@duslerkutuphanem
|
Gecenin karanlığında adımlarını sıklaştırdı. Birkaç adım ilerisinde giden kahverengi paltolu, orta yaşlı adamı takip ediyordu. Adam arkasını dönüp etrafa bakındığı sırada bir duvarın ardına geçti. Birkaç saniye sonra yavaşça gizlendiği yerden çıktı ve müzenin yanındaki parka doğru ilerledi. Paltolu kişi, güneş gözlüğü takan siyah şapkalı ılımlı hanımın oturduğu banka yöneldiğinde Buğra'da ağacın arkasına geçti. Kürk montlu kadın elindeki zarfı Volkan'a uzattı. İdil, "Konuştuğumuz gibi para zarfın içinde." Volkan, İdil'in uzattığı zarfı aldı. İçindeki paranın miktarını kontrol ettiği sırada İdil konuşmasına devam etti. İdil, "Kalan yarısını da elması getirdiğinde alırsın." Volkan, "Anlaşmamız bu şekilde değildi." İdil, "Miktar az geldiyse yeni bir fiyat konuşabiliriz. Ancak elmas elime geçmeden alabileceğin en yüksek rakam bu. Yarın gece yarısı müzenin yanındaki sergi alanında sunulacak, işi hallet. Ödül senin olsun." Olup biteni bir ağacın arkasından izleyen Buğra'nın gözleri alev alev yanıyordu. Puslu buz mavisi gözleri kırmızıya döndü. Buğra, "Sonunda avımı buldum." Gecenin karanlığında sessizce bulunduğu alandan uzaklaştı. Parktan evine döndüğü sırada bir mağazanın yanından geçerken ay ışığının altında mağazanın camına yansıyan görüntüsüne bakıyordu. Buğra, "Hop, biraz abartmışım sanırım. Kimse fark etmeden sakinleşsem iyi olacak. Eve bu şekilde gidemem." Yansımasındaki kızıllık kaybolduğunda yoluna devam etti. Yolun ortasında bir an duraksadı. Aklına buzdolabının boş olduğu gelmişti. Caddenin sonundaki marketten girdiği sırada dönen kapıdan biri çıkmıştı. Buğra, "İyi ki yansımadan fark ettim." diye içinden geçirdi. Marketten bir kutu süt ve bir ekmek alıp kasaya geçti. Kasiyer, "Yeni gelen ürünümüzden alır mıydınız?" Buğra elini ceplerine attı. Derin bir iç çekti, "Kalsın." Kasiyer, "Tamam. Poşet ister miydiniz?" Buğra, "Bir tane alayım." Marketten çıktığı sırada sağına soluna bakındı. Ardından evinin yolunu tuttu. Anahtarı kilide takıp çevirdi. Klik sesinin ardından ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Siyah kapüşonunu askılığa astı. Aldıklarını mutfaktaki masanın üstüne koydu. Odaya döndü ve kendini yatağın üzerine attı. (Yorganın üzerinde uyuma.) "Uykum var ama..." (Açsın, git yemek ye.) "Olmaz uykum var." Kendisiyle atışmasından kısa bir süre sonra uykuya daldı. Gecenin dördünde aniden gözlerini açtı. Sönük bir sesle, "Uyuyakalmışım." Ayağa kalktığında karnı gurulduyordu. Lavabonun olduğu tarafa yöneldi. Yüzünü yıkadığı sırada aynadaki görüntüsüne baktı. Yüzü çok solgun görünüyordu. Hafifçe güldü. "Tahmin ettiğim gibi." Ellerine bakıyordu. Parmak uçları soluklaşmaya başlamıştı. "Silinip gitmeden önce bir önlem alsam iyi olacak." Onun gibiler başkalarının hayatını yaşarken o kendi yolunda ilerlemek, benliğini korumak istiyordu. Mutfağa döndü. Buzdolabını açtı. "Sinek avlamak için uygun bir zaman gibi görünüyor. Hiç yoktan iyidir." Dolabın üst rafından bir yumurtayı kaptı. Bir kaseye yumurtayı kırdığı sırada söyleniyordu. "Nasıl sızsam ki içeri?" Tavaya şişenin dibinde kalan yağı döktükten sonra tavanın altını açtı. Yumurtayı çatalla karıştırıp üzerine biraz tuz serpti. "Hımm. Orada düşünürüz." Yumurtayı tavaya döktü. Birkaç dakika sonra hazır olan sade yumurtasını bir tabağa alarak masaya koydu. Bir bardağa dün aldığı sütü döktü. Ekmekten bir parça aldı ve yumurtaya bastırarak büyük bir lokma aldı. "Buldum." Sütünden içerken yüzüne sinsi bir sırıtış yerleştirdi. Birden öksürmeye başladı. "Yine boğazıma kaçtı ya." *** "1-2 saat film izlesem bir şey olmaz herhalde." Kolundaki saate baktı. "Sezon finali geldi. En azından geç kalmadan yola çıkayım." Gitmeden önce ayakkabılığın önündeki aynaya son kez baktı. "Yenilenip geleceğim." Soluklaşan ellerini gizlemek için siyah eldivenlerini giydi. Askılıktan kapüşonunu aldı. Gecenin geç saatlerinde müzenin arkasındaki sergi alanının önü kalabalıktı. Buğra yavaş adımlarla ama dikkatli bir şekilde ilerliyordu. (Dikkat çekmemek için böyle giyindin değil mi?) "Evet." (Bence bu şekilde daha fazla dikkat çekiyorsun.) "Artık kapa şu çeneni odaklanamıyorum." İç sesiyle girdiği bu münakaşa sırasında biri kapüşonunu çekiştiriyordu. Kolunun istemsizce sağa sağa gittiği sırada bakışlarını o yöne çevirdi. Üzerinde mavi yere değen elbisesiyle genç bir bayan kolunu çekiştiriyordu. Mihra, "Bir dakika sabit durabilir misiniz? Ayakkabımın topuğu kırıldı ve denge kurmaya çalışıyorum." Buğra içinden, "Şimdi sırasıydı sanki." Mihra ayakkabılarını çıkarmış ve yalınayak geziyordu. Mihra, "Teşekkür ederim." Buğra Mihra'nın yanından uzaklaştı. Mihra bir süre etrafına bakındıktan sonra Buğra'nın peşine takıldı. Buğra duraksadı. Buğra, "Beni neden takip ediyorsunuz?" Mihra, "Buradaki kimseyi tanımıyorum. Sergi yerini biliyor musunuz? Oradaki partiye geç kalıyorum." Buğra gizliden gizliye sırıttı. "Parti demek." diye içinden geçirdi. Buğra, "Üzgünüm hanımefendi, bu konuda bir bilgim yok. Şu ilerideki personele sorabilirsiniz." Mihra o yöne baktığı sırada Buğra gözden kayboldu. Buğra, "Birde peşime takipçi taktım." Buğra sergi alanının olduğu binanın arkasına geçti. Etrafı incelediği sırada aklında bir fikir belirdi. Buğra, "Garson olarak girmeyi düşünüyordum ama kavalye olarak mı girsem?" (Kapüşonla mı?) Buğra, "Garsonun yeleğini atsam, gömleği alsam. Zaten kız yalın ayak partiye gidiyor. Benim ceketin eksikliği fazla tepki çekmez." Arkasını döndü. Buğra, "Geri döneyim bari. İçeride kızı atlatsam iyi olacak. Garsonda bıraktıklarımla kendine yeni bir kombin yapsın artık." Mihra girişe doğru ilerliyordu. İçeri girmesine bir iki adım kala Buğra Mihra'yı eldiveninden yakalayarak kendine doğru çekti. Buğra, "Bir dakika..." Nefes nefeseydi. Bir elinde kalan eldivene birde Mihra'ya bakıyordu. Buğra, "Kavalyeniz olabilir miyim?" Mihra sesli güldü. Mihra, "Neden olmasın?" Buğra eldiveni uzattı. Bir elinde ayakkabılarını taşıyan Mihra eldiveni aldı. İçeriye girdiklerinde bir masaya yerleştiler. Buğra, "Şimdi ayrılsak olur mu? Farklı yönlere gideceğiz gibi gözüküyor." Mihra, "Çok hızlısınız, beni kullandığınızın farkındayım." Buğra, "Sizde çok açık sözlüsünüz." Mihra, "2 dakika içinde beni başından savıp kayıplara karışan kişi konuşuyor. Özgürsün kavalyem. Nasılsa yine karşılaşırız." Buğra, "Çok naziksiniz." Buğra hızlıca oradan elmasın sergilendiği alana geçti. Mihra ile konuşurken Volkan'ın parti alanından ayrıldığını fark etmişti. Dar koridorlardan ilerlediği sırada Volkan'ı gördü. Buğra, "Buldum seni." Kırmızıya bürünen gözleriyle adım adım Volkan'a doğru ilerliyordu. Volkan geri sendeledi ve yere düştü. Volkan, "Nesin sen? Nesin sen? Uzak dur benden." Buğra, "Artık çok geç. Büyük bir hata yaptın." Buğra eldivenini çıkardı ve onu duvara doğru kaldırdı. Buğra, "Bedeninden uzaklaş." Buğra'nın bedeni yere yıkıldı. Volkan yere indiği sırada elini boğazına götürdü. Volkan'ın kırmızıya bürünmüş gözleri mavi puslu hâlini aldı. Buğra Volkan'ın bedenini ele geçirmişti. Onlar gibi Volkan'ın bedenini gücü tükenene dek kullanabilirdi. Ancak kısa sürede başka birini daha bulmalıydı. Bu durumun sonucunda kendi bedeninden feragat etmiş olurdu ve Volkan tarih olurdu. Ancak onun hedefi şu an için bu soygunu önlemekti. Derin bir nefes aldı. Orta yaşlı sesiyle, "Neyse bir sorunu daha çözmüş oldum. Peki şimdi kendi bedenimi ne yapsam?" Bedenini sırtına aldı. Buğra, "Arka kapıdan çıkayım bari." Tam alandan uzaklaşıyordu ki paltosunun cebinde bir ağırlık hissetti. Cebindekini eline aldı. Buğra, "Elmas...? Ne ara çaldın be adam? Tabi şimdi bedenimde rahat rahat uyu." Tam alana gireceği sırada alarmlar çalmaya başladı. Elmasın yerine konulan ağırlık kaymıştı. Görevliler olay yerine geldiği sırada sırtındaki bedeniyle sergi alanının arka girişine doğru ilerledi. Buğra, "Bir elmas hırsızı olmadığım kalmıştı, o da oldu." Koşmakta zorlanıyordu. Nedenini kısa sürede çözdü. Buğra, "Ele geçirdiğim beden sağlığına dikkat etmiyordu anlaşılan. Şimdiden yoruldum." (Tabi sırtında taşıdığın bedeninin bu duruma bir katkısı yok herhalde.) Buğra, "Herhalde..." Yorgun argın eve dönmüştü. Bedeni 3 günlük bir dinlenme sürecindeydi. Bir nevi koma gibi olan bu süreçte bedenine dönmeden önce elmas sorununu çözmeliydi... |
0% |