@duslerkutuphanem
|
Yine onu o köşede bulmanın rahatlığını yaşıyordum. Aynı labirentin içinde konumu değişmiş olsada bulurdum Rose'u. Bir daha o anı yaşamak istemiyordum. Tabi ki Saya ve Rose'u unuttuğum o trajik zamanı kastediyorum. 9 yaşlarındaydım. Rose'u tekrar hatırladığım gün trabzandan sarayın alt katına iniyordum. Yere çakıldığım sırada alnım kanıyordu. Bir okun atıldığı sırada oluşan rüzgârın sesi kafamın içinde yankılanıyordu. Atışın yapıldığı odanın kapısının önünde onu gördüğüm sırada bayıldım. Ayıldığımda Rose ve sağlık görevlileri başımdaydı. Rose'u o an tanıyamamıştım. Bir yabancıya bakar gibi bakıyordum ona. Ancak sesi sıcak ve tanıdık gelmişti bana. Yıllardır birçok anıyı paylaştığım bir arkadaşımı yitirmişim gibi sızlıyordu içim. Doktor sordu, "Bir yerin ağrıyor mu?" Rose'a bakıyordum. Leksi, "Kalbim sızlıyor." Doktor kalbimi dinledi ve bir sorunun olmadığını söyledi. Ancak elimi başıma attığımda başımda bir sargı olduğunu fark ettim. *** Aradaki kayıp 1 yılda Riyo ile sarayda ileride neler yapacağımıza yönelik sohbet ederek ve sokak kavgalarına karışarak geçirmiştim. Hafızam hala gelgitler yaşıyordu. Dönem dönem ardına gizlendiğim sahte gülümsememden sıyrılıp derinlemesine düşünüyordum. "O gün neler oldu?" Geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olduğum gerçeği Roselina ile arkadaşlığımı tehlikeye atar mıydı? Peki ya Roselina'dan bile sakladığım hatıram. *** Saya zor nefes alıp veriyordu. Kanlar içindeydi. Ellerime baktığımda elleriminde kanlar içinde kaldığını gördüm. Bir elimde ise kanlı bir bıçak tutuyordum. Saya Roselina'ya bakıyordu. Endişe dolu bir sesle yutkunarak sordu? Saya, "Bu kızıllıkta ne? Neden kanlar içindesin?" Roselina'nın üstü kanla kaplıydı. Saya, "Yaklaşma, Leksi uzak dur." Korku dolu gözlerle tekrar tekrar aynı sözü sarf ediyordu. Burada neler oluyordu? Elimdeki kanlı hançere bakıyordum. Sinirden gülüyordum. Korkudan tir tir titriyordum. Kendimi bulunduğum bu konumda aciz hissediyordum. Durumu kabullenemiyordum. Birleşen yapbozun parçaları karanlık bir cevaba dönüşüyordu. Kendime tekrar tekrar sordum. Roselina neden kanlar içinde? Saya'ya ne olmuştu? Bu sırada maskenin ardına gizlenmiş birini gördüm. Ses değiştirici kullanıyordu. "Sana güvenebileceğimizi biliyordum. Artık prenses öldüğüne göre Roselina'nın işini bitir." Gözlerim Saya'nın solgun yüzüne kaydı. Rose Saya'nın yanı başına çökmüştü, doğruldu. Bana bakan gözleri kan çanağına dönmüştü. Roselina, "Leksi sen...?" Bir iki adım geri sendeledi. Roselina, "Sen Saya'yı..." Gölgeye dönüşüp arkasına geçmiştim. Bir elimde hançerle, aklı karışmış olan ben ve benden ilk kez uzaklaşmaya çalışan Roselina. Hayır, hayır ben hiçbir şey yapmadım. Saya'ya zarar vermedim. Keskin, sert ve bir o kadar net konuştu. Roselina, "Benden uzak dur." Leksi, "Rose, ben değildim. Saya'ya zarar veren ben değildim." Rose hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Dakikalarca sürdü... Rose, "Elindeki kanı açıklayabilir misin? Saya'nın kanını açıklayabilir misin?" Benim sessizliğe gömüldüğüm saniyelerde Rose kıvılcımlar saçıyordu. Enerji kalkanını açtı. Neden burada olduğumu bilemezken kendimi nasıl savunabilirim. Roselina o an hayatım boyunca ondan duymak istemediğim sözleri sarf etti. Roselina, "Yok olmanı istiyorum Leksi. Benim için toz zerrelerine dönüşür müsün?" Bir an duraksadım. Roselina, "O hançeri saplamadan önce." Yutkundum. Elimdeki hançer düşmüştü. Ben sadece sendelediği sırada Rose'u tutmak istemiştim. "Roselina'nın işini bitirmek seni zorladıysa yarım kalan görevi ben devralabilirim. Sen de bu arada Saya'yı ortadan kaldır." Sesin geldiği yöne yöneldim. Varlığı ortadan kaybolmuştu. Leksi, "Kimsin sen?" "Senin bir numaralı destekçinim." Rose bir kıvılcıma dönüşüp uzaklaştığı sırada metrelerce yüksekte eski formuna dönüştü, yere çakılacaktı. Rose... Gölgeye dönüştüm. Bu kez Rose'u kurtarabilirdim. Ona yaklaştığım sırada Maskeli kişi ona doğru hamle yaptı. Rose'a zarar vermesine izin veremezdim. Aynı anda hem Rose'u kurtarıp hemde maskeli kişiyi engellemek... İlk önce Rose'a ulaşabilirsem... Rose'u yakalayacağım sırada maskeli kişi yolumu kesti. Leksi, "Çekil önümden." Saliselerle yarışıyordum. Leksi, "Rose!" Siyah parmaksız eldivenlere ve kırmızı pelerine sahip beyaz atlı bir kişi Rose'u gözlerimin önünde alıp götürdü. Bakakalmıştım. Bu ortamdan uzaklaşmak ve Rose'u bulmak istiyordum. "Ancak ya bu hikâyenin kötü adamı bensem." Son hatırladığım gölgeye dönüşerek yok olduğumdu...
|
0% |