Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@e_nurr54

"B-baba?" Karşımda duran kişiyle birlikte olduğum yere adeta çivilendim. Ne göz kırptım ne de yutkundum. Sadece boş boş Babama bakıyordum. Gelmesine daha yok muydu onun. Ne işi vardı burada. Eskisi kadar babamın gelmesini istemiyordum. Sanki o yokken hayatımız daha da güzel, daha da düzenliydi. Annem ile Babamın pek anlaştığı söylenemezdi. Babam her geldiğinde muhakkak bir kavga çıkarır ve gitmesi gereken zamandan 3 gün önce giderdi.


"Kızım," içeriye doğru adım attı "Beni gördüğüne sevinmedin mi?" Sevinmedim tabii ki. Huzurumun kaçmasına neden sevineyim. Kendimi gülmeye zorladım ama zerre dudaklarımı hareket ettiremedim. Hâlâ öküzün trene baktığı gibi babama bakıyordum. Neyse ki benim melek yüzlü kurtarıcım gelip, durumu toparladı. "Niye erken geldin sen?" Yani anne gerçekten durumu toparlamış değil de daha çok batırmış gibi oldun ama olsun. "Sizi özledim." Yalancı. Sanki bilmiyorduk bizi özlemediğini. "O yüzden erken geldim ama-" sözünü kesip "Ama çok kalmayacaksın çünkü şirkette işler karışık. Sonra da annemle kavga edip yarın sabah erkenden gideceksin." diyerek sahte bir şekilde sırıttım. Babama gerçekten çok sinir oluyordum. İçimde baba sevgisine özlem duyan bir yanım olsa da nefret duygum daha ağır basıyordu. "Beni görmeye diye gelmiyor musun zaten baba? Gördün. Hadi git şimdi o çok kıymetli şirketine." babam duygularını idrak etmeye çalışırken kapıyı açıp beklemeye başladım. Annem benden böyle bir atak beklemiyor olacaktı ki o da şaşırmış bir biçimde bakıp kalmıştı. "Kızım-"


"Bana kızım deme çünkü hiç bir baba çocuklarını sevgisinden mahrum bırakıp, baba hasretiyle büyümesine izin vermez." kolundan tuttuğum gibi çekiştirmeye başladım. Fazla bir güç uygulamama gerek yoktu, kendisi dünden razıydı gitmeye. Daha fazla bir şey demesine izin vermeden kapıyı yüzüne resmen çarptım. Umarım o egosundan bile önden giden burnu da çarpmıştır. Anneme döndüğümde resmen yüzünde gururlu bir ifade vardı. Annemle beş saniye bakışmamızın ardından kahkaha patlattık. Daha önce annemi hiç böyle gülerken görmemiştim. Resmen gözlerinin içi parlıyordu.

"Neyse bu gereksiz ufak ayrıntıyı bir kenara bırakıp, sofrayı kuralım. Arkadaşın gelir birazdan." ikimizde mutfağa yöneldik ben masaya tabak, çatal, kaşık gibi eşyaları yerleşirirken Annemde yaptığımız yemekleri servis tabaklarına koyuyordu. "Sence lazanyayı şimdi mi çıkaralım yoksa çorbadan hemen sonra mı?"

"Bence çorbadan hemen sonra çıkaralım. Soğuyunca güzel olmuyor." başını onaylarcasına salladı. Kurduğumuz sofraya güzelce bakıp iç çektim. Doğru düzgün bir şeyler yemediğim için çok acıkmıştım. Zil sesini duymamla birlikte hemen kapıya yöneldim. Karşımda Sarp'ı elinde bir kutu tatlı ile görünce hafif komiğime gitti.

"İyi akşamlar."

"İyi akşamlar."

Bu iki olmuştu. Gülerek içeri girdi.

"Hoşgeldin."

"Hoşbuldum." vallahi Sarp utanmıştı. Bu hâli o kadar çok komikti ki anlatamam. Annem "Hoşgeldin yakışıklı." diyerek ortama çok güzel bir giriş yaptı yoksa ben Sarp ile dalga geçmeye başlardım. Hep beraber masaya geçtik,önce çorbayı yemeye başladık. Annem o sıra durur mu? Çocuğa taramalı tüfek gibi sorular sormaya başladı. Bende Sarp'ı daha fazla inceleme fırsatı buldum. Vücudu yaşına göre çok kaslıydı. Kol kasları, giydiği tişörtten dışarı çıkmak için can atıyordu. Bu çocuk spor salonuna gitmiyorsa bende bir şey bilmiyorum. Kasları o kadar güzeldi ki gözlerimi alamıyorum ama biraz daha bakarsam yakalanacaktım. Dalga konusu olmayı hiç istemem. Bu yüzden bakışlarımı ondan çekip çorba tabağına sabitledim. Sohbete katılmıyorum çünkü annem, zaten benim bildiğim şeyleri soruyordu. Konu birden benim eski sevgilime gelince neye uğradığımı şaşırdım. Şok olmuş bir ifadeyle annemin yüzüne bakmaya başladım. "Biliyor musun Sarp ben en başından Duru'nun o Habeş maymunu ile sevgili olmasını istemiyordum." diyerek kahkaha attı hemen ardından Sarp'ta anneme eşlik etti. "Anne inanamıyorum sana." dehşete düşmüş bir sesle söylediklerime daha da çok gülmeye başladılar. "Yalan mı kızım? O çocuğu bulmak için Habeşistan'a falan mı gittin benden habersiz?" Kahkaha tufanı daha da artınca gözlerimi devirdim ve bende çok abartmadan güldüm.


Mutfağa gidip fırında ki lazanyayı çıkarttım. Annem sadece üç kişilik yaptığı için kesmesi kolaydı. Üç eşit parçaya bölerek tabaklara koymaya hazırlanırken adım sesleri gelmeye başladı. Arkamı dönmeme gerek kalmadı çünkü Sarp'ın geldiği devasa gölgesinden belli oluyordu. Hayır, ben abartmıyorum o fazla kaslı. Elindeki boş çorba kaseleri tezgaha bıraktığı sırada tam arkamda duruyordu. Nefesini ensemde hissettiğimde karnımda oluşan o aptal sıcaklığa küfür ettim. "Bakıyorum da kaslarımı çok beğendin sanırım." Siktir. Görmüştü ve ben şu an başımı gömecek yer arıyordum. Yani kızım sende gözlerine sahip çıksan herşey çok güzel olacak. Sanki daha önce hiç kas görmedim. Aslında görmedim çıktığım kişi annemin tabiriyle 'Habeş Maymunu' idi. Ne diyeceğimi bilemedim bir kere de dürüst olsam ne olurdu acaba? Denemkten zarar gelmez bence. "Evet. Göz alıcı duruyorlar."


"Sende göz alıcı duruyorsun." işittiğim şeyle birlikte gözlerim kocaman açıldı. Eğer burada daha fazla kalırsam işin sonu hiç iyi olmayacaktı. "Biliyorum." diyip, tabakalardan birini eline tutuşturdum. Ondan önce mutfaktan çıktım. Masaya geldiğimizde annem içecekleri dolduruyordu. Yemek genel olarak bol sohbetli, kahkahalı ve Sarp'ın beni keserken yakalamalarım ile geçti. Sofrayı kaldırmak için Anneme yardım etmek istesem de annem Sarp ile beni bahçeye gönderdi. "Siz gidin ben tatlıları getirip geliyorum." diyerek resmen kapı dışarı etmişti. Bahçeye çıktığımızda Eylül ayında olmamıza rağmen hava çok sıcaktı. Ya da ben, mutfakta ki olayı düşündükçe kanın yanaklarıma hücum etmesiyle terliyorum. Bacak bacak üstüne atıp beklemeye başladım. Sarp, geçen gün terasta gördüğüm pozisyonda Adem Elmasının belirgin olduğu şekilde duruyordu. Bir anda kafasını kaldırıp bana bakmaya başladı. Yeşillikleri koyulaşmıştı. O gözler... Gerçekten içinde kaybolmaya değecek kadar güzeldi. Of ne diyordum ben Edebiyat dersi kafamı bulandırdı sanırım. Utanmasam çocuğun gözlerine şiir yazacaktım. Göz temasını ilk kesen olmak istemedim. Sanki o da aynısını istiyor gibi daha da derin bakmaya başladı. Ulan çeksene çocuk gözlerini. Valla inat olan tarafım tutarsa sabaha kadar bakardım.


Neyse ki buna gerek kalmadan Annemin seslenişi ile bu bakışma macerası son bulmuştu. Ve ilk gözünü kaçıran kişi de o olmuştu. Yüzümde sinsi bir gülümseme yerleştirdim. Yerimden kalkarak Annemin elinde ki tabakları almaya gittim. Tabaklarda ki ekleri görünce o kadar çok mutlu olmuştum ki. Bu tatlıyı çok seviyorum gerçekten. Ekleri görünce gözlerim patlamıştı resmen Annem de bunu fark etmiş gibi "Sarp almış," diyerek imalı bir bakış attı. E o almışsa ne olmuş ki. Mutlulukla geri döndüm. Önce Sarp'a tabağını uzattım sonra da Anneme en son ben aldım çünkü benim tabağımdaki ekler daha büyüktü. Tavuk Döner'den sonra en sevdiğim yemek olabilirdi. Yemeğe öyle odaklanmıştım ki Annem ve Sarp ne konuşuyor diye hiç odaklanmadım. Bir süre sonra Annem, yarın erken kalkacağı için yanımızdan ayrıldı. Sarp'ta bana en yakın olan hemen yanımda ki sandalyeye geldi. "Beğendin mi tatlıları." evet dercesine başımı salladım. Sonra bir şey oldu, Sarp'ın gözleri dudaklarıma kaydı. Yavaşça eğilerek daha da çok yaklaştı. Sonra dudaklarım da bir parmak hissettim. Sarp dudağımın kenarında kalan çikolatayı alıp kendi dudaklarına götürdü. "Hm," düşünüyormuş gibi bir ses çıkardı "bende şimdi çok beğendim." diyerek geri arkasına yaslandı. Mutfakta olan o garip sıcaklık bu defa kalbime çıkmıştı. Kendime hâkim olmam gerekiyordu. Yaşanan şeyleri bir daha tekrar yaşamak istemiyordum. Çünkü o kötü ruh halinden çıkmak benim aylarımı aldı. "Sarp-" sanki ne diyeceğimi anlamış gibi, "Tamam anladım. İyi geceler Leydim." Sonra kalkıp bahçeden çıkarak evine gitti. Böyle olmasını istemezdim, onu kırmak hiç istemezdim fakat aynı şeyleri tekrar yaşamak bu defa sadece aylarımı değil yıllarımı alırdı.


Biraz daha oturduktan sonra saat geç olmuştu. Yarın malum okul olduğu için erken yatmam gerekirdi. Önce mutfağı toplayıp Annemin odasına uğradım. Üzerini düzeltip bir de öpücük kondurdum. Lavaboya gidip rahat pijamalarımı giydim. Odamın perdesini kapatmak için yöneldiğim sırada Sarp'ı yine aynı vaziyette gördüm. Sigara içerken. Gül gibi çocuk o sigara ile kendini boşu boşuna zehirliyordu. O yeşillikler tekrar benim gözlerim ile buluşunca anında geri çekti. Bu defa ne uzun bakmıştı ne de iyi geceler demişti. Buna biraz üzüldüm. Benim elimde olan bir şey yoktu. Benim geçmişim yaralıydı. Bu yüzden de yeni şeylere adım atmaktan ölesiye korkuyordum. Tekrar aynı şeyler yaşanırsa eskisi gibi toparlanamamaktan korkuyordum. Bu defa uykuya kendimi hüzünlü bir şekilde teslim ettim.


Sabah kendi kendime uyandığım için çok şaşırdım. Normalde alarm sesine bile zor uyanırdım. Saate baktığımda servisin gelmesi için tam tamına bir buçuk saat vardı. Esneyerek yatakta doğruldum. Saçlarım birbirine girmişti. Gözlerimi ovuşturarak kalkıp pencerenin yanında gittim. Perdeyi araladığım an o yeşillikler ile karşılaştım.

'Ah o tapılası yeşillikler' iç sesim yine saçmaladı. Sarp dün geceki olaydan sonra yüzüme bile bakmamıştı. Benden hoşlanıyor olamazdı değil mi? Saçmaladın Duru daha iki üç gündür tanıyorsun çocuğu. Klasik erkek işte, çapkınlık peşinde. Klasik? Biraz fazla gömdüm sanırım çünkü klasik erkeklerde dolgun dudaklar, en derinliklerine inmek isteyeceğim yeşil gözler ve her görenin gözü kaldığı kaslar klasik erkeklerde yoktu. Sarp beni şaşırtarak göz kırptı. Gülerek karşılık verdim. İşaret parmağını bileğine götürerek on dakikan var der gibi bir hareket yaptı. Sonra da motora gaz veriyormuş gibi hareket yapıp içeri geçti. Yine nereye gidiyorduk acaba. Lavaboya gittim, saçlarımı tarayıp balık sırtı örgü yapmaya karar verdim. Malum motor ile gidince arap saçına dönüyordu hem kaskı giymek daha kolay olur. Her zamanki makyajımı çok abartmadan yaptım.


Çantamı hazırlayıp önce annemin odasına uğradım uyuyordu. Yüzünde uykunun verdiği huzur ve sakinlik vardı. İç çekerek anneme baktım babam hayatımızda neredeyse hiç olmadığı için hep hayat mücadelesi veriyordu. Ama anneme layık bir evlat olmak istediğim için doktor olmak istiyorum. Annem küçükken hep öyle söylerdi bana. Doktor olup herkesi iyileştir derdi. Ben herkesi iyileştiririm iyileştirmesine ama beni kim iyileştirecek?


Sarp çoktan hazır olmuştur diye odanın kapısını kapatıp aşağı indim. Ayakkabılarımı da giyince tamamen hazırdım. Kapının önüne çıktığımda Sarp çoktan gelmiş ve elinde kaskı hazır bir biçimde tutuyordu. Motoru gerçekten çok güzeldi gece gibi simsiyahtı. Dün olanlar yine aklıma gelince kan yanağıma hücum etti.


"Günaydın."

"Günaydın."

Bu denk geliş üç mü oldu yoksa dört mü bilmiyorum ama artık saymayı bırakacağım. Çünkü bu böyle devam edecek gibi. Hafif tebessüm ederek kaskı takmaya başladı. Klipsi de geçirince tamamdı. "Nereye gidiyoruz?" dediğim sırada bir yandan da bu devasa canavara binmeye çalışıyordum. Nihayet bindiğimde "Deniz kenarında kahvaltı iyi gider diye tahmin ettim. Sana da uyar mı?" Şaka mısın çocuk tabii ki de olurdu. Deniz kenarları, ormanlar benim kafamı dinlediğim ve maskemi indirdiğim tek yerlerdi. Ne zaman içime sıkıntı düşse önce deniz kenarına eğer orası iyi gelmediyse ormana giderdim. "Uyar tabii ki." bu defa belinin iki yakından tuttum. O an küçük Duru bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Haklıydı. Bisiklet sürmesini bile bilmeyen küçük Duru ve ben şuan bisikletten daha büyük, daha korkunç ve daha tehlikeli olan motora biniyorduk. Benim çocukluğum hep babam yüzünden eksik kalacaktı sanırım. O adam hayatımda yok gibi olsa da çocukluğuma bıraktığı izler çoktu. Ve kimse bu izleri silemeyecekti. Motorun gür sesi ile geçmişin kapılarını bir kez daha kapattım.


Önce fırına uğrayıp kahvaltıya uygun olan yiyeceklerden alıp, deniz kenarında bir kayalığın üstüne kurulduk. Bu kayalıklar insanı ürküten cinsten değildi. Çünkü ne çok yüksek ne de çok alçaktı. Tam bana göre bir yerdi. Bu kayalıklar benim sırdaşımdır. Anneme, Bahar'a ve Doruk'a anlatamadığım sıkıntılarımı buraya gelip bu kayalıklara ve denize anlatırdım. Denizin dalgalarına dalıp giderken Sarp'ın parmaklarını şıklatması ile kendime geldim. "Nerelere dalıyorsun ikide bir?"


"Hiç." gülerek karşılık verdim. Bu çocuk on sekiz yaşında olamazdı değil mi? Çünkü hem büyük gösteriyor hem de yaşını söylememişti. "Sarp, senin yaşın kaçtı?" sorduğum soru saçma mıydı bilmiyorum ama bence gayet yerinde bir soruydu. "On sekiz buçuk." buçuk mu iç sesim kahkahaya boğulurken yüz ifademi normal tutmaya çalışarak "Buçuk mu? O nasıl oluyor öyle?" nefesini verip, "Yani on dokuz olmama sadece altı ay kaldı demek." mantıklıymış. E demek ki benimde yaşım on yedi buçuk. Altı ay sonra on sekiz oluyorum. "Anladım." diyerek yanıtladım sadece.

"Dün gece için özür dilerim salak saçma davrandım." aniden böyle bir şey söylemesi ile donup kaldım. "Sorun yok. Olabilir öyle şeyler." olabilir öyle şeyler mi? Of yemin ederim iki kelime söyleyip çocuğu zor durumda bırakmayalım diyorum ama iç sesim ve düşüncelerimin birbirine karışması ile daha da batırıyordum. "Yani şey-" tam kendimi açıklamaya çalışıyordum ki kahkaha atmaya başlayınca söyleyeceğim şeyler bir bir boğazıma dizildi. Onun gamzesi mi vardı bana mı öyle geliyordu. Bu çocuk çok mu mükemmeldi yoksa ben mi abartıyordum. 'Biraz daha bakmaya devam edersen çocuğun ağzına düşeceksin.' iç sesime ilk defa hak verdim helal kız vallahi yıllar sonra ilk defa doğru bir şeyler söyledi. Gözlerimi ondan çekip denize odaklandım. Gülmesi durunca saate baktı. "Kalkalım mı artık? Yarım saat kadar kalmış dersin başlamasına." onaylayarak başımı salladım. Tam kalkacağım esnada gözlerimin önünden bir çift damarlı eller belirdi. Ellerini tuttuğum an hafifçe kendine çeker kaldırdı. Silkelenerek okul üniformasına yapışan tozları, elimin tersi ile temizledim. Kayalıklardan da inmeme yardım etti. Motorun yanına geldiğimizde sanki onun göreviymiş gibi önce benim kaskımı takıp sonra da kendi kaskını kafasına geçirdi. Kaskı giyerken kol kasları daha da belirginleşti. 'Bakma Duru sakın bakma kızım normal kas.' İç sesim yani tam manası ile cehennemlik idi. Kendi iç sesime söverek motora bindim. Aynı pozisyonda tutunacak oldum fakat Sarp'ın gazı köklemesi ile çocuğa ahtapot gibi yapıştım. Yemin ederim kafasında zoru vardı. Azrail ile yarışıyordu. Ama bir gün bu oyunun kazananı Azrail değil de Sarp olurdu. Geri zekâlı diye geçirdim içimden. Hiç annesi ve babasını da mı düşünmüyordu bu çocuk. Ne kadar çok ölenler olmuştu bu canavarlar yüzünden.


Ben içimden Sarp'a kızarken çoktan okula gelmiştik. Hep park ettiği yere park edip sınıfa çıktık. Edebiyat dersimiz vardı ve sanırım Sarp ile ikimiz Edebiyat dersine aşıktık. Sevmekten de öte bizimkisi aşktı. Sınıfa çıkarak bir önceki dersin ödevini tartışıyorduk ki masanın başında bir silüetin belirmesi ile birlikte kafamızı gelen kişiye çevirdik. Aleyna. Bu okulda dövmek istediğim tek kişi olabilir. Sinsi yılan.


"Sarp, bir şey konuşabilir miyiz?" senin Sarp ile konuşacak neyin olabilir ki? Yelloz. "Söyle." Sarp'ın verdiği cevap ile kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. Geri zekâlı kız cidden Sarp sana istediğin gibi cevap verir mi? "Yalnız konuşsak daha iyi olur aslında." Sarp sabır dilenircesine bir nefes verdi. "Her ne söyleyeceksen burada söyle. Uğraşamam." ay arkadaşlar ben galiba kendimi tutamayıp güleceğim. Gülüşümü tutmaktan bırakın kıpkırmızı olmayı mosmor olmuştum. "Akşam bir şeyler içmeye gidelim mi? Hem motorun ile de gezmiş oluruz."

"Niye?" ay yemin ederim daha da mor olacaktım.

"Nasıl niye tanışmak için." Sarp göz devirerek, "Benim adım ne?"

"Sarp." kız şaşkına dönmüştü. "Senin adın da Aylin galiba. Bak birbirimizi tanıyoruz ne gerek var. Ayrıca motorum başka birisine rezerve." bana dönüp göz kırptı. Kızın adına Aylin mi dedi o? Ben daha fazla dayanamayacağım dostlar. Kahkahayı basmam ile Aleyna benden de mor olmuştu. Dişlerinin arasından "Aleyna, benim adım. Aylin değil." Sarp kıza bakmaya tenezzül bile etmeden "Heh işte ondan." diyerek tartıştığımız soruya geri döndü. Ben ise hâlâ gülüyordum. Aleyna bana en pis bakışları attığını sanarak hırsla yanımızdan ayrıldı. "Ne gülüyorsun kız, çok mu komik?" bana sitem etmeye çalışıyordu fakat kendisinin benden pek bir farkı yoktu. Gülüşmemize son verip tekrar sorulara yöneldik.


Teneffüs olunca Bahar yanıma geldi elimden tutarak resmen beni bahçeye sürükledi. "Ya kızım bir sakin mi olsan acaba sen? Bahçenin kaçtığı mı var?" Bahar beni fırtlatırcasına banka otturttu. Acıyan popom ile yüzümü ekşittim. Kim bilir yine kime âşık oldu da onu yumurtlamak içindi bu heyecanı. "Duyduğuma göre Doruk Almanya'dan dönmüş." duyduğum şeyle ağzım beş karış açık kalmış şekilde Bahar'a bakmaya başladım. "E-evet. Geldi burada." ayıplar şekilde yüzüme bakmaya başlayınca ne ima ettiğini anlamaya çalışıyordum. Ama her türlü şeytanlığa çalışan beynim sanki şu an için buharlaşıp gitmişti. Ben bön bön suratına bakmaya devam edince, "Eski flörtüm ya o benim. Nasıl unutursun bunu? Hem de bizi sen ayarlamış iken." A doğruydu jetonum biraz köşeli olduğu için geç düştü ama olsun geç olsun güç olmasın değil mi arkadaşlar? "Akşam bize bir buluşma ayarla lütfen. Sizde veyahut bizde buluşalım ama buluşalım yani anladın mı?"


"Ya Bahar inanmıyorum sana. Benimle buluşmaya bile bu kadar can atmazsın ama Doruk için canını vereceksin neredeyse. Pes yani kızım sana." hemen yağcı moduna geçip"Ya canım arkadaşım hiç öyle şey olur mu? Hem seninle de buluşmak amacım. Ama ne yapayım onu da özledim." yavru kedi gibi bakmaya başlayınca, "Tamam ama bir şartla geli-"

"Tamam ekler alıp geleceğim gelirken biliyorum. Canım arkadaşım bütün ekler sana feda olsun." kaptan durdur otobüsü Yağcılar'da inecek var. Yanağıma öpücük kondurup elimden tutarak okula doğru ilerlemeye başladık.


Sınıfa girdiğimde o yellozu, benim sıramda oturmuş ve uyuyan Sarp'ı izlerken yakaladım. Sinirle yanına gidip masaya sert bir şekilde vurarak dikkatini bana vermesini sağladım. "Kalkar mısın cicim yerimden? O dökülen çakma sarı tüylerini de toplamayı ihmal etme ama." sıraya biraz sert vurmuş olmalıyım ki hem Sarp irkilerek uyandı hemde Aleyna korkudan yerinde sıçradı. Uyku mahmurluğu ile etrafa soru sorar gibi bakan yeşilleri çok tatlı duruyordu. Bir an gülümseyecek gibi oldum ama o çakma sarının hâlâ sırada oturduğu aklıma geldi. "Kızım sen sapık mısın? Yoyo gibi ittirdikçe neden geri geliyorsun?" Sarp'ın söylediği şey ile birlikte ayağa kalktı. "Meydanı boş bırakmasan iyi olur Duru'cum. Yoksa kaparlar bu yakışıklı sevgilini. Üzülürsün." La Havle! La Havle! Kız resmen gel Duru benim ağzımı kır, saçlarımı yol diyordu. "İnan kimse senin gibi aç ayı değil, Aylin." Sarp Allah aşkına bilerek mi yapıyor yoksa cidden isim hafızası mı çok kötü? Ben yine bıyık altından gülmeye devam ederken öfkeden kuduran Aleyna, "Aleyna! Benim adım Aleyna."


"Adın bile ilgimi çekmiyor. O yüzden yeni bok görmüş sinekler gibi dolanma ortalarda. Üzülürsün." yani Sarp kendine bok mu dedi şimdi. Allah seni ne etmesin yani kızı gömeceğim diye kendisini gömen insan ilk defa görüyordum. Ben yine gülmeye başlayınca yüzsüz cadı hızla dönüp sınıftan çıktı. Kesin ağlamaya gidiyordur. Sarp yandan bana bakarak, "Biz seninle sınıf mı değiştirsek güzelim? Ne dersin?" kaşlarını kaldırdı ve cevap beklercesine bakmaya başladı. Ben onun ne kadar ciddi olduğunu ölçmeye çalışırken "Şaka yapıyorum. Bu kadar düşünmene gerek yoktu." dediği şeyle gülmeye başladım. O da bana katılarak muhteşem gamzesini gözlerimin önüne serdi. "Akşam arkadaşlarım gelecek. Bizim bahçede oturacağız sende gelsene."

"Hm bu teklif bir emir barındırdığına göre kesinlikle gelmeliyim."

"Evet, başka çaren yok." tek kaşımı kaldırıp çok ciddi gibi görünmeye çalıştım. Tabii o bana gülerek bakarken ne kadar başarılı olabiliyordum orası meçhul. Daveti geri çevirmeden geleceğini söyledi.


Eve geldiğimde kendimi direkt mutfağa attım. Anneme akşam arkadaşlarımın geleceğini söyleyip bir şeyler hazırlamaya başladım. Hazırladığım atıştırmalıkları servis tabaklarına koyup masanın üzerinde hazır hâle getirdim. Daha sonra da annemle ikimize akşam yemeğini hazırladım. Masayı tamamlayınca annemi yemeğe çağırdım. Yavaşça yemeklerimizi yerken annem bir anda


"Duru sana bir şey söyleyeceğim." diye lafa girince hafiften ürkmedim değil. "Tabii annelerin en güzeli söyle." diyerek elinin üzerine öpücük kondurdum. Bir anda midemde bulantı hissetmeye başladım kötü şeyler olacakmış gibi resmen midemde kelebek yerine yarasalar uçuşmaya başladı. "Mesela biz baban ile boşanmış olsak ne hissedersin. Varsayım olarak yani." yutkundum annem durduk yere neden böyle bir şey söylemişti ki? Annem ve babamın boşanma düşüncesi. Pek de bir şey fark etmezdi zaten sonuçta kuryeler bile evimize daha fazla geliyordu. Biraz daha düşündüm de babam olmasa hayatım derin bir nefes alırdı sanırsam. "Annecim öyle bir figüranın zaten hayatımıza pek bir etkisi olmadığı için hiçbir şey hissetmezdim. Sana hak verirdim yani ama çocukluğum o adama kırgın olduğu için ondan nefret ederdim sanırsam."

"Duru biz babanla boşandık. Baban beni aldatmış."

"Duru biz babanla boşandık. Baban beni aldatmış."

"Duru biz babanla boşandık. Baban beni aldatmış."


Yıldıza basmayı ve görüşlerinizi belirtmeyi unutmayın 😍

 

 


Loading...
0%