Yeni Üyelik
22.
Bölüm

1.21 - Oyunlar ve Sırlar

@e.smare

Merhabalar Yılanlarım 😈

Yeni bölüm için yapmanız gereken tek şey bol bol yorum yapmak ve oy vermek ❤️ (Lütfen okuyorsak oy vermeyi de yorum yapmayı da unutmayalım. Bölüm kısa demek için sadece yorum yapmayalım rica ediyorum. Kısa dediğiniz bölümler 4000 kelime oluyor neredeyse ve sizin yazdığınız 'Bölüm kısa' cümlesi sadece iki kelime. Diğer yandan zaten haftalık bölüm yayınlamaya çalışıyorum ama yorum ve oy sayıları beni üzüyor. Bu şekilde düzenli bölüm durumu da beni zorlamaya başlıyor doğal olarak çünkü karşılığı üzücü.)

Yılan emojisini şuraya bırakın da başlayalım 🐍

Keyifli Okumalar...

🎶

Joel Sunny - Into The Woods

🎶

Instagram: e.s.mare
Esmare_den

Tiktok: Esmareden (Alıntılar, bölüm çizimleri için takip edebilirsiniz.)


"Kendi hislerime sana güvendiğimden daha çok güveniyorum.
Ha, konu güvene gelmişken...
Sana hiç güvenmiyorum."

 

Kara Yılan prensinin yaptığı baskından sonra uyuyamamıştım. Tekrar Ak Yılan topraklarında olmak yeterince tedirgin edici değilmiş gibi her an başka bir olayla karşılaşıyordum. Hiçbir sorunum çözülmüyordu, aksine üzerine her an başka sorunlar ekleniyordu ve ben birini bile çözmek isterken yalanlardan adeta bir ülke kuruyordum. Bir gün yalanlardan ördüğüm o ülkenin yıkılışına tanıklık etmek istemezdim çünkü o enkazın altına kalacak ilk kişi yine ben olacaktım.

Sarayda geçirdiğim on dokuz yıl boyunca yalan çok başvurduğum bir şey olmamıştı. Zaten konuşabildiğim sadece birkaç kişi vardı. Vilas, Alissa, hizmetçiler ve annem...

Alissa'ya küçük yalanlar söylerdim. Üzülmemesi için, benim için endişelenmemesi için... Onun tarafından o kadar değerli biri olmadığımı bilmediğim zamanlardı. Vilas'a yalan söylemezdim çünkü buna gerek duymazdım. O her şeyi konuşabileceğim tek kişiydi. Anneme de söylemezdim. O da yalanlarımı anlayabilen tek kişiydi.

İyi bir yalancı mıydım, emin değildim ama zeki biriydim. Lian'ı bile kısa sürede çözmüş ve önüne yalanlarımı yakalamayacağı yollar açmıştım. Artık o da sadece benim açtığım o yoldan yürüyordu. Asıl cevaba ulaşacağı yol şu an ona uzaktı ama eğer ona açtığım o yol bir şekilde kapanırsa kendini asıl yolda bulurdu. O yüzden çok daha dikkatli olmalıydım.

"İçeride ne arıyordun?"

Kapının aralığından dışarıyı gözlerken, "Küpelerimi," dedim. Onları kaybetmiş olmanın acısını tekrar hissettim.

Gün aydığı an sessizce içeriyi tekrar aramıştım. Etrafa dağılan samanlardan işim çok daha zorlaşmıştı. Sonunda burada olmadıklarını anlayınca kaybettiğimi kabullenmiştim. Vilas'ı daha şimdiden özlemişken, hediyesine, annesinin ona tek emanetine sahip de çıkamamıştım. Ona da sahip çıkamamıştım zaten, benim yüzümden esirdi ve ben nerede olduğunu da nasıl olduğunu da bilmiyordum. Sadece ilk kez gördüğüm birinin sözlerine güvenmeyi seçip kendimi rahatlatıyordum. Berbat bir arkadaştım. Vilas bunu hep derdi, ciddi değildi belki ama haklıydı.

"Senin için önemli miydi?"

Başımı çevirip ona baktım. Gözlerim alaycı bir şekilde kısıldı. "Önemli olmasaydı samanlarla kaplı bir ahırda neden bir çift küpe arayayım?"

Ağılların birinin kapısına yaslanmış kılıcını parlatıyordu. Göz ucuyla bana baktı. "Seni getirdiğimde biri kulağında değildi zaten ama diğerini bulabilirim. Senden iyi bir görüşüm var."

En azından birini bulurdum. Bu da bir şeydi.

"Karşılığı?" dedim ve alayla gülümsedim. "Çünkü senin karşılıksız bir şey yaptığını henüz görmedim."

"Karşılığını aldım zaten," dedi başını kaldırarak. "Gece üzerimi örtmüşsün."

Kaşlarımı kaldırdım. Yapmıştım ama bunun onu düşünmemle ilgisi yoktu. Üşümem dediği halde titriyordu ve titremesi sinir bozucuydu. "Hastalıklı titremeni görmek istemedim sadece. Ayrıca nasıl uyuyabildiğini de aklım almıyor. Dışarıda hala Yılan askerleri var."

Kapıyı işaret etti. "Görüşünde sıkıntı olduğu konusunda beni haklı çıkarmaya çalışıyorsan devam et. Askerler kısa süre önce gitti."

Bunu elbette ki biliyordum, kahrolası Aslan sadece beni kışkırtmak için yeni yollar arıyordu. "Oressa ahırdan çıktıktan hemen sonra uyudun," dedim. "Askerler kısa süre önce gitti."

"O halde neden hala dışarıyı gözlüyorsun?" Dudağımın içini kemirdim. Cevap açıktı, onunla konuşmaktan kaçınıyordum ama onun beni konuşturma çabası ancak bu kadar sürmüştü. "Oressa'nın sözlerine çok takılma," dediğinde öfkelenmeye de başlamıştım. "Şehvet..." Güldü. "Sende olmayacak bir şey."

"Sana karşı evet, kesinlikle," dedim tıslar gibi.

"Ciddiyim ben," dedi, sanki ben değilmişim gibi. "Daha önce birine karşı böyle duygular hissettiğinden şüpheliyim."

Yüzümü buruşturdum, alınganlık yapıp ona bu konuda yalan söyleyecek değildim. Onunla böyle bir konu hakkında konuşmam bile saçmaydı zaten. "İnan bana, ne düşündüğünü zerre kadar bile umursamıyorum. Konu küpemdi, yardım edeceksen kabul ama etmeyeceksen boktan düşüncelerini bana dinletme."

Silahını kaldırdı ve birkaç kez çevirerek parlaklığına baktı. Gözleri beni bulduğunda kılıcı ileri uzatıp ucunu zemine bastırdı. "Tam şurada duruyor."

"Orayı aradım," dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Bir çatlağın içine düşmüş."

Gözlerim kısılırken ileri adımladım ve kılıcı tuttuğu yerde durdum. Yere eğilirken gözleri beni takip ediyordu. Zemin sert topraktı. Kılıcın ucundan bir adım kadar uzakta toprakta ufak bir çatlak vardı. İlk bakışta belli bile olmuyordu ama eğildiğimde küpemin parlaklığını gördüm. Parmaklarımla toprağı ittim. İşte yine benimleydi. En azından biri...

Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. Küpeyi tekrar sağ kulağıma iliştirirken Lian'a baktım. Kısık gözlerle hala beni izliyordu. "Teşekkürler," dedim yere otururken.

Şaşırmış göründü. "Böyle kelimelere sahip olduğunu bilmiyordum."

"İlk defa bir insan gibi davrandığın içindir belki."

Dudakları sabitleşti, sonra kenarları yukarı kıvrıldı ve sonunda güldü. "Her zaman bir cümlen olur değil mi? Baştan aşağı âsilikten ibaretsin."

"Bak!" dedim ve dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarımın etrafına sardım. "Benimle olabildiğince az cümle kurarsan böyle bir sorunun olmaz. Beni dinlemek zorunda kalmazsın. Dene!"

"Seninle konuşmak hoşuma gidiyor," demesini beklemiyordum elbette.

"Hayır," dedim ve başımı iki yana salladım. "Bu kez öfkelenip sana istediğini vermeyeceğim."

O da öne doğru eğildi. "Asra," dedi baskın bir şekilde. "Sana söylediğim her şeyi neden kötü algılıyorsun?"

"Ben senin sürekli dalga geçip aşağılayabileceğin..."

Aniden yine arkasına yaslandı. "Yine aynı şeyi yapıyorsun. Sürekli benimle kavga etmek için kendine bir sebep yaratıyorsun. Ben de bir süre sonra sana istediğini verirken buluyorum kendimi ama artık bunu yapmayacağım."

Saçlarımı kaşırken heyecan dolu bir ses çıkardım. "Kendini mi öldüreceksin?"

Göz devirdi. "Merhemi sürdün mü? Ağrıların ne durumda?"

Hafifti, çok hafif. Bu bir an düşüncelere dalmama neden oldu. Konuyu değiştirmeye çalışıyordu, biliyordum ama merakımdan ona izin verdim. "Şu ilaç ve merhem... Onları nereden buldun?"

Gözleri yüzünde dolaştı. "İşe yaramış görünüyorlar," dedi soruma cevap vermeyerek.

Yaramıştı, gözümdeki şişlik çoktan inmişti.

"Sorun da bu. Bu kadar işe yaraması garip. Gizlenerek sokaklarda dolaştığın belli ve buna rağmen mucizevi şeylerle geri dönüyorsun. Onları nereden buldun?"

"Burada birkaç altına bulamayacağım şey yok," dedi. "Fakir bir şehir. Buna rağmen bitkilerden iyi şeyler çıkarmışlar. Emin değildim elbette ama işe yaraması gerçekten bunu kanıtlıyor."

"Yalan söylüyorsun," dedim gözlerimi kısarak.

Sırıttı. "Evet ama gerçeği de duyamayacaksın."

Öfkeli bir nefes verdim ve ayağa kalktım. Onunla da laf oyunlarıyla da daha fazla uğraşmayacaktım. Kapıya yürürken, "Neden hala buradayız ki?" diye kendi kendime konuştum. "Askerler gitti."

Kapının önüne geldiğim an çift taraflı tahta kapının iki kanadı da içeri itildi, hızla geri çekildim afallayarak. Daha güneşin şiddetli ışıklarının yüzüme vurmasına alışamadan biri boynuma atıldı. Beni öyle sıkı kucakladı ki bir an bunun bir saldırı şekli olduğunu bile düşündüm. "İyisin. Ormanın Hakimine şükürler olsun!"

Adara...

Onu hızla ittim ve bir adım geriledim. Yüzündeki heyecanın yerini suçluluk duygusu alırken gözlerimi ondan çekip arkasındaki iki adama baktım. Arlo ve Raiden'a...

Sanki bugüne kadar bana yaşattıkları ne varsa hepsi gözümün önüne geldi. Ve son yaptıkları...

Raiden sanki hiçbir şey yapmamış gibi aynı iğrenen bakışlarla bana bakıyordu ama Adara'nın suçluluk okunan bakışlarından bile daha iyiydi bu. "Asra..." dedi tereddütle. "Biz..."

"İyi olduğuna sevindik," dedi Raiden hemen. Sözlerindeki yalandan daha çok yüzünde gerçek vardı. Adara ona öfkeli bir bakış atsa da Raiden ona bakmıyordu bile. Sözünü bilerek kesmişti çünkü yaptıkları şeyin açığa çıkmasını istemiyordu. Benim söylemediğimden nasıl bu kadar emindi, işte bu aklıma takılan bir soruydu.

"Ben de," dedim gülümserken. İkisini de yavaşça süzdüm. "Ah, ne güzel. Çok çok iyi görünüyorsunuz. Aksi beni çok üzerdi."

Raiden başını eğip burnunun ucunu kaşırken hafifçe güldü. "Raiden!" diye uyardı onu Adara.

"Bir sorun mu var Adara?" Ses arkamdan geldi ve Lian yanımdan durdu. Karşısındaki yüzleri süzdü. Bakışları Raiden'da takılı kaldı. "Raiden?"

Raiden başını tekrar dikleştirdi ve dudak kıvrımları aşağı indi. "Hayır, elbette yok. Sadece Yılanın sözleri çok samimi geldi."

Adara dişlerini sıkarken Lian bir an ona baktı. Gözleri tekrar Raiden'a döndü. "Onun bir adın var ve sen bunu biliyorsun."

"Adıyla zerre ilgilenmiyorum dostum," dedi Raiden alayla.

"İlgilendiğin şey ne peki?" dedi Lian. "Berbat bir Kaplan ve asker olman mı?"

Raiden afalladı. "Ne?"

"Anlaşılmayacak bir şey mi söyledim?" dedi Lian sertçe. "Yoksa şeyi eklemeyi mi unuttum? Şeyi... Ah! Bir Yılanın iki askerimi kurtarırken esir alınmasını ya da o iki askerimin birer korkak gibi onu arkada bırakıp kendi canının peşine düşmesini?" Arlo başını yere eğip ayağıyla toprağın yumuşaklığını test ederken, Lian gözlerini Adara ve Raiden arasında dolaştırdı. "Ne zamandır askerlerim kendi canını diğer canlardan öte tutuyor? Nasıl bu kadar korkak olabildiniz?"

Adara bakışlarını kaçırdı ama Raiden gözlerini Lian'ın üzerinden ayırmadı. Kaşları şiddetle çatıldı. "Yaralıydık ve hepsiyle baş edemezdik. Başka çaremiz yoktu."

Lian tek kaşını kaldırdı. "Duydun değil mi Asra? Başka çareleri yokmuş. Bu sözü aklına kazı. Aslan halkının erdemlerinin hemen yanına yaz."

Gülümsemem genişledi. Yalan söylemeyecektim, konuşmalarından ilk defa keyif almıştım. "Ne yazık ki zihnimi böyle korkakça sözlerle kirletemem. Beni mazur gör Prens."

"Ne yapıyorsun?" dedi Raiden öfkeli bir çıkışla. "Şu an bir Yılandan yana..."

"İsmini biliyorsun!" diye sözünü bıçak gibi kesti Lian. "Söyle!"

"Ben..." dedi Raiden artık hırıltılı bir sesle. "Kardeşini korudum senin. Karşılaştığım bu muameleyi hak etmiyorum."

Çok daha fazlasını hak ediyorsun Raiden ama sana o muameleyi ben göstereceğim. Zamanı geldiğinde...

Adara dişlerini gıcırdattı. "Haddini aşma!"

Arlo sonunda sesli bir nefes vererek ileri çıktı ve aramızda durdu. İki tarafa da kısaca baktı. "Açım ben."

"Anlamadım," dedi Adara. Ona karşı olan öfkesini gördüğümde bazı şeyleri tekrar fark ettim. Adara, Kartal Kadını ondan gizlediği için sevgilisine öfkeliydi. Belki suçluluk duymasa o öfkeyi Lian'a da gösterirdi ama ona doğru düzgün bakamıyordu bile. Belki de bakmaktan çekindiği kişi bendim ve ben Lian'ın tam yanındaydım.

"Aç..."

"Ne açlığından bahsediyorsun sen? Bu kahrolası yerden bir an önce çıkmadan kimse açlıktan bahsedemez."

"Hiçbir yere gitmiyoruz Ada," dedi Lian.

Adara sonunda öfkeli bakışlarının odağına Lian'ı aldı. "Kralın asıl amacını duysa ne olur, farkında mısın sen?"

"Duymayacak olmasına sevinmeliyiz öyleyse," dedi Lian.

Dikkatle konuşmaları dinlerken hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışıyordum. Adara'nın öfkesi açıktı, bu konu onu o kadar öfkelendiriyordu ki aslında emri altında çalıştığı prensini bile kralıyla tehdit edebiliyordu. Diğer yandan Lian oldukça rahattı, hatta öylesine rahattı ki son sözlerindeki tehdidi bile normal biri duysa anlayamazdı.

"Ben bu işin içinde yer almayacağım!" dedi Adara sertçe.

"Eh, öyle bir şansının artık kalmadığını da..." dedi Lian ve etrafına baktı. Sanki Yılan Topraklarında olduğunu Adara'ya tekrar hatırlatmak istiyordu. "Fark etmişsindir."

"Lian!" diye çıkıştı Adara.

"Sen de haddini aşma!" diye sonunda uyardı Lian. "Bende emir alıyorsun Adara! Bunu unutma! Sadakatin önce bana. Bunu kabul ederek asker oldun sen. Prenses kimliğini hatırlamak için artık çok geç."

Adara dişlerini sıktı. Arlo ve Raiden ise sessizdi. Raiden önemsizdi ama Adara için Arlo önemliydi. O yüzden öfkeli gözlerini ona çevirdi. Onun da bir şeyler söylemesini bekliyordu şüphesiz ama Arlo dudak büküp omuzlarını kaldırıp indirmekle yetindi. Bu ondan yana olmayacağının açıkça ifade edilişiydi, aynı zamanda ikisinin ilişkisinin zor zamanlar geçireceğinin de.

Arkadaki evin verandasında Oressa belirdi. "Burada Aslanlar var diye bağırsanız daha az dikkat çekersiniz!" diye seslendi kadın. Küçük kızı yanına geldi ve memnuniyetsiz bakışlarla hepimizi süzmeye başladı. Sadece Adara'ya bakarken gülümsedi. Güzel olduğu için ilgisini çektiğine şüphe yoktu, sevgili kuzenimin sonunda birini beğenmesi şaşırtıcıydı. Sanki herkesten midesi bulanıyormuş gibi bir ifadeyle doğduğunu düşünmüştüm halbuki.

"Gelip bir şeyler yiyin önce," dedi Oressa. "Sonra kendinizi yakalatırsınız."

"Bu kadın güvenilir mi?" diye fısıldadı Arlo. "Manyak birine benziyor."

Lian birden sargılı olmayan elimi kavradı ve yanlarından geçerken beni de peşinden sürükledi. "Manyak olduğu doğru ama güvenilir."

Gözlerim irileşirken ona baktım ama o sadece Oressa'nın küçük kızına bakıyordu. Ona gülümsese de kız gülümseyişine yüzünü buruşturarak karşılık verdi.

"Manyaklar güvenilir olsaydı ben de güvenilir olurdum," dedi arkamızdan Arlo. "Ve sen de bir manyağın elini tutmazdın."

Lian'ın elinin soğukluğu benim de sıcaklığımı sömürürken Arlo'ya herhangi bir cevap veremeyecek kadar kafam karışıktı. Vücut sıcaklığını bu kadar düşürmesini elbette anlamamıştım ama bunun iyi olmadığını biliyordum. Gece üşümesi havanın soğuk olmasından değildi, her ne kullanmışsa onun vücudunda bıraktığı etkidendi. Diğerlerinin sıcaklıklarını bulmaya çalıştım ama onlar da en az bir Yılan kadar görünmezlerdi. Arlo bile soğuktu. Aralarında en sıcak olan bendim şüphesiz. Eğer Yılanlar bizden birinin sıcaklığını görebilseydi çoktan yakalanmış olurduk.

Bizim sıcaklık algılayan gözlerimiz birbirimizin sıcaklığını görmemize izin vermiyordu. Elbette hepimiz birer buz kütlesi değildik, diğer ırklardan soğuktuk belki ama bizim de vücut sıcaklığımız vardı. Kişiden kişiye göre bu elbette değişiklik gösterirdi. Biz sadece kendi ırkımızı göremiyorduk.

Lian, Adara, Raiden ve Arlo'nun vücut sıcaklığı benim vücut sıcaklığıma eş olsa dahi onları görürdüm mesela. O yüzden bedenlerini görüşümüzden soyutlamak için vücut sıcaklıklarını çok fazla düşürmüşlerdi. Lian'ın bana verdiği o mucizevi ilaçtan sonra bunu başaracak bir şey bulmasına şaşırmıyordum ama tüm bunları nereden ve kimden aldığını kesinlikle merak ediyordum.

Evden içeri girdiğimizde ilk fark ettiğim şey düzenli olmasıydı. Çiftlik evlerinin içini daha önce görmemiştim ama bu denli düzenli olmasını da beklemiyordum. Duvarlar kırık beyazdı ve en ufak bir çatlak, leke dahi yoktu. Girişin hemen yanından yukarı tahta merdivenler yükseliyordu, yüzeyleri biraz yıpranmış olsalar dahi oldukça sağlam görünüyorlardı. Merdivenlerin arkası salona uzanıyordu. Mutfak kapısı salonun sonundaydı ve açıktı. Daha girişten girdiğimiz an nefis yemek kokuları burnuma dolmuştu.

Oressa mutfağa doğru ilerledi ve birkaç tabakla geri döndü. Onları pencerenin önündeki tahta masaya bırakırken, "Dışarıda hala askerler gezerken bu kadar erken buraya gelebileceğinizi düşünmemiştim," dedi. "Ama kahvaltıyı zengin tutarım. Hepinize yeteceğini düşünüyorum."

Küçük kız birden Adara'yı elinden çekerek masaya yönlendirdi. "Hadi, gel de ye!"

Adara'nın başı bana doğru döndü, kaşları havalanmıştı. Kızın ilgisine şaşırdığı belliydi. Bir Yılan olarak tepkisinin nedeni için benden bir cevap mı bekliyordu bilmiyordum ama bana son yaptıklarını unuttuğu açıktı. Gözlerimi ondan çekip Lian'a baktım. Hala elimi tutuyordu. "Bu ne şimdi?" dedim sonunda alayla. "Kaçacağımı düşünmediğine göre bu saçma hareketinin mantıklı bir açıklaması olmalı."

Raiden ve Arlo yanımızdan geçip masanın kenarlarında yerini alırken, Lian bana baktı ama elimi bırakmadı. "Vücut sıcaklığımın eski halini alıp almadığını senin sıcaklığınla ölçüyorum."

Almamıştı, eli hala buz gibiydi. "Bunu bana da sorabilirdin?" diye çıkıştım. "Sıcaklığı hissedebiliyorum ya ben, unutmuş olmalısın."

"Kendi hislerime sana güvendiğimden daha çok güveniyorum. Ha, konu güvene gelmişken... Sana hiç güvenmiyorum."

"Alındım," dedim ben de birden gülümserken. "Üstünü örttüğümde biraz yumuşarsın sanmıştım." Gülüşü büyüdü ama cevap vermedi. "Merak ediyorum da..." diye devam ettim. "Sıcaklığın eskiye döndüğünde ne yapacaksın? Gizemli bir iksir mi içeceksin?"

Aslında bunu alaya alarak söylemiştim ama o, başıyla onayladı. "Adına öyle denmiyor sadece."

"Ne deniyor peki?"

"Sadece iksir," dedi dudakları yana kayarken. "Aldığım yerde bir gizemi yok."

"Nereden aldın?" dedim merakla çünkü Yılanlardan almadığını biliyordum. "Ya da kimden?"

"Bir Güvercinden," dedi sonunda.

Kaşlarım havalandı. "Bu işi uzun zamandır planlıyor olmalısın o halde."

Güvercinlere ulaşması bile birkaç haftasını alırdı çünkü. "Öyle," dedi sadece. "Hadi, acıkmış olmalısın."

Masaya doğru ilerlerken, "Elimi bırakacak mısın?" dedim. "Çünkü sıcaklık ölçer görevimi tamamladığımı düşünüyorum ve bu sinirlerimi bozmaya başladı."

Söylediklerimi duymamış gibi masadaki boş sandalyeye ilerledi. Ancak o zaman elimi bıraktı ve bir sandalye çekip oturdu. Yanındaki boş sandalyeye oturduğumda onun bu sinir bozucu hareketlerine sadece iç geçirdim. Artık alışmaya başlıyordum galiba, yeni öfke sebebim de buydu. Ona ya da hareketlerine alışmak istemiyordum. Onu tanımak istiyordum çünkü onunla ilgili her bilgi işime yarayacaktı ama tanıdığım o adamın hiçbir şeyine alışma iznini kendime vermemeliydim.

Kahvaltıyı sessizce yedik. Oressa'nın hepimize yeteceğini söylediği yiyecekler kısa sürede masadan yok oldu. Arlo en iştahlı olandı, Lian ondan sonra geliyordu. Adara aç olduğunu düşünmeme rağmen isteksizce yiyordu, gelişen olayların hoşnutsuzluğu yüzünden okunuyordu. Arada öfkeyle, iştahla tıkınan Arlo'ya bakıyordu ama Arlo o öfkeyi görmemiş gibi yapıyordu. Raiden en huysuz olandı, her zamanki gibi. Yiyeceklere zehirliymiş gibi bakıyor, küçük parçalar aldıktan sonra hep kusacakmış gibi görünüyordu. Oressa onun bu haline alınmamıştı, aksine ifadesine hep gülüyordu.

"Ne yapacaksınız?" diye sordu sonunda.

"Önce Yağmacı liderini bulacağız," dedi Lian ona bakmadan. Yavaşça suyunu yudumladı. Yılan çayına dokunmamıştı, o çayı ben de pek sevmezdim. "Sonra diğer meselelere geçeceğiz."

Adara dişlerini sıktı ve elindeki çift dişli çatalı masaya sertçe bırakıp arkasına yaslandı. "Diğer meseleyi açar mısınız efendim? Nasıl bir yol izleyeceğimizi bilmemiz gerek değil mi?" Son kelimelerini vurgulayarak söyledi. "Emrinizde bir asker olarak..."

Lian gözlerini ona çevirdi, üzerinde çok kısa tuttu. Bakışları hayranlıkla Adara'ya bakan yanındaki küçük kıza döndü. Kız hiçbir şey yememişti, sadece Adara'ya bakmıştı. " Selen bize biraz izin verir misin?" dedi Lian.

Selen gözlerini ona çevirdiği an yüzüne yine o memnuniyetsiz ifade yerleşti. "Neden vereyim? Burası benim evim."

Oressa göz devirdi. "Bebeğim Aslan kız taze keçi sütüne bayılır. Biraz getirir misin?"

Selen kaşlarını kaldırdı ve Adara'ya baktı. "Sana keçilerden süt sağacağım ama kimseye verme, tamam mı?"

Adara öfkeli ifadesini kısa bir an sildi ve onun yanağını sıktı. "Hızlı ol ama."

Küçük kız başını hızla salladı ve aynı hızla kapıya doğru koştu. Öyle ki sandalyesinin yere devrilmesini Arlo engellemişti. "Sana neden bu kadar ilgili, anlamadım."

"Pulları yok çünkü," dedi Oressa. "Yüzündeki pulları hiç sevmiyor."

"Neden?" dedim yüzümü buruşturarak. "Pullarımız göz kamaştırıcıdır."

Raiden iğrenen bir yüz ifadesi takındı. Şükür ki artık kimse onu umursamıyordu. Benim tavrım ise tam aksi şekildeydi. Onu umursuyordum, onu alaşağı edeceğim o ana kadar da buna devam edecektim. Bana yaptığı şeyden böyle kolay kurtulamayacaktı.

"Küçük kızların güzellik algılarını ben belirlemiyorum canım," dedi Oressa. "Öyle olsa kainattaki en güzel varlıkları Yılanlar ilan ederdim." Raiden'a kibirli bir bakış attı. "Çünkü öyleyiz seni kıl yumağı."

Raiden kalakaldı, Lian yanımda güldü. "Kesinlikle Oressa," dedi. "Tehlikeli bir güzelliğiniz var."

"Yılanları güzel bulmadığını söylemiştin," dedim gözlerimi kısarak.

"O bir Yılanın evine ve yemeğine muhtaç olmadan önceydi."

"Ya da belki sadece bir Yılana, kim bilir," dedi Oressa. Bana göz kırptı.

Bu kadının hayal dünyası kesinlikle mide bulandırıcıydı ama cevap verip bu konuda onu daha da tetiklemeyecektim. Raiden'ın üzerimize dikili delici bakışlarını fark edince gülümsedim hatta. "Belki de."

Lian'ın dikkatle bana baktığını fark etsem de ona dönmedim. "Diğer meselelere geçelim mi artık? Çünkü ben de merak ediyorum."

Adara'nın tekrar dikkat kesildiğini gördüm. Arlo arkasına yaslandı, Raiden'ın gözleri kilitlenmiş gibi hala üzerimdeydi. Lian masaya doğru eğildi. "Önce yağmacı liderini yakalayacağız. Yanındaki tüm güçlü yılanları da infaz edeceğiz. İlk işimiz bu, biliyorsunuz."

"Sonra?" dedi sabırsızca Adara. Belirgin öfkesi yine sesine yerleşti.

"Asra bizi zindana sokacak. Aradığımız kişi eğer oradaysa onu alıp çıkacağız. İlk işi hallettikten sonra detaylı bir plan çıkarırız. Nasıl ilerleyeceğimiz, nerelere öncelik vereceğimiz gibi. Sonuç olarak zindanın tek bir parçadan oluşmadığını tahmin edebiliyoruz. Önemli kişiler daha fazla korunan yerdedir. İşimiz kolay olmayacak ama..."

Önemli kişiler... Kartal Kadın her kimse sadece Lian için önemli biri değildi demek ki. Onu her geçen zamanda daha fazla merak etmeye başlamıştım.

"Aması ne?" diye çıkıştı Adara. "Ak Yılanların elinde olduğundan bile emin olmadığımız birini arıyorsun. Üstelik krallıktan gizli bir şekilde. Onu bulduğumuzu varsay, bir şekilde çıkardık da diyelim; ya sonra? Onu öylece saraya mı sokacaksın?"

"Neden Aslan Krallığına götürsün?" dedi Arlo. Sesi ona karşı ilk defa ciddiydi. "O Kartal Krallığına ait. İçin rahatlayacaksa onu kurtarırsak gideceği yer benim ülkem olacak."

Lian'ın masanın altında yumruklarını sıktığını fark ettim ama sessiz kaldı. Bu durum hoşuna gitmiyordu, yine de kabul etmiş görünüyordu. "Sevgili kuzenini ne kadar da önemsiyormuşsun?" dedi Adara öfkeyle.

"Yeter Adara!" dedi Lian. "Onu annemin ve babamın karşısına çıkarmayacağım. Sadece artık özgür olmasını ve kahrolası bir tehdit unsuru olmaktan çıkmasını istiyorum. O yüzden artık kapa çeneni!"

Oressa sessizce onları dinlese de ben o kadar sessiz kalamazdım. "Tehdit unsuru da ne demek?"

Benim konuşmam Oressa'nın da sessizliğinin sonu oldu. Kollarını göğsünde bağlarken, "Size söylenen yalanların aksine..." dedi ve kaşları havalandı. "Kimse Yılanlar güçlü olduğu için onlarla savaşmaktan çekinmiyor. Yılanlar her krallıktan önemli kişileri ellerinde tutuyorlar. Babamın yaptığı akıllıca hamlelerden biri işte." Ben hariç tüm öfkeli bakışlar ona döndü. "Ne?" dedi kadın dudak bükerek. "Kabul edin, bu zekiceydi."

Kadın önemli biriydi, sadece Lian için de değildi belli ki. Peki ama hangi krallıklar için? Belki de her ikisi içinde. Kimdi bu kadın böyle?

"Her neyse..." dedi Lian gerginliği dağıtmak ister gibi. "Yemek için teşekkürler Oressa. Umarım temizlenmemiz için de bu kadar yardımsever davranırsın."

Oressa işaret parmağını Lian ve benim aramda dolaştırdı. "Beraber mi?"

İkimiz de sadece bir an afalladık. Aynı anda yüzümüzü buruşturduk. "Hayır," dedi Lian.

Ben de aynı cevap için aralamıştım dudaklarımı ama Raiden'ın öfkesi ile uğraşmak daha cazip geldi. Lian da tinsinç demişti bana değil mi?

"Olur."

Lian'ın başı şiddetli bir hareketle bana döndüğünde Raiden burnundan soluyordu. Önce öfkeli Kaplana sırıttım. Sonra Lian'a döndüm. "Sadece tiksinç Yılandan bir şaka."

Lian derin bir nefes aldı ve son zamanlarda çokça yaptığı gibi bakışlarını yere indirip başını iki yana salladı. Oressa güldü. Raiden ona öldürücü bakışlar atarken, Selen elinde bir kova ile içeri koşarak girdi ve onu masanın üzerine, Adara'nın tam önüne bıraktı. Orta boylarla bir kovaydı ama yarısına kadar doluydu. Adara'nın dudakları şaşkınlıkla aralanırken, "Hepsini iç!" dedi heyecanla Selen.

Arlo yanaklarını havayla doldurdu ve yüksek bir kahkaha patlattı.

"Ama..." dedi Adara şaşkınlıkla.

"Hepsini iç!" dedi küçük kız yerinde zıplayarak. Durdu ve başını eğip Adara'ya bakarken yüzünü katı bir ifade kapladı. "Yoksa sizi evden atarız."

Arlo bir kahkaha daha patlatırken, Adara onu her an parçalayabilecekmiş gibi göründü. Derin bir nefes aldı ve mecburen kovayı kavradı. Lian ayağa kalktı. "Bunu görmek isteyeceğimi sanmıyorum. Oressa Asra'yı banyoya götürür müsün? Ben de yaraları için merhem getireyim."

Bana bu kadar iyi davranması artık şüphe çekici olmaya başlamıştı ama öfkeli bir tepki vermedim. Sadece Raiden'a çevirdim başımı. Öfkesinin alev alev yandığı gözlerine baktım. Lian salondan çıkarken Raiden hırıltılı bir nefes verdi. Sırf onu daha fazla deli etmek için dilimi dişlerimde dolaştırdım ve Lian'a yalandan seslendim. "Yaralarımı tek başıma ilaçlayamam. Bana katılmayacaksan en azından yaralarımı sarmama yardım et prens."

Raiden dişlerini sıkarken gülümsemem genişledi. "Seni öldürmeliydim," dedi sessizce.

"Kesinlikle," dedim abartılı dudak hareketleriyle.

Adara kovayı o an başına dikti. Arlo'nun buna da güleceğini düşündüm ama o da artık Raiden'a bakıyordu. Yüzünde bir gülümseme bile yoktu. Daha fazla onlara bakamadan Oressa beni çekerek ayağa kaldırdı ve onu takip etmemi istedi. Beraber üst kata çıktığımızda bana kendisinin artık giyemediğinden yakındığı kıyafetlerinden verdi. Banyoya geçip dolu kovaları yıkanma teknesine boşalttı. Sıcak su değildi elbette ama bunun için yakınacak da değildim. Temizlenmek bile benim için yeterliydi.

Kovaların saplarından tutarak iki elinde topladı ve sonunda bana doğru döndü. Teşekkür etmek için ağzımı açtığım an, "Asra..." dedi mırıldanır gibi. Neredeyse vurgulayarak... Tüm kanım birden çekildi sanki. "Şu haline rağmen hala büyüleyici bir güzelliğin var." Gülümserken, "Söylesene bana..." dedi ve yutkunuşumu izledi. "Bu güzelliğini annenden mi aldın yoksa babandan mı?"

Biliyordu.

Biliyordu ve bize oyun oynamıştı.

⚔⚔⚔

Merhabalar Yılanlarım ve Aslanlarım,

Keyifler nasıl?

Peki, ya bölüm?

Evvettt... Bir takım yumuşamalar yaşanıyor gibi mi ne?

Siz bir de bundan sonrasını görün 😈

Bir de Raiden... Onu öfkelendirmek için yaptıklarımız bize nasıl dönecek acaba? Hayır, Raiden tarafından değil. Lian tarafından çünkü bizim Aslanı biraz zorlayacak bu durum lflflf

Halamız da bizim kim olduğumuzu biliyormuş bu arada. Bizi ispiyonlar mı ne dersiniz?

Haftaya görüşmek istiyorsak ne yapıyoruz? Bol bol yorum yapıp oy veriyoruz.

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz ❤️

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

 

Loading...
0%