@duygusalbeybb
|
Merhabalarrrrr
Nihayet ilk bölümümüz ile tanışıyoruz. Bol keyifli okumalar
...
Çiçekler açtıracak çiftimize🍷 Yıllardır hayalini kurduğum askerlik şimdiler de yaşama sebebim olmuştu. Hakkariye geleli neredeyse bir sene olacaktı. Bu bir sene de öyle pek de dostum olmamıştı ama güzel bir çevre biriktirmiştim. Genelde askeriye de pek kız göremedikleri için her zaman şaşkın bakışlar yakalıyordum ama artık alışmıştım. Burası ana kucağı nedir bilmeyen Saye'nin asker ocağıydı işte... Yıllardır annemi babamı bilmeden bir hiç uğruna ayarlayıp giderken karar vermiştim asker olmaya. Çektiğim zorlukların, yanında çekmediklerim de zoruma gidiyordu. Bende istiyordum eve geç gelince bana kızsınlar, dışarıdaysam merak edip arasınlar, hiç değilse acıkmıştır diyip bir tas çorba koysunlar önüme... Yazık ki hiç biri olmamıştı. En çok da bunlar yakıyordu canımı. Bir hiçliğin ortasında olmak yakıyordu... Bir yılı aşkın süredir görevlere çıkmış, çabamı ve becerimi yeterince göstermiştim. Başarıların, madalyaların adayı olsam da hep bir adım geride kalıyordum. Bu yüzden çok çalışıyordum. En güzellerini hak eden mesleğime en güzel şekilde ödüller gelsin istiyordum. Burada pek kalabalık bir tim yoktu ama sabaha karşı gelen haberle üçüncü bir timi daha ağırlayacaktık artık. Albayımız Kuraç Ali Yağız. Ondan örnek alacağım o kadar çok şey vardı ki. Mükemmel bir insandı ve sanırım vefat eden kızını bana benzettiğinden gayet de iyi geçiniyorduk. Öyle tatlı birinin sert olacağını aklım kesmiyordu. Yarım saat kadar bir sürede dinlenme odasında oyalandıktan sonra albay postası toplantı odasına çağırıp çıkmıştı. Hızlı adımlarla geldiğim koridorun sonunda derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. "Gel" komutu ile içeri girdikten sonra selamımı verip yerime oturdum. Bir takım gerekli bilgilendirme yapılacaktı sanırsam ve heyecanla karışık umursamaz bir yanımla bekliyordum. Ha bu arada söylemiş miydim ikizler burcuyum... " Evlatlar" Kuraç Ali Albayın sesi ile oturduğumuz koltukta daha da dik hale geldik. Öyle bir ses düşünün fısıldasa, çığlık sanırsınız. Gerçekten de tüm hatunlar bir araya gelse albayın fısıltısını bile bastıramaz- ne diyorum ben ya... Bu ara biraz fazla Muhteşem Yüzyıl izliyordum. Açıkça söylemek gerekirse Sümbül Ağa favori karakterimdi. "Yaklaşık beş dakika kadar sonra yeni tim üyelerimiz gelmiş olacaklar. Onları karşılama işini size bırakıyorum. Acil görüşme için Ankara'ya gitmek zorundayım" Albay hızlıca gittikten sonra, selam verip yerlerimize tekrar geçtik. Biraz sonra karşılamak için dışarı çıkacaktık ne de olsa "Noldu lan öyle. Bu adamın hızına bayılıyorum ben!" "He Bedo, sen ayıl bayıl diye yapıyor zaten görmüyor musun" "Abi bırak onu bunu da inşallah timin üyelerinden bir tanesi de olsa kız olur. İğrenç yüzünüzü görmekten bıktım" Bedo, Bedirhan aslında ama biz öyle seviyorduk. Evet tim arkadaşlarımı gerçekten seviyorum. En azından hepimizin ortak noktası kimsesizlik. Yaramız aynı yerden kanıyordu hepsiyle
Altı kişilik bir time sahiptik. Ya da altı kardeş demeliyim. Evet kimseye güvenmemeyi hiç unutmuyorum ama bir yanım deli gibi aile diye sızlıyordu. Ben timin en küçük üyesiydim ama gelin görün ki beş tane çam yarması gibi olan mükemmel silah arkadaşlarım beni anaları sanmış olacaklar ki her işlerine alet ediyorlardı. Tahrip uzmanı olarak görev yapıyordum ve açıkçası ne kadar tehlikeli olursa olsun o kadar keyif alıyordum ki mesleğimden. Tabi başkasına kırmızı kablo mu mavi kablo mu deyince biraz panikliyordu ama ben o panikten bile keyif alıyordum. İkizler burcu olduğumu söylemiş miydim? Günün çoğu saatini yemek yiyerek veya spor yaparak geçiriyordum. Ama ne mümkün ki tim arkadaşlarım tok olsun da bana rahat versinler. Her dakika biri acıktığı için, sürekli mutfakta takılıyordum. Olsun... Çok seviyorum onları Bedo timin deli yüreği, çapkınlıkta çığır açmış biriydi. Annesini doğarken kaybettiği için hayatı boyunca hep kendini suçlamış ama daha sonra mesleğine tutunup gitmişti. Tanıdık geldi değil mi... Benim gibi o da Burak, deli oğlumuzdu gerçekten. Asla normal bir hareketini görmemiştim şunca zaman içinde. Bedo ile aynı evde yaşıyorlardı ve çok iyi arkadaşlardı. Gökalp ve Çınar bu ekibin eli yüzü, temiz suyuydu cidden. Ağabey olan, kol kanat geren canlarımdı onları benim. Aşırı kıskanç olmaları zerre umurumda değildi ama onlar yapmaya devam ediyorlardı. Son olarak canım ev arkadaşım ve psikopat kardeşim Mahir. Eli çok lezzetli olmasına rağmen ve tüm ütüleri jilet gibi yapmasına rağmen bilin bakalım kimi kullanıyordu. Hepsinin de evleri ayrı olmasına rağmen akşamlar bende geçerdi. Ne kadar '' Evinize naş" deyip kovsam da gittikleri an kalbim sıkışıp kalıyordu. Sohbetin ucunu kaçırmıştım. Dalgınlıktan sıyrılıp ellerimi çırptım. " Bahçede bekleyelim, gelmiş olmalılar " Mahir elini omzuma atıp" Gidelim çiçeğim "dediğinde gelecek lafları az çok tahmin edebiliyordum. Bünye alışmıştı artık. " Çek elini bakıyım abisinin gülü " " Koçum, kolunun kırılmasını istediğini niye söylemiyorsun. Çekinme gel - " Mahir'in üzerine yürüyen Gökalp ve Çınar'ın önüne geçip " Allah aşkına napıyorsunuz siz? ÇIKIN ŞU BAHÇEYE YA!" "Pamuk gibi kızı pantere çevirdiniz lan. Çıkın çıkın" Bedo'ya uzaktan öpücük ayıp çıkan ekibe bende katıldım. Koridorda sessiz bir şekilde ilerlerken telefonum masanın üzerinde unuttuğum aklıma gelmişti. Dönüp odaya girecekken Bedo seslendiğinden tekrar durmuştum. "Nereye gidiyorsun Kızıl kuş?" Oflayıp "Gökalp bir tane vurur musun benim boyum yetmiyor da. Saçlarımı senin yüzünden siyaha boyayacağım artık. Ayrıca telefonum içeride kaldı. İnin siz geliyorum" "Kız senin oflamanı sevsinler kıvırcık marul. Al gel hadi" Koşa koşa indiği merdivenin arkasından kınar bakışlar atıp tükürmüştüm. Kesinlikle kıvırcık olmayan saçlarımı kıskandığı için böyle yapıyordu. Telefonu alıp aşağı indikten sonra bahçede bizim timi başka bir grupla sohbet halinde buldum. Gelmiş olmalıydılar. Gelmişlerdi ama Bedo ve Burak kıpırdamadan duruyorlardı yerlerinde. Yanlarına gidip Bedo'nun koluna dokundum. Bir an mezardan çıkmışım gibi korku kapladı yüzünü ve "K-kızıl kuş senin ikizin mi vardı lan?" dedi. Hı ! Ne? Bedo ve Burak anlaşmış gibi iki yana bir adım geri çıkınca karşılarında duran asker tamamen gözlerim önüne çıkmıştı. B-bu nasıl oluyordu. Gerçekten tamamen kopyam gibiydi karşımdaki adam. Biçimli kaşları, geniş omzu ve düzgün burnu biçilmiş gibiydi bakıldığı zaman. Bu benzerlik beni biraz ürkütmüş ve şaşırtmıştı "Hoş geldiniz komutanım" Selam durup tekmil verdikten sonra "Üsteğmen Aslan Demiray" diyip tanışmayı tamamladı. Teaadüf eseri hayatıma dahil olan bu adam, bana o kadar çok benziyordu ki, kendimin erkek versiyonunu da beğenmiştim. İkizler burcuyum ne diyeyim ki...
__________
Bölüm sonu
Fikirlerinizi merak ediyorum, satır aralarında buluşalım
Hoşçakalınnn
|
0% |