@dylasa
|
Vahşetin ortasında var bir kış
Sakın dalma uykusuna
Yoksa evren yutar seni
Uyanamazsın bir daha ♤ Wakupha ani bir atakla arkasına döndü ve tavan arası kapısına ilerledi. " Benimle gel Elçi" dedi ve merdivenlerden aşağı inerken sert bir ses tonuyla ekledi " Sen kalıyorsun Beth". .. Birlikte ahşap kulübeden çıkarak karanlık ormana daldılar. "Beth'in dedikleri doğru mu?" dedi Wakupha sert üslubunu bozmadan "Bizi gerçekten kurtarabilecek misin?" yandan bir bakış attı Zhoso'ya. Zhoso adımlarını yavaşlattı "Bunun için çabalıyorum". "Emin değilsin yani" Wakupha küçümsercesine gülümsedi. "Yardımınıza ihtiyacım var " Zhoso destek bekliyordu. "Emin olmadığın bir şeye bizi bulaştırarak; tehlikeye atacağının farkında mısın?" zaten yavaşlamış olan adımları ikisinin de durdu. "Herkes sana düşman isyankar elçi" Zhoso'nun yüzüne eğildi. "Harzon'dan kurtulmak istemiyor musun?" elçi kaşlarını çattı. Wakupha geri çekildi. Elbette istiyordu; bu lanetin taşları altında ezilen biriydi o da en nihayetinde. "Yardım et bana, beni Danxin'e götür" bir yaratık tarafından verilen elindeki tek ipucuna sığındı Zhoso. Kendini engin denizlerde kaybetmiş bir gemiydi o; sığındığı ilk liman belki yolunu bulmasına yardım ederdi. "Onun kim olduğunu biliyor musun sen?" eğer insan mimiklerine sahip olsaydı tek kaşını kaldırarak sorardı bu soruyu Wakupha. "Kim?" dercesine bakmakla yetindi elçi. "Hükümdarın kızı" Wakupha ciddiyetini bozmadan cevapladı. "Onu bulmam gerekiyor" bileğindeki işarete kaydı gözleri "Ve sürem oldukça kısıtlı" çemberin sonsuzluk işaretine tamamlanmasına yarım kalmıştı. "Yem olmadan önce elçiliği kabul ettiğini söylersen buradan çıkarsın, bunu biliyorsun değil mi? Kimseyi kurtarmak zorunda değilsin. Düzene boyun eğ ve git buradan" Zhoso'nun omzuna dokundu "Vazifene dön Elçi". "Bana yardım etmeyeceksen söyle, burada daha fazla vakit kaybetmek istemiyorum" sınırlarını zorlamakta kararlıydı Zhoso. Wakupha'nın elçiyle iş birliği yapması, diğer yaratıklar tarafından hoş karşılanmayacağı alalade bir gerçekti. Ama Beth ona bir şans vermesini istemişti ayrıca bu isyankar elçinin neler yapabileceğini kendisi de merak ediyordu. Bu elçi sayesinde yakında Harzon'un taşlarını yerinden oynatacak bir alacakaranlık tiyatrosu düzenlenecekti; Ve bu tiyatronun merkezinde kendisi de olabilirdi. Onun yanında yer alarak gösteriyi kendi arzusu doğrultusunda yönlendirebilirdi. Ya da olacakları en ön sıradan izleyip, büyük paylar çıkarabilirdi. Belli belirsiz sinsi bir gülümseme oluştu Wakupha'nın suratında, ardından kendini toparlayarak konuştu "Kararlılığından etkilendim, seni ona götüreceğim". Adımları yön değiştirdi ve ormanın içine gizlenmiş bir patikaya inerken "Takip et" dedi. Az gittiler, uz gittiler; dere tepe aşmayacak kadar yol gittiler. Toz toprakla bezenip bir insanı çıkmaza sürükleyecek kara ormanı Wakupha sayesinde geride bıraktılar. Hükümdarın bölgesinin girişinde; onun bahçesine açılan heybetli demir kapının önünde durdular. "Tek gitmelisin" dedi Wakupha demir kapıyı işaret ederek " Hükümdarın bölgesi... Oraya girersem beni fark eder.". Zhoso başını sallayarak anladığını belirtti, kapının ince el iş işçiliğiyle oyulmuş desenlerine kısa bir göz gezdirerek açmaya yeltendi. Ve kapıya dokunmasıyla bir ışık patlaması meydana geldi. Tüm Harzon bir kaç saniyeliğine aydınlığa karıştı. Tüm canlıların gözleri kamaştı. "O da neydi" dedi Zhoso tuttuğu kapıyı bırakmadan. "Hiçbir fikrim yok" yanıtladı Wakupha "Bunu daha sonra tartışalım, fazla vaktin kalmadı" her ne kadar süreyi göremese de bakışları elçinin bileğine kaydı "Danxin'i bul, seni patikanın girişinde bekliyor olacağım. Acele et" dedi ve oraya yöneldi. Zhoso kapıyı açıp bahçeye adım attı. Bulunduğu taşlı yolun sağ ve solundaki ,buzul prensesin stiliyle çarpıtılmış, solmuş siyah güller kar taneleri taşıyorlardı. Yolun sonunda da küçük bir şatoyu andıran harabelik onu selamlarken onun yanındaki kuru bir ağaç hükümdarın kızına taht olmuş onu kucaklıyordu. Kar taneleri Danxin'e çıkıyordu. Rüzgar okşuyordu beyaz saçlarını; o kırpıştırıyordu kristallerle süslenmiş kirpiklerini. Bir lanetin böylesine güzel yakıştığı buzul prenses, Elçi'nin ona ulaşmasını bekliyordu. Bu büyüleyici manzara karşısında şaşkına dönen Elçi, çöküntüdeki güzellikten kendini alamıyordu. Danxin salıncağını durdu, ayağa kalktı. Elçinin afallamasını fark ederek ona yaklaştı. "Sonunda gelebildin, çok bekledim seni" dedi. "Sen.. Danxin.. olmalısın.." sözcükler tek tek süzüldü dudaklarından Zhoso'nun. Üzerindeki sersemliği hala atamamıştı. Ne demesi gerektiğini de tam kestiremiyordu. Tek bildiği onu bulmasıydı ama ya bulduktan sonrası; bunu hiç düşünmemişti. "Evet, o benim." dedi başını sallayarak. "Nedenini bilmiyorum ama Cien seni bulmamı istedi." kendini silkeleyerek amacına odaklanmaya çalıştı. Buzul prenses elçinin kafasındaki bu boşluğu doldurmak için soluk pembe dudaklarını araladı. "Haberim var, evet. Beni bulmanı istedi çünkü ben diğerleri gibi değilim." "Oldukça farklısın" Zhoso araya girerek benzersizliğini onayladı. Danxin ise sözü hiç kesilmemişçesine devam etti " Diğerleri gibi değilim, çünkü ben aslında bir melezim; yarı insan, yarı gölgede gizlenen. Dolayısıyla insan eti yemiyorum. Ayrıca tüm gölgede gizlenenler Harzon'a taşındığında, bir büyü ile dondurulmuş olduğum için onlar gibi intikam hırsına da sahip değilim.". Hükümdarın kızı nefes almak için duraksadığında Elçi konuştu. "O büyü.. Seni bir kar perisine çeviren o büyü müydü?" "Maalesef" göz bebeği olmayan kış mavisi gözleri elçinin tepkisini ölçmek üzere onun genç yüzüne değdi. Danxin'in bu durumdan kötü bahsetmesine bir hışımla karşı çıkmak istese de Zhoso kendini tutmayı başardı ve mantıklı olabilecek bir soru sormayı denedi. "Burada neyle besleniyorsun?" Bir insan olan Beth, burada besin bulamadığı için onlar gibi beslenmek zorunda olduğundan bahsetmişti. İnsan eti yemeyen bir melez, açlık sorununu nasıl çözerdi? Belki Harzon halkının da açlık probleminin üstesinden aynı şekilde gelebilirdi. Zihninin arayış içinde olduğu sorulardan birinin cevabını bulabilmek için umutla Danxin'in ağzından çıkacak olan kelimelere kenetlendi. "Buraya gelen insanların korkuları, beslenmem için yeterli" dedi. "Mantıklı" dercesine başına salladı Zhoso. Bu canavarların Harzon'a gelmeden önce korkulardan beslendiğini duymuştu. "Sana yardım etmek istiyorum Elçi çünkü aramızda bir bağ olduğunu hissediyorum" derken sol bileğini öne doğru çıkararak kendindeki mührü gösterdi " Damla Mührü" sağ eliyle zhosunun mührüne uzandı "Sen bu elçilik mührüyle işaretlendiğinde lanetim bozuldu ve bu damla mührüyle işaretlendim." dedi ve bir kaç saniye şaşkınlıkla duraksadı. " Elçi" yutkundu, gözleri elçinin mühründeydi ve bir aksilik vardı " Çizgilerin bu kadar hızlı ilerlemesi normal değil" müddet olması gerektiğinden hızlı ilerliyordu elçi için. "Gitmemiz lazım" Danxin ani atakla elçinin kolundan tutarak sürüklemeye başladı. Etrafı siyah soluk güllerle dolu şato yolunun üzerine birazdan eriyecek olan kardan izler bırakıyordu Danxin. Elçiyi daha güvenli bir yere götürmesi gerektiğini düşünüyordu; müddet dolduğunda peşlerinde bir çok gölgede gizlenen olacaktı. Belki şuanda da vardı. Fakat etrafı detaylı analiz edecek vakit yoktu, hızlı olmalıydılar. "Nereye" bir taraftan çekiştirilirken diğer tarafından kızın yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışıyordu Zhoso. "Güvenli bir yere" cevabı aldığında Zhoso kendini toparlayarak kıza destek olmak için adımlarını hızlandırdı. "Tutmana gerek yok koşabilirim" dedi. "Koş o zaman" diyerek bıraktı kolunu elçinin. Rüzgar tenlerini yenice okşamaya başlamışken patikanın girişince durdu Zhoso. "Neden durdun" Zhoso'nun durduğunu fark eden buzul prenses de durdu. "Wakupha burada bekleyeceğini söylemişti. Ama gözükmüyor" etrafına bakındı " Wakupha" seslendi " Wakupha" daha yüksek sesle seslendi. Fakat cevap yoktu. Danxin, Zhoso'nun kolundan tekrar tutarak "Onu bekleyecek vaktimiz yok, gitmemiz lazım" dedi. "Burada olmalıydı" gözleriyle taradı karanlığın içini. "Burada yaratıklara güven olmaz, acele etmeliyiz. O seni sonra bulur, hadi elçi" diyerek Danxin karanlık ormanın içine ilerlemelerini sağladı.
|
0% |