Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm "Senin gülüşün, bir zambak gibi; her koşulda açıyor ve hayatıma güzellik katı

@duygusuz_yazar

2. Bölüm

 

"Komutanım dalıyor muyuz?" dedi Serkan'ın kulaklığından gelen ses, bu Devran'dı "Daha değil." Gözlerini silahının dürbününe dayadı tekrardan, mağaranın önünde gezinen teröristlere baktı. Bir tanesi yürürken tam düşecekti son anda dengesini sağladı ve ardından Serkan dedi ki;

"Bunlar düz yolda yürümeyi bile bilmiyor avradını siktiklerimin soysuzları!" ardından Yiğit konuştu, "Diyirum sa komitanum beceriksuz bu kilçuklar(kılçıklar)da!" Trabzonlu'ydu Yiğit, bazen konuştuklarını anlamıyorlardı. Gerçi yiğit pek konuşmazdı zaten, sevdiği kadın kollarında teröristler tarafından öldürülünce hepsini yok etmeye and içmişti. Tim'in keskin nişancısıydı yiğit vurduğunu indirirdi evelallah. "Ah bide şu konuştuklarını anlasak devrem" dedi kulaklığından gelen bir ses, bu Enes'di. Enes ailesiz büyümüştü, gerekirse çöplerden yemişti gerekirse sokaklara hayvanlar için bırakılan mamalardan. Ama içinde vatan sevgisi büyüdükçe yandı tutuştu. Ve en sonunda Yıldırım Tim'inde Teğmen oldu. Dövüş sanatlarında da iyiydi, silah kullanımında da. Bu yola girmeden önce, "Zaten ailem yok, arkamdan üzülecek biride yok varsın albayrağımın altında şehit olayım." derdi hep. Fakat Yıldırım Tim'i ona aile olmuştu. Onlar birbirine aile olmuştu. "Zevzekliği kesin lan!" dedi bir ses, bu sefer yiğit ve enesin kulaklığından geldi sadece. Bu Naza'ydı, Timin tek kızı. Tim de ki herkes onu gözü gibi sakınırdı. Hafif turuncu saçlı, mavi gözlü, düz saçlı, 1.83 boyunda bir kızdı Naza. Herkes onu kız kardeşi, ablası gibi görürdü. Devran hariç, yıllardır ona beslediği bir sevgi vardı içinde. Fakat Naza onun sevgisini hep reddediyordu. Korkuyordu, birine yeniden bağlanmaktan korkuyordu. "Naza'ya katılıyorum" dedi Serkan. Serkan'ın hayat hikayesi ne miydi? Gelin onuda anlatayım;

Serkan bir tek oğluydu. Annesinin cennet kokulusu, babasının ise aslan oğlu. Fakat bir gün bir saldırıda ailesi şehit düştü. Evden ahıtlar yükseldi. Çocuk aklıyla hiç birşey anlamamıştı Serkan. O an onun için renkler solmuştu. Oyuncakları artık zevk vermiyordu. Ve herşeyi büyüdükçe anladı. O günden beri, "Ailemin, şehitlerin, ve daha nicelerinin kanı yerde kalmayacak." diye and içmişti kendine. Onun hayatında aşka, sevgiye yer yoktu. Ta ki Defne'yi görene kadar. Altın sarısı saçları, yeşil gözleri ve hafif çilleri karşısında büyülenmişti adeta. Defne her aklına geldiğinde tek bir şarkı mırıldanırdı;

Gyuli ckimi sin var ida baskasa

"Gülüm seni vermeyeceğim başkasına"

Ckimire do

"Bil ki sen"

Gickitas gyuli ckimi

"Benimsin gülüm"

 

Defne, Serkan'ın Zambak'ıydı. Onun gülüşü, bir zambak gibiydi; her koşulda açıyor ve hayatına güzellik katıyordu.

 

Serkan, mağaranın girişinde bir hareketlilik olunca hemen gözlerini mağaraya çevirdi. İki sivil çıkıyordu. "Komutanım infaz edicek bu şerefsizler." dedi Boran. "Yıldırım Tim'i! Sivillere zarar gelmemek şartıyla atış serbest! Tek bir mermi ıskalayanın, kordon bağını sikerim!" ardından devam etti, "Yiğit sen burda kal ve yukarıdan indir onları aslanım. Devran, sende Naza'yla. Enes ve Boran sizde birlikte gidin." hepsi bir ağızdan "Emredin komutanım!" diyince dağıldılar Yaklaşık 10-15 dakika da bütün mağaraya temizlemişlerdi. Fakat biri hariç. O kalan it kurusu da tam Serkan'a sıkacakken, Yiğit tepeden indirdi onu. Attığını vurur derken ciddiydim. Mağara, yani depo gibi bir yerin içine girdiler. Her yer temizdi, sonrasında bir kız çocuğunun ağlama sesini duydular. Hemen sese doğru gittiler, Serkan buldu kızı. 6-7 yaşlarında, altın sarısı saçları vardı miniğin. "Şerefsiz lan bunlar" dedi Serkan sinirle "Korkma güzelim korkma, bak geçti" diye ekledi Serkan anında. Serkan'ın kocaman nasır tutmuş elleri, kızın altın sarısı parlak saçlarında gezindi, kocaman vücudu kızın minicik vücuduna sarıldı. Kız korkmadı ve ya geri çekilmedi. Çünkü biliyordu, devletin kucağı güvenliydi. Defne geldi aklına tekrardan. Sevgilisi miydi? Hayır. Karısı mıydı? Hayır. O zaman onu neden bu kadar çok düşünüyordu? Yoksa aşık mı oluyordu. Aşık olmaktan korkardı Serkan. Ya bir gün şehit olursa? Ya Defne tekrar öksüz kalırsa? Olmamalıydı, bağlanmamalıydı. "Küçücük kızdan ne istediniz amına koyduklarımın soysuzları!" dedi Naza. "Vicdansız lan bunlar." diye ekledi Enes, kızın yüzünde ve vücudunda bir çok yara vardı. Doktora gitmeleri gerekiyordu. Hem belki orada Defne'yi görürdü Serkan. "Yıldırım Tim'i!" diye gürledi Serkan. Hepsi hazır ol pozisyonuna geçip, "Emredin komutanım!" dediler hep bir ağızdan. "Siz arabaya binin ve gidin. Ben minik kızı Hastahaneye götüreyim, yaralarına falan baksınlar." Defne'ye götürecekti minik kızı. Tıpkı onun gibi güzeldi çünkü. Hatta neredeyse Defne'nin küçük haliydi. Kıza elini uzattı, kız minicik eliyle o kocaman ele sarıldı korkmuyordu artık. Çünkü onun yanında dağ gibi asker abisi vardı, güveniyordu ona. Bayağı bir yol gittiler. En sonunda küçük kız, "Askey abi ben yoyuldum" diyince gülümsedi Serkan. Ve kızı tuttuğu gibi omuzuna çıkardı, kız bir anda gülmeye başladı, "Uçmak güzel mi bakalım?" dedi Serkan hafif bir tebessümle. "Çok güzey" dedi küçük kız, sonunu uzatarak. Elini kocaman açtı ve göğe kaldırdı Serkan'ın omzundayken. Serkan ise minik kızın bacaklarını sıkıca kavradı düşmesin diye. İşte bu vatanın çocukları, insanları böyle gülsün diye onlar acı çekiyorlardı, onlar rahat rahat yemek yiyebilsin diye günlerce aç kalıyorlardı. Onlar ailesiyle huzurlu vakit geçirebilsinler diye, kimi ailesini siliyordu kimi ise yıllardır görmüyorlardı. 30-35 dakika yol gittiler ve en sonunda hastahaneye geldiler

⚔️

 

Küçük bir kız çocuğu gördüm Serkan'ın yanında, yüzü gözü yara bere içindeydi. "Bu minik kim Serkan?" tıpkı bana benziyordu. Altın sarısı saçları ve yeşil gözleri... Minicik eliyle sarılmıştı Serkan'ın kocaman eline. "Doktoy abya benim annem babam yok öksüzüm ben, bu abiley beni o öcülerin elinden kurtaydı. Yoy boyunca da seni aynattı bana." Ne, Serkan beni ona mı anlatmış? Öksüzmüymüş? Öcüler kim? Serkan zihnimi okur gibi başladı anlatmaya "Sus kız! Ablan bilmesin öyle şeyleri" dedi eğilerek kulağına yol boyu anlatmasına bahsediyordu herhalde. "Operasyondaydık bu kızı da teröristler esir almıştı onların elinden kurtardık. yaralarına pansuman yap diye getirdim." Küçücük kızdan ne istediniz ya! Bu kadar da olmaz artık pes yani. Küçük kıza elimi uzattım, "Gel bakalım güzelim biz senle oyun oynayalım" Serkan'ın elini bırakıp zıplayarak benim elime girdi. Onu muayene odasına götürdüm, orada barbie oyuncağı vardı onu gösterdim, "Sana vereyim mi onu ablacım?" Minik kız çok sevindi hemen gülerek, "Oluy abya" dedi Barbie'yi onun eline verdim ve yüzün de ki yaraları gazlı bezle silip yarabandı yapıştırdım tam çöplerini atacakken minik kız tekrar konuştu, "Biliyoy muşun abya, benim ilk oyuncağımı şen veydin bana" İlk bir kaç saniye bir şey diyemedim. Boğazıma kocaman bir yumru oturdu ardından minik kızı kucağıma aldım, yanağından öptüm kız gülmeye başladı, "Feda olsun sana güzelim başka Barbie olsaydı onu da verirdim sana ama maalesef yok" Ah güzelim ah. Keşke hiç bir çocuk öksüz kalmasa. Bütün çocuklar baba, anne sevgisi görse ama olmayınca olmuyor be güzelim. Kaderimiz buymuş... "Oyşun abya bana biytane yeter ki zaten" Kızı kucağımdan indirdim. Kafamı kapıya çevirdim, Serkan kollarını kavuşturmuş kapıya yaslanmış bize bakıyordu gülerek. "Hadi abiye git bakalım" Abiş" diyerek koşarak onun yanına gitti Serkan, "gel bakalım, hoppa" diyerek onu kucağına aldı sonrasında, "Ablaya baybay yap gidiyoruz" dedi. Küçük kız dönüp bana gülerek baybay yaptı. Bende karşılık olarak, bir elimi cebime atıp diğer elimle ona baybay yaptım gülerken...

 

Loading...
0%