Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@e_nurr54

Gözlerimi yine her zamanki gibi bir güne açtım. İlk yarım saat tavanı izleyip çok geç olmadan yatağımda daha fazla oyalanmadan kalkıp lavaboya gittim. Her zaman yaptığım rutin işleri halledip odama geri döndüm aynanın karşısına geçip biraz kendimi süzdükten sonra kıyafetlerimi giyip hafif de makyaj yapıp çantama bir tane defter ve 2 tane kalem attım. Üzerime ince bir ceket giyip mutfağa indim. Annem çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. Bugün okulun ilk günü çok heyecanlıyım demek isterdim fakat değilim her zamanki okul aynı öğretmenler sadece bu yıl ufak bir değişiklik var sınıfımıza yeni biri geliyormuş. Sahi size kendimi tanıtmadım ben Duru 18 yaşındayım ve 12. sınıfa gidiyorum şimdilik bu kadar bilseniz yeter zamanla beni herşeyim ile tanıyacaksınız.

Kahvaltımı hızla yedikten sonra hızlıca evden çıktım okulum evime uzak olduğu için servisle gidiyorum. Yaklaşık on dakika bekledim. Otobüs uzaktan göründü ve bir iki dakika içinde önümdeydi. Servise bindiğim de oturacak yer arıyordum ki "Duru gel buraya burası boş." Diye bir ses duydum bu çocukluk arkadaşım olan Bahar'ın sesiydi gülerek yanına oturdum. Yol boyunca bu okul yılının nasıl geçeceği hakkında konuştuk. İçimde büyük bir his bu yıl çok değişik hisler ile karşı karşıya geleceğimi söylüyordu. Servisten inip direkt sıraya geçtik. Bahar ile burada yollarımız ayrılıyor çünkü şubelerimiz farklıydı bu durum beni rahatsız etmiyor her iki sınıfta da sevmediğimiz insanlar olduğu için teneffüste onlar hakkında konuşurduk. Müdürümüzün saçma sapan konuşmasını dinledikten sonra nihayet sınıflara geçmeye başladık. Sınıfta tek oturmayı seven biriyim bu yüzden her zamanki gibi yine orta sıralardan bir yer seçtim.

Beklemeyi sevmediğim için başımı sıraya koydum. Az sonra sıramda bir hareketlilik hissettim yavaşça başımı kaldırdım yanıma birisi oturmuş. Evet doğru tahmin yeni çocuktu. "Başka yer bulamadın m? " Diye sordum "Gördüğün gibi başka boş yer yok." diyerek cevap verdi. Şöyle bir sınıfa göz gezdirdiğimde gerçekten de hiç boş yer olmadığını fark ettim. Çantamı yan tarafa asıp oturmasına müsade ettim. Telefonumla ilgilendiğim sırada "Eee senin bir adın yok mu?" diye bir soru yöneltti. Ona dönüp "Duru. Peki ya senin?" dedim. "Sarp ben memnun oldum." diyerek elini uzattı nazikçe elini sıkıp önüme döndüm. Yaklaşık bir iki dakika sonra Nazlı hoca içeri girdi,ayağa kalkıp günaydın faslını geçtikten sonra Nazlı hoca Sarp'a kendini tanıtmasını söyledi. Sarp ayağa kalkıp "Ben Sarp Kara. İstanbul'a Çanakkale'den geldim." diyerek geri oturdu.

Teneffüs zili çaldığında Bahar'ı da alıp dışarıya çıkmak için merdivenlerden inmeye başladık. Tam Bahar'a bir şey soracaktım ki "Sınıfınıza yeni gelen çocuk nasıl biri?" Diyerek meraklı gözlerini üzerime dikti. "Yani normal bir erkek." diyerek Bahar'ın sorusunu yanıtladım. Bahçeye çıkar çıkmaz karşı banktan bile onu fark ettim. Etrafında bir sürü kız vardı. Klasik lise kızları işte ne beklersin yeni bir çocuk gördükleri anda hemen yapışıyorlar.

Sarp'ı o ara daha dikkatli incelediğimi fark ettim. Çok güzel bir fiziğe sahipti. Tahminen 1.90 boyundaydı, siyah hafif dalgalı saçları ve yeşil gözleri onu inanılmaz çekici yapıyordu. Kemikli yüz hattına sahipti, dudakları o kadar güzel ve dolgundu ki kırmızının en güzel tonu gibiydi. Onu haddinden fazla süzdüğümün farkına anca göz göze gelince fark edebildim. Tek kaşını kaldırmış soru sorarcasına bakıyordu. Hemen toparlanıp bakışlarımı kaçırdım ve Bahar ile olan sohbete odaklandım. Ders zili çaldığında sınıflara doğru çıkmaya başladık. Sınıfa girdiğim de çok fazla kişi yoktu herkes ilk günün verdiği heyecan ile sohbet ediyordu. Telefonum ile ilgilenirken sıramda yine hareketlilik hissettim ve Sarp'ın geldiğini anladım. Ders başladıktan bir süre sonra Sarp kulağıma eğilip "Eee beni yeterince süzdün mü?" diyince yerin binlerce kat altına inmek istedim. Fakat sakin bir ses tonuyla "Evet, süzdüm." diyerek yanıtladım. Cevabımla birlikte değişik bir gülüş atınca göz devirmekle yetindim.

                                               

Nihayet eve geldiğimde çok yorgundum. Hızlıca kıyafetlerimi çıkarıp rahat bir şeyler giydim. Kahvemi de alıp mutfaktan bahçeye çıkıp hamağa doğru ilerledim. Annem üst katta bulunan misafir odasını havalandırıyordu benim bahçede olduğumu görünce kendine de kahve alıp geldi. Karşıma oturup okulumun nasıl geçtiğini sordu. Her zamanki gibi olduğunu söyledim. O sırada yanımızda duran ve yıllarca boş olan evin önünde sesler ve hareketlilik vardı. O tarafa baktığımı gören annem "Yeni biri taşınıyormuş genç bir erkekmiş." Dedi. "Merakla anneme döndüm "Adı neymiş?" diye sordum. "Tam bilmiyorum ama Sarp demişlerdi nakliyeciler." Ne?! Bu sınıfımızda ki Sarp olabilirdi. Annem şaşırdığımı görünce "Ne oldu tanıyor gibisin." dedi. "Yani bizim sınıfa yeni biri geldi Sarp adında belki o olabilir" dedim. Tam o sırada iki çift yeşil göz ile karşılaştım. Soru sorarcasına bir bakış atıyordu. Okulda yeterince yanımda oturmuyormuş gibi şimdi de yan komşumuz olmuştu. Evren bana bu yıl rahat yok diyordu galiba.


Akşam yemeğinden sonra biraz ders çalışmak için odama çıktım. Ders arasında telefonumu elime aldığımda haddinden fazla bildirim gelmesine şaşırmamıştım. Bildirim Instagram'dan gelmişti Bahar'ın her akşam istisnasız 50'ye yakın attığı reels videoları idi. Biraz soluklanmak için camın önüne gittim ve dışarıyı seyretmeye başladım o esnada gözüm iki çift yeşilin en harika olan tonunda takılı kalmıştı. Neden sürekli gözlerimiz kesişiyordu? Sanki soru sorar gibi tek kaşı havadaydı mimiklerini o kadar çok kullandığını bugün edebiyat dersinde şiir okurken fark etmiştim. Aslında ona mimikleri yakışıyordu.


Bu kadar bakışmanın yeterli olduğunu düşünüp yanına inmeye karar verdim. Hava biraz serin olduğu için üzerime krem rengi hırkamı alıp o an elime geçen bi terliği giydim neredeyse koşar adımlarla yanına gittim. "Vaayy tatlı kız hem sınıf arkadaşım hemde komşum oldun, çok şanslısın." Diyerek alaycı bir gülüş sergiledi. "Ya ya sorma o kadar büyük bir şans ki minettarım sana." Diyerek aynı onun gibi alaycı bi şekilde cevap verdim. Sonra ciddiyetle "Onu bunu boşver buralarda yeniyim bana etrafı gezdirir misin?" diye bir teklifte bulundu aslında bu teklifine şaşırmamıştım."Tam da adamına sordun gerçekten."dedim. "Niye?" diyince "Gezmeyi pek sevmiyorum o yüzden de pek bir yer bilmiyorum." Dedim. "Ee tamam çok iyi beraber gezelim öğreniriz ikimiz de olmaz mı?" Off ben diyorum gezmekten nefret ediyorum bu çocuk diyor gezelim. "Bakarız yaa bi ara çok da kafana takma klasik İstanbul." diyerek gülümsedim. O da aynı gülümseme ile "İyi bakalım Asi Kız hava serinledi hadi gir artık eve." diyerek yanağımdan makas aldı. Asi kız? Bana mı demişti onu iyide ben asi değilim ki. Hem asi olsam bile ne o öyle Asi Kız takma ismi çok ergence geliyor kulağa. Göz devirerek "Sensin asi." dedim ve arkamı dönüp eve doğru ilerledim.


Kapıyı kapatıp yukarı çıktım. Anneme bakmak için odasına yöneldiğim de çoktan uyuduğunu gördüm,ses çıkarmamaya özen göstererek yanına ilerledim. Yavaşça üzerini örtüp yanağına öpücük kondurdum,aralık bıraktığı penceresini kapatıp lavabonun yolunu tuttum. Yatmadan önceki yaptığım rutinimi tamamlayıp odama geçtim. Masamın üzerinde dağınık olan kitapları rafa yerleştirip yatağıma geçtim. Derin bir nefes alarak gözlerimi tatlı uykunun kollarına teslim ettim.


Sabah alarmımın sinir bozucu sesi ile uyandığımda henüz güneş doğmamıştı bile neden bu kadar erken saatte okula gitmek zorundaydık? Hızlıca kalkıp lavaboda işlerimi hallettikten sonra üzerime okul kıyafetlerimi giyip çantamı ve telefonumu aldıktan sonra odama şöyle kısa bir bakış attım. Eksik bir şeyler olmadığından emin olduğumda kapımı kapatıp merdivenlere yöneldim, bugün annem şirkete erken gittiği için kahvaltımı okulda yapmayı tercih ettim. Hızlıca ayakkabılarımı giyip kapıyı da kilitledikten sonra evimin önüne çıkıp servisi beklemeye başladım. O esnada yanıma doğru bir kaç adım sesi duydum kafamı yana çevirdiğimde gelen kişinin sevgili komşum Sarp'ın olduğunu gördüm. "Günaydın." Dedi gülerek hayret etmiştim bu bana karşı kurduğu ilk alaysız cümle olabilirdi. "Günaydın" diyerek kısaca yanıtladım onu. "Bugün pek modunda değil gibisin." Dedi. Gözlerinde cidden bi merak duygusu oluşmuştu "Hayır modum gayet iyi." diye sevecen bir sesle yanıtladım onu. Nihayet servisimiz geldiğinde kapıya doğru yöneldim ki Sarp beni hafifçe itip, her zaman oturduğum ve en sevdiğim yer olan cam kenarını kapmıştı. Genelde orta sıradaki ikili koltuk hep boş olurdu Bahar ile ikimiz otururduk ama Bahar bugün yoktu daha okulun ikinci gününden neden devamsızlık yapmıştı ki? Otobüs harekete geçtiğinde mecburen Sarp'ın yanına oturdum.


SARP'TAN:


Duru çok değişik ama bir o kadar da güzel bir kızdı. Kahverengi saçları, bal rengi gözleri, estetik gibi duran ama asla estetik olmayan o güzel burnu ve tabii ki dolgun kiraz kırmızısı dudakları herşeyiyle adeta beni büyülüyordu. Onu gördüğüm o ilk andan içimde çok değişik şeyler kaynamıştı etrafına saçtığı enerjiden haberi yoktu. Yanıma oturduğunda derin bir nefes çektiğim an içime dolan kokusu beni kendime getiriyordu. Onunla alaycı bir şekilde konuşmak ve sinir etmek ilk andan hoşuma gitmişti çünkü sinirlenince hafif kızaran yanakları, kısılan gözleri ve kaşlarını havaya kaldırması ona ayrı bir çekicilik katıyordu onu fazlaca süzdüğümü yavaşça kulağıma eğilip "Beni yeterince süzdün mü?" Sorusuyla anladım. Dün benim ona yaptığımı şuan o bana yapıyordu. Hızlıca toparlanıp "Yok ya tam süzemedim, konuştuğun için bozuldu." diyerek yanıtladım onu. O da cevap vermeyip her zamanki gibi gözlerini devirip önüne döndü.

  

Nihayet okula gelmiştik. Servisten indiğimde dışarıda çok güzel bir hava vardı ve ben bu güzel fırsatı kaçırmak istemediğim için bahçedeki banklardan birine oturmuştum. Biraz sonra yanıma birinin oturduğunu hissettim yavaşça sağ tarafıma döndüğümde sarı saçlı,mavi gözlü bir kız oturmuştu. Sanırım aynı sınıftaydık bir kaç kez bana bakarken yakalamıştım. Arkama yaslanıp "Bir şey mi oldu?" diye sordum. "Seninle tanışmak için oturdum bir sorun olmaz umarım." Dedi. Çakma sarışınlardan nefret ederim. Bakışlarımı gözlerine diktim konuş ve git dercesine. "Ben Aleyna sende Sarp olmalısın." diyerek elini uzattı. Uzattığı eli görmezden gelip "Evet ben Sarp, memnun oldum Aleyna." diye yüzüne bakmadan konuşurken o tekrar soru soracaktı ki Duru'ya el sallayıp onun yanına gitmek için ayağa kalktım.


DURU'DAN:


Sarp ve Aleyna'yı yan yana görünce hiç şaşırmamıştım çünkü Aleyna yeni gelen erkeklerle sürekli flört etmeyi sevdiği için bu duruma alışıktım. Sarp konuşurken kızın yüzüne bile bakmıyordu. Ama Aleyna'da gurur olmadığı için hâlâ Sarp ile sohbet etmeye çalışıyordu. Sarp beni gördüğü anda sanki derin bir kuyudan çıkmış gibi yüzü aydınlanmıştı, el sallayarak ayağa kalktı ve yanıma koşar adımlarla geldi.

                                                

Öğle arası zili çaldığında pek iştahım olmadığı için sınıfta oturmaya karar verdim. Telefonumun kilidini açıp Instagram'a girdiğimde yeni bir isteğin geldiğini gördüm "@sarp.kara sizi takip etmek istiyor" gülerek isteğini kabul edip geri istek attığımda sınıfın kapısından içeriye doğru girdiğini gördüm. Ellerinde yiyecekle yanıma oturduğunda önüme bir tane sandiviç ve portakal suyu koydu. Tek kaşım havada ona baktığımda "Sana aldım sabah annen senden önce çıkınca kahvaltı yapmamışsındır diye düşündüm." Bu ince düşüncesi çok hoşuma gitmişti "Teşekkür ederim ama cidden aç değilim sen ye benim yerime." dedim "Sen bunları yemezsen bende yemem." Diyerek kollarını birleştirip arkasına yaslandı ve bana yan yan bakmaya başladı bu hali çok komik olduğu için gülmeye başladım. "Ne var niye gülüyorsun çok mu komik?" Derken yan yan bakmaya devam ediyordu. "Evet küçük çocuklar gibi trip atıyorsun ama sana yakışıyor çocuk ruhlu olmak." dediğim anda "Madem çocuk ruhluyum bu çocuğu aç bırakmak istemezsin dimi asi prenses." Asi prenses? Sarp'ta gerçekten çok farklı iltifatlar vardı ama hepsi de birbirinden iğrenç denecek kadar kötüydü. Hem Sarp'ı kırmamak için hemde biraz daha bir şeyler yemezsem bayılırım diye sandiviçi aldım ufak bir ısırık alarak yavaş yavaş çiğnemeye başladım. Sarp bu duruma mutlu olmuş gibi gözleri parladı ya da bana öyle geldi. O da sandiviçi aldı ve yemeye başladı az sonra "Ee biraz kendinden bahsetsene isimlerimizden başka bir şey bilmiyoruz." dedi. "Yani çok bi aksiyonum yok hayatta ne anlatabilirim ki?" Dedim. Çiğnediği lokmayı yutup "Mesela hobilerin,fobilerin, sevdiğin ve sevmediğin şeyler yani anlatılacak bir sürü şey var. Tabii istersen seni zorlamıyorum." Bu çocuk bazen sempatik bazen de gıcık olmayı nasıl başarıyordu hayret ediyorum cidden. Derin bir nefes alarak sevdiğim ve sevmediğim şeyleri anlatmaya başladım.

Nihayet okul bittiğinde Sarp ile birlikte koşa koşa servise gittik. Serviste yine Sarp ile beraber oturduk ama bu defa ben cam kenarına geçtim cam kenarlarına bayılıyorum dışarıdaki insanları izlemek hoşuma gidiyor. Telefonuma ard arda bildirim geldiği anda merak edip açtığımda mesajların Bahar'dan geldiğini gördüm. Voleybol turnuvasına gitmişlerdi okula gelmemesinin sebebi şimdi anlaşıldı, turnuvayı 1.'lik ile bizim okulumuz almıştı. Bahar'ı akşam arayıp tebrik etme kararı aldım çünkü onu şimdi ararsam eminim ki çok uzun sürecekti genelde maçın nasıl olduğu değil de gördüğü yakışıklı erkeklerden bahsederdi.


Telefonu kapatıp cebime koydum evimizin olduğu siteye epey az kalmıştı, çantamı tek koluma geçirip beklemeye başladım. Servisten inip eve doğru yürümeye başladık. Havada ılıman bir sıcaklık vardı bu yüzden eve gitmek istememiştim. Kahvemi yapıp bahçemde ki hamağa kurulma hayalleri kurarken Sarp "Beraber sitede bisiklet sürelim mi?" diye sordu. Bisiklet mi iyide ben bisiklet sürmesini bilmiyordum ki. Evet bilmiyorum çünkü bazı çocuklar gibi şanslı değilim. Kendimi bildim bileli babamı yılda 1 2 kere görebiliyorum. Babamla çok sık vakit geçirmediğim için haliyle bana bisikleti öğretecek kimse olmamıştı. Annemde öğretemedi çünkü o da vaktinin çoğunu çalıştığı şirkete harcıyordu. Bunu Sarp'a söylersem benimle dalga geçeceğini bildiğim için "Annemle akşam için bir kaç planım var o yüzden daha sonra yapsak müthiş olur." dedim gözlerimi kaçırarak. Bir gariplik sezmişti fakat çok sorgulamadan "Peki. Ama bu güzel aktiviteden kaçışınız yok hanımefendi haberiniz olsun." diyerek göz kırparak evinin bahçesine yöneldi. Eve girdiğimde annemin gelmediğini fark edince biraz endişelendim normalde benden önce evde olurdu. Telefonumdan annemi aramaya çalıştım fakat her seferinde ulaşılamıyor sesiyle karşılaşınca sinirlenmiştim. Odama çıkıp üzerimi değiştirdim o sırada annemin mesaiye kalabileceği ihtimalini düşünüyordum fakat öyle bir şey olsa bana haber vereceğinden emindim. Sıkıntıyla of çekerek yatağıma oturdum. Biraz sonra telefonumun sesiyle irkildim arayan annemdi. Rahatlamış biçimde derin bir nefes verdim ve hemen gelen çağrıyı cevapladım.


                                                

Annemin şirketin düzenlediği partide olduğunu öğrendiğim için rahatça kahvemi yapıp kitabımı da alarak bahçeye gittim. Açık havada kitap okumak kadar güzel bir şey yoktur.


İLAHİ BAKIŞ AÇISI:


Duru'nun annesi Nazan Hanım ve Babası Hakan Bey o gün Duru'ya yalan söylediler. Nazan hanım kızına şirketin düzenlediği bir partide olduğunu söylese de işler öyle değildi. Hakan Bey'e açtığı boşanma davasının son duruşmasına gitmişlerdi. Bu durum Nazan Hanım'ı pek rahatsız etmiyordu çünkü kendini aldatan biriyle kim evli kalmak ister ki? Fakat Nazan Hanım'ı düşündüren nokta bu olanları Duru'ya nasıl anlatacağıydı. Kızının üzülmesini hiç istemezdi. Çünkü kızı onun için bu dünyada ki tek değer verdiği insandı. Hakan Bey için ise bu durum sanki önemli bir mesele değilmiş gibi çok rahat tavırlar sergiliyordu.


Sonunda mahkeme kararınca resmen boşandıklarında Nazan Hanım biraz daha orada kalırsa fenalık geçirecekmiş gibi hissettiğinden dolayı hızlı adımlarla salonu terk etti. Hemen peşinden Hakan Bey gitti ama bu hırslı kadına yetişmek mümkün değildi. Adımlarını biraz daha hızlandırıp Nazan'ı kolundan yakaladı. Beklenmedik bu hareket karşısında telaşlanan Nazan arkasını hızla dönüp elini havaya kaldırdı fakat onu durduran kişiyi görünce kolunu hızla Hakan'dan kurtardı. Öfkeli ve delici bakışlar atan bu kadından ürperen Hakan hemen bir adım geriye gitti. "Sakin ol sana bir şey yapmayacağım." diyerek bir kaç adım daha attı. Fakat Nazan bakışlarını bir an olsun bile yumuşatmadı. "Duru'ya bu durumu nasıl söyleyeceğiz?" Nazan bu soruyu duyunca sinirleri bozulmuştu ve o an kahkaha atmaya başladı. Hakan onun bu huyunu bildiğinden biraz sakinleşmesini bekledi. 2 3 dakikanın ardından derin bir nefes alan kadına döndü. "Yaptığın hataları, söylediğin yalanları ve başka bir ailen daha olduğunu anlatmaktan mı bahsediyorsun?" O sırada her kelimesinde adamın üzerine doğru yürüyordu. Karşısında ki adamın gözünde bir an bile bir pişmanlık olmadığını görmek onu şaşırtmadı çünkü o verdiği kararlardan asla pişman olmayan biriydi. "Zamanı geldiğinde her şeyi ona anlatacağım. Hepsi benim kontrolümde." Bu sözleri duyan Nazan'ın gerçekten sinir krizi geçirmesine ramak kalmıştı.


Bir zamanlar bütün kalbini adadığı adama baktı önceki hâlinden hiç eser yoktu. Biri ona gelip aşkla baktığın adama gün gelince nefret kusacaksın dese buna koca bir kahkaha atardı. Ama şuan o adama öyle bir nefretle bakıyordu ki bu nefret bütün her şeyi yakıp yıkmaya yeterdi. Daha fazla sinir olmak istemediği için hızla oradan ayrılarak bir otelin yolunu tuttu çünkü bu gece eve bu halde giderse Duru'nun her şeyi anlayacağından emindi. Kader Duru'ya aklının ucundan bile geçmeyecek şekilde karmaşık ağlar örmeye başlamıştı.


DURU'DAN:


Kitabımı bitirdiğimde sinirle sağa sola bakmaya başladım. Şu aldatan erkekler ne kadar da aptal. Eğer birini sevmiyorsan ne diye oyalayıp duygularıyla oynarsın ki? En başından söyle kimse üzülmeden bitsin gitsin. Evet kitaptaki karakterlere bile sinirlenen biriyim ama ne yapayım benim de huyum bu. Daha fazla kitabı elimde tutmak istemediğim için yan tarafıma koyup telefonumu elime aldım. Saatin çok geç olduğunu ancak o zaman fark edebilmiştim. Sarp'a yalan söylemek istemezdim fakat elimden de başka bir şey gelmedi. Sonuçta bu yaşıma gelmişim ve hâlâ bisiklet sürmesini bilmiyorum kim olsa bu durum ile dalga geçerdi.


Daha fazla düşünmemeye karar verdim ve acıkan karnım ile mutfağa yöneldim. Madem bugün annem yok yemek hazırlama işi bana düşmüştü. Önce kahve bardağımı bulaşık makinesine yerleştirdim kapağını sıkıca kapattıktan sonra mutfak önlüğümü giyerek dolaba yöneldim. Bütün malzemeleri tezgaha çıkararak işe koyuldum. Yaklaşık kırk dakikanın sonunda doyurucu bir salata hazırlamıştım. Bol tavuklu ve bol soslu.


Salata tabağımı kapıp oturma odasına yöneldim film eşliğinde izlemek daha zevkli olacağı için hemen bir film açtım. Henüz oturmamıştım ki kapı çaldı, kim gelmiş olabilirdi ki? Annem şirketin partisindeydi, babamın gelmesine ise daha vardı. Merakla kapıya, neredeyse koşar adımlarla gittim. Kapının deliğinden bakmaya çalıştım fakat simsiyahtı her kim ise eliyle kapatıyor olmalıydı. Tereddüt ederek hafifçe kapıyı araladım ve o an gördüğüm tanıdık simayla birlikte kapıyı tamamen açıp karşımdaki kişinin boynuna resmen atladım. "Yavaş güzelim yavaş, bir yere kaçmıyorum." Diyen sesle birlikte Doruk'tan ayrıldım. "E ne yapayım çok özledim." Dedim gülerek ve tekrar sarıldım bu defa Doruk beni kucaklayıp etrafında döndürmeye başladı. Doruk benim ortaokuldan beri arkadaşımdı. Bu yaz görüşememiştik Almanya'ya gitmesi gerektiği için anca gelebilmiş ve bana sürpriz yapmıştı. Nihayet durduğumuzda gülerek yanağıma bir öpücük kondurdu. "Bende seni çok özledim zilli." Söylediği şeye gülerek karşılık verdim. "Hadi gel içeri geç. Aç mısın?" Dediğim sırada eve doğru adımlıyorduk. "Aç değilim desem yalan olur." Yüzünde hafif bir mahçup olmuş bir ifade vardı. Hemen mutfağa yöneldim bir tabak ve çatal çıkardım. Ona da salata dan servis edip beraber oturma odasında gittik. Karşılıklı yemek yerken onun Almanya'da neler yaptığını ve benim yaz tatilimin nasıl geçtiğini konuştuk.


"E hâlâ kalbinde birilerine yer yok mu?" diye yönelttiği soruyla birlikte duraksadım. Bu konu beni çok rahatsız ediyordu. "Hayır,yok." diyerek yanıtladım. "Yapma be kızım geçmiş geçmişte kaldı. O kendi hayatına devam ediyor. Gününü gün ediyor fakat sen burda hâlâ onun yasını mı tutuyorsun." İşittiğim şeylerle birlikte iştahım kaçmıştı. Keyifsiz bir bakış atıp gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım. Ama ne kadar başarılı oldum bilmiyorum. "Yasını falan tuttuğum yok." Elime bir damla göz yaşı düştü. Hızlıca silip kafamı başka yere çevirdim.


Doruk yerinden kalkarak yanıma geldi. "Bak güzelim seni gerçekten üzmek için bu konuları açmıyorum fakat artık onu unutman aklından,kalbinden ve anılarından silmen gerek."


Söylediği herşey çok doğruydu fakat kim 4 yıllık ilişkisini kolayca silip atabilirdi hem de ilk aşkı iken. Göz yaşlarım daha da çok artmaya başlayınca lavaboya gitmek için kalkacaktım ki Doruk beni kolumdan tuttu "Hayır ağlayacaksan benim yanımda ağla. Herşeyi içine atmaktan yorulmadın mı?" Artık resmen ağlıyordum. "Unutamıyorum. Her gün belki bir ihtimal de olsa onu görürüm diye uyanıyorum." Doruk bana sarıldığı anda daha da çok ağlamaya başladım. Onun omzunda ağlamak iyi gelmişti. Bana gerçekten evim gibi hissettiriyordu.


Ağlamam hafifleyince yüzümü ellerinin arasına aldı ve gözümün hemen altına öpücük kondurdu. "Bak şimdi o herifi bulup her bir göz damlan için dövmek vardı ama sırf sen istemiyorsun diye kılımı bile kıpırdatamıyorum." diyince hafif tebessüm ettim. Sonra yüzü ciddi bir ifadeye büründü. "Seni anlıyorum hak veriyorum fakat böyle olmaz. Onu sevmeyi bırakmalısın. Onu unutmalısın. Eğer normal bir şekilde ayrılmış olsaydınız sana hak verirdim ama en yakın arkadaşınla aldattı. O yüzden senin onlara inat mutlu olman gerekiyor." Her kelimesinde haklıydı o beni aldattı ve çok mutlu ben ise burda küçük çocuklar gibi ağlıyordum. Bir şeyler kafama dank etmişti. Doruk resmen gelip aylar sonra gözümü açmıştı. Yüzüme gelen aydınlık ile "Sonunda ya bir an bu yas ile yaşlanıp öleceksin sanmıştım." dedi. Aynı anda gülmeye başladık.


Doruk biraz daha kaldıktan sonra ailesinin yanına da uğraması gerektiği için gitmişti. İlk benim yanıma gelmesi gerçekten çok ince bir hareketti. Sanırım doruk olmasa benim hâlim haraptı.


Saat epey geç olmuştu annem hâlâ gelmemişti merak ediyordum ama bi yandan da bu tür partilerden geç geldiğini bilmenin verdiği rahatlıkla üst kata,odama çıktım. Yarın sabah okul olduğu için uyumam gerekiyordu. Fazla oyalanmadan yatağa geçip kendimi uykunun kollarına teslim ettim.


Yeni güne gözlerimi açtığımda diğer günlerden daha da dinç olduğum söylenebilirdi. Doruk yaptığı konuşma ile beni daha da çok iyileştirmişti. Saate baktığımda servisin gelmesine yalnızca yarım saat vardı. Hızlıca lavaboya gidip her zamanki rutinimi tamamlayıp, formamı giydim. Daha iyi hissettiğim için daha güzel bir makyaj yaptım. Belime kadar uzanan saçlarımı da at kuyruğu yapıp, önde çıkmak için savaş iki hırçın tutamı serbest bıraktım. Aynaya baktığımda daha da iyi olduğum söylenebilirdi. Çantamı kapıp aşağı inmeden önce annemin odasına gittim uyuyordu ve sanırım bugün çalışmayacaktı.


Yavaşça kapıyı kapatıp her zamanki beklediğim köşeye doğru ilerledim. Az sonra Sarp gelmişti "Günaydın." "Günaydın." aynı anda söylediğimiz şeyle ufak bir kahkaha attık. "Bugün ayrı bir güzel olmuşsun." diyince hafif tebessüm ederek "Makyajın gücü işte." dedim. O da sanki onu ima etmediğini der gibi bakış attıktan sonra "Hayır o anlamda demedim. Bugün yüzün ayrı bir gülüyor, aydınlık katmış yüzüne." dediğinde gülümsemem daha da genişledi. Sarp çok enteresan biri gibi ama aynı zamanda da çok sıradan biri gibi.


Nihayet okula gelmiştik. Karnım aç olduğu için kantine doğru ilerlemeye başladım. Çantamdan paramı almak için fermuarı açtım, elimi çantama attım fakat para derinlere inmişti onu çıkarmaya çalıştığım esnada birine çarpmam ile birlikte bir iki adım geriye sendeledim. Kafamı kaldırıp baktığımda o gözleri tekrar gördüğüm için kendime küfür ettim. Hızlıca toparlanıp yanından geçeceğim esnada önüme doğru bir adım attı eğer biraz daha orada kalırsam iyi şeyler olmayacağından arkamı dönüp sınıfa çıkmaya yeltendim fakat bu defa kolumdan tutmasıyla sinirim daha fazla arttığı için arkamı döndüğüm an yüzüne sert bir tokat indirdim. Bu hareketi beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla yanağını tutarak yüzüme boş boş bakıyordu. Kulağına eğilip "Sakın! Sakın, bir daha karşıma çıkayım deme." gözlerimin dolduğunu saklamak için bahçeye çıktım.


Al işte Duru görmek istiyordun onu noldu gördün ve eline ne geçti yani. Sinirle banklara doğru ilerledim. İnsanlara biraz uzakta ve boş bir bank bulup oturdum. İçimde bir duygu var ama bu duygunun bir tarifi yok. Özlem değil,nefret değil, hâyâl kırıklığı desen hiç değil. Hüzün belki biraz ama en baskın olan sanırım mide bulantısı. Ne kadar da çok değişmiş. Gözlerinde ki o derin okyanus hâlâ aynı hırçınlık ile bakıyordu etrafına. Başımı kaldırdığımda yine onu gördüm, Bora'yı. Bora benim eski sevgilimdi. Ta ki beni hem yakın arkadaşım hemde ortak arkadaşımız olan Beyza ile aldatmadan önce. Gittiği yöne baktığımda o sinsi yılanın yanına gittiğini gördüm. Bora kızın yanına oturunca kız direkt boynundan bir öpücük kondurdu. Oysa Bora asla oradan öpülmeyi sevmezdi. Hatta bir kere onu boynundan öptüm diye kavga edip iki hafta boyunca hiç konuşmamıştık. Bora eğilip kıza bir şeyler söyleyince ikisi de bana bakmaya başladı. Gözlerimi hiç ayırmadan onlara bakıyordum. Beyza eğilip Bora'ya bir şey söyleyince ikisi de kahkaha atıp bana bakmaya devam ettiler.


Tam kalkacağım sırada burnuma o naneli koku doldu. Kafamı sağa çevirdiğimde Sarp olduğunu gördüm. "Rahatsız etmiyorum umarım." diyerek tereddüt içinde oturdu. "Saçmalama gel otur." yavaşça yanıma oturdu. "Senin bir rengin solmuş hasta mı oldun?" dediği esnada elinin tersini yanağıma ve alnıma koydu. Bu temas vücudumda değişik bir elektrik etkisi yaratmıştı. Bundan hoşlandım mı yoksa rahatsız mı oldum bilemediğim için kendimi geri çekmedim. "Yok hayır iyiyim. Kahvaltı yapamadım da belki o yüzden enerjim düşmüştür." dedim. "E gel yapalım hadi. Hem ilk iki ders boş bugün Fizik Hocamız gelmemiş." İlk dersin boş olmasına o kadar çok sevindim ki çünkü ders dinleyecek enerjim kalmamıştı. "Açım ama canım bir şey yemekte istemiyor." Sarp hafif tebessüm ederek kaşlarını çattı "O nasıl oluyor ki öyle." bilmiyorum anlamında başımı salladım. "Peki madem sen acıktığın an söylüyorsun ve hemen kantine gidiyoruz. Anlaştık mı?" dediğinde "Anlaştık." diyerek karşılık verdim. Bir iki dakika sonra Sarp "Şu karşıdaki kişileri tanıyor musun?" gözlerini diktiği yere baktığımda o ikiliyi gördüm. "Maalesef evet." dedim. "Peki sana dik dik bakmalarından rahatız olmuyor musun?" Umursamaz bir şekilde omuz silktim "Mutlu olmam garip gelmiştir onlara o yüzden bakıyorlardır." söylediğim şeyle birlikte Sarp'ın kafası daha da çok karışmıştı. "Çok uzun bir hikaye bir ara anlatırım sana. Şuan o konu hakkında konuşmak istemiyorum." başını hafifçe salladı.


Çok sıkılmıştım "E seni bu İstanbul'a hangi rüzgar attı. Çanakkale gibi güzel bir yerden neden buraya geldin?" konu açmak istiyordum hem iki ders boştu hem de kafamın dağılmasını istiyordum. "Babamın işi için gelmek zorunda kaldım. Bir şirketi var ve İstanbul'da daha çok gelir elde ettiği için buraya taşınma kararı aldık." ama Sarp evde sadece kendisi yaşıyordu. Hiç anne veya babasını görmemiştim. Sarp'ta sanki bunu anlamış gibi "Annem ve babam daha gelmedi okullar açıldığı için beni erken gönderdiler. En az iki hafta içinde burada olmuş olurlar." dediğinde soru işaretleri gitmişti. Hafifçe tebessüm ettim. "Duru."


"Efendim."

"Çok güzelsin."

"Biliyorum."

Çok güzelsin mi demişti o. Söylediği şeyi anca idrak etmiştim ve kocaman açılan gözlerim ve kızaran yanaklarım ile yüzüne boş boş bakmaya başladım. İki saniye sonra toparlanıp "E şey yani teşekkür ederim." utanmıştım ve bu onu eğlendirmişti. Of gerçekten rezil olmadığım an yoktu. O stresle dudağımı yemeye başladığımda "Sakin ol bir şey demedim sadece güzel olduğunu söyledim." dediğinde gülmemek için zorlanıyor gibi bir ifade vardı. "Ya boşluğuma denk geldi. Bir anda söylenir mi öyle şeyler." dediğim esnada daha da batırdığımı fark ettim. E ne yapacaktı çocuk söylemden önce rezervasyon mu yaptıracaktı pes yani Duru. İçimden kendime kızıyordum ama bir yandan da gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ama tutmama gerek kalmamıştı çünkü ilk dayanamayan Sarp olmuştu. Onun ardından bende gülmeye başladım. "Açlık başıma vurdu sanırım." dediğimde keyfim yerine gelmişti ve bir şeyler yemek istiyordum. "Hadi kantine inelim de doyuralım seni." dediğinde ayaklandık. Çantamı da koluma takıp beraber ilerlemeye başladık. Gözüm bir anlığına oraya kaydığında Bora'nın bana ters ters baktığını gördüm. Okyanusları yine hırçınlaşmaya başlamıştı. Gözlerimi hafif kısıp gülümsemenin yüzüme daha da çok yayılmasına izin verdim.


Kantine gittiğimizde Bahar'ı gördüm o da beni gördüğü anda koşa koşa yanıma geldi. "Ya Duru sen nerelerdesin sana ulaşmaya çalışıyorum sürekli. Gördün mü o sinsi yılanları utanmadan bu okula gelmişler." Bahar tekrar ağzını açtığı anda ağzından daha fazla bir şeyler kaçırmasın diye koluna çimdik attım. Gülerek "Canım arkadaşım sen biraz soluk mu alsan ne yapsan. Nefes nefese kaldın hem." dediğimde alttan alttan uyaran bakışlarımı atıyordum. Sarp'ı tam o ara fark etmişti ki susup yerine sindi. "Neyse benim dersim başlamak üzere siz şey yapın bende teneffüste gelirim yanına." dediği esnada utancından ne yapacağını şaşırmıştı. "Tamam tamam hadi git sen. İyi dersler bebeğim." diyerek onu geçiştirdim. "Arkadaşın sanki biraz fazla heyecanlı." dediğinde sıraya doğru gidiyorduk. "O öyledir dikkatini çeken konular olunca hızını alamaz." Sarp hafif gülerek "Sen istersen oturacak yer tut ben alıp gelirim." dediğinde paramı ona uzatıp"Sandviç ve çay al o zaman bana." dediğimde uzattığım parayı görmezden gelip beni omuzlarımdan tutarak masalın olduğu yere doğru yönlendirdi. Tam arkamı dönüp tekrar parayı uzatacağım esnada "Hadi güzel bir yer tut." diyerek önüne döndü. Of dediğim esnada "İtiraz istemiyorum hadi bakalım güzellik yürü."


Güzellik? Sarp her kıza böyle miydi acaba? Daha fazla düşünmeden köşelerden bir masa seçip oturdum ve Sarp'ı beklemeye başladım. Masaya birinin oturduğunu fark ettim ve gelen kişin Sarp olduğunu sanıp başımı kaldırmam ile birlikte Bora'yı görünce yüzüm asılmıştı. Dişlerimi sıkarak "Uyarım yeterli gelmemiş sanırım." dedim tam kalkacağım esnada "O çocuk sevgilin mi?" diye bir soru yöneltti. Ne hakla bana hesap soruyordu. Burada asıl hesap sorması gereken kişi ben iken bana hesap soruluyordu. "Sana ne." dediğim esnada sinirlenince boynunda çıkan damar belirginleşti. Neye sinir oluyordu ki beni büyük bir zevkle aldatmamış mıydı? Şimdi ne hakla sinir oluyordu. "Ne demek sana ne Duru? Söylesene düzgünce."


"Biz neyiz ki sana hesap vereceğim?"

"Hiçbir şeyiz." Oysa bir zamanlar her şeyi idim. Bu kelime kulaklarımda acı bir çınlama bırakmıştı. "Evet o yüzden sana hesap vermek zorunda değilim. Sevgilim olsa ne yapacaksın? Arkadaşım olsa ne yapacaksın? Düş artık yakamdan tamam mı? Ben senin yakanı bırakalı çok oldu."

"Bu kadar çabuk mu unuttun bizi?"

"Ya sen yüzsüz müsün? Sanki hiç aldatmamış gibi, sanki hiç sevgilin yokmuş gibi gelip burada bana hesap soruyorsun. Şizofreni hastası seni." diyerek bir hışım ile masadan kalktım. Tam o sırada Sarp elindeki yiyecekler ile birlikte bize bakıyordu. Yanıma geldiğinde "İstersen bahçede yiyelim. Eminim ki anlatacağın şeyler vardır." Hafifçe başımı salladım bir an önce eve gitmek istiyordum. Bugün çok kötü geçiyordu neredeyse bir kâbus gibi. Banklara oturduğumuz da bir yandan yemek yiyip bir yandan da anlatmaya başladım.


Konuşmamı bitirdiğimde Sarp ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bakışlar atmaya başladı. "Kasma kendini bir şey demek zorunda değilsin. Beni dinlemen bile iyi geldi." tabii ki çok detay vermeden anlatmıştım sonuç olarak daha iki gündür tanışıyorduk. "Çok şaşırdım yani senin gibi bir kızı aldatmak, kusura bakma ama aptallık olmuş." omuz silkerek çayımı yudumlamaya devam ettim.


                                             

Neyse ki gün sular seller gibi geçmişti. Hiçbir derse kendimi veremedim fakat çok bir konu işlenmediği için eksiğimi kapatabilirdim. Eve geldiğimde Annem mutfakta oturmuş kahvesini yudumluyordu. Benim geldiğimi görünce hemen yanıma geldi ona bir şey belli etmek istemesem de Annelerin altıncı hissi kuvvetli olduğundan bir şeylerin iyi gitmediğini anlamış gibiydi. "Kızım, hasta gibisin. Bir şey mi oldu? İyi misin?" Annemin ardı arkası kesilmeyen soruları gelmeye başladığında "Bugün sayısal derslerim biraz fazlaydı o yüzden başım ağrıyor. Önemli bir şey yok Annecim, sadece yukarı çıkıp biraz dinlenmek istiyorum." dediğimde annem alnıma bir öpücük kondurdu "Ben buna pek inanmadım ama şimdi üzerine gelmek istemiyorum. Biraz dinlen ve sonra bana neler olduğunu anlat tamam mı?" dediğinde başımı sallayarak odama çıktım. Hemen üzerimi değiştirip makyajımı çıkarmaya üşendiğim için direkt olarak kendimi yatağa bıraktım. Kendimi uyumaya zorladım fakat kantinde ki olay aklıma geldiğinden bir türlü uyku tutmuyordu.


Yarı oturur pozisyon alıp telefonumu açtım galeriye girip özel klasörü açtım. Gözümün önünden bütün anılar film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Daha fazla kendime acı çektirmemek için bütün fotoğrafları sildim. Daha sonra ayağa kalkıp ona özel yaptığım anı kutusunu alıp içindeki herşeyi paramparça ettim. Tıpkı ona olan güvenim gibi hepsi parçalanmıştı. Anneme görünmemeye dikkat ederek yavaşça aşağı indim bu kutuyu da bütün hislerim gibi çöpe atmaya gidiyordum. Ayakkabımı almak biraz sesli olacağı için önüme gelen ilk terliği giydim, yavaşça kapıyı açtım. Biraz yürüdükten sonra sitenin çıkışında ki çöp konteynerlerinin olduğu bölgeye geldim. Kutuya son bir bakış atıp daha fazla oyalanmadan çöpe attım.


Telefonumu çıkarıp Doruk'u aradım "Selam güzelim." diyerek açtı telefonu onun bu iltifatlarına ortaokuldan beridir alışkınım çünkü sadece bana değil annesine, kardeşine ve kuzenlerine de böyle hitap ettiği için yanlış bir amacının olmadığını biliyordum. "Sana çok sevineceğin bir haber vereceğim. Hazır mısın?" "Patlat bombayı." dediğinde derin bir nefes aldım sesimin titremesini istemiyordum çünkü. "Ben ona dair ne varsa sildim ve o kızdığın anı kutusunu da çöpe attım hem de paramparça ederek." tek bir solukta hepsini söylemiştim. Doruk "Sonunda be kızım, sonunda enerji sömüren şeylerden kurtuldun. Bunu acilen kutlamamız gerekiyor. Akşama hazır ol, o çok sevdiğin restorana gidiyoruz." diyince gözlerim ışıl ışıl oldu beni gerçekten seven ikinci kişi doruk olabilirdi. "Peki tamam. Ama gelmeden yarım saat önce haber verirsen çok güzel olur."


"Tamamdır güzellik." diyerek telefonu kapattık. Gideceğimiz restoran boğaz manzaralıydı. Bu yüzden şık bir şeyler giymem gerekiyordu. Hızlıca eve döndüm odama çıkmadan önce annemin yanına uğradım, Doruk'un beni almaya geleceğini ve akşam yemeğine gideceğimizi söyledim. Aylar sonra ilk defa bu şekilde sosyalleştiğim için Annem hem sevindi hem de şaşırdı.


Odama çıkıp giyecek bir şeyler aradım, siyah ve kırmızı elbise arasında gidip geliyordum ama kırmızı elbisem daha çok özel davetler için uygundu bu yüzden siyah elbisemi giymeye karar verdim. Çok abartı olmayan bir makyaj, takı ve ayakkabı ile bu akşamki kombini tamamladım. Aynanın karşısına geçip kendimi baştan aşağı yüzmeye başladım. Makyajım ile birlikte gözlerimin keskinliği artmıştı, elbisenin bedenime yapışmasını sevmiştim çünkü hatırı sayılır bir vücudum vardı,elbisenin yırtmacı sayesinde ise boyum olduğundan bir tık daha uzun görünüyordu. Kendimi süzmeyi çalan telefonumun sesiyle bırakmak zorunda kaldım. Arayan kişi Doruk'tu, çağırıyı yanıtlayıp hazır olduğumu söyledim o da siteye yaklaştığını söyleyince, Anneme sarılıp evden çıktım.


Az sonra alışık olduğum siyah araba görüş alanıma girdi. Doruk arabadan inerek yanıma geldi, baştan aşağı beni süzerek bir ıslık çaldı. "Kızım bu ne böyle taş gibi olmuşsun." elimi tutarak beni kendi etrafımda döndürdü. Minik bir kahkaha atarak "Abartıyorsun her zamanki hâlim." dedim alayla. O da bunu anlamış gibi gülerek kapımı açtı, yavaşça oturdum ve kapımı kapatıp arabanın önünden dolanarak, kapıyı açıp oturdu. Arabayı çalıştırıp siteden çıktık. "E anlat bakalım böyle gurur verici hareketi hangi güç yaptırdı sana." diyince bende bugün okulda başıma gelen bütün olayları anlattım. Doruk dinledikçe sinir oluyor, sinir oldukça da küfür ediyordu. Bu hâli o kadar komikti ki kendimi gülmemek için zor tutuyordum.


İlk bölüm nasıldı aşklarım?


Loading...
0%