Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. Bölüm

@duslerkutuphanem

Pelin'in gözünden...

Yoğun bir fırtınaya açıyorum gözlerimi.

Pelin, "Neredeyim?"

Sorduğum soruyla havaya karışan nefesim buhar olup kayboluyordu.

Buz gibi soğuk iliklerime işliyordu. Ellerim ısınsın diye defalarca üflesemde bir işe yaramıyordu. Ayaklarım buz tutmuş durumda. Başımda ise yoğun bir ağrı var.

Buraya nasıl düştüğüm hakkında bir fikrim yok ama bu karla kaplı beyaz labirentte yolumu bulmak zorundayım.

Saatler ilerliyor. Ancak bir çıkış yolu bulamıyorum. Her yer birbirini andırıyor. Etrafı sis kapladığından beri hiç bir şey göremez oldum. Şu an Işıl'ın burada olmasını isterdim. Bir seferinde abisiyle gittiği kızak tatilini anlatmıştı. Benim gibi bu hiçliğin ortasında kaybolmuş. Ancak yolunu bulmayı başarmıştı. Acaba yolunu nasıl bulmuştu?

Hatırla, hatırlamaya çalış. Yok olmuyor. Aklıma gelmiyor. Kızakla ilgili bir şey olmalı ya da belki oranın belli bir rotası vardı ve bu nedenle bir şekilde çıkış yolunu buldu. Gerçi abisini bulduğu an çıkış yolunun önemi kalmazdı onun için.

Sis dağıldığı zaman bir kez daha etrafı taramaya başladı gözlerim. Belki bir umut, gideceğim yöne karar verirdim en azından.

Gözlerimi kıstım. Beyaz, beyaz ve daha fazla beyazlık ve sonunda çok uzakta bir mağara gördüm. Oraya gidersem biraz dinlenebilirim.

Mağaraya yöneleceğim sırada birinin mağaradan uzaklaştığını görüyorum. Bu labirente başka kim düşmüş olabilirdi ki? Ona doğru koşuyorum.

Etrafımı kaplayan bu soğuk atmosferin içinde bir kız montuna sıkı sıkıya sarılmış yolunu bulmaya çalışıyor. Yürüyüşü yavaşlıyor, yalpalamaya başlıyor. Düşmek üzereyken onu tutuyorum. Kolumu tutuyor ve bana dönüyor.

Ela gözlerindeki ışıltı sönmüş. Güçlükle kıpırdattığı dudaklarından dökülen sözler kalbimi sızlatıyor.

"Artık, çok geç."

Gözleri kapanıyor. Kolumu tutan eli düşüyor.

Pelin, "Işıl ne oldu? Kendine gel!"

Işıl ile karşılaşmayı beklemiyordum ve bu şekilde istemedim. Ben böyle olsun istemedim.

Gözyaşlarım Işıl'ın solgun yüzünü ıslatırken sanki zaman benim için durmuş ve kulaklarım uğulduyordu. Ben bunu istemedim.

Pelin, "Işıl uyan! Aç gözlerini!"

Işıl'ı sarsıyorum ama tepkisiz kalan bedeni canımı yakıyor. Sıkıca sarıldığım bedeni buz gibi.

Pelin, "Geç olamaz, hayır. Buradayım, yanında. Işıl vazgeçemezsin. Aç gözlerini. Uyumamalısın. Hadi aç gözlerini."

Uyumamalı, uyursa...

Sözler giderek boğuk bir şekilde çıkıyor yüreğimden. Arkadaşımın nabzını kontrol etmek için uzattığım elim titriyor. Nabzı yavaşlamış. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor, sesimi duyurmaya çalışıyorum.

Pelin, "Yardım edin! Yardım edin!"

Ne kadar bağırırsam bağırayım. Bu hiçliğin ortasında bizi duyabilecek hiç kimse yok.

Pelin, "Işıl, ne olursun uyan."

Pelin, "Uyumamalısın."

Pelin, "Işıl!"

Artık gözyaşlarından gözlerim etrafı göremez oluyor.

Pelin, "Işıl, aç gözlerini."

Ancak o bulanıklığın arasından Işıl'ın gözlerini hafif aralandığını fark ediyorum. Tepkisizce beni izliyor. Hareket edecek gücü yok.

Ağlamaklı sesimle konuşuyorum.

Pelin, "Tamam, iyi olacaksın. Bir şekilde buradan kurtulacağız. Isınman lazım."

Montumu onun üzerine örtüyorum. Ancak bu durumda ben daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.

Işıl'ın ağzı kıpırdıyor. Çok derinden gelen kısık sesiyle kesik kesik konuşuyor.

Işıl, "Kaç- kaçman gerekiyor."

Pelin, "Kaçmam mı gerekiyor?"

Işıl ne demek istiyordu.

Yutkundu.

Işıl, "Senin peşindeler. Beni bırakmak zorundasın."

Pelin, "Olmaz. Seni nasıl bırakırım."

Peşimde birileri mi var? Hayır, Işıl'ı bırakamam.

Işıl, "Artık-"

Işıl, "Artık çok geç."

Işıl'ın sesi güçlükle çıkıyordu.

Işıl, "Kan kaybediyorum."

Tekrar yutkundu.

Işıl, "Ne kadar dayanabilirim bilmiyorum."

Acı çekiyordu.

Işıl, "Gitmelisin."

Işıl'a baktım. Montumun üstüne bulaşan kızıllık giderek büyüyordu. Vurulmuş muydu?

Işıl'ın gözleri kapandı. Tekrardan hıçkırıklara boğuldum. Acı içinde haykırıyordum...

Pelin, "Işıl!"

Loading...
0%