
İyi okumalar aşklarım.
Burnuma gelen kızartma kokularıyla yavaş yavaş gözlerimi açtım. Kendime gelmek için biraz bekledim. Tamamen ayıldığımda hâlâ mutfakta olduğumu fark ettim. Ne ara yaslandığımı unuttuğum duvardan uzaklaştım. Boynumun tutulmuş olduğunu fark ettiğim an yüzümü buruşturdum.
“Sonunda uyandın, uykucu.” Ağabeyimin sesini duymak sabahın en iyi aktivitesi olabilirdi. İnsanı gıcık ediyor, ayılma sürecini hızlandırıyordu. Hiçbir şey demeden göz devirdim. Miray ise yanıma gelip kocaman sarıldı. Başımın üstüne minik bir öpücük kondurduğunda gülmeden edemedim.
“Neden odama götürmediniz,” diyerek nazlandım.
“Benim haberim olsaydı seni götürürdüm ama o an kim bilir kaçıncı rüyamı kovalıyordum,” diyen arkadaşıma tebessüm ettim. Fakat bu tebessüm ağabeyimin muhteşem cümlesiyle yarım kaldı. “Yavru aygırlara benziyordun, kıyamadım.” Ben tip tip baktığımda umursamadan çayından keyifle yudumladı. “Atilla!” diyerek elindeki çay tabağını ağabeyime attı, canım arkadaşım. Tabii bordo bereli olan ağabeyim havada kaptığı tabağı tezgaha fırlattı.
Onun bu denli güçlü ve çevik olması işlerimizi zorlaştırıyordu. Ne dövebiliyorduk ne de sinir edebiliyorduk. “Söyle hayatım.” En gıcık ses tonuyla söylemişti bunu. ‘‘Kahvaltın bittiyse defol evine!’’ Bunu duyan ağabeyim ağır hüsrana uğramıştı. Keyifle yerimden kalkarak lavaboya ilerledim. Ağabeyimin yanından geçerken de omzuna vurmayı ihmal etmedim.
‘‘Senin kocanım ben, kocan!’’ Ağabeyim hâlâ isyanını sürdürüyordu. Saçlarımı enseden topuz yaparak musluğu açtım. Avuç içime dolan buz gibi suyla birlikte ferahladım. Hızlıca sabah rutinimi tamamlayarak açlıktan sırtıma yapışan midemi doldurmak için mutfağa ilerledim.
Mutfağa girdiğim an hüzünlü atmosfer karşıladı beni. Kaşlarımı çatarak bir ağabeyime bir de Miray’a baktım. ‘‘Hayırdır. Benim için küstünüz mü?’’ Sesimde çok bariz alay vardı. ‘‘Operasyon varmış.’’
Artık hüzün sadece onlarda değil bende de vardı. Yavaşça sandalyeme sindim. Miray her zamanki gibi gözleri dolu dolu ağabeyime bakıyordu. Ağabeyimse duygularını belli etmiyordu ancak yârinden ayrılacağı için içinin titrediğini biliyordum. Onu canından çok seviyordu. Her görev başında ağızları yüreklerine geliyordu. Yine aynısı oluyordu.
Onları yalnız bırakmak adına odama gittim. Kahvaltı işine sonra bakardım. Miray’ın hıçkırık sesleri bütün evde yankılanmaya başladığında başımı ellerimin arasına aldım. Anlaşılan yine kriz dolu bir gün bizi bekliyordu.
YAZARIN ANLATIMIYLA:
Mine, yüreğinde kendinden büyük vatan aşkı besleyen bir kızdı. Konu vatan olunca gözü travmalarını yok sayacak kadar kör oluyordu. Bu iyi bir şeydi ancak Atilla, kardeşinin iyiliğini istiyordu. Kaçırıldıktan sonra toparlanması zor olmuştu. O kara olay onda derin izler bırakmıştı. Kan bağı olmayan erkeklerin ona değmesi düşüncesi bile onu delirtirken, yabancı bir erkekle temas kurduğu an kriz geçiriyordu.
Üç saatin sonunda Atilla, Miray’ı sakinleştirmiş ve göreve gitmek üzere en yakın arkadaşının evine gidiyordu. Dünkü notu Yekta’nın bıraktığını biliyordu ancak bunun hesabını daha sonra sormak üzere beyninin en derinine attı.
"Yekta şerefsizi! Belalın geldi, kapıyı aç." Yekta her gün duyduğu bu sese karşılık, "Bekle biraz. İşim bitmek üzere,"diyerek gıcık bir hale büründü. Atilla beklemeyi sevmezdi ve Yekta da bunu bildiği için ona inat hep bekletirdi. "İşin mi önemli? Yoksa en kıymetli eşin, ben mi?" Yekta burnundan gülmüştü ancak ona dönmeden "İşim!" Diyerek kısa ve net bir cevap verdi. "Allah senin ilerideki karına sabır versin!"
"Umarım kardeşin sabırlı biridir!"
"Ulan şerefsiz! Sende bu göt korkusu olduğu sürece Mine'yi unut!" Yekta, Atilla'yı delirttiği için keyiflenmişti ancak bu çok uzun sürmedi. "Gerçi sen unutmasan da olur çünkü o seni çoktan unutmuş." Keyiflenme sırası Atilla'ya geçmişti. Somurtma sırası da Yekta'ya. "Yeni görevde karargahta kalmak istemiyorsan sabrımı zorlama, Atilla!"
"Bazen nasıl seninle arkadaş olduğumu sorguluyorum." Yekta tertemiz yaptığı silahını kılıfına özenle yerleştirdi. "Sorgulaman bittiyse kapıyı açmaya geliyorum," diyerek oturduğu yerden kalkarak canından çok sevdiği ve kardeşi bellediği koca cüsseli adama kapıyı açmaya gitti.
"Sen kilo mu aldın, Erman?" Atilla çoğu zaman Yekta'ya soy ismiyle hitap ederdi. "Hayır. Kaslarıma kas kattım," diyerek iki elinin yumruğunu sıktığı gibi kollarını havaya kaldırarak kas şovuna başladı. "Senden daha iri oldum diye mi bu kıskançlık." Atilla işittiği şeyle yüzünü buruşturdu. "Ayıları kıskanmam Yekta, bilirsin." Göz kırparak ezbere bildiği evde salona ilerleyerek oturdu. İki yoldaş hazırlıklarına başlayarak karargahın yolunu tuttular.
Teröristler yaptıkları planın takır takır işleyeceğinden emin bir halde kutlama yapıyorlardı. Fakat bilmedikleri bir şey vardı:
Pençe Timi her yerdeydi.
Sırtına yüklediği mühimmat kutusunu kamyona yerleştiren, Teğmen Turan Tegin, Pençe timinin Bukalemunu olduğu için yine ajan olarak bu hainlerin arasında yer almıştı. Bugün yapılan planı öğrenmiş ve öğrendiği gibi de Albay Erdem Birol'a bildirmişti. İki hafta sonra başlayacak olan operasyon sadece iki saat içinde başlıyordu. Turan, kimseye fark ettirmeden çakalların yuvasından ayrıldı. Burayı hafızasına kazımıştı. Bir diğer görevde ilk burayı patlatmak istiyordu.
Soyunma odasında üzerlerini değiştiren Yekta ve Atilla ilk defa toplanma odasına geç kalmışlardı. Turan Tegin hariç bütün tim oradaydı. Pençe Timi ne mi yapıyordu?
Onlar canı pahasına vatanını korumak için korkusuzca savaşan, anneden, babadan, yardan ayrılmayı göze almış korkusuz kahramanlardı. Ne olursa olsun öncelikleri Vatandı. Peki kimlerden oluşurdu bu Pençe Timi?
Albay Erdem Birol
Yüzbaşı Yekta Erman
Astsubay Kıdemli Başçavuş Atilla Er
Astsubay Üstçavuş Alper Kaya
Astsubay Üstçavuş Ata Türk
Astsubay Kıdemli Üstçavuş Fatih Güntekin
Teğmen Turan Tegin
Astsubay Başçavuş Kürşat Acar
Astsubay Başçavuş Tamer Ulu
Onlar, bu eşsiz vatanı korumak için kendilerinden vaz geçenlerdi. Her görevde sekiz kalp bir kalbe dönüşüyor, sekiz beyin ise bir beyine dönüşüyordu. Sekiz heybetli vücut tek bir vücut oluyordu. Bu zamana kadar üstesinden gelemedikleri hiçbir şey olmamıştı. Her zorluğun altından beraber kalkmış, yeniden beraber doğmuşlardı. Şimdi de öyle olacaktı fakat tek bir farkla. Hiçbirinin aklının ucundan geçiremeyeceği bir şey olacaktı.
Saatlerce toplantı odasında planlar yaparak teröristleri şehre sokmamak için ellerinden gelen en iyi fikirleri sunmuşlardı. Neyse ki tek bir plan herkesin aklına yatınca da harekete geçmek için hazırlık yapmaya başladılar. Hazırlıklar tastamam olunca askerî araca doğru yol aldılar. Bindikleri araç onları bir yere kadar götürecek, bir yerden sonra da kendileri ezbere bildikleri dağın etrafından dolanarak hedeflerinin olduğu konuma yerleşeceklerdi.
Aracın tekerlekleri ani gaz yüklenmesiyle acıyla çığlık atsa da direksiyonda Kürşat olduğu için herkes bu duruma alışkındı. Albay Erdem, hızla uzaklaşan arabanın arkasından gururla bakıyordu. Biliyordu ki evlatları onu asla yanıltmazdı. Araç gözden kaybolana kadar orada bekledi daha sonra da Pençe timi ile yakın irtibata geçmek üzere odasına ilerledi.
Bu bölüm biraz kısa olduğu için diğer bölümü daha uzun atmayı düşünüyorum.
Kitap hakkındaki düşüncelerinizi belirtir misiniz?
Bir de yıldıza basmayı unutmayınnn öpüldünüz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |