@duslerkutuphanem
|
Bisikletle son sürat ilerliyordu. Mark birden ani fren yaptı. Buğra havalandığı gibi yere indi. Buğra, “Sorun ne?” Mark “Işığı görmüyor musun?” Yeşil yandığında tam harekete geçeceklerdir ki Mark bisikletten indi. Mark, “Bisikleti yakala.” Mark'ın fırlattığı bisikleti tuttum. Mark yaya geçidindeki küçük kıza doğru koştu. Çocuk yola doğru giden oyuncak arabayı takip ediyordu. Araçların hareketlendiği sırada Mark çocuğa doğru atıldı. Buğra, “Bana bisikleti mi emanet etti?” Biraz daha önce fark etmiş olsaydı. Mark'ın yerinde kendisi olabilirdi. Bisikleti kenara bıraktı. Mark kızı güvenle karşıya geçirdiği sırada Buğra'nın yanına geldi. (Solup gitmeye başladığından güçlerin körelmiş olmasın.) Buğra içinden, “Umalım ki nedeni bu olmasın.” Mark, “Geldim abi. Şimdi Saylıs'a mı gidiyoruz yoksa…” Küçük kızı gösteriyordu. Buğra kızın olduğu mesafeye eğildi. Buğra, “Ağlama küçük kız. Her şey düzelecek. Anneni mi arıyorsun?” Bu sırada karşıdaki kırtasiyeden bir anne beti benzi atmış bir şekilde çıktı. “Merve, Merve kızım.” Annesi alelacele etrafına bakınıyordu. Gözleri gözyaşlarına boğulmuş kızıyla buluştuğunda soluğu yanımızda vermişti. Buğra, “Hanımefendi kızınız oyuncak arabasını almak için sizden uzaklaşmış. Ancak şu an güvende.” Annesi kızını kucağına aldı. “Teşekkür ederim. Kızımı kurtardınız.” Mark, “Önemli değil bayan.” Mark'ta kızı annesine teslim ettikten sonra derin bir nefes aldı. Bisikletin olduğu yere döndüklerinde bir çöp kamyonu bisikleti havaya kaldırmıştı. Öğütücüye atılacağı sırada Buğra yetişip aracı durdurdu. Mark, “Bisiklete iyi sahip çıkmışsın abi.” Buğra, “Sağlam bir şekilde elimize geçtiği sürece sorun yok.”
Mark, “Atla da gidelim.” Buğra da bisiklete geçtiğinde yola devam ettiler. Ara bir sokağa girdiler. Eskimiş binaların arasından geçtiler. İkiye ayrılan yolun sağına yöneldiler. Yol yeraltı köprüsüne bağlanıyordu. Buğra, “Mark daha yakın bir tanıdığın yok muydu?” Mark, “Sorununun çözümünü arıyorsan en yakını.” Uzun bir köprü deneyiminin çıkışında yol tekrar bir ayrıma giriyordu. Mark yolun kapalı olduğu tarafa yöneldiğinde. Buğra ani bir fren yapmasına neden oldu. Mark bisikletin önündeki bariyerden aşağı doğru bakıyordu. Aşağıda derin bir uçurum vardı. Mark, “Soldan gitmek zorundayız.” Sola yöneldiklerinde etraflarındaki şehrin ışıklarının yanından hızlı hızlı geçiyorlardı. Mark, “Ceketin cebinden telefonumu alabilir misin? Son aradığım numarayı tekrar araman lazım? Sonrasında Hoparlöre ver.” Dediğini yaptım. Ancak açan olmadı. Mark, “Soldan ilerlediğimiz an buz kristallerinden oluşan bir hologramın içine giriş yapmış olduk.” Buğra, “Böyle bir şey mümkün mü?” Mark, “Saylıs için mümkün. Bu alandan 20 dakika içinde çıkmamız gerekiyor. Tahminimce düzenek değişmiştir.” Buğra, “Ne yapıyoruz?” Mark, “Ona ulaşamadığımıza göre başımızın çaresine bakacağız. 3 şık var. İlki bulunduğumuz noktada döndüğümüz bir labirente hapsoluruz. İkincisi bir tuzağın içine düşeriz. Üçüncüsü ise dümdüz ilerler ve çıkış yolunu buluruz. Önümüze sürekli ayrımlı yollar çıkacak düz olanı seçtiğimizden emin olalım. Gözlerine güveniyorum.” Yaklaşık 20 dakikanın ardından hologram dediği alandan çıkmıştık. Hava değişimini çıktığımız an bir ürperme ile hissettim. Karanlığa çekilen yolun sonu terk edilmiş bir kulübeye çıktı. Karanlığın içinde Mark'ın yaşlarında bir silüet adım adım bulunduğumuz alana yaklaştı ve belli bir mesafede durdu. “Alanı nasıl geçtiniz?” Mark, “Saylıs!” Birkaç adım Mark'a yöneldikten sonra durdu. “Buraya neden geldin?” Ay'ın önündeki bulutların çekilmesiyle yüzü aydınlandığında buz mavisi dondurucu bakışları ile karşı karşıya kaldım. Elinde oluşan buz hançerleri Mark'a fırlattığı sırada Mark'ta aynı çeviklikle bisiklet parçalarından bir kalkan oluşturmuştu. Mark, “Buraya kapışmaya gelmedim.” Elindeki kalkan epey hırpalanmıştı. Saylıs'ın atışları hançerden dikenli buz parçalarına dönüştüğünde derin bir soluk alarak tabana kuvvet Mark'ı başka bir köşeye çektim. *** 3. Şahıs anlatımıyla… Gecenin karanlığında Saylıs gördüğü karşısında dehşete düşmüş durumdaydı. Kızıla bürünmüş gözleriyle ondan birkaç yaş olgun gözüken bu kişi yeteneğiyle yarışır bir hıza sahipti. İliklerine kadar soğuğu hissettiren yeteneği, bu kızıllıktan uzak durmak istiyordu. *** Buğra'nın gözünden… Yerden Mark'ın bulunduğu konuma uzanan dikitler, Mark'ın boğazına doğru ilerliyordu. “Bir ruh çalanı buraya mı getirdin?” (Ruh çalan?) Ben böyle demezdim ama tartışmaya açık bir konu. (Potansiyel bir hedefe benzemiyor mu? Hazır gücün tükenirken…) Mark'a döndüm. Buğra, “Bahsettiğin tanıdık…” Duraksadım. İçin için yanan gözlerimle… Buğra, “Dost mu düşman mı?”
|
0% |