@duslerkutuphanem
|
Kazadan saatler önce... Rüya'nın gözünden... Ağaçların azaldığı bir alana girdiğimizde abim, birkaç adım gerisinde kaldığımı fark edince elimden tutarak beni yanına çekti. Eliyle gökyüzünü işaret ediyordu. Etraf aydınlandığında gözümü kamaştıran havai fişeklerin gökyüzüne yükselişini izliyordum. Bu gecenin başlangıcının abimle izlediğim havai fişeklerin geri sayımı olduğunu bilseydim ne değişirdi? Aras, "Şimdi bir yere gideceğiz. Gözlerini kapat ve ben aç diyene kadar sakın açma." Elimden tuttu. Aras, "Sadece sesimi takip et." Gözlerimi kapattım ve abimin ayak seslerini takip etmeye başladım. Eğimin ve yükseltinin arttığı bir alana doğru ilerliyorduk. Aras, "Evet, şimdi açabilirsin." Gözlerimi açtığımda şehrin manzarası ayaklarımın altındaydı. Gecenin karanlığında tepenin üzerinde ılık bir rüzgâr esiyordu. Uzun zaman sonra geri dönen abime hissettiğim kızgınlıktan bir parça kopup bu ılık rüzgâra karışmıştı. Hafif tebessümüm karşısında gülümsedi. Bir bildirim sesi yumuşayan ortamı bozmuştu. Abim gelen mesajı okuduğu esnada kaşları çatıldı. Kendini toparladığında telefonuna bakarak bana döndü. Aras, "Yarım saat sonra başka bir gösteri var. Onu da izlemek ister misin?" Rüya, "İsterim." Aras, "Tamam. Gidelim o zaman." Tepeden dikkatli bir şekilde indik. Abim inerken benim tereddüt ettiğimi hissedince Aras, "Korkma ben yanındayım. Hadi yavaş yavaş in." İnmeye cesaret edememiştim. Rüya, "Abi!" Sonrasında cesaretimi toplayıp inmeye başladım ama ayağım bastığım taştan kayınca panikledim ve dengemi kaybettim. Rüya, "Ayağım kayıyor!" Aras, "Tamam tuttum. Endişelenme, tuttum seni." Tepeden inmeyi başardığımızda gösteriyi izleyenlerin toplandığı sahile yakın geniş bir alana girdik. Esen rüzgârla birlikte deniz kokusu etrafa yayılıyordu. Birkaç dakika içinde öncekine oranla ortam kalabalıklaşmıştı ve gösteri başladı. Abim beni aniden omzuna aldı ve gülümsedi. Rüya, "Abi ne yapıyorsun?" Aras, "Bu şekilde görmek daha rahat değil mi?" Durumdan memnun olmama rağmen abimin gözlerini ellerimle kapattım. Aras, "Rüya göremiyorum." Rüya, "Şimdi beni indirmezsen ellerimi çekmem." Abim gülümsemeye başladı. Aras, "Seni kurnaz. Peki, sen kazandın." Abimin omzundan indim. Kalabalık azaldığında havaya atılan havai fişeklerin sayısı da azalmıştı. Havai fişeklerin yavaş yavaş sönüşünü izliyorizliyordum. Abime baktığımdaysa benimle neşeli bir şekilde konuşuyordu, eskiden olduğu gibi ama ağzı kıpırdasa da sözleri kayalığa çarpan dalgaların sesine karışıyordu. Ancak ne kadar istesemde duyamıyordum, ela gözlerinin dolduğu sırada kurduğu cümleleri... Rüya, "Duyamıyorum." Etraf aydınlandı ve yeniden sessizliğe büründü. Gökyüzüne yükselen havai fişeklerin her patlayışından sonra ses biraz daha kayboldu. Kulaklarım uğulduyordu. Dalgalar her kıyıya vuruşunda, sesleri yitip gidiyordu boşlukta. Aras, "Belkide duymaman daha iyidir." Sessizlik kapladı etrafı. Düşünceli bir hâli vardı. Sanki az önce sarf ettiği sözleri siğneye çeken bir duruş sergiliyordu. Sıkıca kavradı elimi, bir daha tutamayacakmış gibi. Yüzündeki buruk tebessüm yansıyordu gözlerime. Konuşacağı sırada yaşlar istemsizce süzülmeye başladı gözlerimden. Biraz daha zamanımız olsaydı. Sımsıkı tuttuğu elimi bırakmasın istiyordum. Konuşmasına izin verirsem ellerimin arasından kayıp gider miydi elleri? "Birazcık daha kal." diyebilseydim, yine de bırakır mıydın beni? Kelimeler boğazımda düğümleniyor, konuşmamı güçleştiriyordu. Rüya, "Gideceksin değil mi?" Dolan gözlerim, titreyen sesimle abimin cevabını bekliyorum. Abim ise sorum karşısında duraksıyor. Sessizlik... Rüya, "Yine beni arkada bırakacaksın." İlk önce bir yutkunma ardından kısa bir cevap. Aras, "Gitmem gerekiyor." Rüya, "Ne zaman geri döneceksin?" Donuklaşan ela gözleriyle bana baktı. Aras, "Bu kez geri dönemeyebilirim." Bir daha geri dönemeyecek mi? Ellerimi istemsizce sıkıyordum. Gözlerimden dökülen yaşları silmek istediği sırada geri çektim kendimi. Abim derin bir nefes aldı. Aras, "Gitmek olmasam gitmezdim. Seni bırakmazdım kardeşim. Rüya, "Neden...?" Cevap vermiyor, sadece rüzgârda savrulan saçlarını eliyle geri atıyordu. SorduSorduğum sorudan neden bu kadar kaçınıyordu? Rüya, "Hatırlamak yalnızca acı veriyor." Tekrar ve tekrar aynı acıyı hissetmek... Gerçekten ona söylemek istediklerim bunlar mıydı? Yoksa o kızgınlık ve kırgınlık anında sarf etmiş olduğum sözler miydi? Ellerimin üzerine patır patır dökülen yaşlar avucumun içinde sımsıkı tuttuğum kolyemin üzerine düşüyordu. "Geri dönemeyebilirim." Abimin sarf ettiği bu söz zihnimde defalarca kez yankılanıyordu. Bu son konuşmamız olacaksa... Abim beni kendine doğru çekti. Son kez sarıldı. Annemin bize doğru geldiğini görünce yavaşça uzaklaştı. Arkasını dönüp ağır adımlarla uzaklaştığı sırada bir an duraksadı ve bana döndü. Aras, "Unutmaki ben hep yanında olacağım, kalbinin derinliklerinde..." Bir vedadan farksız konuşuyordu. O an farkında olmadan bir adım attım. Gözyaşlarına boğulmuştum. Abi, beni bırakma! İçimden sarf ettiğim cılız ses abimin uzaklaşan ayak sesleriyle yükselmeye başlamıştı. Ona uzattığım elim boşta kaldı. İki adam abime doğru yaklaşıyordu. "Bizimle geliyorsun." Bir arabaya bindiler ve oradan uzaklaştılar. Rüya, "Nereye gidiyorsun?" Dizlerimin üzerine çöktüm. "Kardeşini bırakıp nereye gidiyorsun?" *** Günümüz... Işıl'ın gözünden... Ertesi sabah uyandığımda teyzem çoktan gitmişti. Aşağı indiğimde kahvaltı masasının üzerindeki notu buldum. Nergis, "Teyzesinin Gül'ü orada değilim diye karnını doyurmadan masadan kalkma. Umarım doğum günü hediyeni beğenmişsindir." Notu okuduğumda yüzümde hüzünle karışık hafif bir tebessüm belirdi. Kahvaltımı yaptıktan sonra montumu giydim ve sabah yürüyüşüne çıktım. Kar tanelerinin süzülüşünü izliyorum. Yürüyüşten sonra eve geldim. Montumu asıp bir kitap alarak koltuğa geçtim. Okurken göz kapaklarım yavaşça kapandı. Kısa bir süre sonra uykuya daldım. *** Bir ağacın arkasına saklanmış abimi izliyorum. Tam ağacın arkasından çıkacağım sırada bir adam abimin yanına yaklaştı ve 2 katlı bir evin bahçesine birlikte girdiler. Bende saklandığım ağacın arkasından olan biteni izliyorum. Bu esnada yan yoldan geçen araç dikkatimi dağıttı. Tekrar bahçeye baktığım sırada abimin çalıların arasında kaybolduğunu görüyorum. Dakikalar geçmesine rağmen abim geri gelmedi. En sonunda saklandığım ağacın arkasından çıktım ve bahçeye girdim. Abimin kaybolduğu çalıların dibine kadar gittim. Karanlık bir çukur var. İyice yaklaştığımda yeraltına inen bir merdiven olduğunu fark ettim. Basamaklar karanlığın içinde kayboluyor. Abime seslenmek istiyorum ama hem azar işitebilirim hem de abimle birlikte kaybolan adamın kim olduğunu bilmiyorum. Yüksek ihtimal abim bu merdivenle aşağıya indi. Sadece birkaç basamak inerek aşağıda neler olduğunu öğrenmek istiyorum. Yeterli olmayacağını bildiğim halde uzaktanda olsa abimin nereye gittiğini öğrenmek istiyorum. Karanlığa inen basamaklara ilk adımımı attım. İkinci, üçüncü derken giderek önümü görmekte zorlanmaya başladım. Basamaklar azaldıkça içimdeki ürperti arttı. Aşağıya inmeme birkaç basamak kala abimle göz göze geldim. Suçlu yakalanacağını hissede hissede inmişti basamakları. Aras, "Rüya, ne işin var senin burada? Yine mi beni takip ettin?" Sadece bu kez beni bırakmadığından emin olmak istemiştim abi. Rüya, "Abi bir anda ortadan kayboldun. Bende endişelendim." Aras, "Kardeşim sadece sana, beni dışarıda beklemeni söylemiştim. Birkaç dakika içinde dönecektim. Yine merakına yenik düştün değil mi?" Biraz yüzüm pembeleşiyor. Rüya, "Ama abi..." Aras, "Gel buraya. Kim bilir basamakları inerken ne kadar korkmuşsundur. Hem bu karanlıkta nasıl indin basamakları? Düşseydin, bir yerine bir şey olsaydı. Benim ne kadar endişeleneceğimi düşünemedim mi? Hepimiz senin ne kadar sakar olduğunu biliyoruz." Bir taraftan azarlıyor bir taraftanda yumuşayan kalbi benim için endişe dolu sözcükleri sıralıyor. Abim sonunda sarılmayı bıraktığında biraz sakinleşti. Bense gözleri dolmuş tek bir kelime bile etmiyorum. Konuşması bittiğinde hızlı bir şekilde merdivenleri çıkıyoruz. Tabi ki bu kez bir fenerle... *** Işıl'ın gözünden... Akşam vakti, hava kararmaya başladığı sırada kalktım. Daha önce yaşadığım bir anıyı rüyamda görmüş gibi hissediyorum. Karanlığa inen basamaklar mı? Bir bahçe hatırlıyorum. Neredeydim ki ve abim, abimi gördüm. Sanırım rüyamda biraz azarlandım. Neden rüyalarımı net hatırlıyamıyorum? Bir yapbozun parçaları gibi dört bir yana dağılmışlar adeta. "Abi neredesin şimdi? Nereye, neden gittin?" Alarmın çaldığında daldığım düşüncelerden şimdiye döndüm. Bugün teyzem gelemeyecekti. Neyse ki arkadaşım, acaba arasam mı? Biraz sabırlı ol kızım. Biraz bekleyeyim en iyisi. *** Birkaç saat sonra... Etraf iyice karardı. Bu karanlık ortamı yerin beyazlığı aydınlatıyordu. Pencerenin önündeki sandalyeye oturup camdan lapa lapa yağan karı izliyordum. Bir süre sonra kalkıp birkaç çalı çırpıyı şömineye attım. Şömineyi yakma çabalarım sonuç verdiğinde başına geçip ısınmaya başladım. Saatlerdir beklememe rağmen Pelin gelmedi. Biraz film izlemeye karar verdim. Televizyonu açtığım sırada kanal değiştirecektim ki haber ilgimi çekti. Ardından hava durumunu dinlemeye başladım. "Tahminlere göre yoğun kar yağışı birçok ilde etkisini gösterecek. Bazı illerde kar yağışı tipiye dönerek hayatı zorlaştırmaya başladı." Camdan baktığımda dışarısı yoğun bir kar yağışının etkisindeydi. Kısa bir aradan sonra haberler başladı. "Acaba okullar tatil olacak mı? Durum bu şekilde devam ederse okullar tatil olabilir. Evet izleyiciler, saniyeler içinde gelen yeni bilgiye göre okullar yoğun kar yağışı nedeniyle birçok ilde 3 gün tatil edildi. Şimdi sözü konuğumuza bırakıyoruz. İzleyicilerimize neler söylemek istersiniz?" "Uzmanlar hava koşullarının giderek kötüleşeceğinin sinyalini verdi. Bu nedenle okulların tatil süresinin uzatılacağını düşünüyorum. Yarıyıl tatiliyle birleştirilme ihtimalini de göz ardı etmemeliyiz. Ayrıca gerekli olmadıkça izleyiciler dışarı çıkmamalı, şoförler ise araç kullanırken buzlanmaya dikkat etmeli ve kar lastiklerine zincir takmayı ihmal etmemelidir." "Görüşleriniz ve bilgilendirmeniz için teşekkür ederiz. Şimdi..." Zaten ara tatil yaklaşıyordu. Bu gidişle okula dönemeden ara tatile girecektik. Televizyonu kapattım. Pelin için endişeleniyorum. Onu aramaya karar verdim. Ancak cep telefonuna ulaşamıyorum. Pelin'in ev telefonunu aradığımda aradan geçen kısa bir bekleyişten sonra telefonu açıyor. "Pelin nerede kaldın?" Hafif sitem var sözlerimde. Derin nefes alışverişler duyuyorum. "Pelin iyi misin?" Sesi titreyerek çıkıyor. "Işıl! Buradalar. Başaramadım." *** Pelin'in gözünden... Saatler önce... Babam düne göre daha iyiydi. İşten döndükten sonra beni çok endişelendirmişti. Annemde görevi nedeniyle şehir dışındaydı. Yüzü çok solgun. Beti benzi atmış bir halde kapıda karşılamıştım babamı. İlk başta ne yapacağımı bilememiştim. Ne olduğunu sorduğumda gününün çok yoğun geçmesinden kaynaklı bir bitkinlik yaşadığını söylemişti. Açıklaması beni tatmin etmiş olmasa da onu fazla bunaltmak istemedim. Şimdi ise babamla akşam yemeği yiyorduk. Pelin, "Babacığım ellerine sağlık." Profesör, "Seninde kızım. Afiyet olsun." Pelin, "Baba, annem ne zaman dönecekti?" Profesör, "Şu anda annenin işinin ne zaman biteceğini bilemiyorum." Babamla birlikte sofrayı topladık. Ben bulaşıkları makineye yerleştirirken babam çalışma odasına geçti. Yerleştirmem bitince biraz televizyonda film izlemek için salona geçtim. Televizyonu açtım. 2 saatlik film maratonum başlıyordu. Koltukta ayaklarımı uzatmış rahatıma bakıyordum. Bu sırada dışarıdan bir aracın evimize yaklaştığını duydum. Evimizin önünden geçip gitmek yerine durmuştu. Salonun bağlantılı odasının kapısı açıktı. Çalışma odasında olan babama baktım, ne yapacak diye. "Bugün kimseyi beklemiyorduk." dedi, düz bir ses tonuyla babam. Ayağa kalktım. Çalışma odasının kapısına doğru yöneldim. "Kim geldi acaba?" diye sordum şaşkınlıkla. Masasından kalkan babam çalışma odasının penceresinden, perdeyi aralayarak dışarıya baktı. Bulunduğum konumdan göz ucuyla dışarıda siyah bir aracın evimizin önünde durduğunu gördüm. Babam o an beti benzi atmış bir halde odadan çıktı. Elime bir dosya tutuşturdu. Pelin, "Ne oluyor baba? Bu dosya nedir?" Babamın paniklemesi sonucu fazla dert etmeyeceğim bu durumdan artık fazlasıyla endişe duyuyordum. Babamsa beni endişelendirmeye devam ediyordu. Profesör, "Ne olursa olsun, ne duyarsan duy odandan çıkmayacaksın." Pelin, "Baba..." Şaşırmıştım. Profesör, "Bana güvenmek zorundasın. Bu dosya çok önemli. Az sonra gelecek adamlar bu evden gittikten sonra aşağı bodrum kata in. Bu dosyayı orada saklamalısın. Ardından evden gerekli eşyalarını al ve bu evi terk et." Gözlerim doluyor. Pelin, "Anlamıyorum. Neler oluyor? Onlar kim? Kim geliyor?" Profesör, "Pelin burayı terk etmek zorundasın. Araştırmak için tekrar geleceklerdir." Pelin, "Peki sen..." Cümlemi tamamlamama izin vermedi. Profesör, "Güzel kızım, fazla zamanımız yok. Bu dosyayı koruduğun sürece bende korunuyor olacağım." Babam saliselik bir duraksadı. Profesör, "Arka bahçedeki çınar ağacının hemen arkasında çalıların arasında yerde kapıyı andıran bir tahta var. Oraya gidip bu dosyayı saklamalısın. Fazla zamanımız yok. Odana çık, şimdi!" Kalp atışlarım hızlandı. Hızlıca merdiven basamaklarını çıkıyordum. Odama girdiğim an kapıyı kilitledim. Ardından kapıya yaslandım. Derin derin nefes alıyordum. Nefesim kesilecekmiş gibi... Soluklanıyorum. Evet, annemi aramalıyım. Telefonun klavyesinde numaraları tuşladım ama telefonu meşgul. Eğer telefonu kapalıysa hiç arama kayıtlarına düşmeyecek, kızının araması. Olumsuz düşünmek yok. Belki de toplantıdadır, sadece... Pelin, "Polisi aramalıyım." Telefonum elimde titreşti. Bu titreşimin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum. Polisi arayabilirdim. Tabi, telefonumun şarjı bitmemiş olsaydı. Annemle telefonda son yazışmamız geliyor aklıma. Irmak, "Kızım nasılsın? Bir sorun yok değil mi?" Pelin, "İyiyim anne. Bugün Işıl'a gideceğim. Bir sorun yok. Sen nasılsın?" yazmıştım. En son baktığımda daha mesajımı görmemişti. Bu düşünceler içinde yaslanmış olduğum kapının önüne çöktüm. Aşağıdan gürültüler geliyordu. Eşyalar birer ikişer yere düşüyordu. Birkaç vazo kırılıyor. Saksının yerde parçalanma sesi kafamın içinde yankılanıyordu. Az kalsın bu panikle bağırıyordum. Elimle ağzımı kapattım. Babam, aşağıya inmeliyim. Babama zarar verebilirler. Kapının kilidini açmak için ayağa kalktım. Kapı koluna uzandığım sırada, "Ne olursa olsun ne duyarsan duy odandan çıkmayacaksın. Bana güvenmek zorundasın. Dosya korunduğu sürece bende korunacağım." Zihnimin içinde konuşan babamın sesini duyuyorum. Kapıdan yavaş yavaş geri çekildim. Yatağımın üstüne oturdum. Dosyayı masanın üzerine bıraktım. İki elimle başımı tutuyordum. Şimdi ne yapacağım? Bu şekilde daha fazla dayanamam. Başım düşünmekten olsa gerek ağrımaya başladı. Kalbim sakinleşmek bilmiyor. Soğuk soğuk terliyordum. Merdivenleri ağır ağır çıkan iki ayak duymamla birlikte ayağa kalktım ve kapıya dayandım. Giderek odama daha çok yaklaşıyordu. Kapımın önünde durdu. Kapı kolunu tuttu. Kapı kolunun aşağı iniş sesini duyuyorum. Bu şekilde devam ederse kapıyı açmaya çalıştığı anda kapının kilitli olduğunu ve içeride birisinin saklandığını anlayabilirdi. İçimden dua etmeye başladım. Adamın telefonu çaldı. Orta yaştaki bu kişinin tok sesini duyuyorum. Ercan, "Tamam, geliyorum. Evet Alp'in peşindeler. Uzun zamandır beklediğimiz bir fırsattı bu. Yakın zamanda işi bitmiş olur. Bu sayede Acar'ı deneme fırsatı bulacağız." Kapının kolunu yavaşça bıraktı ve merdivene yöneldi. Derin bir nefes alıyordum ki kol saatimin alarmı çaldı. Ani bir refleksle kapıdan çekildim ve elimden geldiğince hızlı bir şekilde alarmı kapattım. Sesi duymuş olmalı ki adam geri döndü. Bir iki adım geri sendeledim. Bir de düşseydim adeta "Buradayım!" diye bağırmış olacaktım. Adam tam kapı kolunu tuttuğu sırada başka biri geldi. Murat, "Daha ne bekliyorsun?" Ercan, "Bu odadan gelen bir ses duydum." Murat, "Boş ver şimdi o odayı. İşimizi hallettik, hadi gidiyoruz." Hızlıca merdivenlerden indiler. 5 dakika sonra bir aracın çalışma sesini duydum. Araç evden uzaklaştıktan sonra masamın üzerindeki dosyayı aldım. Kapının kilidini açıp aşağıya indim. Her yer birbirine girmiş. Eşyalar kırılmış, dolaplar boşaltılmıştı. Babam da gitmiş... Döküntülerin arasından geçerek dışarı çıkıyorum. Arka bahçeye geçtim. Çınar ağacının çevresini turladım. Arkasındaki çalıları buldum. Elimle çalıların arasına bakıyorum. Yerde kapıyı andıran tahtanın üzerindeki kulpu gördüm. Onu çekip kapağı açtım. Karanlığa inen bir merdivenle karşılaşıyorum. Evden çıkmadan önce aldığım feneri açtım. Aşağıya indiğimde çevreyi gözlemleyebilmek için feneri kullanacaktım ama bir elektrik düğmesi olduğunu fark ettim. Düğmeye bastığımda odadaki lambalar sıra sıra yandı. Bodrum kat aydınlandığında düşündüğümden daha geniş bir alanda buldum kendimi. Odanın ortasında bir masa ve üzerinde bir bilgisayar vardı. Masanın çekmecelerini açtığım sırada gizli bir bölme olduğunu fark ettim. Masanın altındaki gizli bölmeye dosyayı koymadan önce son bir kez baktım. Kapağın üstünde büyük harflerle "PROJE - 7" yazıyordu. Dosyayı gizli bölmeye koydum ve bodrum kattan çıktım. Tahta kapağı kapattım. Eve döndüğümde ne yapacağım konusunda kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra üst kata çıktım. Birkaç kıyafet, el feneri, telefon, şarj aleti, kulaklık alıp yolculuklarda kullandığım geniş çantamın içini bunlarla doldurdum ama daha bitmedi. Aşağıya indim. Önemli ilaçlar, bir şişe su. Tamam, eşyalar hazır. Peki, şimdi nereye gideceğim? Çok düşünüyorsun kızım. Baban acele etmeni istedi. Evden biraz uzaklaş kimde kalacağına karar verirsin. Çantamla birlikte tam kapıdan çıkıyordum ki ev telefonu çaldı. Gözüm o noktaya kaydı. Tabi nasıl unuturum. Bu sayede polisi arayıp durumumu bildirebilirim. Bir hevesle telefonu açtığım sırada o adamların soğuk bakışlarıyla göz göze geldim. Telefondan Işıl'ın sesi geliyordu. Işıl, "Pelin nerede kaldın?" Başaramadım. Onlar gelmeden önce evden çıkamadım. Sesim endişeninde tesiriyle titreyerek çıkıyordu. Pelin, "Işıl!" Gözlerini kilitlemiş. Bana doğru ilerliyordu. Bağırmak, sesimi Işıl'a duyurmak istiyorumdum ama sesim giderek kısılıyordu. Pelin, "Işıl, ben..." Işıl, "Pelin, sakin ol! İyi misin?" Üzerime doğru geliyorlardı. Geri geri giderken telefon elimden düştü. Ercan, "Demek profesörün küçük bir kızı varmış. Sende bizimle geliyorsun." Pelin, "Bırakın beni!"
|
0% |