Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Güneş ♤ -12

@dylasa

 

 

Zincirler koptu çoktan

 

 

Tren çıktı Rayından

 

 

Asla doğmayacak Güneşe

 

 

Gebe kaldı karanlık

Bir zihin sarsıntısı.. Ardından Harzon'un karanlığını bölen bir ışık patlaması. Elfania Harzon'a ayak bastı. Dengeler bozuldu. Harzon'da ilk defa Güneş doğdu.

Tüm Harzon halkı bu ışık patlamasıyla irkildi. Bölgeleri kasabanın tabelasına yakın iki yaratık, Bogy ve Lyra, duvarlarının arkasına sinmiş kasabının girişinde meydana gelen olağan üstü olaydan sonra geriye kalan manzarayı izlemekteydi.

Dünya'dan Harzon'a düşmüş kızıl saçlı kızın sağ eli alnındaydı; yaşadığı sarsıntıyı atlatmaya çalışıyordu. Ardından usulca gözlerini açtı, düştüğü bu karanlık evren onu bir hayli şaşırtmıştı. Ama daha da ilginci bu karanlığı kendisi aydınlatıyordu; ışıldıyordu çok güçlü olmasa da ışığının şiddeti.

Lyra bir gölge gibi duvarlardan süzülerek Bogy'nin yanında yerini aldı.

"O" dedi Lyra gözlerini kızdan ayırmadan "Parıldıyor".

Lyra'ya yandan bir bakış attıktan sonra Güneş'e tekrar döndü Bogy. Ne ara Lyra'nın yanına geldiğini sorgulamıştı içinden ama sonra çok da üstelemeden asıl konudan devam etti "Bu gerçekten inanılmaz, onun kim olduğunu biliyor musun?".

"Hayır ama bilebilecek birini biliyorum" üzerindeki siyah pelerini çıkarıp kollarının arasına aldı Lyra.

"Onu kafası kırık çakma profesöre götüreceksin" onay istercesine gözleri Lyra'ya kaydı.

"Alfie hakkında böyle söyleme" kızı korkutmayacak bir görüntüye büründü bir büyüyle, gizledi çirkin gerçekliğini, "Diğerleri kızın kafasına üşüşmeden onu buradan götürmeliyim" diyerek kızın arkasına süzüldü.

"Sanmam, herkes elçinin peşinde şuan" Lyra'nın arkasından mırıldandı Bogy.

Lyra ise umursamadan devam etti.

"Hey sen" dedi yaklaştı iyice Güneş'e "Parlıyorsun" dedi , elindeki siyah pelerini kızın üzerine geçirdi " Bunu giymen lazım, çok dikkat çekiyorsun" adeta fısıldıyordu Lyra; kızın güvenliğini sağlamak için.

Kız başıyla onayladı, denileni yaptı. Fakat siyah pelerin ışıltıyı tamamen kesmeye yeterli değildi.

"Hala parlıyorsun, buradan gitsek iyi olur" dedi Lyra bu defa.

"Burası nasıl bir yer böyle" mırıldandı kız. Aklı ermiyordu tüm olup bitenlere; insanları kurtarmak için bir karanlığın içine mi hapsediyordu? Burası, hiç de cennete benzemiyordu.

"Zamanla öğrenirsin, takip et" kasabanın içine doğru yürümeye başladılar.

"Peki sen kimsin? Neden bana yardım ediyorsun?" tanımadığı bir kadından gelen bu yardımı sorguluyordu kız.

"Ben halktan biriyim ve senin farklı olduğun bariz belli.. Üstelik nasıl biri olduğunu senin de bilmediğin aşikar. Burası tehlikeli bir kasaba genç kız, sendeki bu gizemi çözmek istiyorum." dedi Lyra dürüstçe.

"Anladım. Peki, beni nereye götürüyorsun?" Harzon'un boğucu havası ciğerlerine dolarken bir tedirginlik çöküyordu kızın içine. Nefes almak güçleşiyordu, adım atmak işkence gibi geliyordu.

"Kütüphaneye" dedi Lyra ve kızdaki yavaşlamayı fark ederek ekledi " Endişelenme, sana zarar vermeyeceğim ve vermek isteyenleri engelleyeceğim. Ama biraz hızlan lütfen".

Kız başını sallayarak, adımlarını hızlandırsa da hala tedirgindi. Annesi tarafından bile hüsrana uğratılmışken tanımadığı bir kadına güvenmek ne kadar mantıklı olabilirdi?

Tarihi bir bina görünümünde ki kırık camlı kütüphanenin önüne geldiklerinde Lyra konuştu "Geldik".

Aralık kapıdan meşaleler ile aydınlatılmış kütüphaneye girdiler. Ahşap rafların, tozlu kitapların arasında dolaşarak kütüphanenin merkezinde bulunan yıpranmış merdivenlerden aşağı indiler.

"Alfie" seslendi yüksek sesle Lyra "İninden çık, yardımına ihtiyacım var".

Tepki gelmedi.

"Alfie, duyuyor musun beni? Sana sesleniyorum" tekrar bağırdı Lyra. Daha sonra önlerinde ki kitaplık iki parçaya ayrıldı ve aşağıdaki merdivenlerden çıkmakta olan Alfie'nin kafası göründü.

"Geldim Lyra. Sakin ol" insanlardan aldığı kırık gözlüğü ve bir doktor önlüğüyle gerçekten bir profesörü andırıyordu. " Yerin altından buraya ulaşmak o kadar kısa sürmüyor" dedi.

Daha sonra Alfie'nin arkasında basamakları tırmanan Cien'in sesi duyuldu "Elçi mi geldi? Onun kokusunu alıyorum".

Kütüphanenin altında oldukça gizli bir mahzen bulunmaktaydı. Burası Alfie'ye aitti ve orada çeşitli çalışmalar yapmaktaydı. Diğer yaratıkların aksine daha barışçıl ve merhametli yaklaşıyordu insanoğluna. En azından bu ırktan ziyade, asıl bu hala getirenlerin cezalandırılması gerektiğine inanıyordu ki onlarda çoktan yaşama gözlerini yummuş olmalıydılar. Bu intikam hırsı gereksizdi artık. Bu yüzden yaşama tutunmak için başka besin araştırmaları yapıyordu. Lakin her ne kadar insan yemek istemese de bazen hayatta kalabilmek için buna mecbur kalıyordu.

Alfie, bu laboratuvar basamaklarını tırmanmayı tamamen bitirdiğinde gözünü alan bir ışıltıyla karşılaştı. Daha net görebilmek için kırık gözlüğü çıkararak Güneş'e kenetledi bakışlarını.

"Sende nesin böyle" dedi ilk defa parlak insan görüyordu.

Güneş ise karşısındaki tuhaf görünüşlü yaratık karşısında bir iki adım sendeleyerek geriledi, parlaklığı arttı.

"Korkma, ondan zarar gelmez" kızın üzerindeki pelerini çekerek aldı Lyra.

"Asıl sen nesin" kekeleyerek konuştu kız.

"Öcü" ellerini yanaklarının iki yanına aldı salladı "BÖ" dedi ardından dil çıkardı Alfie. Genç bükük yabani bir ağaçtı Alfie. Bilgeliği engin olsa da oldukça kaba davranabiliyordu.

Kız kollarını göğsünde birleştirdi, sığınacak bir yer aradı.

"Sadece şaka, korkma" dedi Alfie onu rahatlatmak istercesine. " Adın ne? Kimsin sen?" sordu onu tanımak için.

"Adım Elfania" çekimser bir şekilde çıktı sözcükler ağzından " Bana kurtarıcı olduğumu söylediler" duraksadı " Acı çeken insanların siyah bir kitaba dokunmasını sağlayarak cennete yollamam gerekiyormuş" üzerine bakındı " Sahi kitap nerede?".

"Sen buraya gelince Dünya'da kalmış olmalı" dedi Cien, tüm odağı parıldayan kızdayken duyu organları elçiyle bir bağı olduğuna hem fikirdi; zihni ise bu bağı çözmeye odaklıydı şuan.

Tüm bu ironiler karşısında her ne kadar direnmek istese de kahkahasını tutamadı Alfie. Bakışlar neden güldüğünü anlamak için Alfie'ye döndüğünde sözü aldı.

"Kurtarıcısın evet ama insanları değil bizleri kurtarıyorsun, açıklıktan ölmekten."

"Nasıl?" Elfania kaşlarını çatıp profesöre baktı .

"Onu ürkütme Alfie" dedi Lyra, kendine çekin düzen vermesi için uyardı ardından kıza dönerek konuştu " Sende bir elçisin ama buraya nasıl gelebildiğin konusunda hiç bir fikrim yok. Elçiler buraya kendiliğinden gelemez.".

"Güzel tespit Lyra" dedikten sonra Alfie Güneş'e bir adım yaklaştı " Mührün var mı, onu görebilir miyim?".

"Elçi mi? Elçiler ne yapıyor?" sol bileğini mührü görebilmesi için yaratığa uzattı Elfania.

"Bizler insanların korkuları ve onların etiyle besleniyoruz, Elçiler'de insanların bize ulaşmasını sağlayan aracılar" dedi Lyra.

"Sizler nesiniz böyle, nereye düştüm" hızla bileğini çekti, parlaklığı artarken geriledi Elfania.

"Hani onu korkutmuyorduk Lyra" Profesör Lyra'ya kızgınca baktı.

"Sakin ol, sana kimse zarar vermeyecek" dedi kıza yavaş adımlarla yaklaşırken Cien.

" En azından şimdilik" mırıldandı Alfie kimse duyamayacak şekilde.

"Nasıl Sakin olabilirim? Siz insanları yiyen canavarlarsınız!" kızın sesi yükselmişti.

"Evet öyleyiz ama sende bizden birisin, dönüşmüş birinin kan bağlarına sahipsin." Cien netti.

Ondan aldığı koku, tıpkı Zhoso'dan aldığı koku gibi Hiltzeila ile eş değerdi.

"Ne demek istiyorsun? Seni anlamıyorum" kafasını iki yana salladı Elfania.

"Hiltzeila" dudaklarını birbirini bastırarak konuştu Lyra. İnsan olma ihtimalini elinden çalan pis fare olarak tanımlıyordu onu; anlaşılan o ki hala unutamamıştı ve içinde bir öfke barındırıyordu.

"Annemin adını nerden biliyorsun?" şaşkınlık tedirginlik bir bütün olmuştu kızın vücudunda. Oldukça düzenli bir hayatı varken şuan ki bulunduğu ortam, kaosun içine sürüklenmek hayatın onunla dalga geçme biçimi miydi?

"Annen benim hayallerimi çaldı" demek istese de sustu Lyra, öfkesini dizginlenmeye çalıştı.

Cien konuştu " Annen bizden biriydi, o benim arkadaşımdı. Fakat insan oldu. Bir Harzonlu'nun başına çok sık gelen bir olay değil bu. O, bu evrenden kurtulmayı başardı.".

"Siz gerçek misiniz ya, büyük bir eşek şakasının içine düştüm değil mi? Şaka yapıyorsunuz. Annemin bir oyunu bu değil mi?" Elfania hala sorguluyordu "Güldük eğlendik ama tadı kaçtı hadi uzatmayın fazla" yalandan bir kahkaha attı kız Cien'e dokundu " Maskelerinizi çıkarın artık, oldukça gerçekçi ama şakayı çözdüm" Yaratığın suratında bir maske aradı elleri ama, Cien'in derisi fazla canlıydı, gerçekti.

Sahte bir öksürükle geri çekildi.

"Maske yok, şaka yok. Gerçeklerin merkezindesin. Bana inanmalısın Elfania" dedi Cien tamamen teslimiyette davranarak.

Tüm bu konuşmalar gerçekleşirken kitapların arasına gömülmüş Alfie, üstündeki işe yaramaz kitapları silkeleyerek kahverengi ciltli bir kitapla onlara yöneldi.

"Elfania bir elçi değil, yanılıyorsunuz" dedi " O bir veliaht, Güneş mührü onu seçti".

Bu karanlık evren Güneş'ini seçti, hükümdarını seçti ve kontrolü ele aldı. Harzon'u oluşturan temeller kaymaya başladı. Kısa bir sarsıntı bu piksel evreni yıkıma taşıyan ilk hamle oldu.

Tüm Harzon veliahtı ile sallandı.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%