Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21. Bölüm: Tebessüm Eden Maskeler

@duslerkutuphanem

Işıl'ın gözünden...

Gözlerimi açtığımda bu kez bir tavanla karşı karşıyayım. Sobada yanan tahtaların çıtırtıları duyuluyor. Hafif bir duman kokusu odayı sarmış. Isı dalgaları yavaş yavaş odaya yayılıyor.

Tamer, "Yiğit soba tüttü sanırım, biraz camı aç."

El ve ayak parmaklarımı oynatmaya çalışıyorum. Hissiz ayaklarımı tekrar hissetmeye başladığımda topladığım güçle oturur pozisyona geçip birkaç saniye bekliyorum. Hafif bir göz kararmasından sonra ayağımı yere koymamla acım katlanarak artıyor. Ayağımla her yere baskı uygulamaya çalıştığımda gözlerinden yaşlar birer ikişer süzülüyor.

Durumu fark ettiklerinde ilk yardım çantası ile içeri giriyorlar.

Yiğit, "Muhtemelen burkulmuş. Yoksa şu an acıdan yerinde duramazdın."

Yani demek istedikleri çektiğim acı o durumun yanında bir kum tanesi bile değil mi?

Yiğit, "Bandajının bandajlık hali kalmamış."

Ben bir taraftan bandajımı yenilerken o odada bir köşeye geçiyor.

Yiğit, "Anlat bakalım. Neler oldu?"

Sesinin tonu ve davranışındaki değişiklikler içimde kötü bir his oluşmasına neden oluyor.

Başka bir yöne odaklanıyorum. Sorusunu bir süre yanıtsız bırakıyorum. Yavaş yavaş olup biten gözümün önüne geliyor. Bu kişilere neyi, ne kadar anlatmalıyım? Derin bir nefes alıp konuşmaya başlıyorum.

Işıl, "Yardımınız için teşekkür ederim ama siz kimsiniz?"

İlk önce birbirlerine bakıyorlar.

Tamer, "Aslında söylemiştik ama..."

Yanındaki kişi sözünü kesiyor.

Yiğit, "Orman devriyesindeniz."

Tamer, "Bize neler olduğunu anlat ki biz de görevlilere haber verelim."

Işıl, "Arkadaşımı aramak için evden çıktım. Sonrasında ise kayboldum."

Açıklama yaptığım sırada telefonu çalıyor.

Tamer, "Sen burada biraz dinlen. Biz de biraz dışarıya bakınalım."

Yanındaki kişiye işaret vermesinin ardından ikisi dışarı çıkıyor. Kulübenin arkasına geçtiklerinde koltuk değnekleriyle ayağa kalkıyorum ve pencerenin bir köşesinden kulübenin arka bahçesine bakıyorum. Değnekleri sandalyenin yanına bırakıp kulübenin kapısının önüne geçiyorum. Bu sırada bu iki kişinin sesi giderek yükseliyor.

Tamer, "Biliyorum! Bekleyeceğiz."

Yiğit, "Ne zaman gelirsiniz? Tamam tamam."

Işıl, "Acaba kiminle konuşuyorlar?"

Odaya geri dönüp kuruyan montumu aldığım sırada kulübeye giriyorlar.

Tamer, "Daha yeni yeni kendine geliyorsun. Bu kadar zorlama kendini."

Yiğit, "Devriye arkadaşlarımızdan haber geldi. Ağabeylerin her yerde seni arıyormuş. Arkadaşını çoktan bulmuşlar."

Işıl, "Abilerin mi dediniz? Beni arıyorlarmış?"

Elimden bir şeyler kayıp gitmiş gibi hissediyorum. Bir şeyler yapmazsam tutamayacakmışım gibi.

Tamer, "Tabi olayın etkisinden dolayı şaşırmış olabilirsin."

Deme!

Yiğit, "Az sonra burada olurlar."

Demeyin!

Elimi sıkmış düşünüyorum.

Işıl, "Görevliler, görevlileri aramayacak mıydınız?"

İrileşen gözlerim, tedirgin sesimle bu soruyu soruyorum. Küçücük bir umut ışığını yakalamak isteyen gözlerimle.

Yiğit, "Hadi, sen dinlenmene bak. Biz biraz daha odun toplayacağız. Dışarısı çok tehlikeli."

Dişlerimi istemsizce sıkıyorum. Tam konuşacağım sırada bir his beni durduruyor.

Ne zaman devriye arkadaşlarına haber verip ne zaman haber aldılar? Neden davranışlarında gelgitler yaşanıyor? Bu tutarsız davranışları sergilerlerken onlardan daha fazla yardım istememem gerektiğini hissediyorum. Belki de buradan gitmeliyim. Hem de hemen! Onlar buraya gelmeden.

Kapıyı kilitleyip dışarı çıkıyorlar. Kilitlenen kapıyı zorluyorum ama faydasız. Odaya döndüğüm sırada gözüme pencerenin yanındaki sandalye ilişiyor. Sandalyeyi alıp kaldırıyorum. Birkaç denemenin ardından büyük bir gürültüyle kırılıyor. Ne yapacaksam hemen yapmalıyım. Yakındaysalar geri dönmeleri an meselesi.

Kırık cam parçaları elimi kesmesin diye montumu pencerenin çerçevesinin üstüne yerleştiriyorum. Masanın üstündeki feneri çantama attığım gibi çantayı sırtıma takıyorum.

Elimi montun üstüne koyuyorum. Kollarımdan güç alarak kendimi yukarı çekiyorum. Montun üstüne çıkıyorum. Bandajlı ayağımı ellerim sayesinde pencerenin diğer tarafına geçirdiğimde zemin kat olduğu için kolaylıkla kulübeden çıkmayı başarıyorum.

Işıl, "Buradan uzaklaşmalıyım, daha geç olmadan."

Montumu silkeleyip giydiğim sırada bandajlı ayağımın durumunu kontrol ediyorum.

Işıl, "Eğer şimdi koşarsam sonrası için çok zorlanacağım. Ancak koşmazsam da yakalanacağım. Risk almak zorundayım. Şimdi nereye gitmeliyim? Kaybolduğum bu hiçliğin ortasında buradan uzaklaşmaktan başka çarem yok."

Takatim kalmayana dek koşuyorum. Nerede olduğumu anlamaya çalışmaktansa kulübeden ayrıldığım anda vazgeçtim. Nereye baksam daha önce geçtiğim yerleri anımsatıyor. Hava iyice karardığı sırada başka bir kulübenin arkasında buluyorum kendimi...

Loading...
0%