Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm: Karatepenin Gölgeleri

@dylasa

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Andora büyük salonun yolunu tuttu. Salon, şatonun en gösterişli yerlerinden biriydi. Yüksek tavanları, devasa avizeleri ve zarif detaylarla süslenmiş duvarlarıyla tam bir görsel şölendi. Masa, özenle seçilmiş yemeklerle donatılmış ve en iyi kristal kadehler ile bezenmişti.

"Harika görünüyor," diye mırıldandı.

Tam o sırada, arkasından gelen hizmetkârlardan biri sessizce yaklaştı ve saygıyla eğilerek, "Leydim, Nexarion Dükü ve Düşesi geldiler," dedi.

Andora başını hafifçe salladı ve derin bir nefes alarak gözlerini kapadı. Yüzüne zarif ve kontrollü bir ifade yerleştirerek döndü, girişe doğru yürüdü. Şatonun kapıları ağır ağır açılırken, Nexarion Bölgesi'nin Dükü ve Düşesi ihtişam içinde içeri girdi.

Dük, zarif siyah bir cüppe giymiş, sert ve otoriter bir duruş sergiliyordu. Yüz hatları sakalları ile gizlenmiş olsa da gözlerinde soğukkanlı bir bilgelik vardı. Yanındaki Düşes ise uzun, koyu mor bir elbise içinde asil bir zarafetle yürüyordu; başındaki değerli taşlarla süslü taç, onun asaleti kadar gücünü de simgeliyordu.

Andora, birkaç adım öne çıkıp nezaketle eğildi. "Dük Frederick, Düşes Valeria. Şatoya hoş geldiniz," dedi nazik ama temkinli bir sesle. "Sizi büyük salonda ağırlamaktan onur duyarız."

Dük başını hafifçe eğerek karşılık verdi. "Teşekkür ederiz, Leydim," dedi derin bir sesle. "Uzun zamandır bu görüşmeyi bekliyorduk."

Düşes de zarif bir tebessümle Andora'yı selamladı. "Evet, bu buluşmanın krallığımız için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz," dedi. Ancak sesinin altında bir ima vardı; sanki bu buluşma, yalnızca diplomatik bir ziyaretin ötesinde tehlikeli bir anlam taşıyordu.

Andora, derin bir nefes alarak misafirlerine doğru yöneldi ve onları yemek masasına buyur etti. "Lütfen, oturun," dedi, elini zarif bir hareketle göstererek.

Andora, Dük ve Düşes'i karşıladıktan sonra, büyük salonun kapıları ağır ağır yeniden açıldı. İçeriye konseyin diğer üyeleri birer birer girmeye başladı, her biri sarayın içinden bir zarafet ve gizem taşıyordu. Salonun atmosferi gittikçe yoğunlaşıyor, ihtişamın altındaki politik gerilim hissediliyordu.

İlk olarak, Kara Şövalye Sir Mortimer içeri girdi. Uzun ve kaslı yapısı, gece kadar karanlık zırhı ve koyu gri peleriniyle içeriye adım atarken herkesin dikkatini üzerine çekti. Yüzü miğferinin altında saklıydı, sadece tehditkâr gözleri parlıyordu. Odadaki tüm bakışlar anında ona yöneldi, çünkü Mortimer'in varlığı her zaman korku ve saygı karışımı bir his uyandırıyordu. Hiçbir şey söylemeden, karanlığın bir gölgesi gibi sessizce yerine oturdu.

Onun hemen ardından, Lord Marshal Gareth kapıda göründü. Savaş lordu olarak bilinen Gareth, kaslı ve atletik yapısı, kısa kesilmiş siyah saçları ve keskin bakışlarıyla odanın havasını bir anda değiştirdi. Krallığın en güçlü askeri liderlerinden biriydi, stratejik zekası ve cesaretiyle biliniyordu. Andora'nın öz amcası olan Gareth, ona kısa bir selam verdikten sonra yerine geçti. Andora'nın gözlerinde bir parça sıcaklık ve güven bulsa da, savaş lordunun sertliği her zaman mesafeli bir duruş sergiliyordu.

Sıradaki, krallığın diplomatik meselelerinden sorumlu olan Elçi Sir Lucian oldu. Orta yaşlarında, uzun ve ince yapılı Lucian, gümüşi saçları ve nazik yüz hatlarıyla diplomatik bir zarafet yayıyordu. Odaya girdiğinde hemen herkese hafifçe başını eğerek selam verdi. O, her zaman sakin ve ikna edici tavrıyla konseydeki çatışmaları çözmeyi başaran bir diplomat olarak tanınırdı.

Ardından, krallığın ekonomik işlerinden sorumlu Lady Evelina geldi. Zarif ve sofistike bir kadındı, koyu kahverengi kısa saçları ve keskin bakışlarıyla dikkat çekiyordu. Hazine Şansölyesi olarak konseyin ekonomik kararlarını şekillendiriyordu. Evelina, masaya yaklaşırken, her adımında hesaplı ve güçlü bir duruş sergiliyordu. Ekonomik işlerdeki ustalığı sayesinde krallığın hazinesi onun ellerinde güvendeydi.

Barışın koruycusu, Sir Tristan salonun kapısında belirdiğinde, genç ve dinamik enerjisi hemen fark edildi. Kısa kesilmiş kahverengi saçları ve çelik gibi gözleriyle içeri adım attı. Halkın güvenliğinden ve düzenin korunmasından sorumlu olan Tristan, adaletli ve kararlı tavrıyla tanınırdı. Duruşundaki özgüven, onun görevine ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyuyordu. Gözleri salonda bir tur attı, Lady Seraphina'nın gelmesini bekler gibiydi.

Onun ardından, Lady Arabella, halkın çıkarlarını temsil eden Meclis Başkanı olarak göründü. Orta yaşlarında, kısa kesilmiş siyah kıvırcık saçları ve keskin zekasıyla tanınan Arabella, konseyde halkın sesi olarak adaleti savunuyordu. Gözleri dikkatle Andora'ya ve diğer üyelere bakarken, halkın çıkarlarını her zaman ön planda tutacağını belirten duruşuyla yerine geçti.

Yaşlı ve bilge Thalion içeri girdi. Uzun beyaz saçları ve sakalları; derin bilgelik taşıyan gözleriyle, geleceği görebilen bir bilge olarak konseydeki stratejik analizleriyle tanınırdı. Thalion 'nun varlığı, her zaman mistik bir hava katardı. Odaya adım atar atmaz sessizlik aniden derinleşti; herkes, onun kehanetlerinin gücünü bilirdi.

Son olarak Lady Seraphina, kültürel etkileşimden sorumlu elçi olarak zarif bir şekilde salona girdi. Sarı saçları ve sanatsal ruhu onu diğerlerinden farklı kılıyordu. Yaratıcı ve nazik tavırları, salonun kasvetli atmosferine bir nebze olsun sıcaklık kattı. Onun gözleri ise Sir Tristan'ı aradı; aralarındaki ilişki, salonun geri kalanı tarafından henüz tam olarak bilinmiyordu. O, aslında bu hanedanda yer almayan konseye sonradan dahil olan, konsey üyesi olarak bir kalbe sahip tek kadındı.

Tüm konsey üyeleri de yerlerini aldıktan sonra, Kral Remington ağır adımlarla içeri girdi. Griye çalan kahverengi saçları ve sert yüz hatlarıyla korkutucu bir görüntü sergiliyordu. Onun ardından gelen Kraliçe Isolde, siyah saçları ve koyu kahve gözleriyle sessiz ama etkileyici bir tavırla salona girdi. Her ikisi de masanın başında yer aldıktan sonra Kral Remington sert ama diplomatik bir tonla konuşmaya başladı.

"Konsey üyeleri ve değerli misafirlerimiz, hepiniz hoşgeldiniz. Bugün burada, krallığımızın geleceği için büyük önem taşıyan bir konuyu ele alacağız. Sözü, bu konuda bizi bilgilendirecek olan Nexarion Dükü Frederick'e bırakıyorum."

Andora, Dük ve Düşes'in ne gibi haberler getireceğini merak ederken, konsey üyelerinin her birinin yüzüne baktı. Her biri farklı bir amaca hizmet ediyordu, ancak hepsi krallığın geleceği için kritik roller üstlenmişti.

Dük Frederick kraldan sözü alarak konuşmaya başladı. "Majesteleri Kral Remington, Kraliçe İsolde, Prenses Andora ve değerli konsey üyeleri," sesi gür bir tondaydı. "Nexarion Bölgesi'nin uzun süredir sessiz bir müttefik olarak krallığınıza hizmet ettiğini bilirsiniz. Ancak maalesef, son dönemde bölgenin batı sınırında beklenmedik gelişmeler yaşandı. Bizim için hayati önem taşıyan bu durumu paylaşmaya geldik."

Düşes Valeria, Dük'ün sözlerini nazikçe devralarak devam etti. "Batıdaki ormanlık bölgenin derinliklerinden, uzun süredir varlığına inanılmayan bir grup yeniden ortaya çıktı. Karatepenin Gölgeleri olarak bilinen, efsanevi bir tarikat. Yüzyıllar önce, krallığa karşı isyan eden bu tarikat, kayıtlarda tamamen yok edildiği sanılıyordu. Ancak son haftalarda, hem halkımızın üzerinde hem de sınırlarımızda bu grubun varlığına dair kanıtlar ortaya çıktı."

Konsey üyelerinin çoğu birbirlerine endişeyle baktı. Bu isim, krallığın kadim tarihine dair karanlık bir gölgeydi. Andora, sessizce Düşes Valeria'ya kulak veriyordu, ancak bu bilgiyi nasıl yorumlayacağını henüz çözebilmiş değildi. Karatepenin Gölgeleri'nin geri dönmüş olması, sadece Nexarion değil, tüm krallık için bir tehdit anlamına geliyordu.

Dük Frederick derin bir nefes aldı ve konuşmasını sürdürdü. "Bu grubun, krallığın içindeki gizli destekçileri olduğuna dair ciddi şüphelerimiz var. Sınırlarımızda beklenmedik saldırılar düzenlemeye başladılar ve tarikatın lideri olduğu iddia edilen bir figür, krallığa meydan okuyor. Şu ana kadar elimizde yeterince kanıt olmasa da, bu isyanın büyümeden önce bastırılması gerektiğine inanıyoruz. Eğer bu grup yeniden toparlanırsa, sadece Nexarion değil, krallığınız da büyük bir tehdit altında kalacak."

Kral Remington, ağır bir sessizlik içinde Dük'ün sözlerini dinledi. Sonra masadaki konsey üyelerine baktı, yüzünde rahatsız edici bir gerginlik vardı. Karatepenin Gölgeleri'nin ismi bile yıllardır korku salıyordu. Onların yeniden ortaya çıkışı, krallığın zayıf noktalarını hedef alabilecek büyük bir felaket anlamına gelirdi.

Sir Mortimer, bu bilgiyi soğukkanlı bir şekilde değerlendiren ilk kişiydi. Kral Remington'un yanında otururken gözlerini karanlık bir gölge gibi kısarak söze girdi. "Eğer bu grup gerçekten geri döndüyse, bunu bastırmak bizim görevimiz olacaktır. Gizli operasyonlarla bu tarikatın liderini bulup ortadan kaldırabiliriz. Ancak bu sefer köklerini tamamen kazımak zorundayız. Aksi takdirde bu tehdit, krallık için uzun süre devam edecek bir baş ağrısına dönüşebilir."

Lord Marshal Gareth, askeri bir stratejiyle hemen durumu değerlendirdi. "Eğer sınırlarınıza saldırılar düzenleniyorsa, bu sadece diplomatik ya da gizli operasyonlarla çözülecek bir durum olmayabilir. Sınır birliklerini güçlendirmek ve isyanın büyümeden önce bastırılması için askeri harekât düzenlemek zorundayız."

Lady Evelina ise hazine işleri açısından olaya yaklaşarak söz aldı. "Bu büyüklükte bir isyan hareketi, krallığın ekonomisini derinden etkileyebilir. Eğer Karatepenin Gölgeleri gibi bir tehdit yeniden ortaya çıktıysa, ticaret yollarımız tehlikeye girebilir. Bu yüzden, bu durumu ekonomik olarak da analiz etmeli ve hızlı hareket etmeliyiz."

Andora, sessizce olan biteni izliyor, zihninde bu tehdidin krallık üzerindeki etkilerini tartıyordu. Karatepenin Gölgeleri sadece fiziksel bir tehdit değil, aynı zamanda krallığın istikrarını ve iç düzenini tehdit eden bir gölgeydi. Ancak Dük'ün söylediklerinde daha fazlası olduğunu hissetti. Bu tarikatın geri dönüşü, sadece sıradan bir isyan hareketi değildi; belki de krallığın çok daha derin sırlarına dokunan bir hikaye yatıyordu.

Dük Frederick, biraz daha ileri giderek bir öneride bulundu. "Majesteleri Kral Remington, bu tarikatla mücadele etmek için sadece askeri değil, stratejik ve diplomatik önlemler de almamız gerektiğine inanıyorum. Krallığınızla Nexarion arasında daha güçlü bir ittifak oluşturmayı öneriyoruz. Sınırlarımızı birlikte koruyabilir ve bu tehdit büyümeden önce onu ortadan kaldırabiliriz. Ancak bunun için güçlü bir koordinasyona ihtiyacımız var."

Kral Remington, Dük'ün önerisini değerlendirirken gözlerini kısarak düşündü. "Güçlü bir ittifak elbette mantıklı," diye mırıldandı. "Ancak bu tarikatın lideri kim ve neden şimdi yeniden ortaya çıktı? Bu soruların cevaplanması gerekiyor."

Thalion, kehanetleriyle bilinen yaşlı bilge, sessizce söze girdi. "Tarikatın geri dönüşü, karanlık bir dönemin habercisi olabilir. Onların geçmişteki varlığı, krallığın içindeki zayıflıkları ortaya çıkaran bir gölgeydi."

Bu sözler, masadaki herkesi derin bir sessizliğe sürükledi.

Andora, Thalion'nun sözleri üzerine gözleri Sir Mortimer ile kesişti. Andora'yı kalbini geri kazanma düşüncesine gömdüğü bu süreçte, bu tarikatın ortaya çıkışı bir tesadüf müydü? Yoksa bu isyan, onun kaderiyle mi örtüşüyordu? Bildiği tek şey, bu soruların cevaplarını bulmak için iç güdülerini takip etmek zorundaydı.

Toplantının sona ermesinden sonra, Andora, Dük ve Düşes'i kalacakları odalarına kadar eşlik etti. Sarayın uzun ve karanlık koridorlarında yürürlerken, Andora'nın zihninde bir ağırlık vardı. Gerginlik, sessizliğe sinmişti; ancak Dük Frederick, Andora'nın bu sessizlik içinde kaybolmasına izin vermedi.

"Düşünceli görünüyorsunuz, prensesim," dedi Dük, alçak bir sesle. "Bu tarikatın yeniden ortaya çıkışı sizi düşündürüyor olmalı."

Andora, gözlerini hafifçe kısarak ona döndü. "Evet," diye yanıtladı, temkinli ama merak dolu bir ses tonuyla. "Karatepenin Gölgeleri, krallığımız için büyük bir tehdit oluşturabilir. Ancak bu kadar eski ve yok olmuş bir tarikatın nasıl bu kadar güçlü bir şekilde geri dönebileceğini merak ediyorum."

Dük, hafifçe başını sallayarak duraksadı, bakışları derinleşti. "Sadece Karatepenin Gölgeleri'nin varlığı değil, onların geri dönüşündeki zamanlama da dikkat çekici," diye mırıldandı. "Bu isyan, sıradan bir isyan değil. Daha büyük bir güç tarafından harekete geçirilmiş olabilir. Kral Remington'un ya da başka birinin geçmişte yaptığı bir hata, bu grubun yeniden doğuşuna neden olmuş olabilir."

Andora, Dük'ün söylediklerini dikkatle dinlerken, içindeki sezgiler güçlendi. "Bir şey mi ima ediyorsunuz, Dük Frederick?" diye sordu, sesi biraz daha alçalmıştı. Dük, bir an sessiz kaldı, ardından düşünceli bir şekilde konuştu.

"İma ettiğim şey, bu olayların krallığın derinlerinde, uzun zamandır süregelen bir gücün uyanışıyla bağlantılı olabileceği," dedi Dük, gözlerinde hafif bir parıltıyla.

Andora, bu isyanın sadece bir politik hareketten ibaret olmadığı konusunda netleşti.

Düşes Valeria, sessizce Andora'nın dikkatini çekti. "Leydim, Dük'ün de dediği gibi, bu süreç sadece politik bir mesele değil. Daha derin bir anlamı var ve siz de bu hikayenin merkezindesiniz," diye ekledi, bakışlarında dostane bir sıcaklık vardı, ancak altındaki imalar açıkça hissediliyordu.

Andora, derin bir nefes aldı, artık sıradan bir taht mücadelesinin çok daha ötesinde olduğunu fark ediyordu. "Teşekkür ederim," dedi, sesinde ciddiyet ve dikkat vardı. "Söyledikleriniz üzerine düşüneceğim."

Dük ve Düşes'e odalarına kadar eşlik ettikten sonra, Andora onları başıyla selamlayarak sarayın karanlık koridorlarına geri döndü.

 

Loading...
0%