@duslerkutuphanem
|
Uyandığında etrafına bakındı. Enkaza dönmüş bir arabanın içindeydi. Sürünerek aracın ön tarafına doğru ilerledi. Aracın sürücüsü gözleri açık bir şekilde aracın tavanına bakıyordu. Nasıl bu konuma geldiğini düşündü. Sabah arkadaşlarıyla uzun zamandır kamp yapmadıklarından bahsediyorlardı. “Arkadaşları!” Sürücünün yanından uzaklaşarak arka tarafa doğru ilerledi. Mert ve Cem arka sıralarda oturuyorlardı. Acı içinde seslendi. “Mert! Cem!” Aracın kapısını zorladı. Bir zorladı açılmadı. İçerden kapıyı sıkıştıran bir şey vardı. İkinci kez denedi olmadı. Umudunu yitirmeye başladığı sırada son kez açmayı denedi ve kapı zorlanarakta olsa açıldı. Kapıyı açtığı sırada kanlı bir elin cama çarpmasıyla Ozan kapıdan geriye doğru sıçradı. İçerde Mert öksürerek hareketlenmeye çalıştı. Cem Mert'e göre daha kötü durumdaydı. Mert bir eliyle ağzını kapatırken aracın kilidini açmayı başarmıştı. Ozan sol ayağındaki aksaklık nedeniyle aksayarak yürüyordu. Cem ve Mert'in araçtan inmesine yardım etti. Mert, “Acilen buradan uzaklaşmamız lazım. Sürücünün durumu nasıl?” Ozan olumsuz manada başını salladı. Mert Cem'in koluna girdi. Mert, “Buradan gidelim.” Ozan, “Cem'in durumu çok kötü. Hareket etmesi durumunu daha da kötüleştirebilir.” Cem konuşmaya güç bulamıyordu. Mert ve Ozan’ın sözleri kafasında bir uğultuya dönüyordu. Sonrasında manasızca bozulup gidiyordu. Kendince anlam çıkarma çabaları boşunaydı. Mert, “Gitmemiz lazım. Kokuyu almıyor musun?” Ozan durumu fark ettiğinde Cem'in koluna girmişti. 3 aksam birleşmiş ve hareket edebilecek duruma ancak gelebilmişlerdi. Yeterince uzaklaştıklarında Ozan telefonunu aradı. Cebine baktı yoktu. Çantasına baktı, boştu. Mert yutkunarak konuştu. Mert, “Araca dönmemiz gerekiyor. Ancak ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba gibi. Ne yapalım?” Ozan, “Cem'in yanında kal. Alıp geleceğim.” Mert kendi durumunun da kötü olduğunun farkındaydı. Onun için Ozan’ın seçimini ikiletmedi. Ozan ya batacağı ya çıkacağı bir oyunun içine girdiğini biliyordu. Cem'e baktıktan sonra, “İyi olacaksın dostum.” dedi. Mert'e döndü. Ozan, “Uyumasına izin verme.” Ozan ne zaman patlayacağını bilmediği bombaya olabildiğince hızlı yaklaşıp Mert'in çantasını almak istiyordu. Bir dakika telefonu neden Mert'in çantasındaydı ki? Aradaki mesafe azaldıkça kalbindeki gümbürtü attığı adımları duymasını engelliyordu. Aracın deposu delinmiş ve gökyüzüne baharlar saçan araca adım adım yaklaşıyordu. Aracın dibinde bittiğinde derin bir nefes aldı. Cem'in oturduğu koltuğun olduğu yerde çantayı bulamadı. Çantanın ipi bagaj kısmına sarkıyordu. Çekti çekti gelmedi. Soğuk terler akıyordu yüzünden. O kısa aralıkta düşündü ve bagajın üstündeki kapağı kaldırmaya karar verdi. *** Mert Cem'i gözetlerken bir taraftan aracın olduğu yöne bakıyordu. Dakikalar içinde araçtan karar dumanlar yükselmeye başladı. Ozanı aradı gözleri. Bu mesafeden onu göremiyordu. Birden büyük bir gürültüyle patlayan arabanın sesinden irkilerek ayağa fırladı. Bekledi, bekledi. Elini yumruk yaparak ağaca vurdu. Mert, “Ozan gelecek.” Belki de oraya gitmeliydi. Ozan hareket edemediği bir durumda kaldıysa onu taşıyabilirdi. Mert, “Ozan bu. Kurtulmuştur.” Zıddını kabullenemeyen bakışları. Ozan'ı bekliyordu. *** Aracın üzerindeki kapağı kaldırdığı an çantayı kapıp araçtan çıkması bir oldu. Kara dumanlara boğulduğu o panik halinde aracın ters kapısından çıkmıştı. Yokuş aşağı koştu. Yokuş yüzünden beklediğinden fazla uzaklaşmıştı. Soluk verdiği sırada araçta bir patlama yaşandı. Gökyüzüne yükselen kara dumanlara alevler eşlik ediyordu. Kalbini derinden sarsan bu patlama anında aracın içinde olabileceği bir an zihnini yokladı. Zaman kaybettiğinin bilincine vardığında 155 ile iletişime geçti. Aracın patladığı alanın çevresinden dolaşarak Mert'in yanına vardığında gözleri dolmuş buldu onu. *** Mert Ozan'ı gördüğü an ayaklandı. Yüzü gözü is olmuş arkadaşının sırtına sert bir şekilde vurdu. Mert, “Yaşıyorsun. Çok şükür.” Ozan, “Bu ne içindi?” Mert, “Beni bekletmenin cezası.” Mert, “Ya iç kırıklarım varsa.” Mert genelde pek düşünmeden olaylara atlayan tiplerdendi. Gerçi Ozan düşünüyordu da ne değişiyordu? Mert, “Kırık olsa ağrıdan duramazdın. Ayağında bir sorun olduğu bariz. Gerisini bilemem.” Ozan, “Sağ ol. Birde sağlıklıdır raporu ver de doktora gitmeme gerek kalmasın.” Cem'in yeniden öksürmesi ortamı buza çevirmişti. Cem güçlükle konuştu. Cem, “Beni bırakıp gidin. Hava kararıyor.” Mert, “Hangi filmin kahramanısın sen? Ambulans geliyor değil mi Ozan?” Ozan olumlu anlamda başını salladı. Uzaktan duyulan siren sesiyle karanlığın içinde ışığa ulaştılar. Cem ve Mert sedyeye taşındı. Ozan'a ilk tedavi ayakta yapılacaktı. Ambulansın kapakları kapandığında hastanenin yolunu tuttular. Hastaneye vardıklarında Cem ameliyata alındı. Ozan ayağı sargıda ameliyathanenin önünde iki arkadaşının da çıkmasını bekliyordu. Mert'in durumu Cem kadar ağır olmasa da tedavi için ameliyat şarttı ve Mert ameliyatı seçmişti. Ozan için için düşünüyordu. Eli telefonların olduğu çantaya gitti. Telefonların kilidini açmadan son aramalara baktı. Annesi 34 cevapsız çağrı bırakmıştı. Mert'in ablası sayısız kez aramıştı. Kendi annesiyle konuştuktan sonra Mert'in ablasını da durum hakkında bilgilendirdi. Sıra Cem'in ailesine geldiğinde rahatça konuşabilmek için koridorun köşesine geçti. Cem'in ailesine haber vermeliydi. Bu görev en yakın arkadaşlarından biri olarak ona aitti. Numaraları tuşlarken elleri titriyordu. Derin bir nefes aldı, sakın olmalıydı. Hem içeride bulunan arkadaşları için hem de biraz sonra telefonda konuşacağı kişiler için güçlü kalmalıydı. Yeşil butona bastı, telefon çalıyordu, . . .
"Alo! Oğlum varabildiniz mi?" Ağzını açtı ama konuşamadı, kelimeler acısını anlatmaya yetmedi. Annesinin yavrusunu merak eden nazik ve endişeli sesini duymuştu ya söylemek istedi ama istedikçe daha çok kelimeler boğazına takıldı. Gözlerinden yaşlar süzülmeye, hıçkırarak ağlamaya başladı, sanki kor alevler yutmuşçasına yanıyordu genzi. Efra, "Oğlum, ağlıyor musun? Ağlama oğlum, ne oldu anlat." Daha bir endişeli çıkmıştı sesi. Ozan'ın içi parçalandı ama sakinleşmeye çalıştı. Ozan, "Efra Teyze...Cem." "Cem Akman'ın yakınları burada mı?" Duyduğu sesle irkildi. Telefonu tutan elini yavaşça aşağı indirdi ve sesin geldiği yöne baktı, ameliyathanenin önünde bir doktor vardı. Ameliyathaneye yöneldi telefon aklından çıkmıştı, tüm umudunu doktorun ağzından çıkacak birkaç kelimeye bağlamıştı. Adımları hızlandı. Ozan, "Ben varım, arkadaşıyım!" Doktorun yanına vardı, koşmamıştı ama nefes nefeseydi. "Doktor bey, Cem iyi mi?" Yüzüne baktı Ozan'ın, biraz suratsızdı doktor. Doktor, "Ailesinden biri yok mu?" Ozan, "Doktor bey, Cem benim ailem gibidir, ona bir şey olmadı değil mi?" Doktor tereddüt etti, önündeki çocuğa söylemeli miydi? Ozan, "Lütfen söyleyin!" Doktor, "İlk önce biraz sakin ol, gel benimle..." Doktor Ozan'ı koltukların yanına götürdü ve oturttu. Doktor, "İlk önce sakin ol." Ozan bir şeylerin tuhaf olduğunu, kendisinden uzaklaştığını hissetti. Doktor, "Arkadaşın Cem öldü." |
0% |