Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm:

@duslerkutuphanem

Işıl'ın gözünden...

Pelin, "Işıl!"

Pelin'in ses tonundaki tedirginlik beni endişelendirdi.

Pelin, "Işıl, ben..."

Kısık bir ses duyuyorum. Çok derinlerden geliyor. Pelin'in sesi!

Işıl, "Pelin, sakin ol! İyi misin?"

Pelin bana cevap vermedi ama araya başka birinin sesi girdi.

Ercan, "Demek profesörün küçük bir kızı varmış. Sende bizimle geliyorsun."

Ardından bir patırtı koptu.

Pelin, "Bırakın beni!"

Işıl, "Pelin orada başka biri mi var? Pelin!"

Telefon kulağımda donup kaldım. Zaman daha yavaş akıyor sanki.

Pelin için endişelenmiştim ve ses tonum düştü.

Işıl, "Pelin."

Kısa bir sessizlikten sonra tekrar telefondan kısık bir ses duydum.

Ercan, "Abi, yolda aracın önünü kesmişler. Profesörü aldılar."

Vedat, "Profesörü elimizden kaçırdık abi."

Patron, "Ne demek elimizden kaçırdık."

Ercan, "Sanırım Alp olaya dahil olmuş. Ancak Acar Alp'in işini bitirmiş. Profesörü aramaya devam ediyoruz."

Patron, "Demek sonunda Alp'te tarih oldu. Bundan sonrası artık daha kolay olacak."

Duyduğumu algılamaya çalışıyordum. Ses çok uzaktan geliyormuş gibi kafamın içinde bir uğultu. Yüreğimde bir sızı oluştu.

Bu esnada çakan şimşekler hatların kesilmesine neden oldu. Şöminenin yanına çöktüm.

Kalp atışlarım giderek hızlanıyor. Gözlerimden dökülen yaşlar telefonumu ıslatıyordu, birer ikişer.

Neden aklıma abim gelmişti. Pelin için hissettiğim endişe abimin gidişini hatırlattığı için mi? Gözümün önünden kare kare bir anı geçti. Başım zonkluyordu. Daha 5 yaşlarındaydım.

***

Acar, "Abini mi bekliyorsun?"

Rüya, "Evet."

Acar, "Ne kadar zamandan beri buradasın?"

Rüya, "Güneş battığı sırada buraya geldim."

Acar, "Yalnız mı geldin?"

Rüya, "Hayır. Annemle geldim."

Acar, "Annen nerede?"

Rüya, "Abim beni almaya geleceği için gitti."

Acar, "Ben abinin nerede olduğunu biliyorum. Seni götürebilirim."

Rüya, "Abim bana pamuk şeker almaya gitti. Az sonra dönecek."

Acar, "Onun yanına gidip sürpriz yapmak istemez misin?"

Rüya, "Annem tanımadığım kimseyle bir yere gitmememi söyledi."

Acar, "Ama ben abinin arkadaşıyım. 1 yıl önce abinle buraya gelmiştim. Beni hatırlamıyor musun?"

Rüya, "Hatırlıyorum."

Ancak bir kez gördüğüm birini tanıyabilir miydim?

Acar, "Hadi benimle gel. Seni abinin yanına götüreceğim."

Elini omzuma attı ve beni arkamdan hafifçe ilerlemem için zorladı. Onunla gitmek istemiyorum.

Arkamızdan biri koştura koştura geliyordu. İyice yaklaştığında düzensiz nefes alışverişleri duyuluyordu.

Elleri dizlerinin üzerinde eğilmiş nefes nefese kalmış olan abim...

Aras, "Bırak hemen kardeşimi!"

Acar, "Demek geldin. Beklediğimden kısa sürdü. Bende kardeşini sana getiriyordum."

Abim Acar'ın sağ elini sert bir şekilde omzumdan çekti. Sol elini ters çevirip elinden siyah bir nesne aldı ve kemerinin arkasına taktı.

Aras, "Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

Acar, "Sadece kardeşini sana teslim edecektim. Anlayamıyorum, neye bu kadar telaşlanıyorsun?"

Aras, "Bilmezlikten gelmeyi kes. Bir daha beni kardeşimle tehtid edersen sonu kötü olur."

***

Telefonda o acımadan yoksun konuşanlar kimdi?

Pelin'in sesi yardım çığlığını andırıyordu.

Yaşlar gözlerimden süzülmeye devam ediyor.

Sakinleşmem lazım. Yoksa kötü senaryolar üşüşmeye başlayacak. Birkaç saniye ne yapmam gerektiğini düşünmeliyim.

Gözyaşlarımı elimle siliyorum.

Evet, Pelin'in evine gitmeliyim. Çok uzakta değil. Hatlar kesildiği için kimseyi arayamıyor, yardım isteyemiyorum. Neler olduğundan emin olmalıyım. Onu yalnız bırakamam.

Ayağa kalktım. Odanın içinde dört dönüyorum. Ellerimi sıktım. Şu an hızlanan kalp atışlarımın sesini duyabiliyorum. Fevri bir karar alacağımın farkındayım. Sakinleşmem gerekiyor ama sakinleşemiyorum.

Derin derin nefes alıp veriyorum. Etrafıma bakınıyorum. Şömineden süzülen ışık sayesinde gözüme ilişen feneri alıyorum. Tipinin etkisiyle şiddetlenen rüzgârdan ötürü evin kapısı açılıyor ve şöminenin ateşini dalgalandırıyor. Kıvılcım giderek küçülüyor.

Yüzüme esen rüzgâr dışarının soğuğunu iliklerime kadar hissetmeme neden oluyor. Pelin'in sesini yeniden duyar gibi oluyorum. Kafamın içindeki düşünceler birbirini kovalıyor. Emin olmak zorundayım. Pelin'i güvende olduğundan emin olmalıyım.

Tüm cesaretimi topluyorum. Sırt çantamı alıyorum ve içine birkaç ilk yardım malzemesi, biraz yiyecek ve bir su şişesi koyuyorum. Askıdaki montumu alıp atkımı boynuma sarıyorum.

Derin bir nefes alıyorum. Dışarıya ilk adımımı atıyorum. Zorda olsa evin kapısını kapatıyorum. Bu şiddetli fırtınada göz gözü görmüyor. Sis yüzünden görüş mesafesi iyice daralmış. İlerledikçe ayak izlerimi kar kapatıyor...

Fırtına yüzünden ilerlemekte zorlanıyorum. Kaybolduğumu fark etmem uzun sürmüyor.

Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyormuş gibi hissediyorum. Bu ormanlık alana nasıl girdim, bu ağacın çevresini kaç kez turladım acaba? Oysaki ev o kadar uzakta değil. Halime gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum. Hava koşullarının mağduriyetine uğradım. Bildiğim yolu karıştırdım. Hemde arkadaşımın bana en çok ihtiyacı olan zamanda...

***

Birkaç saat sonra...

Aradan saatler geçmiş olmalı. Bütün bedenimin ağırlığını ayaklarımda hissediyorum.

Soğuktan ayaklarım uyuşmaya başladı.

Yürüyüşüm iyice yavaşladı. Buz tutmuş ellerimi ovuşturuyorum. Bu şekilde daha fazla dayanamam. Kendime bu hava koşullarından korunabileceğim bir yer bulmalıyım.

Yüzüme vuran kar taneleri nefes almakta güçlük çekmeme neden oluyor. Sert esen rüzgâr yüzünden gözlerimi açmakta zorlanıyorum. Rüzgâr olmasaydı da zaten göz kapaklarım giderek ağırlaşmaya başlamıştı zaten. Ne kadar göz kapaklarımı açmak istesemde artık gözlerimi yummuş bir şekilde ilerliyorum. Göz kapaklarımı tekrar aralamayı başardığımda biraz uzağımda bir mağaranın olduğunu fark ediyorum. Biraz daha sabredebilirsem oraya ulaşabilirim. Adımlarımı sıklaştırmak istiyorum ama bu tipi hareket etmemi zorlaştırıyor.

Montuma sıkı sıkıya sarılıyorum ve ilerlemeye devam ediyorum. Sonunda mağara girişinin önündeyim, içeriye ilk adımımı atıyorum.

Geniş tavanı olan bir mağaranın içindeyim. Duvarına yaslanıyorum. Dışarıya oranla burası daha sıcak.

Susuzluktan ötürü başım ağrıyor. Yorgunluğumda bu ağrıyı artırıyor. Su içtiğim esnada durumumu değerlendiriyorum. Bir taraftanda bir şeyler yiyorum.

Fırtına dindiğinde buradan ayrılacak ve evden ne kadar uzaklaştığımı anlamaya çalışacağım. İlk önceliğim bu ormanlık alandan çıkmak olmalı.

Mağaranın derinliklerinden gelen sesle bu düşüncelerden sıyrılarak ayağa kalkıyorum.

Mağaranın içine doğru ilerlemeye başlıyorum. Ancak aynı hatayı tekrar yapamam.

Mağaranın içinde kaybolmayı göze alamam. İçimde hissettiğim bu huzursuzluk beni sarıyor.

Burayı terk etmek istiyorum.

Mağara sessizliğe büründüğü zaman temkinli bir şekilde mağaranın girişine yöneliyorum.

Dışarının durumunu kontrol etmek istiyorum. Dışarı çıktığımda yüzüme vuran esinti titrememe neden oluyor. İyi haber ise fırtınanın dinmiş olması. Güneş batmak üzere. Artık buradan çıkabilirim. Etraf daha çok kararmadan yolumu bulmak istiyorum.

Çantamı almak için geri dönüyorum ve tamda bu sırada yüzüme tutulan fenerle irkiliyorum.

Elimle yüzüme tutulan ışığı engellemeye çalışırken mağaranın içindeki silüeti görüyorum.

Silüetin kıpırdandığını fark ettiğim an geri çekiliyorum.

"Senin burada ne işin var?"

Bu soğuk sesin burada bulunmamdan memnun olmadığını açıkça hissediyorum. Ancak o ne zaman bu mağaraya girdi, bu mağaranın başka bir çıkışı olabilir mi?

Aradan geçen kısa bir sessizliğin ardından bana sesleniyor.

"Sana soruyorum, burada ne yapıyorsun?"

Sırt çantamın askılığını sıkıca tutuyorum. Tek kelimeyle "Panikledim".

Yüzüme gelen ışığı engellemek için montumun şapkasını yüzümü kapatmak istercesine çekiyorum. Başımı başka bir yöne çeviriyorum.

Paniklediğimi fark etmiş olmalı ki feneri kapatıyor. Ses tonu sakinleşiyor.

"Burası senin gibi küçük bir çocuk için çok tehlikeli. Burada olmaman gerekiyordu."

Neyin özgüveni bilmesemde, özgüven dolu bir sesle soruyorum.

"Peki, sizin burada ne işiniz var?"

Karanlığın içindeki silüet sessizliğe bürünüyor. Karşımdaki kişi çok şüpheli davranıyor. Bir an önce buradan çıkmalıyım. Mağaranın çıkışına yöneldiğim sırada sesleniyor.

"Dur bir dakika."

Yavaşça arkamı dönüyorum. Başım önüme eğik bir şekilde ne yapmam gerektiğini düşünüyorum. Başımı kaldıracağım sırada telefonu çalıyor ve arkasını dönüyor. Ses tonu yine değişiyor. Şimdi daha ciddi konuşuyor. Ancak duymamam için elinden geldiğince kısık konuşuyor gibi bir hali var. Ne dediğini anlayamıyorum. Bu durumu fırsat bilerek mağaradan hızlı bir şekilde çıkıyorum.

Karla kaplı yolda zorla ilerlediğim sırada düşünüyorum. Telefonumun şarjı olsaydı birisiyle iletişime geçebilirdim. Acaba onun telefonundan...

Geri dönmek için çok mu geç kaldım?

Çoktan yolu yarıladım. Geri dönsem bile onu orada bulamayabilirim. Geri dönme riskini göze alamam. Fırtına yeni dindi. Ayrıca o kişiyi tanımıyorum.

Arkadaşımın evini bulmalıyım, er ya da geç...

Loading...
0%