13. Bölüm

12. Bölüm: Hissediyorum

dylasa
dylasa

 

Platformdan indiklerinde karşılarında sıradan görünümlü ahşap bir kapı vardı. Mortimer, yüzündeki teri silerken hafif bir tebessümle konuştu: "Sade bir kapı. Umarım bu kez doğru olanı bulmuşuzdur."

Andora, üçüncü odanın anahtarını yavaşça bu kilide yerleştirdi. Kapı, bir önceki mekanizmalardan farklı olarak sessizce açıldı ve içeriye hafif bir ışık süzüldü. Odanın içi, taş duvarlarla çevrili geniş bir kütüphane gibi görünüyordu. Ancak kitap raflarının yerinde, üzerinde isimler yazılı olan meşe ağacından dolaplar vardı. Her bir dolabın içindeki gümüş kutular, kimi parıldıyor, kimi ise tamamen karanlıkta kalıyordu.

Mortimer, odanın atmosferini gözlemleyerek fısıldadı: "Bu yer... tarihin sessiz bir arşivi gibi. Kalplerin saklandığı bir tür mezarlık."

Andora dikkatlice dolaplara yaklaştı. Üzerindeki isimleri tek tek inceledi. İsimlerin hanedanın geçmişindeki kadınlara ait olduğunu fark etti. Bazı dolaplar sönüktü; bazılarında ise mühürlü kutular parıldıyordu.

"Hanedanın bütün kadınlarının kalpleri burada," dedi.

Mortimer ona yaklaşıp bir adım geride durdu. "O zaman sizin kalbiniz de burada bir yerde. Hadi onu bulalım."

Andora, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Tüm dolaplardaki isimleri tek tek taramaya başladı. En sonunda "Andora İzrakaya" yazılı bir isim levhası gördü. Parmakları, kutuya uzanırken "Bu o," dedi, fısıldarcasına. Parmaklarını kutunun üzerindeki işaretli mühüre dokundurdu. Mühürden yayılan bir sıcaklık avuçlarına aktı ve bir tıslamayla kırıldı. Kutunun kapağı yavaşça açıldığında, içinden altın bir ışık yayıldı. Kalbi, düzenli bir ritimle atıyordu; ışığın kaynağı buydu.

Mortimer, gözlerini ona çevirdi. "Bu kalp sizin, Leydim. Onu geri almaya hazır mısınız?"

Andora'nın parmakları, kutunun içindeki kalbe hafifçe yaklaştı. Kalbin üzerindeki altın ışık, odadaki loşluğu bir an için dağıtarak Mortimer'in yüzüne yansıdı. Kalbe dokunduğu anda, odanın duvarlarından yankılanan metalik bir ses yükseldi. Taş duvarların titreşimiyle birlikte dolaplar sarsılmaya başladı.

Mortimer, kılıcını sımsıkı kavrayarak odanın merkezine doğru çekildi. "Sanırım bunu bekliyorduk," dedi, sesinde gerilimi saklamadan.

Dolapların içinden parlayan gümüş kutular birer birer açılmaya başladı. Kutuların içindeki kalplerden yayılan ışık, yere düşer düşmez etrafa şekilsiz gölgeler halinde yayıldı. Bu gölgeler, hızla büyüyerek insansı figürlere dönüştü.

Mortimer, ilk saldırıya geçen oldu. Kara şövalye içgüdüleriyle kılıcını hızla savurup gölgelerden birine indirdi. Ancak kılıcı gölgenin içinden geçtiğinde, saldırısının hiçbir etkisi olmadığını fark etti. "Harika," diye mırıldandı, kılıcını geri çekerek. "Leydim, bu şeyler fiziksel saldırılardan etkilenmiyor!" Gölgenin bir tanesi, sıyrılan hareketlerle ona yaklaşmaya devam ediyordu. "Bu yaratıkları nasıl durdurabiliriz?"

Andora, kalbine odaklandı. Kalbin yaydığı ışık, gölgeleri rahatsız etmiş gibi görünüyordu; üzerlerine doğru hareket eden her ışık huzmesi, gölgeleri geriye itiyordu. "Işık! Kalbin ışığı onları uzaklaştırıyor!" diye bağırdı.

Mortimer, bunu duyunca hızla Andora'nın yanına geçti. "Harika bir bilgi, Leydim. Ama bunu nasıl lehimize kullanacağımızı bulmamız gerekiyor."

Andora, odanın duvarlarındaki sembolleri fark etti. Her bir sembol, hafifçe titreşiyor ve belirgin bir enerji yayıyordu. "Bu semboller... onlarla bağlantılı olabilir. Onları etkisiz hale getirmeliyiz!"

Mortimer, kaşlarını çatarak başını salladı. "O sembollere ulaşmam için gölgelerin dikkatini başka bir yöne çekmeniz gerekecek."

Andora, kalbini havaya kaldırdı ve ışığın yoğunluğunu artırmak için odanın merkezine ilerledi. Gölgeler, ışıktan kaçarak geri çekilmeye başladı. "Şimdi hareket et, Mortimer!"

Mortimer, fırsattan yararlanarak duvardaki ilk sembole ulaştı. Çizimin üzerine elini koyduğunda, sembol kızıl bir ışık yayarak sönümlendi. Ancak bu, gölgeleri daha da kızdırmıştı. Mortimer'e doğru saldırmaya çalıştılar, ancak Andora, kalbiyle yarattığı ışığı onların üzerine çevirdi.

"Birinci sembol tamam," dedi Mortimer, nefes nefese. "Diğerlerine geçiyorum!"

İkinci sembole ulaşmaya çalışırken, bir gölge Mortimer'in yolunu kesmeye çalıştı. Andora, hızlı bir hamleyle ışığı gölgeye çevirdi ve onu dağıttı. Ancak gölgeler, tamamen yok olmak yerine yeniden birleşiyor gibiydi.

"Sürekli geri geliyorlar!" diye bağırdı Mortimer, ikinci sembole ulaşıp onu da etkisiz hale getirdikten sonra.

"Üçüncü ve son sembolü bulmalıyız!" diye yanıtladı Andora. Kalbin ışığı, odanın merkezine odaklanırken duvardaki son sembolün yerini işaret etti. Ancak bu sembol diğerlerinden daha yüksekteydi.

"Bu biraz zor olacak," dedi Mortimer, yüksekteki sembole bakarak. "Beni buraya fırlatabilir misiniz?"

Andora, bu mantıksız düşünce karşısında ona baktı. "Şaka yapıyor olmalısınız."

Mortimer, gülümsedi. "Hızlı bir karar verin, Leydim. Yoksa bu karaltılar ikimizi de yakalayacak."

Andora, kalbi ışık kaynağı olarak kullanarak gölgelerin dikkatini tamamen üzerine çekti. Mortimer, fırsattan yararlanarak platforma doğru koştu. Kendi gücünü kullanarak bir duvara tırmandı ve platformun kenarına ulaştı. Elini son sembolün üzerine koydu ve sembol, kırmızı bir ışıkla yanıp sönerek yok oldu.

Sembollerin etkisiz hale gelmesiyle birlikte, odadaki gölgeler bir çığlık gibi yankılanan seslerle küçülmeye başladı. Sonunda, tamamen dağıldılar ve odanın karanlığı yerini derin bir sessizliğe bıraktı derken, devasa bir taş tahtta oturan bir figür tavandan bir platformla aşağı indi. Figürün yüzünde işlemelerle parlayan altın bir maske varken, elinde parlayan bir asa tutuyordu.

Mortimer, maskeliyi işaret etti. "Bu da kim? Kalbinizi geri almak için daha fazla savaşmamız gerekecekse, lütfen hemen söyleyin," dedi, sesi hâlâ hazır bir şekilde güçlüydü.

"Belki, kalplerin bir koruyucusu?" Andora düşündüğü ilk ihtimal ile yanıtladı.

Koruyucu, asa ile yere vurdu ve taş zemin titredi. Yavaşça ayağa kalktı ve Andora'nın kalbine doğru elini uzattı. Zihinlerine dolan yankılarla konuştu:

"Kalbini geri almak için gereken iradeye ve kudrete sahip olduğunu kanıtladın, genç hanım. İzrakaya hanedanından böyle azimli birinin çıktığını görmek açıkçası gözlerimi yaşarttı. Annen İsolde'de düşmüştü kendi kalbinin peşine fakat o bu kadar ilerleyemedi."

Andora, "Belki de annemin benim kadar güçlü nedenleri yoktu," diye yanıtladı,

Koruyucu başını hafifçe eğerek Andora'yı onayladı ve konuşmasına devam etti: "Bilmen gereken bir şey var, Andora; bu kalple kazanacağın şey duygularının yanında kutsal bir büyü gücü aynı zamanda. İzrakaya hanedanı kadınlarının kalplerinin alınmasının gerçek nedeni, bu büyü gücüne duydukları korku. Duygusuzluğun iyi bir liderlik getireceği düşüncesi bir kaç tatavadan ibaret."

Andora'nın kaşları hafifçe çatıldı. "Bu güç, gerçekten bu kadar korkulacak bir şey mi?" diye sordu.

Koruyucu, Andora'nın gözlerinin içine bakarak konuştu: "Bu güç, hem bir lütuf hem de bir lanet. Eğer onu kontrol edemezsen, bir çok şeye zarar verebilirsin. Eğer krallık, kalbini geri aldığını öğrenirse, seni bir tehdit olarak görecektir. Bu yüzden, bu gerçeği krallıktan saklaman gerekecek."

Koruyucu, asasıyla bir kez daha yere vurdu ve odanın merkezinde bir ışık halesi belirdi. Bu hale, kalbiyle birleştiğinde Andora'nın hissetmeye başlayacağı değişimi simgeliyordu. "Bu kalbi takmaya hazır mısın, Andora İzrakaya?" diye sordu, sesi bir meydan okuma taşıyordu.

"Tereddütünüz mü var?" Andora koruyucuya doğru adım attı.

Koruyucu, Andora'nın bu sözleri üzerine bir tebessüm etti. "Öyleyse, kalbini tak ve damarlarında gezen yeni kanın sıcaklığını hisset. Yeni kimliğini kucakla. Gücünü yalnızca duygularına değil, aynı zamanda zihninin soğukkanlı kararlarına dayanarak kullan. En doğru seçimler, bu ikisinin dengesiyle yapılır."

Andora, kalbini göğsüne doğru kaldırdı. Kalp, avuçlarının içinde bir yıldız gibi parlıyor, içindeki büyüyü hissettiriyordu. Yavaşça göğsüne bastırdığında, sıcak bir enerji tüm bedenini sardı. Odanın atmosferi değişti; etrafındaki ışıklar hareketlenerek bir girdap gibi dönmeye başladı. Kalp, Andora'nın göğsüne yerleştiği anda vücudundaki her bir hücreye kadar yayılan bir güç hissetti.

Gözlerini açtığında, daha önce hiç görmediği kadar net bir şekilde görüyordu. Zihni berrak, duyguları ise yeni açmış bir çiçek gibi ferahtı. Kalbinin ritmiyle birlikte odanın enerjisi de sakinleşmişti. Mortimer, bu anı hayranlıkla izliyordu.

Andora ise başarmış olmanın hazını ilk defa hissetti. Yüzünde gerçek bir tebessüm yayıldı. Gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. Sonra gülücüklerinin sesi bu odada yankılandı.

"Hissediyorum" dedi " Mutluluğu hissediyorum" elini dudaklarına götürdü, yanlış bir şey yapmış olduğunu düşünerek gülücüklerini saklamak istese de aldığı keyif ortadaydı.

"Bu çok hoşuma gitti." Bedenini Mortimer'e döndürdü, dudaklarından kıkırdamalar kaçtı: "Bir şey ilk defa hoşuma gitti ve bu harika bir şey."

Mortimer mırıldandı: "Sizi böylesine mutlu görmenin bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim, Leydim."

Tam bu sırada, Andora'nın boynundaki kolye aniden parlamaya başladı. Mortimer, şaşkın bir şekilde ona baktı. "Bu ne şimdi?"

Kolyeden yayılan ışık, bir anda ikisini de sardı ve odadaki her şey göz açıp kapayıncaya kadar yok oldu.

Andora ve Mortimer, kendilerini çözülmüş bir gerçeklikte buldular. Üzerlerinde karanlık bir gökyüzü uzanıyordu, ay ışığı siyah taşlarla döşeli geniş bir meydanı loş bir parıltıyla aydınlatıyordu. Meydanın dört bir yanındaki sütunların tepesine kuzgunlar tünemişti; hareketsiz, sessiz ve neredeyse heybetli bir duruşları vardı. Meydanın tam ortasında, siyah taşlardan oyulmuş bir taht yükseliyordu. Tahtta oturan kadının uzun siyah pelerini ve işlemeli elbisesi dikkat çekiyordu. Yüzü yarı karanlıkta kalıyordu, ama keskin bakışları Andora'ya kilitlenmişti.

Bu, kuzgun kolyesini onlara veren kadındı.

"Hoş geldiniz," dedi kadın, sesinde derin bir otoriteyle. "Kalbini geri almayı başarmışsın, Andora."

Mortimer, refleksle kılıcının kabzasına dokundu ve kadına şüpheyle baktı. "Siz gerçekte kimsiniz?" diye sordu sert bir tonla. "Bizi neden tekrar buraya getirdiniz? Asıl amacınız ne?"

Kadın, hafif bir alayla gülümsedi. "Ben mi? Ben sadece bir rehberim." Ardından yavaşça kalktı ve tahtın basamaklarından inmeye başladı. Her adımında kuzgunlar hafifçe hareketleniyor, kanatlarını çırpıyorlardı. Kadının çevresinden yayılan enerji ezici bir asalet taşıyordu.

"Bizler ise iki dünya arasında dengeyi sağlayan görevlileriz. Yaşayanlar için ölümü, ölü ruhlar içinse hayatı koruyanlarız." dedi kadın, bir kuzgunun koluna konmasına izin verdi. Hayvanın tüylerini nazikçe okşadıktan sonra konuştu: "Kuzgunlar mitolojide haberciler olarak geçer; iki dünya arasında kolayca gidip gelebildikleri için. Fakat onlar aynı zamanda dönüşümün simgeleridir; bu yüzden dönüşümünde Andora'ya rehberlik yaptık." Andora'ya yönelerek boynuna taktığı kolyeyi hafifçe okşadı: " Bu kolye seni buraya getirdi çünkü sana ihtiyacımız var. Kuzgun Tarikatı, karanlık güçlere karşı duran bir topluluktur. Karatepe'nin yükselişi, eğer durdurulamaz ise bu herkesin yıkımı olacak."

Andora, kadının sözlerini tartarak yanıt verdi. "Eğer Karatepe bu kadar büyük bir tehditse, neden şimdiye kadar hiçbir şey yapmadınız? Halk acı çekerken siz burada durmuş izliyorsunuz."

Kadının gözleri kısıldı. "Savaşta her hamlenin bir zamanı vardır, Andora. Biz izledik, çünkü onları durduracak doğru kişi henüz ortaya çıkmamıştı. O kişi sensin."

Mortimer, bir adım öne çıkarak kadına baktı. "Eğer size katılmayı reddederse?"

"Tek başına hepsine karşı savaşamaz." Kadın, Mortimer'in meydan okumasına soğukkanlılıkla cevap verdi.

Mortimer, kaşlarını çattı: "Tek olduğunu nereden çıkardınız."

Bu cevaba karşın kadının karşın yüzüne küçümser bir ifadeyle yayındı. "İkiniz de savaşamazsınız. Bir orduya ihtiyacınız var; mistik bir orduya."

Andora, sessizce kadının söylediklerini kendi içinde ölçtü, Mortimer'e kısa bir bakış attıktan sonra tekrar kadına döndü. "Eğer bu tarikat, Karatepe'yi yıkmak için bana yardımcı olacaksa, size katılırım. Ama irademden asla vazgeçmem. Sizden emir alacak biri değilim."

Kadının yüzünde memnun bir gülümseme belirdi. "İşte görmek istediğim irade. Kuzgun Tarikatı'na katılmak sana yaptığımız bir ortaklık teklifi sadece."

"O zaman anlaştık," dedi Andora.

Kadın, tahtına geri dönerken kuzgunlar yeniden sütunlarına kondu. "Hoş geldin, Andora. Kuzgun Tarikatı'nın yeni bir üyesi olarak, bizimle dengenin korunması için savaşacaksın."

Bu sözler, meydanı sarsan bir yankıya dönüştü. Kelimeler gökyüzüne yükselip oradan tekrar üzerlerine dönerken, etraflarındaki siyah taşlar çatlamaya başladı. Kuzgunlar bir anda kanatlarını çırparak havalandılar, karanlık bir girdap oluşturur gibi gökyüzüne yükseldiler. Taş sütunlar birer birer çözülüyor, taht ve meydan dalga dalga yok olurken kadının sesi son kez yankılandı: "Kalbinin sesini ve kuzgunların bilgeliğini dinle. Ve unutma; karanlığı kabul etmeden, ışığı taşıyamazsın."

Bir anda, etraflarındaki her şey kayboldu. Çöken taşların yerini ormanın tanıdık yeşili aldı. Ağaçların arasındaki hafif sis, Andora ve Mortimer'in ayaklarının altına yayıldı. Bu, bilgenin onları ilk götürdüğü büyülü kapının olduğu yerdi.

 

 

 

Bölüm : 24.01.2025 10:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...