Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, etrafı saran ağaçların dalları, bir kafes gibi üzerlerinde birleşiyordu. Andora'nın boynundaki kolye, karanlıkta hafif bir ışık yayarak yollarını aydınlatıyordu. Kolyenin yaydığı ışık, her adımda bir yıldız gibi parlıyor, onları doğru yola yönlendiren bir işaretçi gibi davranıyordu.
Mortimer, bu sessiz ilerleyişte aralarındaki resmi mesafenin incelmiş olduğunu fark etmişti. Beraber geçirdikleri zaman ve zorluklarla dolu yolculuk, aralarındaki bağa yeni bir dinamik eklemişti ve birazda sıkıcılıktan kurtulmak istemişti. "Bu kolye güzel bir rehber oldu. Ama biraz daha parlasa gaz lambası taşımaktan kurtulurduk, değil mi?" dedi hafif bir gülümseme ile.
Andora, yanıt vermeden kolyenin yaydığı ışığa odaklandı. "Amacına hizmet ettiği sürece şekli veya parlaklığı önemsizdir," diye mırıldandı.
Mortimer omuz silkerek yoluna devam etti. "Ah, tabii ki. Her şey amaç için. Ama dürüst olmak gerekirse, biraz estetik de önemli olabilir. Belki bir sonraki macerada ışık saçan bir kılıç deneriz?"
Andora, Mortimer'in bu sözlerine yüzünde en ufak bir değişiklik olmadan cevap verdi. "İhtiyaçlar, görsellikten önce gelir."
Mortimer başını iki yana sallayarak gülümsedi. "Leydim, sizinle tartışmak gerçekten aydınlatıcı," dedi, alaycı bir tonla.
Yolculuk bir süre daha sessizlik içinde devam etti. Mortimer ara sıra dikkatle çevresini tarıyor, kolyenin yaydığı ışığı takip ederken tetikte kalıyordu. Ancak bir anda, Andora adım attığı anda yerin altında bir boşluk oluştu. Ayaklarının altındaki zemin kaybolmuştu. Bir çığlık bile atamadan kendini derin bir çukurun dibinde buldu.
"Harika," diye mırıldandı Andora, serinkanlı bir şekilde kendini kontrol ederek. Yukarı baktığında, Mortimer'in çukurun kenarında durup aşağıya baktığını gördü. O sırada Mortimer'in yüzünde hafif bir şaşkınlık ve ardından gelen bir kahkaha belirdi.
"Ah, Leydim! İleriye bakmayı unuttunuz sanırım," dedi Mortimer, gözlerini ovuşturarak. "Bu kadar dikkatli bir yürüyüşle bu kadar basit bir tuzağa düşeceğinizi tahmin etmezdim."
Andora, çukurun dibinden ona baktı. "Eğer eğlenceyi bitirdiyseniz, beni buradan çıkarmak için bir çözüm düşünün."
Mortimer gülümseyerek başını eğdi. "Tabii ki, Leydim. Ama bu manzarayı biraz daha izlemek istemiyor musunuz? Hayatın zorluklarına dair iyi bir metafor bu: Düşmek kolay, ama çıkmak için yardıma ihtiyaç duyarsınız."
Andora gözlerini devirdi. "Buradan çıktıktan sonra felsefi çıkarımlarınız için size özel bir ödül verebilirim. Şimdi halat ya da başka bir şey getirin."
Mortimer kahkahasını gizlemeye çalışarak kemerinden bir ip çıkardı. "Kemerimdeki ip, Leydim. Modası geçmiş olabilir, ama iş görüyor."
Andora, ipi sıkıca kavrayarak yukarı tırmanmaya başladı. Mortimer, onun ağırlığını taşırken kaslarının belirginleştiği görülebiliyordu. Kara şövalye olmanın getirdiği gücü zarifçe kullanıyor, ama yine de eğlenceyi elden bırakmıyordu. "Bu arada," dedi, hafif bir nefes alarak, "Eğer oradan başka bir şey çıkarsa çığlık atmaktan çekinmeyin. Size destek olmak için buradayım."
Andora, ipi çekiştirirken kaşlarını çattı. "Çukurda bulacağım tek yaratık muhtemelen sizin mizah anlayışınız olacak.
Mortimer, bunu duyunca kahkahasını tutamadı. Andora nihayet yukarı çıktığında, Mortimer eğilerek ona elini uzattı ve son bir hamleyle onu yukarı çekti. Yüzündeki alaycı ifadeyle Andora'ya baktı. "Leydim, bu düşüş unutulmazdı. Ama lütfen bir dahaki sefere, nereye bastığınıza dikkat edin."
Andora, üzerindeki tozu silkeleyerek Mortimer'e kısa ve keskin bir bakış attı. "Eğer bu çukuru siz kazmış olsaydınız, şu anda buna gülüyor olamazdınız."
Mortimer, elini kalbine götürerek dramatik bir şekilde eğildi. "Leydim, sizin düşüşünüze kahkaha atacak kadar zalim değilim. Ama bu kadar görkemli bir çukur, mizahı hak ediyor."
Andora, onun alaycı sözlerine yanıt vermek yerine sessizce yoluna devam etti. Mortimer ise gülümseyerek, omuz silkip onun peşinden yürüdü. "Görevim sadece karanlık güçlü bir koruyucu olmak değil, eğlence de benim işim, Leydim," diye ekledi kendi kendine mırıldanarak.
Onlar ormanın derinliklerinde ilerlerken, kolyenin yaydığı ışık belirgin şekilde yoğunlaşmıştı. Ancak bu ışıkla birlikte, ormanın atmosferi de değişiyordu. Ağaçların dalları şimdi kristalimsi yapraklarla kaplanmış, aralarından büyüleyici ama bir o kadar da tehditkâr ışık huzmeleri süzülüyordu.
Mortimer, bu değişimin farkına vararak çevresini dikkatle tarıyordu. Karaşövalye olmanın getirdiği disiplinle kılıcını hafifçe gevşetip tetikte duruyordu. "Bu orman, hem güzellik hem de tehlike dolu. Bu ikisi genelde yan yana gelmez," dedi, sesi düşünceliydi.
Andora'nın bakışları kolyesine sabitlenmişti. "Önemi yok, doğru yoldayız," dedi.
Mortimer hafifçe gülümsedi.
Tam o anda, dalların arasından bir ok fırladı. Mortimer'in refleksleri, ona bir anlık avantaj sağladı. Eğilerek oku savuşturdu ve ardından kılıcını hızla çekip çevreyi taradı. "Sanırım bu orman beni burada istemiyor," diye mırıldandı.
Andora, kolyeye odaklanarak sakin bir tonla konuştu. "Bu bir saldırı değil, bir koruma mekanizması."
Mortimer kaşlarını kaldırdı. "Koruma mı? Yoksa bu sadece ormanın bizi kovma şekli mi? Çünkü bu fark, düşündüğümden çok daha ince bir çizgide duruyor."
Tam bu sırada, Mortimer'in arkasındaki bir ağaç kökü sinsi bir şekilde kıpırdamaya başladı ve bir yılan gibi bacağını sardı. Mortimer dengesini kaybedip yere düştü. "Ah, bu sefer ben düştüm!" dedi, sesine hem hafif bir acı hem de alaycı bir ton eklenmişti.
Andora, başını hafifçe çevirerek ona baktı. Gözlerindeki ifadede hafif bir küçümseme vardı. "Belki de orman dikkatsizliği cezalandırıyordur," dedi, kılıcını çekerek kökün üzerine yürüdü.
Mortimer, onun müdahalesini beklerken gülümseyerek ekledi, "Sanırım sizinle seyahat etmek, hayat derslerini doğrudan almak anlamına geliyor."
Andora kökü kılıcıyla kesip Mortimer'i kurtardığında, sessizce bir adım geri çekildi. "Hayatta kalmak, en iyi öğretmendir," dedi. Mortimer onun bu sözleri üzerine başını sallayıp ayağa kalktı. "Haklısınız, ama bu derslerden birkaç tanesi bedavaya gelse fena olmazdı," diye mırıldandı.
Düş bahçesi yolculuğu biraz daha yürüdükten sonra bir açıklığa kavuştu.
Ancak açıklığa vardıklarında, önlerinde duran sıradan bir meşe ağacı dikkatlerini çekti. Kolyenin altın ışığı, ağacın üzerinde dans ederek belirginleşti.
"Bu mu?" dedi Mortimer, kaşlarını kaldırarak. "Sıradan bir ağaç için fazlasıyla gösterişli bir rehber."
Andora, kolyesinden yayılan ışığın ağaca odaklandığını fark etti ve ağacı incelemek için ona dokundu.
Ağacın gövdesi bir anda titremeye başladı. Sanki damarlarının içinde bir şeyler akıyordu. Gövdesinde belirginleşen renkli damarlar, hareket etmeye başladı ve ağacın ortasında bir kapı şekillendi. Parlayan bir çerçeve ile çevrili kapının kıvrımlı desenleri büyüleyiciydi.
Mortimer, ağzı açık bir şekilde olan biteni izledi. "Bunu beklemiyordum," dedi. Ardından, kılıcını sıkıca kavrayarak Andora'ya döndü. "Hazır mısınız, Leydim?"
Andora başını salladı. "Her zaman."
Kapıyı açtıklarında, ahşap bir merdiven karanlık bir derinliğe doğru uzanıyordu. Merdivenlerden aşağı inerken, ortamın soğukluğu tenlerine işliyordu. Kolye sönmüştü; yollarını aydınlatan ellerindeki gaz lambası kalmıştı.
Merdivenlerin sonunda, geniş bir oda belirdi. Odada, duvar boyunca sıralanmış yedi büyük kapı bulunuyordu. Her kapının üzerinde farklı semboller oyulmuştu. Kapıların önünde, devasa bir artefakt bekliyordu. İnsan benzeri ama tamamen taş ve büyüden oluşmuş bu yaratığın boynunda yedi anahtar asılıydı. Gözleri, mavi bir alevle parlıyordu.
Mortimer kılıcını çekti. "Bu şey bizi hoş karşılamayacak gibi görünüyor."
Andora gözlerini artefakta dikti. "O anahtarlar olmadan bu kapılardan geçemeyiz. Kalbim bu kapılardan birinin ardında."
Artefakt, ağır adımlarla onlara doğru ilerledi. Her adımı, zemini sarsıyordu. Boynundaki anahtarlar, metalik bir sesle birbirine çarpıyordu.
"Bu yaratığı durdurmalıyız," dedi Mortimer, kılıcını savurup bir saldırıya hazırlanırken. "Bir planınız var mı, Leydim?"
"Plan mı?" diye sordu Andora, gözlerini yaratığın hareketlerine odaklayarak. "Saldır, dikkatini dağıt, sonra zayıf noktasını bul."
Mortimer gülümsedi, ama bu gülümseme çelik gibi bir savaşma hırsı taşıyordu. "Ah, sade ve net. Tam da sevdiğim türden."
Artefakt bir anda hareket etti. Devasa bir balta taşıyan kolu, havayı yararak Mortimer'e doğru savruldu. Mortimer, reflekslerinin gücüyle yana sıçradı. Baltanın zemine inmesiyle birlikte yer titredi, taşlar havaya sıçradı.
"Bu şeyin kuvveti can sıkıcı derecede fazla," diye mırıldandı Mortimer. Hemen ardından hızla ileri atıldı ve kılıcıyla yaratığın bacağına doğru bir darbe indirdi. Ancak taş zırhında yalnızca küçük bir çatlak oluştu.
Artefakt, Mortimer'e odaklanmıştı. İkinci bir balta hamlesiyle onu köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Ancak Mortimer, kara şövalyelerin ünlü çevikliğiyle yeniden sıyrıldı ve yaratığın arkasına geçerek kılıcıyla sırtına güçlü bir darbe indirdi. Bu kez darbe, daha büyük bir çatlak oluşturdu.
Andora, yaratığın dikkatini Mortimer'de tutarak arkasına geçmeye çalıştı. Ancak artefakt bunu fark etti. Devasa kolu geri savruldu ve Andora'nın üzerine bir gölge gibi düştü.
Mortimer, kılıcıyla yaratığın kolunu savuşturmaya çalışırken bağırdı: "Leydim, dikkat edin! Bu şey bir anda iki hedefe birden saldırmaya karar verdi."
Andora, ani bir sıçrayışla saldırıdan kaçındı. "Oyalamaya devam et anahtarları almayı deneyeceğim." diye bağırdı.
Mortimer bir an duraksadı, ardından yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. "Leydim, bu kadar net emirler verirken komuta etmeye pek alışık gibisiniz."
Hemen ardından, Mortimer yaratığın göğsüne doğru birkaç hızlı darbe indirdi. "Buradayım, seni taş yığını!" diye bağırarak yaratığı kışkırtmaya çalıştı. Artefakt tüm gücüyle Mortimer'e döndü ve ağır adımlarla üzerine yürüdü.
Andora, yaratığın sırtına doğru sessizce ilerledi. Yaratığın boynundaki anahtarlara ulaşabileceği bir açıya geldiğinde, çevik bir hareketle sırtına tırmandı.
Artefakt, Andora'nın ağırlığını fark ettiğinde dengesini kaybederek sendeledi. Mortimer, yaratığın dikkatini yeniden çekmek için baltasına doğru saldırdı ve onu yere doğru bastırdı. Andora, elindeki hançeri çıkararak boynundaki anahtarların etrafındaki büyüye dokundu. Kolyesinden yayılan ışık, anahtarların üzerindeki büyüyü zayıflatmaya başladı.
Yaratık acıyla inledi, titremeye başladı. "Sadece biraz daha..." diye mırıldandı Andora. Son bir hamleyle anahtarları kopardı ve yere atladı.
Artefakt, anahtarların kaybıyla birlikte hareketsiz kaldı. Mavi alev gözlerinden sönerek bir taş yığınına dönüştü.
Mortimer, kılıcını kınına yerleştirirken derin bir nefes aldı. "Bu kadar çetin bir koruyucuyu geçmek bir başarıdır, ama bu anahtarların doğru kapıyı açmasını umalım."
Andora anahtarlardan birini seçti ve ilk kapıya yaklaştı. Anahtarı kilide yerleştirdiğinde kapı büyük bir gıcırtıyla açıldı. Ancak içeride yalnızca boş bir oda ve yankılanan bir sessizlik vardı. Odanın duvarları boyunca sıralanmış taşlar, belli belirsiz parlıyordu. İlk birkaç adımı atar atmaz, taşların yer değiştirmesiyle odanın mekanizmaları harekete geçti. Duvarlardan ani bir hareketle oklar fırlamaya başladı.
Mortimer eğilerek bir oku savuşturdu ve bir yandan kılıcıyla bir diğerini kırdı. "Bu odanın sessiz olacağını düşünmüştüm, ama gördüğüm kadarıyla oldukça hareketli!" diye bağırdı.
Andora, hızlı bir şekilde yere eğilerek taş bir bloğu kendine siper yaptı. "Bir çıkış bulmalıyız," dedi, gözleriyle odayı tarayarak.
Mortimer, zemin üzerinde karmaşık desenler fark etti. "O semboller... Biri tuzakları durdurabilir!" dedi ve kılıcıyla yakındaki bir taşı bastırdı. Ancak bu kez, tavan hareket etmeye başladı. O hızla alçalıyordu!
"Harika! Daha kötü ne olabilir ki?" dedi Mortimer, bir sembolden diğerine koştururken. Andora, diğer taraftaki başka bir sembolü fark etti ve onu bastırarak tavanın hareketini durdurdu. Odanın diğer ucundaki kapı açıldığında, yalnızca başka bir boşlukla karşılaştılar.
"Bunca karmaşanın ardından bir boş oda mı? Harika bir başarı hissi veriyor," dedi Mortimer, iç çekerek.
Andora, sessizce ikinci anahtarı aldı ve bir sonraki kapıya yöneldi.
İkinci kapı, metalik bir gürültüyle açıldığında, içerisi çok daha ürpertici bir manzarayla karşılarına çıktı. Oda boyunca yayılan ince buz tabakası, her adımda kayma riski yaratıyordu. Tavandan sarkan kristaller ise hem aydınlık hem de rahatsız edici bir his veriyordu.
Mortimer, ilk adımını attığında dengesini kaybedip neredeyse düşüyordu. "Bir dahaki sefere ayakkabılarıma çiviler takacağım," diye mırıldandı.
Andora dikkatle ilerlerken, zeminin altında bir hareket fark etti. "Burada bir şey var," dedi, sesi uyarıcı bir tondaydı.
Tam o anda, buzun altından devasa bir yaratık çıktı. Parıldayan kristallerle kaplı bir yılan, sivri dişlerini göstererek Andora'ya doğru atıldı. Mortimer kılıcını çekti ve ilk saldırıyı savuşturdu. "Bu bir av yılanı gibi görünüyor, ama sanırım bizden başka av kalmamış!"
Andora, odanın ortasında bir desen fark etti. "Bize zaman kazandır. Bu yaratığın dikkatini dağıtmalıyız!" dedi.
Mortimer, yılanın kuyruğundan savrulmasına rağmen hızla toparlandı. Kılıcını yere saplayıp tüm gücüyle savunmaya geçti. "Onunla konuşarak zaman kazandırmamı beklemiyorsunuz, değil mi?" diye bağırdı. Andora, zemindeki deseni aktif hale getirdiğinde, oda bir anda titredi. Yılan, kristal bir patlamayla yere yığıldı ve parçalara ayrıldı.
"Bitti mi?" dedi Mortimer, nefes nefese kalmış bir şekilde. "Buz yılanlarını bir daha görmek istemiyorum."
Andora, odayı dikkatle taradı ve başını iki yana salladı. "Yine yanlış kapıyı seçmişiz."
Üçüncü kapıya geldiklerinde Mortimer, kılıcını sımsıkı kavrayarak Andora'nın yanında durdu. "Biliyor musunuz Leydim," dedi, alaycı bir tonla, "bu kapının arkasında biraz huzur bulma şansımızın sıfır olduğundan eminim."
Andora, sessiz bir şekilde anahtarı kapının kilidine yerleştirdi. Kapı gıcırdayarak açıldığında, içlerinden soğuk bir metalik koku yükseldi. İçeri girdiklerinde, etraflarını çevreleyen devasa metal çarklar ve karmaşık dişli sistemleri gözlerini aldı. Duvarlar boyunca, işlemelerle süslenmiş dev borular yukarı doğru kıvrılıyordu. Yer yer parıldayan küçük lambalar odayı loş bir ışıkla dolduruyordu.
Mortimer kaşlarını çatarak etrafa bakındı. "Burası, bir çark ustasının kabusu olmalı. Bu mekanizmayı tasarlayanın bolca boş zamanı varmış."
Andora, dikkatlice odanın merkezine yürüdü. Çarkların hareket ettiğini fark etti ve gözleriyle onların bir desen oluşturduğunu anlamaya çalıştı. "Bu bir düzenek," dedi. "Amaç bizi buradan geçirmekten ziyade burada hapsetmek olabilir."
Mortimer, bir çarka dokunduğunda onun aniden dönmeye başladığını gördü. "Ah, harika. Bu şeyler dokunmamızı bekliyormuş. Çok misafirperverler," dedi. Ancak çarkın hareketiyle birlikte yukarıdaki borulardan sıcak buhar püskürdü.
"Hemen dokunmamayı öğrenmeliyiz," dedi Andora, hafif bir uyarı tonuyla. Gözlerini çarklara çevirdi. "Bu mekanizmanın bir çözümü olmalı. Hangi çarkların doğru şekilde çalıştırılması gerektiğini bulmamız lazım."
Mortimer, etrafa bakındı ve çarkların üzerine oyulmuş semboller fark etti. Bazıları geometrik şekillerle süslenmişti. "Sanırım bu semboller bir şey ifade ediyor," dedi, bir çarkın üzerine işlenmiş hilali işaret ederek. "Belki de doğru sırayı bulmalıyız."
Andora, bir adım atıp başka bir çarkı inceledi. "Bu sembol, ilk başta gördüğümüz kapıdakiyle aynı," dedi. "Hilali çalıştırmalıyız."
Mortimer çarkın yanına geçti ve iki eliyle onu döndürmeye başladı. Çark döndükçe, yukarıdaki borulara bağlı diğer dişliler de harekete geçti. Ancak bu kez sıcak buhar yerine odanın ortasında yeni bir platform belirdi.
Andora platforma yaklaşıp ona dikkatlice baktı. "Bu, bizi bir sonraki adıma götürecek," dedi. Ancak tam bu sırada diğer çarklar kontrolsüz bir şekilde dönmeye başladı. Ortam, aniden yüksek bir metalik gürültüyle doldu.
Mortimer, "Sistem kontrolünü kaybediyor olabilir," dedi ve hemen Andora'yı platforma çekti. "Buradan hızlıca çıkmalıyız."
Platformun üzerinde beliren bir sembol, Andora'nın dikkatini çekti. Elini sembole bastığında platform yavaşça yukarı kalkmaya başladı. Çarkların arasından geçerek yukarıya ulaştıklarında, karşılarında bir kapı belirdi.
Mortimer, platformdan inerken derin bir nefes aldı. "Bir daha dişli çark görmek istemiyorum. Bu tuzaklar kesinlikle bitmeyecek."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
159 Okunma |
56 Oy |
0 Takip |
12 Bölümlü Kitap |