Kulübenin önünde, güneşin ilk ışıkları ağaç dallarının arasından süzülerek yere ince çizgiler halinde düşüyordu. Mortimer ve bilge, eski bir masanın etrafında oturmuş, mütevazı bir kahvaltının tadını çıkarıyorlardı. Masanın üzerinde taze ekmek dilimleri, bir parça peynir ve tüten çay fincanları duruyordu. Mortimer, fincanını nazikçe kaldırıp çayından bir yudum aldı, ardından bilgeye döndü.
Tam o sırada, kulübenin kapısı gıcırdayarak açıldı. Andora dışarı adım attığında serin sabah havası yüzüne çarptı. Gözleri Güneş ışığından bir an kamaştı. Çıplak ayakları toprağa değdiğinde, bilge ve Mortimer'in bakışlarını üzerine çekmişti bile.
"Sabahın ilk ışıkları, bir süreliğine her şeyi berraklaştırır," dedi bilge, Andora'ya bakarak. "Ama asıl mesele, o ışık kaybolduğunda hâlâ görmeye devam edip edemediğindir."
Andora elini Güneş'e siper etti, cevap vermeden masaya yaklaştı ve boş bir sandalyeye oturdu. Mortimer, hafifçe gülümseyerek ona bir parça ekmek uzattı. "Gece pek huzurlu geçmişe benzemiyor, Leydim."
Andora, ekmeği alırken yanıtladı. "Huzurun ne olduğunu bilmeyen biri, onu özleyemez." Ardından bilgeye döndü. "Mühürü nasıl oluşturacağımızı anlatmaya başlamalısınız. Daha fazla vakit kaybedemeyiz."
Bilge, bu kez ciddiyetle başını salladı. "Önce şunu bilmelisiniz, bu mührü oluşturduğunuzda ruhunuzun bir parçasını bu mühüre bağlamanız gerekecek."
Andora, gözlerini bilgeden ayırmadan dik bir duruş sergiledi. "Ne gerekiyorsa yaparım."
Mortimer, Andora'ya dönerek hafif bir kaş çatmayla sordu. "Nasıl bu kadar kesin konuşabiliyor musunuz? Belki de bunun geri dönüşü olmayacak."
"Zaten geri dönüş istemiyorum," dedi Andora, sesi gördüğü rüyanın etkisinden çıkamamanın verdiği bir netlikteydi.
Bilge, bu sözler karşısında hafifçe gülümsedi. "Kararlılığından etkilendim Andora. Fakat unutmayın ki bu yolda sizi bekleyen tehdit sadece gölge tarikatı olmayabilir; kendi içinizdekilerle de yüzleşmeniz gerekebilir."
Andora ve Mortimer'in yüzlerine kısa bir sessizlik çöktü. Uzakta bir kuş ötüşü yankılanırken bilge, yavaşça ayağa kalktı. "Şimdi mühür için gerekenleri hazırlamaya başlamalıyız. Ama önce, her birinizin niyetinden emin olmalıyım."
Andora'nın gözleri, bilgenin bu sözleri üzerine derinleşti. "Bize ne yapmamız gerektiğini söyleyin. Tereddüt etmeyeceğiz."
Bilge, onlara sırtını dönerek ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı. "Öyleyse, beni takip edin. İlk adım, geçmişinizle yüzleşmek olacaktır."
Andora ve Mortimer, bilgenin ardından ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladılar. Ağaçların sık dalları, gökyüzünü neredeyse tamamen kapatıyordu. Bilge önden ağır adımlarla ilerlerken, hiç konuşmuyordu. Mortimer arada bir Andora'ya bakıyor, ama Andora'nın yüzündeki soğuk ifadeden bir şey anlayamıyordu.
Ormanın derinliklerinde, bir süre sonra eski ve yosun kaplı bir taş kapıya ulaştılar. Kapının üzerindeki desenler, kıvrımlı ve yabancı bir yazı sistemine aitti. Bu, ne Andora'nın ne de Mortimer'in daha önce gördüğü bir şeydi.
Bilge durdu ve ellerini taş kapıya koyarak konuşmaya başladı. "Bu kapı, bir yolculuğun başlangıcını temsil eder. Herkes bu kapıdan geçemez. Onu açmak için ruhunuzun bir parçasını fedaya hazır olmalısınız."
Andora, bir adım öne çıkarak bilgenin yanına geldi. "Biz buraya korkularımızla yüzleşmek için değil, mühürü nasıl oluşturacağımızı öğrenmek için geldik. Eğer bu bir testse, sadece sonuçlarıyla ilgileniyorum."
Bilge, Andora'nın sözleri karşısında hafifçe başını salladı. "Test dediğiniz şey, bir sınırdır. Bu sınırın ötesine geçmek, ancak kendinizi tanıyorsanız mümkündür. Ruhunuzda taşıdığınız karanlıkla yüzleşmeden, hiçbir mühür sizi koruyamaz."
Mortimer, aralarındaki sessizliği bozarak sordu: "Peki bu kapı neyin başlangıcı? Bizden ne istiyor?"
Bilge, Mortimer'e döndü ve konuşmaya devam etti. "Bu kapı, geçmişinizin aynasıdır. İçeri girerseniz, kendi zaaflarınızı ve en derin korkularınızı görürsünüz. Herkesin yüzleşebileceği bir gerçek değildir. Ama mühür için gereken irade, bu gerçekleri kabullenmekle başlar."
Andora, kapıya doğru bir adım attı. "Mekanik varlıkların anıları olmaz; öğrendikleri olur. Burada korkacak bir şey yok."
Bilge, Andora'nın sözlerini dinlerken gözlerinde hafif bir hüzün belirdi. "Herkes kendi geçmişinden bir parça taşır, Andora. Duygusuz olabilirsin, ama hatıraların ve kararların seni şekillendirdi. Geçmişinizle yüzleşmeden, geleceğinizde güçlü bir mühür oluşturamazsınız."
Mortimer de bir adım öne çıktı. "Ben hazırım. Korkularımla yüzleşmektense, onları görmezden gelerek yaşamak beni daha çok tüketiyor."
Bilge, bir el hareketiyle kapının üzerindeki sembolleri izledi. Taş kapının üzerine hafifçe bastırdığında, desenler altın bir ışıkla parladı. Kapı yavaşça aralanmaya başladı. Açılan kapı, karanlık bir geçide dönüşüyordu. İçeriden, derin ve soğuk bir rüzgar esti.
"İçeri girin," dedi bilge. "Ama bilin ki buradan her zaman aynı kişi olarak çıkmazsınız."
Andora, tereddüt etmeden ilk adımı attı. Mortimer de hemen arkasından onu takip etti. Kapıdan içeri girdiklerinde, geçidin karanlığı onları sarıp sarmaladı ve dış dünyayla bağlarını kopardı.
Geçit, bir süre sonra her iki tarafında büyülü aynaların sıralandığı bir salona dönüştü. Andora aynalardan birinin önünde durduğunda, kendi yansımasını değil, bir bebek gördü. Bu, kendi bebekliğiydi... ama görüntüde, kalbini çıkaran kadınlar tekrar belirdi. Tıpkı rüyasındaki gibi, bebek sadece donuk gözlerle onları izliyordu.
Mortimer ise başka bir aynanın önünde durmuştu. Aynada, bir savaş meydanı vardı. Kendi ellerinde bir kılıç tutuyordu, ama etrafındaki insanlar, dostu da düşmanı da, hepsi yerde cansız yatıyordu. Mortimer'in yüzü acıyla buruştu.
Andora, aynadaki sahneyi izlerken kendini sakin kalmaya zorluyordu. Kadınlardan biri tekrar dönüp ona baktı. "Geçmişin yoksa, geleceğin de yoktur. Kayıp olanı bulmadan, tamamlanmış bir mühür oluşturamazsın," dedi.
Andora, derin bir nefes aldı ve kendine fısıldadı: "Kayıp olan... kalbim." Onun kendi kendine mırıldandığı bu sözler, karanlık geçitte yankılanarak birden yankılandı. Ayna, birden çatlamaya başladı; küçük çatlaklar hızla büyüdü ve yüzeyi bir örümcek ağı gibi kapladı. Aynadan yayılan ışık, salondaki karanlığı delip geçti.
"Kalbin... Seni tamamlayacak olan şey bu," diye fısıldadı bir ses, ama sesin kaynağı yoktu. Sanki hem aynadan, hem Mortimer'in olduğu taraftan, hem de Andora'nın kendi zihninden yükseliyordu.
Mortimer, kendi karşısındaki aynada gördüğü dehşet verici manzaradan gözlerini zorlukla çekerek Andora'ya döndü. "Leydim, bu yer..." dedi, sesi gergin ama kararlıydı. "Burada kalmaya devam edersek; zihnimizle değil, ruhumuzla da oynayacaklar."
Andora, ona dönmeden yanıtladı, gözleri hâlâ çatlamış aynadaki görüntüye sabitlenmişti. "Ruhumdan ne alabilirler ki? Zaten eksik olan bir şeyi çalamazlar."
Mortimer bir an sustu, Andora'nın sözlerini zihninde tarttı. Ancak bir şey söylemek yerine, adımlarını ona doğru yaklaştırdı. "Yine de," dedi hafif bir tonda, "herkesin kaybedecek bir şeyi vardır."
Andora, sonunda ona döndü. Yüzündeki ifade, çatlamış aynadaki yansıması kadar donuktu. "Eğer bu yer, kalbimi geri almak için gereken yolu gösteriyorsa, burada kalmaya değer." Ardından, çatlamış aynanın tam ortasına adım attı.
Ayna, bir su yüzeyi gibi dalgalandı ve Andora'yı içine çekti. Mortimer, hızla ona doğru hareket etti. "Bekleyin!" diye bağırdı, ama Andora çoktan ayna tarafından yutulmuştu.
Mortimer, derin bir nefes alarak kendi aynasına baktı. Aynanın yüzeyindeki görüntü değişmişti; artık savaş meydanı değil, Andora'nın ortadan kaybolduğu çatlaklarla dolu ayna yansıyordu. "Seninle gelmemek, seni burada yalnız bırakmak gibi geliyor," diye fısıldadı kendi kendine. Sonra gözlerini kapatıp aynanın içine doğru bir adım attı.
Andora, gözlerini açtığında kendini hiçbir sınırı olmayan bir boşlukta buldu. Ayaklarının altında ne bir zemin vardı ne de üzerinde bir gökyüzü. Sadece sonsuz bir karanlık... Ama karanlık, rahatsız edici bir şekilde tanıdıktı. Burada bir yerde, bir şey onun varlığını hissediyordu.
Arkasında bir hareket hissetti ve Mortimer'in siluetini fark etti. "Yine de cesursunuz," dedi Andora, tonunda en ufak bir şaşkınlık belirtisi olmadan.
Mortimer yanına geldi ve çevresine bakındı. "Cesur mu, yoksa aptal mı? Sanırım bunu ileride öğreneceğiz."
O anda, karanlık bir figür belirginleşmeye başladı. Andora ve Mortimer, aynı anda dikkat kesildiler. Figür, üzerindeki eski püskü giysilerle bir kadın silueti gibiydi. Yüzü görünmüyordu, ama sesi Andora'nın derisinin altına işleyen bir tını taşıyordu.
"Buraya gelenler yalnızca bir şey arar: Gerçek," dedi kadın, sesi yankılanarak çoğaldı. "Lakin gerçek, her zaman istediğiniz şey değildir."
Andora, kadına doğru bir adım attı. "Gerçek, istediğim şey olmak zorunda değil. İhtiyacım olan şeydir. Bana bu mührü oluşturmak için gereken neyse, söyleyin."
Kadın silueti, başını yavaşça eğerek hafif bir kahkaha attı. "Ah, mühür... Herkes bir mühür arıyor, ama kimse onun neyi kilitlediğini ya da neyi serbest bıraktığını sorgulamıyor." Mortimer'e dönerek devam etti. "Peki ya sen, koruyucu? Senin aradığın ne? Yoksa sadece bir gölgeyi takip mi ediyorsun?"
Mortimer'in yüzü sertleşti. "Ben yalnızca krallığımı korumak için buradayım. Sorularınızı boşuna sormayın."
Kadın, bir adım geri çekildi ve çevresindeki karanlık dalgalanmaya başladı. "Hangi eksik parçanın yerini öğrenmek istiyorsunuz?"
Andora'nın kaşları çatıldı. "Kalbim. Bana nerede olduğunu söyleyin."
Kadın figür, sessizlik içinde Andora'ya baktı. Ardından elini kaldırdı ve parmaklarının ucundan ince bir ışık sızdı. "Kalbin... mührü oluşturmanda sana güç sağlayacak temel parça. Ama önce korkularınla yüzleşmelisin."
Işık, Andora ve Mortimer'in üzerine düştüğünde her şey karardı. Karanlığın içinden, çocukluğuna ait fısıltılar yükselmeye başladı. Tarikat, annesi Isolde'nin sakladığı sırlar, Lincoln'ün zindandaki son sözleri... Hepsi, gerçekliğin sınırlarını zorlayan yankılar gibi kulaklarında çınlıyordu.
Andora derin bir nefes aldı, karanlığın içinden geçmeye hazırdı. "Duygusuz bir insandan korkuları ile yüzleşmesini bekliyorsunuz. Elbette ki bunların hiçbirinden korkmuyorum."
Kadın, Andora'nın sözlerine karşı alaycı bir kahkaha attı. Karanlık, kadının çevresinde dans ederek şekillendi, neredeyse bir girdap gibi onları içine çekiyordu. "Korkunun ne olduğunu bilmeyen biri, onun pençesine düşmeye mahkûmdur," dedi, sesi bir rüzgar gibi Andora'nın etrafında dolaştı.
Andora, kadına meydan okurcasına bir adım ileri attı. "Korku, bir lükstür. Kalpsiz bir insan için, sadece bir kavramdan ibarettir."
Kadının yüzü belirsiz bir şekilde değişti, sanki sözlerin derinliklerinde bir şey bulmuş gibiydi. "O halde, neden bu kadar çabalıyorsun, Andora? Eğer hiçbir şey hissetmiyorsan, mührü aramanın amacı nedir? Kalpsizliğinle savaşmayı bırakıp, onun getirdiği avantajları kucaklasana."
Bu kez Mortimer konuştu, Andora'nın arkasından bir adım öne çıkarak. "Çünkü o bir prenses. Halkını korumak için burada. Amacı yalnızca kendi ruhu değil, herkesin özgürlüğüdür." Sesi güçlüydü.
Kadın, Mortimer'in sözlerine karşılık, başını hafifçe yana eğerek düşündü. Etrafındaki karanlık dalgalandı, ince bir sis gibi hareket ederek her iki figürün etrafını sardı. "Özgürlük," dedi, kelimeyi adeta ağzında tartarak. "Birçokları için değerli bir amaçtır. Ama özgürlüğün bedelini ödeyemeyenler, onun esiri olmaya mahkûmdur. Halkınız için mi, yoksa kendiniz için mi buradasınız, Andora?"
Andora, kadının sözlerine aldırmadan bir adım daha öne çıktı. Yüzündeki ifade soğuk, sesi ise bir bıçak kadar keskindi. "Amacımı açıklamak için burada değilim. Sadece bana gerekeni verin. Eğer bu bir testse, onu geçmek için ne gerekiyorsa yaparım."
Kadın gülümsedi, ama bu sıradan bir gülümseme değildi. İçinde hem acıma hem de gizli bir memnuniyet vardı. "Bu kadar emin olmaktan vazgeçmediğinizi görmek güzel. Kalbinizin yeri... koruyucusuyla birlikte derin bir ağaçta saklı. Ancak o ağaç, ne tarikatın ne de hanedanın bilgisi dâhilindedir. Bunu öğrenmek size bedelsiz verilmez."
Kadın elini yavaşça kaldırdı, parmaklarının ucunda karanlık bir kuzgun şekillenmeye başladı. Kuzgun, bir süre sonra kadının elinden yükseldi ve siyah tüyleri arasında parlayan, gümüş bir kolye haline dönüştü. "Bu kolyeyi alın," dedi kadın, Andora'ya doğru havada uzatarak. "Bu, seni kalbine götürecek olan ipucu. Ancak..." Kadın durdu, gözleri Andora'nın üzerinde sabitlendi. "Bunu taktığında, ne kadar uğraşırsan uğraş çıkaramayacaksın. Ve sen kalbini bulduğunda tekrar görüşeceğiz."
Andora, tereddüt etmeden kolyeyi aldı ve boynuna geçirdi. Kolye, tenine temas ettiği anda hafif bir sıcaklık yaydı ve karanlık bir aura, çevresini anlık bir ışıltıyla sardı. Mortimer, durumu endişeyle izlerken bir adım ileri attı. "Leydim, bu... güvenli olduğundan emin misiniz?" diye sordu.
Andora, bakışlarını Mortimer'e çevirdi. "Güvenli olup olmaması önemli değil. Bu bir araç. Amaca hizmet ettiği sürece, güvenlik bir ayrıntıdır."
Kadın, Andora'nın tepkisini izlerken gülümsedi. "Kalbin seni bekliyor olacak, Andora." yavaşça geri çekilmeye başladı, çevresindeki karanlıkla birlikte eriyip kayboluyordu.
Kadın tamamen kaybolduğunda, ortam sessizliğe büründü. Andora, kolyeye dokunarak onun yaydığı sıcaklığı hissetti. Mortimer bir süre sessiz kaldı, ardından derin bir nefes alarak konuştu. "Bilge nereye kayboldu?"
Andora, hafifçe başını çevirerek konuştu. "Kulübesine dönmüştür, biz yola çıkalım. Nasıl olsa tekrar geleceğiz."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
157 Okunma |
56 Oy |
0 Takip |
12 Bölümlü Kitap |