Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm: Bodrum Katı

@duslerkutuphanem

Pelin'in gözünden...

Saatler önce...

Babam düne göre daha iyiydi. İşten döndükten sonra beni çok endişelendirmişti. Annemde görevi nedeniyle şehir dışındaydı.

Yüzü çok solgun. Beti benzi atmış bir halde kapıda karşılamıştım babamı. İlk başta ne yapacağımı bilememiştim. Ne olduğunu sorduğumda gününün çok yoğun geçmesinden kaynaklı bir bitkinlik yaşadığını söylemişti. Açıklaması beni tatmin etmiş olmasa da onu fazla bunaltmak istemedim.

Şimdi ise babamla akşam yemeği yiyorduk.

Pelin, "Babacığım ellerine sağlık."

Profesör, "Seninde kızım. Afiyet olsun."

Pelin, "Baba, annem ne zaman dönecekti?"

Profesör, "Şu anda annenin işinin ne zaman biteceğini bilemiyorum."

Babamla birlikte sofrayı topladık. Ben bulaşıkları makineye yerleştirirken babam çalışma odasına geçti. Yerleştirmem bitince biraz televizyonda film izlemek için salona geçtim.

Televizyonu açtım. 2 saatlik film maratonum başlıyordu. Koltukta ayaklarımı uzatmış rahatıma bakıyordum. Bu sırada dışarıdan bir aracın evimize yaklaştığını duydum. Evimizin önünden geçip gitmek yerine durmuştu. Salonun bağlantılı odasının kapısı açıktı. Çalışma odasında olan babama baktım, ne yapacak diye.

"Bugün kimseyi beklemiyorduk." dedi, düz bir ses tonuyla babam.

Ayağa kalktım. Çalışma odasının kapısına doğru yöneldim.

"Kim geldi acaba?" diye sordum şaşkınlıkla.

Masasından kalkan babam çalışma odasının penceresinden, perdeyi aralayarak dışarıya baktı. Bulunduğum konumdan göz ucuyla dışarıda siyah bir aracın evimizin önünde durduğunu gördüm. Babam o an beti benzi atmış bir halde odadan çıktı. Elime bir dosya tutuşturdu.

Pelin, "Ne oluyor baba? Bu dosya nedir?"

Babamın paniklemesi sonucu fazla dert etmeyeceğim bu durumdan artık fazlasıyla endişe duyuyordum. Babamsa beni endişelendirmeye devam ediyordu.

Profesör, "Ne olursa olsun ne duyarsan duy odandan çıkmayacaksın."

Pelin, "Baba..."

Şaşırmıştım.

Profesör, "Bana güvenmek zorundasın. Bu dosya çok önemli. Az sonra gelecek adamlar bu evden gittikten sonra aşağı bodrum kata in. Bu dosyayı orada saklamalısın. Ardından evden gerekli eşyalarını al ve bu evi terk et."

Gözlerim doluyor.

Pelin, "Anlamıyorum. Neler oluyor? Onlar kim? Kim geliyor?"

Profesör, "Pelin burayı terk etmek zorundasın. Araştırmak için tekrar geleceklerdir."

Pelin, "Peki sen..."

Cümlemi tamamlamama izin vermedi.

Profesör, "Güzel kızım, fazla zamanımız yok. Bu dosyayı koruduğun sürece bende korunuyor olacağım."

Babam saliselik bir duraksadı.

Profesör, "Arka bahçedeki çınar ağacının hemen arkasında çalıların arasında yerde kapıyı andıran bir tahta var. Oraya gidip bu dosyayı saklamalısın. Fazla zamanımız yok. Odana çık, şimdi!"

Kalp atışlarım hızlandı. Hızlıca merdiven basamaklarını çıkıyordum. Odama girdiğim an kapıyı kilitledim. Ardından kapıya yaslandım. Derin derin nefes alıyordum. Nefesim kesilecekmiş gibi...

Soluklanıyorum. Evet, annemi aramalıyım. Telefonun klavyesinde numaraları tuşladım ama annemin telefonu meşgul. Eğer telefonu kapalıysa hiç arama kayıtlarına düşmeyecek, kızının araması.

Olumsuz düşünmek yok. Belki de toplantıdadır, sadece...

Pelin, "Polisi aramalıyım."

Telefonum elimde titreşti. Bu titreşimin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Polisi arayabilirdim. Tabi, telefonumun şarjı bitmemiş olsaydı. Annemle telefonda son yazışmamız geliyor aklıma.

Irmak, "Kızım nasılsın? Bir sorun yok değil mi?"

"İyiyim anne. Bugün Işıl'a gideceğim. Bir sorun yok. Sen nasılsın?" yazmıştım. En son baktığımda annem daha mesajımı görmemişti.

Bu düşünceler içinde yaslanmış olduğum kapının önüne çöktüm. Aşağıdan gürültüler geliyordu. Eşyalar birer ikişer yere düşüyordu. Birkaç vazo kırılıyor. Saksının yerde parçalanma sesi kafamın içinde yankılanıyordu. Az kalsın bu panikle bağırıyordum. Elimle ağzımı kapattım.

Babam, aşağıya inmeliyim. Babama zarar verebilirler. Kapının kilidini açmak için ayağa kalktım. Kapı koluna uzandığım sırada "Ne olursa olsun ne duyarsan duy odadan çıkmayacaksın. Bana güvenmek zorundasın. Dosya korunduğu sürece bende korunacağım."

Zihnimin içinde konuşan babamın sesini duyuyorum.

Kapıdan yavaş yavaş geri çekildim. Yatağımın üstüne oturdum. Dosyayı masanın üzerine bıraktım. İki elimle başımı tutuyordum. Şimdi ne yapacağım? Bu şekilde daha fazla dayanamam.

Başım düşünmekten olsa gerek ağrımaya başladı. Kalbim sakinleşmek bilmiyor. Soğuk soğuk terliyordum.

Merdivenleri ağır ağır çıkan iki ayak sesi duymamla birlikte ayağa kalktım ve kapıya dayandım. Giderek odama daha çok yaklaşıyordu. Kapımın önünde durdu. Kapı kolunu tuttu.

Kapı kolunun aşağı iniş sesini duyuyorum. Bu şekilde devam ederse kapıyı açmaya çalıştığı anda kapının kilitli olduğunu ve içeride birisinin saklandığını anlayabilirdi. İçimden dua etmeye başladım.

Adamın telefonu çaldı. Orta yaştaki bu kişinin tok sesini duyuyorum.

Ercan, "Tamam, geliyorum. Evet Alp'in peşindeler. Uzun zamandır beklediğimiz bir fırsattı bu. Yakın zamanda işi bitmiş olur. Bu sayede Acar'ı deneme fırsatını bulacağız."

Kapının kolunu yavaşça bıraktı ve merdivene yöneldi. Derin bir nefes alıyordum ki kol saatimin alarmı çaldı. Ani bir refleksle kapıdan çekildim ve elimden geldiğince hızlı bir şekilde alarmı kapattım. Sesi duymuş olmalı ki adam geri döndü.

Bir iki adım geri sendeledim. Bir de düşseydim adeta "Buradayım!" diye bağırmış olacaktım. Adam tam kapı kolunu tuttuğu sırada başka biri geldi.

Murat, "Daha ne bekliyorsun?"

Ercan, "Bu odadan gelen bir ses duydum."

Murat, "Boş ver şimdi o odayı. İşimizi hallettik, hadi gidiyoruz."

Hızlıca merdivenden indiler. 5 dakika sonra bir aracın çalışma sesini duydum. Onlar olmalı.

Araç evden uzaklaştıktan sonra masamın üzerindeki dosyayı aldım. Kapının kilidini açıp aşağıya indim.

Her yer birbirine girmiş. Eşyalar kırılmış, dolaplar boşaltılmıştı. Babam da gitmiş...

Babama güvenmek zorundayım. Bu döküntülerin arasından geçerek dışarı çıkıyorum. Arka bahçeye geçtim. Çınar ağacının çevresini turladım. Arkasındaki çalıları buldum. Elimle çalıların arasına bakıyorum.

Yerde kapıyı andıran tahtanın üzerindeki kulpu gördüm. Onu çekip kapağı açtım.

Karanlığa inen bir merdivenle karşılaşıyorum. Evden çıkmadan önce aldığım feneri açtım.

Aşağıya indiğimde çevreyi gözlemleyebilmek için feneri kullanacaktım ama bir elektrik düğmesi olduğunu fark ettim. Düğmeye bastığımda odadaki lambalar sıra sıra yandı.

Bodrum kat aydınlandığında düşündüğümden daha geniş bir alanda buldum kendimi.

Odanın ortasında bir masa ve üzerinde bir bilgisayar vardı. Masanın çekmecelerini açtığım sırada gizli bir bölme olduğunu fark ettim. Dosyayı burada saklayabilirim.

Masanın altındaki gizli bölmeye dosyayı koymadan önce son bir kez baktım. Kapağın üstünde büyük harflerle "PROJE - 7" yazıyordu. Dosyayı gizli bölmeye koydum ve bodrum kattan çıktım. Tahta kapağı kapattım.

Eve döndüğümde ne yapacağım konusunda kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra üst kata çıktım. Birkaç kıyafet, el feneri, telefon, şarj aleti, kulaklık alıp yolculuklarda kullandığım geniş çantamın içini bunlarla doldurdum ama daha bitmedi. Aşağıya indim. Önemli ilaçlar, bir şişe su. Tamam, eşyalar hazır. Peki, şimdi nereye gideceğim?

Çok düşünüyorsun kızım. Baban acele etmeni istedi. Evden biraz uzaklaş kimde kalacağına karar verirsin. Çantamla birlikte tam kapıdan çıkıyordum ki ev telefonu çaldı. Gözüm o noktaya kaydı. Tabi nasıl unuturum. Bu sayede polisi arayıp durumumu bildirebilirim.

Bir hevesle telefonu açtığım sırada o adamların soğuk bakışlarıyla göz göze geldim. Telefondan Işıl'ın sesi geliyordu.

Işıl, "Pelin nerede kaldın?"

Başaramadım. Onlar gelmeden önce evden çıkamadım. Sesim endişeninde tesiriyle titreyerek çıkıyordu.

Pelin, "Işıl!"

Gözlerini kilitlemiş. Bana doğru ilerliyordu. Bağırmak, sesimi Işıl'a duyurmak istiyorumdum ama sesim giderek kısılıyordu.

Pelin, "Işıl, ben..."

Işıl, "Pelin, sakin ol! İyi misin?"

Üzerime doğru geliyorlardı. Geri geri giderken telefon elimden düştü.

Ercan, "Demek profesörün küçük bir kızı varmış. Sende bizimle geliyorsun."

Pelin, "Bırakın beni!"

Loading...
0%