Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm: İçimde Enkaz

@duslerkutuphanem

 

Işıl'ın gözünden...

 

Siren sesleri duyuyorum, çok uzaklardan ve derinden gelen bu ses giderek yükseliyor. Sarsıldığımı hissediyorum...

 

Gözlerimi açtığımda korku dolu gözlerle karşılaştım. Herkes panik halinde, can havliyle sınıfı terk ediyorlardı. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Ağzımı ve burnumu bir nebze olsun bu dumandan korumak için kapattım. Bu kargaşanın içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

 

"Yardım edin!"

 

Bu ses yan sınıfın kapısının önünden geliyordu.

 

"Bir kız içeride mahsur kaldı. Düşen dolap kapının açılmasını engelliyor. "

 

Öksüre öksüre konuşmaya başladım.

 

Işıl, "Kuzenim, kuzenim o sınıfta. "

 

Genzim yanıyordu. Nefes almak giderek güçleşiyordu. Yan sınıftan çok cılız bir ses duyuyordum.

 

"Yardım edin."

 

Kuzenimin sesi olabilir miydi? Kendime bile yardım edemezken ona nasıl yardım edecektim, vazgeçemem. Zorda olsa kendimi koridora atmayı başardım. Ancak 3. kattaki öğrenciler üstüme doğru geliyordu. Muhtemelen üst kattaki tahliyeler hız kazanmıştı. Ezilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığım sırada biri elimden tutmuş, nefes nefese kaldığım bir koşuşturmacanın içine sürüklemişti beni.

 

Merdivenlerden uçarcasına iniyorduk. Geri dönmek istiyorum. İnleme seslerinden birkaç öğrencinin düştüğünü anladım. Ancak arkaya bakmaya fırsatım bile olmadı. Başımı biraz çevirmemle arkadan gelen öğrenci yoğunluğunu fark etmem bir oldu.

 

Son iki basamağı atlayarak alt katın merdivenlerinden sağ sağlim inebilmek için zaman kazanmaya çalışıyorum.

 

Merdivenlerden inip soluklanmayı başardığımda beni bu koşuşturmacanın içine çeken kişiyi görüyorum. Bu kişi Pelin'den başkası değil. Ancak merdivenlerden inerken elimi bırakmak zorunda kalıyor.

 

Tempo biraz azalmış olsada ancak soluklanabilecek bir ara bulabiliyorum. Hızlı bir şekilde, bahçeye inen merdivenleri kullanan öğrenciler üçerli beşerli gruplar halinde etrafa dağılıyor. Gözlerim kuzenimi arıyor. Kendi kendime kısık bir sesle konuşuyorum.

 

Işıl, "Umarım sınıftaki kişi o değildir. "

 

Telaşla aşağıya inen öğretmenler okula girmeye çalışan öğrencilere izin vermiyorlardı.

 

Gerçekten burada kalmam doğru karar mı? Ben kuzenimi düşünürken öğrencilerin arasında fısıldaşmalar başlamıştı.

 

"Yangın hangi sınıfta çıkmış?"

 

 

 

 

 

 

"8-C"

 

"Bir kız mahsur kaldı diyorlar, bu doğru mu?"

 

"Bilmiyorum. En son öğretmenler kapının başına toplanmıştı. Bizi de alel acele dışarı çıkardılar. "

 

 

 

 

 

 

 

Müdür yardımcımız merdivenlerin başında gözüktü. Kısa bir süre sonra müdür de geldi. Ancak fısıldaşmalar daha çok artıyordu. Müdür telaşlı, beti benzi atmış bir halde bize bakıyordu. Müdür yardımcımıza döndü. Bir süre onunla konuştuktan sonra müdür yardımcısı mikrofonu eline aldı.

 

 

 

 

 

 

 

"Okulumuzun 8-C sınıfında fen dersi işlenirken küçük çapta bir yangın çıkmıştır. Sınıfta kimyasallar bulunması ve yangının büyüme riskine karşı öğrencilerimizin okula girmemesi rica olunur. Servisi gelen öğrenciler evlerine gidebilirler.

 

 

 

 

 

 

 

Sıra dağılmaya başladığı sırada gözlerim öğrencilerin üzerinde hızlı hızlı gezindi. Sıra dağılmıştı. Ancak bazı öğrenciler sıradan ayrılmıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

"Ece iyi mi?"

 

 

 

 

 

 

 

"Öğrencilerin dumandan etkilenme ihtimalinden ötürü ambulans geldi. En yakın hastaneye götürülecekler."

 

 

 

 

 

 

 

Ambulans dedi, değil mi?

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Ezgi değildir değil mi?"

 

 

 

 

 

 

 

Kısık sesimle aynı cümleyi kaç kez tekrar ettim hatırlamıyorum. Dağılan sıraya son bir kez baktım.

 

Işıl, "Onu göremiyorum."

 

 

 

 

 

 

 

Bu sırada omzumda hissettiğim el girdiğim ruhsal durumdan kurtulmamı sağladı. Arkamı döndüğümde kuzenimi gördüm.

 

Işıl, "Ezgi!"

 

 

 

 

 

 

 

Ağlamaklı bir halde kuzenime sarıldım.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Sınıfınızda çıkan yangında sınıfta kalan öğrencinin sen olduğunu sandım. Çok endişelendim. İyisin değil mi?"

 

 

 

 

 

 

 

Ezgi üzgün bir ses tonuyla cevap verdi.

 

 

 

 

 

 

 

Ezgi, "Ayça'ydı. Baygındı ve onu ambulansa taşıdılar. Ayça benim yüzümden o sınıfta kaldı."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Ezgi, benim yüzümden derken ne demek istiyorsun?"Ezgi, "Benim dışarı çıkmama yardım etmeseydi. Orada mahsur kalmazdı."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Sana yardım etmeseydi sınıfta kalacak kişinin sen mi olduğunu ima ediyorsun?"

 

Ezgi onaylarcasına bana bakıyordu ama tek bir kelime dahi etmiyordu.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Ezgi bana bak. Bu durumdan ötürü kendini suçlayamazsın. Bende bu yangına uykuda yakalandım ve Pelin yardım etmese belki öğrenciler tarafından ezilecektim. Arkadaşının seni kurtardığı için pişman olduğunu sanmıyorum. Seni kurtarmak istemese kendini tehlikeye atmazdı değil mi? Bu nedenle kendini suçlama."

 

 

 

 

 

 

 

Uzaktan bir öğrenci Ezgi'ye seslendi.

 

 

 

 

 

 

 

"Ezgi! Gidiyoruz."

 

 

 

 

 

 

 

Ezgi, "Işıl, servisim geldiği için benim gitmem lazım."

 

 

 

 

 

 

 

Ezgi, "Tamam."

 

 

 

 

 

 

 

Kuzenimin iyi olduğunu teyit ettikten sonra Pelin'i beklemeye başladım. O curcuna arasında çantaları alacağına dair işaret vermişti. Burnuma düşen yağmur damlasıyla elimi havaya doğru uzattım.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Yağmur mu? Kuruluğa geçsem iyi olacak."

 

 

 

 

 

 

 

Okuldaki görevlilerin çantalarımızı aşağıya indirmesiyle merdivenin başında bir hareketlilik başladı. Bu hareketliliği fark etmemle odağım o noktaya kaydı. Merdivenin başında bir sağa bir sola bakan ve koşuşturan öğrencilerin arasından kurtulmaya çalışan bir öğrenci var ve onu gidip kurtarsam iyi olacak.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin olduğunu anladığım an hareketlendim. Kantinin bahçesinden çıkarak merdivene yöneldim. Arkadaşımın kolundan tutarak onu güvenli bir bölgeye çektim. Şaşkın bir yüz ifadesiyle kendisini o curcunadan kurtaran öğrenciyi görmek için arkasını döndü.

 

 

 

 

 

 

 

Şaşkınlığı geçince, "Işıl, senin çantan benimkinin yanındaydı. Seninkini de getirdim."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Pelin yağmurluğun içindesin. Yağmur sana pek işlemiyor. Ancak ben sırılsıklam olmadan önce kuruluğa geçsek iyi olacak."

 

 

 

 

 

 

 

Kuruluğa geçtiğimizde yağmurluğumu giyiyorum. Yağmurun biraz durulmasını beklesekte yağmur şiddetleniyor.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Işıl çok durgun görünüyorsun bir şey mi oldu?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Yangının çıktığı sınıfta..."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Yangının çıktığı sınıfta?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Mahsur kalan öğrencinin kuzenim olabileceğinden ötürü endişeliydim. Kuzenim sınıftan çıkmayı başarmış ama Ayça sınıfta kalmış."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Işıl!"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Evet."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Derin bir nefes al ve rahatla. Kuzenin durumunu sana anlattığı an üstünde hissettiği yükün birazından kurtulmuş olmalı. Şu an seninde bu yükten kurtulduğun gibi."

 

 

 

 

 

 

 

Derin bir nefes aldım.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Teşekkür ederim. Şu an dağa iyi hissediyorum."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Bugün öğle arasında bahsediyordun konuşmamız yarım kalmıştı. Annen bugün memlekete gidiyordu. Tek başına iyi olacak mısın?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Sorun yok. Teyzem gelecek. Biraz işi var. İşinden vakit bulursa uğrayacak."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Size gelmeyeli epey olmuştu. Size gelmeme ne dersin? Tabi önce ailemden izin almam gerek."

 

 

 

 

 

 

 

Yağmur biraz durduğunda ayağa kalktım.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Tamam o zaman. Hadi çantamı alayımda evin yolunu tutalım."

 

 

 

 

 

 

 

Kuruluktaki çantamı aldım ve birlikte kantinin kuruluğundan ayrıldık. Kurumuş yaprakların içinden geçerken yaprakların çıkardığı çıtırtı sesleri yağan yağmur sesine karışıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

İlk önce Pelin'in evine uğradık. İki katlı şirin bir ev. Defalarca gelmeme rağmen bu kez tuhaf hissediyorum. Sanki yıllar önce gelmişim gibi.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Işıl beni duyuyor musun?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Ne diyordun?"

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "İzin aldım. Hadi gidelim."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Tamam, geliyorum."

 

 

 

 

 

 

 

Bahçeden çıkıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Annem gitmeden önce eve yetişmemiz gerekiyor."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Hadi, hızlanalım o zaman."

 

 

 

 

 

 

 

Eve vardığımızda Işıl'ın annesi valizleri kapının önüne çıkarmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

Bize veda edip memleketine doğru yola çıktı. Işıl annesi gittikten sonra durgunlaşmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Hadi eve girelim."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl'ın yaşadığı ev 2 katlı müstakil bir ev. 2. katta bir teras ve çatı katındaki odasına çıkan bir merdiven var. Bu ev küçük ama şirin bir bahçeye sahip.

 

 

 

 

 

 

 

Eve girdiğimde kocaman bir salonla karşılaştım. Sol tarafta ise mutfak var. Işıl üstünü değiştirirken bende terasa çıktım. Terasa çıktığımda iki kişilik bahçe salıncağına oturup Işıl'ı bekledim.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Çok beklettim mi?"

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Pek sayılmaz. Bende zaten uyumak üzereydim."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Pelin."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl kızgın bir yüz ifadesiyle bana bakıyor. Ancak ben gülmemek için kendimi zor tutuyorum.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Sakin ol Işıl. Hemen kızma. Sadece biraz eğleniyorum, aynı senin gibi."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Hadi odama geçelim."

 

 

 

 

 

 

 

Terastan koridora geçtik. Çatı katındaki odasına çıkan merdivenleri gösterdi. Biraz ciddi bir yüz hali takınmaya çalışsada gülümsemesi onu ele verdi. Değiştirmeye çalıştığı ses tonuyla, "Önden buyurun." dediğinde gülümsememek için kendimi zor tuttum. Onun bu nazik davetini geri çeviremem.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Teşekkürler. Çok naziksiniz."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl'ın odası pembe duvarları, mavi halısı olan küçük ama şirin bir oda. Odasına çıkıyoruz. O sırada gözüm masanın üzerinde ki romana kaydı.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Işıl bu serinin yeni kitabı mı çıktı?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Bende kitabı okumayı yeni bitirdim."

 

 

 

 

 

 

 

Bu cümlenin ardından Işıl kısa bir süreliğine durgunlaştı. Başını kaldırdığında ise hüzünle karışık bir tebessümle cevap verdi.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Eğer istersen okuman için birkaç günlüğüne sana verebilirim. Okumayı bitirdiğinde kitap hakkında konuşuruz."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Hiç istemez olur muyum?"

 

 

 

 

 

 

 

Çalışma masasının gözünden belleği aldı.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Hangi filmi izlemek istersin?"

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Hangi tür filmler var?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Macera mı yoksa macera mı izlemek istersin?"

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Çok fazla seçenek varmış. Şimdi nasıl seçim yapacağım."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Endişelenme ben senin yerine seçerim."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Dur tahmin edeyim. Macera izleyeceğiz değil mi?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl anlamlı bir bakış atarak imalı bir şekilde, "Nasıl tahmin ettin?" Evet, macera..."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Açıkçası çok zorlandım ama seni tanıyorum."

 

 

 

 

 

 

 

Beraber gülüyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Belleği sen bilgisayara tak, bende patlamış mısır getireyim."

 

 

 

 

 

 

 

Aşağıya indiğimizde mutfağa yöneldi. Bende masanın üstündeki bilgisayarı açarak belleği bilgisayara taktım. O çok zorlanarak seçtiğimiz filmi açtım. Koltuktaki yastıkla oynarken gelmesini bekliyorum. 5 dakika sonra patlamış mısırla döndü. Patlamış mısırı masaya bıraktıktan sonra tekrar mutfağa yöneldi.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Nereye gidiyorsun?"

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "İçecek getirmeye gidiyorum."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Fazla bekletme. Filmi açtım. Seni bekliyoruz, bilgin olsun."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Tamam, içecekleri gibi geliyorum."

 

 

 

 

 

 

 

Biraz sonra içeceklerle birlikte yanıma geldi. Susadığım için masadaki bardağa uzandım.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Su getirdiğin iyi olmuş."

 

 

 

 

 

 

 

İlk yudumu aldığım anda Işıl telaşla, "Dur, onu içme!" diye bağırdı.

 

 

 

 

 

 

 

Ne yazık ki Işıl'ın uyarısı benim hızıma yetişemedi. İlk yudumu aldığım anda yüzüm şekilden şekle girdi.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Bu ne?"

 

 

 

 

 

 

 

Halime gülerken bir yandan da bana laf yetiştirmeye uğraşıyor.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "En azından artık su olmadığını anlamışsındır. Gazoz olur kendileri."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Çok komik Işıl."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Hadi seçtiğimiz filmi açta izleyelim."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, bu cümleleri kurduğum esnada elini patlamış mısır kabına daldırdı ve alabildiği kadar patlamış mısır aldı.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Biraz bana da bıraksana. Filmi daha başlatmadım bile."

 

 

 

 

 

 

 

Yutkunduktan sonra filmi başlattı.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Evet sessiz ol. Film başlıyor."

 

 

 

 

 

 

 

Bana sessiz ol dese de kendini filme biraz kaptırmış olacak ki, "Açmayın o kapıyı, açmasanıza. İyi bir şey çıkmayacağı belli değil mi? Atmosfer buram buram gerilim kokuyor. Pelin beni dinlemiyorlar."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Beni de dinlemiyorlar Işıl. Oysa aramızda yalnızca ince bir ekran var."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Ses geçirmez cam olmasın."

 

 

 

 

 

 

 

Yine gülmeye başladık. Birkaç dakika sonra Işıl beni soru yağmuruna tutuyor.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Sence kurtulurlar mı? Benimki de soru sende bilmiyorsun ama en azından fikrini söyleyebilirsin."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "O kapıyı açarlarsa işleri zor."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Açtı işte. Pelin sen bana ne olduğunu söylersin."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl elleriyle gözlerini kapatsa da parmaklarını aralıyor.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Filmin o şekilde zevki çıkmaz ki ayrıca gözünü kapatman izlemeni pek engelleyecek gibi durmuyor."

 

 

 

 

 

 

 

Hava iyice karardığını fark ettiğimizde filme ara verdik.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Hava karanlıkken film izlemek daha güzel olmaz mıydı?"

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Evet güzel olabilirdi ama hava karanlıkken sohbet etmek de güzel."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Hadi gel, teleskoptan yıldızları seyredelim."

 

 

 

 

 

 

 

Odasına çıktığımızda teleskoptan uzun bir süre yıldızları seyredip sohbet ediyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Artık geç oluyor, yatalım mı?"

 

 

 

 

 

 

 

Teleskobu bırakıp Işıl'a döndüm.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Olur, zaten sabah okul var. Erken kalkmamız gerekiyor."

 

 

 

 

 

 

 

Yer yataklarını hazırlayabilmemiz için Işıl'ın gardırobundan çıkardığı süngerleri yere dizdik. Dolabından aldığımız örtüleri süngerlerin üzerine serdik. Işıl son olarak yorganları getirdi.

 

 

 

 

 

 

 

Yer yatağını hazırladıktan sonra ışığı kapatıyoruz. Rüzgârda sallanan yaprakların hışırtısı odanın içindeymişçesine duyuluyor. Perdenin arasından ayın ışığı odaya sızıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Işıl bugün için teşekkür ederim."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Bende geldiğin için teşekkür ederim."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Eskiden bu kadar sık birbirimize gelemezdik."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Evet daha uzakta oturuyorduk."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Okulumuza transfer öğrenci olarak geldiğin gün çok komikti."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Neyseki transfer olduğum okulda seninle aynı sınıfa düşmüştüm, fazla yalnızlık çekmedim."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Sen zaten küçükken parka gittiğimizde dayanamaz aradan geçen bir iki dakikanın ardından parkta oynayan çocuklarla tanışır. Hayat hikayesini ve gelecekte ulaşmak istediği gayesini öğrenir. Ardından arkadaş olurdun ama arkadaşlığınız kısa sürerdi. Parkta tekrar karşılaşmadığınız sürece ilk ve tek oyununuzu oynardınız."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Sende köşede zevkli zevkli olan biteni izlerdin."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Bunun üzerine dayanamaz beni de oyunlarınıza dahil ederdin."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Çok kötü bir şey yapmışım gibi konuşuyorsun."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Yok çok eğlenceli zamanlardı. Eskiye oranla artık okula başladıktan sonra seninle konuşmayan öğrencilerle tanışmaya, onlarla arkadaş olmaya çalışmıyorsun veya arkadaşlığın birçoğu için yüzeysel kalıyor."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Artık daha seçiciyim."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Yine de daha fazla arkadaş edinmeni isterdim."

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Ben artık az ve öz olsun istiyorum. Hem sana daha az vakit ayırmaz mıydım o zaman?"

 

 

 

 

 

 

 

Ciddi bir yüz haline büründüm. Tek nedeni bu değildi, değil mi Işıl? Yaşadığın hayalkırıklığı seni bu hale getirdi. Güçlü durmaya çalışıyorsun. Yeni arkadaşlıklar kurmamanın nedeni savunma bariyerlerin. O bariyerleri söküp atmak istiyorum. Sana ulaşmak istiyorum Işıl.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Haklılık payın var ama muhtemelen beni de küçüklüğündeki gibi ortama dahil ederdin. "

 

 

 

 

 

 

 

Derin bir nefes aldı.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "O gece Rüya, Rüya olmayı bıraktı."

 

 

 

 

 

 

 

Bu konuyu kapat der gibi derin bir nefes verdi. Gece lambasının ışığını açtı. Ciddi ve sorgulayan bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "Pelin yarında buradasın değil mi?"

 

 

 

 

 

 

 

Olumlu bir cevap arar gibi gözlerimin derinliklerine bakıyor. Ardından o derin ela gözleri tavandaki fosforlu yıldızlara odaklanıyor, benden bir cevap bekliyordu.

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Bir sorun olmazsa yarında buradayım Işıl."

 

 

 

 

 

 

 

Ciddi yüz ifadesine sıcak bir gülümseme yayıldığı sırada gece lambasını kapattı.

 

 

 

 

 

 

 

Işıl, "İyi uykular Pelin."

 

 

 

 

 

 

 

Pelin, "Sana da Işıl."

Loading...
0%