Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Bölüm: Koruluk

@duslerkutuphanem

Pelin'in gözünden...

Yavaş ama vurgulaya vurgulaya saymaya başladı.

Saliseler içerisinde gözümün önünden geçen anlar...

Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum.

Anne, sana son kez sarılmak istiyorum...

Işıl üzgünüm. Sanırım tekrar karşılaşamayacağız. Kitabında bende kalmıştı. Şu an kitap en son dert etmem gereken sorunumken bir anda aklıma gelivermişti. Acı içinde gülümsedim.

Fiziksel olmayan ama ruhsal olan bu acı benim kalbimi sızlatıyordu. Ellerim bağlı olmasaydı gözyaşlarımı silmek isterdim.

Baba dosyan güvende...

Son kez babama baktım.

"3,2..."

Babam sadece "Dur!" diyebildi.

Tetiğe basıldığı an yumduğum gözlerim...

"Yaşıyorsun!" diye seslenen rüzgarın sesiyle saliseler sonra açıldı.

Derin bir nefes alıyorum.

Patron tam tetiğe basacağı sırada silahın yönünü değiştirdi. Kurşun beni saliselerle ıskaladı.

Ancak tehlike daha geçmiş değildi. Babama doğru yürüyordu, ağır adımlarla...

Gitme! Babama doğru gitme. Hislerim bu şekilde olsa da o an konuşamıyorum. Boğazımda bir yumru hissi oluştu, konuşmamı engelleyen.

Patron, "Evet, dinliyorum."

"Gizli dosyanın nerede olduğunu mu öğrenmek istiyorsun?" dedi babam.

Pelin, "Baba söyleyemezsin."

Söylesen bile sonuç değişmeyecek.

Patron dedikleri adam bana döndü.

Patron, "Büyükler konuşurken saygılı olmayı kimse sana öğretmedi mi? Gerçi az önce sesini kısacaktım ama şimdi sen biraz daha sabret. Senin sıranda gelecek."

Babam kızgın bir yüz ifadesiyle patrona bakıyor.

Patron, "Evet dosyanın nerede olduğunu bilmek istiyorum. Bu nedenle bugün burada toplandık. Ayrıca işini bitirmeden önce onlarla ilgili bağlantını da öğrenmek istiyorum.

Ajanlarımızdan biri bizi sana yönlendirdi. Ancak şimdilik elimizdeki bilgiler sınırlı."

Profesör, "Öncelikle kızımın güvende olmasını istiyorum."

Patron, "Dosyanın nerede olduğunu söyle. Duruma göre karar veririz. Söylediğin yerin doğruluğunu kontrol etmeliyiz sonuçta değil mi?"

Bahçede siyah bir aracın durmasıyla konuşma yarıda kesildi. İçinden siyah gözlüklü, takım elbise giymiş bir kişi indi.

Mert, "Aracınız hazır, gidebiliriz."

Patron babama döndü.

Patron, "Bu tatlı sohbetimize devam etmek isterdim ama acilen bir toplantıya katılmam gerekiyor."

Araçtan inen takım elbiseli kişiye aracın kapısını açmasını işaret etti.

Patron, "Döndüğümüzde kaldığımız yerden devam ederiz sohbetimize."

Kulübenin önünde bekleyen 2 kişiye seslendi.

Patron, "Siz, ikiniz! Burayı kolaçan edin. Hadi Mert gidelim."

Mert aracın kapısını açtı. Önce patron dedikleri adam ardından ise Mert araca bindi. Birkaç dakika sonra araç buradan ayrıldı.

Şimdi ise geldiğim noktaya dönüyorum babamla. Bir adam başımızda duruyor, diğeri ise bahçede etrafı gözetliyordu.

Dışarıdan bir arbede sesi geldi. Ardından sessizlik. Başımızda duran adam dışarıya doğru seslendi.

Samet, "Vedat, ne oluyor orada?"

Dışarıdan ses gelmedi. Bu esnada başımızda duran kişinin telefonunu çalıyordu. Telefonunu açtı.

Samet, "Vedat, ne oldu?"

Ancak aramaya cevap veren kimse yok.

Samet, "Vedat ses versene."

Bu kez sessizlik bozuldu.

Vedat, "Abi birinin koruluğa doğru gittiğini gördüm. Bende şimdi peşinden gidiyorum."

Samet, "Dur bir dakika. Vedat kapatma."

Ardından 2 el silah sesi duyuldu.

Samet, "Vedat ses ver. İyi misin? Vedat sana diyorum."

Adam bize döndü.

Samet, "Yapacak bir şey yok. Siz ikiniz burada bekliyorsunuz. Yemek yemeniz için ellerinizi çözdüm diye kaçabileceğinizi zannetmeyin sakın."

Odadan çıktıktan sonra kapıyı kilitledi.

Pelin, "Sonuç olarak kaçmayı yine de deneyeceğiz."

Adam odadan çıktıktan kısa bir süre sonra babam, "Geri çekil!" diyerek beni uyardı.

Babam ayağa kalktıktan sonra daha önceden oturduğu sandalyeyi cama sert bir şekilde indirdi.

İndirdiği sert darbeler sonucu kırılan camın şangırtı sesi bizim kurtulmamız için bir umut ışığı oldu. Babam ayağıma cam kırığı batmasın diye ilk önce paltosunu camın kenarına örttü, ardından beni kucağına alarak havaya kaldırdı.

Saniyeler içinde ayağım yerden kesildi. Gözümü açıp kapayana kadarsa bu hapishaneden kurtuldum.

Sevincim "Abi kaçıyorlar!" sözüyle endişeye dönüştü. Bu kadar hızlı mı dönmüşlerdi.

Babamla birlikte koruluğa girdik. Bu kez peşimize takılan kişi az önce başımızda bekleyen 2 korumadan biri değildi.

Acar, "Hey, siz nereye gittiğinizi sanıyorsunuz? Öyle elimden kolay kurtulamayacaksınız."

Tetiği çekti ve bir el ateş sesi duyuldu.

Arkamıza bakmadan son sürat koşuyoruz. Ben ilerliyorum ama babamın 1-2 adım gerimde kaldığını fark edince duraksadım.

Pelin, "Baba!"

Arkamı döndüğümde babamın yüzündeki acı dolu ifadeyle karşılaşıyorum. Şimdi durmanın sırası değil, o da bunu biliyor. Peki neden duraksıyor? Babamın elini tutuyorum.

Pelin, "Baba ne oldu, neden duraksıyorsun?"

Sağ elini omzuna götürüyor. Elini tuttuğum elime damlayan kanla o an dona kalıyorum.

"Devam etmeliyiz." diyor babam.

Peşimizden gelen adam pes edecek gibi gözükmüyor. Giderek bize daha çok yaklaşıyor.

Profesör, "Burası dönüm noktası kızım. Şimdi buradan çıkacağım ve onun dikkatini çekeceğim. Burada kalmaya devam edersem. İkimizi de bulacak. Burada beklemen ne kadar tehlikeli olsa da şu anki durum daha tehlikeli. Arkadaşlarım gelene kadar burada beklemeni istiyorum."

Babam elini omzundan yavaşça çekiyor ve cebinden çıkardığı cihazı bana uzatıyor.

Profesör, "Bunu almanı istiyorum."

Anlamadığımı ifade edercesine babama bakıyorum.

Profesör, "Bu bir takip cihazı. Şimdiye kadar burada olmalıydılar ama artık zamanımız yok."

Cevap vermeme fırsat vermeden alnımdan öpüyor ve ormanlık alandan çıkıyor. Endişe düzeyimi yükseltecek bir kovalamaca başlıyor ve babam bu kovalamacada dezavantajlı konumda...

Loading...
0%