@duslerkutuphanem
|
İlk hatırladığım anım 6 yaşıma dayanıyordu. Karanlık bir gecede, bir ışık hüzmesi bana doğru yaklaşıyordu. Duyduğum siren sesleri ve her yeri kaplayan alevler, sonrası ise bulanık... O zamandan bu zamana 7 yıl geçti. Artık bir ortaokul öğrencisiyim. Okul koridorlarında bir gölgeden farksız şekilde sınıfıma doğru ilerliyordum. Birkaç öğrenci bana çarpıyor. Ancak bir şey olmamış gibi yollarına devam ediyorlar. Artık bu duruma alıştım. Sınıfta en arka sıraya geçiyorum. Arkadaşlarım arada sırada sınıftaki fazla sıranın neden hala götürülmediğinden dert yanıyorlar. Serdar, "Şu sıra neden hala burada." Çınar, "Ne bileyim oğlum. Git sen konuş görevliyle." Hey ben buradayım. Bu sırada oturuyorum. Defalarca kez onlara söylediğim için kendimi yormuyordum. Nasıl olsa ya görmezden gelinecektim ya da unutulacaktım. Tam tamına 3 yıldır. Aynı sınıf arkadaşlarıyla eğitim görmeme rağmen öğretmenler dahil kimse hatırlamıyordu beni. Eskiden Cem'in beni arkadaşından ötürü görmezden geldiğini ve arkadaşlarımın da bu yüzden beni dışladığını düşünürdüm. Belki ilkokul sıralarında bu gerçekti. Şimdi ise arkadaşlarımla konuşmaya çabalamam anlamsız kalıyordu. Geçen 5 dakikalık zaman diliminin ardından zihinlerinde Atakan diye biri yoktu. Sınıftan gerekmedikçe kimseyle konuşmuyordum. Çünkü 5 dakikaya kalmadan hep aynı sözü duyuyordum. "Sen kimsin?" İnsanların neden hatırlayamadıkları konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Bu konuda yoklamalarla başım dertteydi. Derste hoca ne zaman yoklama alacak olsa "kimsenin hatırlamadığı öğrenci" kendini sınıfa tanıtarak yoklamada gelmeyenler kısmına yazılmamaya çalışıyordum. Ancak yinede ders sonunda adım yazılmış oluyordu. Tüm çabalarım... Bu nedenle yoklama alınacağı zaman görünmez öğrenci belirir ve yoklamanın ders sonunda alınması için başka bir konu açardım. Hoca, "Atakan." Eda, "O kim?" Cem, "Hocam sınıfımızda öyle bir öğrenci yok ki." Yapma ama yanında oturuyorum. Atakan, "Buradayım hocam." Çınar, "O ses nereden geldi." Atakan, "Buradayım." Herkes şaşırmış bir halde bana bakıyordu. Aralarında fısıldaşmalar başlamıştı bile. Serkan'sa olduğu yerde sıçradı. Çınar, "Nakil öğrenci mi acaba?" Tenefüs zilini duyduğum an, hoca da durumu sorgulamaya başlamadan önce sınıftan çıktım. 3. kattan zemin kattaki kantine gidiyordum. Öğle arasına girmiştik. Okuldaki tiyatro gösterisi için alt kata bazı malzemeler gelmişti. Duvarda kocaman bir boy aynası vardı. Bir önceki teneffüs 2. kata inerken merdivenlerde görmüştüm boy aynasını. Son basamakları indiğim sırada merdivene yönelen bir çocuğun omzu omzuma çarptı. Elindeki meyveli soda ikimizinde üzerine dökülmüştü. Görmezden gelerek yanımdan geçecek bu öğrenci, beni fark etti. "Önüne baksana oğlum." Sesini duyduğum an ona doğru bakmıştım. Bu Cem'di. Yanında Berk'te vardı. Ne kadar özür dilemesini beklesemde beni hatırlamayan birinden özür dilemesini beklemek... Atakan, "Özür dilerim. Daha dikkatli olmalıydım." Bir çatışmaya girmek istemiyordum. Enerji kaybından başka bir şey değildi. Cem, "Alt sınıftan mısın? Seni daha önce buralarda görmemiştim." Gülümseyerek cevap verdim. Hafif alaylı ve sinirli bir ses tonuyla, "Yanında oturuyorum. Sıra arkadaşıyız." *** Hani öğrenciler, fazla sırayı dert ediyorlardı ya. O konuşmanın başı ve devamı, Serdar, "Şu sıra neden hâlâ burada." Çınar, "Ne bileyim oğlum. Git sen konuş görevliyle." Ada, "O sıraya geçen gün hoca Cem'in geçmesini istedi. Görevli almaya gelmişti, geri döndü." *** Şimdiye dönecek olursak, bilerek mi yapıyordu anlayamıyorum. Tam Cem ile konuştuğumuz bu sıralarda hiç beklemediğim bir ana tanık oldum. Duvardaki boy aynasında yansıyan görüntülerimize bakıyordum. Gözlerimiz farklı gözüküyordu. İkimizinde göz bebeklerinin etrafında fosforlu beyaz halkalar oluşmuştu. Cem, "Dalga mı geçiyorsun? Ben o sırada tek oturuyorum. Berk benim sıramın yanında başka biri var mıydı?" Az önce konuşurken gözlerinde beyaz halkalar olmayan Cem'in gözündeki beyaz halkaları aynaya bakmadan da görebiliyordum. Berk'in ise gözlerinde fosforlu beyaz halkalar yoktu. Berk, "Senin yanında kimse oturmuyor ki. Oraya mı geçsem diye arkadaşlarla konuşuyordum geçen ders." Eminim öyledir. Berk'in bu manasız konuşmasına kulak asmamış olsam da şimdi, "Berk ben orada oturuyorum. O ders senden silgi istemiştim." desem pek bir şey değişmeyecekti. O an orada oturan birinin varlığından habersiz, yanında arkadaşı bir anda belirince afallayıp silgiyi bana uzatmıştı. Berk Cem'e döndü. Berk, "Cem gözlerin bir tuhaf gözüküyor. Bir aynaya baksana." Berk'te mi görebiliyordu? Cem aynaya döneceği sırada seslendim. Atakan, "Bir karışıklık oldu sanırım. Ben gitsem iyi olacak." Onlara bakmadan oradan uzaklaştım. Çocukluk arkadaşım arkamdan konuşmaya devam ediyordu. Acı içinde gülümsedim. *** O gün eve döndüğümde küçük kız kardeşimi yanıma çağırdım. Dolabın önünde sohbet ediyorduk. Ancak ne onun ne de benim gözlerimde beyaz halkalar oluşuyordu. Aradan zaman su gibi akıp gidiyordu. Bu özel durumun bir artısı, ne yaparsam yapayım ailem dışında kimse hatırlamayacaktı. Bu durum defalarca kez beni vicdanımla baş başa bırakmıştı. Bir nevi görünmezdim. Kimse ile temasa geçmediğim sürece ruhları dâhi beni fark etmiyordu. Tamam belki fark ediyordur. Mesela, "Bir rüzgâr esti sanki, bir esinti hissettim." tarzı tuhaf konuşmalara tanık oluyordum. Bir suçlu olmayı seçebilirdim. Ancak bu benim yaşam tarzım değildi. Örneğin, ellerini arkadan yakalayıp ters çevirip yere yapıştırana kadar hırsızlar beni fark edemezlerdi. Onları bağladığımda ipin ucunu çoktan polis memurunun eline vermiş olurdum... |
0% |