ekranına bakarak arayan kişiyi gördüğümde aramayı yanıtladım. “Efendim.” Karşıdan gelen cevap elbette ki gayet heyecanlı ve kıpır kıpır arkadaşıma aitti. “Bebek! Sana çok güzel bir haberim var…” Otelden ayrılarak yürüyüş yoluna çıktığımda adamların arkamdan geldiğini yere çarpan adım seslerinden anlayabiliyordum. Çok uzatmamak adına, “Acilse söyle röportaja gidiyorum.” Diyerek mırıldandım. Gözde sakin tavrıma oflayarak, “Otelin bahçesini Mert’in doğum günü için hazırlamamamıza izin verdiler. Hatta ve hatta bizim çocukların enstrümanlarını getireceklerini duydum… Yani canlı müziğimiz de olacak.” Dediğinde yüzümde geniş bir tebessüm oluştu. “Bu güzel bir haber, şimdi röportaja gidiyorum gene haberleşiriz.” Gözde dediklerime karşılık birkaç cümle daha söyleyerek telefonu kapattığında çoktan sahaya gelmiştik bile. Kameraları kurmuş gelmemizi bekleyen ekipten sırtı bize dönüp olan adamları gördüğümde sakince gülümsedim. “İlk kimi alacaklarmış?” Efehan arkadan bana seslendiğinde omzumu bilmiyorum dercesine silktim. Sahanın köşesine kurulan ekibe doğru ilerlediğimizde beni ilk gören kameraman spikerlere işaret verdi. Sırtı bize dönük oturan iki adamda aynı anda ayağa kalktığında gördüğüm yüz dudaklarımın aralanmasına neden oldu. “Bu ne güzel bir karşılaşma Kaptan.” Duyduklarım şokuma eşlik etmeye devam ederken Mert vakit kaybetmeden soluğu yanımda alarak bedenime sıkıca sarıldı. Şaşkınlıkla hafif geri çekildiğimde, “Sen ne ara geldin buraya? Daha sabah konuşmuştuk…” diyerek hayıflandım. Mert erkeksi bir kahkaha attığında, “Ben zaten iki gündür Almanya’dayım röportaj için onay gelmesini bekledim senden.” Dediğinde gülümseyerek omzunu sıvazladım. Mert’in yanındaki spikeri bazı haberlerde görmüştüm lakin onunla Mert kadar samimi değildik. O da bu durumun farkında olduğundan bana elini uzatarak, “Merhabalar Leyan Hanım, röportajı kabul ettiğiniz için çok sevindim.” Dediğinde elini sıkarak ağırca başımı salladım. “Beklemeye devam edecek miyiz?” Arkamda kalan adamlardan huysuzlaşan Barış ile Mertten uzaklaştığımda, “Cidden, ne zaman başlayacağız?” dedim merakla. Mert Barış’a dönerek sakince tebessüm ettiğinde sandalyeleri göstererek, “Bir sorun olmazsa önce senden başlamak isterim Barış Anıl.” Dediğinde Barış kollarını göğsünde bağlayarak sandalyeye kuruldu. Mert beni sırtımdan iteklediğinde bende Barış’ın yanına oturarak karşımıza geçen ikiliye baktım. Mert elindeki soru kartlarını bacağına vurarak hizaladığında, takım elbisesinin yakasını düzelterek kameraya döndü. “Evet sevgili izleyiciler, bugünkü sürpriz konuklarımız Barış Anıl Yıldıray ve Leyan Kaptan.” Mert bize dönerek, “İkinizde hoş geldiniz.” Dediğinde Barış’la aynı anda aynı karşılığı verdik. “Hoş bulduk.” Diğer spiker, “Öncelikle bir Barış Anıl Yıldıray bağımlısı olarak size bir sorum var Barış Bey…” dediğinde Barış hafifçe gülümseyerek başını eğdi. Spiker, “Son sakatlığınız pek çok taraftarı derinden üzdü, bildiğiniz üzre… Bu durum hakkında neler söylemek istiyorsunuz? Ben merak ediyorum açıkçası.” Dedi gerçekten merak akan bir ses tonuyla. Dirseklerimi sandalyenin kollarına yaslayarak ellerimi karnımın üzerinde birbirine bağladım. Barış rahat bir tavırla, “Öncelikle kendi açımdan bakmam gerekirse benim için çok zor ve sıkıntılı bir dönemdi. Hevesle çıktığımız bir maçta böylesine ciddi bir sakatlık taktire şayan ki herkesi etkiledi… Şu an bir sorun olmasa dahi geçtiğimiz dönem çok zorlayıcıydı.” Diyerek başını salladı. Mert olaya dahil olarak, “Bu sakatlığın Avrupa Ligini etkileyeceğini söyleyen bir kitle var. Sizce de öyle mi bu durum?” diye sordu. Barış dudağını büzerek başını omzuna yatırdığında, “Benim açımdan performansımı etkileyen bir sorun olmadığı için ben bu konuya katılmıyorum ama dediğiniz gibi böyle düşünen bir kitle var maalesef… O yüzden ne desem boş olacak. Bunun cevabını ligde vereceğimi düşünüyorum.” Der demez diğer spiker Barış’ın dediklerinden keyif almış gibi içten bir kahkaha attı ve bu durum Barış’ı güldürdü. Spiker hevesle sordu. “Başka zaman rakip olduğunuz oyuncularla bir arada lige hazırlanmak nasıl bir duygu?” Barış soru hoşuna gitmiş gibi gülmeye başladı. “İlk karşılaştığımız zaman elbette pek birbirimize sıkı bağlanamadık. Bu durum sezon içerisinde zıt iki takımın oyuncusu olmamızdan kaynaklıydı elbette ama şu an çok sıcak bir aile ortamı var. Özellikle genç yıldızlarımızın yanında, yıllarını bu sektöre adamış kaptanların yanında oynamak çok güzel bir his.” Mert Barış’ın konuşması biter bitmez bana dönerek, “Siz takımın genel hali hakkında ne düşünüyorsunuz Leyan Hanım? Barış Bey’in dediği gibi bir aile sıcaklığını hissedebiliyor musunuz?” dediğinde ilk sorum olduğu için hevesli bir tebessüm saçtım. “Barış’ın dediklerine katılıyorum şahsen. İlk geldiğimde tüm takımın arasındaki o güçlü bağı hissetmek çok özel bir duyguydu. Günden güne hem ben onlara daha çok alışıyorum hem de onlar birbirlerine daha sıkı bağlanıyor. Bu durumun lige de yansıyacağını ümit ederek, güzel günler için geri sayıyoruz.” Mert bana bakarak gülümsediğinde Barış’a döndü. “Hakkınızda çıkan haberler hakkında ne düşünüyorsunuz Barış Bey?” Barış kafası karışmış gibi kaşlarını çattı. “Ne haberi?” Mert sorunun eksikliğini fark etmiş gibi yüzünü buruşturarak, “Affedersiniz eksik sordum… Maçlardaki hırsınız, koşu performansınız ve atikliğiniz çok göz önünde bu dönem. Bu konu hakkındaki görüşleriniz…” dedi düzelterek. Yanımda hareketlenen adam kollarını göğsünde bağladı. “Çok göz önünde olmayı sevmiyorum aslında ama gelen tepkiler ve yorumlar insanı mutlu ediyor.” Spikerin heyecanlı soruları bitmek bilmezken en sonunda Barış ile yer değiştiren kişi Ege olmuştu. Barış ve Efehan kamera arkasında sohbet ederken bu sefer sorulan sorular Ege’yeydi. “Yeni tranfer haberinizle bu dönem en çok konuşulan futbolculardan birisiniz… Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?” Ege tatlı bir şekilde gülümseyerek, “Çok güzel bir duygu. Özellikle insanların bu duruma karşılık alınganlık yapmadan benden gururumuz diye bahsetmeleri çok mutlu olduğum konulardan birisi.” Dediğinde Mert ve spiker gülümseyerek Ege’ye baktılar. Ege ile sohbet de hızlıca akıp geçtiğinde sıra Efehan’a gelmişti. Mert Efehan’a bakarak, “Son hazırlık maçında attığın gol ile hafızalara kazındınız. Ne düşünüyorsunuz?” diyerek merakla baktı. Efehan başını geriye atarak hafif bir kahkaha attığında, “Asla planda olmayan çok ani gelişen bir gol oldu bizim için… Maç o esnada biraz kafa kafaya gittiği için herkes çok hırslıydı, elime geçen fırsatı kullanmak istedim ve açıkçası çok da güzel bir fırsattı bu. Genel olarak mutluyum elbette.” Dedi başını ağır ağır salladığı esnada. Efehan birkaç sorunun ardından yanımdan kalktığında iki spikerin bakışları da benim üzerime dönmüştü. Kameranın arkasındaki hizada yere oturan üçlüye bakarak gülümsediğimde bakışlarım karşımda kalan spiker ile kesişti. “Öncelikle milli takımımız adına aldığınız teklif hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz Leyan Hanım, neler hissediyorsunuz?” Dudaklarımda çok naif bir gülümseme oluştuğunda, “Benim için futboldan uzak kalmak çok zordu, o yüzden yaşadığım sakatlığın üzerine gene bu atmosfere ev sahipliği yapan spikerliği seçmiştim. Son hazırlık maçında aldığım teklif bu yaşıma dek aldığım en güzel teklifti gerçekten… Böylesine özel bir takımın parçası olmak hem çok zor hem de çok gurur verici.” dedim mest olmuşçasına. Spiker dediklerimle sevinmiş gibi geniş bir tebessüm ederek devam etti. “Günlük yaşantınızda sinirli bir insan olduğunuza dair çıkan haberlere karşılık ne düşünüyorsunuz?” duyduklarım şaşırmama neden olduğunda sakince güldüm. “Böyle bir haberin varlığından bile haberdar değildim doğrusu… Normal yaşantımda sakin bir insanım aslında, çok sinirli olduğum anlar nadirdir ama tersim pistir diyebilirim.” Mert dediklerime karşılık kahkaha attığında ister istemez bende güldüm. Mert alayla gülerek, “Bu siniri ligde de görecek miyiz Leyan Hanım?” dediğinde gülmeden edemedim. “Yani, sinirim yerine göredir ama bunu tetikleyen bir şey olursa sakin kalırım diyemem elbette.” Spiker araya girerek, “İdmanlar nasıl gidiyor? Takım birbirine alıştı mı?” diyerek sorusunu bana yöneltti. Derin bir nefes alarak, “İdmanlar gözlemlediğim kadarıyla gayet sıkı ve güzel ilerliyor. Takım zaten bu anı beklemiş gibi yani aralarındaki aile sıcaklığı göz ardı edilemez. Hepsi çok uyumlu ve başarılılar gerçekten.” Dedim. Spiker dediklerimden bir şey yakalamış olacak ki, “Leyan Hanım hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama geçtiğimiz senelerde iki farklı takımda oynayan oyuncularımız, Ahter Yılmaz ve Barış Anıl Yıldıray arasında bir kavga meydana gelmişti. O kavga şimdiki zamanda bir sorun yaratıyor mu?” dediğinde hatırladığım olayla yüzüm buruştu. “Olayı hatırlıyorum elbette lakin şu anda bir milli takım kadrosunda yer alan isimlerden bahsediyoruz… Bu durum ikisinin arasında olan bir mevzu olduğu için çok yorum yapmak istemiyorum ama şunu söyleyebilirim ki, ikisi şu an takım içerisinde en iyi anlaşan isimlerden.” Gözlerim kenarda oturan Barış’a kaydığında onunda pür dikkat beni izlediğini gördüm. Bakışlarımı ondan alarak yeni gelen soruya odaklandım. “Lige sayılı haftalar kaldı. Millilerimiz lige nasıl hazırlanıyor, buna dair bir çekim gerçekleşecek mi?” Parmaklarımı birbirine kenetleyerek sakince boğazımı temizledim. “Aslında her idmanda profesyonel ekipler millilerimizin çekimlerini yapıyor ama lige özel ayrı bir çekim için net bir bilgiye sahip değilim şu anlık maalesef.” “Evet değerli izleyenler bir röportajın daha sonunda geldik. Zaman zaman sizleri böyle videolar ile bilgilendireceğiz, bir sonraki videoda görüşmek üzere.” Kapanışı yapan spikerden gözlerimi ayırarak kameraya son kez gülümsediğimde usulca ayaklandım. Spiker panikle ayaklandığında Mert bana dönerek, “Kısa bir soru cevap yapalım mı Leyan?” dediğinde kaşlarım çatıldı. “Az önce ne yaptık ki?” Mert otur dercesine elini savuşturduğunda, “Bunu şey gibi düşünebilirsin takımın en’leri…” dedi kısaca. Üzerimi düzelterek tekrardan yerime oturduğumda Efehan ve Ege bana baş hareketi ile gideceklerini belirterek sahanın diğer ucuna yürümeye başladılar. Barış oturduğu yerde durmaya devam ederken spiker hızlıca diğer video için açılış yaptı. “Evet değerli izleyenler en videosu ile sizlerleyiz, hepiniz hoş geldiniz!” Mert elindeki kartı değiştirerek bana baktı. “Hızlıca başlıyorum. Takımın en açı?” Karamsar bir tavırla, “Gözlemlediğim kadarıyla Barış Anıl Yıldıray.” Diyerek Barış’a baktım. Dediğim şey komiğine gitmiş gibi güldüğünde bende naifçe gülümsedim. “En agresifi?” Gözlerimi büyüterek, “Bu nasıl soru? Elbette ki Kahraman Ayhan.” Diyerek gülmeye başladım. Gerçekten de öyleydi. Kahraman bu zamana kadar izlediğim en gergin ve agresif insandı ama bu durum yalnızca maçlara özeldi. “En hareketli, dur durak bilemeyeni?” Ellerimi hafifçe iki yana açarak, “Alican Sezer ve Ege Darcan ikilisi.” Dedim net bir ifadeyle. “En iyi golcü?” Başımı omzuma yatırıp dişlerimi sıktım. “Hepsi çok iyi ama eni Ferdi Üstün’dür üstüne tanımam.” “En babayiğit?” Birkaç saniye duraksayarak, “Kaptan ya…” dedim gülerek. “Gazanfer Atay.” “En saha içerisine hâkim?” Dudaklarımın arasından şen bir kahkaha firar ettiğinde başımı geriye doğru attım. “Dede elbette. Demiralp Topal.” “Evet sevgili Leyan, bu güzel soru cevap için teşekkür ederiz.” Spiker içtenlikle gülümserken bende aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdim. “Ne demek, rica ederim.” Spiker kapanışı yaptığında bu sefer gerçekten ayaklanmayı becermiştim. Mert bana yaklaşarak kollarını açtığında sakince sarıldım. “Şu lig hayırlısıyla bir başlasaydı…” Mert hafifçe geri çekildiğinde, “Locayı şimdiden ayarladım, size başarılar diliyorum Leyan Hanım!” diyerek güldü. Yüzümü buruşturup gülmeye başladığımda yanımıza gelen spiker ile el sıkışarak vedalaştım. Mert ile kısa bir süre sohbet ettiğimizde kendine Gözde’nin kaldığı otelde yer ayarladığını öğrenmiştim. “Demek en aç benim ha?” Arkamdan gelen sesle olduğum yerde sıçradığımda elim hızla göğsümün üzerine kapandı. Korkmuştum gerçekten. Barış karşıma geçerek kollarını göğsünde bağladığında genişçe tebessüm etti. “Sen bu menajerlik işini sevdin sanırım? Gözlerinin içi parıldıyor.” Sarı saçları, sakalları ve kaşlarına kısa bir bakış atarak burukça güldüm. “Aslına bakarsak canım yanıyor… Ben saha dışı değil saha içini tercih ederdim lakin olmadı. Meslekten kopmamaya çalışıyorum diyelim biz o parıldamaya.” Barış duyduklarına karşılık biraz şaşırmış gibiydi. Yürüyüş yolunda yürümeye başladığımızda sakince, “Neden bıraktın?” dedi aklına oturmayan bir şeyler varmış gibi. Adımlarımı keserek olduğum yerde durduğumda o da durdu. Dikkatle gözlerine bakarak, “Bundan bahsetmiştim aslında ama sanırım dinlememişsin. Ciddi bir sakatlık geçirince bırakmak zorunda kaldım.” Dedim çatık kaşlarım eşliğinde. Dediklerimi ciddiye almayan insanları pek sevmezdim açıkçası. Sonuçta bu konudan bahsetmiştim ve kendisi dinlememeyi seçmişti. Barış yanlış anlamışım gibi ellerini hafifçe havaya kaldırarak, “Hayır hatırlıyorum. Sadece biraz bahsetmek istersen diye sormuştum o kadar…” dediğinde başımı sallayarak yürümeye devam ettim. Çok uzun sürmeyen yürüyüş otele gelmemizle son bulduğunda hızlıca odama çıktım. Akşam idmanı için çok fazla bir zamanımız kalmamıştı. Üzerimdeki resmi kıyafetlerden kurtularak kamp kıyafetlerini giydiğimde telefonumu alarak odadan çıktım. İdmandan sonraki yemek için dakikalar saymıyorum desem yalan olurdu çünkü acıkmıştım. “Leyan!” Her zamanki gibi odadan çıkmamı bekleyen hoca ile gülerek olduğum yerde durdum. “Efendim hocam?” Serdar Hoca üzerindeki hırkanın fermuarını çekerek hızla yanıma geldi. “Takıma maç yaptırayım diyorum. Faydası olur mu dersin?” Sakince gülümseyerek, “Olmaz olur mu hocam? Mevkilerdeki durumlarına bakarız, lige zaman çok kalmasa da sorunlar varsa buna göre düzeltiriz ama ondan önce bir diziliş planı yaparsak daha iyi olur gibi. Biraz daha ciddiyete ihtiyacımız var artık.” Dediğimde Serdar Hoca dediklerime sevinmiş gibi omzuma vurdu. Golf arabasına binen adama eşlik ederek yanına kurulduğumda sahaya doğru yol almıştık. Çoktan sahaya gelmiş ve ısınmaya başlamış takımı gördüğümde hafifçe gülümsedim. Umarım şampiyonluk yolunda, bu adımların etkisi olurdu. “Hadi gel bakalım.” Serdar Hoca araçtan inerek sahaya girdiğinde bende kendisini takip ederek sahaya girdim. Yedek kulübesinin boş koltuklarından birisine telefonumu bırakarak sahanın içerisine girdim. “Isınma bitti mi Gazanfer?” Serdar Hoca ciddiyetle Gazanfer’e döndüğünde Gazanfer başını sallayarak Serdar Hoca’nın dediklerini onayladı. Serdar Hoca keyiflenmiş gibi gülümseyerek kollarını göğsünde bağladı. “Güzel. O zaman dizilişe başlıyoruz, siz biraz pas çalışın biz Leyan ile plan yapıp geliyoruz.” Serdar Hoca elini omzuma hafifçe vurarak önden hızlı adımlarla yedek kulübesine ulaştı. Koltuğa oturduğumda Serdar Hoca’nın elindeki minik taktik tahtasına baktım. Aklıma gelen diziliş ile, “Hocam 4-3-3 mü denesek?” diyerek merakla gözlerine baktım. “Leyan, Serdar! Ne yapıyorsunuz bakalım?” Carlos’un sesini duyduğumuz için ikimizin de bakışları sahanın girişine çevrildi. Hızlı adımlarla yanımıza gelen adam yedek kulübesine oturduğunda Serdar Hoca, Carlos’a dönerek, “Leyan diziliş için 4-3-3 yapalım diyor.” Diyerek fikrimi ona da söyledi. Carlos’un eski takımında en çok kullandığı diziliş olan 4-3-3, onu pek de zorlamayacak gibiydi. Carlos beklediğim bir tepki vererek, “En sağlıklı diziliş. Böylesi takım için daha iyi olacaktır.” Dedi akıcı bir Portekizceyle. Serdar Hoca dizinin üzerine bıraktığı taktik tahtasına dikkatlice baktı. “Şimdi kim nerede oynayacak onu ayarlamamız gerekiyor.” Çok düşündürmeyen kale mevkine Dede’nin ismini hızlıca yazdığında, 4-3-3 dizilişi için kale önüne iki stoper iki bek gerekiyordu. “Stoperler için sağa Kahraman Ayhan yazabiliriz.” Serdar Hoca başını sallayarak dediğim mevkiye Kahraman Ayhan’ı yazdığında, sol taraftaki boşluğa kalemi iki kere vurdu. “Kahraman dışında stoperimiz yok. Sola kimi yazabiliriz?” Carlos bizim konuşmalarımızdan hiçbir şey anlamasa dahi sol stoper mevkisini göstererek, “Canberk zaten defans oyuncusu. Yazsanıza yerine.” Dedi isyan edercesine. Serdar Hoca düşünmeyi unutmuş gibi sinirle kaşlarını çattığında hızlıca Canberk’i Kahraman’ın yanına yazdı. “Bek ikilisi için zaten Ferdi ve Efehan yazmalıyız ama sol-sağ olayından pek emin değilim.” Daha önce izlediğim maçlar için bir genelleme yaparak, “Ferdi sol bek için daha başarılı Serdar Hocam. Efehan için iki tarafta olur ama Ferdi’yi sola yazmamız daha etkili olabilir. Eğer oynayış açısından bir sorun olursa yerlerini değiştirir zaten.” Dedim sakince sahada paslaşana damlara bakarak. Serdar hoca orta sahada oluşan üç boşluk için, “Orta saha oyuncumuz bol,” diyerek Carlos ve bana baktı. Carlos tereddütsüz üçlünün orta kısmını göstererek, “Gazanfer tam ortada olmalı. Hem çevre kontrolünü rahat yapar hem de orta saha için en rahat oynadığı mevki orası.” Diyerek başını ciddiyetle salladı. “Ege, Muhammed ve Alican’ı da orta sahaya yazabiliriz aslında ama biri açıkta kalıyor hocam.” Fikrimi söyleme amacım açıkta kalan orta saha oyuncusunu nereye yazacağımızı bilmediğimden kaynaklanıyordu. “Alican forvet oyuncumuz, onun orta sahada işi yok. Orta sahanın sol hizasına Ege’yi sağ hizasına Muhammed’i yazıyorum şimdilik. Eğer sorun çıkarsa değişiklik yaparız tekrardan.” Serdar Hoca hızlıca mevkileri doldurduğunda son üç mevkimiz boş kalmıştı. Carlos sol kanadın boşluğuna bakarak, “Aslında sol kanat için Muhammed’i yazabilirdik.” Der demez Serdar Hoca hızla, “Sol kanat için Ahter’i yazmazsak Ahter boşta kalır. Onun ekstra oynayabileceği bir mevkisi yok. Muhammed sol kanatta oynar ama Ahter orta sahada oynayamaz.” Dedi. Sol kanada son söz söylendiği için Ahter Yılmaz yazılmıştı. “Aslında Barış’ı da hem bek hem orta saha açısından kullanabilirdik. İlla sağ kanatta oynamak zorunda değil.” Carlos ortaya gene bir fikir attığında serdar Hoca klasik bir cevapla karşılık verdi. “Şimdilik Barış Anıl sağ bek olarak kalsın sonrasına bakarız.” Kale önünde oluşan son boşluğa bakarak güldüm. “Ahter gene yerini buldu… Son mevkiye bakın hocam.” Serdar hoca dediğime gülerek, “Ballı çocuk, onun dışında forvetimiz var ama gene ona kaldı.” Deyip ayaklandı. “Beyler, hazır mısınız!” Ege ayağında sektirip durduğu toptan bakışlarını kaldırmadan bağırdı. “Hazırız hocam!” Carlos, Serdar Hoca ve ben hızlı adımlarla sahaya girdiğimizde çocuklar bize doğru yaklaştı. Serdar Hoca bana dönerek taktik tahtasını elime tutuşturdu. “Sen mevkileri ve dizilişi anlat biz hemen geliyoruz Leyan.” Dikkatle bana bakan adamlara dönerek derin bir nefes verdim. “4-3-3 dizilişiyle başlıyoruz beyler. Sağ stoper Kahraman Ayhan, sol stoper Canberk Işık. Sol bek Ferdi Üstün, sağ bek Efehan Balcı. Orta saha sol taraf için Ege Darcan, orta için Gazanfer Atay, sağ taraf için Muhammed Kara. Sol kanat Ahter Yılmaz, sağ kanat Barış Anıl Yıldıray. Forvet için Alican Sezer, kale için zaten Demiralp Topal.” Taktik tahtasını gözümün önünden indirerek karşımdaki adamların gözlerine baktım. “Yer değişikliği konusunda tam emin olmadığımız isimler var. Orta sahanın sol ve sağ kısmı için Ege-Muhammed değişikliği yapabiliriz. Eğer şu anki mevkileriniz adına bir sorun yaşamazsak olduğu gibi bırakıp herhangi bir değişiklik yapmayacağız. Barış Anıl için hem bek hem orta saha düşüncemiz vardı ama mevkileri yerleştirince geri bozmak istemedik. Orta sahada sorun olursa sağ kanat için Ege veya Muhammed ile çalışmalarımızı yaparız. Onun dışında zaten en net yer değişikliği olmayan isimlerimiz; Ahter, Alican, Ferdi, Gazanfer ve Demiralp. Sorusu olan?” Kimseden ses çıkmazken yanımıza gelen Serdar Hoca ve Carlos’un yüzünde değişik bir ifade gördüm. Serdar Hoca’ya bakarak yarım ağız konuştum. “Bir sorun mu var?” Serdar Hoca kolumu tutarak beni kenara çektiğinde, “Normal bir maç yapıp diziliş denemek istiyoruz. Kaldığımız otelin yanında Carlos’un eskiden çalıştırdığı Portekiz takımı var. Şu an onların teknik direktörü ile konuşmaya gitti. Ne dersin, bir sorun olur mu sence?” dedi pek emin olmayan tavrıyla. Bizden uzakta kalan adamlara baktığımda dikkatle buraya baktıklarını gördüm. Sessiz bir şekilde, “Sakatlanma olmaması için iki takım ile baştan konuşmamız gerekir. Ne kadar doğru olur bilmiyorum ama bir sorun yaşanırsa onun önlemini de gerçek ligden önce almış oluruz.” Dedim en az onun kadar emin olmayan bir ifadeyle. Carlos aradan geçen zamanda geri gelmediği için çocuklar sahaya dağılmış, pozisyon ve diziliş ile ilgili konuşuyorlardı. Hava karardığı için sahanın iç ışıklandırması açılmıştı. “Hey Türk millileri!” Carlos ellerini çırparak sahanın içerisine girdiğinde, arkasından gelen Portekizli oyuncuların tanıdık simaları gülümsememe neden olmuştu. Carlos’a olan fanatikliğim yüzünden onun eskiden çalıştırdığı takım oyuncularının oynayışını da az çok biliyordum. Adamların ardından sahaya giren Leo ile şaşkınlıkla yüzüne bakakaldım. Çocukların ilk hazırlık maçında locada karşılaşmamızın ardından beni Carlos ile tanıştırmıştı kendisi… “Ooo deli spiker de buradaymış.” Leo elleri cebinde gülerek bana yaklaştığında şaşkınlığımı üzerimden atamamış bir halde güldüm. “Hiç beklemiyordum.” Leo yanıma gelerek elini uzattığında beklemeden elini sıktım. Arkasında kalan Portekizli takımı göstererek, “Benim deliler de bunlar işte. Carlos takımı bırakınca beni iyi tanıdığı için başlarına geçmemi istedi. Bunlarla uğraşıyorum…” dediğinde eş zamanlı olarak güldüm. Bakışlarım saniyelik bir şekilde sahaya kaydığında Barış ile göz göze geldik. Bakışlarımı hızlıca ondan çekerek Leo’ya baktım. “Leyan!” Serdar Hoca’nın sesiyle Leo’ya son kez gülümseyerek yanından ayrıldım. “Efendim hocam?” Karşımızda biriken 22 kişilik dev kadroya bakıp, “Şu arkadaşlara Portekizce anlat da sert darbeli oynamasınlar.” Dediğinde hızla başımı salladım. Portekizli takımın yanında duran Fernando ve Liam’ı gördüğümde ikisinin de annelerinin Portekiz olduğunu hatırladım. Kimliklerinde aslen Türk gözüktükleri için bizim milli takımımızın yedek kadrosundalardı. Portekiz millerine dönerek akıcı bir Portekizce ile, “Beyler öncelikle hoş geldiniz. Bu maçı biraz hazırlık maçı tarzında düşünebilirsiniz. Sizden ricam çok sert oynamamanız. Lig öncesi herhangi bir sakatlık olmaması için bu önemli… Bu konuda hassasiyetimize saygı duymanızı ve buna göre hareket etmenizi istiyoruz.” Dediğimde yanımda beliren Carlos’ta eski takımına benim dediklerimi onaylayarak tepki verdi. Gazanfer ciddi ve memnuniyetsiz bir tavırla, “Leyan şunlara söyle de adam akıllı oynasınlar, sakatlık yaşanırsa…” derken cümlesini keserek ciddiyetle karşılık verdim. “Az önce zaten onları uyardım sizi de uyarıyorum kimse kimseye baskıyla oynamayacak. İki takım için de sakatlık çıkarsa bu bizi çok zorlar. Şu anki amacımız diziliş şeklini denemek o kadar.” Serdar Hoca, Carlos ve Leo hızlıca takımları mevkilendirdiğinde üçlü bana yaklaştı. “Aramızda en tarafsız bakabilen sensin bence Leyan. Hakemlik senin olsun, bizde takımların durumuna bakalım.” Serdar Hoca’nın dediklerinden sonra Leo elime bir düdük tutuşturdu. Yedek kulübesinde duran toplardan birini elime aldım. Üzerimdeki uzun kollu milli takım hırkasını kenara bıraktığımda hızlıca ayakkabılarımı kramponlar ile değiştirip sahaya girdim. Beni gören Türk millileri şaşırırken hızlıca koşarak orta sahaya geldim. “Sert oynayan maçtan çıkar, itiraz eden sahadan.” Net bir tavırla konuştuğumda Carlos sarı ve kırmızı kartları cebime sıkıştırıp sahadan çıktı. Topu vakit kaybetmemek adına hızlıca orta saha oyuncularımızdan Gazanfer’e bıraktığımda düdüğü öttürdüm. Gazanfer topu sert bir şut halinde Ege’ye verdiğinde Ege geriye dönerek sol kanata baktı. Ahter Ege’nin yanına gelerek üzerindeki baskıyı azaltmak adına pas istediğinde top Ahter’e geçmişti. Ahter üzerindeki baskıya sebebiyet veren iki Portekiz millisini fark etmeden sağ kata pası hedeflerken Portekiz milleri çoktan topu ele geçirmişti. Ahter sinirle bağırdığında topu ayağından alan adamın arkasından depar attı. Serdar Hoca kenardan sinirle bağırdı. “Çevre kontrolü yapsana Ahter!” Ahter hırs yapmış gibi Portekiz millisini zorlarken sol beke kadar gelen ikilisi Ferdi karşıladı. Ferdi bacak arası taktiği ile topu sertçe arkada kalan Gazanfer’e attığında Gazanfer sağ çaprazında kalan Barış’a pas hedefledi ama önündeki adamdan bu hamleye izin gelmemişti. Portekiz millileri oldukça güçlü bir savunmaya sahip olduğu için biz biraz bocalamıştık. Serdar Hoca asla pas geçirmeye vakit bulamayan oyuncularına ithafen, “Hücum! Adam akıllı oynayın ulan!” diye sinirle bağırdı. Gazanfer hâlâ ayağındaki topu hırsla sürerek Barış’a pas verdiğinde Barış önündeki adamı klas bir çalımla geçerek kaleyi hedefledi. Önü boş kalana Barış, sert bir hareketle kaleye şut çektiğinde ağlarla buluşmasına salise kala Portekiz kaleci çevik bir hamleyle topa uzanıp kollarının arasına sardı. Barış hırsla bağırırken yanından gülerek geçen Portekizli milliye sinirle baktı. “Neye gülüyorsun lan sen?” Düdüğümü iki kere sertçe üflediğimde Barış’a dönerek kaşlarımı çattım. “Laf atma!” Barış sinirle bana bakarak yerine döndüğünde, top çıkaran Portekizlere bizim takımın sert bir savunma uyguladığını gördüm. Top ayağında olan Portekizli yarı sahayı geçmeyi denerken karşısına çıkan Ege-Gazanfer ikilisi ile top kaybı yaşamıştı. Gazanfer pası yanında kalan Muhammed’e verdiğinde Portekizli oyunculardan Faria savunmaya geçmeye çalışırken yanında kalan Muhammed’in diz kapağına bir hamlede bulundu. Muhammed’in dengesi bozulmasına rağmen ayakta kalmayı becerdiği için düdük çalmadım. Muhammed kale önüne kadar topu sürmeyi becermişti. Karşısında kalan Alican’a pas verecekken önüne geçen Faria dengesi bozulduğundan düşmemek adına Muhammed’in formasına asıldı. Muhammed ani hamle yüzünden sertçe yere düştüğünde Faria da kendini yere bıraktı. Sinirle ikilinin yanına koşarak düdük çaldım. Faria’ya ithafen Portekizce, “Formaya tutunma-asılma gibi denge bozucu hareketler yapma Faria.” Diyerek ciddi bir tavırla konuştum. Faria nefes nefese kalmış bir halde zorla ayaklandığında Muhammed’e baktım. “İyi misin?” Muhammed iyi olduğuna dair kısa bir şey mırıldandığında ayağa kalktı. Taç atışını kullanan bizimkiler hızla senkronize olduğunda orta saha hizasında ne işi olduğuna anlam veremediğim sol bek oyuncusu Ferdi’ye anlamsız bir bakış attım. Serdar Hoca Ferdi’yi gördüğünde sinirle bağırdı. “Lan ne işin var senin orada Ferdi!” Ferdi onun hakkında sarf edilen cümlelere aldırış etmeden karşı takım oyuncusuna geçen topu kendine çekerek önüne geçenlere fırsat vermeden kaleye sürdü. Portekizli milliler Ferdi’ye savunma yaparken biraz itiş kakış içerisindelerdi. Faria Ferdi’ye sert bir omuz attığında sinirle düdük çaldım. Elim cebime giderken hızla Ferdi’nin yanına koşarak Faria’ya sarı kart çıkardım. Sinirle, “Seni az önce de uyardım Faria, hareketlerine dikkat et!” diyerek bağırdığımda üzerime doğru yürüyerek, “Savunma yapıyorum onun düşmesi beni ne ilgilendirir?” dediğinde daha çok sinirlendim. “Onu düşürecek kadar sert bir darbeyle oynarsan elbette ki kart yersin. Sana düzgün bir lisanla dikkat et diyorum, uzatma.” Faria dediklerime daha çok sinirlenmiş gibi üzerime gelmeye devam ettiğinde hırsla göğsüne elimi bastırarak bağırdım. “Beni sinirlendirme Faria!” Olayın ciddileştiğini gören milliler hızla yanıma koştuğunda Portekizce anlamadıkları için Faria’nın ne dediğini anlamıyorlardı. Faria göğsüne bastırdığım eline bakarak, “Elini çek sikerim seni!” dediğinde elim formasının üzerinde yumruk haline geldi. “Kime ne diyorsun lan sen?” Portekizceden çıkıp Türkçeye geçiş yaptığım için artık bizim çocuklar da ne olduğunu az çok anlamıştı. Faria bir anda sertçe geriye düştüğünde Faria’yı itenin Kahraman Ayhan olduğunu gördüm. “Seni bir sikerim aklın şaşar, kelimelerine dikkat et lan!” Kahraman’ı sertçe geriye iteklediğimde bizimkiler ve Portekizlilerin birbirine girdiğini gördüm. Düdüğümü çalmama rağmen durmayan adamları köşeden izleyen teknik direktörler ayırmıştı. Kollarım göğsümde bağlı bir vaziyette sahanın iki yarısına ayrılan oyunculara baktım. Gözlerim sakin bir sinirle Faria’ya döndüğünde, “Gerçek ligde bu hareketleri yaparsan bir sonraki ligde seni göstermezler Faria. Hakemlerin verdiği karar yanlış olsa dahi -ki benim kararım doğruydu- bu karara bu şekilde tepki gösteremezsin. Sinirlensen dahi hakeme küfür edemezsin. Hareketlerine çekidüzen ver.” Diyerek derin bir nefes aldım. “Çıkın sahadan.” Portekizli milliler Leo’ya döndüğünde teknik direktörlerinin de en az benim kadar sinirli olduğunu gördüğü için sessizce sahadan çıktılar. Leo Faria adına benden özür dileyerek oyuncularının arkasından çıktığında sakince bizimkilere döndüm. Kahraman Ayhan sinirle çıkan millilere bakıp, “Ne dedi o?” diyerek sinirle soludu. Bakışlarım boş bir ifadeye dönerken, “Ben gereken konuşmayı kendisine yaptım herhangi bir önemi yok. Yalnızca 20 dakika oynamanıza rağmen oldukça değişik bir maçtı. Birincisi, Ferdi sen sağ bek mevkindeyken orta sahada ne yapıyordun? İkincisi, Barış sen golünü son saniye engelleyen adama neden hırslanıyorsun ve oyuncuya neden laf atıyorsun? Ayrıca Kahraman, her ne kadar beni savunmak adına gelsen de adamı neden yere itiyorsun? Eğer gerçek ligde bu tarz hareketler ile oynarsanız sahada kaç kişi kalır kim bilir… Zamanımız az, ya hareketlerinizi bir an önce düzeltin ya da ligi unutun.” Diyerek son kez gözlerine bakarak yedek kulübesine ilerledim. Kartları ve düdüğü koltuğa bırakıp hırkamı üzerime geçirdim. Telefonumu alarak sahadan çıktığımda iki oteli bağlayan yürüyüş yoluna girdim. Çok uzun sürmeyen yürüyüşüm sonunda yemek salonuna girdiğimde masanın çoktan hazırlandığını gördüm. Kendi yemeğimi açarak hızlıca yemeye başladığımda kısa bir süre içerisinde yemeğim bitmişti. Ayaklanarak odama çıktığımda aklım biraz bulanmadı desem yeriydi… Bu şekilde giderlerse işimiz çok zordu. Elbette ki sinirlenecekleri yerler olacaktı lakin sinirlerine hâkim olmaları gerekiyordu. Futbol sinir-öfke tanımazdı. Kırmızı kart çıktığı an sahaya o maç için adım attıkları son an olurdu. Bunun bilincine göre oynamak bazen çok zor olsa dahi gerçekleri es geçmemek gerekiyordu.
Ah çok tatlı bir bölümdü!!! Leyan ve Mert konuşması? Takımın idmanı? Leyan'ın idman çekimleri? Mert'İn Leyan'ın yanına gelerek sürpriz yapması? Bir ufak kıskançlık mı sezdim... Leyan'In Barış'a olan hafif siniri? (Leyan ciddiye alınmazsa sinirlenirmiş...) Takımın dizilişi sonunda hazılandı. İlk bölümde tanıştığımız Leo'nun direktörlüğünü yaptığı takım ile bir maç yaptık... Olaylı bir maç oldu :))) Maç esnasında yaşanılanlar? Sizce takım ligde de bu şekilde mi oynar? Leyan'ın sonda yaptığı konuşmanın klaslığı... Ah Leyan'ın sana âşık olmamız için zorluyorsun bizi :))) Bir sonraki bölümde görüşelim canlar. Yıldıza basın lütfen, seviliyorsunuz. 22.09.2024 Sevgilerle, Duru TAŞKULAK |
0% |