Yeni Üyelik
10.
Bölüm

8. Bölüm: Kolye

@duslerkutuphanem

Işıl'ın gözünden...

Pelin kahvaltıdan sonra evden ayrılmıştı. Bugün annesiyle alışverişe gidecekti. Pelin gittikten sonra odama çıktım. Koltuğa oturdum ve pencereden bir süre evden uzaklaşan arkadaşımı izledim.

Başlayan yağmurla birlikte içime hafif bir hüznün çökmesi bir oldu. Yağmur damlaları birer ikişer toprakla birleşiyordu.

Ayağa kalktım. Kahve fincanını ve masamın üzerindeki kitabı aldım. Tekrar yumuşak koltuğuma yöneldim. Kahveyi yudumluyor, yağmurun hırçınlaşan sesini dinliyordum.

Kitabın sayfalarını hüzünlü bir şekilde karıştırmaya başladım. Kitabın içinden sararmış bir yaprak düştü. Uzun bir süre yaprağa baktıktan sonra kitabı bıraktım.

Yağmurluğumu giyip dışarı fırladım. Rüzgârın sert sorusuna cevaben yokuşu hızlı adımlarla çıkıyorum. Yüreğim biraz olsun sakinleştiğinde yağmur suskun, rüzgâr ise yumuşamıştı.

Eve döndüğümde yağmurluğumu asıp odama çıkıyorum. Odama girdiğimde kitaplığın rafından bir defter aldım. Biraz rahatlamaya ve içimi dökmeye ihtiyacım vardı. Oynadığım kalemle deftere yazmaya başladım.

***

Aradan iki saat geçmesine rağmen yazmaya devam ediyorum. Sonunda yorgunluğunda tesiriyle orada uyuyakaldım.

***

Yağmurlu bir gece. Etraf zifiri karanlık. İlerleyen saatlerde yağmur duruyor ve yerini lapa lapa yağan kara bırakıyor. Ardından tipi etkisini gösteriyor. Böyle bir gecede sıkı sıkıya montuma sarılmış bir yokuşu çıkıyorum. Yokuşun sonunda bir ev var. Evin kapısını çalıyorum. Ancak kapıyı açan kimse yok. Evin çevresini turluyorum.

Gitmeye karar verdiğim sırada yerde kapıyı andıran bir tahtanın olduğunu fark ediyorum.

Tokmağa benzer kulpu çekiyorum ve karanlığa inen bir merdivenle karşılaşıyorum. Basamaklardan birer ikişer iniyorum. Arkasından bir ses...

Yere adımımı atmamla kapıyı andıran tahtanın ardımdan kapanması bir oldu.

Başımı sağa çevirdiğimde soluk yüzlerin bana baktığını hissediyorum. Omzuma beni titreten buz gibi soğuk bir elin değdiğini fark edince aniden döndüm. Ancak arkamda kimse yok.

Uzun süre etraf sessizliğe büründü. Ne zaman başımı çevirsem gecenin karanlığı beni içine çekiyordu. O uzun ve karanlık koridorda ilerledim.

Koridorun sonundaki kapıdan içeri girdim. Gözüm karanlığa birkaç dakika içinde alıştı.

Pencereden yansıyan ay ışığı sayesinde loş bir ortam oluşuyor. Etrafıma baktığımda eşyaların tozla kaplandığı bir alanda buluyorum kendimi. Alanın içinde bir süre yürüdüm. Bu esnada önümden bir karaltı geçti.

Tedirgin bir şekilde çantamdaki telefonu çıkardım. Bulunduğum yer boş bir depoya benziyor. Bir an evin içinde mi yoksa dışında mı olduğumu irdelemeye çalışıyorum. Merak duygusu içimi kemiriyor.

Karaltı yeniden önümden geçiyor. Telefonumun fenerini açmaya çalıştığım sırada üzerime doğru geliyor. Geri geri gidiyorum. Ayağım takılıyor ve düşüyorum.

Işıl, "Yoksa..."

Nefesimi tutuyorum. Sonunda feneri açtım. Bulunduğum alanı inceliyorum.

Gördüğüm sadece bir sandalye ve üzerime doğru gelen bir kedi. İçim ferahlıyor. Gölgelerden korkmanın mantıksızlığını kavramaya çalışıyorum.

Bir pencere açmak istedim. Ancak erişemedim. Sandalyenin üzerine çıkarak tekrar deniyorum ve yine düşüyorum.

Yerden kalkan toz nedeniyle nefes almakta güçlük çekiyorum. Öksürmeye başladım. Boğazım sıkılıyor gibi. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Konuşmaya çalışıyorum ama sesim çok zayıf çıkıyor.

Işıl, "Nefes alamıyorum. Nefes..."

***

Sonunda irkilerek rüyadan uyandım. Derin derin nefes alıyorum. Nerede olduğumu anlamaya çalışıyorum. Etrafıma bakındım. Odamda olduğumu anlayınca sakinleştim.

Işıl, "Sadece sadece bir rüyaydı. Sakin ol."

Yüzümdeki endişe siliniyor ve daha ciddi bir hâl alıyor.

Masadan kalktım ve odadan çıkıp elimi yüzümü yıkadım. Odama geri döndüğümde gözüm koltuğun altındaki yaprağa ilişti. Sararmış yaprağı elime aldım.

Uzun bir süre kitabı aradıktan sonra kitabı bulduğumda yaprağı sayfaların arasına koyuyorum.

Aşağıya indim ve saate baktım. Akşam olmak üzere. Belki biraz yürüyüş yapar sonrasında masa tenisi oynardık. Hava aydınlık olsaydı bahçede badmintonda oynayabilirdik.

***

Aradan zaman geçmesine rağmen Pelin henüz gelmedi.

Pencereden dışarıya bakıyorum. Güneşin batışı müthiş bir doğa manzarasına imza atıyor, evin duvarlarında görsel bir şölen oluşturuyordu ama hâlâ Pelin'den bir ses seda yoktu...

***

Birkaç saat sonra...

Yağmurlu bir gece. Yapraklardan süzülen damlalar yerle birleşmekte. Toprak kokusu etrafa yayılmış. Kapının önünde ay ışığının altında bu doğa manzarasını izliyorum.

Bir süre yağmurun sesini dinledim ve eve döndüm. Kendime bir fincan kahve hazırlamak için mutfağa girdim.

Kahvemi elime alıp mutfaktan çıkıyorum. Alt katta şöminenin yanındaki pencerenin önüne geçip camdan süzülen yağmur damlalarını seyre dalıyorum.

Kahvemi yudumlarken, "Bugün Pelin biraz erken gelir diye düşünüyordum. Bir sorun çıkmazsa gelebileceğini söylemişti. Acaba bir terslik mi oldu?"

Pelin'i aramaya karar veriyorum. Bu sayede içimde rahatlar.

Işıl, "Pelin konuştuğumuz gibi geliyorsun değil mi?"

Pelin, "Merak etme 5 dakikaya evden çıkmış olurum."

Yağmur durdu ben ise gökyüzündeki ayı seyre daldım.

Aradan 10 dakika geçmişti ki Pelin aradı.

Pelin, "Işıl geleceğimi söylediğimi biliyorum. Ancak yarına ertelesek."

Işıl, "Bir sorun mu var Pelin?"

Pelin, "Babam işten döndü ve biraz halsiz görünüyor, yüzü çok solgun."

Işıl, "Tamam sorun değil, yarın gelirsin. Umarım baban yakın zamanda iyileşir."

Pelin'le konuşmam bittiğinde kahve fincanımı masaya bırakıp ayağa kalktım.

Derin bir nefes alıp duvara yaslandım. Yüzüm düşünceli bir hâl aldı. Kafamın içinde bir ses defalarca yankılanıyordu.

"Yaşadıklarımız her zaman olduğu gibi yine bir hatırada saklanacak."

Bu ses... Bu ses kafamın içinde defalarca yankılanıyor. Kimin sesi? Bir rüya gördüğümü hatırlıyorum ama rüyamda gördüğüm kişiyi hatırlayamıyorum.

Başımı iki elimin arasına almış yere çöküyorum. Zihnimi zorluyorum ama netleşmiyor yüzü.

Bu sırada annem aradı. Biraz kendimi toparladığımda telefonu açtım.

Neslihan, "Işıl nasılsın tatlım? Arkadaşın Pelin geldi mi?"

Işıl, "Bugün Pelin gelemeyecekmiş. Babası hastaymış."

Neslihan, "Üzülme kızım. İstersen teyzeni arayayım. Bu gece gelsin."

Işıl, "Aslında iyi olurdu anne."

Neslihan, "Tamam kızım. Ben teyzeni ararım. Pelinleri de arayayım da geçmiş olsun diyeyim. Hava soğursa şömineyi yakmayı unutma. Zaten her şeyi hazır, doğru teyzen gelecekti, o yakar."

Işıl, "Tamam anne. İyi geceler."

Neslihan, "Sana da iyi geceler kızım."

***

1 saat sonra teyzem geldi. Kapıyı açtım ve içeri girdi.

Nergis, "Benim tatlım neredeymiş? Bak sana ne getirdim? En sevdiğin tatlı..."

Işıl, "Teşekkür ederim teyze."

Nergis, "Duyduğuma göre arkadaşın bugün gelememiş ama olsun biz ikimiz sohbet ederiz. Nasılsın tatlım?"

Işıl, "İyiyim teyze."

Nergis, "Okul nasıl gidiyor?"

Işıl, "İyi gidiyor teyze. "

Teyzem gözlerini kısmış beni süzüyordu.

Nergis, "Ben tanırım yeğenimi. Seni hüzünlendiren ne bakalım?"

Işıl, "Biliyorsun işte teyze. Pelin gelemedi."

Nergis, "Yok, yok. Sadece Pelin gelmediği için gözlerin dolmuş olamaz. Hadi anlat teyzene."

Işıl, "Teyze çok geç olmadı mı?"

Nergis, "Geç olduysa ne olmuş?"

Işıl, "Bu gece konuşmasak olmaz mı? Bak şimdi kocaman bir gülümsemeyle bakıyorum sana. Şu tatlı yeğenini kırma."

Nergis, "Pekâlâ, bu gecelik konuyu kapatıyorum ama yüzünün düştüğünü görürsem..."

Teyzemin dikkatini dağıtmalıydım.

Işıl, "Bak teyze, kar yağmaya başladı."

Nergis, "Evet, kar taneleri çok güzel değil mi? Bu demek oluyor ki şöminenin yanma zamanı geldi. Şimdilik kurtuldun Işıl."

Teyzem şömineyi yaktı. Yanan şöminenin kıvılcımlarının oluşturduğu gölgeler duvarda dalgalanıyor.

Işıl, "Ben odama çıkıyorum."

Nergis, "Az bekle Işıl. Sana bir hediye vermek istiyorum."

Teyzemin uzattığı paketi aldım.

Işıl, "Teşekkür ederim teyze. "

Nergis, "Yatmadan önce sıcacık süt iyi gelir, hemen hazırlayıp geleyim."

Işıl, "Ben soğuk süt içmeyi severim, biliyorsun."

Nergis, "Doğru, hemen getiriyorum. Hadi sen odana çık. Ben de biraz sonra gelirim."

Merdivenden hızlıca çıktım. Odama girip kapıyı kapattığım sırada paketi bir hevesle açtım. Acaba Teyzem bana ne aldı?

İçinden bir bileklik çıktı. Mavi ve pembe taşlara sahip, minik çiçek desenleri olan zarif bir bileklik. Ben bilekliği incelerken önüme bakmamam sonucu kolum dolaba çarptı.

Hafif kızaran kolumu ovuştururken koltuğa geçtim. O an gözüm dolabın altına düşmüş fotoğrafta takılı kaldı. Ayağa kalkıp fotoğrafı elime aldım.

Gözlerim doldu ve göz yaşlarım serbest kalmak istiyor. Başımı kaldırdığımda dolabımın üstündeki kutuyu görüyorum. Kutuyu aldım ve titreyen ellerimle kapağını açtım.

Kutunun içindeki eski hatıralara, fotoğraflara bakıyorum. Yüreğimde soğuk bir esinti başlıyor. Kutunun içindeki anahtar şeklindeki kolyeyi elime aldım ve avucumun içinde sıkmaya başladım.

Aynı o gecedeki gibi gözlerimdeki yaşlar istemsizce serbest kaldı. Birer ikişer süzülmeye başladı. Kolyeyi boynuma takıyorum. Kısa bir kesit gözümün önüne geliyor.

***

Aras, "Gözlerini son bir kez kapar mısın?"

Son kez. Gerçekten bu son mu? Neyin sonu?

Gözlerimi kapattım.

Aras, "Gözlerini açabilirsin."

Boynumdaki kolyeye bakıyordum.

Aras, "Benim için değerli olanı korur musun? Buradan ayrılmadan önceki son isteğim."

Mutfaktan çıkan teyzemin ayak seslerini duyduğum gibi şu ana döndüm. Şu kadar zaman geçmişti ama bu kolyeye kıyamamıştım. Fotoğrafları kutunun içine koydum. Kutuyu kapatıp dolabın üstüne bıraktım.

Gözlerimden dökülen yaşları ellerimle siliyorum. Teyzem her an odaya girebilir. Benim için özenerek aldığı bilekliği de koluma taktım. Şu anki hüznümü gizlemek istiyorum ama o koşuşturmaca sırasında teyzem odaya girdi. Gözlerimin yaşardığını ve yüzümün solgunlaştığını fark etmiş olmalı ki...

Nergis, "Tatlım iyi misin?"

Işıl, "İyiyim teyze."

Nergis, "Yoksa hediyemi beğenmedin mi?"

Hediyesini göstererek, "Teyzecim hediyen çok güzelmiş."

Teyzem bana döndü ve sıcacık gülümsedi.

Nergis, "Güzel prensesim, hadi uyu bakalım."

Yatağımın baş ucuna gelip sarıldı.

Teyzem tam ışığı söndürmüş gidecekken, " Teyze biraz daha kalabilir misin?"

Nergis, "Ne oldu tatlım?"

Teyzem yatağımın başucuna oturdu. Başımı okşamaya başladı. Aslında hüznümü gizlemekten daha çok paylaşmak ve biraz olsun rahatlamak istiyorum.

Nergis, "Anlat hadi."

"Teyze ne kadar başka şeylerle meşgul olmaya çalışsam da yine de olmuyor?"

Teyzem sessizce beni dinliyor.

Işıl, "Doğum günüm yaklaşıyor ve o yine gelmeyecek. Artık sesini ve gitmeden önce söylediklerini hatırlayamıyorum teyze. Nereye gittiğini bile söylemeden çekip gitti."

Sesimdeki tını soldu.

Işıl, "Ben abimi özlüyorum teyze."

Yatağımda doğruluyor ve teyzeme sarılıyorum.

Işıl, "Onu çok özledim."

Nergis, "Aras, gerçekten gitmek zorunda olmasa gitmezdi. Seni ne kadar çok sevdiğini biliyorsun değil mi? Asıl önemli olan bu."

Işıl, "Biliyorum teyze ama..."

Yine gözlerim doluyor.

Işıl, "Nereye, neden gittiğini bile bilemiyorum. Yıllar geçti. Kazanın olduğu geceden beridir haber alamıyoruz. İlk gittiği zamanlar ara sıra arardı beni. Artık sesini duyamaz oldum. Neden gitti? Neden geri dönmüyor? "

Nergis, "Sen o zamanlar çok küçüktün. Bazı şeyleri hatırlamaman gayet doğal. Sabırlı olmalısın Işıl."

Işıl, "Yıllardır bunu söylüyorsunuz. Neyi hatırlamıyorum?"

Nergis, "Hiç hatırlamasan daha iyi. Şimdi benim gitmem gerekiyor. Sende güzelce uyu tatlım."

Işıl, "Herkes bazı şeylerin farkında ve beni dışlıyorsunuz ama bir gün neler olup bittiğini öğreneceğim ve buna engel olamayacaksınız teyze."

Nergis, "Tatlım, abinin anlatabileceği bir şey olsaydı, senden gizlemesi gerekmezdi değil mi?"

Teyzem alnımdan öpüyor ve sıkıca sarılıyor.

Nergis, "Şimdi gitmem lazım? İyi uykular Çilek."

Hafif çillerimden ve televizyonda yayınlanan filmdeki bir kıza benzediğim için ailem Çilek diye seslenirdi. Hatta mahalledeki birçok kişi içinde bu durum geçerliydi. Tabi ki taşınmadan önceki yaşadığım yerden bahsediyorum.

Teyzem ışığı söndürdü. Tam odadan çıkacağı sırada kolundan tutuyorum. Bana bakıyor.

Işıl, "Teyze gerçekten gitmen mi gerekiyor?"

Nergis, "Bende kalmak isterdim tatlım ama yarın şehir dışındaki önemli bir toplantıya katılmam gerekiyor. Şimdi evden çıkarsam anca yetişirim."

Teyzem ışığı söndürdü ve odadan ayrıldı. Teyzemin hediyesini komidininin üzerine bırakıyorum ve gece lambasının odada oluşturduğu loş ortamda derin bir uykuya dalıyorum.

***

Havai fişeklerin gökyüzüne yükseldiği gecede bir tepede buluyorum kendimi. Şehrin manzarası ayaklarımın altında. Hafif bir rüzgâr esiyor.

"Kolye hala sende mi?"

Şaşkınlıkla arkamı döndüğüm sırada abimi görüyorum.

"Kolye hala sende mi? Onu taktığın sürece her zaman yanında olacağım."

Loading...
0%