Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm: Mabet

@dylasa

Andora, toplantının ardından düşüncelere gömülmüş bir halde sarayın karanlık koridorlarında ilerlerken, her adımında tarikatın geri dönüşüyle ilgili belirsizlikleri zihninde çözümlemeye çalışıyordu. Dük Frederick'in sözleri de kafasını epey karıştırmayı başarmıştı.

 

Andora tam odasına doğru yönelmişken, koridorun gölgelerinde beliren bir figür dikkatini çekti. Sir Mortimer, karanlık bir gölge gibi sessizce onun yolunu kesmişti.

 

"Leydim," diye başladı Mortimer, sesi geçen geceye kıyasla oldukça soğuk ve mesafeliydi. "Toplantıda dile getirilenler hakkında sizinle konuşmam gerek."

 

Andora ona dönerek kısa bir süre gözlerinin içine baktı. Mortimer, krallığın en karanlık işlerinden sorumlu adamdı. Ona güvenmek zorundaydı, ama içgüdüleri her zaman temkinli olmasını söylüyordu.

 

"Nedir konu, Sir Mortimer?" diye sordu, sesinde dikkatli bir tını vardı.

 

Mortimer, kısa bir an duraksadı, ardından derin bir nefes alarak konuştu. "Karatepenin Gölgeleri hakkında daha fazla bilgiye sahibim. Sadece basit bir isyan hareketi değil, daha derin bir amacı var bu grubun. Onların eski bir toplantı yerinin izini buldum. Krallığa yönelik bu tehdit büyümeden önce, bu yeri araştırmamız gerekiyor. Burada, tarikatın liderine ya da niyetlerine dair ipuçları olabilir."

 

Andora'nın kaşları hafifçe çatıldı. "Neden şimdi bu bilgiyi paylaşma gereği duyuyorsunuz?" diye sordu şüpheyle. "Toplantıda bahsettiğiniz bir şey değildi."

 

Mortimer, sakin bir şekilde cevap verdi. "Çünkü bu, çok gizli bir bilgi. Kral Remington bile bilmemeli. Eğer bu tarikatın köklerini tamamen kazımak istiyorsak, önce onların gücünü nerede topladığını bulmamız gerekiyor."

 

Andora, Mortimer'e baktı ve birkaç saniye düşündü. Mortimer, ona her zaman soğuk ve karanlık görünse de, söylediklerinde bir mantık vardı. Ancak, onu bu yolculukta neyin beklediğini kestiremiyordu.

 

"Nereye gitmemiz gerekiyor?" diye sordu sonunda.

 

Sir Mortimer hafifçe başını eğdi. "Sarayın dışında, batıda eski bir tapınak var. Karatepenin Gölgeleri'nin ilk toplantılarını yaptığına inanılıyor. Orada, bu geri dönüşün sırrını bulabiliriz. Ancak tehlikeli bir yolculuk olacak. Gitmeye kararlıysanız, bu gece harekete geçmeliyiz."

 

Andora derin bir nefes aldı. Kalpsiz olmanın getirdiği duygusuzluk, bu tehlikeli göreve olan korkusunu bastırıyordu, ancak bir yandan içindeki bir ses, bu yolculuğun onun için çok daha büyük bir anlam taşıyacağını söylüyordu. Sir Mortimer'e güvenmesi gerektiğini biliyordu, ama yine de her adımında dikkatli olmak zorundaydı.

 

"Peki," dedi sonunda, kararlı bir sesle. "Bu gece yola çıkacağız."

 

Andora, kararını verdikten sonra geceyi saran siyah pelerinine sarıldı; karanlık daha da karardı. Sarayın ağır kapıları yavaşça aralandı ve soğuk gece havası içeriye dolarken adımları onu ay ışığının altına attı. Peşinden sessiz bir gölge gibi Sir Mortimer de ona katıldı. Onun karanlık zırhı da ay ışığında mat bir parıltı yayıyor, gözlerindeki keskin bakışlar geceyi delen bir kılıç gibi önlerine bakıyordu.

 

Sarayın geniş avlusuna ulaştıklarında, onları bekleyen devasa bir siluet belirdi. Karayel, Sir Mortimer'in sadık atı, ay ışığında güçlü bedeniyle duruyor, neredeyse gece kadar karanlık tüylere sahip olan at, etrafındaki her şeye meydan okurcasına hareketsizce onları bekliyordu. Karayel, krallığın dört bir yanındaki en hızlı ve dayanıklı at olarak biliniyordu; onun üstünde hızla ve sessizce ilerlemek mümkündü.

 

Sir Mortimer, atının yanına yaklaştı ve dizginlerinden tuttu. "Hızlı olmamız gerekiyor, leydim," dedi, bakışlarını Andora'ya çevirerek. "Karayel bizi ormanın derinliklerine hızla götürecektir."

 

Andora bir an duraksadı, ama kararlı adımlarla ilerleyip Mortimer'in yardımıyla atın üzerine çıktı. Mortimer, atın üzerine Andora'nın hemen arkasına yerleşti ve dizginleri sımsıkı kavradı. İkisi de Karayel'in üzerine binerken, gece boyunca yankılanan sessizlik daha da derinleşti. Karayel'in güçlü kasları gerildi, toynakları yerden kesildiği an, binalar hızla geride kalmaya başladı.

 

Soğuk rüzgar yüzlerine çarparken, Karayel yeryüzünde bir şimşek gibi süzülüyordu. Atın her adımı onları efsanelerle dolu ormanın merkezine doğru çekiyordu. Andora, Mortimer'in önünde, güçlü atın ritmik adımlarına kendini bıraktı. Hızla ilerlerken kuzgunların kanat sesleri, uzaktan geceyi selamlar gibi çınladı. Sanki bu yolculuğun gizemli habercileri olmuşlardı.

 

Ormanın sınırlarına geldiklerinde, Mortimer dizginleri çekti ve Karayel aniden yavaşladı. Yoğun ağaçlar ve rüzgarın tehditkâr hışırtısı onları karşıladı. Ağaçların tepesinde asılı duran ince sis, yolları kapatmış, her şeyi gizemli bir perdenin ardına saklamıştı. Ormanın derinliklerinde ne bulacaklarını bilmiyorlardı.

 

Mortimer, Andora'nın arkasından eğilerek sessizce fısıldadı. "Buradan sonrası dikkat gerektirir, Leydim. Ormanın derinlikleri sıradan değildir. Her adımımızı tartarak atmalıyız. Unutmayın, bu orman, sadece yolları değil, zihinleri de saptırır. Dikkatli olmalısınız."

 

Andora başını salladı, korkusuzdu. Lakin Karayel'in sırtında ormanın derinliklerine doğru yavaşça ilerlerken, gece boyunca hissedilen tehlike giderek büyüyordu. Her adımda orman, sanki fısıldıyor, gölgeler arasında bir şeyler onları izliyormuş gibi görünüyordu. Bu ormanda dolaşan pek çok hikaye de vardı; bazıları kaybolan ruhlardan, bazıları da gölgelerin içinde yaşayan varlıklardan bahsederdi. Ancak bu gece, Andora ve Mortimer'in karşısında duran tek gerçek, Karatepenin Gölgeleri'ne dair sırların bu ormanın derinliklerinde saklı olduğuydu.

 

Bir süre sonra Mortimer, önlerinde beliren kadim taş yapıyı işaret etti. Eski, terkedilmiş bir tapınak-yıkılmış duvarları, üzeri yosunla kaplı taş sütunlarıyla zamana meydan okuyan bir anıt gibi duruyordu. Bu tapınak, Karatepenin Gölgeleri'nin eski toplantı yeriydi. Burada ne bulacakları bir muammaydı, ama Andora'nın sezgileri, bir sırra dokunmak üzere olduğunu hissetti. Kendi içindeki boşluk, sanki buraya çekilmişti.

 

"Burası mı?" diye fısıldadı Andora, sesi neredeyse rüzgarla birleşip kaybolacak kadar hafifti.

 

Mortimer başını salladı. "Evet, burası. Tarikatın geçmişine dair tüm sırlar burada yatıyor olabilir. Ama dikkatli olmalıyız. Bu yer, hala karanlığın izlerini taşıyor."

 

Andora, Mortimer'in ardından tapınağa doğru adım attı. Yıkık kapılardan içeri girdiklerinde, onları keskin bir sessizlik karşıladı. Biraz daha iç kısma ilerleyince, yüzyıllardır terk edilmiş olan bu yerin taş duvarları arasında, bir zamanlar dönen entrikaların yankısı kulaklarında çınladı.

 

Ancak tam o sırada, gölgelerin içinden bir hareket fark etti. Tapınağın loş derinliklerinden beliren figürler, sanki onları bekliyormuş gibi sessizce ortaya çıkıyordu. Siyah pelerinler içinde, yüzleri karanlığa gömülü tarikat üyeleri, tapınağın içinde birer gölge gibi hareket ediyorlardı.

 

Mortimer, kılıcını yavaşça kınından çekti. "Sakın bir şey söylemeyin," diye fısıldadı. "Sadece izleyin. Onlar burada bize saldırmak için değil. Gözdağı vermek istiyorlar."

 

Andora, etrafındaki figürlerin hareketlerini izledi, ancak gözleri bir figüre takılıp kaldı. En önde duran figür, diğerlerinden daha büyük ve daha karanlık görünüyordu. Tarikatın lideri olmalıydı. Figür, Andora'ya bakarken, sanki onun zihnine doğru sızan bir karanlık vardı. Gözlerini ayıramadı; bu figürün içinde tanıdık bir şeyler vardı-ama ne olduğunu bilmiyordu.

 

Bir an için, figür sessizce Andora'ya doğru eğildi ve neredeyse duyulmaz bir sesle fısıldadı: "Gücünün kalpsizliğinden geldiğini sanıyorsun ama bu doğru değil. Kalbinin kaybolması bir tesadüf değil, Prenses."

 

"Kalbim kayıp değil, onu benden aldılar" demek istese de Andora, zihninde oluşan yoğun baskıdan konuşamadı; bir adım geri çekildi, Mortimer anında kılıcını kaldırdı, ancak figür kaybolmuştu. Diğer gölgeler de birer birer geri çekiliyor, sanki ormandaki rüzgarla birleşip kayboluyorlardı.

 

Andora, nefesini tutarak Mortimer'e döndü. "Bu, ne demekti?" diye sordu, sesi titriyordu; beyni zonkluyordu.

 

Mortimer, soğuk bir yüzle ona baktı. "Bilmiyorum ama bu gece, bu kadarı yeterli. Şimdi geri dönmeliyiz. Zamanımız doldu."

 

"İyi değilim," dedi Andora bir eliyle başını tutarken "Ama buraya kadar gelmişken hemen geri dönmek istemiyorum," biraz yalpaladı.

 

Mortimer, ona doğru yaklaşarak alçak bir sesle konuştu. "Leydim, bu gece her şeyden önce güvenliğinizi düşünmek zorundayız. Bu yer, sıradan bir orman değil, gölgeler zihinlere sızıyor. Burada kalmak, sadece sizi daha fazla tehlikeye atar. Üstelik hiç iyi görünmüyorsunuz." Sağ koluyla Prenses'i belinden kavradı, ona destek verdi.

 

Andora gözlerini kıstı, gözündeki bulanıklıklarla şövalyeyi süzdü. Onu buraya getiren Mortimer'di. "Söylesene Kara Şövalye," dedi, sesini sertleştirmeyi denedi. "Beni buraya neden getirdin? Neden kendin gelip araştırmanı yapmadın? Onlar mı istedi senden bunu?"

 

Mortimer'in yüzündeki ifade bir an bile değişmedi. Soğuk ve katı bir tonda cevap verdi. "Leydim, tarikatın üyeleri sadece buranın sırrını korumak için buradalar. Onlar, sizin gibi güçlü zihinleri hedef alıyor. Zihninize erişiyorlar, en karanlık sırları görüyorlar ve herkesin en zayıf noktasına saldırıyorlar. Zihninize saldırmalarına izin vermeyin." Gözleri Andora'nın gözlerine kilitlediğinde bakışlarında acımasız bir gerçeklik yatıyordu.

 

 

Loading...
0%